II
II
II
Iİ
II
!l
!l
#l
ll
ll
tt
ll
ll
ll
ll
tl
l!
ll
ll
!I
II
Iİ
II
II
II
İI
Iİ
II
II
II
II
II
!l
ll
ll
l!
II
II
İI
Iİ
II
!l
li
li
ll
ll
ll
il
ll
ll
ll
ll
lK
I!
lk
ft
|f
t|
i2
lf
tl
!l
lı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıı
ıl
ıı
ıı
ıı
ıı
,
ıııiiinn
ıı
ıi
fi
ıı
ıı
ıı
ıı
tl
Il
ll
lll
ll
ll
ll
lim
ill
il
tlü
llI
il
ill
ll
ll
ilU
HI
II
II
II
II
Il
Il
ilI
lK
ll
lll
ll
ll
lt
lI
lll
ii
Y A K I N G E Ç M İ Ş T E N
İ S T A N B U L H A Y A T I
U
İ REŞAT EKREM KOÇU fa
Akademinin
çıplak
mo
■STANBUL Sanayii
I Nefise
Mektebinin
Güzel Sanatlar A -
kademisinin ilk öğrenci
leri insan vücudunu mo
del olarak konulan çıp
lak bir Venüs heykelin
den etüd
etmişler
ve
okul dışında giyimli can
lı
modellerden
resim
yapmışlardır.
Okulda çıplak canlı model den ilk resim, 1907 senesi Mayıs ayında, bu yılın m e zuniyet imtihanında yapılmış tır. Mektebe model olarak bulunup getirilen ve soyulan da, öğrenciler tarafından «Sa rı Hâfı~» adı verilmiş Beya- zıd Medresesi softalarından 19-20 yaşlarında pehlivan ya- nıh fakir bir gençtir. Asıl adım öğrenemedim.
İmtihan resminin tamam lanması bir ay kadar sürmilş ve bu fakir softa bu müddet içinde hergün mektebe gele rek soyunmuştur. İlk günler de delikanlıya mayo-"" ben zer dar ve kısa bir don giy dirilmiş, sonra o örtü de at tırılıp genç hafız tamamen üryan durdurulmuştur. O imtihan yılı mezunlarından ve emekli resim öğretmenle rinden Bay Celâl Kocura bu ilk canlı çıplak model hak kında hâtırasını naklederken şunları söylüyor: «Çok fakir olduğu için bu işi kabul et mişti. Ter bıyık, pehlivan ya pılı bir delikanlıydı. Atölyede soyunmaya başladı; o utanır, biz utanırız, üstündekiler! ta mamen çıkardı. Fakat karşı mıza geçip duramayacağı an laşılınca, hem onu hem de bizi alıştırmak için ilk gün leri kısacık bir don - mayo giydirdileı Veçhen dilberce bir gençti ve vücud yapısı, söylediğim gibi güçlü kuv vetli, pehlivan - atlet yapısı idi. Her gün 10 - 15 kuruş
ARN\VUTKOYI.C HRtSTO
arasında bir para verilirdi.» İkinci çıplak model 1908 senesi derslerinde devamlı durmaya başlamış olan Ar- navutköyü Rum Kilisesi yan gın sandığı tulumbacıların dan ve bu köyün iskele ka yıkçılarından yine 19 - 20 yaşlar arasında Hristo adın da bir Rum gencidir.
Kayıkçı Hristo 1958 de 70 yaşmda olarak öldü. Topha ne kahvehanelerinde dolaşır, pek perişan bir hâneberduş, bir ayyaş olduğu halde hafı zası zinde idi. O da modellik hikâyesini şöylece anlatmış tır:
«Bir gün İskelede nöbette iken elinde bir tahta kutu İle genç bir bey geldi. Bey lerbeyine götürmek üzere sandalıma aldım. Adı Nazml Ziya Bey imiş, ressam imiş, sonra çok meşhur olmuştur. Kutunun yanma bağlı bir kâğıt tomarından bir yaprak kâğıt aldı, yolda ben kürek çekerken resmimi vaplı Tip in tıpkısına benzedi. Benim bir de çıplak olarak resmi mi yapmak istediğini ve kar şısında bir saat kadar çırıl çıplak durur isem bana iki mecidiye vereceğini söyledi. Onsekiz yaşlarında bir genç idim, çok fakirdim. O yaşı ma kadar kendi param ola rak iki mecidiyeyi avucumda toplu görmemiştim. Fakat içime türlü şüpheler girdi, paranın ise yüz" sıcak, tek lifini kabul ettim. Beylerbe yinde büyük bir yalıya g it tik. Kayığımı yalının kayık hanesine çektikten sonra bir uşak beni alt katta büyük, saray gibi döşenmiş bir sa lona götürdü. Meğer Nazml Ziya Beyin arkadaşı olan ya hnin küçük beyi de ressam imiş. İki genç bey beni pek büyük bir nezaketle karşıla dılar. kalıp cıgarası ikram ettiler. Bir kahve içtim, son ra bir paravananın arkasın
da korka korka, ntancımdan kızara bozara çın ! çıplak soyundum ve karşılarında durdum. Ressam beyler, eğer resim mektebine gidip mo dellik yaparsam kayıkçılık tan çok fazla para kazana cağımı söylediler, mektebin yerini de tarif ettiler. O gün iki mecidiye yerine bir altın verdiler ve yalıda bir saat yerine üç saatten fazla kal dım. Türlü vaziyette pek çok resmimi yaptılar, hepsi ba na o kadar benziyordu ki son derece heyecanlandım; heyecanımın farkına vardılar ve resimlerden birini de ba na vermek istediler. «Çok teşekkür ederim, fakat arka daşlarım görür, rezil olurum, adım da kötüye çıkar..» di yerek kabul etmedim. Bu sefer Nazmi Ziya Bey bir küçük masa örtüsünü göste rerek: «Şunu sar da şu ma saya ellerinle dayanarak dur!..» dedi ye benim örtülü bir çıplak resmimi yaptı, da yandığım masa yerine de bir kayık başı çizdi ve bana he diye olarak o resmi verdi. Ertesi sene hürriyet ilân edilmişti. Bir gün beş para sız kaldım, aklıma resim mektebi geldi, gittim, ara dım, buldum ve niçin geldi ğimi söyledim. Hemen alıp talebelerin çalıştığı yere gö türdüler, yalıda bir sefer so yunmuş olduğum halde yine ok sıkıldım. Beylerbeyinde ki yabda iki bey bir altın vermişti, burada elbet daha çok para verirler dedim. Fa kat yine tan üç saat çıplak durduğum halde bir mecidi ye verdiler. Soyunmadan ön ce pazarlık etmediğim için L»s çıkaramadım, içimden bir daha gelmem dedim, ama ertesi gün yine gittim. Mo del olmayan bilmez, resim yapmak kadar ressama mo dellik yapmak da zevktir bence. Balkan Harbinde as ker oldum, Harbi Umumide asker oldum, Kafkas Cephe sinde bulundum, mütarekede Yunanistan'a gittim, fakat İstanbul’un hasreti ile dura madım, döndüm, bir kadın dalgası He elimden kazi çık tı, adam vurdum, hapse gi rip çıktım, esrar, İçki ku mar, batağa daldıkça daldım, mahvoldum...»
Bu adamı tanımamız haya tın garip tesadilflerindendir: 1956 yılında bir akşam Yük sek Kaldırımda yaymacı re simcilerin birinde Nazmi Zi ya Beyin orijinal blı çıplak balıkçı-kayıkçı resmini gör düm. Çok iyi bir kâğıt üze rine kurşun kalemle yapıl mış ve hayli hırpalanmıştı. Ressamın Arap asıllı Türk harfleriyle imzası güçlükle okunuyordu. O akşam İstan bul Balıktı azarında bir mey hanede pek aziz dostum hey- keltraş merhum Râtib Âşir Acudoğu ile buluştum; soh- oet arasında resmi
göster-1958 yılında İstanbul ba sınında söyle bir haber ya yınlanmıştır.
<20 yasında ve İlse mezu na İrfan Tekes, Gilzel Sa natlar Akademisinin erkek model bulmakta çektiği güç lüğü öğrenince bu İse talip olduğunu bildirmiştir. Dün Tıp Fakültesi kabul imtihanı na giren İrfan Tekes bu İs le tahsil parasım sağlayaca ğı ümidinde olduğunu söy lemiştir.»
Bir mayo He çıplak resmi de neşredilmiş olan bu gencin günlük gazetede hüvi yeti bu kadar açık yayın landıktan sonra ümidini ta hakkuk ettirmiş olduğuna ih timal vermiyoruz.
dim. Hemen yanımızdaki masada oturmuş hırpani bir ihtiyar resmi görünce heye canla sokuldu ve Rum ağzı bozuk bir Türkçe ile: «O ben., benim resmim..» dedi. Zaten şüpheci değüimdir, ressamın adım da söylayince hakikat güneş ışığı gibi be lirdi. Yan mahvolmuş, fakat güzelliği hâlâ üstünde kıy metli resmin hikâyesi m o delinin hayatı kadar acıdır.
Güzel Sanatlar Akademi sinde çıplak modeller üzerin de talebe eskizlerinden bir koleksiyon bulunması gere kir diye düşündüm; modelle rin kısa hayat notlan ile bu eskizler, gayet şirin bir sa nat kitabının cildi içinde toplanabilirdi. Bir foto ko- pisini alarak ilk çıplak m o dellerden Amavutköylü ka yıkçının resmini, bu kolek siyonun temel taşı olarak Akademiye yolladım; bir ce vap almadım, tahmin ede rim ki kaybolmuştur.
Gelecek Hafta:
M ARSAN1N
K IZLA R I
fta: I
LJ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta ha Toros Arşivi