• Sonuç bulunamadı

Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye'de sağlık eğitimi üzerine bir araştırma (1839-1938)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye'de sağlık eğitimi üzerine bir araştırma (1839-1938)"

Copied!
133
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ORTA ÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR ANA BİLİM DALI TARİH ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI

TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E

TÜRKİYE’DE SAĞLIK EĞİTİMİ

ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

(1839-1938)

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Prof. Dr. Nuri KÖSTÜKLÜ

Hazırlayan Barış KAYSILI

(2)

Gece-gündüz demeden çalışan, zor anlarımızda yanımızda olan tüm sağlık personeline ithaf ediyorum...

(3)

İÇİNDEKİLER

Kısaltmalar ... vi

Önsöz ... vii

Giriş ... 1

I. Araştırmanın Amacı, Önemi, Muhtevası ve Metodu ... 1

II. Sağlık, Eğitim ve Sağlık Eğitimi Kavramları ... 5

III. Araştırmanın Kaynakları ... 8

I.BÖLÜM TÜRK VE DÜNYA TARİHİNDE SAĞLIK EĞİTİMİ I. Dünya Tarihinde Sağlık Eğitimi ... 10

1. Milattan Önce Sağlık ve Sağlık Eğitimi ... 10

2. Dinsel Etkiler Altında Sağlık Eğitimi ... 13

3. Ortaçağda Sağlık Eğitimi ... 14

4. Yeni ve Yakınçağlardan Bugüne Sağlık Eğitimi ... 15

II. Türk Tarihinde Sağlık Eğitimi ... 20

1. Eski Türklerde Sağlık Eğitimi ... 20

2. Selçuklularda ve Osmanlıların İlk Dönemlerinde Sağlık Eğitimi ... 20

İKİNCİ BÖLÜM TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E SAĞLIK EĞİTİMİ I. Tanzimat Devri ... 27

II. I.Meşrutiyet ve Mutlakıyet Devri ... 38

III. II.Meşrutiyet Devri ... 46

IV. Milli Mücadele Devri ... 57

(4)

III.BÖLÜM

CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDAN GÜNÜMÜZE SAĞLIK EĞİTİMİ

I. Meslekî Sağlık Eğitimindeki Gelişmeler ... 71

II. Meslekî Eğitim Dışındaki Sağlık Eğitiminde Gelişmeler ... 84

Sonuç ... 86

Bibliyografya ... 91

Ekler ... 96

(5)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale

BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Bkz. : Bakınız

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi C. : Cilt

Çev. : Çeviren

ÇPL : Çok Programlı Lise Haz. : Hazırlayan

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

ÖSYM : Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi s. : sayfa

SSYB : Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı SSK : Sosyal Sigortalar Kurumu

TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri Yay. : Yayınları

(6)

ÖNSÖZ

İnsanoğlunun en değerli varlığı sağlığıdır. İnsanlar eski çağlardan beri sağlıklarını korumak veya sağlık problemlerini gidermek için, bilimsel veya bilimsel olmayan bazı yollara başvurmuşlardır. Uzun çalışmalar sonucunda sağlık bilimleri ortaya çıkmıştır. Sağlık bilimlerinin, diğer bilimlerden en önemli farkı, yapılan yanlış uygulamaların, can kayıplarına veya sağlığın kaybedilmesine sebep olmasıdır.

Sağlık konusunda eğitim alan insanlar, yanlış uygulamaların önüne geçebilir, insanların hayatını kurtarabilir ve onlara kaybettikleri sağlıklarını tekrar kazandırabilirler. Bundan dolayı sağlık eğitimi, insan hayatına yapılan en önemli yatırımdır. Son yıllarda yapılan çalışmalarla, insanlara daha iyi ve kaliteli sağlık hizmeti sunma yolları aranmıştır. Elbette iyi ve kaliteli bir sağlık hizmeti ancak iyi bir sağlık eğitimi ile mümkün olur.

Biz de araştırmamızda, insan ve toplum sağlığının temel taşı olarak gördüğümüz sağlık eğitiminin, Türkiye’deki tarihî gelişimini ele aldık. Ülkemizde sağlık hizmetleri ve sağlık teşkilatının bugün bulunduğu noktayı daha iyi anlayabilmek için, bugünkü tablonun oluşmasında etkili olan sağlık eğitimi kurumlarını inceledik. Bu alanda hızlı gelişmelerin yaşandığı, Tanzimat’tan Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanan dönemi, araştırmamız için esas kabul ettik ve Türkiye’deki sağlık eğitiminin, dolayısıyla Türk toplumunun sağlık düzeyinin yükselmesi için ne tür çabalar sarf edildiğini ortaya koymak istedik.

Bu amaçlarla yola çıkıp çalışmaya başladık ve belki bir çok eksiğimizin bulunduğu bu mütevazı araştırmayı ortaya koyduk. Bu çalışmanın her safhasında elimizden tutan, alanımızla ilgili sahip olduğumuz bilgi ve fikir altyapısının oluşmasında önemli katkısı bulunan ve tarih yazıcılığına dair ilkeleri bize kazandırmaya çalışan saygıdeğer hocamız Prof.Dr.Nuri KÖSTÜKLÜ Bey’e yardım ve desteklerinden dolayı teşekkür ederim.

Eğitim hayatım boyunca destek ve fedakârlıklarını esirgemeyen; tüm sahip olduklarımı borçlu olduğum sevgili anneme ve sevgili babama, şükran ve saygılarımı sunarım.

Bu çalışmanın her anında desteğini hissettiğim, yazım ve düzenleme aşamasında büyük emek veren; bunlardan daha önemlisi, hayatı benim için anlamlı kılan sevgili eşime her şey için teşekkür ederim.

Çok değerli olan dostluğunun yanında, tecrübelerini de benimle paylaşan ve yardımcı olmak için şartlarını zorlayan Mustafa Selçuk KESKİN Bey’e de teşekkür ederim.

Barış KAYSILI

(7)

GİRİŞ

I. Araştırmanın Amacı, Önemi, Muhtevası ve Metodu

Sosyal bir bilim olan tarihin birbirinden farklı pek çok tanımı yapılmıştır. Ancak bu tanımların hepsinde insanlara, toplumlara bir yer ayrılmıştır. “ ‘Tarih geçmişteki olaylar ve o olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenir’ tarifi, tarihin konusunun belirlenmesi bakımından yeterli değildir. Zira dünyadaki olaylar sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bir de tabiat olayları vardır ki, insanın dışında vuku’ bulurlar. Tarih ise insanların faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir”1. Yani bir olayı tarihin konusu içine alan özelliği, o olayı insanların yönlendirmesidir.

Tarihin meydana gelmesinde insanların ve toplumların rolünün önemi hakkında da bazı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı tarihçiler kahraman veya dahi olarak nitelendirdikleri insanların öneminden bahsederler ve tarihi bunların yönlendirdiğini salık verirler. Bazı tarihçiler ise tarihî bir olayın temelinde teşkilatlanmış bir toplum yapısının olabileceğini düşünürler. Kesin olan şudur ki, “İnsanlar farklı ruh yapısına sahiptir ve tarihî olayların meydana gelmesinde insanların ruhî hallerinin rolleri bulunduğu inkar edilemez... Fertlerin farklı psikolojik yapıları gibi, toplumların da farklı psikolojik yapıları vardır. Tarihçinin toplum psikolojisini de gözden uzak tutmaması gerekir”2.

Bilim dünyası içerisindeki herkesin hemfikir olduğu düşünce, tarihin sosyal bir bilim olduğudur. Hatta sosyal bilimler denince akla gelen ilk bilimlerden biri tarihtir. Toplumsallığı bu denli kabul edilmiş ve açıklanabilir olan bir bilim içerisinde, toplum hayatına özgü her başlık önemli yer tutar. Şüphesiz, insan ve toplum hayatı içerisinde sağlık gibi, eğitim gibi, adalet gibi herkesi ilgilendiren konular da tarihin araştırma alanı içerisindedir.

Tarih bilimi içerisinde sosyal tarih olarak adlandırılan bir dalın varlığı kabul edilmektedir. Sosyal tarih; sosyal siyaseti, tarihî yön ve gelişmeleri ile birlikte ele alan bir kavramdır. Ülkelerin sosyal yapısını, sosyal düzenini, insanların sosyal sorunlarını ele alan ve bununla birlikte, sosyal siyaset, sosyal güvenlik, sosyal hizmet ve çalışma ilişkilerini (işçi hareketlerini) tarih penceresinden ve tarihî boyutuyla inceleyen bir bilim dalıdır. “Tarih eğitiminden istenilen düzeyde sonucun alınabilmesi, millî hafızanın güçlü bir

1

Mübahat Kütükoğlu, Tarih Araştırmalarına Usûl, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1998, s.2 2 Kütükoğlu, a.g.e., s.3

(8)

şekilde inşa’ edilmesine bağlıdır. Bu inşa’ safhasında ise ‘sosyal tarih’in önemi inkar edilemez”3.

Araştırmamızı sosyal tarih içerisinde görmemize neden olan nokta, sosyal tarihin özelden genele ulaşmayı amaçlayan ve “devletin değil halkın tarihi” diye vurgulanan yönleridir. Ayrıca, topluma ait bir konunun geçmişini tarih biliminin kuralları içerisinde değerlendirmek de konuyu daha iyi anlayabilmek açısından önemlidir. Toplumsal bir konu olan sağlık ve bu konunun belki en can alıcı noktası olan sağlık eğitimi, bugünkü noktasına nasıl gelmiştir? Buna bakmadan sağlık eğitimi ile ilgili düzenleme ve planlama yapılması çok verimli sonuçlar doğuramaz. Dolayısıyla daha genel bir yorum yapacak olursak sağlık eğitiminin tarihini bilmeden, sağlık hizmetlerini daha iyi vermek mümkün olmaz. Aslında tarih bilimi tanımlanırken bile geleceğe olan katkısından söz edilmektedir: “İnsanoğlunun geçmişte meydana getirmiş olduğu tek olayları, zaman ve mekan çerçevesi içerisinde, yazılı belgelere dayandırarak anlatan ve geleceğe ışık tutan bilime tarih denir”4.

Bugün bulunduğumuz sosyal yapının oluşumunda, tarihimizde meydana gelen ve gerçekleştiği zamanda belki detay olarak görünen olaylar vardır. Toplum içinde ve toplum için atılan her adım bugünün zeminini hazırlamıştır.

“Her şeyin başı sağlık” cümlesinin sıkça kullanıldığı bir toplumda sağlığın önemini tartışmak yersizdir. “Türklerde, doğal olarak, insan ve insan sağlığı büyük önem taşımıştır”5. Aslında bu yargılar her birey ve her toplum için geçerlidir. Araştırmamızda yer vereceğimiz sağlık alanındaki gelişmeler, toplumların sosyal yapısı içerisinde sağlığın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmemizi sağlayacaktır.

Bir toplumun herhangi bir alanda alacağı hizmet, o toplumda, genel ve alana yönelik olarak yürütülen eğitim ile doğrudan ilişkilidir. Verilen hizmetin kalitesi, genel eğitim ve alan eğitimi ile doğru orantılıdır. Örneğin iyi bir adalet sistemi için sadece adil yasalar çıkarmak yeterli değildir. O yasaları uygulayacak ve o yasalara göre hüküm verecek insanlara da ihtiyaç vardır. Bunun için adalet alanında hizmet verecek insanlar iyi bir hukuk eğitimi almak durumundadır.

3 Nuri Köstüklü, “Balkan Savaşları’ndan Millî Mücadele’ye ‘Şehitler’ Üzerine Yapılacak Bilimsel Araştırmalarda Metod ve Kaynak Meselesine Dair Bazı Düşünceler”, Dokuzuncu Askeri Tarih Semineri

Bildirisi, 22-24 Ekim 2003 İstanbul, s.1 4

Ekrem Memiş, Tarih Metodolojisi, Öz Eğitim Yay., İstanbul 1996, s.6 5

Esin Kahya, Ayşegül D. Erdemir, Bilimin Işığında Osmanlıdan Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2000, s.4

(9)

Toplumsal yönü bulunan, başka bir deyişle topluma hizmet verilen her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da eğitim çok önemlidir. Söz konusu olanın insan hayatı olduğu da düşünülürse, bu konudaki eğitimin ne kadar hassas bir önemi haiz olduğu su götürmez bir gerçektir. Sağlık eğitiminde; eğitimle arttırılan kalite, sağlık hizmetlerinin kalitesi olduğu için doğrudan insana ve topluma ait bir faydayı ifade eder. Dolayısıyla meslekî eğitim içerisinde sağlık eğitiminin özel bir yeri olduğunu düşünmek pek de yersiz değildir.

Araştırmada ulaşılmak istenen hedef; tarih çalışmaları içerisinde, bugüne kadar üzerinde pek durulmamış olan sağlık eğitiminin geçmişini, tarih biliminin kuralları içerisinde ele almaktır.

Araştırmamız Türkiye’de sağlık eğitiminin gelişimini ele almıştır ve incelediğimiz konunun mekanı Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri Türkiye’sidir. Dünyada sağlık eğitiminin tarihi içinde değerlendirilebilecek pek çok gelişme olmuştur. Ama bizim asıl araştırma alanımız Türkiye’dir.

Araştırmamızda sağlık eğitiminin genel tarihine değindik ama asıl olarak belli bir zaman dilimi içerisinde sağlık eğitiminin gelişimini inceledik. Bu zaman aralığı Gülhane Hattı Hûmayunu’nun ilanı (Tanzimat Fermanı) ile Cumhuriyetin ilk yılları arasıdır. Başlangıç olarak Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği 1839 yılını, bitiş olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öldüğü 1938 yılını kabul ettik. Söz konusu olan zaman aralığı ile günümüz arasında kurulacak ilişki; sağlık eğitiminin tarihsel sürecini görerek, bu alanda yapılacak çalışmalarda bazı önemli başlıkları fark etmeyi sağlayacaktır.

Araştırmaya konu olan dönemle ilgili olarak şunu söyleyebiliriz ki; Tarih boyunca eğitim faaliyeti olarak pek çok uygulama gerçekleştirmiş olan Türk toplumu, Tanzimat devri ve sonrasında eğitim alanında çok önemli adımlar atmıştır. Tanzimatçılar devlet idaresi ve toplumsal konularda, pek çok alanda yenilikler getirdiler. “...Muhtemelen en büyük başarıları eğitimde oldu”6. 1869’da çıkarılan Maarif Nizamnamesi Osmanlı eğitimini uzun yıllar yönlendirecek bir sistem oluşturdu. Tanzimat döneminde meslekî ve teknik eğitimde önemli yenilikler yaşanmıştır. Meşrutiyetin ilk kez ilan edilmesinden çok kısa bir süre sonra mutlakıyet dönemi başlamış ve bu dönemde de “...Bir çok meslek ve sanat okulu açılmıştır”7. Parlamentolu rejime dönüş ve anayasanın tekrar yürürlüğe konması ile başlayan II.Meşrutiyet döneminde eğitim daha fazla tartışılma imkanına

6

Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1998, s.126

(10)

kavuşmuş, ülke ise daha zor günlerle karşı karşıya kalmıştır. Trablusgarb Savaşı ve Balkan Savaşlarındaki yenilginin sebepleri arasında eğitim sistemi de zikredilmiştir. I.Dünya Savaşı yılları Osmanlı toplumu için felaket olmuş, eğitim alanında (tabii ki sağlık eğitiminde de) çok olumsuz etkiler yapmıştır. Cumhuriyet döneminde ise eğitimin önemi daha iyi anlaşılmıştır. Okur yazarlık oranı hızla yükseltilmiş, eğitim alanında sayısal anlamda gelişmeler sağlanırken, eğitimin demokratikleşmesi ve laikleşmesi hedeflenmiş, meslekî eğitime verilen önem artmıştır.

Araştırmaya başlarken kaynaklarla ilgili bir ön araştırma yapıldı. Bir plan oluşturuldu ve bu plana uygun hareket edilmek suretiyle araştırmanın amacına yönelik olarak çalışmalara devam edildi. Metot açısından, kaynakları ve telif eserleri incelerken dikkatimizi çeken bazı konuları belirtmek gerekir.

Sağlık eğitiminin tarihini araştırırken dikkat çeken en önemli hususlardan biri, sağlık eğitimi içindeki en önemli konu olan sağlık meslek eğitiminin, zaman zaman tıp eğitimi ile iç içe girmesidir. Toplumun tabip ihtiyacı karşılanmak isterken bir yandan da yardımcı sağlık personeli açığı fark edilmiş, bu açık çeşitli şekillerde giderilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden sağlık eğitimi tarihini incelerken, tıp tarihini görmezden gelmek, araştırmanın bir yanını eksik bırakacağı için, tıp eğitimi alanındaki gelişmelere de genel olarak değinmek gereğini hissettik. Kaldı ki, tıp eğitimi de sağlık eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. Sağlık eğitiminin içinde olan bir konudur.

“Tıp Tarihi ve Deontoloji” tıp fakültelerinde bir ders olarak okutulmaktadır. Ayrıca “Tıp Tarihi ve Tıbbî Deontoloji” bölümleri kurulmuşsa da Tıp Tarihi alanında yapılan çalışmalar çok yetersizdir. Zaten Tıp Tarihi ve Deontolojinin (Tıp Mesleği Etiği) bir araya gelişi de bir tartışma konusudur. Biri tarih bilimi içinde incelenmesi gereken bir konu iken diğeri tamamen meslek etiği konusuyla ilgilidir. Bunların bir arada incelenmesinin gerekçesi gerçekten pek de anlaşılır değildir. “Birisi gerçekte değerler felsefesi ya da etik alanının tıptaki bir uzantısı, farklılaşmış bir biçimi; ötekisi ise genel tarih alanının yine tıbbı ilgilendiren farklılaşmış, değişik bir dalıdır. Buna göre, çok geniş kapsamları bir yana, Felsefe ve Tarih alanları ne ölçüde birlikte düşünülebilirse Deontoloji ve Tıp Tarihinin de ilke olarak ancak bu ölçüde bir uyumu, dolayısıyla ‘birlikteliği’ söz konusu olabilir”8.

Tıp tarihi alanındaki çalışmaları arttırmak amacıyla kongreler düzenlenmiş ve bu alandaki çalışmaların sayı ve niteliği yükseltilmeye başlamıştır. Fakat bizim araştırma

8

Yaman Örs, “Tıbbî Etik, Deontoloji ve Tıp Tarihi: Gereksiz Bir Birliktelik”, III.Türk Tıp Tarihi Kongresi

(11)

konumuz olan Sağlık Eğitimi, sadece Tıp Tarihi ile sınırlı değildir. Aynı zamanda meslekî eğitim konusunda da önemli bir yeri vardır.

Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta daha vardır: Araştırmanın hedefine paralel olarak; sağlık meslek eğitimi diye tabir edilen sağlık personelinin eğitimini bir meslekî eğitim uygulaması kabul etmek ve halkın sağlık eğitimi diye tabir edebileceğimiz geniş kitleler için yapılan ve her fırsatta verilen sağlık eğitimini de yaygın sağlık eğitimi kabul etmek mümkündür.

Sağlık eğitimi demek, sadece sağlık meslek eğitimi demek değildir. Aynı zamanda halk eğitimi boyutu da vardır. Sağlık alanında örgün ve yaygın eğitimin nasıl yapıldığı, araştırmamızın konusudur. Ama Türkiye’de sağlık eğitimi konusunda geç ve geri kalmışlık söz konusudur ve meslekî-örgün sağlık eğitiminde bile bu durum hissedilirken, yaygın sağlık eğitiminin çok fazla örneği mevcut değildir. Biz araştırmamızda mümkün olduğunca yaygın eğitim olarak kabul edilebilecek uygulamalara da yer vermeye çalıştık.

Neticede çalışmamızda şu sırayı takip etmeyi uygun bulduk: Öncelikle birinci bölümde, Türk ve Dünya tarihinde sağlık eğitimi üzerinde durduk ki, sağlık eğitiminin Tanzimat dönemine kadar olan gelişimini temel olarak almak istedik. Daha sonra Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Sağlık Eğitimi bölümünde; Tanzimat, Mutlakıyet, II.Meşrutiyet ve I.Dünya Savaşı, Milli Mücadele dönemleri ile Cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkan gelişmeleri inceledik. Bu bölüm için araştırmanın esas kısmı demek çok da yanlış olmaz. Son bölümde ise cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze kadar uzanan dönemde hangi gelişmelerin yaşandığını araştırdık.

II. Sağlık, Eğitim ve Sağlık Eğitimi Kavramları

Sağlık Eğitimi üzerine yapılan bir çalışmada, araştırmanın temel kavramları olan sağlık, eğitim, sağlık eğitimi gibi temel kavramların ve araştırma içinde sıkça geçecek diğer bazı terimlerin anlamları ile kullanılışları üzerinde durmakta fayda vardır.

Sağlık konusunda farklı tanımlamalar yapılırken belki de en kolay ve en sık yapılan tanım “...hastalık halinin bulunmamasıdır”9. “Sağlık, genellikle hastalığın ve sakatlığın olmayışı olarak tanımlanır. Ancak bu tanımlama bugünkü görüşlerin gerisinde kalan bir tanımlamadır. Dünya Sağlık Teşkilatı anayasasında ‘sağlık yalnız hastalık ve sakatlığın

9

Gencay Gürsoy, “Sağlık”, Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.6-7, İletişim Yay., İstanbul 1999, s.1717

(12)

olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir’ diye tanımlanmıştır”10. Gerçekten sağlık deyince akla ilk olarak insanın bedenen iyi olması, fiziksel bir problemi olmaması gelmektedir. Ancak stresten şizofreniye kadar ruh haliyle ilgili anomaliler, kişilik bozuklukları, sosyal çekingenlik veya dengesizlikler gibi pek çok psikolojik ve sosyal rahatsızlık halleri de, tam sağlıklı bir birey için normal değildir. Bu nedenle hem fiziksel, hem de psikolojik ve sosyal açıdan iyi olma durumu, sağlıklı olmayı ifade eder.

Sağlığı etkileyen çok fazla faktör vardır. Bunları bünyesel ve çevresel etmenler olarak adlandırabiliriz. Bünyesel etmenler, tamamen biyolojik nedenlerle ortaya çıkan bozukluklardır. Genetik bozukluklar, metabolizma ve sistem hastalıkları, hormonal hastalıklar gibi... Çevresel etmenler ise Mikroorganizma ve parazitlerden, bitki ve hayvanlara kadar biyolojik; Su, iklim, ses, kirlilik, travmalar gibi fiziksel; sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik gibi sosyo-kültürel etmenlerdir.

Sağlık kavramı deyince, karşıtı olan hastalık kavramı da akla gelir. Tam bir iyilik halini sağlık olarak tanımlarken, bu iyilik halinin olmamasını yani hastalığı da açıklamak sağlık kavramını daha net anlamamızı sağlayacaktır. “Hastalık, doku ve hücrelerde yapısal, fonksiyonel ve normal olmayan değişikliklerin yarattığı haldir. Bu tanım biyolojik anlamda doğru ve doyurucudur”11. Tanımda eksik olan kısım, hastalıkların sosyal ve psikolojik sorunlar halinde de ortaya çıkabileceğidir. Bunlar toplumdaki sorunlar, ekonomik problemler gibi pek çok nedenden kaynaklanabilir.

Eğitim, kişilerde davranış değişikliği meydana getirmek, onları geliştirmek amacıyla yapılan faaliyetlerdir. Eğitim “Bireyin yaşantısında kendi yaşantısı yoluyla ve amaçlı olarak istendik yönde değişme meydana getirme sürecidir”12. “Eğitim bir insan varlığının yetişmesi ve gelişmesini sağlamak üzere, kendine özgü tüm imkanların onlar üzerinde kullanılması ve her birinin bizatihi kendisidir”13.

Sağlık eğitimi ise eğitimin bir kolu olarak kabul edilebilir. Kısaca sağlıkla ilgili eğitimdir. Dünya sağlık teşkilatı sağlık eğitimini “Kişilere, sağlıklı yaşam için alınması gereken önlemleri benimsetmeye ve uygulamaya inandırmak; kendilerine sunulan sağlık hizmetlerini kullanmaya alıştırmak, sağlık durumlarını ve çevrelerini iyileştirmek amacıyla birey olarak ya da toplumca karar aldırmak” olarak ifade etmiştir. “Sağlığını korumaları ve

10

Mehmet Özden, Sağlık Eğitimi, Özkan Matbaacılık, Ankara 1993, s.1 11

Özden, a.g.e.,s.1 12

Selahattin Ertürk, Eğitimde Program Geliştirme, Yelkentepe Yay., İstanbul 1972, s 25 13 Coşkun Değirmencioğlu, Eğitim Bilimine Giriş, Gazi Kitabevi, Ankara 1997 s.3

(13)

geliştirmeleri için bireylere bilgi kazandırmak ve davranışlarını bu bilgilere göre değiştirmelerini sağlamak amacı ile yapılan çalışmalar ve uygulamalar”14. olarak da tanımlanan sağlık eğitimi en üst sağlık düzeyine ulaşmayı amaçlar. Sağlık eğitimi sadece bir meslekî eğitim alanı değil, tüm toplumun katılması gereken bir davranış değişikliği sürecidir. Bunun için sağlık eğitiminin temel amaçları arasında; sağlığın değerini anlatmak, birey ve toplumu sağlık ve sağlık kuruluşlarından yararlanma konusunda bilinçlendirmek hususlarına yer verilir.

Sağlık eğitimi üzerine yapılan bir araştırmada anlaşılması gereken başka kavramlar da vardır. Sağlık eğitimin özellikle halk sağlığı alanındaki faydaları düşünülünce “halk sağlığı” kavramı üzerinde durmak gerekir. Halk sağlığı halen tıp fakültelerinde bir uzmanlık alanıdır. Halk sağlığı, temel sağlık hizmetlerinin verilmesini kolaylaştıran, hijyen (hıfzıssıhha) ve koruyucu hekimlik uygulamaları ile toplumun sağlık düzeyini yükselten bir çalışma alanıdır. Halkı tanımak, özelliklerini anlamak ve buna göre sağlık hizmetlerini planlamak çok önemlidir. Kişilere ve çevreye yönelik koruyucu hekimlik uygulamaları da halk sağlığının ayrılmaz bir parçasıdır ve bu da bir ekip işidir.

Sağlık eğitimi içinde, sağlıkla uğraşacağı için bu alanda eğitim alan ve gerektiğinde halk için birer sağlık eğitimcisi olan sağlık personelini tanımak da araştırmamız açısından önemlidir. Hekim, tabip, doktor gibi kavramlarla tanınan tıp bilimi uygulayıcıları, hem tedavi etmek, hem de tedavi öncesi sağlığı koruyucu önlemler almakla görevlidir. Ayrıca personel ve halka sürekli sağlık eğitimi verirler. “Hekim, hasta muayene ve tedavisini, müdahaleli doğumları, küçük cerrahî müdahaleleri, laboratuar çözümlemelerini, halkın sağlık eğitimini kendisi yapar, toplum kalkınması hizmetlerinde ve gönüllü hizmetlerin örgütlenmesinde görev yapar”15. Hekimlerin kanunla düzenlenmiş kurallar çerçevesinde tıp fakültesi eğitimi alması gerekmektedir.

Sağlık eğitimi alan ve sağlık alanında çalışan, halkı da sağlık konusunda eğiten sağlık personeli arasında sağlık memuru, hemşire, ebe ve diğer sağlık teknisyenleri de vardır.

Hemşireler sağlık dünyasının en önemli konusu olan hasta bakımını üstlenen görevlilerdir. Hastaların tedavisi kadar bakımı da önemlidir ve bu konuda bayanların daha verimli olduğu düşünülmüştür. “Uygarlık dünyasının kadının şefkatli ellerine bıraktığı

14

Özden, a.g.e., s. 22 15

Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği Bölgelerde Hizmetin Yürütülmesi Hakkında Yönerge, T.S.S.Y.B. Yayın No: 154, Akın Matbaası, Ankara 1963, s.81

(14)

hasta bakımı da tıp kadar uzun bir geçmişe sahiptir”16. Hasta bakımı ve tedavisinin her anında, koruyucu hizmetlerden cerrahi müdahalelere kadar geniş bir alanda hizmet veren hemşirelerin sağlık alanındaki yeri ve önemi göz ardı edilemez.

“Ebelik mesleği ise, dünyanın en eski mesleklerinden biridir”17. Ebelik, adeta kadının kendi hemcinsine emanet edildiği bir görevdir. İnsan neslinin devamını sağlayan doğum olayını gerçekleştiren, bu anlamda da insanlığa büyük emeği geçen ebeler, sadece doğum ve kadın hastalıkları alanında değil ihtiyaç halinde sağlık hizmetlerinin çeşitli alanlarında görev yapmışlardır.

Sağlık Memurluğu, hasta bakımının yapılmasına erkek görevlilerin katkı sağladığı bir meslektir. Ancak sağlık memurları sadece hasta bakımı ve tıbbî çalışmalarda değil, idari anlamda da sağlık hizmetlerinin halka ulaştırılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Sağlık memurluğunun ortaya çıkışı biraz da hekim ve cerrah sayısının yetersizliği ve bu boşluğu doldurma ihtiyacı ile ilgilidir.

Sağlık alanındaki diğer çalışanlar; diş hekimleri, eczacılar, sağlık teknisyenleri (laboratuar teknisyenleri, radyoloji teknisyenleri, anestezi teknisyenleri, çevre sağlığı teknisyenleri, diş teknisyenleri vs.) teşhis ve tedavi sürecine katkıda bulundukları gibi, hasta ve halk ile karşılaştıkları anda birer sağlık eğitimcisi olan görevlilerdir.

III. Araştırmanın Kaynakları

Çalışmamızda yoğun olarak telif eserlerden yararlandık. Sağlık eğitimi alanında çok fazla çalışılmamış olması, bu konudaki eserlerin sayısının az olması, araştırmada yol gösterici olabilecek eserlerin neredeyse hiç olmaması, bu alandaki eksikliği daha iyi görmemizi sağladı.

Çalışmamızda, Başbakanlık Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden mümkün olduğunca yararlanmaya çalıştık. Elde ettiğimiz belgeleri çalışmamızda verimli bir şekilde kullanmaya çaba gösterdik.

Yasama organı olan mecliste, bizim araştırma alanımızla ilgili ne gibi gelişmeler olduğunu görmek için de; TBMM zabıt ceridelerini esas alarak hazırlanan “Türk Parlamento Tarihi” adlı çalışmadan yararlandık. Bu çalışma; I. ve II. Meşrutiyet Dönemi Meclisleri ile TBMM’nin faaliyetlerini; zabıt ceridelerini ve gizli celse zabıtlarını

16

Ömer Özkan, Sağlık Meslek Tarihi ve Ahlakı, Sekav Yay., İstanbul 1991, s.207

(15)

inceleyerek dönemler halinde ortaya koymuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakfı tarafından hazırlanan bu çalışmanın özellikle “Milli Mücadele ve TBMM I.Dönem (1919-1923)”, “TBMM-II.Dönem (1923-1927)” ve “TBMM-III.Dönem (1927-1931)” başlıklı kısımlarından yararlandık.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRK VE DÜNYA TARİHİNDE SAĞLIK EĞİTİMİ

“Sağlık eğitiminin insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. Tüm dinlerin kutsal kitapları, sağlık davranışları, kişisel temizlik, çevre temizliği, hastalıkların önlenmesi gibi konularda açıklamalara ve yönlendirmelere büyük ölçüde yer vermiştir”18.

Sağlık hizmetleri ve tıp biliminde bugün gelinen nokta, binlerce yıllık bir birikimin sonucudur. Her bilimde ve her alanda olduğu gibi, sağlık alanında da insanlar daha rahat, daha güvenli bir hayatı amaçlamışlardır.

Sağlık alanında, gerek tıp bilimi, gerekse hasta bakımı açısından tarihteki ilk uygulamalar araştırılırken iki yola başvurulmuştur: birincisi eski insanların dışkı, kemik ve benzeri kalıntılarını incelemek (paleopatoloji), ikincisi ise gelişme düzeyleri ve hızları ilk çağlardaki insanlara benzeyen gelişmemiş toplumları inceleyerek buna uygun görüşler ileri sürmektir.

Çalışmalar sonucunda, tarihteki sağlık uygulamaları ve eğitimine dair edinilen bilgiler ana hatlarıyla aşağıda sunulmuştur.

I. DÜNYA TARİHİNDE SAĞLIK EĞİTİMİ 1. Milattan Önce Sağlık ve Sağlık Eğitimi:

İlkel toplumlarla ilgili hasta bakımı, sağlık eğitimi gibi konularda kesin bilgiler vermek mümkün değildir. Ancak, kalıntılar ve güçlü varsayımlarla hareket edilmektedir.

İlkel toplumlarda hasta bakımı, hanlarda, misafirhane özelliği taşıyan yerlerde yapılmıştır. Asıl amacı yabancıları ağırlamak olan bu yerler dünya tarihinin ilk hastaneleri olarak görülmektedir.

İlkel toplumların sağlık ve sağlık eğitimi anlayışı içerisinde sihirbazlık ve folklorun yeri çok önemlidir. Sihirbazlık faaliyetleri genel olarak vücuda girdiğine inanılan kötü ruhları kovmayı amaçlar. Folklor faaliyetleri içinde ise; bazıları akla uygun olan, bazıları akla uygun olmayan ilaçlar, muskalar, tılsımlar, büyüler yer almıştır.

Tıp biliminde en temel gelişmelerin Mezopotamya’da başladığı ve buradan Yunan uygarlığına geçtiği söylenebilir.

(17)

Sümerlerde büyücülük ve üfürükçülüğün sağlık alanında etkili meslekler olduğu anlaşılmakla beraber, A-zu ya da A-su adı verilen gerçek anlamda hekimlerin bulunduğu da bilinmektedir. İnançlarına göre Ninutra, Gula, Ea, Sin ve İştar gibi tanrı ve tanrıçaları da sağlıkla ilgileniyorlardı. “Mezopotamya’da hekimlik eğitimi tapınaklara bağlı okullarda yapılıyor ve hekimler göreve başlarken ant içiyorlardı”19. Bu uygulamaların planlı ilk sağlık eğitimi uygulamaları olduğunu kabul edebiliriz. Sümerlerde vücut temizliğine, hijyen kurallarına dikkat edilirdi. Mezopotamya’da cerrahlığın pek ileri olmadığı, buna karşın eczacılığın ileri bir seviyede olduğu bilinmektedir.

Hititlerse, pek çok konuda olduğu gibi sağlık konusunda da tanrılarına başvurmayı tercih etmiş, tedavi yöntemi olarak onları kızdırmamayı kabul etmişlerdir. Bu yüzden Hititlerde hastalıklar ot ve büyü ile iyileştirilmeye çalışılmış, bu alanda bilimsel çalışma neredeyse hiç yapılmamıştır.

Asurlular ve Babilliler, Sümerlerin sağlık alanındaki çalışmalarını esas almışlar ve daha da geliştirmişlerdir. Ayrıca Hammurabi Kanunları içerisinde cerrahlığın görev, yetki ve sorumluluklarına dair maddeler vardır. Babillilerin sağlık alanında, özellikle de hasta bakımı konusunda çok önemli bir adım attıkları kabul edilir. Herodotos’un yazdıklarına göre Babilliler, bir kişi hastalandığında onu herkesin gelip geçtiği açık bir alana yatırırlar ve herkesten bir öneride bulunmasını isterlermiş. Hatta öneride bulunmadan geçmek yasaklanmış. Giderek hastaların yatırıldığı bu yerler özel yerler olmuş ve hastanın kalıp bakımının yapıldığı merkezler haline gelmiş. Bu yüzden Babilliler hastanelerin temelini atan topluluk olarak anılırlar. Hastaneler hasta bakımı ve sağlık eğitimi için çok önemli olduğundan, konumuz açısından bunun önemi tartışılmaz. “Babilliler hasta bakımı ve tedavisinde, bitkisel ve madensel ilaçlar kullanmışlar; masaj, lapa uygulaması ve lavman yapmışlardır”20.

Sağlık deyince akla, özellikle tıp bilimine katkılarından dolayı Eski Mısır Medeniyeti gelmektedir. Mısırlıların sağlık alanındaki uygulamaları M.Ö.2000 yıllarına kadar uzanır. Genel hekimliğin yanı sıra, cerrahi ve kadın-doğum gibi alanlarda da son derece önemli çalışmalar yapan Mısırlılar, hastalıkları tanımlama ve ayırt etme, ilaçla tedavide belli dozları kullanma gibi özelliklere ulaşmışlardı. Halk sağlığı ve sağlık eğitimine de dikkat ettikleri anlaşılmaktadır. Yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamak, o zaman bile onlar

19

Eren, Uyer, a.g.e., s.11

(18)

için bir kuraldı. Mısır’daki tapınaklarda Kleopatra’nın kraliyet ebelerini gösteren levhalar bulunmaktadır.

Eski Çin’de de sağlık alanında bazı uygulamalar yapılmıştır. Akupunktur (iğne ile sağıtım) en bilinen uygulamalarıdır. Bunun yanı sıra ebelik mesleğinin ilk örgütlenmesinin Çin’de olduğunun kabul ediliyor olması, konumuz açısından önemlidir. “Çin’de, Ch’un Yu’en, bir ebenin toplumsal konumunu prenseslerden daha yukarıda tutmuştur”21. Çinlilerin bazı hastalıkları teşhis etmeleri de sağlık konusunda bir hayli yol aldıklarını göstermektedir. “Eski Çin hekimleri ‘akıllı hekim hastalıklarla değil, sağ olanlara meşgul olur’ demekle koruyucu hekimliğe ve dolayısı ile sağlık eğitimine önem verdiklerini belirtmiştir”22.

Eski Hint uygarlığının sağlık uygulamalarına dair bazı belgeler, günümüze ulaşmıştır. Hintliler sağlık alanında tanı koyma, laboratuar teknikleri, plastik cerrahi gibi konularda başarılı olmuşlardır. Koruyucu sağlık hizmetleri de uygulanmış, beslenme, diş fırçalama gibi konulara dikkat etmişlerdir. Ebelik mesleğinin önemli bir boyutu olan gebelerin bakımı konusunda son derece hassas davranmışlardır.

Eski Yunan Medeniyeti’nde sağlık ile mitoloji iç içe geçmiştir. Aesculape sağlık tanrısı idi. Bugün sağlığı koruma anlamına gelen “hijyen” kelimesi onun kızı Hygeia’dan gelir. Miletli Tales, her şeyin sudan geldiğine inanırdı ve onun okulunda sağlık eğitimi buna göre yapılırdı. Sıcak suya, banyo yapmaya çok önem verilirdi. Heraklitos da Milet ekolünden etkilenmiştir ve onun sağlık eğitiminde kükürt banyolarının önemli bir yeri vardır. Cilt hastalıkları için bunun bir tedavi yolu olduğunu tespit etmiş olması dikkate değer. Pisagor da otopsiler yaparak sağlık eğitimi için pek çok yanılgıyı ortadan kaldırmış, insan anatomisi ve fizyolojisinin tanınmasına hizmet etmiştir. Eski Yunan sağlık dünyasında sağlık tapınaklarının olması da önemli bir noktadır. Bu tapınaklarda dinî ayinlerle karışık olarak tedaviler yapılırdı. Hasta bakımının yapıldığı bir merkez olması açısından buralar önemlidir. Ayrıca “jimnaz” adı verilen bedensel hareketler de sağlık alanında kullanılmıştır. Atina’nın eskiçağdaki en tanınmış ebesi Phaenarete (Fenaret) büyük düşünür Socrates’ın annesi di. Yunanlar ebelerinin okuryazar olmasını isterlerdi. İdeal bir ebenin nasıl olması gerektiği bazı eserlerde yer almıştır. İyi bir eğitimin yanı sıra,

21

Eren, Uyer, a.g.e., s.94 22 Özden, a.g.e., s.26

(19)

“... Bedeni güçlü, bacakları sağlam, elleri uzun, ince parmaklı olacaktı”23. Zamanla ebelik anneden kıza geçen bir beceri haline geldi.

Eskiçağ sağlık eğitiminde Hipokrat’a ayrı bir yer vermek gerekir. Zira Eskiçağın en büyük hekimi olan Hipokrat (Hippocrates) sağlık alanında yaptığı uygulamalarla günümüzde bile en tanınan hekimlerden biridir. M.Ö. 460-377 yılları arasında yaşayan Hipokrat, tıp-sağlık hizmetlerinde olduğu kadar sağlık eğitiminde de çok önemli bir isimdir. Klinik gözlemin öncüsü olması bakımından hasta bakımında önemli bir adım atan Hipokrat, İstanköy’de bir tıp okulu kurmuştur. Gözlem ve akıl yürütme yollarını kullanmıştır. Sağlık alanında meslek etiği konusunda çalışmalar da yapan Hipokrat, bu yönüyle de tanınmış bir sağlık eğitimcisidir.

2. Dinsel Etkiler Altında Sağlık Eğitimi

Dinlerin hemen hepsi, insan sevgisi içerisinde hastalara acımayı ve bakmayı buyurduğu için, insanlar hasta bakımı ile ilgilenmişlerdir. Hıristiyanlığın ilk zamanlarında sağlık konusu üzerinde pek durulmamışsa da ilk hastanelerin Babillileri örnek alan Hıristiyanlar tarafından kurulduğu kabul edilir. Hıristiyanlar ilk önce Kayseri’de daha sonra da Urfa ve başka Anadolu şehirlerinde hastaneler kurarak hasta bakımı ve bu konunun eğitimi adına önemli adımlar atmıştır. Ancak Hıristiyanlık dünyasına Skolastik düşüncenin hakim olması ve bilimlerin kadercilik tutumu sebebi ile gerilemesi, sağlık bilimleri ve sağlık eğitiminin de gelişmesine engel olmuştur. Yine de daha sonraki dönemlerde manastırlar, hasta bakımının yapıldığı en önemli yerler olmuştur.

Museviler ise sünnet ve bazı ameliyatları inançları gereği yapmışlar, sağlık alanında gelişmelere açık olan bir yaklaşımı tercih etmişlerdir. Tevrat’ta “Firavun’un tüm erkek çocukları öldürme emrine karşı çıkan iki Yahudi ebe”den bahsediliyordu. Bunun için ebelik ve eğitimine önem vermişlerdir. .

İslamiyet’te de hasta bakımına çok önem verilmiştir. Sağlık bilimleri ve eczacılık geliştirilmeye çalışılmıştır. Daha önce, Hıristiyanlar arasından Hz.İsa’nın tanrısal yönünü kabul etmediği için kovulan Nestorienler İran’a yerleşmişti. İşte İslam dünyası bunlar aracılığı ile sağlık alanındaki ilk eserlerle tanıştılar. Aşağı yukarı 750-900 yılları arasındaki yüz elli yıllık dönemde önemli çeviriler yapıldı. Bundan sonra sağlık ve eczacılık okulları açılmıştır. Ayrıca daha sonraki dönemlerle gezici sağlık ekipleri kurulmuştur. İslam ülkelerinde halifeler, vezirler ve devlet adamları hastaneler yaptırırlardı. İslam tarihinde ilk

(20)

hastaneyi Halife El Velid 707 yılında Şam’da yaptırdı. Bunu 847’de Kahire’de, 918’de Bağdat’ta ve yine Kahire’de yaptırılan hastaneler izledi. 1160 yılında Şam’da çok büyük bir hastane kurulmuştur. 1283’te Kahire’de kurulan hastane ise branşlaşmanın olduğu bir hastaneydi. Sağlık eğitimi de büyük oranda kurulan bu hastanelerde veriliyordu. Bu dönemlerde İslam dünyası sağlık alanında önder bir pozisyondaydı ve bu durumunu on yedinci yüzyıla kadar sürdürmüştür. Bundan sonra özellikle Yahudi bilim adamları İslam dünyasındaki gelişmeleri batıya taşımışlar ve neticede Avrupa sağlık alanında daha etkin bir yere sahip olmuştur.

3. Ortaçağda Sağlık Eğitimi

Avrupa’da ortaçağın skolastik düşünce ortamında pek çok bilim gibi sağlık bilimleri de geri kalmıştır. Fakat sağlık bilimlerindeki ve eğitimindeki gerilemenin tersine hasta bakımı konusunda ilerleme kaydedilmiştir. Hıristiyanlığın hastalara bakmayı emreden hükümleri sebebiyle hastaneciliğin, hasta bakımının temel gelişmeleri yaşanmıştır.

İlk olarak 369 yılında Kayseri’de bir hastane (Saint Basil Hastanesi) açılmıştır. Bunu takiben Urfa ve İskenderiye’de hastaneler açılmıştır. Sonra da Efes ve İstanbul’da büyük hastaneler açılmıştır. 6, 7 ve 8. yüzyıllarda Fransa ve İngiltere’de hastaneler açılmaya başlamıştır.

Ortaçağın sonlarına doğru, haçlı seferleri döneminde hasta bakımı ve hemşirelik alanlarında gelişmeler oldu. Saint John Şövalyeleri haçlı seferleri sırasında Kudüs’e ulaşarak burada bir hastane kurdular. Müslümanların fetihleri sonucu bu hastane sırasıyla, Kıbrıs, Rodos, Malta ve sonunda İngiltere’ye taşındı. Buralarda verilen hemşirelik eğitiminin katı bir disiplin içerisinde olduğunu belirtmek gerekir. Sağlık eğitiminde disiplinin kaynağı, St.John Şövalyelerine dayanmakla beraber, hastaların yaşamı söz konusu olduğu için uyum-itaat meselesinin zaten önemli olduğu bir gerçektir. Töton Şövalyeleri de Kudüs’te bir hastane kurdular. Onlarda hasta bakımını erkekler üstlenmiştir. St.Lazarus Şövalyeleri’nin de Kudüs’te hastane kurduğu anlaşılmaktadır. Bunlar kiliseler ve manastırlar içerisinde bulunuyor, hanlara benzeyen bir yapı arz ediyordu.

Temelleri bu şekilde atılan hastaneler zamanla kentlerin büyümesiyle kilise ve manastırlardan ayrıldılar. Burada hemşireler uzun, beyaz elbiseler giyer, başlarına da bir kep takarlardı. Günün ilk ışıklarından gece yarısına kadar çalışırlardı. Çıraklık sistemi içinde sağlık eğitimi almaktaydılar. Ortaçağda sağlık bilimlerinin ve eğitiminin

(21)

gelişmemesine rağmen, hasta bakımı ve hastanelerin gelişmesinde, sık sık ortaya çıkan salgınların da etkisi vardı.

Bundan sonraki evrede gönüllülerin kurdukları örgütler ortaya çıkmış ve hasta bakımı evlere kadar götürülen bir hizmet haline gelmiştir. Bu örgütler yukarıda bahsedilen hastaneler ve hasta bakımı yapanlar gibi dinî etkiyle hareket etmemiş, hatta rahibelikle hemşireliği ayırt etmeyi kabul etmiş kişiler tarafından kurulmuştur. St.Fransis, St.Vincent De Paul, Beguinler, Holy Ghost örgütleri bunlardandır.

Ortaçağda ebelik mesleği ise hoş bakılmayan bir meslekti. Genellikle ebelik para kazanma amacıyla yapılan bir işti ve ebeler toplumda alt tabakada yer alırdı. Bebeklerin doğumundaki bazı sıkıntılar, büyücülükle ebelerin alakalandırılması gibi inanç ve uygulamalar, kuşkusuz ebelik mesleğinin gelişmesini engellemiştir.

12. ve 13. yüzyıllarda hastanelerdeki sağlık eğitimi faaliyetleri daha sistemli bir hale getirildi ve pek çok tıp okulu açıldı.

4. Yeni ve Yakınçağlardan Bugüne Sağlık Eğitimi

Barutun, matbaanın kullanılmaya başlaması, coğrafyadaki gelişmeler, İstanbul’un Türkler tarafından alınması gibi sebeplerle Avrupa’da bilim, sanat edebiyat, düşünce alanlarında hızlı bir değişim başladı. Buna “Rönesans” denmektedir. Rönesans döneminde sağlık eğitiminde çok önemli bir gelişme oldu. Resim ve heykelle uğraşan sanatçılar, insan bedenini resmettiler ve anatomi kitaplarında kullanmaya başladılar. Böylece sağlık alanında verilen eğitimin görsel yönü daha güçlü bir hale geldi. Din devrimi olarak da tanınan “Reform” da sağlık eğitiminin gelişmesi ve özgürce yapılabilmesi için yarar sağladı. Fakat hasta bakımı ve hemşirelik ile, bu alanda usta-çırak ilişkisi ile verilen eğitim gerilemeye başladı. Hemşirelik tarihinin karanlık çağı denilen bu dönemde, Protestanlığın yayıldığı ülkelerde hastaneler kapatıldı. Zira hemşirelik ile Katolik kilisesi arasında çok sıkı bağlar vardı ve yüzyıllardır bu böyle devam edegelmişti. Bu yüzden mesela sadece İngiltere’de yüze yakın hastane kapatıldı.

Daha sonra sağlık hizmetleri bir ihtiyaç olarak ortaya çıkınca, hastaneler yeniden açıldı. Ama artık önemli bir fark vardı. Daha önce dinî duygularla yapılan sağlık hizmetleri, bundan sonra ücret karşılığı yapılan bir iş haline geliyordu. Erkek veya bayanlar, hastabakıcı ya da hemşire olarak para kazanabiliyorlardı. Ama Katolik kilisesinin onlara verdiği değer ve toplumdaki saygın konumları artık söz konusu değildi. Hemşireler

(22)

alt tabakadan sayılıyordu. Bu dönemlerde hemşirelik yapan kadınlara da kötü gözle bakılırdı. Dolayısıyla bu zamanlara hemşireliğin utanç çağı olarak bakılır.

Endüstri Devrimi bu yıllarda ortaya çıktı. Daha önce dinsel etkilerle sağlık hizmeti yapanlar şimdi para karşılığı zenginlere bakıyorlardı. Devlet ise bu konuda sorumluluk almıyordu. Zenginler ve soylular, yoksul ve hastalara bakılması gerektiğini ve devletin de bu konuda sorumlu olduğunu ileri sürmeye başladılar, kendileri de sağlık bilimleri ve sağlık eğitiminin gelişmesine, halkın sağlık hizmeti almasına katkı sağlıyorlardı. Yine de çok başarılı olamadılar. Fakat onların bu girişim ve destekleri Florance Nightingale’in yetiştiği ortamı hazırladı. Sağlık eğitiminde devrim yapan Nightingale’in çabaları, kadın haklarının savunulması gibi başka faktörlerle desteklenince ortaya yeni bir sağlık hizmeti anlayışı çıktı.

İngiltere’de, Protestanlığın yerleşmesiyle birlikte 16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar hasta bakımı ve hemşirelik alanında fazla bir gelişme olmamış, kiliseler kapanınca hasta bakımı ve buna bağlı olarak sağlık eğitimi faaliyetleri durmuştur. 19.yüzyılda Dickens, Fry gibi İngiliz düşünürler ve bazı zenginler, kiliselerin de yeniden açılmaya başlaması ile, bu konu üzerinde durmuşlardır. Daha sonra da Kaiserwerth’de “Dakones örgütlenmesi” diye anılan bir grup ortaya çıkmıştır. Dakones adı verilen bayanlar çeşitli alanlarda toplum yararına çalışmışlardır. Çalıştıkları en önemli alanlardan biri de hasta bakımı ve hemşirelik hizmetleri idi.

19. yüzyıl, İngiltere’de pek çok gelişmenin yaşandığı bir dönemdir. Sağlık eğitimi de özellikle bundan önceki üç-dört asırlık karanlık çağını sona erdirmiş; tıp, cerrahi, hasta bakımı gibi alanlarda yeni buluşlar ortaya konmaya başlamıştır. Yetişen bilim adamları adeta geri kalmışlığı telafi edercesine tüm uygulamaları geliştirmiş, yeni uygulamalar bulmuş ve sağlık eğitiminin yeni yüzünü ortaya koymuştur.

Burada hasta bakımı ve sağlık eğitimi tarihi açısından çok önemli bir isme, kısa da olsa özel bir yer ayırmak gerekir: Florance Nightingale24.

Varlıklı ve kültürlü bir İngiliz ailesinin kızı olan Nightingale, İtalya’da dünyaya gelmiş, fakat bebekken ailesi ile beraber İngiltere’ye dönmüştür. Çocukluğundan itibaren hastalara bakmayı seven Nightingale, hemşire olmak istemiş ve ailesi buna karşı çıkmıştır. Büyük mücadeleler sonunda Kaiserwert’deki hemşirelik çalışmalarına katılmıştır. Daha sonra Paris’te bir operatörle ve hayırsever rahibelerle çalışmıştır. Ailesi de artık onun

(23)

hayatını hasta bakımına adadığını anlayarak ona büyük bir servet bırakarak ekonomik anlamda rahatlamasını temin etmiştir.

Bir süre çeşitli hayır ve eğitim kuruluşlarında yöneticilik yapan Nightingale’in aradığı fırsat 1854 yılında karşısına çıkmıştır. Bu yıl içinde başlayan Osmanlı-Rus Savaşı’nda (Kırım Savaşı), İngiliz ve Fransızlar, kendi politikaları gereği Osmanlı tarafında savaşa girerek Ruslarla savaşmışlardır.

Bu savaşta Rus ve Fransızlar, yaralı askerlere hasta bakımında çok zorlanmadılar. Oysa İngilizler hasta bakımını erkek ve iyi yetişmemiş hastabakıcılarla yapıyorlardı. İşte İngiltere yönetimi bu eksikliği fark etti ve Savaş Sekreterliği aracılığıyla Nightingale’e ulaştı. Bu konudaki teklifi kabul eden Nightingale kısa sürede hazırlıklarını tamamladı ve Romalı Katolik ve İngiliz rahibelerden oluşan bir ekiple 21 Ekim 1854’te yola çıktı. “...15 Aralık öğleden sonra üç ile dört arası gemileri İstanbul’a demirledi”25. Nightingale artık İstanbul’daydı ve dünya sağlık tarihine geçecek çalışmalarına başlıyordu.

Nightingale İstanbul’da Üsküdar’daki Baraka Hastane’de göreve başlamıştır. İlk iki ay içerisinde ölüm hızını % 48’den % 2’ye düşürerek herkesin gönlünü fethetmiş, hasta bakımının ve sağlık eğitiminin önemini herkese kabul ettirmiştir. Bu arada Kırım’a gitmiş, orada tifüs hastalığına yakalanmış ama hemen Üsküdar’a dönerek görevine devam etmiştir. 1856 yılında ekibi ile beraber İngiltere’ye dönerken; basından kaçmasına rağmen çok tanınmış olan Nightingale, Osmanlı Padişahı ve İngiltere Kraliçesi tarafından onurlandırılmış bir kişi idi. Sultan Abdülmecit, Nightingale’i kabul ederek ona bir bilezik hediye etmiştir26.

İngiltere’ye döndükten bir süre sonra özel bir okul açarak, sağlık eğitimi alanında çalışmaya başlamıştır. Bu sırada bazı hekimlerin; hemşirelerin sadece temizlik ve yemek yapabileceğini düşünmelerine şiddetle karşı çıkarak, modern sağlık anlayışı içerisinde ekip çalışmasının önemini vurgulamış ve hemşirelerin çok iyi bir sağlık eğitimi alması gerektiği üzerinde durmuştur. Onun yetiştirdiği öğrenciler de bir süre sonra tüm Avrupa’da büyük ilgi gören hemşireler olmuştur. Bir yandan toplumlar hemşirelik ile hasta bakımı ve sağlık eğitiminin önemini kavramıştır, diğer yandan da Nightingale tüm dünyada görüşlerine başvurulan bir danışman haline gelmiştir. Hemşirelik üzerine yüzü aşkın kitap yazmış, hemşirelik eğitimin temel ilkelerini belirlemiştir. Sağlık eğitimi ile ilgili olarak

25

Cecil Woodham Smith, Sonsuz Fedakarlık Hemşirelik Nasıl Kuruldu?, Çev.: S.Huri, Marifet Matbaası, İstanbul 1971, s.114

(24)

“Hemşireliğin sanat yönü, hastalığı değil, hastayı temel almasıdır. Bu nedenle hemşirelik ancak, hasta başında öğrenilebilir. Kitaplar ise onun tamamlayıcılarıdır” şeklindeki uygulamalı eğitime dair düşünceleri, onun ne kadar konusuna hakim bir sağlık eğitimcisi olduğunu gösterir.

İngiltere’de Nightingale’den sonra da hemşire yetiştirme çalışmaları devam etmiş, okul ve endüstri hemşireliği gibi kollar ortaya çıkarak 19. yüzyılın sonunda, hasta bakımı ve sağlık eğitiminin düzeyi son derece yükseltilmiştir.

İngiltere’de ebeliğe de önem verilmiş 1881’de Ebe Enstitüsü kurulmuştur. Daha önce ise formel eğitim verilmemesine karşın profesyonel ebeler yetişmiştir.

20. yüzyılın başında okullar arttırılmış, I.Dünya Savaşı’nda rütbesiz olarak çalışan hemşireler savaştan sonra rütbe verilerek ödüllendirilmiştir. Bundan sonra kolej şeklindeki okullarda sağlık personeli eğitimi devam ettirilmiştir.

Almanya’da, bugünkü anlamda hemşirelik, yine Katolik rahibeler ve Dakones örgütleri ile başlamıştır. Hemşireliğin ve sağlık eğitimin örgütlenmesi ise ilk defa ancak 1933 yılında Hitler yönetimi altında olmuştur. Almanya’da ebelik ve eğitimi ile ilgili kurallar da vardı. Erkeklerin doğum salonuna girmeleri yasaktı.

Fransa’da da hemşirelik ancak 20. yüzyılın başında bir meslek olarak görülmeye başlanmış ve sistemli olarak eğitimi verilmeye başlanmıştır. Bunda da Hamilton adlı bir hekimin önemli katkıları olmuştur. Fakat Fransa’da ebeliğin gelişmesi daha erken olmuştur. Fransa Kralı III.Henry ebelik ve ebelik eğitimi ile ilgili bazı yeni kurallar koymuştu. Bu kurallara göre ebeler, sadece pratik eğitim değil, aynı zamanda kadın anatomisi konusunda da eğitim görüyorlardı. “... III.Henry ebelik standartlarını da saptamıştı. Eğitimin sonunda ebe adayları, ‘ebe öğretmenler’in karşısında sınava giriyorlardı. Bu jüride doktorlar da vardı. Kraliyet başhekimi bu jürinin başkanı idi. Başarılı adaylara çalışma belgesi veriyorlardı. Bunlar kapılarına bir ana ve bir bebekten oluşan ‘ebelik simgesi’ni asmaya ve ebelik yapmaya hak kazanıyorlardı”27.

İtalya’da Salerno Tıp Okulu ortaçağın sonlarından itibaren sağlık eğitimi veren önemli kurumlardan biri olmuştur. Burada Türklerdeki müzikli tedaviye benzer bir yöntem olarak şiirle sağlık öğütleri veriliyordu. Ayrıca sağlık eğitimi açısından bakıldığında

(25)

“Salerno Tıp Okulu’nun özgün bir yanı da, bilinen ilk kadın hekimlerin burada yetişmiş olmasıdır”28.

Norveç, Yunanistan, Sovyetler Birliği 20. yüzyıl başlarında hasta bakımı ve sağlık eğitimi konusunda çalışmalar yapan ülkelerdir.

Asya’da, Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkeleri, hasta bakımı ve sağlık eğitimi alanında genellikle Amerikan ve İngilizlerden etkilenmişlerdir.

İran’da Amerikan ve İngiliz misyonerlerin kurduğu ilk hemşire okulları, 1916’da açılan Tahran ve Tebriz Hemşire Okullarıdır. Burada daha sonra hastanelerde hemşire okulları açılmış ve geliştirilmiştir. Bir Arap ülkesi olan Irak’ta da, ilk hemşire okulu 1936 yılında Amerikan bir başhemşirenin yönetiminde açılmıştır. İsrail’de hemşirelik eğitimi 1919’da başlamıştır. Pakistan’da ise hasta bakımı yakın zamanlara kadar erkekler tarafından yapılmış, daha sonra İngiliz hemşireler getirilerek, Pakistan’da hemşirelik eğitimi başlatılmıştır. Hindistan, 19. yüzyıldan itibaren hemşirelik eğitiminin yapıldığı bir ülkedir. İngiltere’nin sömürgesi durumunda iken, 1854 yılında ilk hemşire okulu açılmıştır. Japonya’da ise hemşire okulu ilk olarak 1885’te Kyoto’da açılmıştır. Çin’de ilk hemşire okulu 1900 yılında açılmıştır. Suriye ve Lübnan’da ise hemşirelik okulları çok geç zamanlarda açılmıştır.

Afrika’da, Güney Afrika hemşireliğe ve eğitimine çok erken adım atan bir ülke olup, hemşirelik tescil yasasını kabul eden ilk ülkedir (1891). Fakat diğer Afrika ülkelerinde ilkel psikoloji, patoloji, gelenek ve tabular sebebiyle pek çok alanda olduğu gibi sağlık eğitiminde de geri kalınmıştır. Nijerya ve Gana’daki okullar son zamanlarda yüksek standartlara ulaşmıştır. Mısır’da ise hemşire, kadın hastalara bakar ve aynı zamanda ebelik görevleri de vardır. Erkek hastalara erkek personel bakar. Etiyopya’da da bu alanda gelişme kaydedilmiştir.

Okyanusya’da, Avustralya hemşirelik eğitimini 20. yüzyıl başlarında başlatmıştır. Yeni Zelanda’da da ilk hemşire okulu 1895’te açılmıştır.

Amerika’da, Amerika Birleşik Devletleri hemşirelik eğitimi alanında önemli adımlar atmıştır. 19. yüzyılın ilk yıllarında hastaneler ve hemşirelik okulları açılmaya başlamıştır. Hemşirelik hizmetlerinde öğrencilerden yararlanmak için hemen her hastaneye hemşirelik okulu açılmış, fakat bu da eğitimin kalitesi için olumsuz etki yapmıştır. 1910 yılına kadar süren bu durum, daha sonra yetersiz görülen okulların kapatılması ile son bulmuştur. Bu

(26)

ülkede erkek hemşire yetiştirilmesine de devam edilmiş ve bunlar için 1943’te dört okul açılmıştır. Kanada’da hasta bakımı hizmetleri, Fransız etkisi sebebiyle 1640’lara kadar uzanır. Ancak ilk hemşire okulu 1964 yılında açılabilmiştir. Orta ve Güney Amerika ülkeleri sağlık eğitiminde çok geri kalmışlardır.

II. TÜRK TARİHİNDE SAĞLIK EĞİTİMİ 1. Eski Türklerde Sağlık Eğitimi

Türk tarihinin bilinen en eski çağlarına bakıldığında sağlık ile ilgili işlerin dinî hayatlarıyla bağlantılı olduğu görülür. Eski Türklerin dinleri çok tartışılmış olup, bu konuda en çok adı geçen inanışlar; Göktanrı inancı, Totemizm, Şamanizm’dir. Ayrıca Budizm, Maniheizm, Brahmizm gibi öğretiler ve Hıristiyanlık, Musevilik gibi inançların da çeşitli zamanlarda, çeşitli Türk topluluklarında etkili olduğu bilinmektedir.

Sağlık alanında Şaman inancının çok önemli etkileri olmuştur. Nitekim “Kam” da denilen şamanlar hem bilici (kâhin), hem de otacı (hekim) olarak görev yapıyorlardı.

Türkler sağlık problemlerini çözmek için tabiata başvuruyorlar, çeşitli otlardan ilaçlar hazırlıyorlardı.

“Uygur döneminde kullanılan hayvansal droglardan, afrodizyak olarak kullanılan kurt ödü, geyik boynuzu gibi droglar majik nitelikli olup, günümüz Türk halk hekimliğinde de bu kültik hayvanlardan elde edilen droglar hem tedavi, hem de profilaksi amacıyla kullanılmaktadır. Bununla beraber Uygurlarda kullanılan üzüm, nar, susam, soğan ve sarımsağın günümüz Anadolu halk hekimliğinde de kullanıldığı malumdur”29.

“Türk tıp tarihinin Anadolu toprakları öncesi devrinde Şamanizm’den gelen, Budist Uygurlardan gelen, İran’dan gelen ve İslam dininden gelen unsurlar birbirleriyle birleşmiştir”30.

2. Selçuklularda ve Osmanlıların İlk Dönemlerinde Sağlık Eğitimi

Türklerin İslamiyet’i kabullerinden sonra, İslam dünyasında çok ünlü Türk hekimleri yetişmiştir. Ebu Bekir Razi (850-932) bu hekimlerden birisidir. Kendisi sağlık alanında önemli uygulamalar yapmakla beraber verdiği eserlerle dünyada sağlık eğitiminin

29

Ayşenur Çavdar, “Günümüz Halk Hekimliğinde İslam Öncesi Türk Tıbbının İzleri”, I.Türk Tıp Tarihi

Kongresi ( İstanbul: 17-19 Şubat 1988) Kongreye Sunulan Bildiriler, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

1992, s.312

(27)

gelişmesine katkıda bulunmuştur. Bir başka ünlü Türk hekimi Farabi (870-950) sosyal konularda çalışmalar yaparak sağlığa ve sağlık eğitimine katkılar sağlamıştır. İbni Sina (980-1037) kan dolaşımını bulan, doğum olayını açıklayan bir hekimdir. Ayrıca sağlığın korunması (hıfzıssıhha) konusunda önemli açıklamaları vardır. Halen fakültelerde okutulabilen eserleri, sağlık eğitimi alanında yüzlerce yıldır hizmet vermektedir. Karahanlıların veziri Yusuf Has Hacib, ünlü eseri Kutadgu Bilig’de sosyal sağlığa ilişkin önerilerde bulunmuştur.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları zamanında sağlık hizmetleri özel olarak verilmekle beraber, bu hizmetlerden ordu ve halkın yararlanması için devlet bazı adımlar atmaya çalışmıştır. “Selçuklular asker bir millet olarak ordularına bağlı ve onunla hareket eden seyyar bir hastahane dahi vücuda getirdiler”31. Anadolu Selçuklu Devleti içerisinde Vakıf adı verilen kuruluşlar sosyal hizmetler sunmayı amaçlamıştır. İşte sağlık hizmetleri de bu vakıflar yoluyla halka ulaştırılmıştır. Kendi ekonomik kaynakları ile ayakta kalmaya çalışan vakıflar, hastane özelliğinde bazı merkezler kurarak; hem hasta bakımını yapmış, hem de sağlık eğitiminde usta-çırak ilişkisi içerisinde eğitim kurumu olarak yer almıştır. Kayseri’deki Gevher Nesibe Hatun Hastanesi (1206), Sivas’taki Keykavus Hastanesi (1217), Konya Hastaneleri (1219-1233), Çankırı’daki Atabey Ferruh Hastanesi (1235), Kastamonu’daki Ali Pervane Hastanesi (1272), Tokat’taki Pervane Bey Hastanesi (1275), Divriği’deki Turan Melik Sultan Hastanesi (1288)32 hasta bakımının ve tedavisinin yanı sıra sağlık eğitiminin de yapıldığı yerlerdir. Selçuklularda medreselerin kurulmasına paralel olarak, darüşşifalar teşkil edilerek sağlık hizmetleri kurumsallaştırılmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz Gevher Nesibe Darüşşifası, tıp ve sağlık eğitiminin yapıldığı, aynı zamanda sağlık hizmetlerinin sunulduğu bir merkezdir.

Osmanlılar, Selçukluların Anadolu’da yerleştirdiği bu sistemi devam ettirmekle beraber, fethedilen yerler de dahil olmak üzere yeni hastaneler yaptırdılar. Yıldırım Bayezıd’ın 1399’da Bursa’da kurdurduğu darüşşifa buna örnektir. Daha sonra 1470’te Edirne’de, 1485’te Üsküdar’da darüşşifalar kurulmuş ve yaygınlaşmıştır. Bu arada 1514’te Haseki ve 1537’de Manisa’da kurulan timarhaneler de ruh sağlığı ile ilgili önemli merkezlerdi. Bu darüşşifa ve timarhanelerde, hastalık belirtileri, etkenleri, bulaşma yolları üzerinde duruluyor, bazı ruhsal rahatsızlıklarda müzikle tedavi yoluna da gidiliyordu. Bahsettiğimiz tüm bu kurumlar aynı zamanda birer sağlık eğitimi merkeziydi.

31

Osman Turan, Selçuklular Târihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Boğaziçi Yay., İstanbul 1997, s.346 32 Divriği’deki Turan Melik Sultan Hastanesi için; Bkz., Ek:1

(28)

Osmanlılarda yüksek öğretim için külliyeler kurulmuştur. Yukarıda bahsettiğimiz hastanelerin yanı sıra, külliyelerde de sağlık eğitimi verilmiştir. “Osmanlı Türkleri diğer ilmî müesseselerde olduğu gibi sıhhî müesseseler açmak ve sıhhî işlerle meşgul olanları himaye etmek suretiyle sağlık işlerine ehemmiyet vermişler...”33 idi. Kuruluş yıllarında sağlık alanında eserler verilmiştir. 1399 yılında Bursa’da Yıldırım Darüşşifası açılarak sağlık eğitimi yapılmaya başlamıştır. Zaten “Enderun’da öğrencilere yönetim, muhasebe, danışmanlık eğitimlerinin yanı sıra sağlam ve sağlıklı yaşama bilgi ve becerileri de öğretiliyordu”34. Fatih Külliyesi (1470) ve Süleymaniye Medresesi (1555) sağlık eğitiminin yapıldığı yerlerdir. Osmanlı yönetiminde önemli bir makam olan hekimbaşılık da sağlık eğitiminin verilmesinde rol oynayan bir kurumdu. Hekimbaşılık Selçuklulardan miras alınan önemli kurumlardan biriydi. Hekimbaşı, hekimliğin ve sağlık işlerinin yürütülmesi kadar, bu alanda yetişen insanların eğitiminden ve denetlenmesinden de sorumluydu. “...Türkiye’deki serbest tabip, cerrah ve eczacıların teftiş ve kontrolü ve icabında bunların imtihanları Hekimbaşı’ya aitti”35. Reisül Etibba da denilen hekimbaşılık için Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, “Tekirdağ, hekimbaşılar için arpalık olarak tahsis edilmişti”36 bilgisini vermektedir. Hekimbaşılık Fatih zamanında düzenlenerek daha faydalı bir makam haline getirilmiştir.

Tanzimat öncesi dönemde hasta bakımı ve hemşirelik ile bunların eğitimi konusunda çok büyük gelişmeler olduğu söylenemez. Bunun sebebi, hasta bakımı meselesinin merkezinde ordunun olması ve burada da hasta bakımını erkeklerin yürütmesidir. Ebelik ise zaten hasta bakımının farklı bir branşıdır ve kadınlar tarafından yapılsa da, bunların sadece bu işle, hasta bakımı konusunu üstlendikleri düşünülemez. “II.Bayezıd devrinde Galata Sarayı’nda kurulan Enderun Mektebi Hastanesi’nde hasta gençlere bakmak üzere Ana adıyla üç ihtiyar kadın görevlendirilmişti ve bunların başına da Hastalar Ustası denirdi. Demek ki sağlık kuruluşlarımızda kadınlarımız yüzyıllardır çalışıyorlardı. Kaldı ki, Haseki Darüşşifası gibi bazı hastaneler de tamamen kadınlara ait olduğundan bunların bütün bakımları kadınların elinde idi. Ayrıca Osmanlı saraylarında, haremlerde, hassa hekimlerine yardımcı olarak alınmış kadınların bulunduğunu da biliyoruz. Ancak kadının sağlık hayatındaki rolü kadar, yüzyıllar önce, 17.yüzyılda, Anadolu’da aşıcı kadınların yer yer dolaşarak küçük çocuklara çiçek aşısı yaptığını tarihi kaynaklar belirtmektedir”37.

33 İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C.II, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s.597 34

Tabak, a.g.e., s.46 35

Uzunçarşılı, a.g.e., C.II, s.523 36

Gürsoy, a.g.m., s.1717 37 Kahya, Erdemir, a.g.e., s.272

(29)

Fakat inançları gereği örtünmeye ve erkeklerden kaçmaya çalışan kadınlar, uzun yıllar hasta bakımı alanındaki önemli rolleri erkeklere bırakmıştır. Bu tür sosyal etkiler sadece Türk toplumunda değil, bir çok ülkede kadın hastabakıcılık ve hemşireliğin gelişmesini geciktirmiştir.

(30)

İ

KİNCİ BÖLÜM

TANZİMAT’TAN CUMHURİYET’E SAĞLIK EĞİTİMİ

Sağlık eğitiminin, Türk ve Dünya tarihindeki gelişimini inceledikten sonra, bu bölümde; Tanzimat, Mutlakıyet, Meşrutiyet, I.Dünya Savaşı, Milli Mücadele dönemleri ve cumhuriyetin ilk yıllarında ortaya çıkan gelişmeleri ele aldık. Aslında çalışmamızın konusunu teşkil eden zaman dilimindeki gelişmeler bu dönemler içinde olmuştur.

Dönemler halinde sağlık eğitimini incelerken, bahsedilen kurum ve kuruluşların anlaşılması bakımından eğitim ve sağlık alanındaki örgütlenmeleri kısaca özetlemek faydalı olacaktır.

Maarif-i Umumiye Nezareti (Eğitim Bakanlığı) kurulmadan önce; 19.yüzyıla kadar eğitim işleri Şeyhülislamlığa bağlı idi. Sultan II.Mahmut zamanında eğitim işleri Meclis-i Vâla’da görüşülmeye başlandı.

1838’de ülkenin tarım, bayındırlık, sanayi, sanat gibi işleriyle ilgilenmek üzere Meclis-i Umur-ı Nafıa kurularak eğitim de buraya bağlandı. Meclis-i Umur-ı Nafıa 1839’da bir layiha yayımlayarak eğitimle ilgili sorunları ve çözüm yollarını gündeme getirdi. Bu meclisin önerileri Meclis-i Vâla ve Dâr-ı Şûra’da görüşülerek Mekatib-i Rüştiye Nezareti kuruldu. Bu ilk bağımsız eğitim örgütü fazlaca bir gelişme ortaya koyamadı ve 1846’da Mekatib-i Umumiye Nezareti’nin kurulmasıyla buraya aktarıldı. Bu nezaretin kurulmasında Meclis-i Maarif-i Muvakkat ve Meclis-i Maarif-i Umumiye etkili oldu. 1845 yılında kurulan Meclis-i Maarif-i Muvakkat, eğitim reformuyla ilgili çalışmalar yaptı, 1846’da Meclis-i Maarif-i Umumiye’nin kurulmasına katkıda bulundu. Meclis-i Maarif-i Umumiye de aynı yıl (1846) Mekatib-i Umumiye Nezareti’nin kurulmasını sağladı. İlköğretim ve rüştiyelerle ilgili pek çok karar alındıysa da çoğu uygulanamadı. Yüksek öğretimle ilgili çalışmalar da yapıldı, 1851’de “Encümen-i Daniş” kuruldu. Ve nihayet eğitim işlerinin ayrı bir nezarette toplanması için 29 Nisan 1857’de Maarif-i Umumiye Nezareti kuruldu.

1861’de “Maarif Nezareti’nin Vazifelerine Dair Mevad” yayımlandı. 1864’te nezaretin yapısı yeniden şekillendirildi. 1869’da eğitim tarihimizin en önemli belgelerinden biri olan; ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretim kurumlarıyla ilgili önemli düzenlemeler getiren ve Saffet Paşa Nizamnamesi olarak da anılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı (1 Eylül 1869). “1869, Tanzimat maarifinde o zamana kadar parça parça olan gelişmelerin sistemleştirildiği yıldır. Bu tarihte, Saffet Paşa’nın

(31)

nazırlığı zamanında düzenlenen Maarif Nizamnamesi’yle Osmanlı eğitimini uzun yıllar yönlendirecek bir sistem oluşuyordu”38.

1879’da nezaret teşkilatı, öğretim basamaklarına göre daireler halinde düzenlenmiştir. Bundan sonraki yıllarda Maarif Nezareti’nin iç yapısında sık sık değişiklikler yapılmıştır.

II.Meşrutiyetin ilanından sonra teşkilat ve daireler yeniden düzenlenmiş, 1912’de Meclis-i Maarif kurulmuştur. Ayrıca Maarif Nazırlığı’na bağlı şurâlar toplanmaya başlamıştır. Milli Mücadele yıllarında Osmanlı Maarif Nezareti, Anadolu’da başlayan millî harekete karşı eğitim yoluyla önlemler alınmasına çabalamıştır.

Bu arada İstanbul hükümetindeki Maarif Nezareti’nin yanı sıra TBMM açıldıktan sonra da Ankara’da bir Maarif Vekaleti Kurulmuştur. Ankara TBMM hükümeti Maarif Vekaleti 1921’de bir Maarif Kongresi tertip ederek eğitimle ilgili temel ilkeler üzerinde durmuştur. Bu arada 1919’da “ilmî muhtariyet”e kavuşan darülfünuna 1924 yılında “tüzel kişilik” verilmiştir. Zaman zaman yasal değişiklikler yapılmakla beraber üniversiteler cumhuriyet döneminde özerkliğe sahip olmuştur.

Cumhuriyet tarihi içerisinde Maarif Vekaleti’nin ismi birkaç kez değiştirilmiş; Kültür Bakanlığı (1935), Maarif Vekilliği (1941), Milli Eğitim Bakanlığı (1946), Maarif Vekaleti (1954), Milli Eğitim Bakanlığı (1961), Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı (1983), Milli Eğitim Bakanlığı (1989) adlarını almıştır. Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatında zaman zaman yeniden düzenlemeler yapılmıştır.

Sağlık alanındaki örgütlenmenin gelişimine de özet olarak bakacak olursak; Osmanlı Devleti’nde sağlık işlerini yüzyıllar boyunca hekimbaşılar yürütmüştür. 19.yüzyılda sağlık alanında da gerekli idari düzenlemeler başlamıştır. 1827’de Mekteb-i Tıbbiye kurulmuştur. “1839’da Mekteb-i Tıbbiye Nezareti de kurulmuş oluyordu ki, bu bakanlığın kurulmasıyla yavaş yavaş hekimbaşının sorumluluklarının önemli bir kısmı bu makama verilmiştir”39.

İlk başlarda hekimbaşı aynı zamanda Mekteb-i Tıbbiye Nazırı idi fakat zamanla bu görev ayrıldı. Sivil Tıp Okulu da açılınca Bakanlığın adı Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Askeri Tıp Okulu) ve Umur-ı Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıp Okulu) Nezareti olarak değiştirildi. Hekimbaşı artık sadece sarayın sağlık işlerinin başı idi. Sivil sağlık işleri tamamen nezarete devredildi. Bakana yardımcı olması için “Meclis-i Umur-ı Tıbbiye-i

38

İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet

Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, C.3, İletişim Yay., İstanbul 1999, s.657 39 Kahya, Erdemir, a.g.e., s.256

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışmada MKDH’nde çalışan ve sağlık eğitimi almayan hastane personelinin demografik özellikleri, eğitim düzey- leri, çalışma süreleri, iş eğitimi alıp

Okullardaki eğitimlerin amacı genel olarak, çocukla- rın yaş ve gelişim düzeylerine uygun, sağlıklı büyüme ve gelişme, hijyen, riskli davranışlar, cinsel sağlık

Aralarında istatistiksel açıdan anlamlı fark bulunmamakla birlikte, çeşitlendirme stratejisi uygulayan hastanelerin kapasite kullanma oranı, yatak devir hızı, hekim

Bireyler arası iletişimde uyulması gereken temel kurallar.. We Are The Creator Of Our Own Realities With Our Beliefs, Thoughts, Intentions

sonuçlarına etkisinin değerlendirildiği bir çalışmada sağlık okuryazarlık düzeyi yüksek gebelerin daha erken ve daha sık parenatal bakım aldıkları

bireyin yaşadığı toplumda yeteneğini, tutumlarım ve olumlu değerdeki diğer davranış biçimlerini geliştirdiği

“sağlık eğitimi, yalnızca kişiye söz ve yazı göstererek bilgi aktarma değil, ona yeni bir davranış kazandırmak, kazandığı bilgiyi..

• İş tanımında; işin unvanı, ait olduğu bölüm, işin özeti