Sayfa
a
^¿\jgX
1 3 *
ASIRLIK BİR DEVLET ADAMI...
Y
AŞLI devlet adamları vardır. Yaş ve ömür üzeri ne incelemeler yapmış olanların ifadelerine göre, en kısa ömürlüler hekimler, en uzun boylular da papazlar, yani din adamları oluyormuş.Buna göre yüz yıl yaşamış devlet adamı pek nadirdir. Ben böyle bir adamı hatırlamıyorum. Çok yaşadığı söylenen Sir Winston Churchill dahi 90’ını geçerken vefat etti.
Demek ki, sabık cumhurbaşkanı Sayın Celâl Bayar bu zümrede bir istisna, -hatta bir fenomendir. Bunu imrenerek görüp bu zata ömrünün sonbaharında sakin ve rahat bir hayat dilemekten başka yapacak şey yoktur.
Ama neyieyelim ki, bu zatı dahi, bugünkü idarenin haklı olarak zararlı gördüğü parti politikasına âlet etmeye kalkışanlar olmuştur. Bunlar arasında şahsî dostlarımız da vardır. Kendilerinden beklediğimiz ağırbaşlılığı göstermemiş olmalarını, politika denilen tutkunun bir eseri olarak görmekten ve üzülmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Sayın Celâl Bayar’ın bu memlekete değerli hizmetleri olmuştur. Çok dalgalı bir siyasî hayata sahip olan Celâl Beyefendi’nin en büyük meziyeti soğukkanlı, telaşsız bir politikacı ve
Atatürk’ün her emrine itaat eden bir yakını olmasıdır. Bugün memleketin bir numaralı özel bankası olan İş Bankası nı Celâl Bey kurmuştur. Yapı ve Kredi Bankası'nı Sayın Kâzım Taşkent Beyefendi’nin kurmuş olduğu gibi. Türkiye’nin bugün birçok eksiklerine rağmen Celâl Bayar’ın, yerleşmiş olan karma ekonomi sisteminin yapıcılarından olduğu inkâr edilemez.
Böyle bir zat 100 yaşma basınca yalnız dostları değil, bütün memleket onun artık tarihe malolmuş siyasî liayatınaı olumlu olumsuz dalgalanmalarını unutarak onu, içine vaktiyle neler konduğunu düşünmeksizin çok kıymetli bir fağfuri kâse gibi koruyarak köşesinde saldar, bu doğum gününü de tamamen gayr-ı siyasî bir renkte kutlar.
Ama biz yeni girdiğimiz bu politikanın edep ve erkânını henüz iyi öğrenemedik. Onun için de maalesef biraz kaba olan bir Türk atasözünün dediği gibi “ Eti ata, otu ite” verir ve ikisini de aç bırakırız.
Diyecek odur ki, 100 yaşma bastığı zaman Celâl Bey gibi nice vartalar atlatmış bir politikacıya tamamen beşeri hislerle hürmet gösterip' ona çok yorulduğu, hatta Ur ara hayatını kaybetme tehlikesi geçirdiği siyasî hayatını hatırlatarak rahatlatıcı bir anma töreni yapmalıydık.
Dedim ya, biz daha o mertebeye varamadık. Gelelim pek sayın asırlık politikacı Celâl Beyefendi’nin doğum günü münasebetiyle söylediği sözlere...
Bunları eleştirmeden evvel hemen şunu ilâve edeyim. Bir aralık arkadaşlarım beni Türk spor camiasından tardetmişlerdi. O kadar ki, Romanya’ya davetli olarak gittiğim zaman Türkiye'de benim “ istenmeyen adam” olduğumu Romen spor teşkilâtına duyurarak, kralın huzuruna çıkmama mani olmuşlardı. Bunu bana o zaman Bükreş Büyükelçimiz olan Hamdullah Suphi Bey haber vererek:
— Aman Felek Bey! Sakın saraya gitmeyin. Size üz ütebileceğiniz bir muamele yapabilirler. Bunu arka daşlarınız yapmışlar! demişti.
45, evet 45 yıllık bir hikâye. Hepsine hakkımı helâl ettim. Ben de belki böyle şeyler yapmışımdır. Celâl Beyefendi işte bu boykot edilmiş adamı, yani beni, yeni Beden Terbiyesi Kanunu’yla teşkil olunan 5 kişilik İstişare Heyeti’ ne merhum Zeki Rıza ve Yusuf Ziya bey lerin tavsiyesiyle seçmiş ve itibarımı iade etmişti. Kendisine bundan dolayı minnettarım.
Yalnız beyefendinin bir sözünü, pek meşhur olan ihtiyatkârlığma yakıştıramadım. Buyuruyorlar ki:
— Ben İttihat ve Terakki üniversitesinden mezunum. Bu iyi bir üniversite değildi. Çünkü üniversitenin ho caları İzmir’de, bu memleketi kurtaran Atatürk’e suikast tertip ettiler. Başlarında İttihat ve Terakki hükümetlerinin Millî Eğitim Bakanı Şükrü Bey merhum vardı, ittihat ve Terakki bir komite idi. Adam öldürür ve öldürtürdü. Pek çok siyasî hatalarının en büyüğü, Bi rinci Cihan Harbi'ne girerek Osmanlı İmparatorluğu’- nun yıkılmasına sebep olmalarıydı. Yegâne yaptıkları iyilik ise, Yeşilköy’deki Rus abidesini havaya uçurma ları ve kapitülasyonları kaldırmalarıdır. İçlerinde çok vatanperver kişiler de vardı. Ben bunları hatıralarımda yazıyorum.
BİRAZ DA YARENLİK
Köyde birinin eşeği kaybolmuş. Köylüler ve o arada Hoca da dağda eşeği aramaya çıkmış. Bunu yaparken de Kayabaşı denilen köy türküsü söylermiş. Köylülerden biri buna içerlemiş:
— Hoca, demiş, eşek mi arıyorsun, yoksa tü rkü mü çağırıyorsun? deyince Hoca:
— El, elin eşeğini Kayabaşı söyleyerek arar (yani pek ilgilenmez) demiş.