,o ÍÍ3 tf;
l # l i ' '
ÍÁL '¿ L
İHI
mmm
■
mm m4 Ocak 1989 Çarşamba (11
®&¿mrnmmÉmmmmm$¿g
Idil Biret acılı konserlerine hazırlanıyor
Sanatçının
mateme de
hakkı
• Geçtiğimiz perşembe g ünü a n n e s in i kay beden dünyaca ü n lü p iy a n is tim iz İd il B i ret, acısını b ağrına basıp cum a ve cu m a r tesi g ü n ü vereceği konserlerle, salı g ü n k ü re s ita lin in h a z ırlığ ın ı yapm ak zorunda...
• H ayatın herşeye rağmen devam
ettiğ in i b elirten Biret, “A cıların
d ışa vurulm ayacağı fe ls e fe s in i
ben de annemden öğrendim” diyor.
’"Y Ü R E Ğ İM Y A N IY O R ■ U IILU IIII m m i u i l . . . ” Geçtiğimiz perşembegunu annesini yitiren dünyaca ünlü piyanistimiz İdil Biret, yüreğindeki derin acıya rağmen, şimdi vereceği konserlere hazırlanıyor...
İlknur ALPTEKİN
E
N
sevdiği varlıklardan bi riydi kaybettiği annesi... Eve taziyet için gelen konuk larla konuşurken geriye uza nıyor düşünceleri; babasını kaybettiği güne... Teselli için gelenlerin üzüntülerini aşırı şekilde belli ettiklerinde sanki rollerin değişip annesi Ilım an Biret'in, onları teselliye baş ladığını hayretle fark ettiği güne... Şimdi onu daha iyi anlıyor İdil Biret. Ondan aldığı bu güç, yaşam felsefesi olmuş sanatçıya;
“Bence hayat ve ölüm birbirinden ayrılmayacak şeyler. Onun için, tabii karşılamak lazım. Hayat sürüyor. Babamı kaybetti ğimizde birçok kişi an nemi teselliye geldi. Bu arada çok üzülenleri ve üzüntülerini aşırı derecede belli edenleri annem teselli ed erd i. B azı şe y le r in ; acının da insanın kendi içinde kalması gerektiğine inanırdı. Hiç sevmezdi dışa vurmayı. Kimseyi rahatsız etmeye hakkımız yok öyle değil mi? ”
« jA rk a d a ş evinde çalışm a yapabiliyor...
Evet, hayat her şeye rağ men devam ediyor. Ve Biret'
in çok kısa bir zaman süreci için geldiği İstanbul'da iki konser ve bir resital vermesi gerek. Geçtiğimiz perşembe günü kaybettiği annesinin acısı çok taze olsa da ilki bu hafta cuma günü olan konse rinin provalarına da çalış ması lazım. Bir yanda eve taziyet için gelenler, diğer yanda provalar... Konser ça lışmalarını bir arkadaşının evine giderek yaptığım söy lüyor sanatçı;
“Bu evin içinde çalış mak bence şu anda pek doğru değil. Aslında çalı şabilirdim am a yap m ı yorum nedense... Doğrusu bilmiyorum...”
Sanatçının adlandırama- dığı olay, etraftaki insanların düşüncelerinden rahatsızlık duymak istememesi olsa ge rek. Evden gelecek piyano sesinin, acının çok taze ol duğu şu günlerde yanlış yo rum lara yol açmasını da iste miyor gibi... Ama o, bir sa natçı ve işinin sorumlulu ğunu taşıyan kişi.
“Bu, insanın kaderidir bence; yalnızca sanatçının değil... İnsan devam et mek mecburiyetinde. Her- şeyi tabü karşılamanız la zım. Dramatize etmenin kimseye yaran yok” diyor.
Bir örnek de, geçmişte yaşa dığı ve onu etkileyen bir olaydan veriyor;
“Amerika'da ilk
konse-M I
1T L II P IF T
Biret, Avrupa Hava Yolları Bir-ITIU I LU y i* ‘ liginin genel müdür yardımcısı olan eşi Şefik Büyükyüksel'le mutlu bir evliliği var. Bu acık döneminde Şefik Bey, îdil Biret'in en büyük desteği... rim i verdiğim gü n d ü ...1963 yılının 2 Kasımı. O gün konser sırasında Ken- nedy'nin öldürüldüğü ha beri geldi. Konsere devam edildi... Hatırlıyorum, or kestra başındaki diı-ektör gelerek bana dedi ki (Ba bamı kaybettiğim gün, ben konsere gitm iştim . Konsere devam e t...”
İdil Biret'in yaşamı bo
yunca kendi mazereti yüzün den yalnızca bir kere konseri iptal olmuş. O da, kızamık çıkarması yüzünden;
“Biraz geç bir yaşta çı kardım ben kızam ığı.21 yaşındaydım. Genel pro
vaları da halk önünde yaptım ve bulaşıcı bir has talık olduğu için konser iptal oldu. Beni provadan eve arkadaşım Ayşegül Sarıca götürmüştü. O da daha önce olmamış. 15 gün sonra Ayşegül de kı zamıktan yattı. Böylelikle hiç sevmediğim bir hediye vermiştim ona...”
^S T eten e k li Çocuklar
Kanunu, bence müthiş
bir
hadisedir’
Y edi y a ş ın d a y k e n TBM M tarafından adınaçı-— mm
■A
m m « • u m i m -mmm mm ■— — a m m m —. wam
r r
TC BAŞBAKANLIK H A ZİN E VE DIŞ T İC A R E T MÜSTEŞARLIĞIİSTANBUL TEKSTİL VE KONFEKSİYON
İHRACATÇI BİRLİKLERİ
GENEL SEKRETERLİĞİ
4 - 7 Şubat 1989 tarihleri arasında Paris’te düzenle
necek olan Paris Moda Fuan’mn, Türkiye milli iştirak
organizasyonu Birliğimizce gerçekleştirilecektir.
Genel sekreterliğimiz, ülkemiz ihracatında en büyük
paya sahip olan ve giderek güçlenen sektörümüzün
ürünleri için yeni pazarlar bulmak, mevcut pazarları
korumak ve genişletmek, kısaca dış piyasalarda çağ
daş ve modern tanıtma yöntem ve tekniklerinden ya
rarlanarak ürünlerimizi en etkin şekilde tanıtmak amacı
ile 1987 yılında başlattığı yurt dışı tanıtma faaliyetleri
ni 1989 yılında daha yoğun bir programla sürdürecek
tir. Bu programın, ilk fuarı olan PARİS MODA FU
ARI, 1988 yılında 80 ülkeden 1200 firmanın iştirak et
tiği ve 42000 ziyaretçisi olan, sadece işadamlarına açık
bir ihtisas fuarıdır.
Her türlü bayan giyim ve aksesuarları ile ilgili, Son
bahar ve Kış kreasyonlarının sergileneceği söz konusu
fuara birliğimiz 350 m2 ile iştirak edecektir. İhracatçı
larımızın ,Paris’de tek bir çatı altında toplanarak, güç
lü bir ekip oluşturabilmesi için göstereceğiniz hassasi
yet, dışa açılma süreci yaşayan ülkemiz menfaatleri için
en önemli katkı olacaktır.
4—7 ŞUBAT 1989
PARİS
PORTE DE VERSAILLES
SALON INTERNATIONAL
FEMININ
PRET A PORTER
SALON BOUTIQUE
BİRLİĞİMİZCE VERİLECEK
HİZMETLER
* Fuar alanına gidecek malların nakliyesi, * Sigortası
* Stand inşaatı, dekorasyon ve etalaj * Kokteyl
* Defile (profesyonel mankanlerce düzenelenecek spontene showlar)
* Stand aydınlatma vb.
Bu hizmetler için firmalardan ücret talep edilmeyecek, sadece katkı payı olarak m2 başına 365 $ karşılığı TL, katılım ücreti alınacaktır
SON MÜRACAAT : 10 OCAK 1989
SÖZ KONUSU FUARA KATILMAK İSTEYEN FİRMA LAR KATILIM FORMLARI VE DAHA AYRINTILI BİLGİ İÇİN BİRLİĞİMİZİN AŞAĞIDAKİ SERVİSİNE BAŞVU RABİLİRLER:
İTKİB
FUARLAR VE HALKLA İLİŞKİLER ŞUBESİ
] |f
MAYA SOK. MAYA HAN 10/1IJJ T
GAYRETTEPE - İSTANBULTELEFON: 175 13 08 (Direkt) 174 30 30 (10 HAT) TELEKS: 25955 ıım tr FAKS: 174 30 40 / 166 33 05
karılan özel kanunla, yetene ğini y u rt dışında yaptığı eği timle pekiştiren sanatçı, bu imkândan bugünkü genç ye teneklerin de yararlandırıl masından yana;
“ M aalesef bu kanun yok şimdi. Belki yetenek lere önem veriliyor ama aynı imkân tanınmıyor. Dünya tarihinde ilk kez bizim ülkemizde çıkarıl mıştır bu kanun ve müt hiş bir hadisedir... Yazık ki, eskiden vardı ve Yete nekli Çocuklar Kanunu diye bir süre devam etti. Benim Fransa'ya gönderil diğim zam an orada da muazzam bir etki yarat mıştı. Bu bir memleketin kültür seviyesinin ne ka dar yüksek olduğunu gös terir. Geçen yıllarda kon- servatuvarda master sınıf larında-ders verdim. Çok çok iyi yetenekler virdi. Temenni ederim ki, bı ka nun tekrar işlerlik kazan sın ve yetenekli çocuklar istifade etsin ...”
Konu müzikte odaklandı ğında, bundan 50 yıl önce sinin çalışmalarında bulduğu tadı yenilerde bulamadığım anlıyoruz sanatçının;
“Eskilere bakarsanız bundan 50 yıl, 100 yıl önce sine nazaran çok şey de ğ işti. K antite yükseldi ama kalite de aynı dere cede yükseldi mi, bilemi yorum... Mesela, eski pi yanistleri dinliyorum. Hiç bir şeyin icat edilmediğini bugün görüyorum. En gü zel çahşmalar, 40-50 yıl öncesinde yapılmış. Bu gün bir Liszt'in plağım dinlediğimde çok güzel. R ach m an in off'u n çalışı m ükemmel...”
Yılda en az 30 konseri oluyor sanatçının, dünyanın çeşitli ülkelerinde... Bir yer den bir yere sürekli koşuştur manın onu yorup yormadı ğını, belli bir düzeni arayıp aramadığım merak ediyoruz;
“Kendi disiplinimi ve düzenim i g ittiğim yere götürdüğüm için, benim için gayet güzel bir yaşam ta rz ı bu. İsta n b u l'd a , Cuma ve Cumartesi günü AKM' de iki konserim var. Sah günü de bir resital
ve-K E M
İ d i l
B İ R E T
Basarı, basarı ve basarı...
jñtiYANO çalışmalarına
■ üç yaşındayken baş
layan sanatçı, ilk piyano derslerini Mithat Fen- men'den aidi. Yedi ya şında TBMM tarafından adına çıkarılan özel ya sayla Paris'e gönderildi. On bir yaşında Wilhelm Kempff'le Théâtre des Champs Elysée’de kon ser verdi. On beş ya şında Paris UlusaİKon- servatuvarını birincilikle bitirdi. Konser kariye rine çok erken baş layan sanatçı. Kanada. Sovyetler Birliği, İskan dinav ülkeleri dahil, Av rupa. Asya,i Afrika, ABD
ve
Avustralya'dakon-Idil Biret- James Loughran (şef)
serler verdi. Bu konserlerde Sir Adnan Boult. Jo seph Kellberth. Pierre Monteux, Erich Leinsdorl, Rudolf Kempe, Sir Malcolm Sargent, John Pritchard, Rozdestvensky, Groves, Fruhbeck de Burgca, Hermann Scherchen, Sir Mackerras, Iwaki gibi ünlü şefler ve topluluklarla çaldı.
Idil Biret, 1986 yılında Montpellier Festivali'hde Beethoven'in dokuz senfonisini, Liszt aranjmanı olarak dünyada ilk defa seslendirdi Montreal, Per- sepolis, Gstaad. Eastburn, La Rochelle, Berlin, Ro- yan festivallerine solist olarak katıldı. İstanbul Festi valimde Yehudi Menuhin'le, Beethoven sonatları çaldı.
Sanatçı, UH Boulanger Memorial ödülünü (Bos ton 1954. 1956). Harriet Cohin-Dinu Lipatti altın madalyasını (Londra 1959). l'Ordre National du Mé rite Culturel nişanını (Polonya) ve Chevalier de l'Ordre National du Mérite nişanını (Fransa) aldı.
1973'te Devlet Sanatçısı unvanı verilen İdil Biret, 1985 yılında da Boğaziçi Üniversitesi'nden lahri doktorluk payesi aldı. Sanatçı aynı zamanda Cum hurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solisti.
I I
1
üx.
birfim ün
hikâyesi
G U H im SOZTJ
Kitapsız yaşamak, kör,
sağır, dilsiz yasamak
tır.
«
9
*
İd il !>■ g " ö 'fe t,£ £ > * v
t a n e s i i &“'et de ^ tOflı/c » ü C k ününü f r n t n 1 d,* n areceğim. Daha sonra Al m anya, Japonya, İngil tere, Kanada ve Hollan da'da konserlerim olacak. Daha da var ama, hatır ladıklarım bunlar... Çok defa şaşırıyorum kendi konserlerimi.”
İdil Biret eşi Şefik Bü- yükyüksel ile de sık sık gö
rüşemiyor. Bu arada Şefik
Bey'in de konservatuvar eği timi gördüğünü öğreniyoruz.
İdil Biret, eşinin hiç kabul
etmemesine rağmen, müzik konusunda onun çok bilgili olduğunu söylüyor ve kendi sini hiç eleştirmediğini, ancak ısrarları karşısında fikrini açıkladığını de ekliyor sözle rine;
“Bunu bu konuda de rinlem esine çalışm am a sına bağlıyor. Benim bir num aralı eleştirm en im annemdi. Hiçbir şeyi kolay kolay beğenmezdi Çünkü kendisi de piyano çalar- dı...”___________________
T ü r k iy e hakkında
yanlış imaj mücadelesi
Dünyaca ünlü bir piya nist olması, gittiği yerlerde ülkemiz hakkında edinilen yanlış imajla sürekli müca dele etmesini gerektirmiş İdil Biret'in;
“Başka bir şey bekliyor insanlar sizden. Daha faz la şark... İnsanlar, burada da geçmişin bir gelenek haline geldiğini bilmiyor lar. Halbuki bundan 150 yıl önce Lizst başta olmak üzere, Avrupa'dakiler ge lip burada konserler ver mişler. Benim herzaman söylediğim şey; Japonya örneği... Gayet güzel mü zik gelenekleri var. Fakat onlar, buna bilinçli olarak 80 yıl önce başlamışlar. Bizde eksik olan bu...”
K onudan konuya a tla yarak yaptığımız söyleşide piyanonun İdil Biret için ne
anlam ifade ettiğine de deği niyoruz. “ Piyano benim için bir orkestra” diyor sa
natçı ve ekliyor; “Her rengi verebileceğim imkâna sa hip bir saz. O yönden şanshyun.”
Ahmet ALTAN
Seneca
B
Kitap peşinde
BI ERNA Korkmaz ve Elif Seri, ı İstanbul Üniversitesi iktisat Fa k ü lte s i birinci sınıf öğrencileri... Geçenlerde sosyoloji hocası bir ödev verdi... Bir araştırma yapacaklardı.
iki öğrenci, “daha kapsamlıdır” diye önce Hukuk Fakültesi'nln kütüp hanesine gittiler... Hukuk Fakültesi' nln kütüphanesine onları almadılar... Her kütüphane, yalnızca kendi fakül tesinin öğrencisini alıyordu çünkü.
Oradan kovulunca iktisat Fakül te s in in kütüphanesine g ittile r... Orada da içeri giremediler... Yetki liler, “kütüphane kapalı” dedi.
- Niye kapalı? Bu saatte açık ol ması gerekiyor.
- Kapalı işte... O kadar...
Oraya da giremeyince, İstanbul Üniversitesinin ana kütüphanesine gitmeye karar verdiler.
Bir akşamüstü saat 4 sularında gittiler kütüphaneye... Kitap katalo gunu karıştırdılar... Aradıkları kitap katalogda vardı... Görevliye gidip ki tabı istediler... Görevli vermedi.
- Saat dört buçuktan sonra kitap vermiyoruz...
- Saat daha dördü on geçiyor... Kitabı vermek zorundasınız.
öğrenciler biraz sert çıkınca
gö-HİŞŞŞT!...
Eden, e d e n e ...
Rakamlar, vatandaşla alay ediyormuş.
Aaah... Aaah...
Vatandaşla alay eden, yalnız rakamlar değil!...
H.Ü.
revüler yumuşadı... Bir istek fişi dol durmalarını İstediler... Kızlar fişi dol durdu... Ama yanlış fiş doldurdukları anlaşıldı... İstedikleri kitabı alabilme leri İçin özel bir fiş doldurmaları ge rekiyormuş... O özel fiş de o anda kütüphanede yokmuş... Kısacası ki tabı alamadılar.
Üniversiteden ümidi kesince Cu martesi sabahı, Beyazıt Kütüpha nesine gittiler... Kütüphanenin önün de uzun bir kuyruk vardı. Öğrenciler o soğukta bekleşlyorlardı.
Kuyrukta bekleyenlerden birine yanaşıp sordular.
- Niye kuyruk var?
- Çünkü içeri tek tek alıyorlar.
içeriye girip görevliye niye öğren cileri içeri tek tek aldıklarını sor dular... Cevap oldukça kısaydı.
- Herkesi içeri sığdıramıyoruz.
Saatlerce bekleyip hastalanmayı gözleri kesmedi... Bir otobüse binip Bakırköy'deki İncirli Halk Kütüpha nesine gittiler... Orada da, uzun bir kuyruk... “İçeri girip kataloga ba
kalım, kitap varsa kuyrukta bek leriz” diye düşündüler... Girip bak
tılar... Kitabın adı katalogda yazılıy dı... Emin olmak için görevlilere de sordular, İstedikleri kitabın olup ol madığını. Bir görevli kestirip attı.
- O kitap yok.
- Ama katalogda adı yazıyor. - O zaman vardır.
Görevlilerden biri kitaba bak maya gitti ayaklarını sürüyerek... Öğ renciler salona baktılar... Boştu. Gö revlilere sordular.
- İçerisi boş, dışardakiler niye kuyrukta bekliyor?
- Size ne?
O sırada kitaba bakmaya giden görevli geldi... Kitap yoktu.
Ödev yapmaktan vazgeçtiler.
>
M İ
“Bu Meclis ten Cumhurbaşkanı çıkm az
Kışladan mı çıkar?Devlet yönetimi gibi
M gazetenin Reklam Müdürü matrak bir şekilde cizmi;
B
İZİM gazetenin Reklam Müdürü Vahit Alpata'ya yeni yılda birçoktebrik kartı geldi... Ama bir tanesi cok İlginçti... Bir reklam ajansı, bir şirket teki “organizasyon şemasını” çok
matrak bir şekilde çizmiş. Bu eğlenceli organizasyon ması, bizim devlet organizasyonuna da çok benziyor...
şe-Muhtar
V
AN'ın Özalp ilçesine bağlı Aşağı Sağmanlı köyünün muhtarlığına 1983 yılında Rıza Eialdı seçildi.«
İ l |
S
ŞU
Pozisyon
Y
ETMİŞ yaşına giren YunanBaşbakanı Papandreu ge çen yıl ağır bir kalp ameliyatı geçirdi.
Sonra da, çok genç ve ateşli sevgilisiyle yaşamaya başladı.
Bir yandan politik sorunla rıyla, bir yandan sağlığıyla, bir yandan da ateşli sevgilisiyle il gilenen Papandreu hakkında, vatandaşları insafsız bir espri üretmişler:
En son moda "sevişme
pozisyonu” hangisi?
“Bir ayağı çukurda” po
zisyonu.
Eialdı ilk İş olarak, “köy mera sını” işgal edenlere karşı bir savaş
başlattı.
Köylüleri toplayıp “köyün ortak
malı olan merayı boşaltmalarını, bunun bütün köyün yararına oldu ğunu” söyledi.
Kimse aldırmadı.
Bunun üzerine muhtar Eialdı, mücadelesine mahkemede devam etmeye karar verdi.
Beş yıl içinde tam 470 dava açtı... Mesai günlerinin hemen hemen hep sini mahkemelerde geçirdi.
Çevrede adı “avukat muhtara” çıktı...
Açtığı 470 davadan 469 tanesini kazandı...
Sonuncusu hâlâ sürüyor. Ortak merayı boşaltmak için 470 dava açan muhtarın yönettiği köyde kaç hane mi var?
471 hane... İÜ
I
İl':;
■!
:
3
I
...i XÜXX ■ I I » »SİS ■D U N Y A H A L I
Gergedan
G
ÜNEY Afrika'da, Krugersdrop “ulusal parkında” geçen ay,park yetkilileri, bir erkek gerge danla, bir dişi gergedanı birbirle rine “tanıştırdılar."
Önceki gün, İki gergedan ge celeyin yanyana yatarken, hay vanların üstüne yıldırım düştü. Âşık çift yanarak öldü.
k i m d i r
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi