Dünden, Bugünden
?%)t
Nikâhtaki keramet
K u m ra l sakallı b e y
—Bir türlü
ev len em em esi
ve sebebi
—E v len m eğ e karar verişi, C evizlik
teki kılavuz kokonalar
—Sakallının
korktuğuna uğrayişi
Kişizade bir beydi. Hem babası, hem de anesi tarafından vaılıklıydı: Sultanahmette konak. Hünkâr ima mında köşk, irat, akar. Paye ve mev kii de oldukça yüksek: Rütbesi ulâ, devair meclislerinin birinde de âza idi.
Bizim pek gençliğimizde faytonile sık sik Fenerbahçeye gelir, akşamları ve mehtaplarda Kuşdili çayırında ya yan piyasalar eder, ona bazıları Kum ral sakal, bazıları da Sakallı bekâr derlerdi. 40, 45 İlkti. O zamanlar as kerlerde ferik, sivillerde ula olunca
Yazan:
Sermet Muhtar Alus
beğendiği, arasıra ağzından kaçırdığı tipte :Teni kar beyaz, saçları, kaşları, gözleri kapkara, boyu da orta. Gece, sabaha karşı çalgı çeganalar, 2teşbaz oyunları mayna olup yatmak faslı geliyor. Misafirlere sıra sıra yataklar yapılmış. Küçük kerime, kızın koynu- na giriyor. Yorganı tepeye kadar çe kerek, âdeta burnunu dilberin ağzına sokuyor: Derunu sanki gülüstan. Er- sakal koyuvermek âdet. Binaenaleyh,' tesi sabah gence müJde verilince mu_ usule riayetten geri kalmamış. ! maileyhte yine bir sakız çiğneyiş:
Alafranga tarzda sivrice kumral _ KlmIerin kl21 bu? sakalı, hayli güzel yüzü, şanlı şöhretli
hali vardı. Azametlilerden hiç değil — Filancalarınmış!— Onların Hünkâr vaverl, gayet ve alçak gönüllüydü. Kadıköyündeki ■ yaklçıkh> tığ gibi bir 0gunQrl varciır. dükkâncıların, esnafların
_ .. , (A,' a h ;Kız mutlaka ağabeysinden bahsetmiş,
ömürler versin efendim) diyerek yerle bj2İm alık Rıziyenin yelkenleri suya beraber temennalı sa rk ıtla rın a mu- inm iştir i nanlhr ml onun )âfm a?
k a bel e eder; Onikiler’den arta k alan 1 w ,
Yorgancı Kâmil efendinin P a z a r y o -
Evlenmeğe katar verişi j
lundaki dükkânında aram edip kahve!Cevizlikteki
k l l a V U Ziçer; Kuşdilinde dolaşan dondurmacı,
k k
1
kâğıt helvacı Amrvutlar, dondurma
cılar, Eyüp oyûncakçüarı, boloncular; Aradan seneler geçmiş, adamın an- Yoğurtcunun sandalcılan onu görün-|nes* ölmüş, ablası kocasile taşraya ce (Selâmü aleyküm paşam !) larla [Bitmiş, öbür kız kardeşi bir konağa avuçlarını göğse basarlar, (Ve aley- Belin olmuş, yanında bir tek dadısı küm selâmı) cevabını alırlardı.
Bir türlü evlenememesi
ve sebebi
kalmış. Hülâsa, hâlâ bekâr yaşayan beyefendi saçlanıp sakallanıp benim tanıdığım yaşa, şekle girmişti. Eskiie- lerin sönü de unutmayalım: Erkek Pederi öldüğü vakit bıyıkları henüz kısmı otuzunu aşınca çekiver kuyru-terliyormuş. Merhuma çok düşkün ol- ğuııu; artık evlenemez, keşişlere dö-duğu için kendini helâk etmiş. Ye’si ner.
yatışsın, .avunsun diye bir odalık al- j Kumral sakalda giyim kuşam, şık mışlar. Evlere şenlik, Çerkeş kızının hk yerinde. Yazını mesirelerde, kışın ağzında müthiş koku. Hatırıma geli-
J
Beyoğlunda gezmeler; kerahat vak-verdi, araya sokayım: [tinde üç dört kadeh dem çekiş, amma
Çocukluğumda, Selânikli Abdur- j idefiksi yine zihninde mıhlı. Kadınla-rahman Tevfiğiıı tuhafiye mağazasına j ra zerre kadar rağbeti yok. Hepisin-gitmiştik. Ufak tefek alacağız, içeride [den çekinme, tiksinme; pek beğen- öyle bed bir rayiha ki (Acaba havaga- | diklerine uzaktan teyemmüm, çesmi zı lâmbasının musluğu mu açık kal- [ çerez, o kadar.
mış? Asfiksiye olmıyalım!) diye me-j Dadı kalfada cennetleyince büsbü-rak ve korkudayız. Rayihanın membaı tün yapayalnız kalıyor. Canına tak kısacık boylu, kıranta tezgâhtarın a ğ -'d iy or. Kararı karar: Artık dünya
evi-ûe zında değil mi imi? Cariyeninki mutlaka bu neviden olacak.
Mahdum beycağız tahammül ede mez tabiî. Odalığı hemen çırak çıka rıp kocya vermişler. Delikaiı artık im kânı yok evlenememede. Annesi, ab lası boyuna zorlamadalar; (Mürüvve tini görelim) deyince, ısrarlarını red detmede. Ya gelecek gelinde oncula- yin çıkarsa?
ne girecek; sorup soruşturup arzusuna uygun olanı bulursa kılı kırk yarma yacak.
Nihayet eskiden köşke gelip giden çanak yalayıcılara meramını açması üzerine, bunlardan biri Kadıköy'ünde ki Rum hemşireleri sağlık veriyor. Madam M aıi ve ve madam Eleni de nilen bu iki kokana o vakitler yeni yeni türemişlerdi. Erkeklere, kaöınla-Hatunlar ahbaplarından* kız sağlık ra, çöpçatanlık eder, altm para 5 liıa-alıp gizli gizli görücüye gidiyorlar. Şap dan 25 liraya kadar kılaı uzluk harcı şap öperken, tazelerin ağızlarına bu- alırlardı. Hattâ bildiklerden bir kaç
dada oturur; zabuk zabuk koşmuş; biraz soluk alsın! ,
Sakallı karşıki odadaki kuklanın ahım şahımlığıiH, hele inci gibi dişle rini kapı aralığından görünce, için den:
— Nev’ama peri peyker; bu bahçe gibi ağız gülbeşker; diyerek kendin den geçiyor.
Sakallının korktuğuna
ı,
runlarını yaklaştırıyorlar; eve dönün- kişiyi de başgöz etmişlerdi. 15, 20 yıl !
ce nefeslerinin mis gibiliğinc yeminler ^ evveline kadar aksatalarına devam ediyor, güzelliklerini medhü sena eyli- ettiler.
yorlar. Gencin dediği dedik:
j
Sicilli bekâr, sırtında mum gibi re-— Gözüm yıldı; huri olsa istemem! dingot, yakasında ikinci Osman!ııişa-Şunu da ilâvede: jnınm rozeti, yeleğinde altın saat
kös-— Valide, senin yıllardan beri gen- tek, elinde altın saplı baston madam-zinde ahtapot var. Boğaz hekimi C i- larııı hanesine düşüyor; keyfiyeti açı vani Ananyan bey ameliyat yapıp yor. ikram, izzet son kertede: şrppadak alırım dedi de yaptırm adın;! sigaraları, kahveler, tatlılar,
Kalıp vişneli burnun tıkalı, koku almaz... Abla, sen konyaklar,
de daima nevazil çekersin; Hclyotrop- diyor ki:
Ardından büyük kokana ya ve Opoponaks lavantalarını bile
ayır d edemiyorsun!
O sırada hatunlar denizaşırı semtte bir sünnet cemiyetine davet
edilmiş-— Biraz bekle beyinıu, yarim saate kadar istediğinden ekstra bir kuk’ a gelezek, kapı aralıktan görürsün!
Hazret bekleye dururken küçük ko-ler. 14,15 indeki küçük kerimeyi alarak kona zıplaya zıplaya odaya dalıyor: düğüne gitmişler, Bir dilbere rasl!jor-j — Geldi. Familyadan habersiz, ha- lar Hepsi hayran; Tam delikanlının mamda gidiyorum diye kasmiş.
Mo-ugrayışı
Uzatmıyalım, evlenmişlerdi. Kum ral sakal, faytonunda hanımını yanı na alıp, memnunluktan pişmiş kelle, Kadıköy yakasında dolaşır; cuma ve pazardan gayri tenha günler Fener bahçeye, Çiftehavuzlarda, Kuşdilinde gezintiler yapar; sabahları Fener de niz hamamlarından da eksik olmaz lardı.
Karısı hakikaten akça pakça; kaş ları, gözleri kara, çok şirin, kibar ta vırlı bir kadındı. Şunun bunun ise dilleri durmazdı:
— Adamcağızın korktuğu başına g^ldi. Gençliğinde ince eleyip sık do- liımasının, zavallı anneciğini kahir den inlettiğinin cezasını çeksin. Taze odadayken, tiyatroda locadayken, hattâ Mama, Libade gibi havadar yerlerdeyken desturun, yüzünüze am ber, ağzının leş kokusu ortalığı buram buram bürüyor. Tevekkeli nikahta ke ramet vardır, dememişler.