• Sonuç bulunamadı

[Füsun Erbulak ile röportaj]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Füsun Erbulak ile röportaj]"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T V ’D E B U Ğ U N

luduru ? Iımcıları JlUSU ROClU Müdürü u

i T a k v i m

V a k it G ü n e ş Ö ğ le İk in d i A k ş a m Y a ts ı im s a k iji v a s a t i 6.4 1 13.02 16.31 1 9 .1 5 2 0 .3 5 5 .1 4 :j:j E z a n i 1 1 .2 9 5 .5 4 9 .2 2 1 2 .0 0 1.31 9 .4 6 i i; 1 9 E y l ü l 1 9 8 4 Ç a r ş a m b a H ic r î 1 4 0 4 R u m i 1400 Z i l h i c c e 2 3 E y lü l 6 19 EYLÜL 1984 ÇARŞAMBA 1 9 . 2 5 - AÇILIŞ VE PROGRAM 19 3 0 — BİLİM VE TEKNİK 19 5 5 — MERAKLI KOMŞULAR 20 3 0 - HABERLER 21 0 0 — HAVA OURUMU 21 1 0 — UYKUDAN ÖNCE 21 2 0 - ATATÜRK'E MAREŞAL VE GAZİ UNVANININ VERİLİŞİ .21 3 5 — İNSANLIK İÇİN 2 2 . 2 0 - HABER PROGRAM 22 5 5 — MÜZİK DEMETİ 23 2 0 — HABERLER 23 3 0 - KAPANIŞ

Bir kitapla yuvası yıkılan kadın konuştu:

Ben kocama

ihanet

etmedim'

F

ÜSUN E rbulak, 10 yıl önce yazdığı “ N için Geç Kal d ım ? " adlı kitabındaki açık sözlü itira fla rıyla herkesi şaşırtmıştı. Bu kitabından sonra geçtiğimiz günlerde, bu kez çevresini daha şaşırtan yeni bir kitap yayınladı: “ 60 G ü n lü k B ir Ş ey". Füsun F rbulak bu defa evliyken başka bir ■erkekle olan ilişkisini anlatıyor, gazetecilerin kendisine yönelttiği, "Y ap tığınızı ahlaksızlık olarak nitelem iyor m usunuz?" sua­ line de şu yanıtı veriyor:

"A s ıl ahlâksızlık, yaptığını gizlemektir. Yani, kedinin pis­ liğ in i örtmesi g ib i... Ben bazı çevrelerde, sosyetik ve saygı­ değer bazı bayanların neler yaptığını gördüm . Kısa süreli, hemen bilen çeşitli ilişkilerin i gizliyorlardı. A sıl haksızlık bu- d u r.' Füsun, eşi A lla n Frbulak'ııı açtığı dava sonun­ da ıck celsede boşandı. Aşağıda, boşanmasından sonra ken­ disi ile yapılan İİk konuşmayı H a lil Ç a p ın ın kaleminden sunuyoruz:

"Mtan'dan ayrıldık ama...

B irk a ç g ü n ö n c e e ş i

A ttan E rb u la k ’tan a y rıla n F ü s u n E rb u la k b u k o n u d a ş ö y le d iy o r : “ Ö n c e ­

k i gün a y rıld ık , am a ş im d i yin e b e ra b eriz. Ş im d i y in e e le ş tire c e k le r. Ay-

rıld ın sa n e d e n b e ra b ers in d iy e c e k le r.”

HALİT ÇAPIN

• "A hlâk n e d ir önce onu

saptam ak g e re k " d iye n

Füsun, "K ocam a çok

şeyler b o rç lu y u m , onu

s e v iy o ru m . İsterse

y e n id e n e v le n irim "

şe klind e ko n u ş tu

• Füsun: "K ırk y a ş ın d a

b ir k a d ın için üç

e rk e k , p e k fa z la b ir

şey d e ğ il d iy e

d ü ş ü n ü y o ru m "

• "40 yaşına kadar ru h e n

m u tlu s u n da, bedensel

açlık mı başlıyor?”

sorusuna Füsun, "Yok

o da değil, ru h da

b itiy o r. B ende ö yle

o ld u cinsellik başladı"

F

ÜSUN’la oturduk, saatler boyu konuştuk, ayrılığı ve kitapları üzerine... Biliyorsunuz, değil mi, Altan Erbulak ile Füsun (Şahin) Erbu­ lak, 22 yıllık bir evlilikten sonra ayrıl­ dılar. Altan, F’üsun’a “ Boş ol!" dedi...

Füsun mu ne dedi?:

“ Ahlâk nedir önce onu saptamak gerek. Hangi ahlâka uyuyor bana karşı olanlar. Abazanlar, kitaplarımı kay­ mak tabağı niyetiyle okuyanlar. Kar­ şım da o lan la rın çoğu erk ek ler, telefonla küfür edenler, bir yerlerde rastladıklarında pis pis sırtlanlar. Bu­ na karşın pekçok kadın, geceler- gündüzler boyu, ağlamaklı telefon edi­ yorlar, yemeklere çağırıyorlar, ‘size tapıyoruz’ gibisince lâflar ediyorlar.

“ Ben kocama çok şeyler borçlu­ yum. Onu seviyorum, yeniden seviyo­ rum, çok seviyorum. İsterse yeniden de evlenirim... Çünkü o, önce insan... ama çok zorlandı ayrılmamız için. Çünkü büyük baskılar karşısında etki­ lendi. Mecbur oldu. Önceki gün ayrıl­ dık, ama şimdi yine beraberiz. Şimdi yine eleştirecekler. ‘Ayrıldıysan neden

berabersin?” diyecekler.”

Sorular, cevaplar

— “ Bak istemezsen cevaplama. Soracağım şu: Ben geçenlerde Bod­ rum’a gittim. Kente girişimin onuncu dakikasında, seni anlatmaya başladı­ lar. Yaptıkların, ettiklerin, dillere des­ tanmış. Yatmadığın kaptan, gemici, elinden geçirmediğin kimse kalmamış, dediler, hem de çeşitli ağızlar... Mal­ zeme topluyorm uşsun..."

— “ Y alan...”

— “ Benim bildiğim birisi var ama...

— “ Hangisi?”

— “ Neydi adı? Söyle işte...” — “ Bi tane var. Onu açıklıyorum. On güne kadar çıkacak kitabımda v a r...”

— “ Pekiyi, A ltan’ı seviyorum, tekrar evleneceğim düşüncesindesin. Bu biraz çarpık değil mi?”

— “ Şöyle bir şey.Bütün seçimlerin içinde kırk yaşında bir kadın için, üç erkek pek fazla bir şey değil diye dü­ şünüyorum. Yani dolu dolu üç erkek. Ama fazlası değil cidden.”

— “ Bunlar yazılabileceğini söyle­ diğin şeyler. Cevaplamak istemediğin­ de, söyle baııtı durdurayım .”

— “ T am am ...”

— “ Şimdi dikkat ettim, devamlı kırk yaş olgusunu öne sürüyorsun. Ka­ dındaki kırk yaşı yatırıyorsun masaya devam lı...”

— “ Evet, filmler izliyoruz çünkü bu konuyla ilgili. Kırk yaşındakilerde bunlar ön plana geçiyor. Yani gövde­ sel ihtiyaçları öne çıkıyor.”

— “ Kırk yaşında mı oluyor bu?” — “ Kırkta başlıyor, tıbben böy­ le.”

— “ Pekiyi, sadece üç kişi diyor­ sun. Birisi Altan birisi kitabındaki genç aktör, öbürü?”

—“ On gün sonra çıkacak olan ki­ tabımda var. Orda görürsünüz... Haa o kitapta sen de varsın.”

— “ Füsun, bu arada, kısa süreli, çok gel-geç ilişkiye girmedin mi yâni?”

— “ Hiç girmedim, h iç!.." — “ Oysa çevrede uyanan intiba, dolaşan lâflar, bir erkek koleksiyoncu­ su olduğun...”

— “ A aaa... İşte genç kızlığımda da öyleydi. Ama Altan çok iyi bilir bu­ nu. Ben onun koynuna bâkire girdim. Hiç erkek koleksiyoncusu değilim, üs­ telik yirmi iki yıl hiç tık etm edim ...”

— “ Pekiyi değiştirelim konuyu... 40 yaşma kadar ruhsal mutluluk, diye­ yim işte öyle bir tâbir anla. Ruhen mut­ lusun da, bedensel açlık mı başlıyor?”

— “ Yok o da değil, ruh da gidi­ yor,bitiyor. Bende öyle oldu, cinsellik başladı. Benim gençliğimde bedensel­ lik de yoktu. O yüzden kız arkadaşla­ rım benimle dalga bile geçerlerdi. Benim işim entelektüellikti, haha hi- hi id i...”

— “ O zaman şöyle sorayım, kırk yaşına gelinceye kadar böyle de, kırkın­ dan sonra mı başlıyor?”

— “ Evet, diyebilirim. Zaten anne­ min ölümünden sonra o kitaptaki ki­ şiye gidip evlenme teklif ettim. ‘Hayır’ dedi. Evet, deseydi ne olurdu bilmem. Meselâ iki milyon istedi o kişi karısın­ dan ayrılmak için, banka şubelerim ona yazdığım çeklerle dolu. Boynundaki kolyeler, yüzükler hepsi. Döşediğim ev cabası."

— .“ Yani annenin ölümünden son­ ra A ltan’dan ayrılacak, o bahsettiğin çocukla evlenecektin. Doğru m u?”

—“ Evet.”

— “ Ve o sana hayır, diyor.” — Evet, hayır, diyor." — “ O zaman yıkıntı?”

— “ Annemi boşu boşuna ölmüş gibi gördüm. Çünkü o sağken böyle bir şey yapamazdım. Ölünce, iş de olma­ yınca, boşu boşuna ölmüş gibi gördüm. Çünkü kadın bazı şeyleri biliyordu. Şöyle koyalım Halit, belki ayıp ama te- vazuyu bırakmak gerek, herkesin be­ nimle evlenmek harcı değil. Hele bu vatandaşın hiç değildi.”

— “ Geçelim kitaplarınla ilgili suç­ lam alara...”

— “ Ne, yanımda olanların anlat­ tıkları kadar Jandakım , ne de karşım­ da olanların anlattıkları kadar bir pisliğim. Ve pislik yaşamadım. Kendi­ sini aldattığım halde Altan bunu en iyi bilenlerdendir.”

— “ Pekiyi Altan dedik de, Altan Erbulak olmasa, sen bir Füsun Erbu­ lak olabilir m iydin?..”

— “ Valla bilmiyorum. Tiyatroya girdiğimde çok gençtim. Belirli bir kül­ türüm vardı. Ama şimdi geldiğim yer­ de Altan’a çok şey borçluyum. Bundan da gurur duyuyorum .”

— “ Bir sual sana, kendi kendine, “ Ben orospuyum " dediğin oldu mu hiç?..”

— “ Hiç ama hiç olmadı, inan... H iç!"

— “ Füsun, senin şu anda bende bı­ raktığın intiba gerçekten üzgün oldu­ ğun... Haklı m ıyım ?..”

— “ Hayır, böyle üzülecek bir şey yok. Ben kocama ihanet etmedim. İha­ net, kişiyi eşek yerine koymaktır. Ben bu işi birçokları gibi gizli yapsaydım, kim neyin farkına varacaktı? Çevre öy­ le yapanlarla dolu... "

"60 Günlük Bir Şey”

10 y ıl ö n c e y a z d ığ ı " N iç in G eç K a ld ım " k ita b ıy la h e r k e s i ş a ş ırta n F ü ­

su n E rb u la k, b u kez, g e ç tiğ im iz g ü n le rd e , ç e v r e s in i d a h a da ş a ş ırta n b ir k ita p y a y ın la d ı: “ 60 G ü n lü k B ir Ş e y ” .

A rk a d a ş ım ız H a lit Ç a p ın , F ü s u n la e ş in d e n a y rılığ ı ve k ita p la rı ü z e rin d e u z u n b ir s ö y le ş id e b u lu n d u . F ü s u n d e r t­ liy d i, “ A lta n ’ı ç o k s e viy o ru m . Ç ü n kü o ö n c e insan... A m a ç o k zo rla n d ı a y rılm a m ız iç in . Ç ü n kü b a s k ıla rd a n

e tk ile n d i" ş e k lin d e iç in i d ö k tü .

YARIN:

"YENİ AŞKIM

(2)

tvd e

bugün

19.25 - AÇILIŞ VE PROGRAM 19.30 - TATLI KAHRAMANLAR UZAYDA 19.45 - ÇOCUKLARLA BAŞBAŞA 19,50 - İNANÇ DÜNYASI 20.30 - HABERLER 2 1 .0 0 - HAVA DURUMU 21 .1 0 - UYKUDAN ÖNCE 21.20 - SİMON KARDEŞLER 2 2 .1 0 - İKİ SOLİST 22.35 - SPOR 2 3 .2 0 - HABERLER 23.30 - KAPANIŞ

% Füsun Erbulak, 3. kitabında

“Cem al’’le aşkını anlatıyor

"Gel diyecek biri çıkaısa,

hoşlanırsam giderim"

,

İsteyen herkese p a ra veririm ...

F ü s u n E rb u la k , " E r k e k le r e p a ra y e d ird iğ i "

k o n u s u n d a k i s ö y le n t ile r iç in ş ö y le d iy o r: " A lt a n , h e r ş e y i b ilir. H e p a n la t t ım o n a . H iç p iş m a n lığ ım yo k. P a ra y a g e lin c e . B e n y a ln ız e r k e k le r e d e ğ il, is te y e n h e rk e s e p a ra v e r ir im ."

H A L İ T Ç A P I N

O

I J IR ay oldu, olmadı. Bodrum’da, P Veli’nin barında oturuyorduk Fü- sun'la... Orda gözledim, Bod­ rum’da bile, az biraz dışlanmış bir halde kendisi. Bunu sordum... “ Ben buraya

• ikinci kitabı yü zü n d e n eşin d en ayrılan Erbulak,

"kocam h e r şeyi bilir,

Bodrum değil, Bedrum (yatak odası) di­ yordum da ondan. Çoğunun yaptığı, be­ nim yaptıklarım... Ama gizllcesi” diyor. Kortum Abay, geliyor o ara masaya...

“ — AB (Poyrazoğlu) ile benim davet- limsitt bu gece. Bardakçı’da bir parti veriyoruz’! diyor... "Füsun’u çağırmak yok mu?” diyorum. “ Neden olmasın?” diye cevaplıyor.

Ve o gece, Füsun’un ısrarıyla, Cemal isimli bir genç de teknemize biniyor, Bar- dakçı’ya geçmek için... Ben, Cemal’i ne bileyim? Suskun, gidiyoruz. Sonra ada­ da birbirimizi kaybediyoruz.. O, CemaT- le.

Ben Cemal’in, Fiisun’un “ üçüncü kişisi” olduğunu “ Dolu dolu” yaşadığı üçüncü erkek olduğunu, sonra öğreniyo­ rum.

Balon, Füsun, mUsvetteleri şimdi ben­ de olan ve yakında yayınlanacak üçüncü kitabı “ Burgu” da nasıl anlatıyor bu “ aşk-ı sevdayı” ... Bana sorarsanız, ben bu anlatıya ya yürek ister derim, ya has­ talık. Ama günümüzde, hiçbirimizin bir­ birini yargılama hakkı yok, kanımca. Alın işte okuyun Füsun’un, Cemal'ini. Kitabından, kendi ağzından...

B ir başka aşk

“ —Bodrumluk bir macera mı yaşıyo­ ruz Cemal?”

“ —Neden? Kışın İstanbul’a turnemiz olur. Sen de gelirsin Ankara’ya...

“ —Kocamdan boşanmam gereki­ yor...

“ —Bence, ona dönmen gerekir. Doğ­ rusu bu... Kızın var. Ben de akrep bur- cundanım ama seni, ancak kocan taşıyabilir. Halk, sizi bir bütün olarak ka­ bul etmiş. Ben de öyle...”

“ —Ben de yengeç burcuyum. Verici, vefata, fakat aşka gereksinimi olan bir ka­ dınım. Takılı kalırsam mücadele ederim. Beli olurum.”

“ —Sen seni üzleyecegim, merak et­ me. Ben, Avni değilim...”

Sık sık tekrarladı bunu, özellikle ye­ mek parasını ödeyip, paranın üstünü ona verdiğimde.

“ — Ne fark eder İd, paran gelene ka­ dar bu parayı sen idare et. Ya da paramı­ zı. Kaldı ki, ben de senin çok paranı yedim.

“ —Öyle olsun. Ama ben Avni deği­ lim...

“ —Kadın parası yemek sevgilim, o kadının parasıyla başka kadını beslemek­ tir.”

Kararım kesindi. Onunla kalamaz, es­ rar içemezdim. Neden? Belli değil. Töre­ ler, yasalar gereği herhalde. O hızla bir-iki kız arkadaşıma olayı anlattım.

“ — Abartmışsın” dediler. “ Bir

kere-hiç pişm an değilim " d iy o r

den bir şey çıkmaz. De neşeydin. Uçardın, iyi gelirdi. Herifi boşuna kaybettin işte.”

Sabah, beşe kadar ağladım ve bekle­ dim sımııı çözdüğüm, yanımdayken uçup uçup giden sevgilimi. Bavulunu resepsi­ yona vermedim. Beşte geldi.

“ — Yuh, sana” , dedi. Saygısız!.. Aferin. Çok başarılıydın. Sen, insan de­ ğilsin.”

Birkaç şişe su içti... Birkaç şişe soda, öylesine duyguluydu ki!., öyle güzel bir yaklaşımla konuştu ki, sabaha kadar. Kendimi suçladım, utandım. Yalvarma­ ma rağmen, çekip gitti ertesi sabah. Bü­ tün gün aradım ve Şuri’nin teknesinde buldum bavulunu, özür diledim. Birlik­ te içmeye söz verdim. Ve yeniden taşındı odama.

“ — Paket gibi atıyorsun inşam, ayıp değil mi?”

“ — Ama sonra köpek gibi özür dili­ yorum.”

“ — Ne onu yap, ne de bunu. Olmu­ yor hocam.”

O gece, Hey Yavrum Hey’in orda, Şu- ri kavga çıkarttı. Cemal önce izledi kav-' gayı, sonra “ Dur... hoop” deyip, üç-beş kişiyi katlayıp, köşeye k a ld ıri. Film jö­ nü kavga ettiğinde hayran kalınır ya, öy­ lesine etkilendim ben de.

“ — Kalk ordan” , dedi bana. “ Cid­ dî ol. Sırıtma.”

Sofrada da, sürdü siniri. Beni bağış- layamıyordu, anlaşılan. Ya da, bir engel gibi görüyordu yaşamında. Aslında coint- ciliği ile övünmüyordu ki! Ama bırakmak da ağnna gidiyordu sanki; yenilgi gibi. Ya da hiç istemiyordu bırakmayı. Kayığa bindik. Mondi’ye gidilecek.

— “ Düzgün davran. Ben Avni değilim” diye bağırdı durup dururken.

“ — Kendine gel. Toparlan artık... Yeter” diye bağırdım ben de.

“ — .... git otele... Ben sonra gelirim. Gazla.”

Kayıktan indim. Şuri, zorla yeniden bindirdi beni.

“ — O, benim bacım. Onu kırarsan beni kaybedersin.”

Otelde kaldığı sürece, karaciğer hap­ larını her sabah içirtmiş, her dilediğinde sırtım ovmuş, banyoda onu sabunlamış ve çok, pek çok sevmiştim. Bu “ ... git” i hak ettiğimi hiç sanmıyorum. Ona yalvar­ mış, onu rahatlatmış, onunla gurur duy­ muş ve esrarını bile kabullenmiştim. Vah yazıklar olsun bana ve benim gibilere!.. Bu işte Tanrı’nın parmağı var; bana fa­ tura ödetiyor, diye düşündüm, ister iste­ mez. Hızla otele gidip, yeniden eşyalarını topladı. Sessizce izledim onu.

“ — İyi düşündün mü? Bir kez daha yalvarmam.”

“ — Seninle arkadaş bile olunmaz. Avni haklıymış. İyi yapmış. Hoşça kal. Herkesle yat bakalım. Git aran. Para bas­ tır yat. Yalvar yat. Sonra da yaz. Beni de yaz. Hem de adımı bile değiştirme.”

<<_

»»

“ — Bana biraz borç para verebilir misin?”

Hiç düşünmeden yirmi bin lira uzatı­ yorum.

Yeter mi?” “ — Teşekkür etmece...”

Yanında okuyorum yukardaki satırla­ rı Füsun’un...

“ — Bak Füsun, yeterince, hatta faz­ lasıyla paran var. Kendi ifaden... Hatta Ankara’daki oğlana gönderdiğin ve geri gelen yüzbinlik çeki gösterdin. O zaman, kitap satsın, para filan değil amacın... Adamının, çocuğunun babasının üzüntü­ sü mü? Bir pişmanlık duygusu yok mu?” Altan herşeyi bilir. Hep anlattım ona. Hiçbir pişmanlığım yok. Paraya ge­ lince... Ben yalnız erkeklere değil, isteyen herkese para veririm.”

“ — Altan diyordum, pişmanlık, di­ yordum yani. Onlar yok mu?”

“ — Hiçbir pişmanlık duymuyorum. Kocamı yeniden keşfediyorum. Hakika­ ten, saygımla beraber sevgim de gelişi­ yor.”

“ — Birinci macerandan ne haber? O gidişin de aynı değil mi? Dönüşündeki laf­ lar d a...”

O birincisi, belki bir intikam al­ maktı. Vaktiyle, Altan da bana yaptı. Be­ nim, onu çok sevdiğim zamanlar.”

“ — Şimdi değişik yani?”

Değişik bir davranış gösterdi o... Fakat, o kadar yadırgandı ki, bazı çevre­ lerce...”

Bak Füsun, yani şey... Çevre al­ kışlayacak mıydı yani Altan’ı bravo diye- rekten...”

Yine de biz çevre yüzünden ay­ rıldık. Susun demeye getirdik.”

— “ Ama beraber yaşıyorsunuz değil mi?”

— “ Tabiî... Bu, yeniden evlenmeye de gidebilir... Sonsuza kadar gidebilir. Sonsuza yaşamaya gidebilir. Ama, za­ manla bazı şeyler de çıkabilir. Kendi İçin­ de, bazı değişiklikler de getirebilir, tklmiz için de, şimdi bir manevi ortam hazır. Ko­ cam yaptıklarımın hepsini biliyordu. Bu­ nu söylemiştim...”

“ — Yani sen şimdi Altan’la aşkımız çok yoğun mu diyorsun?..”

“ — Benim öyle... Ama, bütün bun­ lara rağmen, gel diyecek bir adam çıkar da ben de hoşlanırsam giderim...”

“ — Bak Füsun, eski arkadaşlığımıza ve dostluğumuza güvenerek eliyorum ki, sen... Sen... Yani bir acayipsin... ”

“ — Neden? Beni bırak... Altan’ın karşısına benim 42 yıkma karşılık onu ta­ şıyabilecek bir başka kadın çıkarsa, o da bunu kaçırmayabilir...”

(3)

Füsun Erbulak, "Çok zor durumdayım" diyor

lep mutluluğu aradım,

B

!

F ü s u n , ,e s e ,lis in ' ^ ^ ' ^ J ^ g ^ k o c ' a y a ^ ö n m e k , ko c a y ı yeniden sa n ız ben şu nu u m d u m , ye n id e n k o c» , s e v m e k " diy o r H A U T Ç A P I N ) ENlM evde oturuyorduk, muı- ı fakta çay demleniyordu ve de­ dim ki Füsun’a, “ Yahu sana çok kitapsız bir kadınsın diyeceğim ama, ne yapayım ki üç kitabın var. İm­ di şu Cemal olayının bitişini ve yeni­ den Altan limanına sığınışını anlat- sana”

“ —Kitaba bak” dedi:

“ İstanbul’a dönmeden birkaç gün önce otele Frankeştayn gibi bir adam geldi. Cemal’in mal aldığı birisi, bu ya­ ratığa mal söz vermiş. Ya parayı ya ma­ lı diye tutturdu. Önce anlam adım.”

Anlamayacak bir şey yok ki kuzu... Senin sevgiline verdiğim poşet benim hakkımdı. Ben satacaktım onu. Sevgilin ya parayı bastırır, ya malı.”

“ — Onu artık görmüyorum. P a­ ram da yok.”

“ — öyleyse başka türlü ödeşiriz. Odana çıkalım.

“ Sayende bu da geldi başıma sev­ gilim. Paçamı kurtardım ve o gece sa­ na olan hislerimi de gömdüm galiba... Kendimi seninle evli, esrar satıcılarına peşkeş çekilirken getirdim gözlerimin önüne. Bu kadarına kimseler dayana­ maz, öyle değil mi? Yolun açık ol­ su n ...”

Dedim dedi

“ — Füsun, istersen, şu 'ahlâk de­ nilen bir şey’ üzerinde duralım. Yani

hala arıyorum"

•F ü s u n Erbulak, "3. kita b ın d a sözünü ed eceğ i

gen ç yü zü n d en , başına g e lm e y e n ka lm a d ığ ın ı’’

söylüyor

ben son zamanlarda o kavramı biraz karıştırır oldum d a ...”

“ — Gel kendi gözlemlerimi söyle­ yeyim, bir tiyatro oyuncusu olarak. Ör­ neğin ahlâk hangisidir, bir piyes içinde, bir piyes boyunca, bir ilişkiyi yürütmek mi evli olduğun halde. Yahutta gerçek­ ten âşık olup, evliliği göze alıp, on gün içinde ayrılmak mı? Ya da benim gibi bir evliliği yıllar yılı sürdürmek mi? Sürdürdüğün halde bir yerde kopması mı? Yani o kadar esnek bir şey ki ah­ lâk... Ama sanıyorum ahlâk, düzgün­ lük, doğru düzgünlük, açık seçiktik... Örneğin benim ilk ilişkimi koyayım or­ ta yere. O olaya soyunduğumda, yakın arkadaşlarımdan başka kimsenin habe­ ri yoktu. A ltan'a ayrılalım dedim ...” Durduk yerde mi ayrılalım di- yorsurf?”

“ — Daha ilk başladığında, yılbaşı gecesinin sabahı söyledim. Böyle bir şey hissediyorum dedim. Arkadan birlik­ te olduğumuzu da açıkladım. Önce inanmadı. Sonra önemsemedi. Geçici olarak baktı. Sürekli tekrarladım ay­ rılma teklifimi... Şunu umdum. Yani ayrıldıktan sonra yeniden kocaya dön­ mek neydi? Yeniden kocaya dönmek, kocayı yeniden sevmek... Ona hiç ula­ şamadım Bodrum’daki bu olay bitene değin, hep başka yerlerde teselli ara­ dım. Ben hayatta hiç yalan söyleme­ dim. Galiba en büyük meziyetim ve gördüğüm en büyük tepki bundan..! İnsanları dinlemek, anlamak lâzım. Öteki çok kolay. Yargılamak ve har­ camak çok kolay... Kendi kendine ka­ lınca gece ne düşünüyorsun bakalım? Hakikaten ahlâklı mısın, hakikaten bütün yaptığın eylemler doğru mu?

“ — Yahu Füsun, ben kadındaki bu 40 yaş olayına çok takıldım. 45 yaş­ larında erkek olduğumdan mı ne? Şim­ di sen bu kendi 42 yaşma lânet ediyorsun, ya da kaçırdığın bir treni ko­ valıyorsun diyebilir miyim?.. Zamanın azaldığının bilincine varma yani. Ya­ ni ‘aman şimdi ne kopartabilirsem' gibi

bir şey?” t

- Hayır demiyorum. Tam tersi­ ne şöyle düşünüyorum. Bu yaşa kadar neden bu kadar katı baktım bu ilişki olaylarına. Yani bizim sülale kadını sat- m  ığı halde, başlık almadığı halde, kocaya devreden, eşya gibi, meta gibi devreden bir sülale anlayışı idi. Açık açık söyleyeyim bizde ayrılmak yoktur. Ben hep galiba bu bakış açısı içinde git­ tiğim için 22 yılı tamamlayabildim. Yoksa benim... ilk... olayımda ayrıl­ mam gerekirdi. Eşime çok b ü ­ yük bir haksızlık ettiğime inanıyorum, üzülüyorum, o da bir aşktı. Hem çok yoğun bir aşktı. Çocuğun ölümüne rağ­ men, bir sene daha sürebildiğine göre. Ama Altan bunun öyle olmadığını söy­ lüyor. Beni onore ediyor, hayatta tek sevdiği kadının ben olduğumu söylü­ yor. Ama o sırada ayrılmam gerekir­ di. Söylediğim gibi, ilk sürede ayrılmak. Şimdi bizim kadınlarımız da genelde, benim kocam yapar yapar, yu­ vasına döner mücadelesi var, işte ben bunları eleştiriyorum. İşte, bu yüzden kadınlar kocalarını aldauyorlar. Bu tip ilişkiler şakaya gelmez. Yani ciddi bir olaydır. Gitmişse bir şey zaten gitmiş­ tir. Yok öyle değildi, kadın zaten oros­ puydu, bunlar hep bahanedir. Bunlar hep ayrıntıdır. İşte burada hep bunla­ rı vurguladım. Erkek meselâ karısını al­ dattığı zaman lâfı bizim gibi açık açık söylemiyor. Başkasını seviyorum diye söylemiyor. Evli erkek, sen benim ha­ yatımın parçasısın, sen benim her şe­ yimsin, bak yavrucuğum diye başlıyor, şablon gibi ve sonunda kadınla İlişki­ yi bitiriyor. Kadın o sıra ölümcül mü­ cadele veriyor. Oysa bıçak gibi kesebil- meli, yaşarken ölmemeli insanlar...”

“ — Füsun bu senin dediklerin be­ nim hanımnineler... Yoksa, bilirim, şimdiki nesil, bitti mi bitti diyor...”

“ —İşte ona çok takdirle yaklaşıyo­ rum. Çünkü neden, genç kadın 17 ya­ şında zaten kadın olarak yaşamaya başlıyor. Flörtü gerçekten flört. Bizim gibi sinema localannda elini tutup da acaba hamile kaldım mı? diye düşün­ müyorlar. Ama bu arada çok tehlikeli bir yola düşüyorlar, sevemiyorlar. Aşk denilen şeyi hiç tadamıyorlar. Ama ya­ tıyorlar kalkıyorlar birlikte oluyorlar, birbirlerini tanımıyorlar. O zaman o, sevişmek olmuyor tabii, bir tat olmu­ yor tabii, sadece yatmak oluyor. İliş­ kinin öylesine ben kesin karşıyım. Hayvan değiliz yani Şimdilerde kadın da erkeği, erkek de kadım seçim yok. Seçmek lâzım. Ben A ltan’ı binlerce er­ kek arasından ki hepsi de çok ilginç in­ sanlardı seçtim. Genç kızlığımda bir cumartesi, pazar gezip ertesi hafta baş­ kasıyla gezmedim. Ama nedense rahat tavrım gülüp oynamam, veyahutta var­ lığım nedeniyle, hep o tip kadın inti- bağını uyandırdım. Kesinlikle eminim en iyi tanığı AJtan’dır. Hiç kimseler ile bir bedensel birlikteliğim olmadı. Şimdi saygısız bazı yazarlar, zaten oldum ola­ sı öyleydi demeye getiriyorlar.”

“ — Füsun sanıyorum üçüncü kita­ bının yayınından sonra eleştiriden öte saldırılar başlayacak. Ve yine sanıyo­ rum, Yaşar Kemal kızmasın, İnce Me- met’ten fazla satacak kitabın... Pekiy bu ne biçim şey?”

“ — Ben sosyal içerikli şeyler söy­ lemek istediğimi sandım. Kitap bir kay­ mak tabağı gibi ortaya çıktı. Yani demek ki bu eğilim var. Abaza bir top­ lumuz belki, veyahutta aklı orasına kaçmış, uçkuru düşük bir toplumuz, her şeyi öyle görmek istediğimizi görü­ yoruz. Alınb yapıyoruz kitaptan, e, ben tam tersine başka alıntılar koyayım hiç aşkla ilgisi olmayan bir kitap ortaya çı­ kar. Sevdiklerim sevmediklerim var. Arada solculara götürdümüz yiyecek­ ler içecekler bölümü var. Meselâ eleş­ tirdiğim bir şey daha var bu kitapta. Zor durum da insanın yanında kalın­ maz. Ben, şimdi kanim e»oldukça zor durumdayım. Yani eskiden beri süre­ gelen ilişkilerimin pek çoğu bitebilir. Kız arkadaşlarım utanabilirler benim­ le birlikte olmaktan. Veyahutta tedir­ gin olurlar, bize de bir şey olacak, yahutta bize de bir şey yansıyacak mı diye. Ama bunun tersini yapanlar da var. Ö rneğin...arkadaşımızın ko­ cası hapiste iken, sonradan kendisini boşayan kocası, tiyatroda herkes kor­ ku belâsına hapse gireriz, yataklık du­ rumunda kalırız diye. Yalnız bıraktılar onu.”

Füsun başta da söyledim, be­ nim seni yargılamak hakkım yok... Ama dilemem olsun, gelecekte birisi se­ ni hesap masasına oturtabüir. Kızın ya­ ni... Ne dersini ”

“ — Onun beni anlayacağını sanı­ yorum .”

“ — Son sual, şimdi ne olacak?” Altan boşanalım dedi. Sen na­ sıl istersen dedim. Ben istemiyorum ama zorunda kaldım dedi. Kesin her şey bitti ama ikinci halayımız diyebili- yorsan, beraber de kalabiliriz dedi.”

“ —Yani ‘Ayrılsak da beraberiz’ mi?” “ — Aynen öyle.”

B t T T İ

-Füsun ş a h in ,

"Zorbam dan

çekildi

Fikret H akan tiy atro su n d a sah ­ neye konulan Z orba piyesinde F ik ­ ret H a k an ile b irlik te başro lü paylaşan F üsun Şahin E rbulak, ilk geceden sonra oyunu bıraktı.

Sanatçı bu k o n u d a sadece “ Ö y­ le gerekti” demekle yetindi.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

The concepts of Wijsman asymptotically equivalence, Wijsman asymptoti- cally statistically equivalence, Wijsman asymptotically lacunary equivalence and Wijsman asymptotically

YARISINDA DÂRÜ’L – HUFFÂZLAR Anadolu’ya hâkim olmayı başaran Türkiye Selçukluları, İznik’in kaybından sonra başkent olarak seçtikleri Konya’da birçok

Fakat İshak Sü- kûtî, Abdullah Cevdet ve Tunalı H il m i ve diğerlerinin memuriyet kabu lUnden evvel çok canlı bir duruma girmiş bulunan Cenevrede «İn ti -

He was appointed as Assistant Professor from 1982 to1987, at Institute for Medical Electronics, Graduate School of Medicine, University of Tokyo.. During this period, he

MRI showed a large inhomogeneously enhanced tumor in the atrium of the right lateral ventricle with extraventricular invasion of the adjacent brain parenchyma. Cerebral

Daha önce inorganik yoldan sentez- lenmiş bu alt yapılar ilk etapta glu- koza sentezlendi, daha sonra da hüc- re tarafından enerji kaynağı olarak kullanıldı.. Sentez mekanizması

Özellikle, Akdeniz ikliminin genel karakteristiği olarak bilinen kuraklık ve çölleşme, ekstrem sıcaklıklar, şiddetli yağışlar ve kış fırtınaları gibi hava ve iklim