• Sonuç bulunamadı

ANAP'ı Mesut Yılmaz sağa çekti:Bedrettin Dalan'a göre kuracağı partiye ilgi patlaması var

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ANAP'ı Mesut Yılmaz sağa çekti:Bedrettin Dalan'a göre kuracağı partiye ilgi patlaması var"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

24 ARALIK 1989

M i

A A '

tatil

so h b et e

:

Bedrettin Dalan’a göre kuracağı partiye ilgi patlaması var

•ANAP’ı Mesut

Yılmaz sağa

B

EDRETTİN Dalan İ6ml 6 yıl evvel hiç kim senin tanımadığı bir isim di. Bugün tek ba şına yüzde 10 oyu var deniliyor. Emin olu nuz ki, Türkiye’nin çok güzel yetişm iş mükemme bir genç kadrosu var. Bunların içinden nice Bed

rettln Dalan’lar çıkacak. Şöhretlerle işimiz yok.

Elimde olsa kendi şöhretimi yok edip şöhretsiz bir kadro çıkaracağım. Ama etkin bir kadro."

Parti kurma çalışmalarını bir hayli hızlandırmış olan Dalan, ilk günlerde yanı başında görünen Tan­

su Çiller, Nevzat Ayaz, Vahit Halefoğlu gibi isim ­

le rin D em okrat M erkez P a rtis i'n e İs te ksiz bakışlarından söz edildiğinde, yukarıdaki yanıtı ve­ riyor. Belli ki, ilk günler, hatta 27 Mart gecesi o ufa­ cık dinlenme odasında “Artık sizi daha yukarıda

bir yerlerde göreceğiz” diyerek siyaset arenasını

ima edenlerin geri çekilmiş tavrına kırılmış. Bu ne­ denle şöhretsiz ama kendi alanında etkin ve ba­ şarılı isim ler peşinde. Hatta tek başına yüzde 20 oy potansiyeli olan İsimlerin varlığından söz edi­ yor. Belki de Dalan, “ Hele lokomotif bir harekete

geçsin, potansiyel gözlensin, umulmadık İsimler son vagonu yakalamaya çalışacaklardır” diye dü­

şünüyor. Düşünüyor belki ama, pek yağmaya izin vereceğe de benzemiyor.

“Türkiye’de din devleti kurulması çalışmalarının

gündemde olmadığını iddia eden, Türkiye’yi

bilmiyor demektir. Türkiye’de kanımca bir kara

tehlike mevcuttur”

OZCAN ERCAN

n,İn Politik yaşamında politik sakatlıkların başında 1960 yılında

uç insanın idamı geliyor,

bu

,ülkenin kaderini etkiliyor, çünkü insanlar siyasete so-

hoai

Î11^ T ' Soyunanlar da sadece cesareti olanlar. Başka değerleri yeterince üstün

değil, onları kınamıyorum. Görev yapmışlardır

TELAŞ YOK

— “Sayın Dalan, hayırlı uğurlu olsun. Gerçi par­ tiniz resmen kurutmadı ama yukan çıkarken gö­ züme çarptı. Aşağılar insanla dolu. Partiye ilgi fazla gibi görünüyor.”

— “ Evet. Öyle. Buraya günde yaklaşık bin ki­ şi gidip geliyor.”

— “ Bu ilgiyi bekliyor muydunuz?”

— “ Aslında beklemiyordum. Ben daha önce­ leri halkın nabzını bilim sel araştırmalarla yokladı­ ğımda çok um utlu olm uştum . Ama kendi kurdu­ ğumuz ANAP’tan ayrıldığımız andan itibaren bir­ denbire b ir ilgi patlaması oldu ki, ben bile şaşır­ dım. Bir siyasi partinin kuruluşunda bulunmuş bir kimse olarak, bu patlamanın o zamandan daha bü­ yük olduğunu gördüm ve gerçekten şaşırdım.”

— “ANAP kurulurken böyle bir patlama olma­ mış mıydı?”

— “ Hayır, bu boyutta değildi.”

— “Partiyi kurma tarihini öne aldığınız ve Şu- bat’ta resmen kuracağınız söyleniyor. Aşın ilgi mİ bu tarihi öne çekti?”

— “ Ben Nisan ya da Mayıs aylarında kurulur diye düşünmüştüm. Ama bir yandan halkın büyük baskısı, diğer yandan aklın İnsana em rettiği bazı şeyler var. Orada ikisinin arakesitini almak lazım.”

— “Yalnız efendim, ‘Dalan bu işi kotaramıyor, kimse Dalan’ın partisine katılmak istemiyor, Da­ lan partiyi kuramamanın telaşı içerisinde’ diye söy­

lentiler var.”

— “ Telaş İçinde olsam, bir günde buraya ge­ lenlerin sayısı bini buluyor. Bir parti de 30 kişiyle kuruluyor. Kurar geçerim. Demek ki telaş hadise­ si yok.”

— “ İstediğiniz kişileri partiye alamamanın te­ laşı diyorlar.”

— “ Kesinlikle hayır, isterseniz size kompütür- den İstediğim insanları göstereyim. Telaş şudur, birbirinden kıymetli olan insanların hangisi kuru­ cu üye olacak, hangisi dışarda kalacak. Kalırlar­ sa üzülürler mi? Telaş varsa odur.”

— “Yalnız, Sayın Dalan, partinizin kurucuları arasında çok ünlü ve ilginç İsimlerden söz edildi. Bunların arasında Nevzat Ayaz, Vahit Halefoğlu, Nurettin Ersin, Tansu Çiller en dikkat çekicileriy­ di. Hatta bir ara Sayın Evren’in desteğinden ve da­ madı Erkan Gürvit’ten bile söz edildi. Ama şimdi görüyoruz ki, bu isimler partinize katılmaya pek is­ tekli değiller.”

' — “ Bakın size söyleyeyim. Bunlar benim sev­ diğim ve saydığım kişiler. Kamuoyunda da saygın olan kişiler. Ama ben m illetten başka kimseye gü­ venerek bu İşe başlamadım. Bedrettin Dalan ismi 6 yıl evvel hiç kimsenin tanımadığı bir isimdi. Bu­ gün tek başına yüzde 10 oyu var deniliyor. Emin olunuz ki, Türkiye’nin çok güzel yetişm iş mükem­ mel bir genç kadrosu var. Bunların içinden nice Bedrettin Dalan’lar çıkacak. Alışılmış çok ünlü in­ sanlar yerine, çok etkin ve çok başarılı kimseler alacağız. Elimde olsa kendi şöhretimi bile kendim yok edip şöhretsiz bir kadro çıkaracağım. Ama et­ kin bir kadro.”

— “Yine de şöhretlerle ilgileniyorsunuz ama. Örneğin Mustafa Denizli. Görüştüğünüz söyleni­ yor.”

— "M ustafa Denizli ile ben özel ilgilenmedim. Bir röportajda ‘Dalan parti kurarsa girerim’ demiş, Ben de telefon edip teşekkür ettim. Hadise budur.”

— “Efendim sanat çevrelerinden İsimlerden de söz ediliyor. Ancak Sayın Dalan, İnsanların kendi mesleklerinde başarılı olmaları başka, politikacı Olmak başka. Biz Türkiye’de bunun sancılarını şu anda da çekiyoruz.” ”

— "Yanlış. Bakın, bana göre Türkiye’nin p o li­ tik yaşamında birtakım sakatlıklar var. Bu sakatlı­ ğın başı nereden geliyor biliyor musunuz? 1960 yı­ lında üç insanın idam edilmesinden. Dünyanın ne­ resinde olursa olsun, siyasetle uğraşan insanla­ rın idam edilmesi hata değil, cinayettir. Bu yalnız cinayetle kalmıyor. Ülkenin kaderini etkiliyor. Çün­ kü insanlar siyasete soyunmuyorlar.”

— “Yeni soyunanlar var ve icraatlarını da izli­ yoruz Sayın Dalan.”

— “ Sadece cesareti olan, ama başka değerle­ ri yeterince üstün olmayan insanlar çıkıyor siya­ set arenasına. Onjarı da kınamıyorum. Onlar da gö­ rev yapmışlardır. Ancak, yeni politikacı tip i eski­ sinden farklı, alışılmışın dışında olacaktır. Şöhret, eski standartlar içinde şöhret olmuştur. Biz yeni standartlar içinde şöhret arıyoruz."

— “1960 Ihtilall’nden söz ettiniz biraz önce. İk­ tidar olduğunuzda bir darbe ile karşı karşıya kalır­ sanız ve kapınıza asker dayanırsa ne yapacaksı­ nız? Karşı mı koyacaksınız, yoksa kabullenecek mi­ siniz?”

— “ Ben size şunu söyleyeyim. Benim yapımı biliyorsunuz, bunu hiç sormayın bana.”

Partiyi kuramıyorum diye telaş iç k i­

sinde olsam, bir günde buraya gelen­

lerin sayısı bini buluyor. Bir parti de 30

kişi İle kuruluyor. Kurar geçerim. De­

mek ki, telaş hadisesi yok. Telaş şudur,

birbirinden kıymetli insanların hangisi

kurucu üye olacak, olmayacak.

etti. İlk kuruluşundan beri partiyi merkezde tutma­ ya çalışan kişi bendim. Bugün kime sorarsanız so­ run Mesut Yılmaz'ın merkez teorisine inanmaya­ caktır."

— “Partiyi merkezde tutma çabanızda çok mu yalnız kaldınız?”

DİNDAR İNSAN

— “ Şu gerçeği biliyor musunuz bilemem. Ama herkesin sandığının aksine Mehmet Keçeciler ANAP’ın kurucu üyesi değildir. Her yerde dolaşıp ANAP’ı, Özal ve Hüsnü Doğan ile birlikte kurdu­ ğunu söylüyor. Gidin, başsavcılığa verilen ANAP kurucular listesine bakın. Mehmet Keçeciler yok­ tur. Hüsnü Doğan vardır. Ama vetoludur. Mehmet K e çe cile ri parti iktidara geldikten sonra tanıdım. ANAP iktidara geldikten sonra parti adım adım sa­ ğa çe kilm iştir ve teşkilatın başında Mehmet Ke­ çeciler vardır. Yüzde 65-70 nispetinde bu arkadaş­ lar partiye hâkim olmuşlardır. Son derece akılcı ve bilinçli ve biraz da gerçekten hayranlık duyacağım şekilde birbirlerine bağlı insanlardır. Ama fikren biz onlarla aynı yerde değiliz. Parti içinde gerçek­ ten kemikleşm iş ve bana göre çağdışı kalmış bir felsefenin İnsanları mevcuttur. Kim ne kadar uğ­ raşırsa uğraşsın, kâhin de değilim ama, kimse o ekibin elinden paıtiyi alamaz. Aralarına girerler ama sadece bir renk olarak girerler. Bu renklere şim dilik ihtiyaçları var.”

— “Sayın Dalan sağdaki bütünleşmeye dikkati çekiyorsunuz ama elinizden de tespihi hiç düşür­ müyorsunuz. Geldiğimden bu yana iki tespih de­ ğiştirdiniz. önceki yeşildi, bu ise kehribara ben­ ziyor.”

— “ Ben bunu sigarayı bırakmak için kullanma­ ya başladım. Psikolojik bir hadise.”

— “ Dini bir anlamı yok diyorsunuz.”

— “ Şimdi, dinsiz bir millet olmaz. Herkes inan­ dığına tapıyor. Kimisi Buda’ya, kimi Allah’a tapı­ yor. İnsanların içinde bir manevi değer vardır. Bu­ nu kaldırmak mümkün değildir. Ben şahsen din­

dar bir insanım. Adım da Bedrettin. İsimler insa­ nın karakterine de tesir eder.”

— “Oruç tutup namaz da kılıyor musunuz?”

— “ Zamanı gelince onu da yapıyorum. Ama dindar olmak başka şey, din devleti kurulmasını önlemek ve onun için çalışmak başka şey!"

— “Türkiye'de din devleti kurulması çalışma­ ları gündemde mİ demek istiyorsunuz?”

— “ Gündemde olmadığını iddia eden, Türki­ ye’yi bilmiyor demektir. Türkiye'de kanımca bir ka­ ra tehlike mevcuttur. Ve bu kara tehlikeye karşı Türk m illetinin beraber olup engellemesi lazımdır. Türkiye’ye 270 sene matbaayı sokmayan zihniyet iktidara gelirse ülkeyi 500 sene daha geriletir. Bu­ nunla mücadele etm eliyiz."

— “Yeterince mücadele edilmiyor mu?”

— “ Ne yazık ki bu konuda siyasi partilerimiz oportünist davranmaktadır. Aşırı dinci ve yobaz­ ların oyunu almaya çalışıyorlar. Maalesef SHP bi­ le bununla uğraşıyor. Biliyorum .”

— “Sayın Dalan biraz daldan dala atlıyoruz ama ben yine partinizin kuruluşuyla ilgili konuşmak is­ tiyorum. Efendim, doğrusu merak ediyorum. Par­ ti kurma fikri sizde ilk nasıl doğdu? Hangi ilham­ la yola çıktınız?”

Ben zamanı gelince oruç da tutuyo-

rum, namaz da kılıyorum. Ama dindar

olmak başka şey, din devleti kurulma­

sını önlemek İçin çalışmak başka şey.

Bugün böyle bir tehlike olmadığını id­

dia edenTürkiyeylblImlyordemektlr.

— “ Pek bildiğim söylenemez Sayın Dalan?”

— “ Millet biliyor merak etmeyin. Benim yapım­ da olan insanlar ihtilale sebep olmazlar zaten."

— “Sizin parti kurma çalışmalarınız ilk günde­ me geldiğinde ANAP’ın liberal kanadının da sizin yanınızda yer alacağı söyleniyordu. Hatırlıyorum, 26 Mart gecesi yanıbaşınızda olan Doğancan Ak- yürek örneğin. Şu an liberalerle ilişkileriniz nasıl acaba? Partiye katılacaklar var mı?”

— "Şunu söyleyeyim. Bazı isim ler hariç, me­ sela Doğancan Akyürek gibi, ANAP’ta gerçek li­ beral b ir kanadın olduğuna inanmıyorum. En ba­ şından da söyledim. Şimdi de söylerim. ANAP'ta liberal bir kanat yoktur.”

— “Yapmayın Sayın Dalan, bir Güneş Taner, bir Mesut Yılmaz örneğin.”

— “ Mesut Yılmaz’dan bahsediyorsunuz. Me­ sut Yılmaz Bey partinin sağa kaydırılmasında gü­ nahı olan kişilerin başındadır. Bunu açıkça söylü­ yorum. İsterseniz yazın. Dört-beş sene evvel parti merkezden sağa doğru kaydırılırken kendisiyle epeyi münakaşa ettik. ‘Yapmayın, partiyi sağa kay­

dırmayın, bu parti kurulduğu gibi gitsin' dedik.

Kendisi ‘Merkez partisi olmaz kesinlikle sağ bir

parti olacaktır’ diye münakaşasını yaptı.” — “Ama siz de hatırlarsınız Mesut Yılmaz ANAP içinde merkez kavramını kullanarak tepki­ leri bile üzerine çekmişti.”

— "Doğru değil. İşin aslı o değil. Mesut Yılmaz, partinin daha sağa kaydığını görünce belki de gü­ nahını affettirm ek İçin telaşlandı merkezden söz

ç a ğ d ış ı f e ls e f e

Parti içinde gerçek­

ten kemikleşmiş ve bana göre çağdışı

kalmış bir felsefenin insanları mevcut­

tur. Kim ne kadar uğraşırsa uğraşsın,

kâhin de değilim ama o ekibin elinden

partiyi kurtaramaz.

— “ Hemen şunu söyleyeyim, benim için üç- dört senedir parti kurdu kuracak lafları çıkarıldı. H atta o sıralar Özal ile aramızı açmak için de bu olayları fevkalade ele aldılar. Körüklediler. O dö­ nem böyle bir çalışmam olmadığını rahatlıkla söy­ leyebilirim. Kişisel çalışma, 26 Mart seçimlerinden sonra oldu ki yine de uzunca bir dönem bekledim ve sonunda Türk kamuoyunda yeni bir siyasi par­ ti kurulup kurulmayacağı konusunda gözlemlerim oldu. Türkiye’de yeni bir siyasi partinin oluşması­ na yer hazırlayan, siyasi konjonktürün, iktidar ve muhalefeti ile birlikte genel tutum biçimleri olmuş­ tur. Türkiye’de siyasi boşluk, maalesef diyorum, doğmuştur.”

— “Aslında cesaret isteyen bir iş. Çünkü si­ yasi tarihimize göz attığımızda görüyoruz, ana par­ tiden koparak kurulan partiler başarılı olamamış­ lar. örneğin Feyzioğlu’nun Güven Partisi, daha bir­ çoğu... Siz neye güvenerek yola çıktınız? Bu gü­ cü nereden alıyorsunuz?”

— “ Şunu belirtmek isterim. Siyasi enerjinin kaynağı doğrudan halkın kendisidir. Eğer halkın eğilim ini keşfeder, ara kesitini yakalarsanız ken­ dinizden emin olursunuz. Unutmayalım ki, Atatürk Türkiye'yi işgal eden güçlere karşı uyanan Türk m illetinin hissiyatına tercüman olduğu için başa­ rılı olmuştur. O hissiyatı yakalamasa, Atatürk Tür­ kiye’yi tek başına kurtarabilir miydi? Benzetme gibi olmasın, sakın yanlış anlamayın ama, güç esasın­ da m illetin gücüdür. Atatürk bile olsa eğer m ille­ tin gücüne dayanmasa bir yere varamaz. Hatırlar­ sanız DP, CHP’den kopmuş bir partidir, iktidar ol­ muştur çünkü halkın o günkü isteklerine cevap ve­ ren yeni bir anlayış getirm işlerdir. Güven Partisi’- ni, Demokratik Parti’yi bunlarla bir tutmak müm­ kün değildir. O zaman halkta böyle bir harekât ol­ madığından muvaffak olamamışlardır.”

— “Acaba diyorum Sayın Dalan eğer 26 Mart yerel seçimlerini kazansaydınız ve Anakent Bele­ diye Başkanı seçilseydiniz, yine bu siyasi boşlu­ ğu değerlendirmeyi düşünecek miydiniz?”

— “ Varsayımlar yapmak doğru olmaz.

Bilemi-EK O N O M İ

ticaret durumu

LÜ:

I kuz ayında, dış ticaret açığı, geçen ! ÇİNDE bulunduğumuz yılın ilkd o - l yılın eş döneminden yüzde 30.7 oranında büyüyerek 3.165 milyon dolara ulaşmıştır. Bu büyümede en önemli rolü, ihracattaki gerileme oynamış bulunuyor. Gerçekten geçen yıl Ocak-Eylül dönemin­ de 8.120 milyon dolarda bulunan ihraca­ tımız, bu yıl 7.953 milyon dolara gerilemiş­ tir. Nisan ayından itibaren ihracatta de­ vamlı bir azalma seziliyor. Önemli yolsuz­ luklara yol açtığı söylenen vergi iadesi uy­ gulamasının durdurulm uş olması ve öze­ likle yılbaşından bu yana döviz kuru uy­ gulamasının enflasyon oranının çok altın­ da gerçekleşmesi, ihracat azalmasının başlıca sebebi olarak ileri sürülebilir.

Bununla beraber, ihracattaki bu azal­ manın, yine de korkulanın gerisinde kal­ dığını bilmekte yarar vardır. Türkiye ihra­ catı bu surette haksız rekabete yol açan suni teşviklerden kurtulm uş ve kendi "ayakları üzerinde yürümeye” başlamış­ tır. Bunu bir ölçüde sağlıklı bir gelişme olarak yorumlamak gerekir. Bu sonucun alınmasında, yine de (furyalı dönemde ku­ rulan!) ihracata yönelik büyük sermaye şirketleri çabalarının rolü olduğunu unut­ mamak gerekir. Ayrıca İç piyasadaki dur­ gunluğun, büyük sınai kuruluşları üretim­ lerini eritebilm ek için dışa açılmaya itti­ ği de bir gerçektir. Ama dahilde ortalama yüzde 50 civarında seyreden fiyat artışla­ rına karşın, döviz fiyatlarının sadece yüz­ de 25 civarında yükselmesi, ihracatçıları elbette bir ölçüde “ zarara” soktuğu doğ­ rudur. Mühim olan bu çarpıklığın daha ne kadar devam edeceğidir.

Anlaşıldığına göre, siyasi yönetim, dö­ viz fiyatlarını düşük tutm a gayretini mu­ hafaza etmekle beraber, gelişmeyi arz ve talep dengesine bırakmaya tercih etme­ yi yeğliyor. Aslında piyasada hakikaten bir

döviz bolluğunun varlığı da inkâr edile­ mez. İhracat gelirlerindeki düşüklüğe, tu­ rizm gelirlerindeki yavaşlamaya, hatta ar­ tan dış borç faiz ödemelerine rağmen, bankalara akan döviz miktarında azalma olmamıştır. Bu noktada, altın ithalinin ser­ best bırakılması ile ihracatta "vergi iadesi” sistem inin kaldırılması g iriş im i­ nin, döviz akışını banka sistemi içine sok­ muş olmasının yararı inkâr edilemez.

Hal böyle olmakla beraber, Türkiye’­ nin döviz girdilerinin devamlılığına fazla bel bağlamamak gerektiğini düşünürüz. Zira aylardan beri durgunluğunu koruyan ithalat hızla artmaya başlamıştır. Nitekim geçen yıl Ocak-Eylül döneminde 10.540 milyon dolarda bulunan ithalat, bu yıl 11.117 milyon dolara yükselmiş bulunu­ yor. Özellikle tüketim malları ithalatında % 12 oranında artış müşahede ediliyor. İt­ halat hevesinin teşviki ve giderlerinin art­ ması ile (Hele yatırımların da hızlanacağı düşünülecek olursa!), bir süre sonra dış ticaret açığının daha büyümesine yol aç­ masından korkulur.

Döviz gellr-gider dengesinin fazla bo­ zulması, döviz fiyatlarını hızla yukarı çek­ mek ve yüksek oranlı devalüasyona baş­ vurmak zaruretini doğurur ki, işte endişe­ miz bu noktada yatmaktadır... Devalüas­ yonların, hele beklentisinin, ekonomiyi ne ölçüde kötü noktalara ittiğinin ülkemizde­ ki acı tecrübeleri unutulmuş değildir.

Bu bakımdan dış ticaretteki gelişme­ lerin çok dikkatle takip edilmesinin gere­ ğini ve hele Merkez Bankası'nın elinde 4.5 milyar dolarda bulunmakla övünülen dö­ viz stokunun eritilm esi için, Türkiye güm­ rük kapılarını, toplumun tepkisine yol açan lüks tüketim malları ithalatıyla çar­ çur edilmesi yerine, hiç değilse dış borç­ larımızı ödemek ya da yeni borçlanmala rı önlemede kullanılmasının daha akılcı bir davranış olacağını düşünmekteyiz.

"AT için top konseyde"

KTİSADİ Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı

Jak Kamhi, AT Komis-

yonu'nun, Türkiye'nin toplu­ luğa tam üyelik başvurusu üzerindeki görüşünün bağla­ yıcı olmadığını belirterek,

“Son karar Konseyindir” de­

di.

İKV tarafından İstanbul Divan Oteli'nde düzenlenen toplantıda konuşan İKV Baş­ kanı Jak Kamhi, Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na “ tam

üyelik ehliyeti” olan bir ülke

olduğunu ifade ederek, de­ ğerlendirme raporunda, Türki­ ye'nin karşısına çıkartılan en­ gelleri “haksızlık” olarak nite­ ledi. Bu engellerin “kabul

edilemez” olduğu görüşünü

savunan Kamhi, önümüzdeki üç ayın Türkiye için son dere­ ce önemli olduğunu, Türkiye'­ nin kendi haklarını iyi şekilde savunması halinde olumlu bir Konsey kararının çıkabilece­ ğini vurguladı.

Türkiye’nin topluluğa ka tılma başvurusu üzerine Ko­ misyon raporunun değerlen­ dirildiği toplantıda İKV görüş­ lerinde dikkat çekilen noktalar şöyle sıralandı:

• AT Komlsyonu'nun ha­ zırladığı görüş raporunun bağlayıcılığı yoktur. Nihai ka­ rar organı AT Konseyi’dlr.

• Görüşte, Türkiye’nin tam üyelik ehliyeti yeniden te- yld edilmiştir.

• Topluluk, tam üyeliğe geçiş sürecinde Türkiye'ye daha geliştirilmiş bir işbirliği önerisi getirmiştir.

• AT Komisyonu’nun gö­ rüşlerini içeren rapor kaleme alınırken, Türkiye’nin milli bü­ tünlüğünü zedeler nitelikte kavramlara yer verilmiştir. Ka­ bul edemeyiz.

• Türkiye'nin tam üyeliğini

Avrupa Topluluğu Komisyonu raporunu de­

ğerlendiren İKV Başkanı Jak Kamhi, “önümüz­

deki üç ay son derece kritik. Hükümetin tem ­

posunun biraz daha fazla olması gerekir" dedi

Yunanistan ve Kıbrıs sorunla­ rına bağlamaya çalışmak, so­ runu çözümsüz hale getir­ mekten öteye gitmez.

• Topluluğun kendi iç so­ runlarını bahane ederek mü­ zakere tarihi belirsiz bir şekil­ de erteleme çabasına girme­ si de tarafımızca kabul edile­ mez.

• Komisyon görüşünde, Türkiye’ye düşen yükümlü­ lükler ön planlara çıkarılırken topluluk kesimine alt olanla­ rı yok saymak sağduyu ile bağdaşmamaktadır.

• Türkiye’nin sorunları an­ cak tam üyelik içinde çözüle­ bilir.

Daha sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Jak

Kamhi, hükümetin AT konu­

sunda yeterli girişimde bulun­ madığı görüşüne katılmadığı­ nı belirterek “Ancak bu çaba­

ların daha yoğun olması gere­ kiyor. Hükümetimizin tempo­ sunun önümüzdeki üç ayda birkaç kat daha fazla olması gereğine inanıyorum” dedi.

Komisyon raporunda yer alan

“istisnai haller’ konusunu

değerlendiren Kamhi, “Doğu

Almanya ya da Doğu Avrupa, ülkeleri kastediliyor. Bir ülke­ nin ekonomik, sosyal ve po­ litik sorunlarının çözümünün en önemli yolunun topluluğa tam üyelik olduğu, bu görüş­ le bir kez daha teyid ediliyor. Biz, bu maddeye açıklık geti­ rilmesini istiyoruz. Avrupa’nın eşiğini ilk aşacak ülke Türki­ ye’dir” diye konuştu.

Kamhi, topluluk komisyon

raporunda yer alan “azınlık

hakları” konusuna ilişkin bir

soyu da “Türkiye'de gayri

müslim azınlığın herhangi bir sorunu yoktur. Sözü edilen Kürt azınlıktır. Ama baştan beri söylüyorum. Bunlar esas engeller değildir. AT sonunda bizim hakkımızı teslim ede-

cektlri'diye yanıtladı.

(ANKA)

TISK'ten kara tablo

II

İSK Genel Sekreteri Kubilay Ata- ANKARA, ANKA

sayar, siyasi iktidar ve siyasi par­

tilerin Işçi-lşveren ilişkilerinden el­ lerini çekmelerini istedi. Kubilay Atasayar, 1990 yılının uzun grevlere sahne olacağı­ nı öne sürerek, bu grevlerin yalnız işletme­ lere değil,ekonomiye de büyük zararlarve- receölni söyledi.

TlSK Genel Sekreteri Kubilay Atasayar Kutvay Araştırma Merkezl'nln Silivri'de dü­ zenlediği “1989 tecrübesi ışığında endüstri

ilişkileri ile sağlık sistemimizin değerlen­ dirilmesi ve geleceği” konulu seminerde

konuştu. Atasayar, konuşmasında işçi-iş- veren gündeminin siyasi iktidar ve parti­ ler tarafından belirlendiğine dikkat çeker­ ken, “Işçi-işveren gündemi işçi ve işveren

üst kuruluşları tarafından birlikte tespit edilmedikçe çalışma hayatı huzura kavu­ şamayacaktır. Türk-lş ve TlSK çalışma ha­ yatının gündemine hâkim olamazsa, İş

ha-\

ı

yatımızın siyasi iktidarla siyasi partiler ara­ sında kalan ve devamlı ezilen görüntüsün­ den kurtulamayacaktır” diye konuştu.

işçi sendikalarının toplu iş sözleşme­ si tekliflerini çok yüksek seviyede oluştur­ duklarını söyleyen Atasayar, 1990 yılının uzun grevlerin yaşanabileceği bir yıl ola­ bileceğini belirtti. Atasayar, İşçi kesiminin toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde ta­ lep ettikleri ücret zamlarının düzeyi İle gö­ rüşmelere başlamanın bile olanaksız oldu­ ğunu söyledi. Atasayar, 1990 yılında yapı­ lacak ♦oplu iş sözleşmelerinin kapsayacağı işçi sayısının kamu ve özel sektörde top­ lam 800 bin dolayında olduğunu ifade ede­ rek şöyle konuştu:

“Bugünkü anlayışla teklifler getirilir ve ısrar edilirse ne işletmeler ne de ekonomi enflasyonun üzerindeki bu zammı karşıla­ yamaz. Karşılaşacağımız grevler, yalnız iş­ letmelerin değil, ekonominin de iflas etme­ si demek olacaktır.”

yorum ne olurdu. Ama şu kadarını söyleyeyim. Si­ yasette fazla ısınmış insanların içinde o'portünzim vardır. Birleştirici bir kaynak oluyor bu. ANAP için­ deyken İstanbul Belediye Başkanlığı’nı kazansay- dım ve Türkiye’de diğer vilayetlerde ANAP kaybet- seydi, belki de Türkiye'nin siyasi tablosu bugün­ künden çok farklı olurdu.”

— “DYP’yi ve Süleyman Demirel’I nasıl değer­ lendiriyorsunuz müstakbel bir politikacı olarak?”

— “ Genel olarak söylüyorum, Türkiye’de dü­ şündüğü İle konuştuğu aynı olan politikacılar arı­ yorum. Beyniyle ağzı senkron çalışan politikacı­ lar arıyorum. Onlarla çalışırım ancak. Şu anda ken­ dime uygun, birlikte çalışacak bir parti ve lider gö­ remiyorum."

— “Partinizin ismi belirlendi mi?”

— “ Tam olarak değil ama Demokrat Merkez Partisi ismi ağır basıyor. Aslında bana da sempa­ tik geliyor bu isim .”

— “Sizin bakışınızla merkez kavramının felse­ fesini açıklar mısınız bize?”

— “ Siyasal bilim cilerin merkez kavramı şura­ dan kaynaklanıyor. Dünyada sağ devletler var, sol devletler var. Partiler de o iki ideolojiyle şekilleni­ yor ve siyasi mücadele yapıyorlardı. Bugün Sov- yetler Birliği merkeze kayan bir tutum içinde. Ba­ tı kapitalizmi de sosyal devlet anlayışından piya­ sa ekonomisi anlayışına geçti. Dolayıs'yla hem Ba­ tı kapitalizmi, hem Doğu devlet kapitalizmi mer­ kezde süratle buluşuyor. Ben kafa yapısı olarak 83’te bu noktadaydım, içinde bulunduğum parti­ nin mutlaka merkezde olması lazım. Sağın da, so­ lun da doğru düşünceleri var. Sosyal adalet olma­ yan bir ülkenin ayakta kalması mümkün değil. Ül­ kenin kalkınması için de insanların çalışması, in­ sanların çalışabilmesi için serbest piyasa ekono­ misi lazım. Önemli olan her İki ideolojinin doğru tarafını alıp merkezde sentez yapmaktır. Biz bu sentezin peşinde koşuyoruz.”

— “Şimdi efendim, bize biraz merkezde sen­ tezi yapılmış serbest piyasa ekonomisinden söz eder misiniz? Bu gerçekten ANAP'ın uygulamasın­ dan farklı mı olacak?”

— “ Bizde bugün uygulanan serbest piyasa ekonomisine, serbest piyasa değil de biraz başı­ bozukluk denir. Devlet polisiyle güçle piyasayı kontrol edemez. Piyasayı, piyasa kurallarını kont­ rol eder hale getirmeniz gerekir. Bir de Batı'daki gibi anti-tröst. anti-kartel yasaların çıkarılması la­ zım. Gerçi ANAP programına piyasa ekonomisini koymuştur ama fiiliya tta m iletin parasını devlete kullandırmıştır. Bu nedenle piyasa ekonomisinin işlemesinin en önemli şartlarından bjrl olan para yok olm uştur piyasadan. Bu şartı yok ederseniz, piyasa çalışmaz kardeşim. Bu kadar basit.”

Türkiye'de parti kurmak için siyasi

boşluğu yakalarsanız, kendinizden

emin olursunuz, unutmayalım, Ata­

türk, Türk milletinin hissiyatına tercü­

man olduğu İçin başarılı olmuştur.

— “Siz iktidara gelirseniz bu engellerden na­ sıl arındıracaksınız piyasayı?”

— “ Batı standardında gerçek bir piyasa eko­ nomisi uygulayarak. Milletin parasının yüzde 65’ini devlete kullandıracaksınız, sonra da adına serbest piyasa diyeceksiniz. Türkiye'de gerçek piyasa eko­ nomisi yook-tuur.”

— “Bu konuda çalışmalarınız var mı?”

— “ Biz ekonominin içinden geldik. Ekonomi­ yi iyi bilen bir ekibimiz de var. Göreceksiniz Tür­ kiye gerçek piyasa ekonomisi içine girsin, tüm zin­ cirleri kıracaktır.”

— “Bize pespembe umutlar veriyorsunuz efen­ dim. Acaba iktidara geldiğinizde şu bir türlü ba- şedilemeyen enflasyon canavarını da dizginleye­ ceğiniz umuduna da kapılabilir miyiz?”

— “ Şimdi umut değil, enflasyon kalkınan ül kelerde belirti ölçülerde olur. Buna itirazım yok Ama gelirlerin üzerinde bir enflasyon m illetin be lini kırar. Kırıyor da. Belini değil kafasını kopardı Devlet yatırımlarını eğer m illetin belini kıracak ka dar artırırsanız, geriye dönüşü olan yatırımla enf lasyon otomatik olarak çıkar. Bunun temelinde bu gün bu yatıyor. O halde yapılanın tersini yaparsa nız enflasyonu oldukça aşağı çekersiniz.”

GEÇMİŞİN ACISI

— “Sayın Dalan, artık yatırımlar da eskisi gibi değil, biliyorsunuz kalkınma hızı sıfırlarda seyre­ diyor ama enflasyon yine tırmanışta.”

— “ Geçmişin acısı devam ediyor da ondan. Bir yandan dış borç ödeyeceksiniz, para basacaksı­ nız, bir yandan bankalardaki paraları çekeceksiniz, kalan paranın faizi yükselecek, o yükselen faiz ma­ liyetin üstüne binip maliyet enflasyonu yaratacak, bastığınız para da fiili enflasyon yaratacak, iki ta­ raflı kıskaca gireceksiniz. Yapılacak olan bir yan­ dan enflasyonu makul seviyeye indirmek, diğer yandan da kalkınmanın önünü açmaktır. O bir us­ talık işi.”

— “Umarız sizin parti bu ustalığı gösterir ve sihirli formülü yakalar da ortadirek rahat bir nefes alır.”

— “ Yakalanır, yakalanır. Enflasyonun düşme­ si için önemli nedenlerden biri de güven duygu­ sudur. İstikrardır. İki türlü istikrar: Biri siyasi, di­ ğeri psikolojik istikrar. Hissi faktör de ağırlık ta­ şır.”

— “Sayın Dalan birde kaynak meselesi var ta­ bii. Parti kurmak ciddi bir kaynak gerektiriyor. Mali desteği nasıl sağlayacaksınız?”

—"B u hep soruldu ‘Dalan’ın cebinde para var

ama yine de partiyi kuramıyor’ dendi. Cebimde par­

ti kurmak için 10 kuruş para yok, onu söyleyeyim. Ama m illet köşeye sıkışmışsa ve bir parti kurma­ ya karar vermişse, bir değil 10 parti kurar. Kaynak m illetin bütçesinde var. Onlar bu kaynağı akıtma­ ya hazır."

— “Şu anda başka bir işle uğraşmıyorsunuz değil mi Sayın Dalan?”

— “ Şu anda zaman zaman bazı müşavirlikler yapıyorum.”

— “Size gelir sağlıyor mu?”

— “ Oluyor tabii.”

— “Son bir soru Demokrat Merkez Parti’nin ge­ nel başkanı siz mi oluyorsunuz?”

— "Öyle bir şey söylemem mümkün değil. Bel­ ki de başkası olur. Sürpriz bir isim .”

— "Batı dünyası Dalan’a ve partisine nasıl ba­ kıyor.”

— "Olum lu bakıyor. Bu kadarını söyleyebili­ rim .”

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

腎臟切片檢查完注意事項: 〈一〉檢查完需平躺 24 小時,穿刺部位以砂袋加壓 8 小時 〈二〉回病房後護士小姐會每隔 15 分鐘、30

 The primary objective of this study was to investigate the feasibility of using non-ionic copolymeric micell es as a carrier for eye drops topical gene delivery specific

Before starting the post-processing o f the image analysis results, vertical velocity component o f air bubble measured from the center o f mass(Ubvc), area

Ama ünlü sanayici Rahmi Koç’un zaman içinde topladığı objeler o kadar çok ve hacimliydi ki, 2100 metrekarelik bir alana kurulu olan Lengerhane binası bu geniş

KOAH AA’l› olgularda tedavi öncesi serum ürik asit düzeyi (p<0.001) ve serum ürik asit/kreatinin oran› (p<0.01) tedavi sonras›na göre anlaml› derecede

TRT, törenlerde sürekli bir biçimde atılan "laiklik istemezük" sloganlarını dinleyici­ lere duyurmamak için, yayının sesini kısarak garip bir sansür

Çalışmaya Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı Laboratuvarına layşmanyaz ön tanısıyla yönlendirilen 26 hastadan 22’sinin

Nasyonalizmi menfaat tuzağı haline getirenler elin deki sahte milliyetçilik, imanı ri­ yakârlıkları için vasıta haline ko - yanlar elindeki sahte dindarlık,