• Sonuç bulunamadı

Sultan Ahmed [Sultanahmet] meydanı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sultan Ahmed [Sultanahmet] meydanı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

HAZİRAN - TEMMUZ 1962 11

Sultan Ahm ed M e y d a n ı

Galata Köprüsünün Eminönü ucundaki

CANLI BALIK DENİZ MÜZESÎ’nde Fok Ya- şar’a alkış tutan meraklı hemşehrilerimize, Sultanahmet meydanına da uğramalarını tavsi­ ye ederiz. Çünkü bu meydan, Eski Mısır, Yunan, Doğu Roma; Osmanlı Türk ve Alman medeniyeti gibi tam beş medeniyet eserinin bir arada teş­ hir edildiği bir «Sanat Meşheri», Peygamber Hz. İbrahim’den Hz. Muhammed’e ulaşan hâtırala­ rın temsil edildiği bir «Din Potasıdır».

Italyadaki eski putperest Roma’yı terk eden dindar İmparator Konstantin I M. S. 330 yılında şehrimizde hıristiyanlığın yeni Romasını kur­ muş ve buradaki glâdiyatör meydanını (kolir seum) genişleterek araba koşusu meydanına (hipodrom) çevirtmiştir. Eski ve yeni Roma şe­ hirlerinin bariz vasfı, içinde yarışma sahası ve etrafında seyircilerin oturmasına mahsus mer­ diven kademeleri bulunan bir eğlence binasına sahip olmalarıydı. Dünkü hipodrom, bugünkü Sultanahmette Alman Çeşmesinden İktisadî ve Ticari lümler Akademisiyle Sanat Okulunun iş­ gal ettiği takriben 400 metre uzunluk ve 110 metre genişlikteki park boşluğunu kaplamaktay­ dı. Mezkûr mahalle ait merdiven kalıntılarını Tapu Dairesinin yanında hâlâ görmek kabildir. Koşu pistini ikiye bölen orta duvar (spina) kıs­ mında ise şimdiki Dikili Taşlar ve bunlarm ara­ sında Yılanlı Burma Sütunla birlikte bazı hey­ keller bulunmaktaydı. Alman Çeşmesinin yakı­ nındaki imparator locası (katizma) önünden fırlayan dört atlı ve iki tekerlekli yarış arabala­ rının sürücüleri (Ben Hür’ler) İktisadî ve Tica­ rî ilimler Akademisinin kapladığı yarım daire şeklindeki boşlukta dönüş yaparak orta duvar boyunca turlarını bitirirlerdi.

Meydanın en eski anıtı, halk diliyle dikilitaş, ilim terimiyle obelisk denen pembe renkli yek- pâre Mısır granitidir. Musa Peygamberle yaşıt­ tır. 3460 seneliktir. Taşın zirvesindeki resimde, güneş tanrısı Amon-Re önünde diz çökmüş gö­ rünen Mısır Firavunu Tutmoz III, Hz. Musa’yı, yüzen kundağı içinde . Nil nehrinden kurtaran Prenses Hatşepsut’un (İslâmî kaynaklarda Asi­ ye) ikinci kocasıdır. Hatşepsut, Firavun Tutmoz I in kızı, Tutmoz II ile Tutmoz III ün karısıdır. Kendisi bilâhare, Mısır, tahtma oturduğunda halkından hüviyetini gizliyebilmek için erkek el­ bisesi giymiş, takma sakal takarak Onsekizinci

Sülâlenin kadın firavun’u olmuştur. Nitekim, eski Mısır dilinde dişiliği belirten «ut» eki kal­ dırılarak, erkek isimlerdeki «u» ekiyle onun sı­ fatı duvar arşivlerine Firavun Hatşepsu olarak kazınmıştır.

Taşm üzerindeki hiyeroğlif denilen oyma şe­ killer beşeriyetin ilk yazısıdır. Fransız Jean- François Champollion tarafından 1813 yılında çözülmeye başlanmış ve Batılı yardımcüarmm gayretleriyle artık tamamen okunmuştur. Gü­ nümüzde modem ressamların tekrar etmekte ol­ duğu abstre sanat kolunun en güzel örneğidir. Bu pembe granitin diğer orijinal benzerleri hâ­ len Mısırda, Newyorkta, Londrada, Pariste ve Romadadır.

Dikili Taş Nil nehrinde gemiye yüklenmiş, Marmara denizi sahilinden şimdiki yerine kay- dırüarak getirilmiştir. M. S. 390 tarihinde Ro­ ma imparatoru Teodosius I tarafından yaptırı­ lan mermer kaidesine, oraya hususî surette yı­ ğılmış karşılıklı iki kum tepesi arasındaki boş­ luğa ceraskal tertibatiyle yavaş yavaş sarkıtıl­ mak suretiyle, oturtulmuştur. O tarihtenberi, sıklet merkezi gayet iyi hesaplandığından, dört masif bronz mikâp üzerinde denge temin ederek — yegâne örnektir — yer sartıntılarına karşı koymuş ve zamanımıza kadar gelmiştir. Bu tek taş, Roma devrine ait kaidesindeki lâtince yazı­ ya göre otuz günde, yunanca yazıya göre de otuz iki günde dikilmiştir. Nasıl dikildiği, etra­ fında yanşan atlı arabalar, çalgıcılar, esirler, lo­ cadaki imparator aüesi, kaidede mermere nak­ şedilerek gösterilmiştir.

ikinci anıt, Yılanlı Burma sütundur. Bronz­ dandır ve eski Yunan medeniyetine aittir. Otuz bir Yunan sitesinin Perslere karşı birlikte ka­ zandıkları Plataca zaferinin remzidir. Delfi şeh­ rinde Apollon tapmağının karşısına M. E. 379 yılında dikilen bu bronz sütunun burma gövde­ sini teşkil eden üç yılanın başlan bir altın tabak taşımaktaydı; imparator Büyük Konstantin I, şehri güzelleştirmek için bu sütunu Yunanistan- dan îstanbula naklettirmişyve M. S. 330 yılında bugünkü yerine koydurmuştur. Yılan başlarının ve altm tabağın nasıl ve ne zaman yok olduğu bilinmiyor.

Üçüncü anıt, Örme Taş sütundur. Doğu Ro­ ma imparatoru Konstantin VII Porfirogenitus

(2)

12 TÜRKİYE TURÎNG ve OTOMOBİL KÜRÜMÜ

odasında dünyaya gelmiş demektir) tarafından M. S. 10 uncu yüz yılda inşa ettirilerek üzeri bronz levhalarla kaplatılmışlar. Bilâhare bu lev­ halar, Kudüs’e gitmekten cayıp Istanbula uğra­ yan Dördüncü Haçlılar tarafından sökülmüş ve şehrimizde kurdukları 57 yıllık Katolik Lâtin Krallığı namına bastırılan paralar için kullanıl­ mıştır. Yontma taşlar üzerinde görülen oyuklar, bronz levhaların izleridir. Daha fazla Istanbulda barmamıyan Haçlılar, vatanlarına dönüşlerinde şehrimizdeki kiliselerin hâzinelerini ve İmpara­ tor locasının üstündeki dört bronz atı alıp gö­ türmüşlerdir. Napolyonun İtalyayı zaptında hoşlanıp Paris’e taşıttığı bu at heykelleri, tekrar Venediğe iade edildiklerinden hâlen San Marco kilisesinin çatı alınlığını süslemektedirler.

Eldeki tarihî kayıtlar, onüçüncü yüz yılda Hi­ podromun harap ve terkedilmiş olduğunu bildir­ mektedirler. Adı geçen anıtların bugünkü temel boşluğu, eski yarış sahasmın taban seviyesini belirtmektedir. Fetihten sonraki Osmanlı Türk- leri devrinde at koşusu, polo ve cirit oyununa, askerî merasim, düğün şenliğine tahsis edilen bu meydan, zamanla çevresinde rastgele inşa edilen binaların temel kazısından aktarılan top­ raklarla yükseltilmiştir.

Dördüncü anıt, hatâlı bir geleneğin devamı olarak Bizans diye bilinen, Hıristiyan Doğu Ro­ ma devrinin dinî şaheseri Ayasofya kilisesidir. Lâtince konuşup, lâtince yazan, Hukukçu impa­ rator Justinianos I tarafından M. S. 532-537 yıl­ ları arasında yaptırılan bu tapmak, İslâm Pey­ gamberi Hz. Muhammed’in doğumundan 33 yıl önce, kapılarını ibâdete açmıştır. Ayasofya bir şahıs ismi değildir. İlâhî Kemal demektir. Mima­ rî bakımdan hıristiyanlığın ilk merkez kubbeli kilisesidir. İstanbulun en yüksek ve en geniş kubbesidir. İçinde dünyanın yedi hârikasından biri olan, Efes’teki Artemis tapmağından geti­ rilmiş 8 sütun dahil, 108 antik sütun vardır. İç duvarlardaki renkli mermer kaplamalar, yontma taş işçiliği ve mozayikleriyle bu dev yapmın sa­ nat ihtişamı, insan idrakinin sınırım aşmakta­ dır.

Beşinci anıt, Müslüman Türk Osmanlı dev­ rinin dinî mimarî incisi, Sultanahmet Camiidir. Sultan Ahmet I M. S. 1609-1616 yıllarında yap­ tırmıştır. Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa, bura­ da kendi sanat anlayışının ölçü şahikasına yük­ selmiş, tenazur ve renk ahengini göz önüne ser­ miştir. Dört yarım kubbeye yaslanıp, dört fil pâ- yeye oturtulan merkezî kubbe, nev’i şahsına

münhasır bir mekân örtüsüdür. Mihrap duvarına Kâbeden gönderilen üç parça Haceri Esvet ko­ nulmuş ve böylece Peygamber Hz. tbrahimin Kâbeyi tamir ederken kullandığı bu gök taşı, Sultanahmet Camnnin de yapı malzemesne ka­ tılmıştır. Zamanımızdaki gök yüzüne yönelen roketlerin şeklini yüzlerce yıl önce tasarlayıp, âlem külâhına hilâl kapsülünü ekleyen ataları­ mız, burada altı mütenazır minareyle en modem teknik zekâların hayranlığını uyandırabilmişler- dir.

Altıncı anıt, Alman Çeşmesi denilen, Kayzer Wilhelm H’nin 1898 de Birinci Dünya Savaşı ön­ cesine ait Îstanbulda yaptırmış olduğu bir itti­ fak hediyesidir. Mimarî hususiyeti yoktur. Sü­ tunları siyah Labrador taşındandır. Kubbesinin içi mozayık kaplıdır.

Resmî turistik broşürlerde, sanat tarihi ve arkeoloji kitaplarında en mükemmel resim ve en mufassal izahatı bulunan şu beş medeniyetlik açık hava müzemize neden hâlâ lâyık olduğu il­ giyi gösteremedik ? Dikili taşlan çevreleyen par­ maklıkları tamir ettirip boyatamadık. Firuzağa Camii ile Aya Öfemiya kilisesi harabesi arasın­ daki boşluğu kâh açık hava garajı, kâh enkaz çöplüğü gibi kullandık. Sultanahmet Camimin kuzeyindeki boş arsayı futbol sahası yaptık. Si­ nan yapısı o canım Türk Hamamını üstün körü onararak harap kalan içini kem gözlerden gizle­ yebilmek maksadıyla pencerelerini kapatamadık. Yer mozayıklan (Arasta), Aya ireni, Topkapı ve Arkeoloji müzelerine, Küçük Ayasafya ve So- kollu Camiine giden yol baslarına birer istikâ­ met tabelâsı koyamadık. Sultanahmet III ün Lâ­ le Devri çeşmesini koruyamayıp, nihayet pulad parmaklıklarını çaldırdık.

Gazetelerde «İstanbul Abide ve Tabiî güzel­ likleri aydınlatma Nâzım Komisyonu» adı altın­ da bir teşkilâtın kurulduğunu memnunlukla oku­ duk. Ne olur, yarmki aydınlık gecelerden önce, gün ışığında da Sultanahmet meydanının «ba­ kım ve onarmama» tezelden başlasak, buradaki anıtları artık sahipsiz bırakmıyacağımıza and içerek tıpkı bir bayrak yarışında olduğu gibi ay­ nı şevk ve gayretle emaneti birbirimize devret- sek.

Ercüm ent M . Ö Z B A Y

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha sonra Çalışma ve Toplum dergisinin Yayın Kurulu, bu özel emek oturumunda sunulan tebliğleri bir özel sayı olarak yayınlama arzusunu ortaya koydu; Türk Sosyal

Babies with late antenatal diagnosis should be delivered in a center where they can be operated soon after birth or, should be referred as soon as possible,

İlk peygamber ile başlayıp devam eden “hitabetin insanlık tarihi için önemi ve rolü nedir?” sorusuna bir cevap olmak üzere, hitabetin tanımı, amacı,

, olumlu dini başa çıkma alt boyutlarından olan; Allah’a yönelme, hayra yorma/dini yalvarma, dini dönüşüm, dini istikamet arayışı, dini yakınlaşma yaşam doyumu

Bu gö- rüş, davranışların etki-tepki kuralına göre oluştuğunu savunan ve modern psikolojideki üç büyük ekolden biri kabul edilen davranışçı ekolün (U-T

G ünü, Kültür Bakanı İstemihan Talay'ın yanısıra çok sayıda şair ve şiirseverin katılım ıyla gerçekleşti. A KM 'nin21 M art programının dolu olması nedeniyle

(Doktorlar›n çok önemli bir uyar›s›n› he- men söyleyelim: Bu teknolojinin yayg›n bir flekilde uygulanabilmesi için 10 y›l ka- dar bir zaman gerekiyormufl.) Bana

Sadrazam da HUsrev paşa idi HUsrev paşa tanziınatı benimse mediği için ihtiyarlığı sebep gös­ terilerek azil ve Boğazieinde ika mete memur eui'di. Bundan