• Sonuç bulunamadı

Cemal Reşit Rey

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cemal Reşit Rey"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CEMAL REŞİT REY

M

İstanbul Festivali bir bebek gibi

yavaş yavaş büyüyecek, gelişecek...

Yüksek bir seviye tutturup kültür

tarihimize geçecek.

Cumhuriyet sonrasında çok sesli müziğimize besteci, or­ kestra yöneticisi, piyanist ve öğretmen olarak katkılarda bulunan Cemal Reşit Rey, 5. Uluslararası İstanbul Festi-

vali’nln açılış konserinde

İstanbul Devlet Senfoni Or- kestrası’nı yö n e tti. Aynı zamanda böyle bir festivalin düzenlenmesi konusunda İlk öneriyi ortaya atanlardan biri olan Rey’le yapılan konuş­ mayı sunuyoruz.

İstanbul'da uluslararası bir festivalin öncülerinden- siniz. Böyle bir girişime sizi iten düşünceler neler oldu, nelerden esinlendiniz?

Richard Wagner tarafın­ dan Almanya’nın Bayreuth adlı küciik şehrinde kuru­ lan ve günümüze kadar harpler dışında intizamını muhafaza eden festival ge­ çen yıl yüzüncü yılım idrak etti. Bayreuth gibi bir şehir bu yoldan bütün dünyaca tanınmıştı artık. Sadece W agner operalarının sahne­ lendiği Festival daha sonra bu mevzuda başka teşeb­ büslerin de ortaya çıkması­ na yaradı. Mesela, Mozart’- m doğup ilk gençlik yıllarım geçirdiği Salzburg’daki gayrımuntazam temsil ve konserler 1920'de başta büyük rejisör Max Rein­ hardt olmak üzere tanınmış sanatkârlar ve idareciler sa­ yesinde intizama sokuldu, daha bazı Avrupa şehirle­ rinde de bunlara benzer tec­ rübeler yapıldı. Yalnız Avrupa’da sayısı yüzleri aştı bunların.

Ben bir sanatçı ve İstanbullu olarak gittikçe çoğalan bu festivalleri takip ediyor, kendi şehrimde de olup olamayacağını düşü­ nüp duruyorum... Bu te­ şebbüslerin büyük şehirler­ de yapılmasının aleyhin- deydim; sebebi, tatbik edi­ lecek programların büyük şehirlerde takip güçlüğü, dağınıklığı... Ama, İstan­ bul öyle eski ve karışık bir kültür ve medeniyet yuva- sıydı ki, böyle bir teşebbüse değerdi... Yirmi yıl önceleri bir gün tesadüfen Aya İri- ni’yi bu mabedde uzun yd- lar kalım Askerî Müze’nin taşınmasından sonra gör­ düm, bayüdım...

Mükem-mel bir konser salonu olabi­ lirdi... Tabiî bazı değişik­ likler yapıp münhasıran a- kustik promlemini hallet­ tikten sonra... Lâf aramız­ da, Aya İrini daha sonraları konser salonu oldu, Festi­ val için kullanılıyor; oldu a- ma akustik meselesi hallol- n.adı... Salonun bu mev­ zuda sahip olduğu hususi­ yetler dikkate alınmadı. Her neyse, ben o zamanlar o kadar büyük bir heyecana kapddım ki, düşüncelerimi resmî, gayrıresmî herkese anlattım. Bir başka raslantı da bana Arkeoloji Müzesi ile Çinili Köşk arasındaki avluyu düşündürdü festi­ val için... İşte bu iki yer bende, İstanbul’da bir fes­ tival ilhamının kaynağı ol­ du.

İstanbul’da bir Festival’- in estetik ve sanatsal ba­ kımlardan ana düşünü, a- macı ne olmalıydı?

Dünyada çeşitli festival­ ler yapdıyor. Müzik, tiyat­ ro, folklor, sinema, caz gi­

bi... Bence, müzik İstanbul festivallerinin temel unsuru olmalıydı. Hep böyle dü­ şündüm... İstanbul müzik çeşitlerine uygun yerlere sahipti.

Opera, operet veya bale gibi gösteriler için tüm tek­ nik olanaklara sahip bir ya­ pı gerekmiyor muydu, siz­ ce?

Benim kafamdaki festi­ valde “lirik sesler'’e yer yoktu. Çünkü o zamanlar bu işler için akla yalnız Açıkhava Tiyatrosu geli­ yordu. Halbuki Açıkhava Tiyatrosu tamamlanmamış bir yapıdır. Akustiği ber­ battır, akustik duvan yok­ tur çünkü... “Carmen”i idare ettim orada, neler çektiğim i ben bilirim ... Eğer bu yapı tamamlanırsa belki işe yarar.

İstanbul’da bir festivalin içtenlikle ele alınması ve gi­ rişimlere geçilmesi yolun­ daki ilk konuşmalara katıl­ dınız, daha sonra Turing ve

Otomobil Kurumu'nda dü­ zenlenen toplantılarda bu­ lundunuz, düşüncelerinizi söylediniz. Festivalin ha­ zırlık döneminde saptanan ana karakteri ve bu karak­ tere uyarlı uygulamalar çevresinde ne düşünüyorsu­ nuz?

Hemen söyleyeyim ki, kimse benim fikrimi almadı. Daha doğrusu etrafımda o kadar çok fikir söyleyen vardı ki, bana susup otur­ mak düştü. Mesela ben, ‘İstanbul Festivali’ adım beğenmem; ‘Saray Festiva­ li’ olmasını isterdim bu a- dın... Sonra ben, yabancı grup ve sanatçıların aley- hindeyim... Halka ve ya­ bancılara kendi grup ve sa­ natçılarımızın dinletilmesi- ni, kendi bestekârlarımızın tanıtılmasını isterdim... İki yıldır bu mevzuda bir hare­ ket var; geçen sene piyanist Hüseyin Sermet konserde bulunanları mest etti, bu sene de bir başka genç sa­ natçı Meral Güreyman var... Böylece iki yeni sa­ natçı tanınmış oldu. Geçen yıl Cumhurbaşkanlığı Sen­ foni Orkestrası, Gürer Ay- kal’la geldi... Yabancı mi­ safir kendi memleketinde dinlediklerini burada neden dinlesin?

Çok sesli sanat müziği­ mizin yanı sıra geleneksel tek sesli sanat müziğimizin de Festivalde yer almasını uygun görüyor musunuz?

Elbette... Yalnız bu mu­ sikinin günümüzdeki icra şeklini tasdik etmiyorum. Şüphesiz çok kıymetli sa­ natkârlarımız var bu musi­ kide... Meselâ, neyzen Ni­ yazi Sayın’la tamburi Nec­ det Yaşar gibi... Onların Rumelihisan’nda iki sazla taksimini hiç unutamam... O kadar değişik sesler ve I süsler elde ettiler ki, şaşma- 1 mak elde değüdi. Bu bir ne- | vi çokseslilikti... Ayrıca

m u s i k i m i z i n bir asır öncesi­

ne gelinceye kadar bambaş­ ka bir icra şekline sahip bulunduğuna inanıyorum... Besteler de öyle... Diyato- ! nik’ti besteler, bence... An­ tik çağlarda ‘mi-re-do-si’

(Devamı 16. sayfada)

©

Referanslar

Benzer Belgeler

Teröre kurban gidenlerin tam listesini öğrenmek için Orhan Apaydın’ın Çağdaş Yayınları’nda çıkan “Kim Öldürüyor, Niçin Öldürüyor?” adlı kitabını

Muhlis Sabahattin esaslı ir şekilde bilmediği garp musi- isine hiç sokulmamış ve eski mu »ikimizde biıgiıl ve ona meftun bir baba evinde o musikinin ahen­ gi

Konser­ den sonra bizi sahneye getirmeleri ve kırmızı kur- delâlarla sarılı armağanlarımızı almamız ve hediyeyi aldıktan sonra da çarçabuk sahneden koşarak

Zekâya hay­. ran, duyguyas

Mebruke Cemal’in kızları, Dilek Tulça ve Arzu Atakan’ın sevgili anneleri, Melih.. Tulça ve Hakan Atakan’ın sevgili kayınvalideleri, Murat, Yasemin

Ancak, onun saray tarafından ne kadar tutulduğunu bilmediğinden kendi azledilerek yerine Cevat Paşa tayin olundu ve bir süre sonra da mareşallik rütbesi

Necip Fazıl ’ın eserleri, oğullan Mehmed ve Osman Kısakürek tarafından devam ettirilen Büyük Doğu tara­ fından yayınlanıyor. Hitabeleri, makaleleri, sohbetleri,

Soğuk bir gün olduğu için çorbayla başlamaya k arar verdik ve birimiz Çinliler için havyar kadar değerli bir yemek olan balık yüzgeci çorbası, di­ ğerimiz