• Sonuç bulunamadı

Etnan Bey duymasın!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Etnan Bey duymasın!"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

AyT UAMMER Karaca’mn İstanbu- ^ la kazandırdığı güzel ve yeni tiyatrosunun da o tiyatroda oyna­ dığı «Etnan Bey Duymasın» isimli ilk eser kadar cazip, zevkli bir hi­ kâyesi var. Bu hikâyeyi dinlemek ve Türkiyenin en modern tiyatro binasını sahibiyle beraber gezip görmek üzere gittiğim Karaca Ti­ yatrosunun müdüriyet odasında Bayan Karaca bir elinde damlalık, öbür elinde süt bardağı üç, küçük kedi yavrusunun karnını doyuru­ yordu. Muammer Karaca izahatına onlarla başladı:

— «Anaları sosyete karısı ol­ du, çocuklarını bırakıp kaçtı da zavallıların, dedi, açlıktan ölme­ sinler diye onları bizim hanım besliyor.» Karaca Paşa müdüriyet odasındaki makamı mahsusuna yerleşti, suallerimizi güzel bir iş başaran insanların rahatlığı ile cevaplandırdı.

— Kaç paraya mal oldu bu tiyatro size ?

— «Bir buçuk milyon lira­ ya !»

— Herhalde, dünyada şahsen böyle bir tiyatroya sahip pek az aktör vardır ?

Keyiflendi Muammer: — «Evet, dedi, bir iki tane.» Fakat bana karşı anlayışlı dav- ranmasalar, beni teşvik etmese­ ler, beni desteklemeseler bu işin altından yalnız başıma kalkamaz­ dım e lb e t!»

— Kimler sizi' destekledi ve yardım etti ?

— Meselâ, başta Başvekilimiz, sonra sevimli Valimiz, bazı millî bankalarımız.» Arkasından he­ men tasrih e t i : «Tabiî banka yar­ dımları kredi olarak, hibe şeklin­ de olmadığı maruzdur. Beyoğlu Kaymakamı ve yerli yabancı fir­ malar, elektrik, kavuçuk, döşeme fabrikaları.» Ancak !!.. Ancak.. Valisi, Kaymakamı, kimse bir güçlük çıkarmamışta «66 inci dereceden» bir küçük memur, Ka- racayı öfkeden, söz anlatamamak- tan, teessürden ağlamaklı etmiş, «Zabıta’i belediye talimatnamesi» demiş, bir adım öteye gidememiş. Her ne hal ise, Hızır gibi Vali pa­ şa imdada yetişmiş» bufada zabi- tai belediye değil, burada zabıtai ameliye talimatnamesi geçer» de­ miş, müşkilleri halletmiş.

Karaca tiyatrosunun beyaz ki­ tabında Beyoğlu Kaymakamının da parlak bir sahifesi var. Bir ta­ kım mevzuat güçlüklerinin halli sırasında Beyoğlu Kaymakamı: — «Eğer bu tiyatronun açılma­

K araea Paşa k o ltu k la rd an birin e o tu r­ d u ve «şöyle bir kurulayım , dedi, ç ü n ­ k ü b u k o ltu k ta ben b ir b u ç u k milyon

liraya oturuyorum .

mm**

Sağır su lta n bile duydu am a M uammer hâlâ am an «Etnan Bey duym asın»

diyor.

ağabey ? diye sordu ? O, bir lâ- havleyle başını salladı, «yemekte verelim isterseniz» dedi.

Karaca tiyatrosunun mimarı Perran Doğancı isminde genç gü­ zel bir hanım. Muammerin kızkar- deşinin kızıymış. Yiğenini tak­ dim ederken dayısı: «Birinci sı­ nıf mimardır bizim Perran, diyor. Zaten başka türlü de olmaz. Bi­ zim aileden ikinci sınıf insan çık­ madı. Tabiî ben müstesna ! Ben bir türlü birinci sınıf bir sanat adamı olamadım. Ne yaptım, ne ettimse bir halk komiği olmaktan ileri gidemedim.» Bu hükmü de­ ğerlendirmek bize değil, efkârı umumiyeye düşer. Onun için bir şey söylemiyoruz.

Biz tiyatroyu, gezerken «Et­ nan Bey duymasın» ın yazarı Refik Kordağ’da yanımızdaydı. Heybetli göbeğine, koca cüsse­ sine rağmen görünmez adam rolündeki Refik Kordağ, ağzı var, dili yok; sustu durdu. Muammer’- in oynadığı her eserini provaların­ da görmez, ancak halkla beraber

(Arkası 58. sahifede)

günlük hayatımızın çileleriyle içi­ mizde biriken toksinleri böylece atabilmek, sevmediklerimize baş­ kalarının çattığını, yerdiğini, sev­ diklerimizi övdüğünü görmek, yani içimizi boşaltıp ferahlamak fena şeymi sanki.

«Cibali Karakolunun» İstan- bulu keyiften kırıp geçirdiği gün­ lerde, bir işini takip için iki üç defa bir devlet dairesine gitmek zorunda kalan yaşlı ve hoş soh­ bet bir İstanbul hanımının söyli- yecek' hiç bir lâf bulamayınca, karşısındaki memura öfkeli öfke­ li : «Ne diyeyim, inşallah birgün Muammer Karacanm diline düşer­ siniz dediğini bu satırların yazıcısı bizzat duym uştur!

Karaca tiyatrosunu iğneden ipliğe varında, sahibiyle beraber gezdik gördük. Adım başında bir telefon, her odada sıcak su, soğuk su. Her münasip köşe­ de yan gelip kurulacak bir koltuk. Zevk, zarafet, kullanışlılık el ele vermiş. Karaca paşa kapıları şa­ kır şakır açıyor: «İşte diyor, hanımlara powder - room, işte di­ yor, beylere büfe, işte, diyor te­ kerlekli servis masaları. Her şey ince ince düşünülmüş. Yerler ka­ vuçuk döşeli. Duvarlar sesi ayar-

lıyacak gekildd, bazı yerde sesi emen, bazı yerde sesi aksettiren etem it maddesiyle yapılmış. Sah­ nenin tavanı düralit kaplanarak aşağıya toz yağması önlenmiş. Mu­ ammer : «Pek çok sahne sanatkârı bu tozdan hastalanmış, verem ol­ muştur, Nezihe hanım diyor, biz bunun önüne geçmeyi düşündük. İçimizden b ir i: Locan yok mu

T iyatro b in asın ın m erdiven d u v arları­ n a F eth i K arakaş «Kanlı Nigâr» dan

portreler yapmış.

sı yüzünden asılmak icab etseydi ben ipi boğazıma kendim geçirir­ dim, demiş. İdarecilerimizin böy­ le bir sanat hareketine karşı gös­ terdiği anlayışı şükranla karşıla- malıyız. Fakat burada da «Etnan bey» yine önde geliyor. Muammer Karaca, keyifli keyifli anlatmıya devam e t t i :

— «İlâç yokken tiyatro için döviz verilip verilmiyeceği konu- şuluyormuş, Sayın Başvekil, tiyat­ ro da ilâç kadar faydalı ve lüzum­ lu, bazen de daha iyidir» demiş. Yerinde bir hüküm doğrusu. İki, üç saat cânı gönülden gülebilmek,

;

,m

p*»

SIPf f

(2)

Etnan Bey D uym asın !

( Başı 39. sahifede)

seyredermiş. Sebebi mi ? Bıraka­ lım Muammer kendi anlatsın:

— «Refik Kordağ, eline dişe dokunur bir tiyatro eseri geçirince onu evirir çevirir öyle bir hale getirir ki müellifi görse asla ve asla tanıyamaz. Biz de Refik be­ yin eserini elimize geçirince evi­ rir çevirir öyle bir oynarız ki bu sefer de o tanıyamaz. Bu yüzden onu provalara almayız. Çünkü iki de bir de «yahu böyle bir sahne yoktu» diye üzerime yürümek ih­ timali vardır.

Muammer yeni sahnesinde bir

müddet «Etnan Bey duymasın» ı oynadıktan sonra 750 inci defa Cibali Karakolunu oynıyacakmış. «Yeni sahnede, yeni espriyle, ye­ ni mizansenle» diyor. Akıllı ve usta bir sanatkârdır o. «Etnan bey» in duymaması gereken (giz­ liyi düğün evinde) öyle bir ortaya koydu ki herkes ister istemez onu duymaya gidecek. Tevekkeli eski­ ler bir şeyin şuyuu vukuundan be­ terdir dememişler. İş bir kere Muammerin diline düşmesin. Ye­ ni tiyatrosu gibi yeni Cibali Kara­ koluna da dünya âlem koşacak el­ bette.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Daha ziyade varyete numaraları gösterilecek olan böyle bir sahnede herşeyden evvel iki mühim ihtiyacın gözönünde tutulması icap ettiği büyük bir isabetle takdir

“Yeni telâkkilerin bu eski kalp saffetini bizim iyice hissetmemize mâni olabilece÷ine ihtimal veren babam, arkadaúının meziyetlerini bizim neslimizin lâyıkıyle

Her iki yüzyıl ve dönemde de başka bir deyişle Rönesansı takip eden iki yüzyıl boyunca Aristoteles’in kural koyucu olarak yanlış yorumlandığını ve tragedyada biçime

Ama kuru yaprakların arasına sıkışmış, iki buğulu göz gibi si­ hirli iki üzüm tanesi onu bekliyordu sanki.. Kavi inancı dolayısiyle içine, sıcaklarda

I ransız di imdeki \ .ı/darıyla Fransa'da yazı ve sanat şövalyesi olan ilk Türk kadını, oyunları, oyun yönet­ menliği ve bilimsel araştırmalarından gayrı

Matthews’un ekibi de bakteriye maruz kalan farelerin, yani dolayısıyla bağışıklık sistemi uyarılmış olan farelerin beyin kökündeki bir grup beyin hücresinin etkin

Edebiyatı cedideciler, Tevfik Fikret, Mehmet Rauf, Halit Ziya

Sonra, Ruhi Su’nun sevgili eşi Sıdıka Su’dan öğ­ reniyoruz ki, bu alandaki imece girişimlerinin tari-t hi çok gerilere gidiyor.. Bundan sonrasını Sayın Sıdıka