KİTAP İNCELEMESİ
Timur KURAN (2012), Yollar Ayrılırken: Ortadoğu’nun Geri
Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü (çev. Nurettin Elhüseyni)
(İstanbul: YKY Yapı Kredi Yayınları, 447 s.)
Diren ÇAKMAK
Timur Kuran (doğum yılı 1954) Princeton Üniversitesi (ABD) Ekonomi bölümünden lisans ve Stanford Üniversitesi (ABD) Ekonomi bölümünden doktora derecesini almıştır. Uzun yıllar Southern California Üniversitesi’nde (ABD) öğretim üyeliği yapan Timur Kuran, 1993 yılından itibaren aynı üniversitede bulunan Kral Faysal İslam Düşüncesi ve Kültürü kürsüsünde ekonomi ve siyaset bilimi profesörü olarak çalışmış ve 2007’de Duke Üniversitesi’ne (ABD) geçmiştir. Duke Üniversitesi bünyesindeki GorterAilesi İslam Etütleri Kürsüsü’nün başkanlığını yürüten Timur Kuran’ın
başlıca çalışma alanları arasında, kurumların toplumsal değişimi, Osmanlı toplumsal ve ekonomik tarihi, Ortadoğu siyasi ve ekonomik tarihi sayılabilir. Timur Kuran’ın halen üzerinde çalıştığı araştırma konusu, Ortadoğu’nun demokratikleşmesindeki gecikmede geleneksel ekonomik kurumların oynadığı roldür. Kuran, Harvard Üniversitesi Yayınları (ABD) tarafından
“Private Truths, Public Lies:The Social Consequences of Preference Falsification” adıyla yayımlanan, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından “Yalanla Yaşamak:Tercih Çarpıtmasının Toplumsal Sonuçları” adıyla
2001’de Türkçe baskısı yapılan kitabı ve Princeton Üniversitesi Yayınları (ABD) tarafından “Islam and Mammon: The Economic Predicaments of
Islamism” adıyla yayımlanan, İletişim Yayınları tarafından “İslam’ın Ekonomik Yüzleri” adıyla 2002’de Türkçe baskısı yapılan kitabıyla
tanınmaktadır. Siyaset bilimi ile iktisat bilimini bir araya getirerek sosyolojik çözümlemeler yapma yolunu tutan iktisat tarihçilerinden olan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan “Mahkeme Kayıtları
Işığında Onyedinci Yüzyıl İstanbul’unda Sosyo-Ekonomik Yaşam (Socio-Economic Life in Seventeenth-Century Istanbul: Glimpses from Court Yrd. Doç. Dr., Hitit Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, direncakmak@hitit.edu.tr
Reports)” adıyla on ciltlik ve iki dilli olmak üzere yayımlanan eserin
editörlüğünü yapan Timur Kuran; Princeton Üniversitesi, Stanford Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nde dersler vermiştir. Cambridge Üniversitesi Yayınları’nda bir kitap serisinin editörlüğünü yürüten Kuran, Dünya Ekonomi Forumu’nun Arap Dünyası Konseyi üyesi, Association of
Analytic Learning on Islam and Muslim Societies (AALIMS) kurucu başkanı
ve International Economic Association (IEA) yönetim kurulu üyesidir. Timur Kuran’ın Türkçe’ye tercüme edilen son kitabı, 2012 Ağustos’unda
“Yollar Ayrılırken: Ortadoğu’nun Geri Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü” adıyla YKY tarafından yayımlanan kitabıdır. Kitap ilkin 2011’de “The Long Divergence:How Islamic Law Held Back the Middle East” adıyla
Princeton Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Her eserinin neredeyse, küresel politikalara yön veren stratejik düşünce kuruluşları için rehber eser sayıldığı Timur Kuran’ın kısa yaşamına çok büyük bilimsel başarılar sığdırmış olması, erken yaşta dünyanın tanıdığı bir bilim insanı olması, her ne kadar lise öğrenimi dışında (Robert Amerikan Koleji) öğreniminin hiçbir aşamasında Türkiye’de bulunmuş olmasa da, Türkiye’nin aydınlık yüzünü temsil eden akademisyen sayılması bakımından, yeni yetişen Türk araştırmacılar için rol model teşkil ettiğini söylemek doğru olur. Timur Kuran, sadece Türk araştırmacılar için değil; Arap ve Fars araştırmacıların da aralarında sayılabileceği Ortadoğulu araştırmacılar için, bilimsel üretkenliği ve titiz çalışma alışkanlığı ile önemli ve değerli bir bilim insanıdır.
Modern ekonominin Doğu Akdeniz yerine neden Kuzeybatı Avrupa’da biçimlendiği sorusu, hem Türkiye’deki hem dünyadaki siyaset bilimciler, sosyologlar ve iktisat tarihçilerinin sorduğu ve yanıtını vermek üzere, çok sayıda makale ve kitap yazdığı ve bölgesel ve /veya uluslararası ölçekte bilimsel toplantılar düzenlediği bir sorudur. Timur Kuran’ın “Yollar
Ayrılırken: Ortadoğu’nun Geri Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü”
isimli kitabı, modern ekonominin Doğu Akdeniz yerine neden Kuzeybatı Avrupa’da biçimlendiği sorusuna bugüne kadar verilen tüm yanıtları tartışmaya açması ve soruyu yanıtlamaya dönük yeni bir bakış sunması bakımından önemli bir eser olarak okunmaya ve üzerinde konuşulmaya değer bir kitap olarak kendini göstermektedir.
Kitap, İngilizce olarak, 2011’de “The Long Divergence:How Islamic
Law Held Back the Middle East” adıyla Princeton Üniversitesi Yayınları
(ABD) tarafından yayımlanmıştır. Nitekim kitabın yayımlanması üzerinden bir yıl geçmeden, kitap Türkçe’ye kazandırılmıştır. Bu bağlamda, Yapı Kredi Yayınları’nın, yabancı dilde okuma yapmada yetersiz Türk araştırmacılar için çok önemli bir sorumluluğun gereğini ifa ettiğini
söylemek doğru olur. Kitabın tercümesi Nurettin Elhüseyni’ye aittir1.
Elhüseyni’nin tercüme ustalığının, kitabın Türkçe baskısının değerini artırdığının altını çizmekte yarar vardır. Kitabın dili sade ve anlaşılırdır. Kurumsalcı iktisat okulu yaklaşımı ile eserler veren Kuran’ın bu kitabında da aynı yaklaşımı benimsemeye devam ettiğini tespit etmek mümkündür. Karşılaştırmalı tarihsel sosyolojiden kitabında ustalıkla istifade etmiş olan Kuran, çözümlemelerinde geniş bir veri havuzu kullanmıştır. Belge tarama ve içerik çözümlemenin araştırma yöntemi olarak kullanıldığı kitapta, iktisat tarihi yazınında, iktisat tarihçiler arasındaki en önemli karşıtlıklardan birisi olan ampirisizm ile kuramsal bakış ikilemine hapsolmaksızın ve ayrıca veri fetişizmine düşmeksizin, ampirik verileri felsefi-kuramsal açıdan çözümlemiştir. Kuran, kitapta, azgelişmişlik tartışmalarının gündemden düşmeyen ikililiği olan modernleşme okulu ve bağımlılık okulu karşıtlığını dikkate alarak, her iki okulun kimi varsayımlarına eleştirel gözle bakmış2,
adeta ‘bilimsel softalık ile mücadele edercesine’ azgelişmişlik araştırmacılarını dogmatizmden uzak olmaya davet etmiştir. Öte yandan, Kuran; Batı kurumlarına ‘uygarlaştırıcılık’ misyonu yüklemekten geri duramamış, oryantalizm tuzağına düşmemiş olsa da3, modernleşmeci okul
1 Nurettin Elhüseyni (Diyarbakır,1954) Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
mezunudur. AnaBritannica’da yazı kurulu üyesidir.Çeşitli yayın kuruluşlarında editör olarak çalışmıştır. Serbest çevirmenlik yapan Elhüseyni, Türkiye’de, B. Lewis’in “Çatışan Kültürler” (Tarih Vakfı,1999), P. Delius’un “İslam Sanatı ve Mimarisi” (Literatür,2007),L.Garnett’nin “Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri” (Oğlak,2009),F.Tabak’ın“Solan Akdeniz:1550-1870/Coğrafi-Tarihsel Bir Yaklaşım” (YKY, 2010),K. F. Kiple’ın “Gezgin Şölen: Gıda Küreselleşmesinin On Bin Yılı” (YKY,2010), O. Figes’in “Karanlıkta Fısıldaşanlar: Stalin Rusyası’nda Özel Yaşam”(YKY,2011) ve N.Ferguson’un “İmparatorluk: Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi” (YKY, 2011) kitaplarının tercümanı olarak tanınmaktadır.
2Örneğin, tanınmış bir modernleşme teorisyeni olan Daniel Lerner’ın, Müslümanların Mekke
ile makineleşme arasında seçim yapmaları gerektiği yönündeki savlarını eleştiren Kuran şöyle demektedir:“Modernleşme teorisinin savunucuları, gelenekçiliği ve tutuculuğu reforma ters düşen Müslüman özellikleri olarak belirtirler. Başka yazarlar ise, bilim karşıtı ve kaderci tutumları, Müslümanların ekonomik ilerlemesine karşı zararlı kültürel unsurlar olarak kaydederler. Ne var ki, kadercilik, bugünün bilimsel bakımdan ileri ülkelerinde de özellikle dindar insanlar arasında yaygındır” (s.27). Timur Kuran, bağımlılık okulu teorisyenlerini de kitapta eleştirmektedir. Örneğin Samir Amin’in savlarına şu şekilde itiraz etmektedir: “Avrupalılarca yürütülen entrikaların Ortadoğu’yu dünyanın ‘bağımlı’, ‘yağmalanan’ ve ‘özgüvensiz’ bir bölgesine çevirdiği söylenir. Bu savın kimi varyantları bütün sosyal etkileşimlerin bir ‘sıfır toplam’ niteliği taşıdığı yanılsamasına dayanır. Fransızlar ve İngilizler kazandığına göre, Suriyeliler ve Iraklılar kaybetmiştir” (s.38).
3 Timur Kuran, “İslam’ı biçimlendiren Araplar yenilikten korkar ve dış kaynaklı bilgilere
dudak bükerken, Avrupalılar genellikle kaynağına bakmaksızın yeniliklere açıktı” biçimindeki tezatların abartılı olduğunun altını çizmektedir. Örnek için bkz. (s.51). Kitabın bazı sayfalarında,“Abbasi dönemi Bağdat’ındaki tercüme hareketini hatırlayınız” gibi dipnotlara da rastlanmaktadır.
varsayımları tarafında saf tutmuştur. Kuramsal araçların mahiyetini ve işlevselliğini sorgulamaksızın kullanan araştırmacılar için ‘ezber bozucu’ sayılabilecek olan kitabın, Ortadoğu’nun azgelişmişlik sorunsalına; siyasi, iktisadi ve toplumsal pek çok kurumun Ortadoğu’da doğuşunu ve evrimini tarihsel süreç içinde incelemek suretiyle yaklaşması; Ortadoğu’nun azgelişmişlik sorunsalına toplumsal mekanizmaların işleyişinin birbiriyle zincirleme tepkime halinde olduğunu görerek yaklaşmak gerektiğini ortaya koyması4 ve miadını doldurmuş iktisadi kurumları geri getirme yönündeki
geleneksel İslamcı -Timur Kuran’ın ifadesiyle, ‘militan İslamcı’- çabaların olası kötümser sonuçlarına ışık tutması bakımından, zengin bir kavrayış örneği sunduğunun altını çizmek gerekir.
“Hıristiyanlık ekonomik gelişmeyi engelleyen öğeleri alt ederken, Ortadoğu5neden İslam’ın geciktirici etkilerini ortadan kaldıramadı?” veya “Batı Hıristiyan alemi Protestan Reform hareketi, Rönesans ve Aydınlanma
yoluyla kendisini kilise dogmasından kurtararak, yaratıcılığın önünü açtı da İslam dünyası kendini dinsel göreneğin prangalarından kurtarmayı neden başaramadı?” veya “Ekonomik modernleşme6 (kapitalistleşme) için temel
önemdeki yeni dinsel yorumlar neden Ortadoğu’ya Batı Avrupa ile karşılaştırıldığında geç yayıldı?” veya “Kapitalistleşmeyi İslam’ın hangi mekanizmaları önledi?” gibi soruların yanıtının bulunabileceği kitap, dört
ana bölümden meydana gelmektedir.
Kitabın birinci ana bölümü olan “Giriş” bölümünde,“Ortadoğu’nun
Ekonomik Azgelişmişliği Muamması” ve “İslam’ın Ekonomik Rolüne Analitik Bir Yaklaşım” başlıklı iki alt bölüm;“Örgütsel Durgunluk” başlıklı
ikinci ana bölümünde, “İslami Yönetim Altında Ticari Yaşam, İslami
4 Alman tarihçi Fritz Fischer’e (1908-1999) göndermede bulunarak, Timur Kuran,
araştırmacıların ‘mutlak öncelik yanılgısına’ düşmemeye gayret sarf etmeleri gerektiğini savunmaktadır. Şöyle demektedir: “Ortadoğu’nun sıkıntılarıyla özdeşleştirilen birçok kalıp birbirini etkilemiştir. Tek bir etkeni Ortadoğu’nun tarihsel gelişim çizgisinin temel nedeni, bütün geri kalanları ise bunun türevleri saymak, araştırıcıyı mutlak öncelik yanılgısına götürür. Bu, bir neden-sonuç silsilesinin mutlaka bir başlangıç noktası olması gerektiğini öngören yanılsamadır.Tavuk-yumurta ilişkisinde mutlak bir başlangıç noktası yoktur. Gerek tavuğun gerekse yumurtanın hem kaynak hem sonuç işlevini görmesi, ilişkiyi iki yönlü hale getirir” (s. 33).
5 Ortadoğu sınırlarının, 800’de, 1550’de ve 1850’de birbirinden oldukça farklı olduğunu
haritalar (s.25-26) üzerinden kitapta gösteren Timur Kuran, “Ortadoğu terimi birçok tanıma açıktır” (s. 22) demeyi de ihmal etmemektedir. Kitabın tarihsel kapsamında, ‘Ortadoğu’ terimi, bütün Arap dünyasını ve İran’ı ayrıca kilit İslami kurumların durgun kaldığı bir dönemde Osmanlıların yönettiği Balkan yarımadasıyla birlikte Türkiye’yi içine almak üzere, esnek bir biçimde kullanılmaktadır.
6 Timur Kuran, ‘ekonomik modernleşme’ ve ‘ekonomik Batılılaşma’ ve ‘kapitalistleşme’
Ortaklıkların Süreğen Basitliği, İslami Miras Sisteminin Sakıncaları, İslam Hukukunda Korporasyonun Yokluğu, Ortadoğu’da Ticari Korporasyon Geliştirilmesinin Önündeki Engeller, Bankasız Kredi Piyasaları” başlıklı
altı alt bölüm;“Azgelişmişliğin Ayak Sesleri” başlıklı üçüncü ana bölümünde, “Gayrimüslimlerin Ekonomik İslamileşme Süreci, Ortadoğu’daki Dinsel Azınlıkların Yükselişi, Kapitülasyonların Kökeni ve Mali Etkileri,Gayrişahsi Ticareti Kolaylaştıran Yabancı Ayrıcalıkları, Ortadoğulu Konsolosların Eksikliği” başlıklı beş alt bölüm bulunmaktadır.
Kitabın “Sonuçlar” başlıklı dördüncü ana bölümünde, “İslam Ekonomik
Gelişmeyi Engelledi mi?” başlıklı alt bölüm açılarak kitap savlarının genel
değerlendirmesi yapılmaktadır.
Kitabın kaynakça bakımından çok zengin olduğunu, buna dair bir delil sunmak gerekirse, kaynakçanın yaklaşık elli sayfa olduğunu (s.385-431) belirtmek gerekir. Kitabın özgünlüğüne dair pek çok örnek vermek mümkünse de, bunlar arasında en dikkat çekici olanı, hiç kuşkusuz ki, Timur Kuran’ın Kur’an-ı Kerim’den ayetleri ve Peygamber Muhammed’den hadisleri kitapta bilimsel veri olarak kullanması, hatta çözümlemelerinde, İslam fıkıh alimlerinin fetvalarına göndermelerde bulunarak, İslam dini mezheplerinin iktisadi düşünce bakımından birbirinden nasıl farklılaştığını incelemiş olmasıdır. Öyle ki, Timur Kuran’ın İslam teologlarını adeta tartışmaya çağırdığını söylemek yanlış olmaz.
Timur Kuran, kitabının önsözünde, kitabı hakkında şunları söylemektedir (s.9):
“Ortadoğu’nun geri kalmasına yol açan mekanizmalara kafa yormaya koyulduğumda, geniş bir analitik yaklaşım isteyen okurların yönelebileceği bir tek yapıt bulunmadığını gördüm. Kuşaklar boyunca seçkin uzmanlar belirli dönemleri, olayları, kurumları ya da bölgeleri incelemişti. Kimileri karşılaştırmalı ekonomi tarihçilerince kimileri de İslam ya da Ortadoğu uzmanlarınca olmak üzere, İslam dünyasının ekonomik performansını ölçmeye yönelik yararlı girişimler de olmuştu. Ne var ki, birkaç istisna dışında gözlemlenen ekonomik süreçleri açıklama girişimleri, azgelişmişliğin nedensel mekanizmalarından çok belirtilerine ağırlık vermişlerdi. 16. yüzyılda Müslümanların Avrupa’da matbaacılığın gelişimine kayıtsız kaldığını gözlemlemek, Batı Avrupa’yla Ortadoğu’nun neden değişik yollar izlediklerini açıklamak yerine yalnızca temel sorunun bir belirtisini ortaya koyar; tatmin edici bir açıklama dışarıdan belirli yenilikleri almada niçin yeterince güçlü bir talep doğmadığını irdelemelidir. Ortadoğu’nun Avrupa emperyalizmine yenik düştüğünü gözlemlemek de, politik boyun eğmeyle sonuçlanan ekonomik ataleti açıklamaksızın, azgelişmişliğin geç bir belirtisini ortaya koyar.”
Timur Kuran, “Ortadoğu’nun ekonomik bakımdan ileri bir bölgeden
hantal bir bölgeye dönüşmesini inceleyen bir kitap” (s. 10) olarak
nitelendirdiği kitabında7, kitabı yazmaktaki amacını şöyle ortaya
koymaktadır (s.11): “Klasik İslam’ın Ortaçağ küresel ekonomisine uygun
özgün ekonomik kurumsal bileşiminin, küresel düzeyde başarısının sürmesi için gerekli dönüşümleri neden yaratmadığını açıklığa kavuşturmak.”
Kuran, kitabın önsözünde şu hatırlatmayı yapmaktadır(s.12):
“Klasik İslam hukukunun kimi özelliklerini ekonomik handikaplara dönüştüğü saptanmakla, İslam uygarlığının büyük atılımları yadsınmış olmadığı gibi ekonomik üretkenliğin tek değer ölçüsü olduğu da varsayılmış olmaz. Günümüzde geniş bir çevrenin gerilik, cehalet ve baskı kaynağı olarak gördüğü bir din ile ekonomik başarısızlık arasındaki bağları araştırmanın getirdiği risklerin farkındayım. Her ne kadar günümüzde İslam’ı Ortaçağ’ın İslam karşıtı polemikçileri gibi açıkça eleştirenlerin sayısı az olsa da, İslam fobisinin artık geçmişte kaldığı söylenemez. Ancak İslam karşıtı önyargının yaygınlığı, İslam tarihi üzerine dengeli ve serinkanlı düşünmeyi sınırlamak için gerekçe olamaz. Ortaya çıkarılacak gerçekler kötüye kullanılabilir diye soru yöneltmekten, ipucu izlemekten ya da dürüst sonuçlar çıkarmaktan kaçınmak, kimi buluşların suç işlemeyi kolaylaştırdığı gerekçesiyle teknolojik ilerlemeden vazgeçmeye benzer. İslam’ın temelsiz eleştirilerle karşılaştığı alanlarda yanlış anlayışların bilincinde olan aydınlar kanıtlanabilir gerçeklere dayanan dikkatli araştırmalarla bunları düzeltmek zorundadır.”
Özsaygılarını ve kolektif kimliklerini yerli yasalar, normlar ve göreneklerden alan insanları üzmemek ve gücendirmemek için, Ortadoğulu araştırmacıların İslami kurumlara dair çözümlemeler yapmada çekimser kaldıklarına işaret eden Timur Kuran, “Refah ve özsaygı birbiriyle çatışan
amaçlar değildir. Gittikçe küçülen dünyamızda ekonomik başarısızlık başlı başına bir utanç ve içerlenme kaynağıdır. Bir topluluğu yoksulluğa mahkum etmek, zengin kurumsal mirasının bazı bileşenlerinin zamanın gerisinde kaldığını göstermeye oranla özsaygısına daha büyük zarar verebilir. Dahası, gücenikliğe yol açma endişesi, Müslümanların özünde düşünsel tartışmaya 7 Timur Kuran’ın şu değerlendirmesi önemlidir: “İkinci binyılın başında, yani 1000 yılı
dolaylarında, İtalya veya Çin’den gelen bir ziyaretçi Ortadoğu’yu yoksul, ticari bakımdan yetersiz ya da örgütsel bakımdan ilkel bir bölge olarak algılamazdı. Bölge her ne kadar esrarengiz görünebilse de, göze batan özellikleri ekonomik düşkünlük portresi çizmezdi. Üçüncü binyılın başında ise, Ortadoğu bölgesi geniş kesimce ekonomik bakımdan hantal bir bölge sayılmaktadır. Bu görüşü destekleyen istatistikler az değildir. Bölge firmalarının yarısından fazlası elektrik kısıntılarını, telekomünikasyon güçlüklerini ya da ulaşım zorluklarını, ticari başarıları önünde büyük bir engel olarak görüyor” (s.19).
hasım ve kişisel gelişime kayıtsız oldukları yönündeki hatalı varsayıma dayanır” diyerek (s.13), sosyal sistemlerdeki hangi öğelerin, istemeden ve
öngörülmeyen biçimde dahi olsa, ekonomik gelişmeyi tıkadığını ve bu tıkanıklıkların aşılabilir olup olmadığını bilmeye Müslümanların hakkı olduğunun altını çizmektedir.
Kuran, kitapta, Ortadoğu’da ekonomik modernleşmede gecikmeye yol açan İslami kurumları ikiye ayırmaktadır. İslam’ın ilk döneminde mevcut olanlar kategorisinde, “miras sistemi, çokkarılılığa cevaz, riba yasağı,
korporasyonun yokluğu, Gayrimüslimlere tanınan hukuk seçme özgürlüğü, dinden dönme yasağı,tüccar kuruluşlarının yokluğu”; ikinci kategoride ise,
Timur Kuran’ın kendi ifadesiyle söylemek gerekirse,“büyük ölçüde ya da
tümüyle İslam’ın ilk döneminden sonra ortaya çıkan İslami kurumlar”
kategorisinde,“sözleşme hukuku, vakıf, mahkeme sistemi, kapitülasyonlar” sayılmaktadır. Ancak Timur Kuran, neyin İslami nitelik taşıdığına ilişkin kısıtlayıcı bir tanım yapılacaksa, ikinci kategorideki kurumlar için “İslam’dan sapma ya da bağlam ve zaman itibariyle İslam’ın özünden
ayrılmış özgül Müslüman çözümü” (s.366) nitelendirmesinin yapılabileceğini belirtmektedir. Kuran’ın şu sözlerini burada kaydetmek isabetli olur (s.367):
“Günümüzde kapitülasyonlar8 geniş bir kesimce hem stratejik bir hata
hem de kesinlikle İslam’a aykırı bir uygulama olarak mahkum edilir. Kimi İslamcılar, vakıf kurumuna bile miras kurallarını hileyle aşmayı sağlayan bir sapma olduğu gerekçesiyle karşı çıkar. İslam’ın hiçbir hükmü ticari kuruluşlar yelpazesini İslami sözleşme hukukunda yer alanlarla sınırlamadığı gibi, İslami mahkemelerin yöntemlerini de değişmez kılmaz. Bu gibi gerekçelerle, kimi çevreler, Emeviler, Abbasiler, Fatimiler, Selçuklular, Osmanlılar ve Safeviler dahil olmak üzere tüm Müslümanlarca kurulan imparatorlukların yetersizliklerini, Ortadoğu’nun ekonomik geriliğine İslam’ın katkıda bulunup bulunmadığı sorusuyla ilgisiz sayar. Benzer biçimde, ilk kategorideki kurumların olumsuz ekonomik etkiler yaratmış olabileceği fikri kestirmeden reddedilir; bu tutuma ise, muhtemelen Saadet Asrı9 dışında, hiçbir İslam devletinin bunları ödünsüz uygulamamış
olması gerekçe gösterilir. Bu gibi yaklaşımlar, Sovyetler Birliği’nin özel mülkiyeti tümüyle ortadan kaldırmamış olması nedeniyle, komünizm 8 Timur Kuran, kitapta, kapitülasyonların birer ticaret antlaşması olduğunu; Batılı
müzakerecilerin, İslam hukukunun, Batılı tüccarlara uygulanmamasını temin etmek maksadıyla bu antlaşmaları imzalamaya istekli olduklarının altını çizmektedir.
9Timur Kuran’ın şu sorusu önemlidir: “İlk kategorimizdeki İslami kurumlar-Muhammed’in
ve ilk dört halifenin gelişmelerine katkıda bulunduğu kurumlar-modern ekonomik yaşamla bağdaşıyor mu?” (s.367).
uygulamalarının komünizmin ekonomik erdemleri konusunda hiçbir şey ifade etmediğini ileri sürmeye benzer. Ciddiye alınmaları anlamlı sosyal analizden vazgeçme anlamına gelir.”
Timur Kuran, kitapta, İslami miras sisteminin örgütsel modernleşmeyi geciktirdiğini savunmaktadır. Timur Kuran’a göre, korporasyon seçeneğinin yokluğunda ortaklık kurumu, kalıcı ve büyük çaplı ticari kuruluş geliştirmenin tek olası başlangıç noktası iken, İslami miras sisteminin, işletme büyüklüğünü ve/veya sürekliliğini baltalayıcı bir engel oluşturduğunu belirtmektedir. Hisse yerine para almayı yeğ tutan varislerin varlığının, şirketin varlığını devam ettirmesi için tehdit oluşturduğunu söyleyen Timur Kuran, çokkarılılığın, mirasçı sayısını artırması nedeniyle, şirketin varlığını sürdürmesi ve sermayesini büyütmesi bakımından, aynı mantıkla kapitalistleşme için sorun yarattığını düşünmektedir. Kuran’a göre, Müslüman toplumlarında, riba yasağı, kredi sağlayan ve kullanan çevreler açısından sürekli bir rahatsızlığın kaynağı olmuş, riba yasağı engelini aşmak hilelere başvurmayı gerektirdiğinden, kredi maliyetlerini yükseltmiştir. Nitekim Kuran, bu yasağın hiçbir zaman faizli işlemleri önleyemediğinin de altını çizmektedir. Bu bağlamda Timur Kuran şu değerlendirmeyi yapmaktadır (s.368) : “Ortadoğu’nun finans piyasaları Batı’dan kurumsal
aktarımların devreye girmesine kadar modernleşmediyse, bunun nedeni faizle iş görmenin İslam’a aykırı sayılması değildi. Genel olarak modern ticari kuruluşların önüne dikilen engeller, bankaların ve borsaların çıkışını önledi”. Ortadoğu ülkelerindeki borsaların toplam sermaye değerinin çift
haneli hız oranlarıyla büyümesini, 20. yüzyıl sonlarından itibaren büyük çaplı bir ‘İslami finans’ sektörünün ortaya çıkmasını, riba yasağı ve modern finans arasında temel bir bağdaşmazlığın olmadığının delili sayan Kuran, Ortadoğu’daki Müslümanların faiz anlamına gelen bir bedel karşılığında borç bulmada güçlük çekmediklerini belirtmektedir10.
Tevrat’ta Yahudiler arasında faizle borç vermenin ve yoksullardan faiz almanın yasak olduğuna dikkat çeken Timur Kuran,İncil’de de “ağır günah
işlemiş olanlardan bile faiz alınmamasını öngören yasağın” (s.187) var
olduğunu hatırlatmakta, faiz alıp vermenin Ortaçağ Hıristiyanlarında yarattığı vicdan azabı ve ahiret korkusunu ‘günahkar tefeciyi’ kesesiyle cehenneme sürüklenirken betimleyen Avrupa kilise oymalarının anımsanmasını salık vermektedir. Kuran, eskiçağ ekonomilerinde de, faizi sınırlayan veya tümüyle yasaklayan emsallere rastlanabileceğini belirtmekte ve Müslüman yönetimindeki hiçbir devlette gerçekten faizsiz bir ekonominin
10 Timur Kuran, kitapta,Ortaçağ İtalyanlarının San Giorgio Ceneviz Bankası’nı 1407’de
görülmediğinin (s.188) altını çizmektedir. Kuran, kitapta, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki faiz uygulamalarına dair ilginç örnekler vermeyi ihmal etmemektedir. Kuran şöyle demektedir (s.189): “16. yüzyılda bir Osmanlı
padişahı, yasağın lafzına hileli yollarla uyulan işlemleri kapsamak üzere, yıllık faiz oranını bütün imparatorlukta %11,5 ile sınırladı; bu karar usulen bir fetvayla onaylandı. 17. yüzyıl Kayseri’sinde kredi uygulamaları üzerine yapılan bir inceleme, faiz ödemelerinin yalnızca alışkanlık olmakla kalmadığını, aynı zamanda ulema, ayan, eşraf ve üst düzey devlet görevlileri tarafından ‘müsamaha, müsaade ve tasdik’ ile karşılandığını gösterir. İşin ilginç yönü, Kayseri uleması %20 düzeyinde bir yıllık faiz oranını kutsal bir emir saymakta ve öngörülen orana uyulması koşuluyla, ne borç verenlere ne de borç alanlara kafir muamelesi yapmaktaydı.” Öte yandan, Kuran,
Osmanlı’da faiz esaslı sözleşmeyi geçersiz sayan kadılar olduğunu da hatırlatmaktadır.
İslami hukuk sisteminin bir korporasyon kavramından yoksun olmasını, Ortadoğu’daki işletmelerin büyüyememesinin nedeni olarak sayan Timur Kuran’a göre11, Müslümanların kutsal kitabı olan Kur’an içinde
korporasyona karşı olunmasını gerektiren bir ayet mevcut olmadığına göre, korporatif örgüt yönünde Ortadoğu’da Batı Avrupa’daki gibi bir talebin oluşmamış olması şaşırtıcı bir durum arz etmektedir. Modernleşmeyle beraber korporasyonun faydalarına ilişkin geç de olsa bir bilincin doğmasıyla, Ortadoğu ülkelerinin bu örgüt biçimini hukuk sistemlerine aldıklarına dikkat çeken Kuran; korporasyonun, İslam’ın ilk örgütsel seçenekleri içinde yer almayışının, İslamcılar tarafından bir redde konu olmadığını belirtip, İslam dininin Batı’dan yeni kurumlar almayı engelleyen katılık taşımadığını söylemektedir12. Kuran, hukuk seçme özgürlüğünün
Müslümanlardan esirgenmesinin, sanayileşme çağında ortaya çıkan fırsatların Hıristiyanlarla ve Yahudilerle sınırlı kalmasına neden olduğunu ve İslam hukukundaki hukuk seçme özgürlüğünün Müslümanların ekonomik
11Timur Kuran şöyle demektedir: “Ortadoğu’nun özel sektörlerini modernleştirmeye yönelik
ilk yapısal reformların hemen öncesinde,yani 19. yüzyıl başlarında, yerel ekonomik yaşam yeni beliren Batı uygulamalarına göre ilkel görünmekteydi. İslam hukuku çerçevesinde kurulmuş olan ticari ortaklıklar genelde kaynaklarını kısa ömürlü girişimler için bir araya getiren birkaç ortağı kapsarken; Batılılar, yüzlerce ve hatta binlerce hissedarlı, süresiz denecek kadar kalıcı işletmeler oluşturmaktaydı. Geleneksel Ortadoğu kredi piyasalarında kaynaklar tipik olarak küçük borçlar verebilen kişilerce sağlanmaktaydı. Batılılar ise, kitlelerden toplanmış sermayeyi büyük ölçekli üretken girişimlere akıtabilen ticari bankalardan destek alma olanağına sahipti. Genelde kısa ömürlü olan yerli Ortadoğu şirketlerinin hisselerini alıp satacak borsalar yoktu” (s.29).
12 Timur Kuran, Osmanlı toplumsal ve ekonomik yapısı üzerine çalışan pek çok
araştırmacının gözünden kaçan bir gerçeğe dikkat çekmekte ve Şirket-i Hayriye’nin 1854’te kurulduğunda tüzel kişiliği olmadığının altını çizmektedir (s.129).
bakımdan geri kalmasına yol açtığını savunmaktadır. İslam hukukundan kaynaklı çoğulculuğun Müslümanlar ile Gayrimüslimler arasında 18. yüzyılın sonundan itibaren bir haksız rekabet yarattığı kanısında olan Timur Kuran, Batı Avrupa ile Ortadoğu yollarının ayrılmasında belirleyici olduğuna işaret etmekte, çok hukukluluğun Müslümanlar aleyhine bir durum yarattığı görüşünü öne sürmektedir.
“Gerek Kur’an gerekse hadisler dinden dönmeyi küfür sayan göndermeler içerir. Bu göndermeler temelinde 7. yüzyılın fıkıh âlimleri dinden dönmeyi ölümle cezalandırılabilecek bir günah ilan ettiler. Bu cezanın ağırlığı hiç kuşkusuz İslam’da hukuksal çoğulculuğun sonuçlarını etkiledi. Müslümanların bir Gayrimüslim hukuk sistemi çerçevesinde iş yapmalarını ya da uyuşmazlıklarını bir Gayrimüslim yargıca götürmelerini fiilen olanaksızlaştırarak, Ortadoğu’daki dinsel azınlıkların ekonomik yükselişine katkıda bulundu”(s.370) diyen Kuran, herkesin, aynı hukuk
sistemi içinde, aynı kurumlar çerçevesinde ticaret yapmasına olanak veren seküler hukuk sisteminin Ortadoğu ülkelerinde geç kabul edilmiş olmasını Ortadoğu’nun azgelişmişliğinin başlıca nedenleri arasında saymaktadır13.
Öyle ki, yüzyıllardır süren durgunluğun, Ortadoğu toplumlarının yapısından birden söküp atmanın mümkün olmadığını vurgulayan Kuran, Osmanlı millet sisteminin sanıldığı gibi her milletin tüzel kişiliğini kabul eden bir kurum olmadığının altını çizmektedir. Bu bağlamda, Kuran şu örneği vermektedir (s.237): “Azınlıkların ancak devlete sağlanan yararlar
ölçüsünde tüzel varlık olarak tanındıkları, 16. yüzyılda Kudüs Yahudileri ile Osmanlı yetkilileri arasındaki ilişkilerde açıkça görülür. Yahudiler bir arsayı mezarlık olarak kullanmak üzere kiralamaya çalıştıklarında, daha önce hiçbir kolektif yapının mahkeme önünde bir konum taşımamış olması nedeniyle, bunu bir cemaat olarak yapma olanağını bulamadılar.” Aynı
konu çerçevesinde Kuran’ın verdiği şu örnek ise ilginçtir (s.238): “Aynı
yetkililer borç tazmini ya da vergi toplama söz konusu olduğunda farklı bir davranış sergilerlerdi. Aşağı yukarı aynı sıralarda, 1596’da kadı huzuruna çıkan yoksul bir Yahudi, cemaatinin kolektif yararına üstlenilen bir borçtan 13 Timur Kuran, Ortadoğu’da gayrişahsî ticaretin geç yerleşmesinin kapitalist üretim
ilişkilerinin kurumsallaşmasının önünde ciddi bir engel oluşturduğu görüşündedir. Bu bağlamında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “Şahsi ticarette kazançlar ticaret ortaklarıyla gelecekteki etkileşimlere ilişkin beklentilere, geçmişteki davranışlardan varılan bilgilere ya da suiistimalle ilgili haber yayma gücüne dayanır. Douglass North ve Avner Greif’in eserlerinden bildiğimiz üzere, ticaretin gayrişahsi hale gelmesiyle birlikte, ticaretten sağlanan kazançlar gittikçe sözleşmelerin icrasında uzmanlaşmış kuruluşlara dayanır. (Kapitülasyonlarla) yabancıların belgesiz finansal taleplere karşı korumalar elde ettiği dönemde, İslami mahkemeler genelde ticari davaları sadece sözlü ifade temelinde karara bağlamaktaydı. Bu, (İslam coğrafyasında) şahsi ticaretin yaygınlığını kanıtlar” (s.39).
kendisine düşen payı ödeme talimatından şikayetçi oldu. Bu zorlamaya hukuksal gerekçe ile karşı çıkarak, Kudüs’teki Yahudi cemaatinin yasa önünde bir konum taşımadığını öne sürdü. Yahudi davacının İslam hukukunu doğru yorumlamasına karşın, kadı, payını ödemesi yönünde karar vererek bu bağlamda Yahudi cemaatine fiilen tüzel kişilik tanımış oldu. Bu yaklaşımla, mezarlık davasındaki yaklaşım arasındaki fark nasıl açıklanabilir?”
Timur Kuran,kitapta, İslam’ın doğuşu sırasındaki kurumlar arasında, yabancı ülkelerde hizmet verecek tüccar kuruluşlarının bulunmayışına işaret etmekte ve şu değerlendirmeyi yapmaktadır14 (s.371): “Başlangıçta bu
durum küresel pazarlarda Müslümanlar için bir handikap oluşturmadı; zira diğer yerlerde de tüccarlar örgütlü değildi. Ne var ki, Batılı tüccarların loncalar15 oluşturmasıyla ve başka ülkelerde kendilerini temsil edip yol
gösterecek konsoloslar atamasıyla birlikte, Ortadoğulu tüccarlar Akdeniz ticaret havzasında güçsüzleşti. Korporatif örgüt biçiminin yokluğu ve İslami ortaklıkların süreğen basitliği Ortadoğu tüccar kuruluşlarının daha sonra ortaya çıkışını köstekledi. İslam’ın ilk kurumsal kompleksi içinde yer almış olsalardı, bu kuruluşları sıfırdan yaratmaya gerek kalmayacaktı.”
Kitapta, Timur Kuran’ın, Ortadoğu insanının –Batı Avrupa gelişim çizgisinden bağımsız olarak- neden ‘özgün’ sermaye toplama, işletme kurma ve yürütme, üretme ve ürettiklerine dair muhasebe sistemi oluşturmada istekli olmayışını açıklarken, ‘kolaycı’ bir yaklaşımla
“Ortadoğu insanının tembel ve umursamaz, dogmatik” olmakla itham
etmediğinin altını çizmek gerekir (s.161). Bir hukuksal kuralı, iş tekniğini aktarmanın, onu yaratan, geliştiren ve ayakta tutan sosyal sistemi özümsemekle bir tutulmaması gerektiğini söylemekle birlikte; dışarıdan alınan bir kurumun performansının son tahlilde normları ve anlayışları kapsayan yerleşik yerel kurumlara bağlı olduğunu vurgulayan Timur Kuran,
“İslam’ın dinden dönme yasağı bir yana bırakılırsa, örgütsel modernleşmeyi geciktirerek Ortadoğu’yu ekonomik bakımdan hantallaştıran kurumların hiçbiri 21. yüzyılda ekonomik gelişmeyi engellemiyor. 19. ve 20. yüzyıllardaki reformlar sayesinde bölge insanları bankalardan borç 14 Timur Kuran, 1590’lardan itibaren, büyük Avrupa kentlerinde, tüccarların abone olduğu
yani abonelik ücretiyle ayakta kalan ticari bir basının varlığına dikkat çekmektedir. Kuran’ın belirttiği üzere, örneğin ürün fiyatları veya nakliye ücretleri ya da diplomatik ilişkiler hakkında bilgi sunan ticari basına, aynı yıllarda, Ortadoğu kentlerinde rastlanmamaktadır (s.119).
15 Ortadoğu’daki loncaların, Batı Avrupa’daki loncalar ile karşılaştırıldığında, çok daha az
özerkliğe sahip olduklarına dikkat çeken (s. 171) Kuran; Ortadoğu’daki loncaların korporasyonlara dönüşemeyişinin nedenlerini teferruatlı bir biçimde kitapta açıklamaktadır.
alabiliyor, borsalara yatırım yapabiliyor, çeşitli amaçlara dönük korporasyonlar oluşturabiliyor, kendilerini belgelenmemiş finansal hak taleplerinden koruyabiliyorlar. Bütün bunlara karşın Ortadoğu ekonomik bakımdan geri bir bölge olma özelliğini koruyor.” (s.372) demekte;
Ortadoğu’nun kurumsal tarihinin, günümüzdeki ekonomik performansı sınırladığını düşünmektedir. Ortadoğu’nun tam modernleşme yaşayamayışının önündeki engelleri, “eksik reformlar, yenilik yapma ve
denemelere girişme kapasitesi düşük politik sistemler ve azgelişmişliğe karşı ekonomik gelişmeyi köstekleyen tepkiler” olarak sıralayan Kuran,
Ortadoğu’nun Batı Avrupa’dan kurum ithal etmesine rağmen tam modernleşememiş olmasını özetle şöyle açıklamaktadır (s.373):
“Modern örgüt biçimleri etkin biçimde kullanılmalarını önleyen sosyal normlar korunarak topluma aktarılmıştır. Bu normların en önemlileri, görece yaygın yolsuzluk ve akraba kayırmacılığıdır. Hepsi de geleneksel İslam hukukundan miras kalmıştır. Özel sektör ve sivil toplumun kökleri, Ortadoğu’nun kurumsal tarihinde yatan güçsüzlükleri ve otokratik yönetimlere karşı kayıtsızlığı beslemektedir. Ekonomik başarısızlıklar, değişen küresel gerçeklere uyum sağlamayı sınırlayan içe dönük ideolojileri, politik belirsizliği besleyen ve kimi alanlarda demokratik denemelere girişmeyi sınırlayan İslamcılık için verimli zemin yaratmıştır.”
Ortadoğu’da sivil toplumun zayıflığının nedenini, vakıf sisteminin mevcudiyetinde arayan Kuran16, “Vakıf sistemi yolsuzluğu teşvik etmenin
yanı sıra, çeşitli yollardan sivil toplumu zayıf tutmaya yardımcı oldu. Geniş kaynakları yöneten mütevellilerin elini kolunu bağladığı gibi, doğrudan devlet denetimi dışındaki politik koalisyonları kolaylaştırabilecek birleşmeleri engelledi ve vakıfların apolitik kalmalarını zorunlu kıldı. Ortadoğu’nun güçlü bir sivil toplum olmaksızın modernleşmeye başlaması, özel inisiyatiflerle ilerlemesi mümkün sektörlerin gelişmesine, devletlerin öncülük etmesini gerektirdi. Bir örnek vermek gerekirse, Ortadoğu’nun ilk yerli bankaları devletler tarafından ve dış yardımla kuruldu” diyerek,
bölgede yaygın olan devlet merkezli kalkınma programlarının bir tercih değil aksine zorunluluk olduğunu vurgulamaktadır17. Özel girişimcilik yerine
16Kuran şu hatırlatmayı yapmaktadır: “Modern çağa kadar Ortadoğu kentleri tüzel statüden
yoksundu; daha Ortaçağ’da binlerce Avrupa kentinde görülen durumun aksine, hiçbiri (hiçbir Ortadoğu kenti) mahkemelerde kendini temsil edebilen bir kuruluş değildi. Ortadoğu’nun gelişim çizgisini anlamak için, bölge kentlerini geleneksel yönetim biçimine çakılı tutan sosyal mekanizmayı saptamamız gerekir” (s.49).
17Vakıf şartnamesinin değişmezliği, vakıfların bir araya gelmelerinin hukuken imkansızlığı
ve özyönetime sahip olmamaları nedeniyle; Kuran, vakıfları, İslam’ın yayılma evresinde faydalı bir kurum olarak görmenin mümkün olduğunu belirtmekte ancak zaman içinde kaynak israfının müsebbibi, durağanlığın üreticisi haline gelmeleri dolayısıyla, vakıfların,
kamu girişimciliğinin Ortadoğu’da öne çıkmış olmasını, örgütlü muhalefete ve politik merkeziyetçilikten uzaklaşmaya kuşkuyla bakan bir yaklaşımın mevcudiyeti bağlamında değerlendirmek gerektiğinin altını çizen Timur Kuran, “Bölgede otokratik yönetimin yaygınlığı, geleneksel İslam hukukunun
varlığını sürdüren mirasları arasındadır” (s.376) demekte ve Ortadoğu’yu
kronik bir biçimde dış müdahalelere açık kılan ve birçok ülkeyi dış korumaya muhtaç eden nedenler arasında azgelişmişliğin sonucu olan otokrasiye karşı halkın kayıtsız olmasını saymakta; demokrasiye doğru atılan adımların bir yandan bastırılmış politik bölünmeleri açığa çıkartıp diğer yandan yeni dış müdahalelere zemin yaratarak, politik istikrarsızlığa ve ekonomik gerilemeye yol açacağı yönündeki halkın korkusunu, bu kayıtsızlığın dayanağı olarak görmektedir.
Timur Kuran’a göre, ‘Türk devletçiliği’ ve ‘Arap sosyalizmi’, Ortadoğu halklarını liberal kapitalizmin dönüştürücü etkisinden korumuş olduğu için, Ortadoğu’yu geri kalmışlığa mahkum etmiştir (s.377). Timur Kuran, bu iki içe dönük ideolojinin sekülerlik vurgusunun, İslam’ın üstünlüğünü geri getirmeyi amaçlayan geleneksel İslamcılığın –Timur Kuran’ın ifadesiyle,
‘militan İslamcılık’- yükselişine neden olduğunu; bunun, uygarlıklar arası
çatışmanın kaçınılmazlığı retoriğinin meydana gelmesine sebebiyet vermiş olduğunu ve dolayısıyla Ortadoğu’nun kalkınması için elzem ekonomik yatırımların bölgede sekteye uğramış olduğunu düşünmekte; İslam hukukunu geri ve köhne sayan sekülerizm yanlıları ile uygarlıklar arası ittifakı vurgulayan ve Müslüman girişimciliğini öne çıkartan, modern kapitalizme özgü kurumları benimsemekte istekli olan modern İslamcıların – yani ‘liberal İslamcıların’- asgari müşterek konularda anlaşıp birlikte hareket ederek, Ortadoğu’yu azgelişmişlik kıskacından kurtarabileceklerini savunmaktadır. Kuran’ın Ortadoğu devletleri için yeni bir devlet yönetimi anlayışı önermesinin, adına ‘Arap Baharı’ denilen, ABD ve gelişmiş ülkeler tarafından ‘demokratikleşme’ olarak sunulan, ancak daha ziyade, Arap sosyalizminin tamamen tasfiye edilerek, bölge devletlerinin dünya kapitalist sistemi ile eklemlenmesi amacını taşıdığı görülebilen süreci anlamlandırmada işlevsel olduğu açıktır. Öyle ki, Kuran, kitabının sonunda şu yorumu yapmaktadır (s.383):
“İyimser mesajımız ise, bölgenin modern kapitalizme özgü kilit ekonomik kurumları oldukça uzun bir süre önce dışarıdan almasının, bilinçli bir modernlik karşıtı İslamcının gözünde bile bunları artık yerlileşmiş ve
Ortadoğu’nun geri kalmışlığında etkili olan ‘köhne kurumlar’ arasında sayılabileceğini öne sürmektedir (s. 144). Kuran, Osmanlı’daki para vakıflarının modern bankacılığa evrilememiş olmasını da vakıfların zaman içinde durağanlığın taşıyıcısı kurumlara dönüşmesi çerçevesinde ele almaktadır (s.202-203).
dolayısıyla kültürel bakımdan kabul edilebilir kılmasıdır. İthal edilmiş modern kurumlar bir din olarak İslam’a karşı çıkmaksızın, hatta ondan esinlenerek, yaratıcı bir yaklaşımla geliştirilebilir, yeniden biçimlendirilebilir ve yeni alanlara uygulanabilir. Her biri, İslam’ın neyi temsil ettiğine ve günümüz açısından taşıdığı öneme ilişkin toplumsal görüş ayrılıklarından bağımsız olarak tartışılabilir. Kaldı ki, İslam’ın ekonomik tarihi, serbest girişimi destekleme ve devletin ekonomik rolünü sınırlama yönünden bolca emsaller sunuyor.”
Son tahlilde, Timur Kuran’ın, “Yollar Ayrılırken: Ortadoğu’nun Geri
Kalma Sürecinde İslam Hukukunun Rolü” isimli kitabında, Ortadoğu’nun
azgelişmişlik kıskacından kurtulması için Ortadoğu ülkelerinin ekonomilerinin dünya kapitalist sistemiyle eklemlenmeleri gerektiğini; daha ötesi bu eklemlenmenin derinleştirilmesinin toplumsal yaşamda tam modernleşmeye, siyasi yaşamda tam demokratikleşmeye ulaşmak bakımından kaçınılmazlığını vurguladığını; neo-liberal iktisat politikalarının uygulanmasını Ortadoğu’da kapitalist üretim ilişkilerinin kurumsallaşması bakımından elzem gördüğünü söylemek mümkünse de; hatta Batılıları Ortadoğu’nun ‘uygarlaştırıcıları’ olarak sunduğu iddia edilebilirse de, bu gibi olası çıkarımların kitabın değerini azaltmadığı açıktır. Timur Kuran’ın kitabı, sunduğu savların tümü kabul edilir değilse de, Ortadoğu’nun geri kalması sorunsalına yaklaşımı bakımından okunmayı ve üzerinde tartışılmayı hak etmektedir.