• Sonuç bulunamadı

Kaybolan evler, eski sokaklar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kaybolan evler, eski sokaklar"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

-TT»Sffl88'£.

KAYBOLAN

İSTANBUL’DAKİ ESKİ TÜRK EVLERİNİ,

BOĞAZİÇİNDEKİ YALILARI, ANADO-

LUDAKİ ESKİ KONAKLARI DÜNDEN

BİZE ULAŞAN EN ÖNEMLİ YAPITLAR

ARASINDA GÖRÜYORUZ VE ONLAR

YANACAK, YIKILACAK YERLERİNE

O BİRBİRLERİNE EŞ ÇİRKİN BLOK

APARTMANLAR YAPILACAK DİYE

ÜZÜLÜYORUZ ...

Yazan: Naci Girginsoy Güneşe, doğaya, aydınlığa ve fera­

ha açık, ahşap ama durmuş-otur- muş, görmüş-geçirmiş eski Türk evleri. Gösterişten uzak bir Osman­

lI asaleti, bir çelebi zarafeti üstle­

rinde. Türk ağaç işçiliğinin, demir işçiliğinin, oymacılığının en güzel örnekleriyle süslü tümü. Bir bahçe parmaklığı ve kapısı, özellikle ev kapıları, pancurları, saçakları, yüz­ yılları aşan ince bir beğeniyi yansı­ tıyor bugün de. Prof. Doğan Kuban, diyor ki: «Türk sivil mimarisi, Ana­ dolu içinde ve dışında, çok eski köklere uzanan konut gelenekleri­ nin, Türk toplumunun Anadolu'da kurduğu sosyo-kültürel düzenin

is-teklerine cevap verecek bir sentez­ de buluşmasıdır. Bu sentez, 16. yüzyıldan sonra, İstanbul'da, daha zengin ekonomik olanaklar içinde, büyük bir zengin konut uslûbu ya­ ratmıştı. Maalesef bu mimari gele­ neğin bugüne kalmış verileri, Top- kapı Sarayı dışında yok gibidir. Bu uslûbun uzantısını 18. ve 19. yüz­ yıllarda Türkiye'ye gelmiş olan res­ samların gravürlerinde tek-tük ör­ neklerde değerlendirebiliyoruz. (...) Konut mimarimizin ana malzemesi­ nin ahşap olması bir talihsizliktir. İmparatorluk merkezi olan İstan­ bul'da, bugün, ömrü iki yüzyılı aşan tek konut yapısı, sadece Anadolu- hisarındaki Köprülü yalısına ait Di­ vanhanedir. Bu nedenle. Batı etki­ lerinin çok yoğunlaştığı bir devir­ den kalmış olsalar da, geçmiş yüz­ yılın yaşantısını teknik ve estetik yönleriyle yansıtan ahşap Türk evle­ rinin en mütevazı olanının da bir değeri vardır.»

İstanbul'daki eski Türk evlerini, Bo­ ğaziçi'ndeki yalıları, Anadolu'daki eski konakları, dün'den bize ulaşan en önemli yapıtlar arasında görüyo­ ruz. Yanacak, yıkılacak, yerlerine, o birbirine eş çirkinlikte apartmanlar yapılacak diye üzülüyoruz. Diyelim, Boğazı süsleyen yalıların, bu kuğu güzelliğinin yerini kaskatı beton ya­ pılar nasıl tutabilir? Doğa-yapı-insan ilişkisini bir şiirsel bütünlükte eri­ ten, düşsel yaşama akıtan, mavi sularda musikiyle yüzen yalıları kim, A. Şinasi Hisar kadar başarıy- 'a anlatmış, bize bırakmıştır: «Meh­ tapta, gölgelerini önlerindeki sula­ ra birer kadife seccade gibi sermiş yalılar güya fildişinden, sedeften, mercandan, billurdan, inciden, mi- naden yapılmış, gûya canfesten, sır­ madan, şaldan, atlastan, bürümcük­ ten, ipekten örülmüş ve hep kendi iç âlemlerine çekilmiş görünürlerdi. Yarı selâmlık, yarı harem; yarı ha­ yat, yarı hayal yatağı; yarı tekke, yarı saray olan bu yalıların sularla, sessizlikle ve mehtapla uyuşmaları o kadar mükemmeldi ki, onlarda gönlümüze göre geçmiş veya gön­ lümüze göre gelecek zamanların şiiri yaşıyor ve bize üstlerinden

EVLER, ESKİ SOKAKLAR

dağılan kokular gibi siniyordu.» Yaş­ lılığı, bırakılmışlığı, çöküşü, onlar da anlamış gibiydi: yakınmıyorlardı, hayır, ama derinden, sızıyla duyu­ yorlardı bunu:

«Elbette, bu büyük yalıların bazıları, evlâtları tarafından ihmal edildikle­ rini duymuşlar, kalpleri tamamen i- yilik kesilmiş ihtiyarlar gibi, gözleri şefkat yaşlariyle sulanarak onlara: «Beni unutuyor musun?» diye sor­ muşlar ve gönülleri muhabbetle tit­ reyerek alacakları cevabı beklerken torunlarının kendilerinden kaçtıkla­ rını görmüşlerdi. Meleklerin ihane­ tine uğramış ruhlar gibi, onlar şi­ kâyeti dinlerine muhalif bularak, susuyorlardı. Fakat eski ihtişamla­ rının geçmiş olması bir çok yalıla­ rın azametlerine hâlâ dokunmamış- tı. Mehtap gecesinin biribiriyle ku­ caklaşan zayıf aydınlıklariyle yumu­ şak karanlıkları içinde gûya hâlâ su­ lar onların geçmiş hayatlarını söy­ lüyorlar; ay eski hâtıralarını aydın­ latıyor ve gölgeler anları hâlâ geç­

memiş bir zaman içine sarıyordu. Görünüşleri düşünebileceklerinden ve sükûtları söyleyebileceklerinden üstün şeyleri ifade eden eski zaman hanımları gibi bütün bu yalıların da ermiş bir halleri vardı. Biz acaba bu gün görmüş binalarda bir nevi ruh belirdiğine şahit olmuyor muy­ duk?»

Eski yapılar, yaşadıkları çağların, kendi insanlarının şarkısını söyler.

I.ö. VIII. yüzyıldan günümüzedek

önemini sürdüren İzmit'te, eski so­ kakları, eski evleri sanatçı dostum Foto Cem'le gezerken, zaman için­ de yüzen o eski şarkıyı duyduk. Sessiz çağıltısında eski sokaklar, eski evler; bir yapı kalıntısı, bir eski duvar, bir kale artığı, bize dönem­ lerinden haber iletiyordu. Eski Ro- ma'dan, Bizans'tan, Orhan Gazi'den, eski OsmanlI'dan bu yana yaşamış bu taşlar, tahtalar; becerikli, beğe- nili, insan elinde biçim, güzellik, kalıcılık kazanmıştı. Zaman süreci içinde daha dün sayılabilecek dö­

mLM

İfâ ^

nemde, bu eski evlerde, eski so­ kaklarda annelerimiz, babalarımız yaşamıştı. Cumbaya oturmuş, Ni- comedia'nın hiç değişmeyen, eski­ meyen denizini seyretmiş, kahvesi­ ni içmiş, teşbihini çekmişti. Mev­ simlerin, günlerin belli saatlerinde bozacının, şiracının, simitçinin, ka­ laycının, sobacının, lehimcinin sesi­ ni duymuştu. Bozacı, bu çokluk iri kıyım arnavut delikanlısı ya da yaş­ lı ama kütük kadar sağlam posbı­ yıklı satıcı, çokluk geceleri geçer; isteğinize uygun ekşisinden tatlısın­ dan, tarçını, leblebisiyle sürahinizi, küçük testinizi, kabınızı doldurur­ du. Şıracı, yazın, akşama doğru ge­ lirdi; kutusunda karlarla. Simitçi, i- kindiye doğru bu eski sokaklara dü­ şer, evlerden, çocuklardan yana «ta­ ze simit..» diye seslenirdi. Keten helvacı, ne hoş mâniler okurdu; sonra, bir ince çomağa çok renkli bir çocuksu dünyayı sarar, küçükle­ rin eline verirdi. Birçok esnafın, sa­ tıcının eski sokakları, eski evleri do­ laşan ayak sesine, gür sesleri eşlik eder; bu yöredeki tenhalığı itelerdi. Bu eski sokaklarla, evlerle mahal­ le yaşantısı, dünkü insanların özel­ liğini oluştururdu. Ev, mahalle; er­

keklerin mahalle kahvesi, yaşam çi­ zelgesini dolduran yerdi. Eski evle­ rin ferahlığı, dayanışması, içtenliği; insanlarına da geçmişti. Acılara, se­ vinçlere ortak olunur; mahalle, u- yumlu bir orkestranın çeşitli çalgıları gibi aynı duyguyu, ezgiyi seslendi­ rirdi. Cemal Turgay'la birlikte eski İzmit sokaklarında, İzmit evlerinde bu eski zaman plâğını yeniden bul­ duk; geçmiş zamanın düşsel pika­ bında dönüp duruyor; dünün duygu­ larını, ezgilerini günümüze taşıyordu. Gönül pencerelerini dün'e açmak, içtenlikle kulak vermek bunu duy­ maya yetiyordu.

Eski sokaklardan, eski evlerden ay­ rılırken bana biri cumbadan seslen­ di gibi geldi. Konserve kutularında ıtırlarını, karanfillerini, küpelerini su­ lamış; akşama ve denize açık pen­ ceresinde entarisiyle oturmuş kah­ vesini içiyordu: «Hey, insanoğlu, de­ di, nedir bu telâşın? Çalışmak, peki, ama bu sürekli koşturmaca, kendine eziyet ne oluyor? Değer mi bu ö lümlü dünyada?» Döndüm, bir kez daha baktım, kimsecikler yoktu. Es- Ki sokakta, birkaç eski ev, yalnızlık ve bırakılmışlık içinde o eski türkü­ yü söylüyordu.

20

21

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

預防臍帶感染。 三、何為臍息肉 有時脫落後在基部有部分的肉芽組織形成,而有慢性分泌物,稱之為臍息肉。臍帶周圍若 有紅腫,則小心可能發生了臍帶炎。 四、如果有臍息肉如何處理

Ne olursa olsun gerçekten daha gerçekti bu eşine az raslanır türde sanatçı, yazar, yönetmen, eylem adamı, adını yurdun top­ rağına taşma yazıp gitti, nasıl

Matemati¤in Nobel’i konumundaki Abel Ödülü, bu y›l New York Üniversitesi’nde matematikçi olan Hintli Srinivasa Varadhan’a verildi. Norveç Bilimler Akademisi’nin 975

tışılabilen ürünü nedeniyle müze ve sanat dergileri gibi yüksek sanat kurumlan tara­ fından teşvik görmekte, ticari bir mal olma­ sı nedeniyle Yaşam gibi Sanat

TGS Genel Başkanı Oktay Kurtböke, Prof. Tütengil’ln de kanlı terörün kurbanları arası­ na katıldığını belirtmiştir. Türk basın mensuplarının

Bu yazıda; anamnez, fizik muayene, görüntüleme yöntemleri ve ince iğne aspiras- yon biyopsisi ile detaylı değerlendirilen ve trans-servikal yaklaşımla çıkarılan minör

Clinical Orthopedics and Related Research and Journal of Hand Surgery indicate that they “accept those of exceptional teaching value” and “do not accept cases in which two

In computed tomography studies with patients with rheumatoid arthritis, cricoarytenoid joint involvement was shown at 80%, while dysphonia prevalence was shown at ranging from 12%