Kan’ ıc&'nın ihtiyarları denize sır verdiler, on lan sır aldılar, onlar
bir nevî denizieştiier ve onun için ufukları geniş, gönülleri geniş,
insana ve
insanlığa ait sevgileri geniş ve derin o3'*u
K
anlıcada üstat Yahya Kemal’in «Eylül Sonu» şiirini okuyoruz:Günler kısaldı, Kanlıca’nm ihtiyarlan Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları. Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa... Yazlar yavaşça bitmese,
günler ktsaltnasa... tçtik bu nâdir içkiyi yıllar cakanmadık.. Bir böyle zevke tek bir ö - mür yetmiyor, yazık! Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırabı zor. Hiç dönmemek ölüm gece
sinden bu sahile Bitmez bir özleyiştir, ölüm den beter bile.
Kanîıca’nın ihtiyarlan... Yahya Kemal ile zaman za man buluştuğumuz kahvede kendileriyle ayrı ayrı görüş menin zevkini verdiğimiz Kan Ucanın ihtiyarları!.. Her- hang-1 Ziya sahibi o nur çeh çehrelt, o insan bakışlı, o İs tanbul efendisi Ziya Sükûn nerede şimdi?... Hani o çınar adam, kalbi bir çocuk safveti taşıyan, o heyecanlı, o terte miz ,o Kanlıcanm çocuğu Fa ik, liman reisi Faik?.. Hani o İsmail Ağa?.. Temizliği titiz lik derecesine varan dost yü rekli, gün görmüş, hâdiseler den ibret almış, gençliğinin heyecanlı maceralarını nak letmekte zevk bulan İsmail Ağa nerede şimdi?.. Nerede o sevimli diğer ihtiyarlar?.. Hep si de bir sonbaharı son defa hatırladıktan sonra hiç doğ- mıyanların yanma göçüp git miş. Artık üstat Yahya Ke mal de dahil, hiçbirinin ölüm gecesinden bu sahile bir
da-— Bu yazımı, büyük şair
hana ithaf ediyorum
—YAZAN :
ha dönüşü yok!.. Kaderin en büyük zulmü, ölümdür. Ta bi. insan oğlunun ölüm ma cerasını. bu hazin mukadderi bir türlü anlamak istemiyor.. Yanımda Yunan trajedi şairi Euripidesin bir eseri var, ge lişigüzel bir salıifesinl açıyo rum, gözüme şu satırlar ilişi yor: «Neşe İçinde ölmek, ka derin bir zulmüne uğrama dan sevinç İçinde yaşamak.. Bir fani İçin mesut olmak bu dur!..» Ölüm, günün birinde bir sonbahar akşamında ö- miir harmanını savurur ve artık taneden bile eser kal maz.. Her zaman dilimizin ucundan şu mısralarımız dö külür:
Yaşamak ölmek için, fakat ölmek ne için ?!..
Şimdi Kanlıcanm $u yaz akşamında denizi, sonsuzlu ğu. ölümü, giden ve bir da ha dönmtyecek olan dostlan düşünüyorum. Karşı kıyıdan, Rumelihisarından Yahya Ka malin aziz ruhu sesleniyor::
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa...
Yahya Kemal’in aziz ru~
R. N@isde! Evrimer
Yazlar yavaşça bitmese, günler kısaltnasa...
Onun, «Fir-ze» nehdini din liyorum. Dalgalar kıyıya çar pıp geri döndükçe, kendi ken dime düşünüyorum, şu tabi atta kaybolan hiç bir şey yok!. Alman filozofu Leib- niz’in dediği gibi, kaybolan yine var olandır. Ölmek, belki de şekil değiştirerek yeniden hayata doğmaktır. Bir şiiri mizde ne diyordum:
Ne riya iğrençliği, ne iş kence m innetten!. Kendimden boşalınca bir
kaba dolacağım. Kurtarıp varlığımı a d d e den ve etten. Yıllarca gölge veren bir çı nar olaeağım !.
İstanbul’u sevmenin bir adı da tabiatın güzelliklerine iba dettir. Kanlıcanm iktiyarîarı, bu sükûn, huzur ve inziva
köşesinde İstanbul’u doya do ya, kana kana sevdiler, öyle duydular ve öyle yaşadılar. Hayata tahammül etmek için hakikatler kadar hayallere de ihtiyaç var.. İstanbul, hele Boğaziçi, insanda yarattığı hayallerle yaşama gücünü kuvvetlendiriyor. Kanlıcanm İhtiyarlarında biz hep bunu gördük, İstanbuiu, Boğaziçt- ni, denizi sevenleri gördük, hayal ve hâtıralarlyle yaşı- yaniarı gördük ve onlar da bir şairimiz gibi şöyle diyor lardı:
Aç gözünü adamım Acele İştir yaşamak. Deli olmak işten değil!.
Kanlıcanm ihtiyarları, ha yattan istedikleri gülü derdi ler, tabiat içinde haşr ü neş- roldular, deniz kıyısında de nizi yaşadılar, sevdiler, sevil diler!. Ve yine bir şair gibi şöyle konuştular:
Şurada bir yürek çarpar Tanrım İyilik dolu, aşk dolu Özlemi mutluluktan yanal
İnsan için hayatta tek maz hariyet de bu olsa gerek.. Ha yalın mihnetlerini yenebil mek bir hünerdir. Bunun içir cihandan daha geniş bir gö nülle yaşamak lâzımdır. Bir şiirimde şöyle diyordum:
Hiç kavuşmak biltniyen yıl ların arasında Kendimiz, kendimizi yara tan bir eseriz; Cihandan daha geniş bir gönülle yaşayıp Her mihnetin zevkini der-
nıiye hayat deriz!
Denize dönüyorum.. Deniz, Kanlıcanm denizi, Kanlıca ihtiyarlarının sevdiği o gü zel. o biraz hırçın, hırçınlaş tıkça güzelleşen deniz!. O za man Yunan asıllı Fransız şa iri ve Yahya Kemal’in Paris arkadaşı Jean Moreas’nm şu şiirini hatırlıyorum:
Hiç bir yerde görmediğim düşünceli deniz, Saracaksın beni o hafif dumanlarınla; Islak kumların üstünde a -
yaklarını iz iz Unutacağım birden şehri de, dünyayı da...
Ey deniz, ey mahzun dal galar elinizde mi, Vahşi kumların üstünde so
luyup inliyerek Avutabilir misiniz gönlümü,
derdimi. Gönlümün ki tek zevki
artık sulara gömülmek!.
Denize şükran borcumuz çoktur. Deniz, biraz da ru humuzun annesidir. Kaıılı- calı ihtiyar bir kayıkçıdan dinlemiştim, şöyle diyordu: — İnsan, denizin büyüsüne kendini kaptırdı mı, yaşamak İçin gereken kuvveti nefsin de toplamıya başlar. Elli yıl onunla beraber yaşadım ve elli yıldır sönmek bilmiyen bir aşkım var: Deniz aşkı!.
Kayıkçının hakkı vardı. B. Franklin’in dediği gibi, aşk muztarip olmak ve yaşa maktır..
Kanlıcanm İhtiyarları de nize sır verdiler, ondan sır aldılar ,onlar bir nevi deniz- leştiler ve onun için ufukları geniş, gönülleri geniş, insana ve insanlığa ait sevgileri ge niş ve derin oldu. Kanlıca- ya her gidişimde ruhum ihti Taslardan temizlenir ve ken
dimi dalgalarla engine bıra kırım. Şairin dediği gibi, gir daba açılıp engine ruh ol mak la işte budur. Kanlıcayı yalnız huzur ve sükûnlyle, yalnız deniziyle değil, İhtiyar lan ve onların aziz hâtırala rıyla seviyorum ve büyük şair Yahya Kemal’e İlham verdi ği İçin daha çok seviyorum..
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi