• Sonuç bulunamadı

Sultan III. Ahmed'in Hatt-ı Hümâyûnları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sultan III. Ahmed'in Hatt-ı Hümâyûnları"

Copied!
208
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

TARĠH ANA BĠLĠM DALI YENĠÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

SULTAN III. AHMED’ĠN HATT-I HÜMÂYÛNLARI

Hazırlayan Veysel SEKMEN

DanıĢman

Prof. Dr. Alaattin AKÖZ

(2)
(3)
(4)

ÖZET

Sultan III. Ahmed dönemi, Osmanlı tarihi araĢtırmacılarının en çok ilgisini çeken devirdir. Viyana bozgunu sonrası tahta çıkan III. Ahmed, özellikle siyasi arenada kaybettikleri toprakları geri almak için mücadele vermiĢ, ülkenin her sorunu ile ilgilenmiĢtir. III. Ahmed‟in Hatt-ı Hümayunlarını incelediğimiz bu çalıĢmada; III. Ahmed döneminin (1703-1718) olaylarına ıĢık tutulmaya çalıĢıldı. Yeniçerilerin haklarından vakıf ve ulema sınıfının sorunlarına, Osmanlı Venedik-Avusturya-Rus savaĢlarından, Osmanlı-Ġran savaĢlarına kadar birçok hususta Hatt-ı Hümayunların verdiği bilgiler dâhilinde meydana gelen hadiseleri anlatmaya çalıĢtık. III. Ahmed‟in kendi dönemi içinde meydana gelen hadiseleri belgelere Hatt-ı Hümayunlara dayanarak tespit etmeye çalıĢtık. Diplomatik açıdan değerlendirmeye tabi tuttuğumuz bu dönemde yaĢanan olayları irdelemeye çalıĢtık. Sultanın kendi yazmıĢ olduğu (veya yazdırdığı) hükümler yoluyla, onun vuku bulan hadiselere bakıĢ açısını kendi kaleminden öğrenmeye çalıĢtık. Ġncelediğimiz bu tez, III. Ahmed‟in kendi dönemini aydınlatması bakımından önemli bir kaynak olacaktır.

(5)

ABSTRACT

Sultan III. The Ahmed period was the period that attracted the most attention of the Ottoman historical researchers. After the defeat of Vienna III. Ahmed, especially in the political arena has fought to reclaim the lost land, has been concerned with every problem of the country. In this study, we examined Ahmed's Hatt-ı Hümayunlar (State). III. Ahmed, It was tried to shed light on the events of Ahmed period (1703-1718). From the rights of the janissaries to the problems of the foundation and the ulema class, the Ottoman Venice-Austria-Russian wars and the Ottoman-Iran wars, we tried to explain the events that took place within the information given by Hatt-ı Humayunlar. III. Ahmed We tried to determine the events that took place during Ahmed's own period for based on the Hatt-ı Hümayunlar. We tried to examine the events that took place during this period in which we subjected to diplomatic evaluation. We tried to learn from his own point of view the events that took place through the provisions that the Sultan had written (or written) himself. This thesis, which we examine, is in III. It would be an important source for Ahmed to illuminate his time.

(6)

KISALTMALAR

BOA. : BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi DĠA. : Diyanet Vakfı Ġslam Ansiklopedisi C. : Cilt S. : Sayı s. : Sayfa TTK. : Türk Tarih Kurumu vb. : Ve benzeri vs. : Vesaire yy. :Yüzyıl çev. : Çeviren Haz. : Hazırlayan

(7)

ÖN SÖZ

PadiĢahların bizzat kendi kaleminden çıkan hatt- hümâyûnlar, Osmanlı tarihi ile ilgili araĢtırmalarda birinci elden kaynak olma özelliği taĢımaktadır. Tutuldukları döneme ait pek çok hususu içinde barındıran hatt-ı hümâyûnlar, tarih araĢtırmalarında son derece önemlidir. Burada yazılanlar, Osmanlı'nın siyasî, askerî, iktisadî ve sosyal hayatından merkez ve taĢra teĢkilatının iĢleyiĢine; bürokrasi, vakıflar, uluslararası iliĢkiler, asayiĢ gibi pek çok konuda dönemine ıĢık tutmaktadır. III. Ahmed‟in Hatt-ı Hümâyûnları adlı çalıĢmamızın ilk defa yayınlanıyor olması, dönemini aydınlatması bakımından önemlidir. III. Ahmed dönemi çalıĢmaları bakımından literatüre birinci elden yeni bir kaynak kazandırmıĢ bulunmaktayız. Akademik çalıĢma yapacak baĢka araĢtırmacılara katkısı muhakkak olacaktır.

III. Ahmed‟in Hatt-ı Hümâyûnları adlı tez çalıĢmamız iki bölümden oluĢmaktadır. GiriĢ kısmında III. Ahmed döneminin siyasi tarihi ve hatt-ı hümâyûnların genel muhtevası ele alınmıĢtır. Birinci bölümde Hatt-ı hümâyûnların değerlendirilmesine, ikinci bölümde ise hatt- hümâyûnların konu baĢlıkları ve metnin transkripsiyona yer verilmiĢtir. Ekler kısmında hatt-ı hümayunların tıpkıbasımı bulunmaktadır.

Tez konusunun tespitinde bana yol gösteren, tezi hazırlama safhasında yardımlarını esirgemeyen danıĢmanım kıymetli hocam Prof. Dr. Alaattin AKÖZ‟e teĢekkürlerimi arz ederim. Tez hazırlama safhasında bütün sorularıma içtenlikle cevap veren arkadaĢım sayın Gülbahar ÇĠFTÇĠ‟ye ve bu süre içinde bana sabır gösteren aileme Ģükranlarımı sunarım. Bu çalıĢmamız esnasında ortaya çıkan hataların bağıĢlanması temennisiyle; kıymetli çalıĢmamızın bu saha ile ilgilenen araĢtırmacılara faydalı olmasını temenni ederim.

Veysel SEKMEN Ġstanbul 2019

(8)

ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... i ABSTRACT ... ii KISALTMALAR ... iii ÖN SÖZ ... iv GĠRĠġ ... 1 1. AraĢtırmanın Amacı ... 1 2. AraĢtırmanın Kapsamı ... 1 3. AraĢtırmanın Önemi ... 1

4. AraĢtırmanın Yöntemi ve Literatür Taraması ... 1

5. Sultan III. Ahmed Dönemi ... 2

6. Hatt-ı Hümâyûnlar Hakkında Genel Bilgiler ... 10

6.1.Hatt-ı Hümâyûn ve ÇeĢitleri ... 10

6.2. Hatt-ı Hümâyûnların ġekil Özellikleri ... 12

6.3. Hatt-ı Hümâyûnların Muhafazası ... 13

I. BÖLÜM ... 15

HATT-I HÜMÂYÛNLARIN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ ... 15

1. Hatt-ı Hümâyûn Defterinin Tanıtımı ve Özellikleri ... 15

2. Hatt-ı Hümâyûnların Tasnifi ... 18

2.1. Yeniçeriler ... 18

2.2. Seferler ve Sefer Organizasyonu ... 19

2.3. AsayiĢ, EĢkıya, Ġsyan ve Zulm ... 24

2.4. Vakıf... 26

2.5. Mülâzemet ... 26

2.6. Ġsveç Kralı XII. Karl ... 27

2.7. Serasker Tayini ... 29

2.8. Hediye ve Taltif ... 31

2.9. Kadı ... 32

2.10. Kırım Hanlığı ... 33

(9)

2.12. Hatt-ı Hümâyûnlar IĢığında III. Ahmed‟in KiĢiliği ... 34

II. BÖLÜM ... 36

SULTAN III. AHMED‟ĠN HATT-I HÜMÂYÛNLARI ... 36

1. Hatt- Hümâyûnların Konu BaĢlıkları ve Metnin Transkripsiyonu ... 36

SONUÇ ... 135

KAYNAKÇA ... 137

EKLER ... 139

(10)

GĠRĠġ

1. AraĢtırmanın Amacı

Tarihî araĢtırmaların muteberliği, dayandığı kaynakların güvenilirliğine bağlıdır. Sağlam bir kaynağa dayanmayan araĢtırmalar muteber değildir. Bundan mütevellit tez araĢtırmamızın sağlam ve muteber olması için vesikalara dayanarak yapmıĢ bulunmaktayız. III. Ahmed‟in hatt-ı hümâyûnları baĢlıklı çalıĢmamızdan maksadımız, 1703-1730 tarihleri arasında vuku buluna hadiseleri tetkik ederek değerlendirmeye çalıĢmaktır. Hatt-ı hümâyûnların ıĢığında, Osmanlı‟nın içinde bulunduğu siyasî, askerî, ekonomik, sosyal, vesair gibi konularda Hatt-ı hümâyûnların çizgisinden çıkmadan Osmanlı Devleti tarihinde kritik bir dönemi ihtiva eden III. Ahmed dönemi, aydınlatmaya çalıĢılmıĢtır.

2. AraĢtırmanın Kapsamı

Doğru bir değerlendirme yapabilmek için araĢtırmanın kapsamı, padiĢahın saltanat süresiyle sınırlandırılmıĢtır. 18. yüzyılın baĢında 1703‟te tahta çıkan III. Ahmed‟in tahttan indirildiği 1730 tarihi arasında gönderdiği Hatt-ı hümâyûnların muhtevası ele alınmıĢtır.

3. AraĢtırmanın Önemi

III. Ahmed dönemine ait olan bu araĢtırma, ilk defa çalıĢılmaktadır. Daha önce III. Ahmed dönemine ait muhtelif çalıĢmalar yapılmıĢ ise de sultanın hatt-ı hümâyûnları çalıĢması ilk defa yapılmaktadır. Bu bakımdan yapılan çalıĢmanın hem dönemi aydınlatması hem de tarih araĢtırmaları için ne kadar kıymetli olduğu herkesçe malumdur. Yapılan bu çalıĢmayla III. Ahmed dönemi hakkında ihtisas yapmak isteyen araĢtırmacılara kıymetli bir hazine sunulmaktadır.

4. AraĢtırmanın Yöntemi ve Literatür Taraması

AraĢtırma esnasında öncelikle transkripsiyonlu metnini hazırladığımız “Sultan III. Ahmed‟in Hatt-ı Hümâyûnları” tezimizin defteri, Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi‟nde bulduk. Daha sonra defter transkripsiyon edilerek

(11)

konularına ayrılmıĢtır. Bunun haricinde III. Ahmed dönemi hakkında yapılan çalıĢmalar hakkında araĢtırmalar yapılmıĢtır. Bu çalıĢma esnasında birçok yerden kaynak eser ve makale taraması yapıldı. ÇalıĢmalarımız sırasında zengin dokümanıyla araĢtırmacılara kucak açan ULAKBĠM‟e (Ulusal Akademik Ağ ve Bilgi Merkezi) bağlı DergiPark Akademik‟teki makalelerden, YÖK tezlerden, ĠSAM (Ġslam AraĢtırmaları Merkezi) kütüphanesinden ve en önemlisi Devlet ArĢivleri BaĢkanlığı Osmanlı ArĢivi‟nden faydalanılmıĢtır. Bunların haricinde Ģimdiye kadar yapılan hatt-ı hümâyûnları çalıĢmaları hakkında literatür çalıĢması yapılmıĢtır. Tespit edebildiğimiz hatt-ı hümâyûnları yapılan çalıĢmaları Ģöyledir:

Fikret Sarıcaoğlu, Hatt-ı Hümâyûnlarına Göre Bir PâdiĢâhın Portresi Sultan I. Abdülhamid (1774-1789) doktora tezi; Bekir Koç, II. Mahmut‟un Beyaz Üzerine Hatt-ı Hümayunları, yüksek lisans tezi; Güller Karahüseyin, Sultan Abdulmecid‟in Hatt-ı Humâyûnları yüksek lisans tezi; Önder Bayır, 4. Murad‟ın Hatt-ı Humâyûnları, yüksek lisans tezi; Laroussi Mohamed, III. Selim Hatt-ı Humâyûnlarında Garb Ocakları, yüksek lisans tezi; Mustafa Stiti, II. Mahmud Dönemi ı Humâyûnlarına göre Tunus, yüksek lisans tezi; Gazanfer ġahin, Hatt-ı Humâyûn Suretleri 1143-1185/1730-1772, yüksek lisans tezi. Görüldüğü üzere Ģimdiye kadar hazırlanan hatt-ı humâyûnlar tezleri çok fazla değildir. Bu da bizim yaptığımız çalıĢmanın ne kadar kıymetli olduğunu göstermektedir. Bunların haricinde hatt-ı humâyûnlar hakkında yazılmıĢ birkaç makale de bulunmaktadır. Yapılan literatür araĢtırmalarında III. Ahmed dönemi ile ilgili çalıĢılan tezlere de ulaĢılmıĢtır. Ancak bu çalıĢmaların listesi verilmemiĢtir.

5. Sultan III. Ahmed Dönemi

1673 tarihinde dünyaya gelen Sultan III. Ahmed, IV. Mehmed Han‟ın oğludur. Annesi Valide Rabia GülnuĢ Emetullah Sultan‟dır. Amcası II. Süleyman ve ağabeyi II. Mustafa‟nın padiĢahlığı zamanlarında Edirne‟de yaĢamıĢtır. Tarihte Edirne Vakası olarak bilinen ayaklanmanın ardından Osmanlı tahtına 23. Osmanlı padiĢahı olarak geçmiĢtir (1703).1

Lale Devri padiĢahı da olan III. Ahmed dönemi,

(12)

Birinci Saltanat Devresi (1703-1718) ve Ġkinci Saltanat Devresi (Lale Devri) olmak üzere iki kısımdan incelenmiĢtir. Her padiĢah gibi III. Ahmed de tahta çıktıktan sonra saltanatının ilk yıllarında öncelikle iç huzuru sağlamaya çalıĢmıĢtır. Karlofça BarıĢı sonrası meydana gelen buhranlı günler atlatılmaya çalıĢılırken diğer taraftan iç siyasette yaĢanan kargaĢa bertaraf edilmek istenmiĢtir.2

Osmanlı‟nın kendi iç muhakemesini yaptığı bu dönemde Avrupalı devletler kendi aralarında savaĢ yapmaktaydılar. Fransa, Almanya ve Ġngiltere arasında Ġspanya Veraset SavaĢları baĢlamıĢ, Lehistan eski gücünü kaybetmiĢ, Ġsveç ise dağılma dönemine girmiĢtir. Avrupa‟da siyasi kargaĢa hâkim olduğu bu dönemde, Osmanlı dıĢ siyasetinde büyümekte olan Rus tehlikesine karĢı bir dizi tedbirler almak zorunda kalmıĢtır. Çünkü artık bu tarihten sonra Osmanlı‟nın karĢında, Osmanlı ile mücadele edebilecek güce eriĢen güçlü bir Rusya vardır. Gerek Osmanlı‟nın içinde bulunduğu durum ve gerekse Avrupalı devletlerin birbirleriyle savaĢ halinde olması, Ruslara sıcak denizlere inme siyasetinin uygulanabileceği siyasi bir ortamı hazırlamıĢtır. Bunun için öncelikle Baltık Denizi‟ne ulaĢılacak, burası alındıktan sonra Belarus ve Ukrayna topraklarını yeniden birleĢtirilip Osmanlı Devleti‟nin gölü olan Karadeniz‟e inilecektir.3

Bu hadiseler cereyan ederken Rus tahtında Çar Petro oturuyordu. Rus dıĢ siyasetini uygulamak için harekete geçen Çar Petro, ilk önce ihtiĢamlı bir imparatorluğun son demlerini yaĢayan Ġsveç üzerine yürümüĢtür. Danimarka, Prusya ve Lehistan‟ı da yanın alan Rus çarı, Ġsveç‟e karĢı uzun soluklu bir mücadeleye giriĢmiĢtir. Tarihte Büyük Kuzey SavaĢları (1700-1721) olarak bilinen bu mücadele yaĢanırken Ġsveç tahtında genç yaĢta kral olan XII. ġarl (DemirbaĢ ġarl) bulunmaktaydı. XII. ġarl ile Petro arasında Baltık Deniz yolu hâkimiyeti mücadelesi için yapılan en önemli savaĢlardan birisi Poltova‟da yaĢanmıĢtır (1709).4

Ġsveç Kralı XII. ġarl, Poltova savaĢında Petro‟ya yenilerek Osmanlı Devleti‟ne sığınmak

2Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s.725.

3Hakan Karagöz, 1737–1739 Osmanlı-Avusturya Harbi ve Belgrad‟ın Geri Alınması, Süleyman

Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Isparta 2008, s.10.

4Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

(13)

zorunda kalmıĢtır. Rus ordusundan kaçarak maiyetiyle birlikte Osmanlı‟ya iltica eden XII. ġarl, önce Özi Kalesi‟nde misafir edilmiĢ, daha sonra buradan Bender‟e götürülmüĢtür.5

YaĢanan bu durumdan Ġstanbul hemen haberdar edilmiĢ, Sultan III. Ahmed, tarafından gönderilen hatt-ı hümâyûnlarda emir buyurduğu üzere Ġsveç kralı ve mahiyetinin her türlü masraflarının karĢılanması istenmiĢtir6. Kral XII. ġarl‟ın

Osmanlı‟ya sığınması, Osmanlı-Rus iliĢkilerinden yeni bir dönemi baĢlatmıĢtır. Ġsveç kralını takip eden Rus askerlerinin Osmanlı topraklarına girmesi, Ġstanbul tarafından hoĢ karĢılanmamıĢtır. Her ne kadar Rus çarı Osmanlı sınırlarını ihlal ettiğimi kabul etmese de bu olay Osmanlı-Rus savaĢının çıkmasına zemin hazırlamıĢtır.

Rus çarı Petro, III. Ahmed‟e gönderdiği namelerde ısrarla Ġsveç kralının Osmanlı ülkesine kabul edilmemesini, buna mukabil kendisine iade edilmesini istemiĢtir. Osmanlı Devleti de çarın isteğini kabul etmediği gibi ısrarla kralın sağ salim ülkesine dönmesi için bir dizi diplomasi temaslarında bulunmuĢtur. Kral XII. ġarl‟ın Osmanlı‟ya sığınması, Osmanlı-Rus iliĢkilerinden yeni bir dönemi baĢlatmıĢtır. Ġsveç kralını takip eden Rus askerlerinin Osmanlı topraklarına girmesi, Ġstanbul tarafından hoĢ karĢılanmamıĢtır. Her ne kadar Rus çarı Osmanlı sınırlarını ihlal etmediğini söylese de bu olay Osmanlı-Rus savaĢının çıkmasına zemin hazırlamıĢtır. Rusya‟nın savaĢ yanlısı tutum sergilemesi bu da yetmezmiĢ gibi Osmanlı‟ya ültimatom verecek cüreti göstermesi savaĢ sebebi sayılmıĢ, Ruslar üzerine sefere çıkılmasına karar verilmiĢtir7

. Serdar-ı Ekrem Baltacı Mehmed PaĢa komutasında sefere çıkan Osmanlı ordusu ile Rus ordusu Prut Nehri kenarında karĢılaĢmıĢ, Rus ordusu komutanları çar dâhil abluka altına alınmıĢtır. Rus ordusunu tamamen imha edebilecek durumdayken bunu yapmayıp Rusların sulh teklifini kabul eden Baltacı Mehmed PaĢa, büyük bir fırsatı kaçırmıĢtır.8

Her ne kadar yapılan

5Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s.817.

6BOA, ĠE.HR., 10/960.

7Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s.844.

(14)

muaheden padiĢah memnun kalmamıĢsa bile Prut AntlaĢması neticesinde kısa süreliğine de olsa Karadeniz kıyılarından Moskof tehlikesi ötelenmiĢtir.9

Karadeniz‟in güvenliği sağlandıktan sonra sıra Venedik‟e gelmiĢtir. Ġtalyan Ģehir devleti olan Venedik, Kutsal Ġttifak SavaĢları‟nda Osmanlı‟nın karĢından yer almıĢ, 16 yıl boyunca savaĢmıĢtır. SavaĢ sonunda imzalanan Karlofça AntlaĢması ile de Mora Yarımadası baĢta olmak üzere birçok ada ve yeri Osmanlı‟dan koparmıĢtır. Prut zaferinin yaĢandığı günlerde zaten Osmanlı-Venedik iliĢkileri iyi gitmemekteydi. Venedikli korsanlar her fırsatta Osmanlı ticaret gemilerine saldırıyor, daha fazla toprak koparabilmek için fırsat kollamaktaydılar.10

YaĢanan bu hadiseler, Prut seferi sonrası moral bulan Osmanlı Devleti‟ni Venedik üzerine sefer yapmayı zorunlu kılmıĢtır. Büyük bir orduyla Sadrazam Damad Ali PaĢa‟yı kaybedilen toprakları geri almak için harekete geçmiĢtir (1714).11

Mora üzerine üç cepheden harekât baĢlatan Damad Ali PaĢa, kısa zamanda büyük baĢarı elde etti. Karlofça AnlaĢması‟yla Venediklilere geçen yerler tekrar geri alındı.

Rusya ve Venedik cephesinde elde edilen zaferler, Osmanlı ordusunun eski gücünü hala koruduğu inancını pekiĢtirmiĢ, kaybedilen diğer toprakların da alınabileceği fikri uyandırmıĢtır. En çok da bu hayale Venediklere karĢı büyük zaferler kazanan Sadrazam Damad Ali PaĢa kapılmıĢtır. Ancak Avusturya ordusunun gücüğünün farkında olan akl-ı selim bazı devler adamları, Avusturya cephesinin diğer cepheler gibi olmayacağını, savaĢa girmenin çok tehlikeli olacağını söylemiĢler, yaklaĢan felaketi önceden görmüĢlerdir. Damad Ali PaĢa, devleti felakete sürükleme pahasına kimseyi dinlememiĢ, Avusturya seferine çıkmaya karar vermiĢtir.12

Sefer hazırlıkları yapılmadan, ordunun tamamının toparlanmasına fırsat verilmeden aniden yola çıkan Damad Ali PaĢa, aslında savaĢı baĢlamadan kaybetmiĢtir. Sefer sırasında verilen raporları dahi dinlemeyen Damad Ali PaĢa, Osmanlı ordusunu felakete sürüklemiĢtir. Önce gidilmemesi yönünde rapor verilen Varadin tarafına ordusuyla gitmiĢtir (1716). Burada Osmanlı ordusunu 70-80 bin

9 BOA, C.SM., 102/5143.

10Ġbrahim Hakkı UzunçarĢılı, Büyük Osmanlı Tarihi, C.V, Ankara ?, s.101. 11Münir Aktepe, “Ahmed III”, DİA, C.2, Ġstanbul 1989, s.36.

(15)

kiĢiden müteĢekkil Avusturya ordusu karĢılamıĢtır. Varadin muharebesi, hatalar zincirinin yaĢandığı bir savaĢ olmuĢtur. SavaĢ sonunda Osmanlı ordusu bozguna uğramıĢ, Damad Ali PaĢa Ģehit düĢmüĢtür.13

Varadin‟de kazandığı büyük zaferle moral bulan Avusturya ordusu, vakit kaybetmeden TemeĢvar üzerine yürümüĢtür. TemeĢvar, Banat Eyaleti‟nin merkezi, Osmanlı‟nın Macaristan‟daki son kalesi olması bakımından stratejik konuma sahipti. Büyük bir orduyla muhasara edilen TemeĢvar kalesi, kısa süre içerisinde düĢmüĢtür (1716).14

Karadeniz ve Mora‟da destanlar yazan Osmanlı ordusunun Avusturya karĢısında bu kadar baĢarısız olması, hem Osmanlı‟da hem de Avusturya tarafında ĢaĢkınlık yaratmıĢtır. Yaptığı savaĢlarda bu kadar baĢarısız bir orduyu gören Avusturya, hedefini daha da büyütmüĢ, gözünü Belgrad‟a dikmiĢtir. Kıs süre sonra büyük bir kuvvetle Belgrad kalesini kuĢatan Avusturya ordusu, zorlanmadan Belgrad‟ı ele geçirmiĢtir (1717). Osmanlı ordusu Avusturya seferine büyük umutlarla çıkmıĢtır. Ancak fetihler çağında olmadığını çok acı bir Ģekilde tecrübe etmiĢtir. Üst üste gelen yenilgilerle ordunun disiplini tamamen bozmuĢ, savaĢa devam etmenin devletin faydasına olmadığı anlaĢılmıĢtır. Avusturya tarafının da barıĢ yanlısı tutumu içerisinde olması, iki devlet arasında barıĢ yapılmasına karar verilmiĢtir. Yapılan Pasarofça AntlaĢması15

ile Osmanlı Devleti Orta Avrupa‟dan tamamen çekildi (1718)16.

Sultan III. Ahmed‟in birinci saltanat dönemi (1703-1718) iç huzuru sağlama ve Karlofça ile kaybedilen toprakları geri alma mücadelesiyle geçmiĢtir. Pasarofça ile baĢlayan ikinci saltanat dönemi (1718-30), ise daha sonraları tarihçiler tarafından Lale Devri olarak adlandırılmıĢtır. Bu yeni dönemin sadrazamı Sadrazam Damad Ġbrahim PaĢa‟dır17. Batılı devletlerle yaptığı uzun savaĢlarda Osmanlı artık yorulmuĢ,

13Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s.1022.

14Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s. 029.

15Târîh-i Râşid ve Zeyl ( Haz. Abdülkadir Özcan, Yunus Uğur, Baki Çakır, Ahmet Zeki Ġzgöer), C. II,

Ġstanbul 2013, s.1117.

16Uğur Kurtaran, Osmanlı-Avusturya Diplomatik İlişkileri (1526-1791), GaziosmanpaĢa Üniversitesi,

Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Tokat 2006, s.221.

(16)

alınan mağlubiyetler devletin bünyesinde ağır yaraların oluĢmasına neden olmuĢtur. Huzura hasret kalan halk ise seferler için alınan ağır vergilerden bıkmıĢtır. Böyle bir ortamda sadrazam olan Ġbrahim PaĢa, savaĢlar nedeniyle altüst olan sosyal ve ekonomik düzenini yeniden tesis etmek için çalıĢmalarını bu minvalde yapmıĢtır. Bu dönemde ülke içerisinde yenileĢme, modernlik, estetik, mimarî ve Avrupaîlik gibi alanlarda önemli kararlara imza atılmıĢ, geçmiĢin kötü anıları unutturmaya çalıĢılmıĢtır. Bununla beraber birçok ilmî ve kültürel faaliyet çalıĢmalarının yanında zevk ve eğlence hayatına da önem verilmiĢtir. Bu dönemin en önemli özelliği, Osmanlı‟nın Batıya yüzünü ilk defa dönmesidir. GeçmiĢ padiĢahlar döneminde yapılan ıslahatlarda kanun-ı kadim örnek alınırken bu tarihten sonra Avrupa‟daki geliĢmeler Osmanlı tarafından takip edilmeye baĢlanmıĢ, yapılacak yeniliklerde Avrupai usuller uygulanmıĢtır. Gerek III. Ahmed olsun gerekse sadrazam Damad Ġbrahim PaĢa olsun Avrupalı devletlerle savaĢ politikasından uzak durmuĢlar, bunun yerine daha akılcı bir metot takip ederek diplomatik iliĢkileri geliĢtirme yoluna gitmiĢlerdir. Avrupa‟ya açılımının ilk adımlarının atıldığı bu dönemde, Avrupa‟ya ilk elçiler gönderilmiĢ, buradaki geliĢmeleri takip etmek ve askeri ve teknik çalıĢmaları öğrenmek için raporlar hazırlatılmıĢtır. Madalyonun bir yüzünde bu geliĢmeler yaĢanırken diğer yüzünde ise bozulan maliye ile ilgili bazı çalıĢmalar yapılmıĢtır. Maliye düzene sokularak gelir ve giderler sıkı bir kontrol altına alınmaya çalıĢılmıĢtır. Yeniçerileri yoklamaya tâbi tutmuĢ, sayılarında azalmaya gidilmiĢtir18

. Alınan mali tasarruf tedbirlerin yanı sıra memleket dâhilinde bir inĢa faaliyeti baĢlatılmıĢ, Ġstanbul nerdeyse yeniden imar edilmiĢ, kamu binaları tamir edilmiĢtir. Yeni saraylar, çeĢmeler, camiler, yollar, kütüphaneler yapılmıĢ,19

tercüme heyeti kurularak önemli eserler Türkçeye kazandırılmıĢtır. BatılılaĢma hareketinin ilk nüvesi olan III. Ahmed zamanı, Osmanlı tarihinde birçok yeniliğin ilk defa yapıldığı bir dönem olmuĢtur.

18

Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C.4, Ġstanbul 2001, s.2435.

19Mustafa Fırat Gül, “NevĢehirli Damâd Ġbrahim PaĢaʹnın Ġskân Faaliyetleri: Lâle Devri‟nin ġanslı

(17)

Lale Devri dediğimiz bu dönemde bir taraftan bunlar yaĢanırken, Osmanlı‟nın doğu tarafında Safevî Devleti yıkılmaktaydı. Safevîlerin parçalanma sürecine girmesi, Osmanlı devlet adamlarında Avrupa‟da kaybedilen toprakların buradan telafi edileceği fikrini uyandırmıĢtır20. Ġran‟ın içinde bulunduğu muğlak hali açıklığa

kavuĢturmak üzere Damad Ġbrahim PaĢa, Dürrî Ahmed Efendi‟yi Ġran‟a göndermiĢtir.21

Dürri Ahmed Efendi‟nin hazırlamıĢ olduğu rapor üzere Ġran topraklarına sefer düzenlenmesine karar verilmiĢtir. Osmanlı ordusunun üç koldan giriĢtikleri ve 7 sene devam eden seferler baĢarıyla neticelenmiĢ; Tiflis, KermenĢah, Hoy Kalesi, Hemedan, Revan, Tebriz, Gence, Hürremabad fethedilmiĢtir. Osmanlı‟nın Ġran seferinden baĢarıyla dönmesi, Rusları rahatsız etmiĢ, Ġran topraklarını paylaĢma üzere harekete geçmiĢtir. Osmanlı-Rus nüfuz mücadelesinin yaĢandığı Ġran toprakları, iki devlet arasında taksim edilmiĢtir. Ġstanbul Muahedesi veya “Ġran Mukasemenâmesi” diye bilinen bu antlaĢmadan sonra, Ġran‟ın batı topraklan Rusya ile Osmanlı Devleti arasında paylaĢılmıĢtır (1724). Yapılan antlaĢmayı Ġran Ģahı II. Tahmasb‟sın tanımaması üzerine Osmanlı Devleti, kendilerine bırakılan yerleri elde etmek için savaĢa devam etmek zorunda kalmıĢtır. Ancak Sadrazam Ġbrahim PaĢa ile III. Ahmed, yeni bir savaĢa devam etmek hususunda tereddüt içerisindeydiler. Bu kafa karıĢıklığı içerisinden sefere çıkmak yola çıkmaya hazırlanan sadrazam, orduyu sefere çıkmaya ikna edememiĢ, Ġstanbul‟da isyan çıkmıĢtır.

Ġsyan, sadece bir nedene bağlı olarak çıkmamıĢtır. Sadrazam NevĢehirli Ġbrahim PaĢa‟nın devri her ne kadar bir barıĢ ve huzur devri olsa da, son dönemdeki Ġran savaĢlarının uzayıp gitmesi hem halk arasında, hem de hükümet merkezinde hoĢnutsuzluğa neden oldu. Memleket dâhilinde ekonominin bozulması, vergi toplanması sırasında halkın maruz kaldığı sıkıntılar, Anadolu‟da eĢkıyalığın yaygınlaĢması ve eĢkıyanın verdiği korku neticesinde halkın büyük Ģehirlere, özellikle de Ġstanbul‟a göç etmesi, nüfus dengesini bozmuĢtur. Artan nüfus

20Heyet, Osmanlı Ansiklopedisi, C.5, Ġstanbul 1996, s.32.

(18)

Ġstanbul‟da iĢsizliğe ve ayak takımının çoğalmasına sebep olmuĢtur.22

Anadolu ve Rumeli'de tekrar eĢkıyalık ve isyan hareketleri çıkmaya baĢladığı gibi ülkede enflasyon, kıtlık salgın hastalık ve asayiĢsizlik dönemine girilmesine rağmen yönetimin ve özelde sadrazamın bunları önlemek için pek fazla çaba göstermemiĢtir.23

Tüm olumsuzluklara karĢın sadrazamın ve çevresindekilerin daha önce olmayacak kadar dikkat çeken eğlencelerin tertibi ve yapılan aĢırı harcamalar içinde olmaları, diğer taraftan bazı devlet adamlarının zevk ve eğlence hayatının sarhoĢluğu içinde bulunmaları, sıkıntı yaĢayan kitlelerin rahatsız olmasına sebep olmuĢtur. Bunun yanında bir türlü netice alınamayan Ġran savaĢları bardağı taĢıran son damla olmuĢtur. Kaynaklardan anlaĢıldığı üzere daha çok Arnavutlardan oluĢup isyanı eyleme geçiren 17. bölükten Patrona Halil ve MuslubeĢe, Küçük Muslu, Kutucu Hacı Hüseyin, Çınar Ahmed, Ali Usta, Karayılan, Emir Ali, TurĢucu Ġsmail isimlerindeki Ģahıslardır24

. Ġsyanın duyulması üzerine Ġran seferi için orduyla birlikte Üsküdar‟da bulunan Sadrazam ile PadiĢah III. Ahmed, yanındaki ulema ve devlet adamlarıyla birlikte Topkapı Sarayı‟na gelmiĢtir. PadiĢah ilk önce âsilerin isteklerini yapmak istemese de daha sonra yapmaya mecbur kalmıĢtır. Öncelikle Sadrazam Damad Ġbrahim PaĢa ile onun iki damadını boğdurup cesetlerini asilere teslim ettirmiĢ,25

sonra asilerin istediği sürgün, azil ve tayinler hızlıca yapılmıĢtır. Fakat bu geliĢmelerin ortalığı yatıĢtırması bir yana, asiler daha da ileriye giderek III. Ahmed‟i tahttan indirmiĢlerdir. III. Ahmed, asilerden kendisine dokunulmayacağı teminatını aldıktan sonra, kardeĢi II. Mustafa‟nın oğlu Ģehzade Mahmud‟u getirtip kendisine biat etmiĢtir.26

Geride dolu bir hazine bırakan III. Ahmed, 27 yıl, 1 ay, 11 gün hükümdarlık yapmıĢtır. Sabık sultan 6 sene kadar daha yaĢamıĢ, 1 Temmuz 1736‟da 63 yaĢında vefat etmiĢtir. Oğullarından III. Mustafa ve I. Abdülhamid‟e taht nasip olmuĢtur.27

22Abdülkadir Özcan, “Lale Devri”, DİA, C.27, Ġstanbul 2003, s.83.

23H. Mustafa Eravcı, Ġlker Kiremit, “Lale Dönemi ve Patrona Halil Ġsyanı Üzerine Yeni

Değerlendirmeler” Tarih Okulu, Eylül-Aralık 2010 S. VIII, s.79-93.

24 Ġbrahim Hakkı UzunçarĢılı, Osmanlı Tarihi, C.V, Ankara ?, s.205. 25

M. Münir Aktepe, “Damad Ġbrahim PaĢa, NevĢehirli”, DİA, C.8, Ġstanbul 1993, s.442.

26 Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, C.4, Ġstanbul 2001, s.2466. 27Münir Aktepe, “Ahmed III”, DİA C.2, Ġstanbul 1989, s.38.

(19)

6. Hatt-ı Hümâyûnlar Hakkında Genel Bilgiler 6.1.Hatt-ı Hümâyûn ve ÇeĢitleri

PadiĢahın kendi el yazısı olan hatt-ı hümâyûnlar, baĢka bir deyiĢle hatt-ı Ģerifler hakkında Ģimdiye kadar en tafsilatlı çalıĢmayı Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu yapmıĢtır. Hatt-ı hümâyûn, bazı istisnaları saymazsak padiĢahın, kendi hattı ile yazdığı emirler için kullanılan bir tabirdir. Hukukî olarak kesin sonuca varmıĢ bir hüküm ifade eden belge de dediğimiz hatt-ı hümâyûnlar, kanun hükmündedir.28

Bu hatt-ı hümâyûnlar, sultan tarafından yazıldığı gibi, saraydaki görevliler tarafında da yazılanlar olmuĢtur. PadiĢah, görevlinin yazdığı bu hatt-ı hümâyûnlara imzasını atardı. Gerek hatt-ı hümâyûnların padiĢah tarafından yazılması, gerekse hatt-ı hümâyûnlarda sultanın imzasının bulunması gibi her ne suretle olursa olsun padiĢah namına çıkarılan bu emirlerde sultanın imzası bulunmaktaydı. Sultan II. Murad dönemine kadar (1574–1595), sadrazamlar tarafından kendilerine arz edilen meseleler hakkında padiĢahlar, “olsun veya olmasın” diye, Ģifahen düĢündüklerini söylermiĢlerdir. PadiĢahın beyan ettiği bu fikirleri sadrazamlar tarafından kâğıtlara yazılmıĢtır. III. Murad ile birlikte artık hatt-ı hümâyûnlar dönemden itibaren yazıĢmalarda sık kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Bilhassa I. Abdülhamid, III. Selim, II. Mahmud gibi devlet idaresinde sarayın tesirini artırmak ve her Ģeyden haberdar olmak isteyen padiĢahların dönemlerinde hatt-ı hümâyûnlar, daha sık bir Ģekilde kullanılmıĢtır. Hatt-ı hümâyûnlar kendi içerisinde unvanına, beyaz üzerine ve telhis veya takrir üzerine yazılanlar olmak üzere üç kısma ayrılmıĢtır.

Unvanına hatt-ı hümâyûnlar: Ferman ve beratların üzerine yazılan bu hatt-ı

hümâyûnlar, tuğranın sağ veya sol ya da baĢ tarafında, bazen de tezhipli çerçeve içinde yer almaktadır. Tuğranın değiĢik yerlerine yerleĢtirilen bu hatt-ı hümâyûnlar, bir çerçeve içine alınarak etrafı tezhipli olabildiği gibi tezhibi bulunmayan tuğralarda mevcuttur. Ferman ve beratların içeriğini teyit etmek için yazılan hatt-ı hümâyûnların

(20)

üzerinde çoğunlukla “mücebince amel oluna” veya buna benzer stilize edilmiĢ kısa bir kliĢe ifade yazılmaktadır.29

Beyaz üzerine hatt-ı hümâyûnlar: PadiĢahın bir arz veya telhis olmaksızın

herhangi bir konuda re‟sen verdiği emirlerdir. Bu emirler boĢ bir kâğıt üzerine yazıldığı için buna beyaz üzerine hatt-ı hümâyûn denir. Elkabla baĢlamayan bu hatt-ı hümâyûnlar çok muhtelif konularda olabilmekteydi. Devletin dâhili iĢleri, yabancı bir devlet mensubuna yazılacak bir nameler, halkın iaĢesi, Ģehzade veya sultanın doğumu, cezalar, tayin ve tevcihler gibi vesaire hususlarda olmaktadır.

Telhis ve takrir üzerine hatt-ı hümâyûnlar: ÇeĢitli meselelerle ilgili olarak

sadrazam tarafından hadisenin özetlenerek padiĢaha yazı ile arz edilip emirlerinin ne olduğu bilinmek istenirdi. PadiĢaha arz edilen bu yazıya telhis, padiĢahın telhisin üst kısmına yazdığı emir veya kararlarına da telhis üzerine hatt-ı hümâyûn denilmektedir. Telhisler sadrazam veya sadaret kaymakamı tarafından yazılmaktadır. Telhisi kim yazarsa üzerinde, "benim vezirim" veya "kaimmakam PaĢa" gibi onun elkabı bulunurdu. PadiĢah ihtiyaç duyduğu takdirde, telhis edilen mesele hakkındaki görüĢünü çok daha tafsilâtlı olarak da bildirebilirdi. Bir mesele hakkında sadrazamın görüĢ bildiği yazılara da takrir denilmiĢtir. Sadrazam, çok kere konuyu ayrı bir kâğıt üzerine özetlemekle beraber bazen de defterdar veya seraskerin takriri yahut taĢradan bir vali veya nâzır yahut baĢka bir yetkiliden gelen kaime, tahrîrat veya Ģukkanm üzerine kime ait olduğu ve belgenin cinsini yazarak padiĢaha sunardı.

Alenen okunan hatt-ı hümâyûnlar: Bir mesele hakkında halka veya

ilgililerine karĢı okunan hatt-ı hümâyûnlardır. Bu hatt-ı hümâyûnlarda elkabdan sonra doğrudan konuya girilirdi. Bu konudaki en meĢhur örnek Tanzimat Fermanı olarak da bilinen Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu‟dur.

Rikab-ı hümayun Arzuhalleri üzerine hatt-ı hümâyûnlar: PadiĢah, Cuma

selâmlığı veya herhangi bir sebeple saray dıĢına çıktığı vakit, halk tarafından kendisine verilen arzuhaller verilmiĢtir. Bu arzuhaller, genellikle çarĢamba veya

(21)

cuma divanında görüĢülerek yahut Ġstanbul kadısına havale edilerek karara bağlanır ve alınan kararlar, arzuhal özetleriyle birlikte, ayni kâğıt üzerinde padiĢahın tasdikine sunulurdu.

6.2. Hatt-ı Hümâyûnların ġekil Özellikleri

Hatt-ı hümâyûnlar, 18. yüzyılın sonlarına kadar divan kalemince düzenlenmiĢ ve sadrazam aracılığı ile padiĢaha arz edilmiĢtir. Arz edildikten sonra sultanın emri/onayı beklenirdi. 18. asırdan sonra bu süreci divan kalemleri değil, Amedi kalemi yapmaya baĢlamıĢtır. Devlet dairelerinden sadaret makamına gönderilen ve padiĢahın iznini gerektiren evrakı kaydetmek, yazmak ve sadrazam aracılığı ile padiĢaha sunulmak üzere mabeyn kâtibine gönderme iĢi artık Amedi kalemince üstlenilmiĢtir.30

Hatt-ı hümâyûn kâğıdının belirli bir tertip düzeni vardı. PadiĢaha arz edilecek belgenin en üst tarafında ve kâğıdı ortalayacak biçimde “Allahın adına” anlamına gelen “hüve” formülü yer alıyordu. Hüve iĢaretinden sonra padiĢahın görüĢlerini yazacağı kâğıdın sol üst tarafında bir kısım yer boĢ bırakılırdı. BoĢ bırakılan sol köĢeye “padiĢahım” yazılır hitap kısmına geçilirdi. Sadrazam veya kaymakam padiĢaha, genellikle; “Ģevketlü kerâmetli mehâbetli kudretlü velî-i ni'metim efendim” diye hitap etmekte; hangi konuda bilgi verecekse veya emir isteyecekse konuyu etraflıca izah eder, padiĢahın emrini talep ederdi. Sadrazam mevcut durumu belgede izah ettikten sonra padiĢahın emir ve görüĢlerini bekleyen kısmında genellikle; “emr ü fermân Ģevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî-i ni'metim ffendim padiĢahım hazretlerinindir” diyerek padiĢahın emrini talep ederdi. PadiĢah ise sadrazama genellikle; “benim vezirim” diye hitap ederdi. Sadrazam ordunun baĢında sefere çıkmıĢsa veyahut herhangi bir nedenle görevinin baĢında bulunmuyor ise, yerine bıraktığı kaymakam iĢleri devralmaktaydı.31

Bu durumda padiĢah kaymakama; “kâ'immakâm PaĢa” diye hitap ederdi. Bu görevliler dıĢında birine hitap edecekse; “sen ki” diye baĢlar, isim zikredilir ve çoğunlukla sadece ilgili

30Bekir Koç, II. Mahmut‟un Beyaz Üzerine Hatt-ı hümâyunları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Yüksel Lisans Tezi), Ankara 1997, s. 14.

31

Fikret Sarıcaoğlu, Hatt-ı hümâyunlarına Göre Bir Padişahın Portresi Sultan I. Abdülhamid

(1774-1789), Ġstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Yüksel Lisans Tezi),

(22)

kiĢinin görevi belirtilirdi. Ancak bazı hatt-ı hümâyûnlarda elkapsız olabiliyordu. Bununla alakalı belgeler de mevcuttur. Bu vesikaları incelediğimiz zaman, bu elkapsız belgelerin sadrazama veya kaymakam paĢaya atfen yazıldığını görmekteyiz. Bütün bu süreçlerin sonunda padiĢah buyruğunu kısaca hat üzerine yazardı.

Hatt-ı hümâyûnların büyük çoğunluğu padiĢahın kendi el yazısıdır. Bazı hallerde yine padiĢahın ağzından, fakat baĢka bir Ģahsın kaleminden çıktığı da olmuĢtur. Bunlar istisnai hallerde zaman zaman mabeyn baĢkâtibi yahut saraydaki bir görevlinin hattıyla kaleme alınmıĢtır.32

Devlet iĢleriyle ilgili hususlarda Hatt-ı hümâyûnların müsveddelerinin hazırlanmasında reisülküttap, kapdan paĢa gibi vazifeliler görev almıĢtır. Ancak son aĢama hazırlananlar hatları padiĢah görmüĢtür. Dolayısıyla hazırlanan belgeler padiĢahın kontrolünden geçmiĢtir. Ġstisnai durumları bir kenara bırakırsak Hatt-ı hümâyûnların genelinde tarih bulunmaz.33 Hatt-ı hümâyûnlar daima telhis ve takririn üzerinde yazılır. Ancak kâğıdın kullanılıĢı padiĢaha göre değiĢiklik gösterebilir. Birçoğu telhisin yazısı istikametinde sağ üst tarafa yer alırken bazısı da sol üste bulunmaktadır. Hatt-ı hümâyûnlarında sade bir dil kullanılmıĢtır. Diğer belge grubuyla kıyasladığımızda, özellikle padiĢah tarafından yazılan hatt-ı hümâyûnların dilinin günümüz Türkçesine oldukça yakın olduğu görülmektedir. Belgenin Ģekli bakımından değiĢime uğrayan hatt-ı hümâyûnlar, dil bakımından değiĢime uğramamıĢtır. Hatt-ı hümâyûn usulü, 1832 yılına kadar kullanıldı. Bu tarihten sonra yerini irade uygulamasına bıraktı. PadiĢaha arz edilecek yazılar bundan sonra sadrazam tarafından değil mabeyn baĢkâtibince yazılmaya baĢlandı. Nihai netice olarak hatt-ı hümâyûnlar, 16. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı devlet yazıĢmalarında faal olarak kullanıldı. Bu tarihten sonra ortadan tamamen kalktı.

6.3. Hatt-ı Hümâyûnların Muhafazası

Hatt-ı hümâyûnların çok iyi bir Ģekilde muhafaza edildiğini biliyoruz. PadiĢahlarında hususiyle muhafazasına önem verdikleri hatt-ı hümâyûnlar, herhangi

32Mübahat Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili, Ġstanbul 1998, s. 181

.

(23)

bir tahribata uğramadan sağlam ve temiz bir Ģekilde günümüze gelmiĢlerdir.34

Hatt-ı hümâyûn belgelerinin padiĢah tarafından sadrazama iade edildikten sonra Bâbıâlî‟de muhafaza edilmiĢtir. Bu belgelerin nasıl muhafaza edildiği, PadiĢah IV. Mustafa‟ya (1807-1808) sunulan iki telhiste teferruatlı bir Ģekilde izah edilmektedir.35 Buna göre sadrazam ve kaymakama mahsus gizli hattı hümayunlar dıĢında, gerek takrir üzerine gerek beyaz üzerine hattı hümayunlar, iĢlemleri tamamlandıktan sonra reisülküttab‟a teslim edilirdi. Reisülküttap da Bâbıâlî‟ye gönderilen hattı hümayunları torbalara koyup mühürledikten sonra, özel bir sandığa koyup tekrar mühürlerdi. Söz konusu sandıklar her gün reisülküttab‟ın odasına gönderilir. Sandığa iĢlemleri tamamlanan hatt-ı hümâyûnlar konulup Bâbıâlî civarında yer alan kârgir bir mahzene konularak korunurdu. Telhislerden anlaĢılacağı üzere Bâbıâlî‟ye gönderilen hattı hümayunlar, ihtiyaç halinde mahzenden çıkarılarak incelediği belgelerin reisülküttap tarafından kronolojik olarak muhafaza edildiğini tespit edebiliriz. Ancak hatt-ı hümâyûnların üç çeĢidinden unvanına hattı hümayunların saklanmasında farklı bir usul takip edilmiĢtir. Fermanlar ve beratların aslında alıcısına gönderildikten sonra muhatabın elinde kaldığı için Bâbıâlî civarında pek bulunmuyordu.36

34Bekir Koç, II. Mahmut‟un Beyaz Üzerine Hatt-ı hümâyunları, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, (YayınlanmamıĢ Yüksel Lisans Tezi), Ankara 1997, s. 14.

35Yoichi Takamatsu, “Osmanlı Belge Yönetiminde Kesilmiş Hatt-ı hümâyunlar”, Osmanlı

AraĢtırmaları, S. 51, Ġstanbul 2017, s. 129.

36Yoichi Takamatsu, “Osmanlı Belge Yönetiminde KesilmiĢ Hatt-ı hümâyunlar”, Osmanlı

(24)

I. BÖLÜM

HATT-I HÜMÂYÛNLARIN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 1. Hatt-ı Hümâyûn Defterinin Tanıtımı ve Özellikleri

Transkripsiyon metnini hazırladığımız “Sultan III. Ahmed‟in Hatt-ı Hümâyûnları” tezimizin defteri, Ġstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi‟nde 6094 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Hatt-ı hümâyûnların yer aldığı ilk sayfanın giriĢinde yer alan “…alâ vehüve es-sultân ibn‟is-sultân ibnü-s-sultâni‟l-gâzî hazret-i

sultan Ahmed Hân ibn Sultan Mehmed Hân…” ifadesinden, hatt-ı hümâyûnların

Sultan III. Ahmed‟e ait olduğu anlaĢılmaktadır. Hatt-ı hümâyûn suretlerinin bir araya toplandığı defter 6x23 cm ebatındadır. Defter kırmızı renkli ciltli olup her iki kapak zemin üzerinde altın varaklı motiflerle süslenmiĢtir. Cilt kapağının iç tarafı bulan ebru hala sağlam bir Ģekilde bozulmadan günümüze ulaĢmıĢtır. Defterin ilk dört sayfası boĢtur. Ġlk sayfa beyaz olup sonraki sayfa sarı renktedir. Defter 60 varak olup 120 sayfadan müteĢekkildir. Ġçinde 214 adet hatt-ı hümâyûn bulunmaktadır. Her sayfada yer alan hatt-ı hümâyûnlar farklılık arz etmektedir. Kimi sayfada sadece bir tane hatt-ı hümâyûn varken kimi sayfada birçok hatt-ı hümâyûn bulunmaktadır. Hatt-ı hümâyûn suretlerinin üzerinden numara olmadığı için tarafımızdan nuramarandırılmıĢtır. Defter siyah mürekkeple, sülüs ile yazılmıĢ, ağdalı bir dille kaleme alınmıĢtır. Defterin geneline bakıldığında yazı stilinden anlaĢılacağı üzere tek bir kâtibinden elinden çıkmıĢtır. Defteri kaleme alan müellifi bilinmemektedir. Defterin kâğıdı gri renkle baĢlayıp sarımtırak, pembe renklerle devam etmektedir. Defterin sayfa numaraları siyah mürekkeple sayfanın sol üst köĢelerine yazılmıĢtır. Sayfaların birbirini takip ettiğini göstermek için önceki sayfanın altına bir sonraki sayfanın ilk kelimesi yazılmıĢtır. Buna reddâde denilmektedir.

Hatt-ı hümâyûnların genel özelikleri belirli bir tarihlerinin olmayıĢıdır. Hazırlattığımızın çalıĢmada verilmiĢ tarihe rastlanılmamıĢtır. Sadece bir tane hatt-ı

(25)

hümâyûn suretinde“…1125 senesi...”37

Ģeklinde tarih geçmektedir. Bunun haricinde

herhangi bir tarih bilgisi yazılmamıĢtır. Defterdeki hatt-ı hümâyûnlarda kronoloji takip edilip edilmedi ise tespit edilememekle birlikte, hatt-ı hümâyûnların muhtevasından nerelere ve kimlere gönderildiği anlaĢılmaktadır. Transkripsiyonu yapılan hatt-ı hümâyûnların muhtevasını kısaca hatt-ı hümâyûn suretlerinin baĢına yazılmıĢtır. Bazı hatt-ı hümâyûnların çok kısa olması nedeniyle kime ve hangi amaçla yazıldığı anlaĢılamadığı için muhtevası yazılamamıĢtır. Defterdeki hatt hümâyûnlar muhtelif makam ve vazifelerde bulunan idarecilere gönderilmiĢtir. Hatt-ı hümâyûn suretleri gönderilen ilgili makama hitap ederek baĢlamıĢtır. Buna, “Sen ki

vezîrim Mısır muhâfızı Mehmed Paşasın, sen ki mîrahûr-ı evvel Osman Ağasın, Senki devlet-i „aliyyemizin hayır-hâh-ı sadakât-nişânî bi‟lfi„il Kırım Hânı Devlet Girây Hansız.” gibi ilgili hatt-ı hümâyûnlar örnek verilebilmektedir.

ÇalıĢmamıza konu olan hatt-ı hümâyûnların muhtevasına baktığımız zaman geniĢ bir alanda muhtelif konularda hatt-ı hümâyûnların olduğu görülmektedir. Kısaca tasnif edecek olursak çalıĢmamıza konu olan hatt-ı hümâyûnlarda yeniçerilerin emekli edilmeleri ve nizama uygun olarak haklarının verilmesi, ocak nizamının bozulması (1, 2, 3, 4, 5, 20, 113. ), ordunun sefer organizasyonu için hazırlık yapmaları (12, 21, 92, 112, 116, 119, 121, 127, 130, 156, 177, 179.) Doğuda Ġran batıda Avusturya, Venedik ve Rusya üzerine yapılacak seferler ve fetihler, (98, 102, 103, 104, 110, 118, 120, 123, 129, 131, 135, 139, 147.), zulm (22, 34, 91, 125, 155, 199, 205.), isyan (180, 185) Harameyn‟de eĢkıyalık ve isyan (28, 38, 84, 86, 93, 144, 183, 184, 208.) vakıflar (7, 8, 17, 61.), mülâzemet ( 44, 46, 45, 82.), ulema tayini (48, 62, 82.), serasker tayini (4, 104, 145, 154, 181, 182, 193, 198.) saray görevlileri (69, 70, 71, 72, 115.), hediye ve taltif (83, 88, 99, 101, 107, 122, 133, 135, 137, 140, 141, 177, 201.), kâdı (10, 37, 64, 176.) Kırım Hanlığı (67, 77, 81, 97, 99, 100, 106, 107, 108, 109, 124, 128, 131, 134.) Ġsveç Kralı XII. Karl (67, 68, 81, 97, 100, 104, 106, 107, 108, 109.), III. Ahmed‟in KiĢiliği (69, 70, 71, 72, 115.) gibi hususlar yer almıĢtır.

(26)
(27)

2. Hatt-ı Hümâyûnların Tasnifi

2.1. Yeniçeriler

ÇalıĢmamıza konu olan hatt-ı hümâyûn suretleri, yeniçerilerin emekli edilmeleri ve nizama uygun olarak haklarının verilmesi, ocak nizamının bozulması gibi hususlar ile baĢlamıtır.38 Sultan III. Ahmed‟in yeniçerilerin emekli edilmeleri, kânûn-ı kadîme uygun olarak nizamî bir Ģekilde hareket etmeleri, ocağa fesat sokanlara fırsat verilmemesi ve ocağın bozulmaması hakkında emirler verdiği görülmektedir. Yeniçeriler savaĢa gidemez hale geldiklerinde veya yaĢlandıklarında devletten maaĢlarını almaya devam ederler ve hizmetten muaf tutulurlardı. Bu askerler Yeniçeri Ocağı‟nda kalmaya devam edebilirler, kendilerine emeklilik ihsan edilirdi. Bilindiği üzere yeniçerin Ocağı‟nın kavânîn-i yeniçeriyân diye kendileri için hususi olarak hazırlanmıĢ yeniçeri kanunları vardı. ĠĢte bu yeniçerilere ait kanun ve nizamlar sistemli bir Ģekilde Kanuni Sultan Süleyman zamanında hazırlanmıĢtır. III. Ahmed‟in emekliliği gelen veyahut emekli edilmek istenen yeniçeri taifesinin ceddi Kanuni Sultan Süleyman Han zamanından beri uygulana gelen kanun ve nizamlara uygun olarak emekli edilmeleri, haklarının yenilmemesi hakkında buyrukları olmuĢtur. “…cedd-i emcedim Sultan Süleyman Hân tâbe serâh hazretlerinin vazı„

eyledüğü kânûn-ı kadîmi ri„âyet olunmayup seferlerde ve serhadlerde ve muhâfazalarda meşâkk-a metâ„ib görmüş ve belki birkaç kerre mecrûh u zahmdâr olmuş „uğûr-ı dîn ü devlet-i „aliyyemde yâre ve bere çekmiş ve taş yasdanup toprak döşenmiş emekdâr ve pîr ü ihtiyâr olan kullarıma tarîkleri muktezâsı üzere etmekleri…” hatt-ı hümâyûn suretinden anlaĢılacağı üzere kânun-ı kadime uygun

olarak gereğinin yapılamasını istenmiĢtir.39

Ayrıca PadiĢah III. Ahmed, yeniçeri kullarının gerek seferde ve gerekse emekli olduklarında kendisine tanınan hakların ihdas edilmesini, haklarının yenilmemesi üzerinde durmuĢtur. “…herkesin

istihkâkına göre ekmeği virilüb ve seferler takrîbiyle ihdâs olamaya ref„ olunub ocağımda uğûr-u hümâyûnumda emeği geçüb hidmeti sebkât iden kullarım yollu

38Hatt-ı hümâyûn, 1, 2, 3, 4, 5, 20, 113. 39Hatt-ı hümâyûn, 1.

(28)

yollarıyla behreyâb olunub nizâm-ı hâllerine bir vechile halel gelmemek içün…40

hatt-ı hümâyûn suretinden anlaĢıldığı gibi bu hususun ne kadar önemli olduğu herkesçe malumdur. Diğer taraftan padiĢahın yeniçerilerden ne kadar çok hoĢnut olduğu hatt-ı hümâyûnlara yansımıĢtır. “…Yeniçeri kullarımdan her vechile

hoşnûdum berhurdâr olunsunlar benim du„ây-ı hayrıma mazhâr olmuşlardır...”

Diğer taraftan ocak içerisinde yapılacak tevcihatta yani tayinlerde iltimas geçilmemesine dikkat edilmesi istenmiĢ bu hususa dikkat çekilmiĢtir. “…merhum

ceddim Sultan Süleyman Hân*‟aleyhi‟r-rahmeti ve‟l-ğufran hazretlerinin ihyâ buyurdukları kânunları üzere eğer nizâm ve eğer tevcîhât ve eğer serhadd-ı mensûrelerimin kânun ve tevcihi ve eğer rikâb-ı hümâyûnumda olan tevcîhât cümlesi kânun-ı kadîm üzere olub kânuna ri„âyet olunmak içün işbu hatt-ı hümâyûn-ı sa„âdet-makrûnum sâdır olmuşdur…”41

padiĢahın hatt-ı hümâyûnundan anlaĢılacağı

üzere tayinlerde kanun ve nizam dıĢına çıkılmaması istenmiĢtir. Devletin muhtelif kurumlarında olduğu gibi, Yeniçeri Ocağı‟nda görülen bozulmalar hatt-ı hümâyûnlara yansımıĢtır. PadiĢah ocak nizamını bozan, ocakta fesat çıkaranlara karĢı tedbirli olunmasını emir buyurmuĢlardır. “...dûdmân saltanat-ı seniyyemizin

hayır-hâh bendeleri olmağla nizâmlarına halel geldüğüne kat„â rızây-ı hümâyûnum yokdur…”42

diyerek ocak nizamını bozanların Ģiddetle cezalandırılacağını açıkça beyan etmiĢtir. PadiĢahın yeniçeriler hakkındaki hatt-ı hümâyûnlarından anlaĢılacağı üzere, kadim kanunların yeniçeri kulları üzerinde uygulanmasını istemiĢ, bu hususta taviz verilmemesi yönünde emirler vermiĢtir. Ocak nizamının kânun-ı kadime ve kavânîn-i yeniçeriyân göre ihdas edilmesi gerektiği üzerinde durulmuĢ, bunun haricinde herhangi bir yola tevessül edilmemesi gerektiği açıkça beyan edilmiĢtir.

2.2. Seferler ve Sefer Organizasyonu

Hatt-ı hümâyûn suretlerinde doğuya ve batıya yapılan seferler ve bu seferlerin organizasyon faaliyetleri oldukça geniĢ yer tutmuĢtur. Sefere çıkan ordusunun lojistik ihtiyaçlarının temin edilmesi her zaman halledilmesi gereken büyük bir

40

Hatt-ı hümâyûn, 2.

41Hatt-ı hümâyûn, 4. 42Hatt-ı hümâyûn, 113.

(29)

mesele olmuĢtur. Hazırladığımız çalıĢmada hatt-ı hümâyûn suretlerinde görüldüğü üzere gerek sefere gidilecek coğrafyanın uzak olması ve gerekse gidilen güzergâhın zorlu olması, padiĢahın üzerinde ehemmiyetle durduğu bir mesele olmuĢtur. Nitekim bu husustaki hatt-ı hümâyûnların, çalıĢtığımız hatt-ı hümâyûn suretlerinde hatırı sayılır derecede yer tutması problemin ne kadar büyük olduğunun bir göstergesidir. ÇalıĢtığımız defterdeki hatt-ı hümâyûnların 13 tanesi ordunun sefer organizasyonu için hazırlık yapmaları hakkındadır.43

Hatt-ı hümâyûn suretlerinden 13 tanesi de doğuda Ġran, batıda Avusturya, Venedik ve Rusya üzerine yapılacak seferler ve fetihlerden bahsedilmektedir.44

III. Ahmed‟in saltanatı, Viyana Bozgunu sonrası kaybedilen toprakların yeniden kazanılabileceği düĢüncesinin hâkim olduğu bir dönemdir. Osmanlı ordusu her ne kadar Viyana‟da büyük bir mağlubiyet alsa da yeniden kendini toparlayıp fetih hareketlerine giriĢtiği, doğuda, batıda ve denizlerde seferlerin yapıldığı bir dönem yaĢanmıĢtır. Osmanlı Devleti gücünü ordusundan ve bu ordunun savaĢlarda sergilediği performanstan almaktaydı. Dolayısıyla devlet, varlığının ve gücünün sürekliliğini sağlayabilmek için ordusunu seferlere en iyi Ģekilde hazırlamak zorundaydı. Bu hazırlık sürecinde de gücünün ve zenginliğinin sınırları ne olursa olsun daima sefer için hazırlıklarını en iyi Ģekilde yapmak zorundaydı. SavaĢ meydanlarındaki galibiyet, lojistik olarak iyi donatılmıĢ bir orduyla gelmekteydi.

Hatt-ı hümâyûnlardan anlaĢılacağı üzere genellikle Avusturya üzerine yapılan sefer için emirlerin gönderildiği anlaĢılmaktadır. Sefer hazırlıkları için Mısır valisi Mehmed PaĢa‟ya, Diyarbakır valisi Recep PaĢa‟ya, Rumeli valisi Ali PaĢa‟ya ve Kırım Han‟ı Giray Han‟a hatt-ı hümâyûnlar gönderilmiĢtir. Gönderilen emirlerde ordunun bir an önce toplanması, donanmaya gelecek askerlerin toplanması, savaĢ meydanlarına bir an evvel varılması gibi hükümler yer almıĢtır. Bu hususların tamamında ivedilikle acele edilmesi istenilmiĢtir. “Mûcebince izhâr-ı rahmet-i

dîniyye idüb inşâallahü te„âlâ vakt ü zamânıyla donanmây-ı hümâyûnuma irişmeğe

43Hatt-ı hümâyûn, 12, 21, 92, 112, 116, 112, 119, 121, 130, 127, 156, 177, 179. 44Hatt-ı hümâyûn, 98, 102, 104, 110, 118, 120, 123, 129, 131, 135, 139, 147.

(30)

gayret idesiz.”45

Görüldüğü gibi padiĢahın gönderdiği hatt-ı hümâyûnunda askerlerin

bir an önce ulaĢacakları yere vaktinde gitmeleri istenmektedir.

Genel olarak baktığımızda ordunun sefer zamanlarında en çok ihtiyaç duyduğu Ģeylerin baĢında zahire temini gelmektedir. Buna müteakiben zahirenin yanında, mühimmat, çadır, at, vesaire gibi elzem Ģeyler lojistik için çok önemlidir. ÇalıĢtığımız hatt-ı hümâyûn defterinde zahire ve hububat temini üzerinde durulmuĢtur. Gerek sefere çıkmadan ve gerekse sefer esnasından zahirenin temini için muhtelif emirler gönderilmiĢtir. Sefere zahire gönderilmesinin aksatılmaması istenmiĢtir.46 Bununla birlikte düĢmana zahire satılmaması, satanların

cezalandırılması gerektiği belirtilmiĢtir.

Osmanlı Devleti, çağdaĢları gibi iaĢe politikası gereği buğday ve bazı ürünlere ihracat yasağı koymuĢtur. Hububat, pamuk, barut, at, silah, deri, bal mumu gibi yasaklanan bu ürünler arasında tahılın yeri ve ehemmiyeti daha büyüktür. Buğdayın, temel besin maddesi olması, ordunun ekmek ve peksimet ihtiyacını karĢılaması ve aynı zamanda büyük Ģehirlerdeki iaĢesinin temel gıda maddesi olması yasaklanmasını gerekli kılmıĢtır. PadiĢahın Mısır valisine gönderdiği “…bahr-i sefîd

yalılarında küffâr-ı hak sâra zahîre fürûht iderler imiş siyâk-ı sâbık üzere bu tarafdan ekîd ü şedîd iki kıt„a emr-i şerîf ile iki tarafa adamlar gönderilüb min-ba„d küffâra zahîre virilmeyüb virenler ahz u habs olunmak üzere sipâriş olunmuşdur sen dahî adamlar gönderüb yoklatdırasın...”47

hatt-ı hümâyûnundan anlaĢılacağı üzere

Venedik ile savaĢ halinde olduğundan Akdeniz‟de küffara zahire satılması yasaklanmıĢ, yasağa uymayanların hapsettirileceği söylenmiĢtir. PadiĢah baĢka bir hatt-ı hümâyûnunda Avusturya ordusu tarafından muhasara edilen Belgrad Kalesi‟ndeki askerlere ivedilikle zahire ve para ulaĢtırılmasını istemiĢtir.48

Devletin kuruluĢunda beri giderek artan ve yüz binleri bulan ordu-yı hümâyûnun, günler süren bir yolculuktan sonra bir yerden baĢka bir yere nakletmek elbette kolay bir iĢ değildi. Ciddi bir organizasyon yapılması gerekmeydi. Bu hatt-ı

45Hatt-ı hümâyûn, 12. 46 Hatt-ı hümâyûn, 156. 47Hatt-ı hümâyûn, 79. 48Hatt-ı hümâyûn, 127.

(31)

hümâyûnlardan anlaĢılacağı üzere gerek sefer esnasında ve gerekse savaĢ halinde ordunun ihtiyaçlılarının temin edilmesi hususuna dikkat edilmiĢ, gerekli yardımların yapılası için acele edilmesi istenmiĢtir. Bu sefer esnasında seferin organizasyonuna ihtimam gösterildiği gibi seferin baĢarıya uluĢmasına, seferin fethe dönüĢmesi için de hatt-ı hümâyûnlar gönderilmiĢtir. PadiĢah III. Ahmed‟in Venedik üzerine yapıla seferde damadı Ali PaĢa‟ya gönderdi hatt-ı hümâyûnda fethin müyesser olması ve askere moral vermek maksadıyla yaĢanan savaĢı dikkatle takip ettiğini belirtmek istemiĢtir. PadiĢah damadına gönderdiği hatt-ı hümâyûnda “…berhurdâr olasın iki

cihanda yüzünüz ak ve düşman yüzünde kılıcınız keskîn olub gazânız mübârek ve etmem size helâl olsun…”49

diyerek paĢayı ve askerleri motive etmek istemiĢtir. Bir

türlü alınamayan Korint Adası‟nın fethi için “… cümlenizi hazreti Allaha emânet

eyledim du„ây-ı hayrım ve gece ve gündüz fikrim sizin ile bileler*ve‟s-selâm…”50

diyerek askerlerini motive etmek istemiĢtir.

PadiĢah kendi sefere çıkmasa da bizzat ordunun vaziyetinden haberdar olmuĢtur. Ordunun konaklayacağı yerden geri çekilmesine kadar bütün süreçleri takip etmiĢtir. Tuna boyların sefere çıkan ordunun sefer Ģartlarının ağırlaĢması ve kıĢ aylarının yaklaĢması üzerine gerisin geriye doğru dönmüĢler, Edirne‟de kıĢlamak istemiĢlerdir. Bu durum padiĢaha arz edilmiĢ, padiĢahın da; “…ordûy-u hümâyûnda

olanların cümlesi Edirnede kışlayı münâsib görmüşlerdir deyü i„lâm ittiğinizden*Edirnede kışlanmak üzere her husûsun âmâde ittirilmesi tenbîh ve sipâriş olunmuştu bu def„â kışlak-ı asitânede münasipdir…”51

dedikten sonra ordu

kıĢı Edirne‟de geçirmiĢtir.

PadiĢah sadece batıdaki veyahut de denizlerde seferlerle ilgilenmemiĢ, doğuda Ġran üzerine yapılan seferlerle de alakadar olmuĢtur. III. Ahmed döneminde NevĢehirli Damat Ġbrahim PaĢa‟nın sadareti zamanında Ġran üzerine seferler yapıldı. Yedi sene devam eden bu seferler ve fetihlerde, Hatt-ı hümâyûnlarından anlaĢılacağı üzere padiĢahın da merakla durumu takip ettiğini görülmektedir. Osmanlı ordusunun

49

Hatt-ı hümâyûn, 102.

50Hatt-ı hümâyûn, 103. 51Hatt-ı hümâyûn, 123.

(32)

üç koldan giriĢtikleri bu seferler baĢarıyla neticelenmiĢ; Tiflis, KermenĢah, Hoy Kalesi, Hemedan, Revan, Tebriz, Gence, Hürremabad fethedilmiĢtir.

Hatt-ı hümâyûnlarda bu seferlerin hepsine değinilmese de bazıları hakkında malumatlar vardır. Tebriz52

, Gence53, ġirvan54, Hemedan55, Isfahan56 ve Revan57 gibi beldelere yapılan seferler ve buraların fethedilmesi hatt-ı hümâyûnlara yansımıĢtır. Sefere çıkan ordunun yani askerlerin ihtiyaçlarının karĢılanması, her zaman halledilmesi gereken büyük bir mesele olmuĢtur. Hazırladığımız tezde görüldüğü üzere seferin Osmanlı için nedenli önemli olduğu gönderilen hatt-ı hümâyûnlardan anlaĢılmaktadır. Bu hususlardaki hatt-ı hümâyûnlardan anlaĢılacağı üzere, gerek devlet ricalinin ve gerekse padiĢahın Ġran üzerine yapılacak seferin meĢakkatli bir o kadar da tehlikeli olduğunun farkına varmıĢlardır. Buna mukabil gönderilen hatt-ı hümâyûnlarda bir an evvel fethe giriĢilmesi üzerinde çokça durulmuĢtur. “…uğûr-ı dîn-i mübînde sıdk-ı niyyet ile izhâr-ı gayret ve matlûb-ı

pâdişahânem olan Tebrîzin feth ü teshîrine bezl-i makdûr eyleyüb…”58

diye devam eden hatt-ı hümâyûn suretinden anlaĢılacağı üzere IV. Murad zamanında Kasr-ı ġirin AntlaĢmasıyla 1639‟da Safevîlere bırakılan Tebriz‟in fethedilmesi için, padiĢahın seferdeki askerlerine moral vermeye çalıĢtığı görülmektedir. Aynı Ģekilde Tebriz‟in alınmasından sonra duyduğu memnuniyeti yine hatt-ı hümâyûnlarında görülmektedir. Genel olarak bakıldığında batıda yaĢanan mağlubiyetler ordunun moralini ne kadar bozduğu malumdur. Bu durumun farkında olan padiĢah, Ġran üzerine yapılan seferlerde gerek ordunun lojistik olarak ihtiyaç duyduğu malzemelerin temin edilmesi hususunda ve gerekse sefer esnasında askerlerini ve paĢaların moral ve motivasyonunu dinç tutmak gayretinde olduğu anlaĢılmaktadır. Hatt-ı hümâyûnlarda sürekli seferin zaferle neticelenmesi için emirler göndermiĢ,

52 Hatt-ı hümâyûn, 135, 138, 147, 158. 53Hatt-ı hümâyûn, 139, 142. 54Hatt-ı hümâyûn, 139, 142, 152, 168. 55Hatt-ı hümâyûn, 182, 195, 214, 215. 56 Hatt-ı hümâyûn, 177, 191. 57Hatt-ı hümâyûn, 133, 148, 151, 154, 167. 58Hatt-ı hümâyûn, 138.

(33)

fetih müyesser olduktan sonra da duyduğu memnuniyeti gönderdiği hediyelerle taçlandırmıĢtır.

2.3. AsayiĢ, EĢkıya, Ġsyan ve Zulm

18. asır Osmanlı Devleti için pek çok hadisenin meydana geldiği önemli bir zaman dilimidir. Ġmparatorluk bu yüzyıla yorgun olarak girmiĢtir. 16 sene devem eden Osmanlı tarihine “Felaket Seneleri” adıyla geçen uzun bir savaĢ dönemi, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yönden zayıflamasına sebep olmuĢtur. Merkezi otoritenin zayıflamasıyla Osmanlı topraklarının bazı yerlerinde asayiĢsizlik problemi ortaya çıkmıĢtır. Tarihin her döneminde ve hemen her coğrafyada görülebilen asayiĢsizlik, Osmanlı Devleti‟nde de görülmüĢtür. Devlet bu problemi ile asırlarca uğraĢtırmıĢtır. Osmanlı, devletin bekası için tebaasının can ve mal güvenliğini sağlamakla yükümlüydü. AsayiĢ ve huzurun temini, reayanın zulme uğramaması, eĢkıyalık hareketlerinin önlenmesi için çeĢitli politikalar uygulamıĢ, birçok önlemler almıĢtır.

III. Ahmed‟in hatt-ı hümâyûnlarında asayiĢ59, reayaya yapılan zulm60, eĢkıya

hareketleri 61 ve isyan62 hakkında birçok malumatlar vardır. Osmanlı Devleti‟nde reaya her zaman devletin koruması altında olmuĢtur. Gerek devlet adamlarının ve gerekse yönetici sınıfın reayaya zulmetmesinin önüne geçilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu hususa ne kadar çok dikkat edildiği hatt-ı hümâyûn suretlerinden anlaĢılmaktadır. Avusturya seferi sonrası Edirne‟de kıĢlayacak ordu için zahire ihtiyacı hazıl olunca gönderilen emirlerde“…re„âyâ fukarâsına cevr ü zulm eylememek üzere birer kerre

tenbîh eyleyesin…”63

denilerek reayadan alınacak malzemeler esnasında reayaya

zulmedilmemesi istenmiĢtir. BaĢka bir hatt-ı hümâyûnda, “Emr-i „âlî-şânım

vâcibü‟l-imtisâlim mûcebince „amel ü hareket ve hilâfından ihtirâz oluna bundan sonra re„âyâ fukarâsına hilâfet-i fermân-ı hümâyûn zulûm ü te„addî idenler cedd-i „izâmım

59Hatt-ı hümâyûn, 28, 38, 84. 60Hatt-ı hümâyûn, 22, 34, 91, 125, 155, 199, 205. 61 Hatt-ı hümâyûn, 91, 93, 144. 62Hatt-ı hümâyûn, 180, 185. 63Hatt-ı hümâyûn, 125.

(34)

ruhları içün bilâ-amân cezâların tertîb iderim.”64

Fukaraya zulmedenlerin cezasız

kalmayacağı açıkça belirtilmiĢtir. PadiĢahın hatt-ı hümâyûn suretlerinden anlaĢılacağı üzere görevlilerin halka zulüm yapmasını önlemeye ve bu gibi durumları anında tespit ederek gerekli tedbirleri almaya çalıĢmıĢtır. Hatt-ı hümâyûnlarda isyan hareketleri ile ilgili olarak Mısır‟da isyan eden Çerkes Mehmed ve avanesi hakkında iki tane hatt-ı hümâyûn bulunmaktadır.65 Hatt-ı hümâyûnlardan anladığımız kadarıyla isyancılara yardım edilmemesi ve isyancılarla hareket edenlere asla müsamaha gösterilmemesi gerektiği söylenmiĢtir.

AsayiĢ ve eĢkıyalık hadiselerine baktığımızda, genellikle Harameyn bölgesinde yaĢanan olaylar, hatt-ı hümâyûn suretlerinden yansımıĢtır.66

Tarihteki diğer Müslüman devletler gibi Osmanlılar da iki mukaddes Ģehri (Mekke-Medine) içine alan Hicaz bölgesine hususiyle ihtimam göstermiĢlerdir. Haremeyn dedikleri bu iki kutsal beldeyi muhafaza etmek, hac kafilelerinin buraya kolayca ve güvenlik Ģekilde ulaĢmasını sağlamayı kendilerine aslî bir vazife olarak görmüĢlerdir. Her yıl binlerce Müslümanın ziyaret ettiği Haremeyn‟in asayiĢi elbette önemli bir husustu. Hacıların güvenli bir Ģekilde Ġslamiyet‟in beĢiği ve Müslümanların kıblegâhı olan Mekke‟ye oradan da Medine‟ye güvenli bir Ģekilde ulaĢması, eĢkıyanın saldırısına maruz kalmadan huzur ve sükun içerisinde ibadetlerini yerine getirmeleri mühim bir meseleydi. Hacılar ve Hicaz‟da yaĢayan halk için en büyük tehlike bedevilerdi. Gerek hacca gelen hacılara ve gerekse Ģehirlere saldıran bedevi eĢkıyaları için Osmanlı tedbirler almıĢtır.

ÇalıĢma konumuz olan hatt-ı hümâyûnlardan birisinde Harameyn halkına, hacı ve ziyaretçilere zarar veren eĢkıyadan bahsedilmektedir. “Ol arâzi-i

mübârekede sâ„y-ı bi‟l-fesâd olan harb „urbânı eşkiyâsının tedmîr ü istîsalleriyle Haremeyn-i Şerîfeyn ahâlîsi ve huccâc u züvvâr üzerlerinde def-„i şerr u mazârrları ehemm-i vâcibâtdan olmağla zât-ı şerâfet-simâtınızdan melhuz-ı hümâyûnum olan gevher-i necâbet ve hamiyyet-i hâşimiyeniz muktezâsınca emr-i vâcibü‟l-imtisâlim

64

Hatt-ı hümâyûn, 155.

65Hatt-ı hümâyûn, 180, 185.

(35)

mûcebince bu mühimm-i hatîrin temşiyet ü itmâmına ziyâde ihtimâm eyleyesiz.”67

Görüldüğü üzere yaĢanan sıkıntının bertaraf edilmesi için padiĢah tarafından Mekke kadısına emir gönderilmiĢtir. hatt-ı hümâyûnlarda görüldüğü üzere Harameynin asayiĢinin bozulmaması, halka zulm yapılmaması, hizmetlerde gerekli ihtimamın gösterilmesi gibi birçok hususlara dikkat edilmesi istenilmiĢtir. Gönderilen emirlere riayet edilmediği takdirde gerekli cezaların verileceği de açıkça ifade edilmiĢtir.

2.4. Vakıf

Osmanlı toplumunun tesisi ve iĢleyiĢinde, memleketin imar ve inĢasında vakıfların rolü çok büyüktür. Üç kıtaya yayılan Osmanlı topraklarında binlerce vakıf kurulmuĢtur. Osmanlı padiĢahlarından hanım sultanlara, devlet erkânından toplumun zenginlerine kadar birçok kiĢi vakıf kurmuĢtur. Vakıfların kurulmasına, korunmasına ve vakfiyelerindeki Ģartlarına göre iĢlevinin devam etmesine azami riayet ve hassasiyet gösteren Osmanlı, yüzyıllar boyunca milyonlarca vakıf sisteminin bozulmadan devam etmesini sağlamaya çalıĢmıĢtır. III. Ahmed‟in hatt-ı hümâyûnlarda bu hususa dikkat çekilmiĢtir.68

PadiĢah, hatt-ı hümâyûn suretlerinde vakıf Ģartlarına uyulmasını ve değiĢtirilmemesi gerektiğini emretmiĢtir. Sultanın bu hükümlerinden bazı vakıflarda vakfiye Ģartlarının dıĢına çıkıldığı bu durumun padiĢaha kadar geldiği anlaĢılmaktadır.

2.5. Mülâzemet

Osmanlı ilmiye sınıfına has bir uygulama olan mülâzemet usulünde, bir medreseden mezun olan müderrisin diğer medreseye terfi etmek için önce Ġstanbul‟a gelmesi ve burada bir müddet beklemesi gerekmekteydi. Osmanlı Devleti‟nin önemli yapı taĢlarından birini oluĢturan mülâzemet sistemi, 16. asırdan itibaren bozulmaya baĢlamıĢ 17. yüzyıla gelindiğinde bu bozulma oldukça hissedilir hâle gelmiĢtir. Müderrislik ve kadılık almak isteyenlerin sayısında yığılma meydan gelince, mülâzemet sisteminde usulsüzlükler görülmeye baĢlanmıĢ, kanuna mugayir yollara

67

Hatt-ı hümâyûn, 144.

68

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu araştırmada, eğitim kurumları dışındaki sanatçı oluşumlarının bulundukları bölgede yaşayan toplumun sanat eğitimi ve kültürüne katkıları Uluslararası

[r]

SİPARİŞ ADRESLERİ İSTANBUL ANKARA ANKARA ANKARA GAZİANTEP ELAZIĞ DİYARBAKIR ESKİŞEHİR ADAPAZARI BALIKESİR SAMSUN : ESİN YAYINEVİ Taşsavaklar Sk.. Abdullah Alpdoğan

Kimyasal bileşiminde yüksek orandaki sülfür içeren östenitik paslanmaz çelik (AISI 303), martensitik paslanmaz çelik (AISI 410) malzemeye göre daha düşük tornalama

Her bir kabuk genellikle yanyana spiral(sarmal) boncuk dizisinden oluşmuş atomların sayısı ile biçimlendirilmektedir. Her bir kabuğun yüzeyi neredeyse üçgensel

Atipik, pigmente, maküler lezyonlarda histolojik taní , solar lentigodan in-situ melanoma (lentigo maligna pattern) veya invazive meianomaya (lentigo maligna melanoma) kadar

Sefer Paşa, Kuzey Kafkasya’ya geldikten hemen sonra Çerkeslere gönderdi- ği mesajlarda İngiliz ve Fransızlara yakın davranılmasını istemekle birlikte onlara fazla

2014-2015 öğretim yılı verilerine göre MYO’larda öğretim üyesi başına 287 öğrenci, öğretim elemanı başına ise 51 öğrenci düşmektedir. Bu veriler,