7T 5
A bd ü 'h ak Hâmld
ı- « 4 , y
Onu topr„g 7-N.rrdik. Edebiyatımız, garb edebiyatlarının tesiri altında kal mağa başladığı zamandan bugüne ka- darki devre içinde bu büyüklükte bir sima daha yetiştirmemiştir. Divan ede biyatının Fuzuli, Baki, Nef’i, hattâ Ne dimle Şeyh Galib gibi mümessillerine gelince, onlar o'kaclar ayrı’ ve başka bir âleme mensub şahsiyetlerdir ki, keııdi- leıile Hâmid arasında bir mukayese te sisine kalkmam/k doğru olur. Abdüllıak Hâmid’in bazı, coşkun hayranları onu Goeıhe, Shakçspeare ve H ugo ile de mu kayese ettile^ ve kendisini bunlarla mü savi değil hattâ bunlara faik bile gö renler ve diyenler oldu. Hâmid’ e dâtıii âzam vasfı işte bu mukayeseler esna sında ve meşrutiyet devrinde verilmişti. Sakespeare, insan hafızasının saydığı hiç bir ¡jair ve edible hempaye olmadı ğ ı gibi, Goethe ve hattâ Hugo’dalti kâ inatın /o büyüklüğü ve sonsuzluğu da Hâmid’de yoktur. Bununla beraber, on lara yaklaşması daimî ve hakikaten bir dâhi’ '.azamet ve kudretile konuştuğu çok kerfrerVâkidir/ Michel Ange, Titien, Goethe, Hugo, Tolstoi ve daha bir çok büyük insan gibi hayatı uzun sürdü ve yine onlar gibi bu hayatının hemen son gününe kadar kafasına, sanatına ve iş- tihalarma ->hip yaşadı. Ölümünden pek az evvel doktora ölmemek temennisini izhar etmesi de gösteriyor ki, bu uzun hayat kendisine kâfi gelmemişti ve var lığından duyduğu gurur ve azamet ken disini yok olmağa razı edemiyordu. Bil hassa bu hayat aşkından ve sönmez ih tiraslarından alevlenen ve namütenahi derinleşen sanatinin Türk edebiyatına
verdiği cidden lâyemut eserler vardırki, hafızalarımızda daima yaşayacak olan isimlerini zikretmek abes ve zaittir. Ab- dülhak Hâmid’in nazım ve nesir lisanı,ta- biidirki eski ve eski lisana kudretle sa hip olanların kavlince yer yer de pürüz lüdür. Fakat zarf ne olı ,j. - ''lsun maz ruf, sade muahlıer yaz’ ^ p d a değil lâ kin en eski eserlerinde ,\e ^vA'-â ve he men daima yepyeni ve nazmıie nesrin den hangisinin daha fevkelâde olduğu- tayin de müşküldür.
Abdülhak Hâmid’in işaret ettiğimiz hayat aşkı acaba kendisini etrafa ve heı şeye karşı biraz hodgâm kılmamış, lâ- k aytgibi yaşatmamış mıydı? Bunu iddia edince, isbat için delil olarak pek çok şey söylenebilir ve en hararetli ve en sadık meftunları bile davaya şahit geti rilebilir. Am'ak bu lıodgâmlık ve lâkay- dinin sanatine bir zarar vermediğini ve lıaıtâ tabiatın binbir tezat ve ihtirasile dolu eserlerinde müessir olduğu düşü nünce, keyfiyete eseflenmemek ve baş kaları için, herkes için istenebilecek kaydu şartlardan onu vareste tutmak icabeder.
Pek dar bir çerçevenin içinde Abdül hak Hâmid’in ne zengin hayatını ne de eserlerinin hattâ en mühimlerini hikâye ve tahlile kalkışmak imkânı bulunmadı ğı için, belki en münasibi bu kadarla ik tifa olacak. Sade, tekrar edelim ki, Ha- mid, dünkü ve bugünkü Türk edebiya tının, tanzimat sıralarında başlayarak bugüne kadar gelen edebiyatın, şeksiz ve şüphesiz en büyük siması oldu ve eserlerindeki azamete ve esen havaya başka hiç bir şair ve edibimizden misâl ve örnek verilemez. Beni vatanımın di linde yazılmış tek kitap alarak bir ye re sürgün gitmeğe mahkûm etseler, in- tihab edip götüreceğim eser, tereddüt süz onun F in te n ’i olurdu...
Kişisel Arşivlerde ısranouı oeııeyı Taha Toros Arşivi