• Sonuç bulunamadı

Kitaplar arasında:Edebiyat ve sanat bahisleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kitaplar arasında:Edebiyat ve sanat bahisleri"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5

^

/

q '3 2.

(2)

Kahit Sırrı bey, evvelce neşredilmiş dört yazısını (Seyahat edebiyatı hakkında düşünceler, Edebiyatta başka sanatlar, Temsil sanatında heyecanların hudu­ du, Tenkit ve münekkide dair ) Edebiyat ve Sanat Bahisleri isimli 62 sahifelik bir kitap içinde Anka­ ra'da neşretti.

Kitabından bir tane de bana göndermek lütfünde bulunan Kahit Sırrı bey dostumuz, her nedense bizzat kendisi bildirmeyip başka bir vasıta ile de kitabı hakkında bir yazı yazmamı istemiş.

Zaten ben yazılarımın hududu dahilinde bütün memleket neşriyatından okuyucularımı - günü gününe değilse bile- haberdar etmeğe çalışıyordum. Şimdi de Kahit Sırrı bey dostumuzun arzusunu yerine geti­ riyorum.

m

Kitabın birinci yazısı Seyahat edebiyatı hakkında düşüncelerdir.

Filhakika edebiyatın bu kısmı son senelerde - 1918 den sonra - bütün dünyada ileri bir vaziyet almış bulunuyor.

Kil sahillerinden Ümit burnuna, Kanada’dan

Hora burnuna, Sibirya’da Komorim burnuna, Fi- yorlardaıı Akdeniz kıyılarına, ve Sidney’den Ogüs- ta'ya, garp İngilter’sinden japonya sularına kadar her yer bu yeni edebiyatın sahası dahilindedir.

Elinde bavulu tiren kompartımanlarından istasyon otellerine, rıhtım gazinolarından vapur kamaralarına taşınmak istemeyen veya taşınamayanı Bahri muhit

sularından Himalaya zirvelerine, sıcak memle­

ketlerin keskin kokulu çiçeklari arasından ılık mem­ leketlerin limon ve portakal bahçeleri arasına getir­ mek bu sanatın vazifesi oluyor.. Oturduğumuz yer­ den uzak iklimlerin renk ve rayihalarını görüp kok­ lamak her halde fena bir şey de değildir...

Seyahat edebiyatı bugünkü şeklini umumî harp­ ten sonra, « 1914 ün müthiş hatırasını unutturmak için uzak veya yabancı veya Amerika gibi tahassürü duyulan memleket ve kıtalar içinde yeni mevzular. [İJ araştırılmasından aldı.

Kalıit Sırrı bey yazısında Roland Dorgeles in baş [1] Bakınız : Harp ve seyahat edebiyatı. Sehap Nafiz. Ser- vetifünun. Sayı 201

(3)

muharririmiz Ahmet İhsan bey tarafından tercüme edilen Par tir mi mevzuu bahsediyor. Ve Roland Dor-

fjeles in şu iddiasını alıyor:

« Roland Dorgeles iddia ediyor ki, tarih hatıraları ile başı yüklü olarak ziyaret ettiği bir memlekette insan kendi gözlerde yeni hiç bir şey göremiyor, ve binaanaleyh ziyaret edeceği memleketlerin mazileri hakkında bu muharririn fazla miktarda malûmatı bulunmasından kâr değil lâkin zarar hasıl olur. » îfahit Sırrı bey Roland Dorgeles in bu iddeasını çü­ rütmek için tam dört salıife kendi hatıralarını nak­ lediyor. Ve ancak bu dört salıife neticesinde şu ne­ ticeye varıyor :

« Bir Seyahatnamenin bize bediî heyecan duyur­ ması ve bu sayede sanat eserleri hududundan içeri girmesi için, muharririnin gördüğü şeylerden şiddetle mütehassis olması lazımdır. Ve bu hususta tarih malûmatı, yerini belki hiç bir şeyin tutamayacağı bir âmildir, »

ISTahit Sırrı beyin bu fikrini tashih etmek için ben de bazı hatıralarımı nakletmek isterdim. Fakat sonra benim yazımda Ralıit Sırrı beyin yazısı gibi

lüzumundan fazla uzatılmış olacak.. Önün için

yalnız kısaca şunu söyleyebirim ki «muharririn gör­ düğü şeylerden şiddetle mütehassis olabilmesi » için tarih malûmatına hiç lüzum yoktur. Bilâkis Roland

Dorgeles in dediği gibi bu malûmatın zararı vardır.

İNahit Sırrı beyin tarih malûmatını kabul etmek için gösterdiği bütün delillere mukabil yine Nahit Sırrı beyin kaleminden çıkan Roland Dorgelen'in id- deasıııdaki fikirleri karşı tutuyorum..

Edebiyatta başka sanatlar isimli ikinci yazısında Nahif Sırrı bey bilhassa edebiyatta resmin aleyhin­ dedir.

« Ressamlık etmek için sairlere lüzum var mü » diyor.

Bu yazı için bir şey söylemiyeceğim. Sadece Na- lıit Sırrı beyin bu kitabından evvel çıkan sanatkâr­ lar isimli küçük hikâye kitabından gelişi güzel bazı kısımlar alacağım

: «Henüz İstanbul seması bulutlarla kaplı, rüzgâr­ ları souk ve keskindi. Fakat bilinmez nasıl bir şey

baharın gelmiş olduğunu anlatıyor, keşfettiri­

yordu. Rüzgârda mı, havada mı, ağaçların ’ çıplak

(4)

ve her halde bir şey vardıki, artık baharın gelip yetişmiş bulunduğunu ve birdenbire meydana çıka­ rak eskimiş bir dünyaya sanki birinci baharın taze­ liğini ve saflığım vereceğini anlatıyordu. »

«Geceleri, Aııkaranın Çankayadan Keçi örene ve Etlikle Dikmen ve Cebeciye kadar yayılan binbir ziyası, ışıkların ziyadeligi hesapsız gemilerle dolmnş olduğunu gösteren bir büyük limanı hatırlatır. Lâkin bu, yokuşları ve inişleri olan garip bir limandır. Ve güneşli, açık günlerde, Ankara semasının maviliği,' havasının şeffaflığı, sonra guruba doğru ve gurup es­ nasında ufkunun aldığı kızıl rengin çeşidi, heryerden ziyade oradan güzel görünür. »

Hikâyelerinde bunları yazan Vahit Sırrı bey Ede­ biyatta başka sanatlar isimli yazısının sonunda da aynen şunları yazıyor:

« Herhalde, romancıların mahluklarının ruhlarında büyük heyecanlar ve ihtilaçlar halkedemeyerek bun­ ların mütemadiyen ve sebepsiz yere haricî manzara- larile ve içinde yaşadıkları dekorla meşgul olacak­ ları gün kendi hesabıma elim romanlara nadiren uzanacak.. Çünkü, portre için ressamı hemen daima muharrire tercih eylediğim gibi, enteryör ve notür- mort resimlerimde zaten pek sevmem. »

— ?.?

Temsil sanatiude heyecanların hududu isimli üçüncü yazıda; aktör, temsil ettiği vakayı hakikî hayatta olduğu gibi mi göstermeli? Ve bilhassa sah­ nede görülmek istenen İstırap, elim, kin ve felaket sahneleri hayatta görülen eşleri derecesindemi ol­ malı ?. îşte bu oııüç sahifelik yazı bunları tahlil ediyor. İtiraf etmek mecburiyetindeyizki Vahit Sırrı bey bu tahlilinde bilhassa muvaffak olmuştur.

Türkçede kaleyi içinden fethetmek diye bir söz vardır. Ekseriya kurnazcasına bir hareket mukabi­ linde kullanılır,

Vahit Sırrı beyin Tenkit ve münekkide dair isimli yazısından ben evvela böyle bir hal sezdim.. « Münekkit diye bazan da korkunç ve şaametli bir mahlukla karşılaşırız. Bu, şiir yazamamasının, roman yazamamasının hiç bir eser halkedememesinin acısını yazanlara muzır olmak, fenalık etmek suretile

(5)

avut-mak isteyen, kalemi bunun için eline alan bir has­ tadır. [İJ

« Ve ne yazıktırki, hastaların, garazkârların ve dalkavukların eserleri olan ve tenkit ismini nahak yere taşıyan yazılar, bir ruh vesikası, bir seviye ve fıtret vesikası diye okunurlar, okunmaya layıktırlar.»

Vahit Sırrı bey adeta kitabına hücum edecek münekkitlere bu sözlerde çok daha evvelden bir taarruz yapmış oluyor. Eğer birisi Vahit Sırrı beyin kitabına hücum edecek olursa muhakkakki Vahit Sırrı hey bu hücuma yukarki satırlarla cevap verecek ve « geveze, şarlatan cebin, garazkâr » demekten çekinmeyecektir..

Ve hatta yazının sonundaki « Ve işte önada, münekkide de şair kadar yüksek bir mevki temin u en şey işindeki bu güçlük, yenmekle mükellef bulunduğu güçlüklerdeki büyüklüktür. »

_ İltifatı bile bu sözlerin tesirini kaybettiremeye-Ben Servetifünunda çıkan küçük bir yazının başında tenkit ve münekkit için « Bütün sanat eser­ leri benliğimiz ve şahsiyetimiz üzerinde bir takım tesirler bırakırlarki, biz bu eserleri bu tesirler do- layısile tanırız. İşte iyi veya fena bu tesirlerin aşikar edilmesine tenkit ve bunu yapan kimseyede münekkit derler- »[i] demiştim...

m

[1] Bu satırları okuyunca aklıma Nurullah Ata bey geldi Benim ankete^verdigi cevapta bir vakitler şair olmak istediğini fakat olamadığını, sonra romancı olmak istediğini fakat onu da olamadığını söyleyen bu muhterem ve muktedir ! nünekkidimizin neden öylehiç bir şey beğenmediğini anlar gibi oldum.

(6)

-t

is ahit Sırrı Bey çok okuyan ve okuduğunu anlıyan genç ve kıymetli bir münekkidimizdir. Kendisi ten­ kitten mâda küçük ve büyük hikâyeler de yazar. Bu cihetten kendisine bir kahraman da diyebiliriz. Zira münekkitler ekseriya hücuma uğramak korkusile edebiyatta eser vücuda getirmezler. Halbuki Nahit Sırrı Beyin şimdiye kadar Kırmızı ve Siyah ve San

atlcârlar isimli iki hikâye kitabı çıktı..

Edebiyat ve san’at bahisleri heyeti umumiyesi itibarile kıymetli ve üzerinde hakikaten çalışılmış bir eserdir. Kitabın her dört mevzuu da edebiyatı ve dol ayış le edebiyatla uğraşanları şiddetle alâkadar eder. Hatta sade edebiyatla uğraşanlar değil bütün münevverler bu kitabı okumalıdır.

Sehap Nafiz

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Although a high sensitivity is achieved, the method cannot be considered as specific unless a highly specific separation of

Bu araştırmanın amacı ortaokul öğrencilerinin geometri problemlerinde verilen geometri sembollerine ilişkin sembolik ifadelere yükledikleri anlamları, ortaokul

Ş işli’deki Atatürk evi 1942 yılında, o zamanki sahiplerinden İstanbul Belediyesince satın alınmış ve İnkılâp Müzesi olarak düzenlenmiş ve bir yıl

(Yeniçeri Ocağı Komutanlığı) avlusundaki ilk ahşap yan­ gın kulesi 1756’da yanmış; yerine yine ahşaptan bir kule yapılmıştı.. 1826’da Yeniçeri Ocağı

Şimdi 18 yaşındaki bir adam eline gitarı alıp bizim zamanımızdaki gibi bir şeyler yapmı­ yor Türkiye’de.. Belki de yapmasına imkân

deniyle ortaya çıkan tepkileri azaltmak ama­ cıyla imzaya açtıkları Nâzım Hikmet karar­ namesine, M HP’li ba­ kanların direnişi devam ediyor. Başbakan

Mau il ne s’ agissait pas d’une démonstration belliqueuse internationale à

Eser, bu ifâdenin de gösterdi i gibi, harf sırasına göre hazırlanmı tır. Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar Bölümü, nr. 275; Nuruosmâniye Kütüphanesi, nr. Dil