• Sonuç bulunamadı

Orhan Kemal’in hikayelerinde insan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Orhan Kemal’in hikayelerinde insan"

Copied!
302
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

YENİ TÜRK EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ORHAN KEMAL’ĠN HĠKÂYELERĠNDE

ĠNSAN

MEHTAP DEMĠRÖZ HARMAN

DANIġMAN

Dr. Öğr. Üyesi TEVFİK SÜTÇÜ

(2)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

YENİ TÜRK EDEBİYATI ANA BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ORHAN KEMAL’ĠN HĠKÂYELERĠNDE

ĠNSAN

MEHTAP DEMİRÖZ HARMAN

DANIŞMAN

Dr. Öğr. Üyesi TEVFĠK SÜTÇÜ

EDĠRNE-2019

(3)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadar geçen bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(4)
(5)
(6)

ÖZET

ORHAN KEMAL‟İN HİKÂYELERİNDE İNSAN Mehtap DEMİRÖZ HARMAN

Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalı Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

2019

Danışman : Dr. Öğr. Üyesi Tevfik SÜTÇÜ

Orhan Kemal, Türk edebiyatında hikâye, roman ve oyun yazarı olarak çeşitli türlerde eser vermiş üretken bir yazardır. 1914 yılında Adana‟da hayata gözlerini açan yazar, 1970‟te Sofya‟da vefat eder. Doğumundan ölümüne kadar çok geniş bir coğrafyada yaşayan yazar, hikâyelerinde toplumun her kesiminden insanlara yer verir.

Çalışmamızda Orhan Kemal‟in hikâyeleri insan yönüyle incelenecektir. Amacımız, onun hikâyelerinde ele aldığı insanların değerleri duyma noktasında takındığı tavırları anlamak ve hikâyelerindeki insan kadrosunun niteliklerini tespit etmektir.

Orhan Kemal‟in bütün hikâyelerinde insan unsurunu ön plana çıkardığı görülür. Onda, insana ve insanlığa karşı sonsuz bir saygı vardır. En kötü insanın dahi iyi bir tarafı olduğuna inanan sanatçı, eserlerinde günlük konuşma dilini ve ağız özelliklerini kullanmıştır.

Bu çalışmada, Orhan Kemal‟in insanı nasıl ele aldığı ve okura nasıl tanıttığı incelenmiştir. Hikâyelerde geçen insanların davranışlarını yönlendiren değer grupları belirlenmiştir. Aynı zamanda var olan insan kadrosu çeşitli açılardan incelenerek, belli başlıklar altında sınıflandırılmıştır.

(7)

ABSTRACT

HUMAN IN THE ORHAN KEMAL‟S STORIES Mehtap DEMİRÖZ HARMAN

Department of New Turkish Literature Trakya University, The Institute of Social Siences

2019

Advisor : Dr. Öğr. Üyesi Tevfik SÜTÇÜ

Orhan Kemal was a productive writer who gave various types of products being a story, novel and stage play writer in Turkish Literature. He opened his eyes to life in the year of 1914 in Adana and he deceased in 1970 in Sophia. The writer, who had lived on a wide geography from his born till death, gave place to every part of people in the society in his stories.

We will analyze Orhan Kemal‟s stories by the human aspect. Our aim is to understand the attitudes of the people who mentioned in his stories to the point of sensing the values and to determine the qualities of the human cadre in his stories.

In all his stories Orhan Kemal is seen to highlight the human factor. He has infinite respect for human and humanity. The artist, who believes that even the worts human has a good side, has used Daily speech and dialectic features in his works.

In this study, we examined how Orhan Kemal treats human beings and introduces them to the reader. The groups of values that guide the behavior of the people are determined which is mentioned in the stories. At the same time, the existing human cadre has been examined by the various viewpoints and classified under certain headings.

(8)

ÖN SÖZ

Orhan Kemal, Türk edebiyatında, yirminci yüzyılın en üretken yazarlarındandır. Anlatma esasına bağlı metin türlerinde çok sayıda eser vermiş, birçok hikâyesi oyunlaştırılmış, birçok romanı da senaryolaştırılarak sahneye taşınmıştır. Bu anlamda hem sinema ve hem de tiyatro gibi gösterme esasına dayalı sanat dallarını besleyen eserlere imza atmıştır.

Orhan Kemal, hikâyelerinde evrensel bir tema olarak insana yönelir. İnsan gerçeğini, acılarıyla, sevinçleriyle, hayal kırıklıklarıyla, isyanlarıyla ve umutlarıyla birlikte işler. Hikâyelerinde insanın toplumla ve hayatla olan mücadelesini tüm çıplaklığıyla yansıtır. Daha çok olay merkezli hikâyeler yazan sanatçı, kahramanlarını, bazen anlatma bazen de diyalog yöntemi kullanarak bir olay örgüsü içinde tanıtmayı seçmiştir. Yazar, kişilerini oluştururken gözlem ve gözlemlerine bağlı olarak tasvir metoduna sıkça başvurur.

Yaptığımız bu çalışma onun hikâyelerinde yer alan insanların değerleri duyma noktasında takındıkları tavrı ortaya koyma amacını taşır. İnsanın her eylemi ister dolaylı ister doğrudan olsun mutlaka bir değerin yönlendirmesiyle gerçekleşir. Kişinin tercihlerinin arkasında bu değerler yatar. Orhan Kemal‟in insanlarında baskın olan değer grubunu ve sebeplerini her hikâyede detaylı olarak inceledik. Bu noktada anlatıcının tutumunu da dikkate alıp değerlendirmeye tabi tuttuk. Çünkü birçok hikâyede anlatıcı müşahit durumda olup doğrudan ya da dolaylı olarak kişiler ile ilişki içerisinde bulunmaktadır.

Çalışmamız Giriş, Sonuç ve Kaynakça hariç dört ana bölümden oluşmaktadır. Çalışmamızın Giriş bölümünde, insanın var olma şartlarına ve Orhan Kemal‟in hikâyelerinde insanı nasıl ele aldığına kısaca değindik. Birinci Bölüm‟de Orhan Kemal‟in yaşamı ve eserlerine yer vererek Türk edebiyatı için sahip olduğu önemi ortaya koymaya çalıştık. İkinci Bölüm‟de ise hikâye türünde yazmış ve yayınlanmış olan eserleri hakkında bilgi verdik. Her hikâyesinin özetine kısaca yer verdik.

(9)

“Orhan Kemal‟in Hikâyelerinde İnsan” adını taşıyan Üçüncü Bölüm‟de ise hikâyelerinde insanın nasıl tanıtıldığını ve değerleri duyma noktasında takındığı tavrı belirlemeye çalıştık. Dördüncü Bölüm‟de ise hikâyelerinde yer verdiği insan kadrosuna çeşitli açılardan yaklaşarak sınıflandırma yoluna başvurduk. Sonuç bölümünde ise incelediğimiz hikâyelerden yola çıkarak Orhan Kemal‟in insanları hakkında edindiğimiz çıkarımları ortaya koyduk. Çalışmamızın Kaynakça bölümünde değerlendirmeye tabi tuttuğumuz hikâye kitaplarını ve onlarla ilgili araştırmalarımızda başvurduğumuz kaynaklara ait künyeleri belirttik.

Çalışma sürecinde şüphesiz en zorlandığımız husus, kişilerin sahip oldukları değerleri çözümleyebilmek oldu. Anlatıcının kişilerine olan objektif tutumu bizi onların psikolojileri üzerine daha detaylı düşünmeye itti. Hikâyelerinde yer verdiği insan davranışları bazen karmaşık bir yapıda olup birden fazla değerin etkisinde kalabilmektedir. Böyle durumlarda insanı tanıma ve anlama üzerine yazılmış çeşitli kaynaklara başvurarak karşılaştırmalar yaptık.

Lisanüstü eğitim hayatım, şanssızlıklarla dolu ve oldukça zor geçti. Zamanını gereğinden fazla uzattığım bu çalışmamı, belirtilen sürede ve olması gereken yetkinlikte hazırlamam konusunda beni her zaman büyük bir sabırla dinleyen ve çalışmamın her adımını takip edip fikirleriyle ufkumu açan değerli hocam Dr. Öğretim Üyesi Tevfik SÜTÇÜ‟ye şükranlarımı sunarım. Çalışmam boyunca maddi ve manevi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen anneme, eşime, kızıma sabır ve anlayışları için teşekkür ederim.

Mehtap DEMİRÖZ HARMAN

Ağustos 2019

(10)

ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZET... I ÖN SÖZ ... III KISALTMALAR ... IX

GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM: ORHAN KEMAL‟İN HAYATI VE ESERLERİ ... 6

1.1.Hayatı ... 6 1.2. ESERLERİ ... 11 1.2.1. Hikâyeleri ... 11 1.2.2. Romanları ... 12 1.2.3. Oyunları ... 13 1.2.4. Röportajları ... 13 1.2.5. Anıları ... 13 1.2.6. İnceleme ... 13

II. BÖLÜM: ORHAN KEMAL‟İN HİKÂYELERİ ... 14

2.1. Hikâye Kitaplarının Tanıtımı ve Özetleri ... 14

2.1.1. Ekmek Kavgası ... 14 2.1.2. Sarhoşlar ... 21 2.1.3. Çamaşırcının Kızı-Küçücük ... 28 2.1.4. 72.Koğuş ... 32 2.1.5. Grev ... 34 2.1.6. Arka Sokak ... 40 2.1.7. Kardeş Payı ... 41

(11)

2.1.8. Kırmızı Küpeler-Babil Kulesi ... 47

2.1.9. Yağmur Yüklü Bulutlar-Dünyada Harp Vardı ... 60

2.1.10. İşsiz ... 70

2.1.11. Önce Ekmek ... 71

2.1.12. İstanbul‟dan Çizgiler ... 75

2.2. HİKÂYE KİTAPLARINDA YER ALMAYAN HİKÂYELER ... 78

2.2.1. Orhan Kemal Unutulmuş Öyküler ... 78

III. BÖLÜM: ORHAN KEMAL‟İN HİKÂYELERİNDE İNSAN... 93

3.1. Değerleri Duyması Bakımından İnsan ... 93

3.2.İnsanların Tanıtımı ... 99

3.2.1.Gözlem ve Anlatma Yoluyla İnsanların Tanıtımı ... 100

3.2.2. Diyalog Yoluyla İnsanların Tanıtımı ... 235

IV. BÖLÜM: ORHAN KEMAL‟İN HİKÂYELERİNDE İNSAN KADROSU ... 254

4.1. Tiplerine Göre İnsanlar ... 254

4.1.1. İşçi Tipi ... 255 4.1.2. Memur-Çalışan Tipi ... 255 4.1.3. Kasabalı-Aydın Tipi ... 256 4.1.4. Köylü-Çiftçi Tipi ... 257 4.1.5. Zorba Tipi... 258 4.1.6. Hasta Tipi ... 258 4.1.7. Öğrenci Tipi ... 259 4.1.8. Kadın Tipi ... 259

4.2. Meslek Gruplarına Göre İnsanlar ... 263

4.2.1. Memurlar ... 263

(12)

4.2.3. Hamallar ... 264 4.2.4. Şoförler ... 265 4.2.5. Fahişeler ... 265 4.2.6. Dilenciler ... 266 4.2.7. Dolandırıcılar ... 266 4.2.8. Serseriler ... 267 4.2.9. İşçiler ... 267 4.2.10. Tüccarlar ... 268 4.2.11. Arzuhalciler ... 269 4.2.12. Garsonlar ... 269 4.2.13. İşportacılar... 270 4.2.14. Yazarlar ... 270 4.2.15. Komisyoncular ... 271 4.2.16. Hizmetçiler ... 271 4.2.17. İşsizler ... 272

4.3. Cinsiyet ve Yaşlarına Göre İnsanlar ... 273

4.3.1. Kadınlar ... 273

4.3.2. Çocuklar ... 274

4.3.4. Delikanlılar ... 275

4.3.5. İhtiyarlar ... 276

4.4. Sosyo-Ekonomik Durumlarına Göre İnsanlar ... 276

4.4.1. Fakirler ... 276

4.4.2. Zenginler ... 277

4.4.3. Cahiller ... 278

(13)

SONUÇ ... 280 KAYNAKÇA ... 284

(14)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser

Akt. : Aktaran Ank. : Ankara Bkz. : Bakınız C. : Cilt Çev. : Çeviren Haz. : Hazırlayan İst. : İstanbul S. : Sayı s. : Sayfa T. C. : Türkiye Cumhuriyeti TDK : Türk Dil Kurumu vb. : Ve benzeri Yay. : Yayınları

(15)

GĠRĠġ

“…EŞE DOSTA SELÂM… İNANDIĞIM DOĞRULARIN ADAMI OLDUM,

BÖYLE YAŞADIM, KARINCA KARARINCA BU DOĞRULARIN SAVAŞINI DAHA ÇOK SANATIMDA YAPMAYA ÇALIŞTIM, KURSAĞIMA HAKKIM

OLMAYAN BİR TEK KURUŞ DAHİ GİRMEMİŞTİR…”1

Orhan Kemal‟in sanat anlayışını özetler nitelikteki bu satırlar, Sofya‟da hastanede son günlerini yaşarken doktordan rica ettiği kâğıda yazdığı son cümlelerdir. Yazarın bu cümleleri bedeli ödenmiş bir bahtiyarlığın ifadesidir. Orhan Kemal, edebiyat dünyasında hem ele aldığı insan profilleri hem de değindiği sosyal meseleler itibari ile sessizlerin sesi olmuştur. Yaşamı boyunca „insanı, insana insanca anlatma‟ ilkesine bağlı kalan yazar, hayatını kalemiyle kazanmış, ailesinin geçimini yazarak sağlamıştır. Onun bu yönünü dikkate almadan hakkında yapılan değerlendirmeler ise objektiflikten uzaktır.

Mehmet Kaplan, Orhan Kemal‟in hikâyelerini estetikten yoksun ve ideolojik bulur. Ona göre, sanatçı, yalnızca ticari kaygılarla eser yazmış, edebiyatla ve felsefeyle hiçbir alakası olmayan eserler kaleme almıştır.2

Fabrika-işçi-patron, münasebetlerini anlattığı hikâyelerinde Marksist dünya görüşünün izlerini bulan Kaplan, bunları edebiyat açısından pek değeri olmayan, her alanda kullanılan basmakalıp konular olarak değerlendirir.3

Oysa, onun insan ve toplum gerçeğini ne kadar başarılı yansıttığı hem Mehmet Kaplan‟ın hocası olan ve hem de Yeni Türk Edebiyatı‟nın kurucusu kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar‟ın yaptığı

1 Nurer Uğurlu, Orhan Kemal‟in İkbal Kahvesi, 2. Baskı, Örgün Yayınevi, İstanbul 2002, s.477. 2 Mehmet Kaplan, “Grev…”, Zamana Karşı Orhan Kemal, (Haz. Işık Öğütçü), Everest Yayınları,

İstanbul 2012. s. 67-72.

3

(16)

değerlendirmeyle ortadadır.4

Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal‟in de içinde olduğu toplumcu gerçekçileri değerlendirirken şu ifadeleri kullanır:

“Filhakika 1908‟den sonra yetişenlerde olduğu gibi muharrir artık memleket

içinde seyahat etmez, belki yetiştiği memleketin şartlarını arar. İşte Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar‟ı kendilerinden evvelkilerden ayıran teknik, üslup ve hattâ fikri seviye itibariyle aralarındaki farkları bir çeşit hâlislik telâkki eden hususiyet budur. Bu saydığımız isimlerden Orhan Kemal daha ziyade Adana havalisinin ve oradaki içtimai şartların romancısıdır. Ve şüphesiz teknik itibariyle içlerinde en sağlam odur.”5

Türk edebiyatında ezilenlere, köylü ve işçi sorunlarına eğilme Sabahattin Ali‟den sonra görülmeye başlanır. Bu doğrultuda Orhan Kemal ile birlikte Kemal Tahir, Kemal Bilbaşar, Cevdet Kudret, Samim Kocagöz, Yaşar Kemal gibi isimler de bu sınıfın sorunlarını eserlerinde işlemişlerdir. Tüccarlar, işçiler, memurlar, köylüler, ırgatlar onların eserlerinde de kendilerine bolca yer bulmuşlardır.6

Orhan Kemal‟i, diğer toplumcu gerçekçi sanatçılardan ayıran en önemli yönü sanatını Marksist-Sosyalist düşüncenin propagandasını yapma amacıyla kullanmamış olmasıdır. Her toplumcu yazar gibi o da sınıfsız toplumun hayalini kurar. Fakat bunu eserlerinde doğrudan, bir mesaj olarak vermez. Çağdaşı toplumcu gerçekçi yazarlar kahramanlarını yaratırken bile onlara ideolojik bir misyon yükleme, sosyalist düşüncenin toplum sorunlarına dair sunduğu kurtuluş reçetelerini kahramanlarına söyletme eğilimindedir. Orhan Kemal ise insanın ve toplumun sorunlarını anlattığı eserlerinde çoğu kez gözlemci pozisyonda kalmayı yeğler. Bununla birlikte

4

Sinan Bakır, Orhan Kemal‟in Hikâye Dünyası, Hece Yayınları, İstanbul 2018, s.66.

5 Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler,10. Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul 2014,

s.126.

6 Selim İleri, “Türk Öykücülüğünün Genel Çizgileri”, Türk Dili Dergisi Türk Öykücülüğü Özel Sayısı,

(17)

sanatçının dünya görüşü eserlerinde örtük bir şekilde verilir ve okur tarafından hissedilir. 7

Orhan Kemal hakkında gerek edebiyat gerek sinema alanında çok fazla çalışma mevcuttur. Bu doğrultuda, Hece Dergisi Orhan Kemal Özel sayısı çıkarmıştır. 8

Bu sayıda Orhan Kemal‟in anlatılarını ele alan çok sayıda makaleye yer verilmiştir. Yine Türk Dili Dergisi tarafından çıkarılan Türk Öykücülüğü Özel Sayısı‟nda Orhan Kemal hikâyelerine yer verilmiştir. Mehmet Narlı, romanlarını ele alan oldukça kapsamlı bir çalışma kaleme almıştır.9

Oğlu, Işık Öğütçü ise yazar hakkındaki eleştiri ve röportajlara yer veren hacimli bir eser yayınlamıştır. 10

Yazarın kişiliği ve sanat anlayışı hakkında önemli ayrıntıları bulabileceğimiz eser, yapılacak araştırmalar için de bir başucu kitabı olma niteliği taşır. Yazarın arkadaşı Fikret Otyam ise onun kendisine yazdığı mektuplardan oluşan, yazarın yaşamı ve duygu dünyasıyla ilgili ipuçları veren önemli bir çalışma yayımlamıştır. 11

Bununla birlikte Orhan Kemal hakkında yapılan tezlere baktığımızda daha çok romancı kimliğinin ön plana çıkarıldığını görüyoruz. Oysa yaklaşık otuz yıllık sanat hayatında gerek süreli yayınlarda, gerekse de müstakil kitap hâlinde onlarca hikâye yazmıştır. Hikâye türünü romana geçişte bir basamak olarak görmesi bu türe olan ilgisini azaltmamış, aksine sanatçı, 1940-1960 yılları arasında yaşadığı dönemi ve insanlarını yansıtmada oldukça başarılı hikâyelere imza atmıştır. Orhan Kemal üzerine daha önce yapılmış çalışmalarda, insan unsuru dikkatlerden kaçmıştır. Çalışmamız hikâyelerindeki insanı tanıma ve insan davranışlarını etkileyen değer gruplarını belirleme amacı taşır. Bununla birlikte önceki çalışmalarda incelemeye hiç tabi tutulmamış bir esere de burada yer verdik. Merhum sanatçımızın oğlu Işık

7 Sinan Bakır, a.g.e., s.42-43. 8

Hece Dergisi Orhan Kemal Özel Sayısı, Ankara, Ocak 2014.

9 Mehmet Narlı, Orhan Kemal‟in Romanları Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara

2002.

10 Işık Öğütçü, Zamana Karşı Orhan Kemal, Everest Yay., İstanbul 2012. 11

(18)

Öğütçü tarafından 2016 yılında hazırlanan Orhan Kemal-Unutulmuş Öyküler12

isimli eser, yazarın sağlığında yayımladığı hiçbir kitaba dâhil edilmemiş hikâyelerden meydana gelmektedir. Işık Öğütçü, uzun süren ve titiz bir çalışmanın ürünü olan bu eserde, yazarın çeşitli süreli yayınlarda çıkmış hikâyelerini derlemiştir.

Büyük bir tutkuyla, bıkıp usanmadan bütün eserlerinde küçük insanların „ekmek kavgası‟nı işleyen yazar, hikâyelerinde de onların sefalet dolu yaşamını ele almış, tercihlerini ve sebeplerini sorgulamıştır. Şahit olduğu çarpıklıkları, bütün çıplaklığıyla anlatmaktan geri durmayan yazar, kalemiyle yaşadığı dönemdeki insanın ve toplumun sorunlarını adeta teşhir etmiştir. Tahir Alangu‟ya göre Orhan Kemal‟in toplumun alt tabakalarına yönelmesinin sebebi kendi yaşantısıdır.13

Hapishanelere, kahvehanelere, viranelere, gecekondu semtlerine yönelip kişilerini oradan seçer. İçinde bulundukları hayat zaten yaşanılmazdır. Daha kötüsüne düşmemek için birbirleriyle mücadele eder dururlar. Açlık çeken, pis çevrelerde yaşayan bu insanlar ekmek bulabilmek için her türlü rezilliğe katlanırlar. Orhan Kemal‟in hikâyelerinde ele aldığı insanlarla ilgili Selim İleri de şu ifadeleri kullanır:

“Orhan Kemal de, Sait Faik ya da Sabahattin Ali gibi, tek başına bir öykü

dünyası kurmuştur. Kıyı köşe semtlerin serserileri, toplumsal yazgıları daha ilk gençlik çağında belli olan “çamaşırcı kızları”, evine ekmek götürebilmekten başka hiçbir şey düşünmeyen işçi babalar, zengin evlere giden gündelikçi kadınlar, haklarını alamayan Çukurovalı emekçiler, çevresel koşulların kısa, vurucu çizgilerle betimlenmesinde karşımıza çıkarlar. Bu acılı bir insan kalabalığıdır. Yazar, yaşamdan olduğunca aldığı kalabalığı, hiç bir zaman popülizm‟e sapmadan, aşın gerçekçi, bir o kadar da duyarlıklı tutumuyla dile getirir.”14

Orhan Kemal, hikâyelerinde kişilerin psikolojisine derinlemesine inmez. Bunun yerine onları tanıtırken anlatıcıdan ya da kişilerin kendi konuşmalarından faydalanır.

12 Işık Öğütçü, Orhan Kemal Unutulmuş Öyküler, Everest Yayınları, İstanbul 2016 13 Tahir Alangu, Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman, C. 2, İstanbul 1965, s.379. 14

(19)

Zaman zaman şive özelliklerinden yararlanarak onları tanımamız için kahramanlarını ait oldukları yörenin ağzıyla konuşturur. Hikâyeler genellikle bir anlatıcı tarafından ortamın ya da kişinin tasviriyle başlar. Diyaloglarla, hikâye giderek genişletilir. Okur, anlatıcının aradan çekildiği hikâyelerde, hikâye kişilerini tanımak için yalnızca onların birbirleriyle olan konuşmalarına dikkat kesilir.

Orhan Kemal‟in hikâyelerinde yer verdiği insanlar birbirlerinden farklı olduğu gibi, olay ve durumlar karşısında sergiledikleri tavırlar da sahip oldukları değer duygularına göre değişmektedir. Araç değerler dediğimiz ilgi ve çıkar değerinin, onun insanlarında fazlaca görüldüğü bir gerçektir. Bununla birlikte yazar, yukarıda da belirttiğimiz gibi iyilik, sevgi, fedakârlık gibi yüksek değerlere sahip, eylemlerini bu doğrultuda gerçekleştiren insanlara da yer verir.

Hikâyelerindeki insan kadrosu çoğunlukla kadınlar, çocuklar ve gençlerden oluşur. Çok çeşitli kadın tiplerini işleyen sanatçı bunlardan kimilerini idealize ederken, kimilerini de yozlaşan değerleri göstermek adına sadece bir araç olarak göstermekle yetinmiştir. Çocuklar, daha çok adaletsiz düzenin kurbanı rolünde görülürken, gençler yaşadıkları sosyal dönemin onlara biçtiği kaçınılmaz sondan yakalarını kurtarmanın derdindedir. İşsizlik mâkus talihleri olan bu genç insanlar, şu veya bu sebepleri kullanarak yazgılarından kurtuluş yollarını ararlar. Dolandırıcılık, fuhuş, kumar bu uğurda başvurdukları yollardır. Bazı hikâyelerinde ihtiyarlara da yer veren sanatçı, onların yaşlanmaya karşı gösterdikleri direnci, eski müreffeh günlerine duydukları özlemi gözlem keskinliğiyle okura sunmuştur.

Orhan Kemal, yazdıkları yüzünden çok çileler çekmiş, ömrünün beş yılını hapishanelerde geçirmiştir. Fakat pes etmemiş, kaleme ve kâğıda daha çok sarılmış ve tabiri caizse krizi fırsata çevirmiştir. Kim bilir hayat ona bu kadar olumsuzluklar sunmasaydı, insanın temel acılarına bu kadar duyarlı yaklaşması da belki mümkün olmayacaktı. Türk Edebiyatı da Orhan Kemal gibi, çağının vicdanı olmuş bir yazardan mahrum kalacaktı.

(20)

I. BÖLÜM

ORHAN KEMAL’ĠN HAYATI VE ESERLERĠ

1.1.Hayatı

Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan yazar, 1914 yılında Adana‟nın Ceyhan ilçesinde dünyaya gelir. Babası Abdülkadir Kemali Bey, o yıllarda Çanakkale‟de topçu teğmendir. Sanatçı, bu yılları şöyle anlatır:

“…Ben doğduğum zaman babam Çanakkale‟de Enveriye bıyıklı kumral bir

topçu teğmeni. Dedem doğumumu babama benim imzamla bildirmiş:

Ben de dehr‟in sitemini çekmeğe geldim dehr‟e

Mehmet Raşit”15

Babası Abdülkadir Kemali Bey, devlet adamı kimliğinin yanı sıra gazeteci, siyasetçi ve yazardır. İstanbul‟da hukuk mektebinde okurken İttihat ve Terakki Fırkası‟na gönül verir. İttihatçılardan Talat Paşa‟yı çok sever. Bu durum onu siyasetin içine çeker ve döneminde daha çok siyasetçi kimliğiyle tanınır. Mezuniyetinden sonra çeşitli devlet kurumlarında savcı yardımcısı, kaymakam gibi değişik makamlarda görevli bulunduktan sonra görevlerinden istifa eder. İttihat ve Terakki‟nin kâtibi olarak görev yapar. Gönüllü olarak gittiği Çanakkale Savaşı‟nda topçu teğmenken oğlu Mehmet Raşit doğar. Annesi Azime Hanım ise iki yıl kadar ilkokul öğretmenliği yapmış, oldukça zeki ve belleği kuvvetli bir kadındır. Hikâye anlatmayı seven, nüktedan bir kimliğe sahiptir.

15

(21)

Abdülkadir Kemali Bey, muhalif bir avukattır. Cumhuriyet‟ten sonra 1920-1923 yıllarında Kastamonu milletvekilliği, ardından kısa bir süre bakanlık görevinde bulunur. Çok partili hayata geçiş denemelerinin yapıldığı 1930‟lu yıllarda Ahali Cumhuriyet Fırkası‟nı kurar. Fethi Okyar, kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası‟nı gelen baskılar üzerine kapatmıştır. Abdülkadir Kemali Bey ise gazetelerde yazdığı köşe yazılarıyla muhalefetini sürdürmektedir. Dönemin Adana valisi, kendisine partisini kapatmasını söylemesine rağmen ona karşı gelir ve sert söylemlerine devam eder. Bir müddet sonra Ankara‟dan arkadaşları bu konuyla ilgili olarak kendisiyle konuşup, başına işler açılacağını söylemesi üzerine gizlice ülkeden kaçar. Geride beş çocukla kalan aile, zor günler geçirir. Babanın evdeki eksikliği en büyük çocuk olan Orhan Kemal için adeta bir otorite kurma fırsatına dönüşmüştür. Yazar o yılları şöyle anlatır:

“…Ben adeta evin içinde krallığımı ilan etmiştim. Yaş 15-16 idi. Müthiş bir mutluluk içindeydim. Bütün merakım futboldu. Okula falan atmıştım tekmeyi. Tam bir başıboşluk içindeydim. Fakat bu saltanat uzun sürmedi. Bir süre sonra babam bizi yanına aldırttı.” 16

Abdülkadir Kemali Bey dil bilmediği için Lübnan‟da avukatlık mesleğini yeterli derecede yapamaz. Bunun üzerine başka iş denemelerine girişir. Karısının bileziklerini bozdurarak bir lokanta açar. Fakat bu işte de dikiş tutturamaz. Orhan Kemal, Lübnan‟da babasının yaşadığı iflas ve ardından gelen ekonomik sıkıntılardan dolayı ilk gençlik döneminden itibaren çalışmak zorunda kalmıştır. Babasının bir tanıdığının yardımıyla basımevine işçi olarak girer. Ancak dilini bilmediği bu ülkede, arkadaşsız ve yalnız geçen günlerin sonunda, Beyrut‟ta daha fazla kalmak istemeyen Orhan Kemal tek başına Adana‟ya döner. Bir müddet sonra annesi ve kız kardeşini de yanına aldırır. Babaannesiyle birlikte yaşarken futbolla meşgul olmayı sürdürür. Mahalleden tanıdığı ve âşık olduğu bir kız onun okumasını istemiştir. O da bu niyetle İstanbul‟a halasının yanına, okumaya gider fakat oradayken aldığı bir mektupta, kız

16

(22)

arkadaşının başkalarıyla gezdiğini öğrenince derhal Adana‟ya döner ve kız arkadaşıyla tartışıp ayrılırlar.

Okumaktan vazgeçen Orhan Kemal, bu yıllarda Adana‟da işsizliğin ve başıboşluğun keyfini sürmekte, kahvelere gidip futbol maçları seyretmektedir. Sonra bir gün, kahve köşesinde İsmail Usta‟yla tanışır ve onun getirdiği kitaplar yaşamının akışını değiştiren nokta olur. Ardından İsmail Usta gibi bilinçli insanlarla tanıştıkça onlardan etkilenir ve kendisinde ciddi bir okuma zevki uyanır.

Okul hayatı ortaokul üçüncü sınıfa kadar süren Orhan Kemal‟in, tanıştığı bu insanların getirdiği kitapları okuyarak kendi kendini yetiştirmeye başladığı görülecektir. 1935 yılında annesi ve üç kız kardeşinin, babasının daveti üzerine Kudüs‟e gitmeleriyle Adana‟da yeniden babaannesiyle yaşamaya başlar. Babasının bir arkadaşı sayesinde Milli Mensucat Fabrikası‟na kâtip olarak girer. Burada çalışırken fabrika sahibi, Orhan Kemal‟in babasının kim olduğunu öğrenince, onu ambar memurluğuna verir. Bu kısımda hayli huzursuz olan yazar, aynı fabrikada işçi olarak çalışan Nuriye Hanım ile tanışır. Onunla evlenir ve hayatının sonuna kadar birlikte yaşarlar. Bu evlilikten Yıldız, Nazım, Kemali ve Işık isminde dört çocuğu olur. Fabrikada çalışırken, işçileri, ustabaşıları, patronları, ekmek parası için gurbete çıkanları, Adana‟ya iş bulmak için gelenleri yakından tanıma fırsatı bulmuş ve eserlerini de onların hikâyeleriyle beslemiştir. Bu yüzden sanatındaki gerçekçiliğin izlerini onun yaşamının bu döneminde aramak yerinde olacaktır. Kendisi de bunu şu sözlerle özetler:

“…Ben köydeki köylüyü yazmadım… Çok iyi bildiğim köylüyü yazdım… Kemal

Tahir gibi yaşamadan yazmadım!.. Kemal Tahir‟in romanları, köyde yaşamadığı için, köyü görmediği için, nazari yazılmış romanlardır. Kemal Tahir köyü bilmez!.. Hele köylüyü hiç bilmez!.. Sevmez onları!.. Çankırı, Malatya, Çorum hapishanelerinde tanımıştır köylüyü. Oku Köyün Kamburu‟nu, Yedi Çınar Yaylası‟nı.

(23)

Ben, çok iyi bildiğimi yazmak isterim. Yazmak için görmeliyim, yaşamalıyım. Ve içimdeki o hız beni itmeli…”17

Orhan Kemal, 1938 yılında bedelli olarak altı ay kadar askere gider. Giderken yanında o yıllarda çok ilgi duyduğu ve sevdiği Nazım Hikmet‟in şiir kitaplarını da götürür. Aynı zamanda eserlerini okuyup dünya görüşünden çok etkilendiği Maksim Gorki‟nin kitapları da yanındadır. Ancak o dönemde, bu yazarlar sahip oldukları sosyalist görüşlerden ötürü ülkede pek tasvip edilmeyen sanatçılardır. Orhan Kemal de, onlara duyulan öfkeden nasibini almakta gecikmez. Terhisine kısa bir süre kala, bu yazarların ve komünizmin propagandasını yapmak suçundan tutuklanır ve beş yıl hüküm giyer. Önce Kayseri Cezaevi‟ne konulur, ardından, o sırada Türkiye‟ye dönen babasının gayretleriyle Adana Cezaevi‟ne nakil olunur. Sonra babası Abdülkadir Kemali Bey, Bergama‟ya tayini çıkınca oğlunu yakınında bulundurmak düşüncesiyle Orhan Kemal‟in Bursa Cezaevi‟ne nakli için girişimlerde bulunur ve bunlardan olumlu sonuç alır. Orhan Kemal, Bursa Cezaevi‟ndedir artık. Burası Orhan Kemal için adeta bir okul görevi görür. Nazım Hikmet ile burada tanışır. Bu tanışma onun yazın hayatı için bir dönüm noktasıdır.

O yıllarda oldukça ünlü bir şair olan Nazım Hikmet, hapishanede birlikte kaldığı mahkûmlara karşı son derece alçakgönüllü davranır. Orhan Kemal, Nazım Hikmet ile aynı koğuşta kalır. Çoğu yazar gibi Orhan Kemal de yazmaya şiirle başlar ve şiirlerini Nazım Hikmet‟e göstererek fikirlerini öğrenmek ister. Nazım Hikmet ise onun şiirlerini beğenmek şöyle dursun, taklit ve yapmacıklı bulup yerden yere vurur. Beklemediği bu tepkiyle karşılaşan Orhan Kemal şaşkındır. Günler sonra Orhan Kemal‟in önceden yazdığı bir roman başlangıcı tesadüfen Nazım‟ın eline geçince, Orhan Kemal tedirgin olur. Yine aynı eleştirileri duyacak olma ihtimalinden dolayı kaygılıdır. Fakat aksine, Nazım Hikmet nesrini çok beğenir ve hikâye yazmasını tavsiye eder. Orhan Kemal, Nazım Hikmet‟in kendisi üzerindeki etkisini bir teşekkür

17

(24)

mahiyetinde kaleme aldığı Nazım Hikmet‟le Üç Buçuk Yıl adlı eserinde ayrıntılı olarak anlatır.18

Orhan Kemal tahliye olup Adana‟ya geldiğinde yine işsizdir. Çaldığı bütün kapılar yüzüne kapanır. Milli Mensucat fabrikasındaki işini çoktan kaybetmiştir ve artık Adana‟dan ayrılma vaktinin geldiğini anlar. Eşi ve üç çocuğunu yanına alarak İstanbul‟a göçer. Burada ilk yılları ekonomik anlamda oldukça sıkıntılı geçer. Bir müddet otelde, ardından arkadaşında kaldıktan sonra İstanbul‟da ev tutar. İstanbul‟a gelmesi, yaşadığı onca sıkıntıya rağmen yazarın sanat çevrelerindeki tanınırlığını artırmasını sağlar. Dergilerde peş peşe hikâyeleri yayımlanmaya başlar. Adı daha sık duyulur. Buna rağmen ekonomik sıkıntıları hafiflemek şöyle dursun, onun muhtaç durumundan faydalanıp düşük telif ücretleri verilmesi yüzünden giderek katlanır. Geçim derdi, onun ifadesiyle, ekmek kavgası yayıncıların bu istismarlarına boyun eğmesine neden olur. Bütün bunlarla birlikte Orhan Kemal 1950‟li yılların Türk hikâyeciliğinde, yayınevleri tarafından bilinen ve aranan bir sanatçı olmuştur. Yazar, o yıllarda birçok eser yayımlar.

1958 yılında Kardeş Payı adlı hikâye kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı‟nı kazanır. Yazarın geçim sıkıntısı devam etmekle birlikte eserleri de art arda yayımlanmaya devam eder. 1966‟da iki arkadaşıyla birlikte komünist hücre çalışması yapmak suçlamasıyla tutuklanır. Yargılanır ve mahkeme beraat kararı verir. Aynı yılda yayımlanan Önce Ekmek adlı hikâye kitabı ona yeniden Sait Faik Hikâye Armağanı‟nı getirir. Orhan Kemal, aynı eseriyle Türk Dil Kurumu Hikâye Ödülü‟nü de alır.

Yaşamının son yılları çeşitli hastalıklar, ameliyatlar ve kalp krizleri nedeniyle sağlık sorunlarıyla boğuşarak geçer. Babaannesi Bulgar göçmenidir. Ailesinin

(25)

yaşadıklarını anlatacağı bir roman yazmayı tasarlayan yazar, bu amaçla malzeme toplamak için Sofya‟ya gider. Burada rahatsızlanarak 2 Haziran 1970‟de yaşamını yitirir. Cenazesi Türkiye‟ye getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı‟na defnedilir.19

1.2. ESERLERĠ

1.2.1. Hikâyeleri

Ekmek Kavgası (1949) Sarhoşlar (1951) Çamaşırcının Kızı/Küçücük (1952) Grev (1954) 72. Koğuş (1954) Arka Sokak (1956) Kardeş Payı (1957) İşsiz (1966) Önce Ekmek (1968) Kırmızı Küpeler/Babil Kulesi (1974)

Yağmur Yüklü Bulutlar/Dünyada Harp Vardı (1974) İstanbul‟dan Çizgiler (1971)

(26)

1.2.2. Romanları

Babaevi (1949) Avare Yıllar (1950) Murtaza (1952) Cemile (1952) Grev (1954)

Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) Serseri Milyoner (1957) Suçlu (1957) Dünya Evi (1958) Devlet Kuşu (1958) Vukuat Var (1958) El Kızı (1960) Hanımın Çiftliği (1961) Gurbet Kuşları (1962) Eskicinin Oğulları (1962) Kanlı Topraklar (1963) Sokakların Çocuğu (1963) Bir Filiz Vardı (1965) Yalancı Dünya (1966) Müfettişler Müfettişi (1966) Evlerden Biri (1966)

Arkadaş Islıkları (1968) Kötü Yol (1969)

(27)

Üç Kağıtçı (1969)

1.2.3. Oyunları

İspinozlar (1964)

(1968‟de Yalova Kaymakamı olarak da sahnelenmiştir.) 72. Koğuş (1952)

(72. Koğuş adlı hikâyesinden uyarlanmıştır.) Eskici Dükkanı (1969)

(Eskici ve Oğulları romanından uyarlanmıştır.) Bekçi Murtaza (1968)

(Murtaza romanından uyarlanmıştır.) Kardeş Payı (1970)

(Kardeş Payı hikâyesinden uyarlanmıştır.)

1.2.4. Röportajları

İstanbul‟dan Çizgiler (1971)

1.2.5. Anıları

Nazım Hikmet‟le Üç Buçuk Yıl (1965)

1.2.6. Ġnceleme

(28)

II. BÖLÜM

ORHAN KEMAL’ĠN HĠKÂYELERĠ

2.1. Hikâye Kitaplarının Tanıtımı ve Özetleri

Orhan Kemal‟in yayımlamış olduğu toplam on iki tane hikâye kitabı vardır.

Bununla birlikte bazen farklı baskılarda içerisindeki hikâyelerin değiştiği de tespit edilmiştir. Bir kitabın içerisinde yer alan hikâye daha sonraları müstakil olarak yayımlanmış da olabilmektedir. Örneğin 2001 yılında Can Yayınları tarafından yayınlanan Aslan Tomson kitabı, 2010 Yılında Everest yayınları tarafından basılan Kardeş Payı adlı hikâye kitabında geçen hikâyelerden biridir. Bunun yanı sıra eski yıllarda ayrı kitaplar halinde yayımlanan kimi kitapları da son zamanda birleştirilip yine Everest Yayınları tarafından tek kitap halinde basılmıştır. İlave olarak yazarın vefatından sonra oğlu Işık Öğütçü‟nün çabalarıyla dönemin gazete ve dergilerinde yayımlanmış fakat kitaplarında yer almayan hikâyeleri 2016 yılında aynı yayınevi tarafından “Orhan Kemal Unutulmuş Öyküler” adıyla yayınlanmıştır. Biz çalışmamızda eserlerin son baskılarını esas alıp hiçbir hikâyesini atlamamaya çaba göstereceğiz.

2.1.1. Ekmek Kavgası

Ekmek Kavgası Orhan Kemal‟in yayınladığı ilk hikâye kitabıdır. Eserin ilk baskısı

Varlık Yayınları tarafından 1949 yılında yapılmış ve 1976 yılına kadar bu yayınevi tarafından yayınlanmıştır. 1980 yılından 2003‟e kadar Tekin Yayınevi tarafından baskıları yapılan eser 2007 yılından itibaren Everest Yayınları tarafından yayınlanmaya başlamıştır. Biz çalışmamızda 2014 yılında yayınlanan yirmi birinci baskıyı esas alacağız.

(29)

Eserde “Ekmek Kavgası”, “Revir Meydancısı Yusuf”, “Mahalle Bekçisi Ali”, “Köpek Yavrusu”, “Ekmek, Sabun Ve Aşk”, “Bir Öksüz Kız Etrafında”, “Bir Ölüye Dair”, “Bir İnsan”, “Teber Çelik‟in Karısı”, “Afaracı Hacı Ali”, “Bir Kadın”, “Bir Yılbaşı Macerası”, “Uyku”, “Dönüş”, “Kitap Satmaya Dair”, “Propagandacı”, “Yemişçi”, “Çocuk Ali”, “Büyücü”, “Cünha”, “Kirli Pardösü”, “İneğin Biri (Babalar Ve Oğullar)”, “Ali Osman”, “Piyango Bileti” ve “Necati” olmak üzere toplamda yirmi beş hikâye bulunmaktadır. Eser, 158 sayfadan oluşmaktadır.

Hikâyelerin özeti kısaca şu şekildedir:

 Ekmek Kavgası: Bir askerî birliğin mutfağından artan yemekleri paylaşmaya çalışan ve bunun için kavga eden insanlarla hayvanların mücadelesi konu edilir. Birlik taşınınca geriye çok az asker kalır. Dolayısıyla dökülen yemeklerin miktarı da azalır. Köpekler ve koca karılar bazen küçük bir kemik bazen de bir küçük ekmek parçası için birbirleriyle mücadele ederler.

 Revir Meydancısı Yusuf: Hapishane revirinde meydancı olarak çalışan, verilen emirleri yapmaktan yatağındaki tahtakurularını temizlemeye bir türlü fırsat bulamayan Yusuf isimli bir gencin hikâyesi anlatılır. Garibanlığın verdiği ezilmişlikle kimseye itiraz edemeyen Yusuf‟un hikâyesi, haksız yere revirden atılmakla son bulur.

 Mahalle Bekçisi Ali: Fabrikada işçi olarak çalışan Ali‟nin bekçi olup biraz tahakküm gücü kazanınca yaşadığı değişim anlatılır. Ali, bekçi olunca insanların ona eskisinden daha saygılı davranacaklarını düşünür. Fakat olaylar beklediği gibi gelişmez, işçilerin ona karşı tavırlarında bir değişiklik olmaması onu kızdırır, kendisi de eskiden işçi olduğunu unutarak onlara karşı içinden söylenir.

 Köpek Yavrusu: Kenar mahallede yaşayan çocuklar yaralı bir köpek yavrusuna işkence ederler. Çevredeki insanlar onların bu davranışına müdahale etmek yerine “Aferin” diyerek teşvik eden bir söylem geliştirirler. Bu durum oradan

(30)

geçmekte olan Hamal Mehmet‟i rahatsız eder, onlara müdahale etmeye çalıştıysa da esnaf tarafından engellenir.

 Ekmek, Sabun ve AĢk: Galip adında yoksul ve temiz bir genç vardır. Gardiyanlık yaparak yaşamını sürdüren Galip‟in mahkûm kadınlardan biriyle yaşadığı aşk anlatılır. Galip ona karşı saf duygular beslerken kadın ondan sabun, somun gibi ihtiyaçlarını karşılamasını ister. Önceleri kadının isteklerine şaşırıp kızan genç adam, kadının içinde bulunduğu şartları göz önünde bulundurarak bu taleplerini makul karşılar. Hikâyenin sonunda, Galip hapisten çıkan kadınla evlenmiştir.

 Bir Öksüz Kız Etrafında: Hikâyenin başkahramanı olan Nurhan, İnönü Kız Sanat Enstitüsü‟nde öğrenim gören, merhametli ve vicdan sahibi bir kızdır. Zaten yetim olan arkadaşının babasının da öldüğünü duyunca çok üzülür. Saatlerce evde ağlar. Evde onu kimse anlamamakla birlikte fazla merhametli olmakla suçlarlar. Yalnızca babası onun halini anlar. Çünkü o da küçükken yoksulluk çekmiştir.

 Bir Ölüye Dair: Hikâye, Zehra isimli bir kadının intiharı üzerine kurulmuştur. Kocası askerde olan Zehra, üç çocuğa sahiptir. Çalıştığı fabrikadan kovulan genç kadın yoksulluk ve geçim sıkıntısı çeker. İnsanlar onun çektiği sıkıntılara duyarsız kaldıkları gibi bir de dedikodusunu yapmaya başlarlar. O da bu mahalle baskısına dayanamayıp intihara karar verir. Bir gün çocuklarını ekmek almak için fırına gönderdikten sonra, evde kendini asar. Bunun üzerine olay yerine gelen savcı başta eve gelen fırıncı olmak üzere herkesi sorgular. İntihara sürüklenmesinde bu insanların payı vardır.

 Bir Ġnsan: Hâli vakti yerindeyken çevresine tepeden bakan, herkesi küçümseyen bir adamın, fakir düştükten sonra, eski arkadaşından çaresizce iş dilenmesi anlatılır.

 Teber Çelik’in Karısı: Yoksulluktan, açlıktan ve kocasının ilgisizliğinden dolayı bir lira karşılığında bedenini satarak para kazanmak zorunda kalan Seyran isimli bir kadının hikâyesidir. Kocası ilgisizdir, eve ekmek getirmez. Çocuğu ise bir

(31)

lokma ekmek için ona yalvarır. Bakkala gittiğinde borçlarından dolayı bakkal da ekmek vermez. Yolda karşılaştığı fabrika bekçisi onunla birlikte olmak ister. O ise başta karşı koyar fakat kocasının da onu aldattığını öğrenince intikam hisleriyle o da bekçiyle birlikte olur, karşılığında aldığı bir lirayla eve ekmek götürür ve çocuğunu doyurur.

 Afaracı Hacı Ali: Çukurova‟nın bir köyünde yaşayan yoksul, gariban, hayatını afaracılık (harman yerlerinde kalan döküntüleri toplamak) yaparak sürdüren Hacı Ali‟nin hikâyesi karşımıza çıkar. Bir gün köyün nüfuzlu ailelerinden olan Selamoğulları, Hacı Ali‟nin ineğinin bacağını kırar. Bunun üzerine Hacı Ali köy kahvesine gelip Selamoğulları‟nın yüzlerine karşı öfkesini haykırır. Onların zulmüne sessiz kalmaz. Zaten elinden de daha fazlası gelmez.

 Bir Kadın: Sevdiği adam tarafından terk edildikten sonra kötü yola düşen bir kadın anlatılır. Vakti zamanında sevdiği adam için çalışmış, para kazanmış olan bu kadın, aynı adam tarafından ihanete uğrar. Yalnız kalan kadın fuhuş, esrar gibi türlü kötülüklere bulaşır. Uzun süre erkekler tarafından ezilip, istismar edildikten sonra bir gün karşısına onu sevecek, ona sahip çıkacak birisi çıkar.

 Bir YılbaĢı Macerası: Hikâye bir fabrikada gece mesaisine kalmış insanlar arasında geçer. Muhittin ile Nuri aynı fabrikada muhasebeci yanında çalışan gençlerdir. Muhittin‟in babası fabrika sahibi Hurşit Ağa‟nın eski arkadaşı olduğundan dolayı fabrika sahibi onu kollamaktadır. Fabrikada çalışan Himmet, Nuri gibi diğer memurlar Hurşit Ağa‟nın arkasından konuşunca Muhittin konuşulanlardan rahatsız olur. Bir yemekte insanlar Hurşit Ağa‟nın o yılki kazancından bahsedince, Hurşit Ağa buna kızar. Dışarıya kimin bilgi sızdırdığını ararken Muhittin‟den şüphelenince, Muhittin bunu Nuri‟nin yaptığını söyler. Hikâye, Nuri‟nin işten kovulmasıyla son bulur.

 Uyku: Hikâyenin konusunu bir fabrikada gece mesaisine kalmış olan çocuk işçilerin yaşadıkları oluşturur. Fabrikada çalışan çocuk işçi Sami, Ustabaşı tarafından verilen ağır işlere dayanamaz. Lavabo ihtiyacı için gittiği bir sırada yorgunluktan

(32)

bitap düşen bedeni uykuya karşı koyamaz ve orada uyuyakalır. Günde on sekiz saat çalıştırılan çocuklar paraya muhtaç oldukları için buna itiraz edememektedirler. Hikâyede bu haksızlığa karşı çıkan tek isim Celal Usta‟dır.

 DönüĢ: Bu hikâyede yoksulluk, çaresizlik ve evsizlik konusu karşımıza çıkar. İki çocuğuyla trenden inen ve gidecek hiçbir yeri olmayan bir aile vardır. Babanın çaresizliği anneye çok dokunur, eskiden fabrikada işçi olarak çalışmış olan anne yeniden çalışıp kocasına destek olmayı düşünmektedir.

 Kitap Satmaya Dair: İşsiz, parasız ama okumuş bir babanın ailesinin karnını doyurabilmek için kitaplarını satmak zorunda kalışı anlatılır. Kitaplarını okuldan bir arkadaşına satmak üzere yola çıkar. Arkadaşının dükkânına girdiğinde yine okuldan sınıf arkadaşı olan Necdet‟in de oraya girdiğini görür. Necdet okuyup doktor olmuş ve giyim kuşamı son derece düzgün görünür. Adam bir an kitapçı arkadaşının ona kendisinin durumundan bahsetmiş olma ihtimalini düşünür ve gururu incinir. Yoksulluktan kitaplarını satıyor olma düşüncesi ona dokunur. Bir anlık kararla kitaplarını satmaktan vazgeçer. Beş parasız halde evine döner.

 Propagandacı: Hikâyede engelli taklidi yaparak insanların merhamet duygusunu istismar eden bir dilenci anlatılır. Dilenci, her zamanki yerinde oturmuş dilenirken yanında bir çocuk belirir. Gelip geçen insanlara laf olsun diye, onun yalan söylediğini, engelli olmadığını, ona para vermemelerini söyler. Dilenci, çocuğu tersleyip kızınca iş inada biner ve çocuk herkese bunları söylemeye devam eder. Bununla da kalmaz, eline geçen çakıl, taş vs. ne varsa üzerine atarak dilenciyi rahatsız eder. Dilenci susması ve gitmesi için ona rüşvet teklif eder. Çocuk parayı alır ama vazgeçmez, taşkınlıklarına devam eder. Dilenci çareyi oradan uzaklaşmakta bulur.

 YemiĢçi: Tek başına yaşayan ve geçimini sattığı kuruyemişlerle sağlayan Mustafa isimli bir adamın yaşamı ve evinde sessizce ölümü anlatılır. İlk karısı bir Yörük/Türkmen kızıdır. Mustafa‟yı bırakıp gider. Ondan bir oğlu olur fakat oğlunu

(33)

da çocuk yaşta kaybeder. İkinci karısı da kendinden on sene önce ölür. İkinci karısından da üç oğlu olur fakat onlar da büyüyüp yanından giderler. Nihayetinde yalnız yaşayan Mustafa, bir gün evinde kalp krizi geçirip ölür. Yokluğu uzun bir süre kimse tarafından fark edilmez. Evine gelen sayım memurları cenazesini bulur ve Mustafa‟nın ölümü haber olarak gazetelerde yer alır.

 Çocuk Ali: Dağ köylerinden birinde köylüler kömür yakarken ateşi ormana sıçratırlar. Ormanın bir bölümü yandıktan sonra, yangın söndürülür. Köy korucularıyla anlaşılır fakat dedikodular yüzünden olayın jandarmaya intikalinden korkanlar köydeki gariban dul Ayşe‟yi para yardımıyla kandırarak onun on iki yaşındaki oğlu Ali‟yi suçlu gösterirler. Hiçbir şeyden haberi olmayan çocuk Ali‟nin hapishanede geçen günleri anlatılır.

 Büyücü: Çalışmayan, iş yapmayan sürekli çevresindeki insanlara, eskiden sorgu hâkimi olan ölmüş babasıyla övünen ve sonunda işinden kovulan bir memurun hikâyesi anlatılır. İşinden kovulmayı içine sindiremeyen memur, türlü yollarla eskiden çalıştığı dairedeki insanlara sataşır, onların ailelerine iftira atar. Karşılığında dayaklar yer, hırpalanır. Meyhanede tanıştığı medrese kaçkını bir adamdan Arapça yazılı bir kitap edinip, falcılığa başlar. İnsanlar da onun kerametine, geleceği bilmesine inanarak onu sahiplenir, polis baskınından bile kendine inananlar sayesinde kurtulur. Hikâyede, din söz konusu olunca toplumun ne kadar yozlaşabileceğine ithaf vardır.

 Cünha: Sivas‟ın bir köyünden olan Zeliha ile nikâhsız kocasının, nikâh kıydırmak üzere devlet dairesine gitmeleri, oradaki memurların onların saflığını fark etmeleri üzerine aracılık yapmak için birbirleriyle rekabet edip ağız dalaşına girmeleri anlatılır. Kocası, Zeliha‟yı köylüsü olan ve İstanbul‟da yaşayan Ömer‟den korumaya çalışmaktadır. Ömer her fırsatta Zeliha‟yı kaçırır. Bir arkadaşı da adama öğüt verir, resmî nikâh yaptığı takdirde Ömer‟in artık karısını kaçıramayacağını, kaçırırsa suçlu düşeceğini söyler. Adam da bunun üzerine devlet dairesinin yolunu

(34)

tutar fakat memurların ağız dalaşı esnasında beraber geldiği karısı Zeliha yine ortalıktan kaybolur.

 Kirli Pardösü: Aldığı maaşla üç çocuğunu geçindirmeye çalışan bir memurun hikâyesidir. Yaz kış üzerinden çıkarmadığı, eski ve yer yer aşınmış olan bir pardösüsü vardır. Zamanla bu pardösü memur arkadaşları arasında alay konusu olmaya başlar. Sonra bu durum müdürün de kulağına gider. Müdür ona üzerindeki bu kirli pardösüyü çıkarmasını söyler. Utanan, kulaklarına kadar kızaran bu küçük memur pardösüyü çıkardığında içinden çırılçıplak bedeni görünür. Zayıf ve güçsüz bedenine alacak bir fanila parası bile yoktur. Müdür sorduğuna bin pişman olmuş, afallamıştır. Halini vaktini sorar, öğrenir ama artık memur servisten çıkıp gitmiştir. Cumhuriyet döneminde, bir memurun bu denli geçim sıkıntısı yaşaması utanılacak bir tablo olarak bu hikâyeyle göz önüne serilir.

 Ġneğin Biri (Babalar ve Oğullar): Hikâye, mahallede oynarken babaları üzerinden güç gösterisine girişen Altan ve Necdet isimli çocuklardan yola çıkarak anlatılır. Babaları aynı yerde çalışan bu çocuklar onların paralarıyla övünmeye çalışır ve sokaktaki diğer çocukların da gaz vermesiyle tartışma alevlenir. En son Altan ağzından, Necdet‟in annesinin babası Ethem Kadri Bey‟i aldattığını, hatta babasının da şoförünü bu sebepten işten çıkardığını kaçırır. Altan da bunu babasından duymuştur. Necdet bunu ailesine söyler, annesi Selma Hanım durumdan rahatsız olur ve kocasına Altan‟ın babasını işten kovması için ısrar eder. Ethem Kadri Bey, Altan‟ın babası Rıza‟yı işten çıkarır. Rıza bunu kabullenemez ve sarhoş olduğu bir gece Ethem Kadri Bey‟in karşısına çıkar. Onun bu halinden çekinen, korkan Ethem Kadri Bey onu yeniden işe alır.

 Ali Osman: Köyden gurbete çalışmaya çıkan saf bir Anadolu delikanlısı olan İsmail ile yıllarca Çukurova‟da ve İstanbul‟da çalışa çalışa şehrin kurdu olmuş Ali Osman‟ın hikâyesi anlatılır. İsmail şehirle yeni tanışmış, çalışmaktan fırsat buldukça gezmek, hayatın tadını çıkarmak ister. Bir kez de geneleve gitmiştir ve orada birlikte olduğu altın dişli güzeli aklından çıkaramaz. Ali Osman ise gerekmedikçe para

(35)

harcamayan, az ile yetinen, başkaları ısmarlamazsa çay kahve bile içmeyen biridir. Bir gün hava şartlarından dolayı işten çıkarlar. Ali Osman, İsmail‟e para harcama konusundaki görüşlerini anlatır. İsmail için para önemsizdir, ancak onu Ali Osman‟a emanet eden babasının onun gezdiğini duymasından da çekinmektedir.

 Piyango Bileti: Küçük insanların zengin olduklarında gerçekleştirecekleri hayalleri anlatılır. Memur olarak görev yapan bir adam bir gün bir piyango bileti alır ve karısına on beş binlik ikramiyenin ona çıkması durumunda neler yapacağını anlatmaya başlar. Birlikte hayal kurarken zaman zaman görüş ayrılığına düşüp küsseler de hikâyenin sonunda barışırlar.

 Necati: Bu hikâye Orhan Kemal‟in ölümünden sonra, Nazım Hikmet‟e yazdığı mektuplardan bulunup esere alınmıştır. Yazarın hapishane günlerinden izler taşır. Hikâyede Nazım, Kemal ve Necati aynı hapishanede kalan mahkûmlardır. Necati, Öğretmen Daniş‟ten sürekli kitaplar alıp okur. Bu durum başgardiyanın dikkatini çeker ve bu yüzden Necati‟den hoşlanmaz. Ona göre hırsızlıktan mahkûm olan birinin kitap okuması gereksizdir. Bir gün hapishanede kalan diğer mahkûmlardan Adanalı Duran ile Necati arasında küfürlü konuşma yüzünden kavga çıkar. Hapishane müdürü ve başgardiyan şair Nazım‟dan çekinirler, olayı savcılığa intikal ettirirler. Sonuçta Necati hücre cezası alır.

2.1.2. SarhoĢlar

Orhan Kemal‟in ikinci hikâye kitabı olan Sarhoşlar‟ın ilk baskısı Varlık Yayınları

tarafından 1951 yılında yapılmıştır. 1972‟ye kadar aynı yayınevi tarafından basılan eser 1980‟den 1999‟a kadar Tekin Yayınevi tarafından basılmıştır. 2005-2007 yılları arasında Epsilon Yayınları tarafından basılan eserin 2010 yılından sonra Everest Yayınları tarafından basıldığını görürüz.

Eserde “Sarhoşlar”, “Streptomycine”, “Kamyonda”, “Ayşe Hoca”, “Yaşasın Hürriyet”, “Celfin Eti”, “Parkta”, “Gurbette”, “Küçükler ve Büyükler”, “Hatice

(36)

Akdur Vesaire”, “Naylon Hikâye”, “Av”, “Odacı”, “İş”, “Yabancı”, “Sevda, Delikanlı”, “Dilekçe”, “Delibozuk”, “Tokat (KÖR SALİH)”, “Velinimet”, “Berduşlar”, “İşadamı” olmak üzere toplam yirmi üç tane hikâye bulunur. Biz çalışmamızda eserin 2017 yılında yayınlanan, 146 sayfadan oluşan on üçüncü baskısını esas aldık.

Hikâyelerin özeti kısaca şu şekildedir:

 SarhoĢlar: Hikâyede Turgut Şen dokuz tane çocuğu olan bir memurdur. Yoksul ve muhtaç ailesine karşı duyarsız ve cimri, kendi zevkleri için ise para harcamaktan çekinmeyen biridir. Bir gün kazandığı ilk parayla meyhaneye gider, içtikten sonra alkolün de etkisiyle sebze komisyonculuğu yapan kısa boylu, kurnaz bakışlı adamla sohbet etmeye başlar. Güzel başlayan sohbet her ikisinin de sarhoş olması nedeniyle bir müddet sonra ağız dalaşına döner. Ardından kavgaya tutuşurlar. Turgut Şen bir fırsatını bulup kaçmayı başarır.

 Streptomycıne: Oğlu verem hastası olan kadın, oğlunu ilaç alması için hasta yatağından kaldırıp Verem Savaş Derneği‟ne gönderir. Görevli o haftalık ilaç miktarının dağıtıldığını, haftaya yeniden gelmesini söyler. Genç birkaç kez istemeye çalışsa da yumuşak tabiatından dolayı itiraz edemez ve eve döner. Annesi bu duruma çok sinirlenir, kendisi gider ve öfkeli öfkeli konuşarak görevlilerden bir şekilde on beş gramlık Streptomycıne almayı başarır. Çıkışta da dispanserin önünde bir verem hastasına yarı fiyatına satar. Aldığı parayla da pirzola, üzüm, domates, biber vb. ihtiyaçlarını alarak mutlu bir şekilde evine döner.

 Kamyonda: Annesi verem hastası olan köylü kızı Selvi, annesiyle birlikte kamyonda yolculuk yapar. Kamyonda bulunan komisyoncu, kadının ve kızın halinden muhtaç olduklarını anlar. Annesine belli bir para karşılığı kızı alıp şehirdeki tanıdıklarının yanına hizmetçi olarak yerleştirmeyi teklif eder. Annesi çaresiz kabul etse de Selvi bunu istemez, tam kamyondan indikleri anda komisyoncudan kendini

(37)

kurtarır ve annesine kaçar. Buna öfkelenen komisyoncu onları iyilikten anlamamakla suçlar, köylü oldukları için aşağılar.

 AyĢe Hoca: Hikâyenin kahramanı Ayşe çocukluğunu yaşayamadan hocaya gönderilen bir çocuktur. Anlamını bilmediği halde dualar ezberlemekte, kendinden beklenmeyen bir olgunlukta, tıpkı hocası gibi davranmaktadır. Tâ ki misafirliğe gittiği evde başka çocukları görene kadar. O zaman o da, tıpkı oradaki çocuklar gibi görünce ip atlamak, top oynamak ister. Oyuna dalmıştır ve halinden memnundur.

 YaĢasın Hürriyet: Hikâyenin başkişisi dört ayrı kurumun muhasebe işlerine bakan, fırsat buldukça da edebiyatla ilgilenen biridir. Fakat o sıralar yetişmesi gereken işlerden dolayı, değil edebiyatla ilgilenmek, uykuya bile hasret kalmıştır. Böyle bir dönemde caddede yürürken adı Recep Bilgiseven olan edebiyat heveslisi bir genç yazdıklarını dinleyip yorumlaması için rica minnet onu yazıhanesine götürür. Tam üç saat burada ona şiirlerini okur. Düzyazılarını da okumak isteyince zaten üç saati boşa giden adam güç bela yazıhaneden kaçar ve “yaşasın hürriyet”20

der.

 Celfin Eti: Çok sevdiği kocası verem hastası olan bir kadın mahalle kadınlarının ona verdikleri akla inanarak, şifa bulması için kocasına köpek yavrusunun etini yedirmeye çalışır. Kocasına etin, celfin eti olduğunu söyler. Etin kokusundan, şeklinden şüphelenen kocası önce karısından eti yemesini ister. Kadın da çaresiz inandırmak için bir parça ısırır. Sonra kocası güvenle eti yemeye başlar. Kocası eti iştahla yemeye koyulunca kadın da kalkıp komşusunun lavabosuna kendini zor atar, yediğini tamamen kusar.

 Parkta: Sokaklarda serserilik yapan ilk gencin şarap içtikten sonra geleceğe dair kurdukları hayaller anlatılır. Bir tanesi sevgilisinin yanında çalıştığı kadının evine girerek para vermezse eğer onu mahalleye rezil etmekle tehdit eder. Kadın da

20

(38)

bir rezillik çıkmasın diye para verir, genç de o parayla şarap alır. Gençlerin hayallerinden anlaşıldığı üzere dünyaya bakış açıları farklıdır.

 Gurbette: Sıkıyönetim tarafından İstanbul‟dan sürgün edilen İstinyeli Tevfik ile Berbat Şevket‟in hikâyesi anlatılır. Bu iki arkadaş kurnazlardır, krizleri fırsata çevirmeyi bilirler. Yağmurun yağdığı bir günü fırsat bilerek insanları sırtlarında karşıdan karşıya geçirerek para kazanırlar. Bu parayla şarapçıya gider karınlarını doyururlar fakat ikisinin de içinde sıcak bir yuvaya olan özlem vardır.

 Küçükler ve Büyükler: Annesi dilencilik yaparak geçinen bir çocuk ile konakta yaşayan, zengin bir aileye mensup çocuğun birbirlerinin yaşamına duydukları merak sonucu kurdukları dostluk anlatılır. Annesi dilenci olan çocuk kiremitleriyle oynamaktadır. O esnada konağın kapısından bisikletiyle zengin çocuğu görünür. Konuşup arkadaş olurlar, oyuncaklarını değişirler. Sohbetleri uzun sürmez. Konağın hizmetçisi dilencinin çocuğunun bisiklete bindiğini görünce konağın çocuğunu hemen eve çağırıp içeri alır.

 Hatice Akdur Vesaire: Evlendikten sonra kocasıyla birlikte fabrikada çalışmaya başlayan Hatice Akdur, bir yıl sonra kocası tarafından terk edilir. Hayatın zorluklarına tek başına göğüs germeye çalışırken verem hastalığına yakalanır. Verem Dispanseri‟nde yazılan ilaçları alacak parası yoktur. Muhtarlıktan yoksulluk kâğıdı çıkartır ve Verem Savaş Derneği‟nin yolunu tutar. Dernekteki doktor ona ilaç vermez ve belediyeye yönlendirir. Belediyedeki doktor ise ilacı derneğin vermesi gerektiğini söyler. Hatice Akdur iki doktor arasında gidip gelir. İki doktorun birbirleri hakkında karşılıklı söyledikleri sözler okuyucuya verilir. Hikâyenin sonunda onların koridorda karşılaştığını gören Hatice Akdur kavga edeceklerini zannederken hiçbir şey olmamış gibi konuştuklarını görünce şaşırır. Devlet dairelerindeki bu yozlaşmadan etkilenen yine Hatice Akdur olur.

 Naylon Hikâye: Hikâyede DP yönetiminin uyguladığı yeni pamuk politikası sayesinde pamuğunu yüksek fiyata sattığını sanan Veli Ağa ve ikinci Farmall

(39)

traktörü almanın peşindeki Abid Ağa‟nın durumu anlatılır. Veli pamuğunu simsara üç yüz liraya satmıştır ve mutludur. Bu halde yolda karşılaştığı Abid Ağa ile konuşurken Abid Ağa tüccarlardan, Amerikalıların pamuğunun bu yıl kısa olduğunu, o yüzden pamuk fiyatlarının dört yüze, dört yüz elliye fırlayacağını öğrenir. Bu haber keyfini kaçırır ve simsarlara kaptırdığı para için öfke duyar. Abid Ağa‟nın diğer söylediklerinin hiçbirini duymaz.

 Av: Efendi Mansur, Tenekeci Sezai ve Güdük Hasan ava gitmek üzere sözleşirler. Yazar hikâyede üç arkadaşın da kişiliklerine ayrı ayrı değinir. Buluştuklarında üçü de esrar sarılı sigara içerler. Yolda karşılaştıkları tavşanı vurmaya çalışırlar fakat tavşan kaçmıştır. Daha sonra ışık dalgası içinde içtikleri esrarın etkisiyle bir eşek görürler. Eşeğin gittikçe büyüdüğünü, köpeğe dönüştüğünü sanırlar. Ecinni tayfasına çattıklarını düşünerek iliklerine kadar korkarlar. Esrarın etkisiyle kafaları iyice bulanan arkadaşlar bindikleri Efendi Mansur‟un John Deere marka traktörüyle kaza yaparlar.

 Odacı: Resmî bir dairede odacı olarak çalışan bir memurun yanına ufak tefek, çekingen görünümlü bir adam gelir. Genel müdürle görüşmek istediğini söyler. Odacı ise onun görüntüsünden önemsiz biri olduğunu düşünür ve müdürün şu an meşgul olduğunu söyleyerek adamı başından atmaya çalışır. Adamsa odacıyla sohbete çalışarak ağzından laf almaya çalışır. Birazdan umum müdür kapıda görünür, adamın uzattığı kartı görünce beti benzi atar. Odacının önemsemediği bu adam aslında dairenin işleyişini teftişe gelen bir müfettiştir.

 ĠĢ (Burhan Bey-Asilzade): Zengin bir avukatın oğlu olan Burhan Bey nakille geldiği okulda kibirli davranışlar sergiler. Arkadaşları arasında lakabı asilzade olur. Hocalara karşı da küstah tavırlarda bulunur. Bir gün tarih dersi hocasıyla da sorun yaşayınca okuldan gönderilir. Lise eğitimi de böylece yarıda kalır. Babasının ölümünden sonra bütün servetini bilinçsizce harcayıp tüketir. Liseyi bitirmediği için bir memur dahi olamaz. Yıllar sonra okul arkadaşı olan anlatıcıyla karşılaştığında eski giyim kuşam ve sağlığından eser yoktur fakat kibirli tavrını korumaktadır.

(40)

Eskiden tanıdığı güçlü arkadaşlarıyla görüşüyorsa da gururu yardım istemesine engel olur.

 Yabancı: Mersin‟den vapura atlayıp, iş bulma ümidiyle İstanbul‟a gelen ancak iş bulamayıp parasız kalan Mustafa isimli gencin hikâyesi anlatılır. Mustafa o gün parasızlıktan Levent‟ten Taksim‟e yürüyerek gelmiştir. Cebinde bir sıcak ekmek alacak parası yoktur ve karnı da çok açtır. Bir sıcak ekmekle helva hayali kurar. O sırada bir kenarda helva ekmek yiyen bir genci görür. Hemşerisi çıkan bu delikanlıyla sohbete başlar ve ona helva ekmeğin öyle yenilmeyeceğini söyler. Onun halinden aç olduğunu anlayan gencin nasıl yeneceğini sorması üzerine ekmeği alır, birkaç kez ısırır ve yarısını yer. Açlığını bastıran Mustafa‟dan daha mutlusu yoktur.

 Sevda: Kemal ve Süleyman adında iki arkadaş vardır. Bunlar karakter olarak birbirinin zıddı özellikler taşır. Kadınlara değer vermeyen, kullanılacak bir eşya olarak gören Kemal, Aysel isimli bir genç kızı da evlenme vaadiyle kandırmıştır. Aysel‟i aldatmaktadır. Bir gün Kemal‟i sormak için kahveye gelen Aysel Süleyman‟dan Kemal‟in kendisini aldattığını öğrenir. Bütün hayali sıcak bir yuva kurup aile olmak olan Süleyman fiziksel kusurlarından dolayı bunun imkânsız olduğunu düşünürken, Kemal‟i bulmak üzere Aysel ile birlikte yola çıkmıştır. Yolda bir köftecide karınlarını doyururken Aysel, uğradığı ihanetin acısıyla Kemal‟den vazgeçer. Süleyman‟ın samimiyetinden etkilenir ve onunla evlenmeye karar verir. Onların evleneceğini duyan Kemal, gelip Süleyman‟ı dövmeye kalkar. Süleyman yediği yumrukları umursamaz, bir ailesi olacağı için mutludur.

 Delikanlı: İzlediği filmlerin etkisiyle dünya çapında bir sinema aktörü olmak isteyen genç, zengin babasını sonunda İstanbul‟da okumasına izin vermesi için ikna eder ve İstanbul‟a gelir. Tıpkı o film yıldızları gibi trajik bir hayat hikâyesine sahip olmalı, babası tarafından reddedilip sokaklarda kalmalıdır. Bu düşüncelerle alkolü fazla kaçırdığı bir gece babasının gönderdiği paraları Beyoğlu‟nda dilencilere dağıttıktan sonra, sabah ayılır. Cüzdanında otelin parasını ödeyecek kadar bile para

(41)

olmadığını görünce, reddedilmek üzere babasına yazdığı mektubu yırtar ve para istemek üzere yeni bir mektup kaleme alır.

 Dilekçe: Hiçbir gerekçe gösterilmeden işten çıkarılan hamam tellağı bir adamın arzuhalciye gidip işe yeniden alınmak için ondan medet umması anlatılır. Adamın oğlu henüz ilkokulda olmasına rağmen, onunla ilgili çok büyük hayalleri vardır. Oğlu önce Kuleli‟ye girip oradan da Harbiye‟ye gidecek, büyük bir kumandan olacaktır. Bütün çabası, çektiği çileler oğlu Mehmet‟i kumandan yapabilmek içindir. Bir anda işsiz kalınca bunu sindiremez, karısının verdiği akılla dilekçe yazmak üzere arzuhalcinin yolunu tutarlar. Arzuhalci ise alacağın paranın hayalindedir.

 Delibozuk: İşleri bozuk giden, geçim sıkıntısı çeken mahallenin bakkalı, kasabı vs. kahveci Kerem‟in kahvehanesinde toplanmışlar sohbet etmektedirler. Sıcak havanın etkisiyle herkes mayışmışken, çay demlemek üzere kalkan Kerem radyoyu göstererek satmak istediğini söyler. Esnaftan hurda işçisi ondan radyoyu açmasını ister. Açmasıyla birlikte kahveye bir güzel türkü sesi yayılır, dinleyen herkes canlanır. Bu ses, onlara elektrik, su, geçim sıkıntısı gibi dertleri unutturmuştur.

 Tokat (Kör Salih): Kör Salih, işsiz ve beş parasız olduğu bir gün, yağmurdan korunmak için kahveye sığınmıştır. O esnada kahveye zengin ve giyimi kuşamı yerinde, şişman bir adam gelir. Garsonun gelip ne içeceğini sormasından bile çekinen Salih, adamın rahat tavırlarına hemen özenir, hem de sıcak çay eşliğinde üst üste sigara yakıp ona ikram etmemesinden dolayı adama öfkeyle dolar. Lakin hiçbir şekilde öfkesini belli etme cesareti bulamaz. Yıllar sonra rahata kavuştuğunda kendisi kahvede otururken, ıslanmış ve parasız bir genç kahveye gelir. Ona çay ve sigara ikram eden Salih, yıllar evvel o zengin adamı nasıl dövdüğünü gence anlatır.

 Velinimet: Hikâyede yazar, Tepebaşı‟nda kılık kıyafet olarak 1917 yılından önce Rusya‟da yaşayan, Dostoyevski kahramanlarından birine benzettiği ihtiyar bir adam görür. Adam bir köpeği gezdirmeye çıkmıştır. Köpek ile yaşlı adam arasındaki

(42)

benzerlik dikkatini çeker ve bir müddet onu takip ettikten sonra adamla sohbete başlar. İhtiyar adamın, kızının köpeğini gezdirdiğini öğrenir.

 BerduĢlar: Hikâyenin kahramanları Çengel ve Yolsuz Rıza İstanbul‟da serserilik yapan, boş gezen iki arkadaştır. Nerde akşam, orada sabah yaşayan iki kafadarın paraları da yoktur. Bir gün Çengel şans oyunundan para kazanır. Aldığı parayla bir anda ortadan kaybolunca, Yolsuz Rıza onun kendisini sattığını düşünüp ona öfkelenir. Tam o esnada Çengel ekmek, şarap ve sigara alıp gelir. Bunu gören Rıza onun hakkında düşündüklerinden dolayı utanır.

 ĠĢadamı: Anlatıcı bir parkta biriyle tanışır. Kılığından kıyafetinden eskiden varlıklı biri olduğu, sonradan yoksul düştüğü anlaşılan bu adam yeniden para kazanmanın yollarını aramaktadır. Bu uğurda ahlâkî değerleri geri plana atan adam insanları dolandırarak işe başlar, komisyonculuk yapar ve yeniden zengin olmayı başarır. Dürüstçe çalışan anlatıcı ise halen sefil bir halde yaşamaktayken, bu adama yeniden rastlar. Ona bu zenginliği nasıl elde ettiğini sorar. Adam da manevi olarak bir sorumluluk hissetmediğini şu sözlerle ifade eder: “Ağzından lokma düşmüş bir

insan içinse, ne Allah ne de ahlâk mühimdir!”21

2.1.3. ÇamaĢırcının Kızı/Küçücük

Yazarın üçüncü hikâye kitabı Çamaşırcının kızı/Küçücük‟tür. Eserin ilk baskısı

Yeditepe Yayınları tarafından 1952 yılında yapılmıştır. 1964‟e kadar aynı yayınevi tarafından basılan eser 1984 yılında Tekin Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. 2005 yılında Epsilon Yayınları tarafından da yayınlanan eser 2010 yılından itibaren Everest Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

21

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca yapılan deneylerde zaten kolayca tepkimeye girme özelliğine sahip zehirli oksijen bileşikleri üretilmesine sebep olarak mikroplara etki ettiği

ilk izlenim: Çok topal, çok kör, çok gözlüklü, çok uzun, çok çirkin bir adam (?) Tek oğlu Çetin’in ortaokula başladığı sınıfı almak istemiş lisenin

Bu çalışmada da yerel vergi bilincini belirleyen faktörler olarak; adalet ve eşitlik, din ve ah- lak, katılımcılık ve yerelleşme, kültür, idareye bakış ve siyasi anlayış

Ancak, basta “ prens” ve “ prenseslerin” gönlünce koşuşturmaları, RENK CÜMBÜŞÜ-Yaklaşık 100 çocuğun tedavi gördüğü “ Saray Hastane” mimari özelliklerini

Ankara, Konya, Bursa ve Edirne kentlerinde yukarıda bahsettiğimiz unsurlar içerisinde Osmanlı Devleti‟nin kuruluĢundan son dönemlerine kadar çeĢitli büyüklüklerde

It was intended to evaluate the effect of the changes during the follow-up period on the life quality of lung cancer patients observed with EQ-5D scale and follow-up results in

İslam dinine ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerinin ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi ise İslamofobiyi körüklemekte ve oryantalist

Atatürk her hareketi, her'davra- nışiyle Türk milletini aksettiren mu azzam bir ruh portresidir. Fakat kendisinin sık sık tekrarlamaktan gerj kalmadığı bir