• Sonuç bulunamadı

Abdüllatîf Karamani'nin Adâb-ı Menâzil'ine Göre Menzil Kavramının Değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Abdüllatîf Karamani'nin Adâb-ı Menâzil'ine Göre Menzil Kavramının Değerlendirilmesi"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ABDÜLLATÎF KARAMÂNÎ’NİN ÂDÂB-I MENÂZİL’İNE GÖRE MENZİL KAVRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Tuba TATAR

Danışman:

Yrd. Doç. Ertuğrul İ. ÖKTEN

İSTANBUL 2017

(2)
(3)

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ABDÜLLATÎF KARAMÂNÎ’NİN ÂDÂB-I MENÂZİL’İNE GÖRE

MENZİL KAVRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ

(YÜKSEK LİSANS TEZİ)

Tuba TATAR

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul İ. ÖKTEN

İSTANBUL 2017

(4)

TEZ ONAY SAYFASI

T. C.

İSTANBUL 29 MAYIS ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Tarih Anabilim Dalı, Yeniçağ Osmanlı Tarihi Bilim Dalı’nda 010314YL09 numaralı Tuba TATAR’ın hazırladığı “Abdüllatîf Karamânî’nin Âdâb-ı Menâzil’ine Göre

Menzil Kavramının Değerlendirilmesi” konulu yüksek lisans tezi ile ilgili tez

savunma sınavı, 04/12/2017 günü (11:00 –12:00) saatleri arasında yapılmış, sorulan sorulara alınan cevaplar sonunda adayın tezinin başarılı olduğuna oy birliği ile karar verilmiştir.

Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul İ. ÖKTEN İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi

Prof. Dr. Feridun M. EMECEN İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi (Tez Danışmanı ve Sınav Komisyonu Başkanı)

Yrd. Doç. Dr. M. Şakir YILMAZ İbni Haldun Üniversitesi

(5)

BEYAN

Bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya başka bir üniversitedeki başka bir tez çalışması olarak sunulmadığını beyan ederim.

Tuba TATAR 04 / 12 / 2017

(6)

iv

ÖZ

ABDÜLLATÎF KARAMÂNÎ’NİN ÂDÂB-I MENÂZİL’İNE GÖRE MENZİL KAVRAMININ DEĞERLENDİRİLMESİ

16. yüzyılda Abdüllatîf Karamânî’nin aile ve ev hayatına dair fikirleri bu çalışmanın kapsamını oluşturmaktadır. Bir âdâb kitabının sohbet ortamında yazılmış olması daha önce yazılan ahlâk kitaplarına nazaran Karamânî’nin Âdâb-ı Menâzil’ini farklı kılmaktadır. İbn Miskeveyh, Tûsi, Gülşenî, Kınalızâde, Îcî ve Amâsî gibi ahlâk kitabı yazarları menzil konusunu eserlerinin içerisinde bir bölüm olarak ele almışlardır. Karamânî ise bütün bir eseri bu konuyu merkeze alarak yazmıştır. Bu çalışmada Karamanî’nin menzil konusundaki görüşleri değerlendirilip bir menzil tanımı oluşturulmaya çalışıldı. Bir aile içerisinde kadına düşen görevler ve erkeğin ailenin merkezinde yer alması gibi hususlar dikkate alındığında Karamânî’nin menzil hayatını paylaşan bireylerin birbirlerine karşı olan davranış biçimlerini ele aldığı gözlemlenmiştir. Menzil kavramına Karamanî’nin ışık tutması kendi içinde yaşadığı toplumun sosyal ve kültürel özelliklerini betimleyerek anlatmayı tercih etmesinden, menzil hayatını paylaşan bireyleri günlük hayatın içinde göstermesinden ileri gelir. Kadınların bir medrese ortamında ya da okulda eğitim görmediği bilinmektedir. 1570’li yıllar göz önüne alındığında kadınların işlerine yarayacak, bilmeleri gereken şeyleri bir sohbet halkasındaki bir kadından yani Karamanî’nin eşinden öğrendiklerini görüyoruz. Bir âlimin kızı olduğu için Karamanî’nin eşi evine gelen kadınlara tefsir ve hadis ilimlerini de öğretebilmektedir. Sâliha kadın tipolojisi kadınlar içerisinde en mükemmel olan halka olarak görülmüştür. Kadınların ticaret hayatına aktif olarak katıldıkları dokumacılıkla ve iplik eğirmekle uğraştıkları bilinmektedir. Toplumsal yapı itibariyle menzil hayatına kadınların bu uğraşlarının getirisinin ne olduğu anlamlandırılmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler:

Menzil, âdâb, ahlâk, aile, Abdüllatîf Karamânî, kadın, sâliha kadınlar, Tûsî, Gülşenî, İbn Miskeveyh, Kınalızâde, Îcî, Amâsî.

(7)

v

ABSTRACT

AN ANALYSIS ON THE TERM OF MENZIL

ACCORDING TO ĀDĀB-i MANĀZIL OF ABDÜLLATÎF AL-KARAMĀNĪ

This study aims to analyze the ideas of Abd al-Latīf al-Karamānī on the family and home life in the sixteenth century. Karamānī’s Ādāb-i Manāzil differs from the books written before in this genre in terms of being written in the context of conversation (sohbet). Writers of the ethics as Ibn al-Miskawayh, Îcî, al-Tūsī, al-Gulshanī, Amâsî and Kinalizāde dealt with the topic of “manzil” as a chapter of their books, but this topic is centered in all chapters of Karamānī’s book. In this work we try to analyze the ideas of al-Karamānī on the manzil and to describe that term. It al-Karamānī excemines the behaviour patterns of individuals who share the home life, for example duties of women in the family and men at the center of the family institution. He focuses on the term manzil, because he prefers to analyze his society by describing its social and cultural characteristics and by positioning the family members in daily life. It is known that women did not receive education in any madrasa or school at that time. Its far as we can see in 1570’s women could learn only from another woman whose conversational gathering (sohbet) they could attend, the wife of al- Karamānī in this case. Having being the daughter of a scholar (ālim), Karamānī’s wife could teach other women who visited her at home in the fields of tafsir and hadis. According to Ādāb-i Manāzil the most excellent group among women is the righteous (sāliha) women. Women actively participate in trade by engaging in weaving and spinning. In this study we also try to analyze how these efforts contributed to manzil life, and what it meant fort he larger society participated.

Key Words: Manzil, ādāb, morals, family, Abd al-Latīf al-Karamānī, the righteous (sāliha) women, Ibn al-Miskawayh, Îcî, al-Tūsī, al-Gulshanī, Amâsî, Kinalizāde.

(8)

ÖNSÖZ

Karamânî’nin Âdâb-ı Menâzil adlı eserinden hareketle aile ve ev hayatının nasıl ele alındığını anlamak çalışmanın ana eksenini oluşturdu. Aile bireylerinin birbirlerine karşı olan davranış biçimleri çerçevesinde Karamânî’nin menzil kavramına yaklaşım biçimi değerlendirmeye çalışılmıştır. Bu süreçte döneminin belli başlı ahlâk kitaplarına başvurularak Karamanî’nin menzil hayatına dair görüşleri ile Tusî, İbn-i Miskeveyh, Kınalızâde ve Gülşenî gibi ahlâk kitabı yazarlarının görüşleri karşılaştırılmıştır. Çalışmanın ilerleyen süreçlerinde menzil ile adalet arasında nasıl bir ilişki kurulduğu anlatılmıştır. Karamânî’nin içinde yaşadığı toplum dikkate alındığında kadınların günlük ve ekonomik yaşamdaki faaliyetlerine yer verilmiştir. Özellikle, kadınlara aile ve ev ahlâkını öğretmek için yazılan bu eserde ideal kadın tipleri üzerinde fazlaca durulmuştur. Bundan dolayı müellifin ideal kadın tiplerini menzil yaşamı ile ilişkilendirmesi ve kadınlara nasihatlar verirken çokça tartıştığı ideal kadın tipleri incelenmiştir.

Bu ilmi yolculuğa başladığımda önümde bazen çakıl taşları bazen dikenli güller vardı ama ben pes etmedim. Aslında işim biraz da iğneyle kuyu kazmak gibi… Bazen çok yoruldum ve artık buraya kadarmış dediğim oldu. Yeni bilgiler ve yeni keşifler çalışmama dayanak sağlamakla birlikte bana bir umut ışığı oldu.

Bu çalışma sürecinde, ilk olarak tez konusu belirlerken tez hocam Ertuğrul Ökten ile birlikte Âdâb-ı Menâzil adlı eserde sosyal hayatı incelemeye karar vermiştik. Çalışmanın gidişatı sonuncunda menzil kavramı üzerinde yoğunlaşmanın ve Karamânî’nin eserinin “ilm-i tedbirü’l menzil” denilen alanda ne gibi farklı yönlerini tespit etmeye çalışmanın literarürdeki bir eksikliğe katkı sağlayabileceğini gördüm. En nihayetinde menzil kavramı üzerine yoğunlaşmaya karar verdim. Bu ilmi yolculuk sürecinde kadınların ilmi hayatına dair ilginç tespitler olabileceğini düşündük. Bu çerçevede tezin üçüncü bölümü Karamânî’nin sohbet halkasındaki ideal kadın tiplerine ayrılmıştır. Âdâb-ı Menâzil adlı ahlâk kitabını tez konusu olarak çalışmamda bana yardımcı olmaya çalışan, bu çalışmanın ortaya çıkmasında katkısı ve emeği olan kıymetli hocam Ertuğrul Ökten’e çok teşekkür ederim.

(9)

vii

Kadın mollalar konusu literatürde eksik kalmış ve çalışılması gereken bir konuydu. Bu çalışmada kadın mollalar konusuna sadece bir bakış açısı getirilerek Karamânî’nin niçin bu konu üzerinde durduğuna dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Tekirdağ’ın Saray ilçesine bağlı Ayas Paşa Camisi’nin haziresinde yer alan Zahide Molla’ya ait mezar taşlarından birisini bulup tezimde kullanman için yardımcı olan Fatma ŞEN’e teşekkürü bir borç bilirim.

İSAM Kütüphanesi’nin sağlamış olduğu rahat bir çalışma ortamı ve çalışanlarının yardımseverliği, pozitif enerjisi sayesinde tez sürecinde motive olabildim. Ayrıca İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi çalışanlarına ve kütüphane müdürü Mehmet Yılmaz’a istediğim kaynakları bulmam konusundaki yardımlarından dolayı teşekkür ederim. Hocam Casim Avcı’ya tezimle ilgili ilmi fikirlerinden dolayı bana yardımcı olduğu için ayrıca teşekkür ederim.

Süleymaniye Kütüphanesinin sunmuş olduğu imkânlar eserin farklı kopyalarına ulaşıp farklı nüshalar arasında karşılaştırma yapma şansına sahib olmamı sağladı. Bu kütüphanede araştırma salonunda yapmış olduğum araştırmada nüshalara kolaylıkla erişmemi sağlayıp yardımcı olan çalışanlara teşekkür ederim.

Tez çalışmam boyunca özellikle Arapça ayet ve hadislerde yardımlarını esirgemeyen M. Emin Ünal ve Sara Toscuoğlu’na değerli katkılarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Tezimle ilgili gerek bazı kaynaklar konusunda gerekse teknik detaylar bakımından yardımcı olan Sibel Çavuşoğlu ve Ali Hakan Çavuşoğlu’na teşekkür ederim. Ayrıca her daim benim yanımda olup beni yalnız bırakmayan ve manevi olarak destekleyen Fatma Erdim’e ve Nuray Tair’e, Zeynep Güngördü’ye teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiçbir zaman bitmeyeceğini düşündüğüm tezim sonunda bitti. Bu çalışmaya başladığım günden bitirdiğim güne kadar yanımda olan herkese en başta da aileme teşekkür ederim. Bu süreçte emeği geçenlere ve beni yetiştirenlere minnettarım.

Tuba TATAR 04 Aralık 2017

(10)

İÇİNDEKİLER

TEZ ONAY SAYFASI ... vi 

BEYAN ... vii  ÖZ ... iv  ABSTRACT ... v  ÖNSÖZ ... vi  İÇİNDEKİLER ... viii  TABLOLAR ... x 

Tablo 1 Karamânî’nin Kadınlar İçin Kullandığı Sıfatlar ... x 

Tablo 2 Karamânî’nîn Zihin Dünyasındaki Coğrafya ... xi 

GİRİŞ ... 1 

Kadınların Eğitimi ... 6 

Karamânî’nin Kaynakları Üzerine ... 9 

Literatür Değerlendirmesi ... 15 

BÖLÜM I  KARAMÂNÎ’NİN MENZİL’E BAKIŞI ve AİLENİN KONUMLANDIRILMASI ... 21 

1. 1. Aile Bireylerinin Birbirleri Üzerindeki Hakları ... 25 

1. 1. 1. Kadınların Eşleri Üzerindeki Hakları ... 25 

1. 1. 2. Erkeklerin Hanımları Üzerindeki Hakları ... 27 

1. 1. 3. Çocukların Terbiyesi ve Evladın Ana ve Baba Üzerindeki Hakları ... 28 

1. 1. 4. Anne ve Babanın Evladı Üzerindeki Hakları ... 33 

1. 1. 5. Hizmetkârların Hakları ... 35 

1. 1. 6. Akrabaların Hakları ... 36 

1. 1. 7. Komşuların Hakları ... 37 

1. 2. Karamânî’de Adalet-Menzil İlişkisi ... 38 

1. 3. Emr-i Marûf Nehy-i Münker Anlayışı ... 47 

1. 4. Miskeveyh’in Adalet Söylemi ... 48 

BÖLÜM II  KARAMANÎ’NİN ÇEVRESİNDE TOPLUMSAL HAYAT ... 54 

2. 1. Ekonomik Yaşam ve Günlük Hayat ... 54 

(11)

ix

2. 3. Karamânî’nin Örfî Vergilere Bakışı ... 58 

2. 4. Örf ve Adetler ... 59 

2. 5. Karamânî’de Şeyh, Tabib ve Cariye Hikâyeleri ... 64 

BÖLÜM III  KARAMÂNÎ’NİN HİTAP ETTİĞİ SOHBET HALKASINDAKİ İDEAL ve YAYGIN KADIN TİPLERİNİN İNCELENMESİ ... 68 

3. 1. Bir Model Olarak Sâliha ve Mutîa Olan Kadınlar ... 68 

3. 2. Âsi Olan Kadınların Davranış Biçimleri ve Bu Davranışın Düzenlenmesi ... 78 

3. 3. Tâibât Kategorisindeki Kadınlar ... 80 

SONUÇ ... 84 

BİBLİYOGRAFYA ... 86 

EKLER ... 90 

Ek 1 Abdüllatîf Karamânî’nin Âdâb-ı Menâzil’inin Farklı Nüshalarının Listesi ... 90 

Ek 2 Âdâb-ı Menâzil / Dil Özellikleri ... 91 

Ek 3 Eski Türkçe Kelimeler ... 93 

Ek 4 Âdâb-ı Menâzil’in Fihrist Kısmı ... 94 

Ek 5 Âdâb-ı Menâzil’in Vakıf Mührü Yazısı ... 96 

(12)

TABLOLAR

Tablo 1:

Karamânî’nin Kadınlar İçin Kullandığı Sıfatlar

Abidât İbadetle meşgul olan kadınlar

Âsiyat Asi olan kadınlar

Kânitât Kuran’da saliha kadınlara verilen ad Mutîa Eşine itaat eden kadınlar

Müminât Mümin kadınlar

Sahiyyât Cömert olan kadınlar

Sâlihat Dinin emirlerine uygun davranan, iyi amel ve hayır sahibi kadınlar

Tâibât Tövbe eden kadınlar

(13)

xi Tablo 2:

Karamânî’nîn Zihin Dünyasındaki Coğrafya Basra Şam Medine Mekke Kudüs Horasan Hindistan Semerkand Yemen Bağdat Rum Kayserîye Rum Vilâyeti Irak Türkistan İran Hayber

(14)

GİRİŞ

Abdüllatîf Karamânî âhlak yazarı ve mutasavvıf bir kişiliktir. Kendisi Karamânlı olup Fakîh Karamânî, Kara Abdüllâtif ve siyahser (siyah başlı) gibi lakaplarla anılmaktadır. Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi olmadığı görülmektedir. Baba adı Derviş Fakîh, Osmanlı Müellifleri’ne göre ise Durmuş Fakîh’tir.1 Karamânî Âdâb-ı Menâzil adlı eserini bir ulema kızı olan ve eve gelen kadın misafirlerine âhlakla ilgili uyarıcı konuşmalar yapan eşinin isteği üzerine 985/ 1577’de yazmıştır.2

Bu eserde özellikle seçkin bir ev kadınının vasıfları, eşler arasındaki karşılıklı hak ve vazifeler, aile fertlerinin rahatlıkla barınabilmeleri bunun yanı sıra ailede âhlak ve edep kurallarının yaşatılabilmesi için bir evde bulunması gereken maddi şartlar ve anne-baba ve evlat ilişkisi ve hocalara saygı gibi konular işlenmektedir.3

Abdüllatîf Karamanî kemal ve fazilet sahibi şeyhlerden olup tasavvuf, ahlak ve mevzularından bahseden Âdâb-ı Menâzil dışında Miracü’l-Müştakin ve

Minhâcü’l-Müttakîn adlı bir eser daha kaleme almıştır.4 Bu eserin bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde Esad Efendi nr. 1722’de bulunmaktadır. Karamanî bu eserinde seyr ü sülûk esnasında aşılması gereken manevi menzil ve kaynakları ele alır. Bunu yaparken de tasavvuf kaynaklarında yer aldığı üzere usulü aşere tasnifi içerisinde inceler. Bu kavram tasavvuftaki anlamıyla tarikattaki on usulü nitelemek maksadıyla kullanılmıştır. Bunlar: tevbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, zikre mülâzemet, tamamıyla Hakk’a dönmek, sabır, murakabe, rıza’dır.5

Karamanî eserinin giriş kısmında kitabını yazma amacından bahsetmektedir ve daha once bu konuda müstakil bir kitap yazılmayışına değinmektedir. Bu kitabın çoğaltılarak muteber kaynaklardan menkul olduğunu söylemektedir. Bütün kitabın

1 M. Cunbur, “Abdüllâtif Karamânî”, Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi (TDVİA), 1, 81.

2 Cunbur, “Abdüllâtif Karamânî”, s. 81.

3 Hüsameddin Erdem, “Abdüllâtif Karamânî”, DİA, 1, 256.

4 Bursalı Mehmet Tahir Efendi, Osmanlı Müellifleri, c. 1, haz. Fikri Yavuz, İsmail Özen (İstanbul: Meral

Yayınevi, t.y), s. 39.

(15)

2

hanımların kendilerine gelen suallere cevap olarak yazıldığını düşünebiliriz.6 Karamânî’nin yaşadığı devirde kadınlar arasında okumak ve de yazmak pek yaygın değildi. Her ne kadar okumak ve de yazmak pek yaygınlaşmamış olsa da kadınların kendilerine gerekebilecek bilgileri öğrenme arzusu içinde oldukları anlaşılmaktadır.7

Çalışmamızda konu daha önce kendi döneminde yazılmış siyasetnâme ve ahlâk kitapları ile mukayese edilerek ele alınacaktır. Nasîruddin Tusî (ö. h/ 672), Kınalızâde Ali Çelebi (ö. h/979), İbn Miskeveyh (ö. h/421) Muhyi Gülşenî (ö. h/ 888) ve de Celaleddin Devvanî (ö. h/908) gibi önemli isimlerin yazdığı ahlâk eserleri incelendiğinde aile ve ev ahlâkını tek başına ele almayıp bir bölüm hâlinde ya da küçük bir fasıl olarak ele almışlardır.

Bu çalışma kapsamında yararlanılacak olan Âdâb-ı Menâzil’in Süleymaniye Kütüphânesi’ndeki Âtıf Efendi 1725 numaralı koleksiyonundaki nüshada bir fihrist kısmı mevcuttur. Fihristin varlığı eserin kullanıldığı ve kullanılmasının beklendiğini düşündürtmektedir. Bu fihrist kısmı sayesinde eserin içeriği hakkında malumat sahibi olunabilmektedir. Eseri okurken zengin içerikli bu kısım çeşitli fasılları kapsadığı için metnin ana başlıklarını görmek açısından okuyucuya yardımcı olup metnin içerisinde kaybolmamayı sağlar. Âdâb-ı Menâzil birçok fasıldan oluştuğu için hepsinden bahsetmek işi zorlaştıracağından çalışma kapsamında ilgili olan fasıllardan bahsedilecektir.

Âdâb-ı Menâzil’in ilk faslı evli eşlerin birbiri üzerindeki haklarını ele almaktadır.

Karamanî bu fasılda erkeği aile içinde konumlandırarak erkeğin niçin ailenin reisi olduğuna dair bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Erkekler birçok bakımdan kadınlardan üstün özelliklere sahip olduğu için erkekleri ailenin merkezine alarak ataerkil toplum yapısına işaret eder. Evin reisi olan erkeği bir padişaha benzeterek aile içindeki konumunun ne kadar güçlü olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. Karamanî padişah ile evin erkeğini yer yer kıyaslayarak erkeklerin de tıpkı padişahlar gibi kadınların haklarını koruması gerektiğini ifade etmektedir. Buradaki asıl mevzu ise bir evi ev

6 Abdüllâtif bin Durmuş El Karamânî, Âdâb-ı Menâzil. Âtıf Efendi 1725 Süleymaniye Yazma Eserler

Kütüphanesi, vr. 2a.

(16)

3

yapan ya da ailenin iç dinamiklerini oluşturan temel unsurların bir siyasete dayandırılmasıdır. Buradaki siyasetle kastedileni evi idare edecek olan erkeğin rolü ve kadının aile içindeki konumu olarak, yani başka bir deyişle “menzil’in siyaseti” olarak anlamak daha doğru olacaktır. Karamânî evin idaresinde ve ailenin güçlü olmasında önemli rol oynayacak olan salihâ kadın modelini incelemiştir. Bir ideal kadın arayışı ve beklentisi söz konusu olup bu ideal kadın sâliha kadın olarak tarif edilmiştir. Bu salihâ kadınların eşlerine itaat ettiği ve hoş tuttuğu bu bölüm boyunca anlatılmıştır.

İkinci ve üçüncü fasıllarda ehli beyt hakları ile emr-i marûf ve nehy-i münker anlayışı anlatılarak ailenin konumlandırılması ve salihâ yani ideal olan kadınlardan başka bir konuya geçiş yapılmıştır. Bu iki faslın ortak özelliği ise menzil ve adalet ilişkisi bağlamında ele alınmaya çalışılmasıdır. Âdâb-ı Menâzil’in ilerleyen bölümleri aile üyelerini ve ailenin işleyiş biçimini anlatmaktadır. Bu çerçevede kadınların erkekler üzerindeki hakları, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları, anne hakları, anne ve babanın çocukları üzerindeki hakları ve çocukların anne ve babaları üzerindeki hakları ve son olarak da bu halkanın zincirini kapsayan hizmetçi ve cariyelerin hakları gibi konuları içermektedir. Bu konular Karamânî’nin menzil’e bakışını anlamak açısından önemlidir.

Osmanlı kültürünün oluşmasında muhakkak ki sohbet önemli bir yere sahiptir. Bu da esasında Osmanlı zihniyetinin oluşmasında şifahî kültürün ve sohbetin oldukça payı olduğunu gözler önüne sermektedir. Kaynaklar incelendiği zaman Osmanlı toplumundaki belli bir kesimin sohbet kültürüyle yetiştiği ve de ortak bir kültür çerçevesinde bir araya gelmek amacıyla bazı temel kitaplar aracılığıyla hareket edildiği aşikârdır. Bu kitaplardan bazıları Bustanü’l-Arifîn, Tenbihü’l-Gâfîlîn ve Şerhu

Şirati’l-İslâm’dır. Evlerde misafir ağırlamak için ayrılan bazı odalarda değişik kitaplar

okutulmakla beraber sohbet toplantılarının yapıldığını bilmekteyiz.8

Karamânî niçin bu kadar menzille ilgilenmektedir? Karamanî’nin menzille bu kadar ilgilenmesinin sebebi o dönemin toplum gerçeğini yansıtmak mı yoksa kadın gerçeğini yansıtmak mıdır? Bu açıdan bakıldığında menzile farklı bir bakış açısı getirmektedir. Karamânî’nin bu bakışı dönemin ideal kadın arayışlarını ve toplumdaki

8 Hatice Kelpetin Argapuş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynakları. (İstanbul:

(17)

4

kadın modelini aksettirmektedir. Bir ahlâk kitabının tamamıyla menzile ayrılması diğer ahlâk kitabı yazarları arasında Karamânî’yi farklı kılar. Karamânî menzil hayatı ve aile bireyleri arasındaki ilişkileri anlatırken , hem kadınların hem de erkeklerin ekonomik ve günlük hayatla ilişkilerini ve toplumdaki sünnet uygulmalarıyla birlikte örf ve âdetleri “menzil siyaseti” içerisinde anlattığı için farklıdır.

Karamânî kadınların menzildeki yerini incelerken aslında kadınların eğitimi üzerinde durmaktadır. Burada asıl amaç kadınlara aile ve ev ahlâkını öğretmek, bir çeşit bir ev içerisinde nasıl davranmaları gerektiği konusunda telkinlerde bulunarak onları menzil hayatına hazırlayabilmektir. Karamânî’nin eşinin evine gelen kadınlara sohbet halkası kurarak dersler verdiği bilinmektedir ve bizzat eşinin kendi ağzından duyduklarını yazmaktadır.9

Bu kitab türkî diline tercüme olduğuna sebeb oldur ki çünkü Allah subhanehu teâlâ bu fakirinün duasın ki kabul eyleyüb salihât, kânitât, sabirât havâtin müyesser eyleyüb bu fazlullâhdan sonra bir fâzilet-i uhra dâhi anlardan birisi âba’an ced ulemâ silsilesinden vaki olub ve ataları hizmetinde bazı ulûm tahsil eylemiş imiş çünkü bizüm yanımıza vaki oldular. Ehadisden ve tefâsirden hayli ulûm istifade eylediler. Şol mertebedeki müminler hatunlarından salihâ hatunlar gelüb anlardan nasihat taleb ederlerdi. Anlar dâhi bazı kitabdan bazı hıfzdan nasihat ederdi.10

Karamânî’nin eşinin atalarından bazı ilimler tahsil etmiş bir âlime olduğunu anlayabilmekteyiz. Âlime görevini icra ederek kocasıyla birlikte ilim öğretme işini beraber üstlenmişlerdir. Saliha kadınlara ilim öğretilirken hadis ve tefsir kaynaklarından yararlanılmıştır. Karamanî’nin kadınların bu kaynaklardan yararlandıklarını ifade ederken âlime olan eşine duyduğu saygıyı görebiliyoruz. Salihâ kadınlar gelip bu âlime kadından nasihat talep etmişlerdir.11 Kadınların nasihat talep etmesi durumu bu ilim öğretme işinin sadece bir sohbet halkasının parçası olmakla sınırlı kalmamış; olma

9 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 2b-2a.

10 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 2b-2a.

(18)

5

ihtimalini akla getirir. Kadınların bu gibi âlimelerin evine gidip sorular sorduğunu düşünmek mümkündür.

Karamânî’nin sohbet halkasındaki kadınlara, hâne için nasıl davranmaları ve aile düzeninin devamlılığını sağlamak için nelerden kaçınmaları gerektiğine dair bir ilim öğretilmesi mühimdir. Abdüllatîf’e göre “ilm-i dirâset”12 “ilm-i verâset” ve toplumsal işleyişe dair birçok kitap yazılmış ancak “ilm-i siyaset-i hassa” yani “ilm-i menzile” dair bir kitap yazılmamıştır. Karamânî’nin eserini yazdığı 1577 yılına kadar yazılan ahlâk kitapları ya da siyasetnâme gibi kitaplara bakıldığında tek başına ilm-i menzili ele alan ve hanımlara aile ve ev âdâbını öğreten ciddi bir çalışma olduğu görülmemektedir. İlm-i menzil konusu ahlâk kitaplarının içerisinde ya bir bölüm olarak yer almış ya da kısa bir bahisle bu konuya değinilmiştir. Karamânî ilm-i menzil (aile ve ev âhlakını) öğreteceğiz diyerek çok güçlü bir iddia ortaya koymaktadır. Aslında bu ilmi bir çeşit özel bir kategori içerisine koymuştur. Bu kitap o güne kadar olmayan bir ihtiyacı karşılar. Bu ihtiyaç ise kadınlar ve etrafındaki ev halkına bir ev içerisinde neler yapmaları ve nasıl davranmaları gerektiğinin öğretilmesinden ileri gelir. Karamânî’nin hitap ettiği kitle onun sohbet halkasındaki kadınlar ve yine bu çerçevede ehl-i beyt çevresini içine almaktadır.13 Bu yönle bakılacak olursa kadınlar ve etrafındaki ehl-i beyte dair tam anlamıyla bir evlerin âdâbını anlatan bir kitap yazacağını iddia etmektedir. Karamânî bu alanda ciddi bir çalışma yaptığını ve ilk defa kapsamlı bir şekilde ilm-i menzili ele aldığını düşündüğü için kendisine yaptığı iş farklı gelebilir.

Kadınlarla ilgili bugüne kadar yapılmış olan çalışmalar ele alındığında ve özellikle ahlâk kitapları incelendiğinde kadın mollalar meselesinin pek de altının çizilmediği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Âdâb-ı Menâzil’de Karamânî Rabiatü’l Adeviyye gibi güçlü bir kadın sufî tipine yer vermektedir ve kendisinin eşi dolayısıyla kadın mollar konusu üzerinde durulacaktır. Rabiatü’l Adeviyye’yi “menâkıb-ı kânitât”14 sınıfı içerisine alarak kategorize etmiştir.

12 Bursevî’nin Tefsirin’de geçtiğine göre “ilm-i diraset normal eğitim metodlarıyla elde edilen kesbi

bilgiyi” ifade eder. Bursevî bu bilgiyi Tevbe Suresi’nin 122. ayetinin Tefsir’ini yaparken veriyor.

13 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 2a.

14 Sâliha olan kadınlara Kuran’da kânitât sıfatı verilir. Eser içersinde kânitât grubunda yer alan kadınların

(19)

6

Kadın mollalar konusu şu zamana kadar araştırmacıların dikkatini çekmemiş olsa da literatürde katkı sağlanması gereken bir alan olarak durmaktadır. Bir saray kasabasında bir zamanlar yaşayıp ölmüş olan İbrahim Ağa’nın eşi Zahide Molla çok geç tarihler de bile bir sosyal gerçeklik olarak toplumda olması istenen ideal kadınlara, model olabilecek bir molladır. Karamânî de kendi çevresindeki kadınların kadın mollardan haberdar olmasını istemiş olabilir.15

Kadınların Eğitimi

Osmanlı’da 1540 ve 1541 yılları arasında kadınların eğitimini anlamak açısından Haciye Sabah hakkında açılan davadan bahsedilmesi uygun olacaktır. Haciye Sabah evinde kızlar için bir din dersi sınıfı açarak bu sınıflarda erkeklerin de bulunmasında bir sakınca görmez. Bu kadın İbrahim adında bir öğretmeni kızlara ders vermesi için tutmuştur. O dönemin toplumsal yapısı dikkate alındığında kadın ve erkeğin aynı ortamda yan yana bulunması uygun görülmemiştir. Bu yüzden mahkemece “iki karşı

15 “Zâhide Molla

Hüve’l bâki merhûm ve mağfûr Saray Kasabası’ndan İbrâhîm Ağa’nın kerîmesi Zâhide Monla. Ruhuna el-Fâtiha sene 1304.”

Fatma Şen’in de içinde bulunduğu restorasyon projesi kapsamında Tekirdağ’ın Saray ilçesindeki Ayas Paşa Camii’nin haziresindeki mezar taşlarından birisi, Zahide Mollaya ait.

(20)

7

cinsin yana yana bulunması” yasaya aykırı olarak nitelendirilmektedir. Haciye Sabah’a evinde okutulan derslerin sapkın öğretiler olduğu ve bu kadının sapkın öğretilerini İbrahim öğretmen aracılığıyla öğrencilerine yaymaya çalıştığı iddiasında bulunurlar ve bundan dolayı kadını suçlarlar.16

Haciye Sabah’ın yargılanması olayı kadınların bilgi ve eğitime erişmeleri bakımından ilgi çekmektedir. Bu dönemde temel eğitim erkekler ve kadınların her ikisi için de kutsal kitap ve ve toplum içinde nasıl davranılması gerektiği konularına dair öğrenimi ifade etmektedir.17 Kız çocukları için evde erkek kardeşlerinin yanında ders gördüklerini düşünülebilir ancak mahkeme kayıtlarında görülen erkeklerin eğitimidir. Haciye Sabah’ın yargılanması kadınların hane halkı içinde öğrenim gördüklerine kanıt sağlamaktadır. Sabah’ın derslerine kadınların günü gününe geldiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Leslie Pierce’in “derslerin iyi örgütlenmiş ve sürekli bir etkinlik görünümü” olduğunu düşünmesi kadınların eğitim alanına dair bir çerçeve çizmektedir.18

1570’li yıllar düşünüldüğünde kadınların bir sohbet halkalarında anlatılan ilim ortamına katılmaları bile önem atfedilmesi gereken bir husustur. Kadınlar aile hayatında neler yapmaları ve nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Bu toplumda aile ve ev âhlakının ilmi öğretilerek kadınların davranış biçimleri düzenlenmiştir. Leslie Pierce’in

Ahlâk Oyunları ile Âdâb-ı Menâzil karşılaştırıldığında kadınların bir okul ya da medrese

ortamı değil de bir ev içerisinde bir âlimenin sohbeti eşliğinde öğrenim gördükleri anlaşılmaktadır.

Çalışma üç bölüme ayrılmıştır. İlk olarak Karamânî’nin ilm-i menzil kavramını nasıl ele aldığı ve menzili nasıl tanımladığı anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu menzilin içersinde anne, baba, çocuklar ve hizmetkârlar ve köleler ailenin önemli bir parçası olarak ele alınmıştır. Aile bireyleri arasındaki karşılıklı ilişkiler üzerinde durularak Karamanî’nin aileyi konumlandırması incelenmeye çalışılmıştır. Bir yandan da menzilin bir tanımı yapılarak menzilin bu âdâb kitabında ne kadar yer tuttuğunu görmek

16 Leslie Pierce, Ahlak Oyunları 1540-1541 Osmanlı’da Ayntab Mahkemesi ve Toplumsal Cinsiyet, çev.

Ülkün Tansel (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2003), s. 329- 330.

17 Pierce, Ahlak Oyunları, s. 330.

(21)

8

amaçlanmıştır. Özellikle menzili anlatmaya çalışırken kadınların rolü ve ailenin merkezindeki eşlerine karşı ne gibi davranışlar sergiledikleri ve kadınlardan beklenen ideal davranış biçimleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu açıdan bakıldığında Karamanî’den önce yazılan ahlâk kitaplarında da benzer konuların yer aldığı görülmektedir. Âdâb-ı Menâzil ile herhangi bir ilmihal kitabı karşılaştırıldığında eşlerin birbirleri üzerindeki hakları, İslam’da temizlik anlayışı, komşu hakları, farz ve vacip olan görevler ve sünnetler, akraba, köle ve hizmetkârlara nasıl davranılması gerektiği gibi hususlar üzerinde önemle durulur. Adalet ile menzil arasındaki bağlantıyı incelemek ailenin fonksiyonlarının anlaşılması bakımından vazgeçilemez bir unsur hâline gelmiştir. Adalet menzil hayatının bir parçası olduğu için önemlidir. Karamânî menzil hayatını anlatırken bir evde adalet sağlayacak olan erkeği, model olarak gösterir. İkinci bölüm bir ev içerisinde yaşayanların ya da sıradan halkın yaşam tarzı merak edildiği için Karamânî’nin içinde yaşadığı toplumdaki günlük ve ekonomik yaşam ile örf ve âdetler konusuna ayrılmıştır. Öncelikle aileyi oluşturan bireyleri sosyal hayattan bağımsız düşünemeyiz. Bu yönden bakıldığında da sosyal hayat ile menzilin bütünleştiği açık bir şekilde görülür. Bu aile bireylerinin nasıl yemek yedikleri, geçimlerini nasıl temin ettikleri, kadınların hangi mesleklerle uğraştığı ve ailenin geçimine nasıl katkı sağladıklarını görebiliriz. 16 yüzyılda yaşamış olan bir insanın fikir dünyasını anlamak da mümkün olabilmektedir.

Üçüncü bölümde Karamânî’nin sohbet halkasındaki ideal kadın tipleri incelenmiştir. Bu ideal kadın tipleri sâliha, “tâibât” ve “mutîa” olan kadınlardır. Âsi kadınlar toplumda sık rastlanan yaygın kadın tipleri arasındadır. Asi olan bir kadının dik başlılığından nasıl kurtulabileceği konusunda bazı tavsiyelerin olduğu görülür. Bu tavsiyler çalışmanın üçüncü bölümünde ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Bu çalışma bir aile içerisinde eşine karşı gelip onun sözünü kabul etmese bile ona verilecek olan nasihatlerle kadının asi olmaktan vazgeçebileceğini göstermektedir.

Karamânî’nin amacı menzilin içerisinde kadının yerini belirlemek ve menzilin içerisinde kadına düşen görevleri açıklamaktır. Karamânî’nin yer yer erkeklere seslenmesi ve onlara da tavsiyelerde bulunması metnin kim için yazıldığını düşündürebilir. Erkekler menzilden bağımsız ya da apayrı bir çevrede yaşıyormuş gibi

(22)

9

görülmemelidir. Bu adab kitabı menzilin birer üyesi olan kadınlar ve erkekler için yazılmıştır. Aileyi konumlandırırken erkeği merkeze alması erkeğin menzil içerisindeki önemini kanıtlamaktadır.

Âdâb-ı Menâzil bütünüyle incelendiğinde metnin akışında birtakım

düzensizlikler olduğu görülür. Meselâ Karamânî yeme-içme adâbını anlatırken bir anda insan ilişkileri ve dostluk konusuna geçer. Konularla ilgili hiçbir geçiş cümlesi ya da bir başlık kullanmadığı görülür.19 Bu düzensizlikler eserin bir sohbet ortamında yazılmış ve bu sohbet halkasının parçası olmasından kaynaklanmaktadır.

Elimizdeki Atıf Efendi 1725 numaralı koleksiyona ait nüsha taliktir. Bu yazı türü Âdâb-ı Menâzil’in telif tarihine göre, daha geç bir tarihte kaleme alınmış olabileceğini düşündürtmektedir. 17 yy’ın sonları ve 18 yy’ın başlarında kopya edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle bu nüshanın müellif nüshası olma ihtimali de oldukça zayıf gözükmektedir. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi’ndeki beş koleksiyon incelendiğinde her bir nüshada fasıl kısmı olduğu tespit edilmiştir ancak hiçbirinde tezde kullanılan Atıf Efendi koleksiyonundaki gibi fihrist kısmı mevcut değildir.

Karamânî’nin Kaynakları Üzerine

Karamânî eserinde bahsetmiş olduğu her konuyla alakalı olarak kullandığı kaynaklara referans vermiştir. Özellikle Âdâb-ı Menâzil’de geçen her konuyla ilgili ayet ve hadislere sıkça başvurmuştur. Tefsir, hadis ve fetva kitaplarını ayrıntılı bir biçimde kullanmayı tercih etmiştir. Karamânî’nin sohbet halkasında bahsettiği birçok konuda fetva kitaplarına referans vermesi bu kitapta konuşulan konuların fetvalara da konu olduğunu göstermektedir.

Karamânî’den çok önceki yüzyıllarda hadislerin ve rivâyetlerin kaynaklarda nasıl kullanıldığını anlamak açısından 6. yy da yazılan Tenbihü’l-Gâfîlîn adlı eserden

(23)

10

bahsetmek gerekir. Tenbihü’l-Gâfîlîn dönemin atmosferi göz önüne alındığında birtakım uydurma hadis ve zayıf rivâyetlerin kullanıldığı açıktır. Ebü’l Leys Semerkandî tarafından kaleme alınan Tenbihü’l-Gâfîlîn adlı eser bir vaaz ve nasihat kitabı niteliğindedir. Kitabın konuların arasında cennet- cehennem, tövbe, kıyamet alâmetleri, abdest, namaz, sadaka, oruç, âhlakî esaslar, ribâ ve zinâ, dua, tesbih, şükür, tevekkül, tefekkür ve gaza gibi pek çok konu yer almaktadır. Bu eserde Hz. Peygamber’e atfedilen birçok söz, kıssa ve İsrailiyyat türü, haber mevcut bulunmaktadır. Bu mukabilde bazı hadis usulü ve konuyla ilgili hadis kitaplarında da bahsedilen eserdeki gibi birçok zayıf ve uydurma hadisin, asılsız haberlerin yer aldığı kaydedilmiştir.20 Karamânî de eserinde söylediği hususlarla ilgili bazı söz, kıssa ve birtakım zayıf hadisler ve de İsrailiyyat türünü kullanmıştır.

Şerhu Şiratü’l-İslâm adlı eser İmamzâde olarak bilinen Muhammed bin

Ebubekir (ö. 573/ 1177) tarafından kaleme alınmış olup bazı zayıf uydurma hadisleri içinde barındırmasıyla bilinir. Şiratü’l-İslam tıpkı Tenbihü’l-Gâfîlîn gibi benzer konuları içerisine alır. Eserin en önemli özelliği ise halkın dini kültürünün oluşması üzerindeki etkisidir. İslamî ilimlerin olgunlaşma dönemi kaynakları arasında sayılmaktadır.21

Keşşâf: Karamânî’nin eseri boyunca en çok atıfta bulunup kullandığı

kaynaklardan bir tanesidir. El Keşşâf Mutezile âlimlerinden Zemahşerî’nin ağırlıklı olarak dirayet metoduyla yazmış olduğu tefsiridir. Zemahşerî’nin bu eseri tefsir alanında temel eserlerden biri haline gelmiş ve Kuran’ı anlama çabasında olan hemen herkesin başvurduğu bir eser olmuştur.22 Karamânî de bu kaynağı Kuran tefsirinde belki de en temel eser olmasından dolayı ve kendi eserine bir otorite sağlamak için seçmiş olabilir.23

20Argapuş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynakları, s. 34- 35.

21 Argapuş, Osmanlı Halkının Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynakları, s. 36.

22 Detaylı bilgi için b.k.z: Ebü'l-Kasım Carullah Mahmûd b. Ömer b. Muhammed Zemahşeri, el-Keşşaf

an hakaikı Gavamizi’tTenzil ve Uyuni'lEkavil fî Vücuhi'tTe’vil, tashih Mustafa Hüseyin Ahmed.

-[y.y., t.y.], (Kahire : Matbaatü’l-İstikame Yayınları, 1946).

(24)

11

Zemahşerî eserini hazırlarken daha önce yazılmış olan birtakım tefsir, kıraat ve belâgat kitaplarına başvurmayı tercih etmiştir. Şemseddin el Isfahanî el Keşşâf’ın temel kaynağının Zeccâc’a ait Me’ani’l-Kur’an adlı eser olduğunu ifade etmektedir. Keşşâf adlı eserde dirayet metodu kullanılmış ve rivayetlere de yer verilerek iki metod birleştirilmiştir. Buna ek olarak ayetler tefsir edilirken çeşitli hadisler aracılığıyla nakledilmesine rağmen Müslim’in el-Cami’u’s-Sahîh adlı eseri dışında herhangi bir kaynağın zikredilmediği görülmektedir. Bu eserde dikkat edilmesi icab eden bir yönde bazı surelerin faziletleri hakkında “zayıf ve uydurma” hadislere yer verilmesidir ve buna bağlı olarak bazen rivayetlerin zayıf olduğu belirtilmektedir. Doğru yolu gösterme düşüncesiyle aslı olup olmadığına bakılmasızın çeşitli kıssaların yer verildiği eser tasavvufî düşünce tenkidi açısından da önemli bir kaynak değerine sahiptir.24

Keşşâf’a göre Karamânî erkeklerin kadınlardan niçin üstün olduklarını anlatır.

Daha sonra kadınların eşlerine itaat etmesi ve bu itaatin nasıl olacağı, eşlerinin nasihatını kabul etmediklerinde kadınların başlarına neler geleceği, nasihatı kabul etmeyen kadınlara erkeklerin “menzil siyasetine” göre nasıl davrancakları gibi hususlarda bu kaynağa referans verir.25

Karamânî’nin Kuran hakkında söylemiş olduğu görüşlerin “ana kaynağı” olması sebebiyle El-Fetâva’l-Bezzâzîyye’den bahsedilir. Bezzâzî İbnü’l Bezzâzî olarak da bilinmektedir. Harizm köylerinden ve Kerder asıllı olup “el- Bezzâzî” nisbesi, babası ve kendisinin bezcilik mesleğiyle iştigal etmesinden dolayı bu şekilde anılmıştır. El

Fetâva’l-Bezzâzîyye adlı eserini Anadolu’ya gitmeden önce 1409-1410 yılında

bitirmiştir. Eserde ilk Hanefî imamlarının görüşleri ile daha sonraki devirlere bakıldığında Hanefî âlimler tarafından verilen fetvalar bazı güvenilir kitaplardan özetlenip derlenmiştir.26 Karamânî’nin eserinde kullandığı fetva kitaplarından biri olduğu ve konumuzla ilgisi açısından önemlidir. Bir çocuğuna Kuran öğretildikten sonra faydalı ilimler öğretilmesini savunan Karamanî, Kuran ile ilgili görüşlerde özellikle fetvayı referans göstermiştir. Fetvaların bazılarında bir kimse bir kimse için

24 Özek, “el- Keşşaf”, s. 329- 330.

25 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 2a-5b.

(25)

12

Kuran’ı baştan sona kadar okuduğunda “düşük ücretle kırk dört dirhem” paranın gerekli olduğu belirtilir. Karamanî’de bu hususu Âdâb-ı Menâzil’de naklederken

Fetavâ’l-Bezazîyye’ye referans verir.27

Ayrıca İmam Ebu Hanife ve öğrencilerinin ve de daha sonraki âlimlerin görüşlerini belirtirken bunların üzerinde değerlendirme yapıp fetvaya uygun olanları seçmesi kendisinin ilmi yönden gücünü göstermektedir. Bu kitapta hükümlerin dayandırıldığı deliller ve diğer mezheplerin görüşler pek az denecek derecede zikredilmiştir. Âlimlerin görüşleri verilirken de pek az yerde kaynaklara atıfta bulunulmuştur.28

Eserde bazı fakihlere sorulan sorulara onların verdikleri cevapların yanında Bezzâzî’nin kendi zamanındaki bazı meselelere dair verilen fetvaların yer yer kaydedilmesi hususu dikkat çekicidir. Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’ye önemli meseleleri bir araya getiren bir kitap yazmamasının nedeni sorulduğu vakit “el- Bezzâzîyye varken böyle bir şey yapmaktan hayâ ederim”29 dediği söylenir.

Ed- Dürretü’l-Fâhire: Gazali’nin ölüm, kabir hayatı ve ahiret hâllerine dair

eseridir. Asıl adı Ed- Dürretü’l-Fahire fî keşfî- ulûmi’l-âhire olan eser bazı kaynaklarda

Keşfü-ulumi’lâhire şeklinde de geçmektedir. Eserde farklı zamanlarda neşredenler

tarafından yapılan farklı baskılar dikkate alınmadığında ed- Dürretü’l-Fahire’de kısa bir giriş yapıldıktan sonra ölüm öncesi hayata genel bir bakış yapılır ve ölüm ve sonrasında yaşanacak hayatın aşamaları bir çeşit özetlenir. Böylelikle eserde iki ana bölümlü bir plan uygulandığı görülmektedir. İkinci bölüme bakıldığında ölüm ve kabir hayatı ve haşir ve sonrası alt başlıklarına ayrılabilmektedir.30 Daha sonraki fasıllara gelindiğinde ise kabir hayatı, münker ve nekirin sorgulanması, kabir ehlinin gruplandırılması ve kabir azabı gibi konulara yer verilmiştir. Eserin son bölümünde kâfir ve günahkârların cehenneme atılması salih ve mümin olanlarınsa cennete yerleştirilmesi hususu üzerinde durulmuştur. Bu söylenilenlerle birlikte cennetliklerin “rüyetullah” şerefine erişmeleri

27 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 38b-38a.

28 Özel, “Bezzâzî”, s. 114.

29 Özel, “Bezzâzî”, s. 114.

(26)

13

ve cennette verilecek olan ödüller gibi hususlar cennet ehlinin özelliklerine göre sınıflandırılmıştır.31

Avârifü’l-Maârif Şehabeddin es- Sühreverdi’nin (ö. 632/1234) tasavvufa dair

eseridir. Sühreverdi eserini yazma amacının sufîliğin şeriata uygun olan esaslarını açıklamak ve bu esasları savunmak olduğunu açık bir şekilde söylemektedir. Kendi devrinde gerçek sufîlerin azaldığını ve sahte sufîlerin türediğini bundan dolayı sufîliğin içeriğini bilmeyenlerin tasavvufla ilgilenen kişilere karşı olumsuz bir tutuma sahip olduklarını belirtmektedir. Böyle bir tutum içerisine girenler sufiliği bazı merasimler ve âdâblardan ibaret sanmaktadırlar. Bu eser altmış üç bölümden meydana gelmektedir ve bölümlerin her birinde yer alan bilgilerin birçoğu aynı konularda yazılmış olan eserlerden genişletilerek aktarılmıştır. Bir kısmının ise kısaltılarak aktarılması tercih edilmiştir. Özellikle tekke hayatını düzenleyen esaslar daha önce Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr (ö. 440/1049) tarafından ortaya konularak belli bir düzen içinde ilk defa Avârifü’l

Maârif’te açıklanmıştır.32 Bu açıdan bakıldığında İslam dünyasında tekke âdâbıyla ilgili bu eserin menzil âdâbından önce yazıldığı anlaşılmaktadır.

Tergib ve Terhib: Bu terim konumuz açısından önemli bir kavram olduğu için

kaynaklar arasında anlatılması gerekir. Tergib kelimesi “bir kimseyi bir işi yapmaya özendirmek” anlamında kullanılmıştır. Terhib ise “bir işi yapmaktan sakındırmak ya da bir kimseyi korkutmak” anlamına gelmektedir. Tergib dinin yapılmasını istediği güzel işler kapsamına almaktadır. Buna bağlı olarak terhib dinin günah olarak kabul ettiği işlerden uzak durulmasını kapsamaktadır. Tergib ve Terhib’e hadislerde çok sık rastlanmaktadır. Bununla birlikte kendi zamanının uydurma hadisleri içerisinde de yer almaktadır. İslamın ilk dönemlerinden itibaren dini bozmak amacıyla hadis uyduran kişiler olduğu gibi insanları iyi, güzel ve doğruya yönlendirmek ve kötü ve yanlış davranışları sakındırmak amacıyla da hadis uyduranların olduğu görülmüştür.33 Karamânî de topluma benimsetilmek istenen faydalı işler için ve zarar işlerden uzak durulması maksadıyla Tergib ve Terhib’i kullanır.

31 Özervarlı, “ed-Dürretü'l- Fahire”, s.31- 32.

32 Süleyman Uludağ, “Avârifü’l Maârif”, DİA, 4, 109- 110.

(27)

14

Kutü’l-Kulûb: Ebu Talib Mekkî’nin (ö. 386/996) Kutü’l-Kulûb adlı eserinde

zayıf ve uydurma hadisler yer aldığı öne sürülerek bazı hadis bilginleri tarafından eleştirilmiştir. Bu eserde tasavvufun doğuşu hakkında bilgiler verilip “zühd” ve ibadet konuları ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır.34 Mekkî Kutü’l-Kulûb’da Râbiatü’l Adeviyye’den bahseder ve hayatından birtakım kesitler sunarak onun arkadaşlarını anlatır.35

Bustanü’l-Arifîn tarikatların ortaya çıkmasından önce “zühdi tasavvuf”

döneminde yazılmıştır. Genel anlamda bakıldığında fıkhî ve ahlakî konuları içermektedir. Ebu’l Leys es- Semerkandî eserinin önsözünde halkın ve de aydınların bilmesi gereken konuları bir araya getirmiş ve bu bilgileri birçok kitaptan derlemiştir. Delil gerektiren meseleler de ise kitap sünnet ve ulemanın fikirlerine başvurmuştur.36 Eser vaaz ve nasihat üslubuyla yazıldığı için tasavvuf ve tarikat çevresinden çok medrese ve vaaz çevreleri tarafından okunmuştur. Eserin ilk on yedi bölümünde eğitim ve öğretim, fetva, hadis rivâyeti, vaaz, kadılık ve münazara gibi konuları ele alınır. Sonraki dört bölüm tefsir ile ilgili konulardan oluşur. Bununla birlikte ise giyim, yeme- içme, uyku âdâbı, alışveriş, evlenme ve çalışma, ibadet ve günlük hayata dair meselelerle ilgili çeşitli görüşlere yer verilmektedir.37

El Fetâva’t –Tatarhâniyye: Hindistanlı Hanefî fâkihlerinden Âlim bin Alâ’nın

(ö. 786/1384) fıkha dair yazmış olduğu Arapça eseridir. Delhi Türk sultanlarından III. Firuz Şah Tuğluk’un (1351-1388) hükümdarlığı döneminde muhtemelen 1375-76 yılında kaleme alınmış ve Tatar Han’a sunulmuştur. Hanefî fıkhının klasik kitaplarında takip edilen sistem dikkate alınarak Merginanî’nin el- Hidâye adlı eseri örnek alınarak eser düzenlenmiştir. Eserin başında ilmin erdemleri ve önemine dair bir bölüm bulunmakla birlikte taharetten farz olan şeylere kadar fıkhın bütün konuları ele alınmaktadır.38 Karamânî çeşitli fetva kitaplarından alıntılar yapmaktadır. Bu fetva

34 Bilâl Saklan, “Kutü’l Kulûb”, DİA, 10, 239.

35 Margeret Smith, Râbia Bir Kadın Sûfî, çev. Özlem Eraydın, 5. Baskı (İstanbul: İnsan Yayınları, 2016),

s. 24.

36 Hasan Kâmil Yılmaz, “Bustânü’l Arifîn”, DİA, 6, 475.

37 Yılmaz, “Bustânü’l Arifîn”, s. 475.

(28)

15

kitaplarından alıntı yapmasıyla fetvaya konu olan durumların daha önce mutlaka başka bir yerde sorulduğu anlaşılmaktadır. Bir başka husus fetvanın yaşanılan hayatın ne kadar içinde olduğu ile alakalıdır.

Karamânî’nin kaynaklarından hareketle çok daha geniş bir coğrafyada paylaşılan tavırlar, problemler ve çözümler kümesi vardır. Karamânî bunların farkında olup düşünce ve eserleriyle bu kümenin üyesi hâline gelmiştir. Zamanının, sadece kendi mahallesine has olmayan, problemleriyle uğraşmaktadır.

Literatür Değerlendirmesi

Tedbirü’l-menzil dediğimiz kavram felsefî metotla yazılmış âhlak kitaplarında ev idaresini ve aile ahlakını ifade eden bir terimdir. İlk dönem âhlak kaynaklarına bakıldığında ise “tedbirü’l-menzil konusuna çok az yer verilmiştir. İbn-i Sina (ö. 438/1037) Uyûnü’l-hikme adlı eserinde pratik felsefeyi medenî, menzilî ve hulkî olarak üçe ayırır ve tedbirü’l-menzil yerine “el-hikmetü’l-menziliyye”yi kullanır. Bu kavram çerçevesinde kadın-kocası, aile ve çocuklar, efendi-köle arasında iyi ilişkiler kurulmasını sağlayacak şekilde ev işleri ve aile birliğinin düzenlenmesiyle ilgili çeşitli bilgiler vermiştir.39

Gazali (ö. 505/1111) İhyâ-u Ulûmi’d-dîn’in aileyle ilgili bölümlerinde bu tabiri kullanmıştır. Tusî’ye bakıldığında ilk defa Âhlak-ı Nasırî’nin “Tehzib-i Âhlak” adlı birinci bölümüne “tedbir-i menâzil ve “siyaset-i müdün” başlıklarıyla iki bölüm eklemiştir.40 İslam bilginleri âmeli felsefeyi âhlak, tedbir-i menzil ve siyaset şeklinde ayırmışlardır. Tedbir-i menzil ya da ilmü tedbiri’l-menzil el-hikmetü’l-menziliyye İslam felsefecilerinin bakışından41 ev idaresi ya da ev yönetimi anlamlarında kullanılmıştır. İslam felsefesinde özellikle aileyle ilgili pek çok konu ve yön ele alınmıştır. Bunlardan

39 Mustafa Çağrıcı, “Tedbîrü’l-Menzil”, DİA, 40, 260.

40 Çağrıcı, “Tedbîrü’l-Menzil”, s. 261.

41 Detaylı bilgi için İbn-i Sina, Uyûnü’l-hikme, thk. Muvaffak Fevzî el-Cebr, Dımaşk : Dârü'l-Yenabi’,

(29)

16

bazıları ise aileyi oluşturan üyeler ve bu ailede aranan özellikler ve aile üyelerinin birbirlerine karşı olan hak ve sorumluluklarıdır.42

Nasîruddin Tusî (ö. 672/1274) Ahlâk-ı Nasırî adlı eserinde menzilin karı ile koca ebeveyn ve çocuk, hizmetçi ile efendi ve mal ile sahibi arasında olan ilişkiyi ifade ettiğini söyler. Bu açıklamaya Kınalızâde’nin Âhlak-ı Alâi’sinde iştirak ettiği görülmektedir. Âhlak kitaplarının “tedbirü’l-menzil” başlıklı bölümleri incelendiğinde ev idaresi ve aile âhlakına dair pek çok konu yer bulmuştur. Üzerinde özellikle durulan ailenin beş unsuru yani karı-koca çocuk hizmetçi ve malla ilgili yönetim esasları aile bireylerinin hak ve sorumlulukları, ailenin geçimi ve mal varlığın korunması ve harcanması gibi konular ana konulardır.43

İlm-i menzil Tusî’den beri çok bilinen bir kavramdır. Tusî hikmeti iki kısma ayırmaktadır. Bu kısımlar ilim ve eylemdir. Tusî’nin “hikmet-i menzilî” dediği şey de ev idaresidir.44 Tusî’nin Ahlâk-ı Nâsırî’si’nin ilm-i menzille ilgili ilk dikkat çeken çalışma olduğunu düşünebiliriz. Tusî özellikle eserinin ev idaresi olarak adlandırdığı kısmı beş fasıla ayırarak bu fasıllarda evlere niçin ihtiyaç duyulduğunu, malların ve yiyeceklerin yönetimini, eşin yönetimi ve idaresini ve bununla birlikte de çocukların, hizmetçilerin ve kölelerin yönetimi konularını incelemiştir. Kitabın telifinden sonra bir fasıl daha eklenerek ana ve baba hukukuna riayet ve onlara itaatsizlikten alıkoyma konusu üzerinde durulmuştur. Bu kitabın yazılması müellifinin içinde bulunduğu coğrafyadaki karışıklık yüzünden ana yurdunu terk etmeye mecbur kaldığı ve zaman içerisinde yaşadığı olayların, kendisini Kûhistan bölgesinde yaşamaya hapsettiği bir zamanda gerçekleşmiştir.”45

Kınalızâde’ye göre ilm-i tedbiri’l-menzil ev halkı ile olan eylemleri konu edinmiştir. Özü itibariyle bu alan ev halkı, ailesi ve hizmetçileri ve çalışanları ile nasıl kurulan ilişkinin nasıl olması gerektiği üzerinde durmuştur. Kınalızâde Âhlak-ı Alâi’de

42 Hasan Ocak, “İslam Ahlak Felsefesinde et-Tedbiru’l-Menzil/Ev İdaresi Kavramı”, JIRS: Journal of

Intercultural and Religious Studies 6 (2014): s. 86, 88.

43 Çağrıcı, “Tedbîrü’l-Menzil”, s. 260.

44 Detaylı bilgi için b.k.z. Tusî, Nasîruddin. Ahlâk-ı Nâsırî. çev. Anar Gafarov, Zaur Şükürov, ed., Tahir

Özakkaş (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2007).

(30)

17

iktisadi faaliyetlerin aile içerisinde ve dışında bozulmadan işleyebilmesi için insanlar arasında iş bölümü yapılmasının ekonomik işlerde de bir paylaşıma ihtiyacı olduğunun mesken tipleri ve para gibi hususların önemli olduğunun altını çizmektedir.46 Karamânî’nin Âdâb-ı Menâzil’i tam olarak bu literatürün bir parçasıdır ancak Karamânî “ilmi tedbirü’l-menzil” alanını diğerlerinden farklı olarak ahlâk kitapları içerisinde bir bölüm olarak değil, bu alanı ayrıntısıyla ve tek başına ele alarak incelemiştir. Kınalızâde’nin eserinin telif tarihi 1565’tir ve Karamânî’nin de eserini 1577 de yazması bu dönemde yoğunlaşan bir ilgi ihtimalini akla getirir.

Kâtip Çelebi’nin (ö. m/1657) ilm-i menzil konusundaki görüşlerine çok daha geç bir tarihte ilm-i menzil alanındaki yaklaşımını anlamak açısından değinilecektir. Ona göre âmeli felsefe47 üçe ayrılmaktadır ve ilm-i menzili “ya tek başına bir şahsın faziletlerle bezenmek ve faziletlerden arınmak şeklindeki maslahatların bilgisi” olarak yorumlar ve baba-evlat, efendi-köle ilişkisi bu maslahatların bilgisine örnek verilebilir. Bu söylenilenlere ilave olarak aynı şehri paylaşanların bilgisi unutulmamalıdır. Çelebi âmeli felsefe ilk olarak “Tehzib-i ahlâk” ikinci olarak ise “tedbirü’l-menzil” olarak ve son olarak da “siyasetü’l-medeniyye” şeklinde isimlendirilmiştir.48

Çelebi ilm-i menzili bir kişinin eşi ve çocukları, hizmetkârları arasındaki ortak olan unsurların nasıl dengeleneceği eğer bu dengenin dışına çıkan bir şey varsa da bu dengenin nasıl düzeltileceğini öğreten ilim diye tanımlamıştır. Bir evin içerisinde yaşayan kişi/grupların yararına olan bir bilgi olarak ilm-i menzil tasavvur edilmiştir. “Menzil” terimiyle esas anlatılmak istenen en iyi şu şekilde ifade edilebilir: “Taşla ya da keresteyle yapılan ev değil, hanım ile eş, baba ve evlat, hizmet eden ve edilen, mal ile mal sahibi arasındaki özel kaynaşma” biçimidir.49 Kâtip Çelebi’nin aile yapısında açıkça belirttiği bu dengeyi Karamânî’de de görebiliyoruz. O da bireyin davranışları

46 Ocak, “İslam Ahlak Felsefesinde et-Tedbiru’l-Menzil/Ev İdaresi Kavramı”, s. 89.

47 Ahlâk literatüründe, ahlâk, ev yönetimi ve siyaset konularının bütünün kapsayan bir terminolojidir.

48 Sabri Orman,“Oikonomia’dan İlm-i Tedbir-i Menzil’e: İslam’ın Entelektüel Geleneğinde Medeniyetler

Arası Bilgi Değişimi” Medeniyet ve Değerler, ed., Recep Şentürk (İstanbul: İstanbul Ticaret Odası

Yayınları, 2013), s. 190.

49 Orman, “Oikonomia’dan İlm-i Tedbir-i Menzil’e: İslam’ın Entelektüel Geleneğinde Medeniyetler Arası

(31)

18

üzerinde durarak karşılıklı olarak aile içindeki bireylerin birbirlerine nasıl davranması gerektiğini ele almaktadır.

Tusî Âhlak-ı Nasırî’yi yazma sebeplerinden birini İbn Miskeveyh tarafından ihmal edilen “tedbirü’l-menzil” ve “tedbirü’l-müdün” konularının âhlaka eklenmesi olarak belirtir. Daha önceki çalışmalar incelendiğinde bireysel âhlakın ev yönetimi ve siyaset ile olan ilişkisine Fârâbî (ö. 339/950) ve İbn-i Sînâ’nın değindiği bilinmektedir.50 Âhlak, ev idaresi ve siyaset konularının içeren en önemli felsefî âhlak eserleri arasında Tusî’nin Âhlak-ı Nasırî’sinden sonra ilk sayılabilecek eserler Adududdîn el Îcî’nin (ö. h/ 756) Âhlak-ı Adudiyye’si, Devvâni’nin (ö. h/ 908) Âhlâk-ı Celâli’si ve Kınalızâde’nin (ö. h/ 979) Âhlak-ı Alâisi’nden başkası değildir.51 Icî’nin Âhlak-ı Aduiyyesi’nde ev yönetimi üçüncü bölümde ele alınmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise malın durumu, eşlerin birbirleriyle olan ilişkileri ve ev sahibinin hizmetçilere karşı nasıl davranması gerektiği gibi ve çocuklarla ilgili konulardan ibarettir. Malın nasıl kazanılıp nasıl harcanması gerektiği gibi durumlarda tavsiyelerini aktarmıştır. Bundan sonra ise eş seçiminde nelere dikkat edilmeli ve nelerden kaçınılmalı gibi mevzular üzerinde durmaktadır. Esas itibariyle aile âhlakı olarak nitelendirilebilecek bu bölümde erkeğin hanımına karşı görevleri hanımın da erkeğe karşı görevlerinden bahsedilir. Anne ve babanın çocuğa karşı olan görevleri yine aynı şekilde çocuğun anne ve baba, öğretmenine karşı olan görevleri anlatılarak bölüm sonlandırılmıştır.52

Karamânî de bir kimse için helâl olan kazançları sıralayarak malın nasıl kazanılması gerektiği hususunda tavsiyelerde bulunmuştur. Karamânî içinde yaşadığı toplumun günlük ve sosyal hayatta nasıl aktif rol aldığını gözler önüne sermektedir. Özellikle ganimetten ve daha sonra da ticaretten elde edilen kazancın hayırlı ve üstün olduğuna işaret etmektedir.53

Karamânî’de sâliha kadın kimliği üzerinden benzer noktalara temas ederek eşlerin birbiri üzerindeki haklarını ve sâliha hanımın özelliklerini anlatmaktadır.

50 Müstakim Arıcı, “Adududdîn el-Îcî’nin Ahlâk Risalesi: Arapça Metni ve Tercümesi”, Kutadgu Bilig

Felsefe ve Bilim Araştırmaları 15 (2009): s. 139.

51 Arıcı, “Adududdîn el-Îcî’nin Ahlâk Risalesi: Arapça Metni ve Tercümesi”, s. 140.

52 Arıcı, “Adududdîn el-Îcî’nin Ahlâk Risalesi: Arapça Metni ve Tercümesi”, s. 142.

(32)

19

Karamanî bir ideal kadın arayışı içerisindedir ve bu ideal kadının sâliha kadın olduğu düşünülmektedir. Bütün bunlara ilave olarak Karamânî eş seçiminde dikkat edilmesi gereken hususları ele alır ve hizmetçi veya kölelerin hakları ve de evladın ana ve baba üzerindeki hakları üzerinde durur. Çocuk terbiyesinin ve malın nasıl kazanıldığının önemini vurgulaması Âdâb-ı Menâzil’i niteliği itibariyle farklı kılmaktadır. Âdâb-ı

Menâzil’i eğitici ve aile hayatını ve yapısını anlatan çok yönlü bir eser olarak düşünmek

mümkündür.

Karamânî aileyi konumlandırırken Îcî ve Tusî’den farklı olarak bir şeyler söylüyor mu? Bu perspektifte Karamânî’nin ev yönetimine dair inceleme alanını belirlenmeye çalışılacaktır. Aile kavramını ele alırken padişah ile kocayı kıyasladığı görülmektedir. Îcî evliliğin amacı, eş seçiminde bakılması ve de kaçınılması gereken unsurlara kocanın hanımına karşı sorumlulukları ve kaçınılacak davranışlar konusunda Tusî ile hem fikirdir. Tusî ev hayatında olması gereken parçaları baba, anne, çocuk, hizmet ve mal olarak beşe ayırmayı tercih ermiştir. Icî’ye geldiğimizde ise anne ve baba hakları konusunu eşler başlığı altında incelemeyi tercih ederek ev yönetimine dört maddede açıklar.54

Karamânî’nin buradaki yaklaşımı ise aile içerisinde her ne kadar erkeği merkeze almış olsa da esas derdi menzilin içerisinde yer alan kadın unsurunu yansıtmaktır. Karamânî Âdâb-ı Menâzil ile evlerin adabını ve ev içerisindeki kadın kimliğine ve konumuna yer vermektedir. Bu bakış açısıyla da kadınların ev de ve yanında eşi olmasa bile eşine karşı davranış biçimini ve evde yapması gerekenleri ve çocuğun yetişmesinde “menzil siyaseti”ne olan katkıları anlatılmıştır.55

İlmü tebdiri’l-menzil alanına ait kitaplara bakıldığında çocuklar ve pedagoji ilişkisi üzerinde çok fazla durulmadığını gözlemlemek mümkündür. Karamânî’nin

Âdâb-ı Menâzil’ine çocuk eğitimi ve terbiyesi açısından bakacak olursak bir kılavuz

niteliği taşımaktadır. İbn Miskeveyh ve Gülşenî eserlerinde benzer noktalara değindiklerinden bu açıdan karşılaştırıldıklarında çocuk bahsini ele alırken çocuğun nasıl eğitilmesi gerektiği konusuna yaklaşırlarken birebir aynı şeyleri tekrarlıyorlarmış

54 Arıcı, “Adududdîn el-Îcî’nin Ahlâk Risalesi: Arapça Metni ve Tercümesi”, s. 10.

(33)

20

gibi görünmektedir. Kınalızâde’nin yaklaşımı ise çocuğun terbiyesinde uygulanması gereken kaideler ile anne ve babaya karşı çocuğun yapması icab eden birtakım görevleri belirtmektir.

Karamânî ise çocuğun anne ve baba üzerindeki haklarını anlatmaktadır. Önceki yazılan âhlak kitapları ile karşılaştırıldığı vakit böyle bir benzerliğin yani çocuk konusu anlatırken, evladın anne ve baba üzerindeki haklarının anlatılmasının yok denecek kadar az olduğunu söyleyebiliriz. Karamânî bir çocuğun hangi meslekleri seçmemesi gerektiği ve çocuğun ailesinde ustanın yerine ve önemine de değinmektedir.56 Bu şekilde Karamanî çocuğun toplumsal hayattaki rolünü ve konumunu tanımlamaya çalışmıştır.

Karamânî’nin evlerin âdâbına ve o dönemdeki 16. yüzyıl insanının zihin atmosferine nasıl yaklaştığı keşfedilmeye çalışılacaktır. Buna bağlı olarak bir ev içerisinde aile yaşamını ve aile bireylerinin birbirlerine karşı olan görevlerini anlatırken ataerkil bir toplum vurgusu içinde her ne kadar ailenin başı baba olsa da kadının daha doğrusu annenin bu noktada üstlendiği rolü yansıtmaya çalışmıştır. Karamânî’nin içinde yaşadığı toplumda kadınların aile içerisinde çok önemli olduğu düşünülmektedir.

(34)

21

BÖLÜM I

KARAMÂNÎ’NİN MENZİL’E BAKIŞI ve AİLENİN

KONUMLANDIRILMASI

Bu bölümde erkân-ı menzil kavramının farklı yazarlar tarafından nasıl ele alındığını gördükten sonra Karamânî’nin menzile bakışını ele alarak aileyi nasıl konumlandırdığına bakılacaktır. Karşılaştırma yapacağımız yazarlar Kınalızâde (ö. h/ 979) Gülşeni (ö. h/ 888) ve Ahmed bin Hüsameddin Amâsî’dir. (ö. h/1033) Erkân-ı menzil kavramı incelendiğinde Kınalızâde ailenin reisi olan baba için “çoban” ve “doktor” benzetmesi yapılırken Gülşenî de bu benzetmelere ek olarak “devlet” reisi modeli kullanılır. Bu çalışmada ailenin temeli oluşturan babanın ailedeki fonksiyonu anlamak açısından Kınalızâde ve Gülşenî gibi üstadların görüşlerine yer verilerek “menzil” kavramı bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu şekilde Karamânî’nin menzile yaklaşımı daha iyi anlaşılacaktır. Karamânî tüm bu anlatılanlar ışığında aile bireylerinin birbirleri üzerindeki haklarını incelemeye değer bulur. Baba için “çoban” modelini kullanmak yerine aile reisini “siyaset edici bir padişah” a benzetir. Karamânî bir çeşit “menzilin siyasetini” anlatmayı amaçlayarak Kınalızâde ve Gülşenî’den bu yönle ayrılır. Öncelikle ilmü tedbirü’l-menzil konusunda “erkân menzil” kavramının daha iyi anlaşılması açısından Kınalızâde ve Gülşenî’nin yorumlarına yer verilecektir.

Kınalızâde’ye göre aileyi meydana getiren unsurlar beştir. Baba, anne, çocuklar, hizmetçi ve beslenmeyi temin edecek yiyeceklerdir. (gıda)57 Ev halkını idare eden reisin çoban gibi olması gerekir. Aile reisi ikinci olarak doktor gibidir. Doktorun sağlığı korumak ve hastalığı gidermek için tedavide dikkat göstermesi ve bütün organlar arasında denge kurması icab eder.58 Kınalızâde ev halkını uzuvlara benzetir. Kınalızâde’nin ev halkını uzuvlara benzetmesi hanenin bir vücud gibi olduğunu düşündürmektedir.59

57 Kınalızâde, Aile ve Devlet Ahlâkı, s. 10.

58 Kınalızâde, Aile ve Devlet Ahlâkı,s. 13.

(35)

22

Kınalızâde’nin Âhlak-ı Âlai’sinde yer alan “erkân-ı menzil” erkek-kadın, çocuk ve hizmetçiler ve besin gibi unsurları içinde barındırmaktadır. Kınalızâde aile reisini doktora benzetir ve ilk sıraya da ev halkını idare eden reisi koyarak çoban gibi olması gerektiğini söylemektedir.60 Erkân-ı menzil ile âdâb-ı menâzil arasında bir farklılık olduğu görülür. Bir örnek verilirse erkân, rükünler yani taşıyıcı direkler düşünülürse ana fikir olunca “erkân-ı menzil” kavramı içerisinde gıda daha bir anlamlı hâle gelir. Âdâb ise daha ziyade davranış ve değerler ilgili durumları ifade eder. Gıda ilk başta tuhaf görünürken erkân kavramıyla birlikte düşününce anlamlı olduğu anlaşılır. Bu noktadan hareketle âdâbın maddi nesneleri daha bir dışladığı düşünülebilir.

Gülşenî daha çok erkâna bakar ve bu eksende âdâb kısmından daha uzak olmakla, insanın temel ihtiyacı olan gıda unsurunun nasıl temin edildiği üzerinde durmaktadır. Bu unsur ile birlikte ekini ekmek veya biçmek ya da elde edilen ürünü temizlemek, öğütmek ve yoğurup pişirmek ve bunun gibi diğer faaliyetlerin yardımcılardan alınan destek ve işbirliğiyle beraber aletlerle gerçekleşeceğine ve tüm bunların da uzun bir zaman alacağı noktasına dikkat çeker. Gülşenî tedbirü’l menzil anlayışına bağlı olarak ailenin hem bir bakıma “ekonomik bir birlik” olduğu hem de toplumsal iş bölümü gerekliliği düşüncesine sahiptir.61 Gülşenî ailenin barınacağı yere önem vererek meskenin aile fertlerinin rahat edebilecekleri bir şekilde ayrı bölümlerden oluşması ve yüksek tavanlı ve ferah olması gerektiği hususuna önem atfetmiştir. Bu yönle bakıldığında da mesken seçiminde çevreye önem verdiği görülmektedir. Kınalızâde ise çevrede iyi temiz ve güzel huylu komşuların olması gerektiğini söylemektedir.62

Gülşenî erkân-ı menzil kavramına erkek- kadın, çocuklar ve hizmetçilerle beraber besin unsurunu ilave etmiştir. Besin unsurunun eklenmesi ile Gülşenî bu bir araya gelen grupların yaşamak için besine gerek duyduklarını vurgulmak istemiş

60 Kınalızâde, Aile ve Devlet Ahlâkı, s. 10-13.

61 Abdullah Tümsek, “Muhyî-î Gülşenî ve Âhlak-ı Kirâm Adlı Eseri” (Doktora Tezi, Marmara

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,1995), s. 110.

(36)

23

olabilir. Kadınlar, erkekler ve çocuklar, hizmetçilerin bir araya gelmesi küçük toplum hayatına işaret eder.63

Gülşenî aile gibi bir cemaatin oluşabilmesi için bir başkana ihtiyaç olduğu görüşünü savunmaktadır. Bu başkanın da koruyucu ve rızık kazananacak güçte olması gerekmektedir ve aile reisini de bir çobana benzetmektedir. Bundan hareketle de aile reisini çobana benzetmesiyle Kınalızâde ile birebir örtüşmektedir. Gülşenî bir aile reisinin belli başlı özelliklere sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Bu açıdan bakıldığında da aile reisinin ailenin maddi ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve eğitimiyle ilgilenecek nitelikte olması gerekmektedir. Gülşenî menzil kavramını yapılan evin maddi yapısı olarak değil bir bütün olarak görmektedir. Ona göre “erkek- hanım, çocukların ve hizmetçilerin “menzil hayatındaki görevleri ve bir ev içindeki davranışları” menzili oluşturmaktadır.64Aile yerine “menzil” kavramını tam anlamıyla sosyal ve manevi ilişkiler ağı üzerinden temellendirmektedir. Gülşenî menzilin reisini de sanatkâr olarak niteler ve aile idaresini bir tababet olarak görür. Bir anlamda Gülşenî aile idaresini tıp ilmine benzetir. Ailenin idaresi konusundaki bilgiye bakışı menzil üyelerinin her birini içine alarak ev idaresini kapsayıcı niteliktedir.65 Bu yazarların farklı modelleri kulllanmaları hayatta bulundukları yerler, işleri ya da kişiliklerinden kaynaklı olabilir.

Karamânî’nin padişah ile kocayı kıyasladığını görülür. Erkeğin kadınlara hükmetmesini padişahın halka hükmetmesine benzetir. Karamanî’nin toplumunda bazı grupların birbirleri üzerinde tasarruf hakkı vardır. Bu toplumda en başta padişahın halkına ve üstadın şakirdine en son da ise kocanın hanımına hükmü olmak üzere üç türlü hüküm görünmektedir. Erkekler kadınlar üzerinde üstünlük kurup onlara emirler verip bazı şeyleri yasaklayabilirler. Padişahlar da halkı üzerinde hâkimiyet kurup halkına sözünü geçirmeye çalışırlar. Karamânî’ye göre bir üstadın şakirdi üzerinde hüküm sahibi olabilmesi gibi erkekler de kadınlar üzerinde o şekilde hükmedebilirler. Buradaki benzerliğin üstünlüğün mutlaklığı olduğunu söyleyebiliriz. Bu toplumda

63 Tümsek,“Muhyî-î Gülşenî ve Âhlak-ı Kirâm Adlı Eseri”, s. 111-112.

64 Tümsek,“Muhyî-î Gülşenî ve Âhlak-ı Kirâm Adlı Eseri”, s. 112.

(37)

24

tasarruf sahibi olanların hayırlı ve üstün kimselerden seçildiği düşünülmekle beraber şer sahibi olan kimselerden hayır gelmeyeceği genel bir kabul görmüştür.66

Karamânî erkeklerin kadınlara göre olan üstün özelliklerine değinmiştir. Erkekler kadınlara göre ulu olmak, akıl ve mürvetde ve hayır niyetlerde ve kuvvetli olduklarından yazı yazmakta ve ok atmak bakımından mahir özelliklere sahiptirler. Bundan ötürü kadınlara göre daha önde gelmektedirler. Peygamberler, âlimler, kadılar, hatipler ve imamlar erlerdendir.67 Buradan hareketle bakıldığında Karamânî’nin kendi dünyasını nasıl anladığı hususunda bir çıkarımda bulunabiliriz. Karamânî erkekleri bazı üstün özelliklerinden dolayı kadınlardan ön sıraya koyar. Ayrıca peygamberler, âlimler, kadılar, hatipler ve imamlar şeklindeki sıralamasında sanki Osmanlı dini görevlerinin sıralanışını görebiliyoruz.

Karamânî’nin içinde yaşadığı toplumda erkekler kadınlara nafakalar, elbiseler ve mihirler verdikleri için kadınlardan daha üstün görülmüşlerdir. Erkekler bu söylenilen özelliklerden dolayı toplumda kadınlardan daha üstün olup kadınlar üzerinde hak sahibi olabilmektedirler.68

Amâsi’ye göre insanın gıdaya olduğu gibi ev kurmaya da ihtiyacı vardır. Evini kurduktan sonra düzeni sağlamak için kendisine gerekli olan birtakım sanatları öğrenmeye ihtiyaç duyar. Ailenin devamlılığını korumak için de bir eşi olmalıdır. Böyle olursa neslini devam ettirebilir. Amâsi bir evi oluşturan ögeleri beşe ayırır. Bunlar baba, anne, çocuk, hizmetçi ve gıdadır. Bu yönden Kınalızâde ile benzerlik gösterir.69

66 Karamani, Âdâb-ı Menâzil, vr. 3b.

67 Karamani, Âdâb-ı Menâzil, vr. 3b.

68 Karamânî, Âdâb-ı Menâzil, vr. 3b- 3a.

69 Mehmet Şakir Yılmaz, Sultanların Aynası Ahmed bin Hüsameddin Âmâsî ve Eseri Miratü’l Mülûk,

Referanslar

Benzer Belgeler

TThe alveolar cytokine release in the ventilated lung was decreased in patients undergoing elective open thoracic surgery when sevoflurane and desflurane were administered

Mehmet Birekul ADALET-EŞITLIK DIKOTOMISI VE TOPLUMSAL BIR TIP / CINSIYET OLARAK ILK DÖNEM ISLAM TOPLUMUNDA KADIN.. KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi SAYI:

Olguların 7’sine (%63,6) cerrahi eksizyon yapıldı, patolojik tanı üç olguda klinik tanı ile uyumluydu, diğer dört olgunun patolojik tanısı keratoakantom, hiperkeratotik

Spraul ve ark.’nın18 çalışmasında papillom saptanan olguların yaş ortalaması 50,4 yıl, seboreik keratoz saptanan olguların yaş ortalaması 65,5 yıl ve nevüs saptanan

İyi Huylu Tümörlerin Kansere Dönüşmesi Tümör vücudun herhangi bir dokusunda veya organında hücrelerin kontrolsüz olarak, normalden fazla çoğalmasıyla oluşur..

Bu ilkenin gerçek bir aydınlatılmış onam olması için hastaya verilmesi gereken bilgilerin açıkça verilmiş olması, bilginin anlaşılır olması, hastanın gönüllü ve

Artico et al reported that if there is severe neurological deficit, wide excision may be justified, and if mild or absent, intracapsular excision and grafting may give

O zaman lise öğrencisi olan küçük oğluma, fırsat buldukça gel yanıma, matematik fizik çalışalım dedi. İşte öyle birkaç yıl Hocamla havadan