• Sonuç bulunamadı

Eyüp'te oyuncakçı çıkmazı:Plastik çıktı, yüzlerce tahta oyuncağın merkezi olan semtte "zanaat" öldü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eyüp'te oyuncakçı çıkmazı:Plastik çıktı, yüzlerce tahta oyuncağın merkezi olan semtte "zanaat" öldü"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Plastik çıktı

,

yüzlerce yıldır tahta oyuncağın merkezi olan sem tte “zanaat” öldü

zrruıe fjunuuı u ıu u

*''

ı Çıkm azı

Tahta kamyonlar, aynalı

beşikler, çift atlı arabalar,

kaynana zırıltıları, Eyüp

leylekleri, cambaz,

hokkabaz, minareler,

düdüklü fırıldaklar,

hacıyatmazlar... Eyüp

oyuncakçılığının bu klasik

eserleri artık yok.

Oyuncakçı Çıkmazı’nda

oturan son oyuncakçı da

şoför oldu.

N E C A T İ G Ü N G Ö R

Eskiden plastik makineli tüfek­ ler mi vardı? Eskiden kara şimşek modeli hızlının hızlısı arabalar, kelepçeli, ta b a n c a lı, kasklı

“ polizei” takımları mı vardı? Artık zaman değişmiş, çağ de­ ğişmiş, eski çamlar bardak olmuş, köprülerin altından akan sular si­ lip süpürmüştü eskiye dair ne var­ sa!..

Şimdiki çocuklar uzaktan ku­ mandalı helikopter uçuruyor; bir dokunuşla bataryalı trenleri tünel­ lerden aşırıyor; bilgisayar oyun­ larının cimnastiğinde beyin hüc­ relerinin kıvılcımları parıldıyor... Bundan yüz yıl, hatta elli alt­ mış yıl öncesinin kısmetsiz velet­ leri, bu gavur icadı oyuncakları düşlerinde görseler, korkudan alt­ larını ıslatıp dudakları uçuklamaz mıydı? Korkan çocukları için ana- babalar derin hocalara başvur­ maz, evlere kurşun dökücü hatun­ lar çağrılmaz mıydı? Okunup üf­ lenmiş küllü suların birazı çocu­ ğa şifa niyetine içirilip kalanı da odasının dört bir yanma serpilmez miydi?

O şehzadeler ki haşmetli sultan çocuklarıydılar; saraylarda büyü­ müşler, zümrütlü, yakutlu, İncili takkeler takınmışlardı; kürklü keşmir kumaşından ötesine gönül indirmezierdi ya, eğlence deyince Karagöz, meddah ve hokkabaz­ dan ötesini ne görmüş ne de duy­ muşlardı.

Eyüp’te rengârenk

Ya dadılar, lalalar arasında el bebek gül bebek büyümüş şıma­ rık konak veletleri nelerle oyna­ mış, oyalanmış, eğlenmişlerdi? Yeşile, kırmızıya boyalı padişah kayıklarından, aynalı beşiklerden, kırmızı tüylü kuzulardan, tahta kılıç ya da kamış tüfeklerden, kın- naplı davullardan, zilli teflerden başka ne tanımışlardı?

Evet, taa devr-i Osmani’den be­ ri, Kırım Harbi’ni, Balkan Savaş­ larını, Çanakkale’yi, Milli Müca­ dele yıllarını görüp geçirmiş, ni­ ce kuşaklar, nice çocuklar, oyun- ~.u -ı—:ı;— . c.jv--- M S l|.,nn.

Unutulan güzellik — Eyüplü küçük kız, son oyuncakçıların son davullarından biriyle. (Fotoğraf; Kayıhan Güven)

dan başkasını bilmezlerdi... Bir zamanlar, o semt-i mukaddes Eyüp’te, çocukların hayallerini bezeyen oyuncakların ustaları ya­ şar; sıra sıra dükkânlarda rengâ­ renk oyuncaklar satılırdı. Taa Os­ manlIdan beri ve yakın zamanla­ ra kadar...

DıJ' i simdi ncedevdi o oyuncak

ustaları, oyuncak dükkânları? Hangi zamandan beridir o güzel insanlar ecel atına binip de terk-i dünya eylemişlerdi? Çocuklar gün gün çoğalırken, eski oyuncakçılar neden eksilmişlerdi boyuna? Bu sualleri defterimize yazıp bir pa­ zar günü, “ taaffün” eylemiş Al- tmboynuz’un sularını yara yara

Eyüp’e vasıl olduk...

Eyüp dedikleri, payitahtın en kadim mahallesi. Kutsallığı ora­ dan gelir ki Hz.Peygamberin ulu sancaktarı Eyüp Sultan burada şehit düşmüş, buraya gömülmüş­ tür... İstanbul Fatihi Mehmet Han o mezarı bizzat arayıp bul­ muş ve üzerine şimdiki türbe ile

camiyi yaptırmıştır... İtalyan ya­ zar Amicis’e sorarsanız Eyüp,

“ Fevkalade bir sessizliğe gömül­ müş aristokratik bir mahalle gi­ bi, uhrevi bir hüzünle beraber dünyevi bir hürmet hissini ilham eden bembeyaz, gölgeli ve şaha­ ne bir güzelliğe sahip bir mezar şehridir.”

Hey gidi, 1874’lerin yarı filo­ zof, yarı serüvenci İtalyan yaza­ rı! Hey gidi Amicis Usta! Dinler ve bizden öğren ki senin vasfetti- ğin o kutsal ve şahane güzel ma­ halle, şimdi bir semt-i hayal ol­ muş!... Asırlık selviler gitmiş, ye­ rine sakil binalar dolmuş... Ölüm tasvirlerini güzelleştiren ve kork­ madan seyrettiren o İslam sana­ tının zarif örneği mezar taşları yı­ kılmış, yer ile yeksan olmuş.. Ne bestekâr Zekai Dede Efendi’nin yerini bilen var, ne de yabani ot­ lara boğulmuş Avni Lifij’in me­ zarının farkında insanlar... Ya Haşim ya Ziya Osman Saba? Kimbilir onların mezar taşları ne hal olmuş?

Kadim Eyüp semti elden gider de Eyüp’ün simgesi oyuncakçılar kalır mı orada? Cami yine o ca­ mi, türbe yine yerli yerinde. Yine İstanbul’un dört bir yanından inanmışlar gelip kurbanlar kesi­ yor Eyüp Sultan’a adanmış. Sün­ net çocukları, üzerlerinde, “ kuva- yı musa!laha” nm kıyafetlerine öykünülmüş urbalarla getirilip bu kutsal makam ziyaret ettiriliyor. Gelgeldim Eyüp oyuncakları, bu geleneksel zanaat çoktan sıfırı tü­ ketmiş durumda! Oyuncak namı­ na şimdi, ancak iki üç dükkânda satılan Eskişehir’in düdüklü tes­ tisi ile, Tokat’ın dümbeleği kal­ mış...

Halit Şengöz, işte o nesli tüken­ miş Eyüp oyuncakçılarından bi­ ri. Tam elli yıldan beri bu işin içinde, çocuklarının ekmeğini bu yoldan kazanıyor. Yalnızca ken­ disi değil, yıllar önce yitirdiği ba­ bası da geçimini oyuncakçılıktan kazanmıştı. Mesleksiz, garip bir Arnavut muhaciriyken Eyüp’ü mesken tutmuş; önceleri ağızlık, tespihti derken, bu oyuncak işin­ de karar kılmıştı baba Şengöz. Halit Usta o yıllarda ya altı yaşın­ daydı daha ya da yedi... Babası­ nın becerikli ellerinden çıkan o rengârenk, çeşit çeşit oyuncaklar­ dan daha cazip ne olabilirdi ki o yaşlarda?

“ Şimdi benim yaşımda olan herkes, o yıllarda, o tahta oyun­ caklarla mutlaka oynamıştır!” di­ ye anlatıyor Halit Şengöz. “ Ne

çeşitler vardı ama o zaman: Tah­ ta kamyonlar, aynalı beşikler, çift atlı arabalar, kaynana zırıltıları, Eyüp leylekleri, cambaz,

(2)

Eyüp’te oyuncakçı

(Baştarafı 16. Sayfada)

baz... İki üç şerefeli minareler, sandallar, düdüklü fırddaklar, hacıyatmazlar, toprak testiler... Bunları düşündükçe aklıma gelen­ ler. Babam hem yapar hem de sa­ tardı. Sırf bununla geçinirdik. Yok, öyle bolluk içinde olmadık hiçbir zaman. O zamanlar da kıt kanaat geçinirdik, ama işin bir pi­ yasası vardı; sonra, hayat paha­ lılığı yoktu...

Babam benim oyuncakçı olma­ mı istemezdi elbette. Okuyup ha­ yatımı kurtarmamı öğütlerdi. Ama erken öldü babam, iş başa düştü. En iyi bildiğim iş buydu.

1%0’lara kadar Eyüp oyuncak­ ları çok tutulur, aranır ve satılır­ dı. Ne olduysa ondan sonra oldu. O zamanlar yağlıboya yoktu ta­ bii. Toprak boya dediğimiz bir boyayla boyardık oyuncakları. O da iyi olmazdı, kalıcı değildi çün­ kü. 1960’tan sonra plastik oyun­ caklar çıktı! Plastiğe karşı reka­ bet edemedik... Ucuzdu, boldu; aynı kalıptan binlerce dökülüyor­ du. Biz oyuncakçıların parlak bir yaşamı, dediğim gibi hiçbir za­ man olmamıştı. Sıkıntımız hep vardı. Bir kere yarınımız belli de­ ğil. Sözgelimi kışları boş oturuyo­ ruz. Yazın işler açılır bizde. Ağus­ tos ve eylül ayının yarısına kadar işler iyi gider. Sünnet zamanıdır ya bu aylar... İnançlı insanlar ço­ cuklarını Eyüp’e getirirler; sonra hac mevsiminde de gelenler olur... Okullar açılınca oyuncak işi biter, çocuklar sünnet edilmez çünkü ar­ tık... Bir de şu var; Oyuncak al­ mak, artık aile bütçesine yük olu­ yor! Biraz da bu yüzden öldü bi­ zim zanaat... O zaman biz de baş­ ka şeylere yöneldik haliyle: Tes­ pih, başörtüsü, namazlık, Kuran-ı Kerim ve başka dini kitaplar sa­ tıyoruz. Onlar da olm asa...”

Halit Usta’nın iki oğlu var; ikisi

dükkânımıza koyarsak elimizde kalır, kimseler alamaz, zarar ede­ riz! Şu gördüğünüz Eyüp davulu, geçen yıl iki bin liraydı. Bu yıl iki bin beş yüz yaptık! İki tane alan dört bin verince inanın ‘olmaz’ di­ yemiyoruz... Yılda kaç davul mu satarız? Taş çatlasa beş, bileme­ din altı yüz tane. Eh, bize de ta­ nede bin lira kâr kalsa ne iyi! A l­ lahtan ki ev kirası vermiyoruz. Bir de kiracı olsak, o zaman kazan­ cımız bizi yaşatm azdı...”

Peki o eski oyuncak ustaları ne­ redeydi şimdi; ahşaba biçim ve­ ren, renk düşüren, gönlünün bir yerlerinde birazcık sanat aşkı ya­ tan ustalar? Gaziantep’in yeme­ ni ustaları gibi, zor geçindirse de başka iş tutamayacağı için sana­ tına bağlı kalanlar yok muydu Eyüp’te?

“ Vallahi bir tane var” , diye açıklıyor Halit Şengöz. Düşünü­ yor, ikinci bir kimseyi çıkaramı­ yor sanki... “ Orhan Yiğit diye bir

arkadaşımız var, şu gördüğünüz davulları o yapar. Evi de yakın, hadi sizi ona götürüyem ...”

Çarşıyı geçip bir çıkmak soka­ ğa giriyoruz; Sokağın adı üstün­ de; Oyuncakçı Çıkmazı. Burada, çok zaman önceleri, oyuncakçılık yapanlar otururmuş.

Orhan Yiğit’in atölyesi kapalı. Tezgâhı açıkta duruyor öylece. Halit Usta, pencereden başını uzatan bir hanımla konuşuyor. Bu hanım, Eyüp’ün son oyuncak­ çısının eşi. “ Biz o işi bıraktık” , diyor kadın. “ Kocam artık şoför­

lük yapıyor...” Orhan Yiğit’in oğlu Serkan yanımıza geliyor bu sırada... Serkan ilkokulu bu yıl bitirmiş, ama sanki birdenbire çok büyümüş gibi: “ Babam bu iş­

ten soğudu!” diye konuya açık­ lık getiriyor. “ Daha yakın zaman­

lara kadar davul yapıyordu. Ka­ zara azdı herhalde, bıraktı, şoför o ld u ...”

Başka söze gerek var ini? Ser- ! kan Yiğit’in sözlerinin üstüne söz koyabilecek bir başka yiğit çıka­ bilir mi artık? Babası oyuncakçı­ lığı bırakınca, her şey kalakalmış geride: Davul kasnakları, çıtalar, aletler, davul derileri, tokmak­ lar... Ustasını yitirmiş malzeme­ ler. Sahiplerine ulaşamamış boy­ nu bükük oyuncaklar! Avrupa malı oyuncakların yanında gari­ ban kalan Eyüp oyuncakları! Şimdilerde yaşı kırka, elliye varan herkesin bir vakitler rüyalarını süslemiş olan renk renk, çeşit çe­ şit Eyüp oyuncakları... Dünya de­ ğişiyor, onlar da bu değişime ye­ nik düşüyordu, hepsi bu.

Referanslar

Benzer Belgeler

bilim insanları farklı kimyasal maddelerden oluşan sıvı damlacıklarından mikro ölçekte mercekler üretti.. Araştırmacılar ilk olarak birbiri içinde çözünmeyen ve

Strese giren çekirgelerin şekerli şeyler yemesi, streste olmayanlara göre karbonca daha zengin fakat azotça daha fakir besinler almaları anlamına geliyor.. Bu arada vücutları

As an indicator of capital structure, the leverage ratios are utilized such as debt to equity, short-term debt to total assets, long-term debt to total assets, financial

fiimdiye kadar bilim adamlar› böceklerin sokmad›¤› kiflilerin vücut kokular›nda baz› kimyasal maddelerin eksik oldu¤unu düflü- nüyorlard›.. ‹flte Rothamsted

saya göre bir yer Thrihi Sit, Doğal Sit, Ar­ keolojik Sit veya Kentsel Sit alanı olarak saptanırsa, burada imar planı uygulaması durdurulur.. İlgili koruma kurulu

Bu birikimi sağlamak için önce gerçek hayattaki nokta, doğru, düzlem gibi varlıkları so- yutlayıp kuramsal kavramlar olarak düşünmek ve sonra idealize edilmiş bu

layan Anlı 1933 yılında Batı akımlarım ilk defa Türkiye’ye getiren D Grubu ku­ rucularına katıldı, Ressam, 1947 yılında Paris’e gitti.. Paris’te Jean

Bu billur gibi ses Boğaz kıyılarını yalayarak titreye titıeye sularda sö nerken, biz duygularımızı aydan bile kıskanır gibi gözlerimizi yumar, kendi mizden