• Sonuç bulunamadı

Bir dostun kaleminden "Üç İstanbul"un yazarı:Midhat Cemal Kuntay

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir dostun kaleminden "Üç İstanbul"un yazarı:Midhat Cemal Kuntay"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Büyük yankılar uyandıran ve çeşitli tartışmalara neden olan TV dizisi “Üç Istanoul" adlı yapıtın yazarı Midhat Cemal Kuntay'ın yakın arkadaşı Taha Toros, roman kahramanı Adnan'ın yaşamının yazarın yaşamına çok benzediğini söyledi. Toros'a göre, Midhat Cemal de Adnan gibi paşa konaklarına girip çıkmış...

(2)

8 ŞUBAT 1984

"üç İstanbul'un yazarı yakışıklı bir

eski zaman aristokratını andırırdı"

Televizyona uyarlanan (ÜÇ

İSTANBUL) romanı, pazar

akşamlarının konusu olmakta devam

ediyor. Bu romanı yazan kimdir? Bir

ve iki kuşak önceldler onu, Namık

Kemal esintili vatanî şiirleriyle tanırlar.

MİDHAT CEMAL KUNT A T ı - b ir

dostunun kaleminden— okurlarımıza

daha yakından tanıtmak amacıyla

TAHA TOROS’un yayınlanmamış

anılarından MİDHAT CEMAL'le ilgili

bölümden bir özet sunuyoruz

bakışlarla

süzerdi

K

AHRAMANLIK, millî destan türündeki şiirleriyle ün yapan Midhat Cemal, çağdaşlan ara­ sında Aruz’u, en akıcı kelimelerle, pü­ rüzsüz kullanmaktaki ustalığı ile tanınır. Anlam, kapsam, ritm açısından şiirle­ rinden, Namık Kemal, Tevfik Fikret ve Mehmet Akif kanşımı bir edâ sezilir. Türk kahramanlığını, millî duygularımızı öylesine rahatlıkla şürleştirmiştir ki, bu özelliği zengin bir edebiyat ve dil kültü­ rü yanında, sağlam bir tarih bilgisinden kaynaklanmaktadır.

Şairliğinin ötesindeki özellikleri ara­ sında tüm ömrünü harcadığı araştırma­ cılığı, kültür hâzinemizi zenginleştiren raf kitapları, Midhat Cemal’in üstün uz­ manlığını kanıtlar.

Renkli kişiliği yanında, yüksek dü­ zeyde sohbet adamlığı, hatipliği, fıkra­ cılığı, çevresinin hayranlığını toplamıştır. Son özelliklerinden olap romancılığı ise, lezzetle yenilen yemeklerden sonra, içi­ len nefis bir kahveyi anımsatır.

Son haftalarda televizyon ekranına yansıtılan (Üç İstanbul) romanı, Mithat Cemal Kuntay’m, yaşadığı dönemlerdeki siyasa] ve sosyal yapının çalkantılı izle­ nimlerini ve değer yargılarını içermek­ tedir. Ama, bir edebiyat üstadı olan Midhat Cemal yalnız, (Üç İstanbul) de­ mek değildir. Gelecek kuşaklara, eser­ leriyle, sohbetleriyle, etiket ve nezaket örneği davranışlarıyla, vefa dolu dost­ luklarıyla, insan sevgisini yücelten gö­ rüşleriyle aktarılması gereken bir düşünürdü.

ŞİİR SOHBETLERİ

Midhat Cemal’i 53 yıl önce tamdım. Üniversite öğrencisiydim. Talât Paşa’- nın " A d a n a lIla rın babasfdiye nitelen­ dirdiği, Sultan Reşat döneminde Nafıa Nâzırhğı yapmış olan —yengemin ağabeyi— Ali Münif Bey, Midhat Ce- m al’le bacanaktılar. Münif Bey, İstan­ bul’a geldikçe küçük büyük

hemşerile-rini arar, (Mülkiye-i Şâhâne)den sımf ar­ kadaşları Hüseyin Cahit Yalçın ile Prof. Haşan Tahsin Ayni’yi bulur, bu arada, m utlaka bacanağı —Beyoğlu 4. Noteri— Midhat Cemal’e uğrardı.

1931 yılının şiddetli bir kış günün­ de, beni, beraberinde Midhat Cemal’in noterlik dairesine götürdü. Girdiğimiz oda, noterlik dairesinden çok, duvarı­ na asılmış tarihî bir fermanla, maun an­ tika masa, koltuk ve dolaplarıyla, ünlü kişilerin bir sohbet salonunu andırmak­ taydı. Midhat Cemal’i bu süslü salon­ da, H. Nâzım takma adıyla Edebiyat-ı Cedide’ciler arasında yer alan Ahmet Reşet (Rey) ile Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem (Bolaytr)Ta sohbet halinde bul­ duk. Sürdürdükleri nükteli ve şiirli soh­ betlerini d inlerken, sevinçten uçuyordum.

Çağdaşlarına olduğu kadar, kendi­ sinden yaşça çok küçük olanlara da aym nezaketi ve kibarlığı gösteren Midhat Ce­ mal’in, o günden itibaren, hayranları arasında yer aldım. Dostluğumuzun do­ ruğu, 1943-1944 yıllarında , hemen her akşam, İstiklâl Caddesi’ndeki (Lö- bon)’daki 5 çaylarında oluştuydu. An­ kara’da oturduğumuz yıllarda da onun Ankara’ya, benim İstanbul’a geliş gidiş­ lerimizde dostluğumuzu sürdürdük. 1952’den sonra, yine (Löbon)’daki soh­ betlerimize devam ettik.

KADINLARIN BAYGIN BAKIŞLARI

Yakışıklı erkek büstüne model ola­ bilecek, göz alıcı bir başı ve bu başın üstünde, özenle taranmış, gümüş renk­ te saçları vardı. Pembeleşmiş dolgun bir yüz, bu yüzü güzelleştiren iri gözler, Midhat Cemal’in görünümüne bir özel­ lik katardı. Boynundaki zarif kravatı, göğüs cebini madalya gibi süsleyen renkli mendiliyle bir eski zaman aristokratını andırırdı. Delikanlılığı dönemindeki gü­ zelliği anlatılırken, Beyoğlu’ndaki levan­ ten kadınların, akşam gezintilerinde, onu baygın bakışlarla süzdükleri söylenirdi!

“ Üç İstanbul’’un her

bölümü olay yaratıyor

Bazı kişiler dizinin k a h ra m a n ı A dnan 'ı Dallas dizisindeki Ce- y a r'a benzetirken, eserin yazarı M id h a t Cem al’in yakın a r­ kadaşı Taha Toros, A d n a n ’ın M id h at Cemal’in kendisine benzediğini söylüyor

T

ELEVİZYONDA devam eden " Ü ç İstanbul" dizisinin her bölümü olay ol­maya devam ediyor. Bazı seyirciler dizinin çeşitli bölümlerinde yer alan ko­ nuşm alara ve davranışlara tepki gösterirken, b an lan bu dizinin ünlü Dallas dizisini geçtiğini, filmdeki “ Adnan” m ise C eyar’a benzediğini öne sürüyor.

Bazı çevreler ise, bu tepkilerin, filmde A bdülham it döneminin yozlaşmış kimi yaşantılannı ve sahnelerini sergilemesinden ötürü maksatlı olarak ve peşin hükümle eleştirildiğini vurguluyor ve dizide yansıtılanlann olduğu gibi karşılanması gerekti­ ğini belirtiyorlar.

Bu arada "Üç İstanbnl"daki kahram aniann kişilikleri üzerinde de çeşitli gö­ rüşler ortaya anlıyor. Bu konuda en ilginç görüşü, eserin yazan Midhat Cemal Kun- tay’ın yakın dostu olan tarihçi ve kültür araşurm acısı Taha Toros ortaya attı. Taha Toros, M llliyel’te yayınına başlanan yazı dizisinde de görüleceği gibi, dizide "şim­

şekleri üzerine çeken" A dnan’ın M idhat Cem al K untay’ın kendisi olduğunu belir­

tiyor. Toros’a göre, Midhat Cental, “ Üç İstan b u l'u n A dnan’ı gibi, paşa konaklam a girip çıkmış ve eserinde dile getirdiği hayatı yakından tanımıştır. A dnan’ın kişiliğinde M idhat C cm al'dcn çizgiler bulunm aktadır.

"Ü ç İsta n b u l'u n bir başka kahram anı şair Mehmet Rauf'un kişiliğini de ya­ zar, Mehmet) Akif'in kişiliğinden esinlenerek oluşturm uştur. Mehmet R a u fu n ya­ şantısı da büyük ölçüde şair Mehmcd A k if e benzemektedir.

Değişik tepki ve yorum lara rağm en, TV 'dcki dizinin ilgi çektiği ve m erakla iz­ lendiği hemen herkesçe kabul edilmektedir.

Tatlısu frenklerinden hayli dostlan vardı. Onlann davetlerine, karnaval ni­ teliğindeki eğlencelerine katılırdı. Teşrifat ve etiket kaidelerine son derece düşkün­ dü. Bu açıdan yabancı dostlannın da hayranlığını kazanmıştı. Alafranga gö­ rünümlüydü ama, kalbi, koyu bir Türk olarak atardı.

Elinden kitap ve dergi düşmezdi. Bunlann hepsi de kültür ağırlıklı eser­ lerden oluşurdu. Bir Fransız edibi han­ gi kitaplan okuyor, hangi dergileri izliyorsa, Türkiye’de de Midhat Cemal, bu tür eserleri okur ve izlerdi. Zengin kitaplığı, zarflar dolusu değerli belgele­ ri vardı. Onlar arasında —mutluluk duyarak— bir ömür harcamıştı.

Güzel yazar, güzel konuşurdu. Ede­ bî süzgeçten geçirdiği güzel kelimeleri ku­ caklaştırıp, akıcı cümlelere dönüştür­ mekteki ustalığını zirveye çıkarmıştı. Sohbet dediğimiz, kafamızı ve gönlümü­ zü ferahlatan tılsımlı olay onun masa­ sında, bir kültür çerçevesiyle süslenirdi.

MİDHAT CEMALİN MESLEĞİ: NOTERLİK

Midhat Cemal, Türkiye’de en uzun noterlik yapan bir hukukçuydu. Noter­ lik dairesi, Edebiyat-ı Cedide’den baş­ layarak, Fecri-Ati, Beş Heceliler ve Millî Edebiyat gibi akımların temsilcilerinin sık sık uğradıkları bir sohbet yeriydi. Öte yandan buraya, İstanbul’un büyük ta­ cirleriyle sanayicileri, ünlü avukatlar, zengin levantenler, yabancı şirketlerin temsilcileri, müdürleri uğrarlardı. Bun­ lar, hem tüm noterlik işlerini Midhat Ce- mal’e yaptırırlar, hem onun zevkli sohbetinden yararlanırlardı.

Bütün noterlik muamelelerini Baş­ kâtip Süreyya Ormancı yapardı. Beyoğ­ lu 4. Noterliği, zengin ve çok sayıda işlemlerin yürütüldüğü bir yerdi. Bu açı­ dan, yıl sonu bilânçosu, diğer noterlere kıyasla hayli kabarık olurdu. Ne var ki, Midhat Cemal, masrafı ağır bir kişiy­ di. Geçimine katkı olsun diye, son yıl­ larında “ Son Posta” gazetesine günlük fıkralarla tarihî makaleler yazardı. Ya­ yımladığı kitaplarından da çok fazla pa­ ra aldığı iddia edilemezdi.

LÖBON SOHBETLERİ

Midhat Cemal, her gün saat 17.00’de Galata’daki noterlik bürosun­ dan çıkar, Tünel yoluyla dinlenmek ve sohbet etmek için Beyoğlu’nun gözde pastahanesi (Löbon)’a gelirdi. Löbon Paris’teki litere kafe’lerin benzerleri olarak— Kırım Savaşı’ndan sonra Fran­ sız büyükelçisinin öncülüğüyle açılmış­ tı. Ömrünü bir asır sürdürmüş olan bu pastane, Türk ve yabancı ünlülerin sohbet yeriydi. Edebiyatımızın ünlüleri arasında yer alan Abdülhak Hâmit’ler, Süleyman N azif ler, Sami Paşazade Se­ zai’ler, Abdülhak Şinasi Hisar’Iar, Lö- hon’un tipik, Batı esintili müşterilerin- dendi.

Midhat Cemal, hastalığına kadar, bu pastanenin gözde konuklarmdandı. Masasında Güzel Sanatlar Akademisi

Midhat Cemal Kuntay, kadınların Hgisini çeken yakışıklı bir erkekti.Bu fo­ toğrafını Taha Toros’a İmzalamıştı.

M İD H AT C E M A L İN

H A YA TI V E ESERLERİ

Mithat Cemal'in şimdi TV dizisi olan "Ü ç İstanbul” eserinin kahramanı Adnan’ı, Burçin Oraloğlu canlandırıyor. Üç İstanbul romanından TV'ye uyarlanan filmden bir sahne (yanda).

Löbon

Pastanesinde

hanımlar Midhat

cemal in masasını

gözlerine

kestirirdi. O

çevresine oturan

her hanımın elini

saygıyla öperdi.

Bu tavrı

yadırganırdı.

Midhat cemal,

Türkiye'de en

uzun noterlik

yapan bir

hukukçuydu

___________

HttoOMOOMooooooooooMOOoooooooMoooooooMoooooHMeoooooeoMoooooooooeomoeoeeeeoeceoeeeeeceefiooceegeeeeesase«

Ahmet Midhat Cemal, 1885 yılında İstanbul’da doğdu, Iş- kodranın köklü ailelerinden Selim Sırrı Bey'in oğludur. Fran­ sız okulundan sonra Vefa idadislnibitirdi. (Mekteb-i Hukuk)tan birincilikle mezun oldu. 1908’de, Türkiye’de ilk defa, hukuk dok­ torası yaptı. Hocası — daha sonra sadrazam olan — İbrahim Hakkı Paşa’nın takdirini kazandı. Onun asistanlığına tayin edil­ di. Hukuk'ta "Hitabet” dersi verdi. Bu arada imtihanla adliye nezareti hususî kalemine atandı. K ısa hâkimliğinden sonra, noter oldu. Türkiye’nin en uzun noterlik yapan hukukçusu idi. 17 yaşındayken babasını kaybeden Midhat Cemal, 10 kişilik ailesinin geçim yükünü omuzladı. Hukuk öğrencislyken, ga­ zetecilik, özel öğretmenlik, daha sonra avukatlık yaparak ha­ yat kavgasını sürdürdü. Noterliği sırasında, Türk Edebiyatına zenginlik veren raf kitapları hazırladı. So n yıllarında bile, bir delikanlı enerjisiyle, çevresine çalışma zevki aşıladı. 30 Mart 1956 günü öldüğünde, 71 yaşındaydı.

Başlıca eserleri şunlardır: Nefais-i Edebiye (eski harflerle antoloji),Maupassant'dan,Alman hukukçusu Vernlng’ten ter­ cümeler, La dam o Kamelya çevirisi, Anatol France’tan Epi- kürün Bahçesi (Servet Yesari ile birlikte), Maurcen Fleming’ten Suphi Ziya ile birlikte, Imparatoriçe Ellzabeth'in hayatı, M eh­ met Akif (2 cild), Namık Kemal (3 cild) Sarıklı İhtilâlci Ali Sua- vi, Türk'ün Şehnamesinden, İkiler - Ötekiler, Üç İstanbul...

profesörlerinden Kenan Temizan ile Ne­ jat Sirel, Orhan Seyfi ile eşi, —sonradan gönül ilişkisi bulunduğu söylenen— gü­ zel bir hanım oturdu! O yıllarda dar­ gın olduğu Yusuf Ziya Ortaç’la, Orhan Seyfi’nin aracılığıyla barışınca, onun da, yüksek sesli esprileriyle, bu masadan Lö- bon’un tavanlanna yükselen kahkaha­ lar duyulurdu!

Löbon’da yer bulamayan bazı ha- nımlann, Midhat Cemal’in masasında­ ki iskemleleri gözlerine kestirmeleri, şairimize, âdeta mutluluk verirdi! O, çevresine oturan her kadının elini — tanısın tanımasın— büyük bir saygıyla

öperdi! Çevresi, üstadın bu tutumunu, biraz alafranga bulurdu!

İBNÜLEMİN'İN KIZGINLIĞI

1950 sonbaharında, eşimin yeğeni ile, Midhat Cemal’in bacanağının oğlu Beyoğlu Evlendirme Dairesi’nde nikah­ landılar. Şahitlerden birini Midhat Ce­ mal, ötekini İbnülemin Mahmut Kemal olarak düşünmüştük. Ne var ki, İbnü­ lemin, Midhat Cemal ile bir masada oturmayı kabul etmedi. Geçmişteki eski dostlukları -b asın a yansıyan bir eleş­ tiri yüzünden— iyice bozulmuştu. İb­ nülemin, nikâh salonunun gerisine doğru

oturdu. Nikâhtan sonra, genç gelin, şa­ hidi olan Midhat Cemal’in elini öpmek istedi. Fakat Midhat Cemal, daha atik davranarak —torunu yaşındaki— geli­ nin elini öptü! Fazla tutucu olan İbnü­ lemin Mahmut Kemal, bu sahneye dayanamadı. Oturduğu iskemleden hızla kalktı. Yüksekçe bir sesle;

— Bakın hele şu kart zübbeye! Bu­ rasını, eski Pera'ya çevirdi, diyerek sa­ lonu terketti!

YARİN:

(3)

B ir dostun kalem inden

“ Üç

İstanbuP ’ un

yazan

Taha

toros

Her şeyin güzelini seçen Midhat cemal

kadınlar üzerine değişik yorumlar

yapmasıyla tanınırdı. Her kadında

bir güzellik bulurdu

Herseyin

lüksüne

tutkundu

Midhat Cemal ile benzerlikleri bulunan “ Üç İstanbul'un Adnan’ı (Burçin'Ora- loğlu), filmde Filareti (Feride Karaca) ile birlikte.

9 ŞUBAT 1984

O

O

NA, aristokratlığı yakıştıranlar olurdu. Sade vatandaşın seviye­ sine inmezdi. Vapurda hırpani kılıklı, üstü başı kirlice biri yakınma otu­ racak olsa, hemen yer değiştirirdi. Çok teiniz, lüks kumaşlardan ¿kilm iş kos­ tümler ve gömlekler giyerdi. Oturmak için en temiz yerleri seçerdi. Pastanın, meyvenin en güzelini yer, dostlarına bu­ ket gönderirken, çiçekçinin başında bu­ lunurdu!

Yaz aylarında Büyükada’da Anado­ lu Klübü’nde, diğer aylar Lübon’da ya da Abdullah Efendi’de çay içer ve ye­ mek yerdi. (Abdullah), o yıllarda, Be- yoğlu’nun göbeğinde, gözde bir lokantaydı. İnsan, bir lokantada üç kap yemek yiyeceğine, ödeyeceği parayla (Abdullah Efendi L o k an tasın d a, bir kap yemek yesin! derdi. Midhat Cemal’- lerin evlerinde bir zamanlar, mutfak yok gibiydi! Eşi Naile Hanım, Midhat Ce­ mal gibi, dumanı sevmezdi. Çoğunluk­ la ona da, A bdullah’tan yemek gönderilirdi!

Her şeyin lüksüne tutkun olan Mid- had Cemal’m kullandığı mektup kâğıt­ ları ile zarflan, hatta makalelerini yazdığı müsvette kâğıtları bile, eşine az rastlanan nefasetteydiler...

EŞİNİN ÖLÜMÜ

Midhad Cemal, Sultan Abdülha- mid’in çok sevdiği Hicaz Valisi Ahmet Ratip Paşa’nın en güzei torunlanndan Naile Hanım’la evliydi. Şimdiki Cumhu­ riyet gazetesinin, eski ahşap, fakat ta- vanlan süslü olan binasının o zamanki sahiplerinden olan dedesiyle babası Nuh Bey’in ihtişamlı dönemlerinde, çocuk­ luğunun birkaç yılını yabancı mürebbi- yelerle geçiren Naile Hanım, yüzünün ve gözlerinin güzelliği üe, sosyetede ün yaptığı sırada, Midhat Cemal ile evlen­ dirilmiş, Midhat Cemal de o dönemin en yakışıklı, kültürlü ve ilerisi parlak bir genci olarak nitelendirilmişti. Her güzel­ liği seven, güzel eşini de çok sevmişti. Ne var ki. Naile Hanımın erken sayıla­ bilecek bir yaşta ölümü, şairimizi çok derinden yaralamıştı. Tek oğullan Ve- dad Kuntay’dır.

ADNAN GİBİ

Bazı şairlerimizin, yaşantılarından da pasajlar katarak, roman yazdıklan bi­ linmektedir. Orhan Seyfi Orhon’un (Ço­ cuk Adam), Yusuf Ziya Onaç’ın (Göç), Midhat Cemal Kuntay’ın (Üç İstanbul), roman alanlarında bu şairlerimizin tek ve ünlü eserleridir. Ancak, (Üç İstan­ bul), yakın tarihimizde yaşanan üç dö­ nemin, çalkantılı sosyal ve siyasal yaşamının izlenim ve gözlemlerini, zen­ gin dekorlarla kapsayan, orijinalli ve ay­ rıcalığı olan bir romandır. Midhat Cemal, bu üç dönemi doyasıya yaşamış, paşa konaklarına, ünlü levanten salon­ larına, gözde bir delikanlı olarak girip çıkmıştır. Abartmalı da olsa, Üç İstan­ bul romanındaki (Adnan)’ı yaşamıştır. Ancak, romana çekicilik vermek için,

aşk ve seks konusundaki hayal gücünü, kendi iç dünyasının çok ötesine taşırmış­ tır. Romanın ekranda bitiminde de an­

laşılacağı üzere, Midhat Cemal, orada (Adnan) olmaktan vazgeçecektir. Baş­

langıçtaki hukuk öğrenciliği, avukatlı­ ğı, gazeteciliği ve şairliği, delikanlılık çağındaki bazı olaylardan kaynaklan­ maktadır. Ne var ki, romanının sonu­ na doğru, Adnan’hktan ayrılacak ve okuyacaklarını, daha fazla etkisinde ka­ lacak bir pasajla son sayfayı kapata­ caktır. Kendisi yaşam ına devam edecektir.

Romanı okuyanlar, ya da televizyon­ da seyredenler, Şair Mehmet R aif in de Şair Mehmed Akif olduğunu, davranış­ ları ve görünümleriyle anlamış olacak­ lardır.

GÜZEL BİR KADIN ARKADAŞI!

Her şeyin güzelini seçen, her güzel­ liği savunan Midhat Cemal, özellikle

ka-Midhat Cemal, TV

dizisi olan

romanındaki üç

devri yaşamış,

paşa konaklarına

girip çıkmıştı.

Abartmalı da olsa

"Üç İstanbul' daki

Adnan'ı

yaşamıştır.

Romandaki şair

Mehmet Raif, şair

Mehmed Akif’tir.

duılar üzerine, değişik yorumlar yapması ile tanınırdı. Her kadında bir güzellik bulurdu. Kiminin gözlerinde, kiminin gamzesinde, kiminin ellerinde, kiminin dillerinde, herkesin göremediği, sezeme- diği güzellikleri şiirli bir dille anlatırdı. Kiminin çay içişini, kiminin el sıkışını, kiminin şemsiye açışını, kiminin eldiven çıkarışım, pırıl pırıl kelimelerle yansıtır­ dı! Bunları, dörtlüklere döktüğü de olur­ du.

Sohbetlerindeki kültür, davranışla­ rındaki kibarlığın verdiği huzur dolayı­ sıyla, gerek yabancı, gerek Türk

sosyetesindeki kadınlardan her zaman saygı görürdü. Son yıllarında, Löbon’-

daki çay saatlerinde, Abdullah Efendi­ deki yem eklerinde, yanından ayrılmayan, kendisinden yirmi beş yaş kadar küçük, değişik tipte bir güzel ka­ dın, herkesin dikkatini çekerdi! Pembe rengi bol yüzlü, her zaman hafifçe te­ bessüm eden, değişik dudaklı bu kadın —hiç konuşmadan— saatlerce Midhat Cemal’i dinlerdi. Bu kadının, çay saat­ lerinde gelmediği günler, Midhat Ce- mal’in masasına âdeta bir hüzün çökerdi... Bizim de tanıdığımız bu gü­ zel hanımın geniş bir kültürü yoktu, ama, yeteneğinde olan kapma ve öğren­ me açısından, özellikle etiket konusun­ da, M idhat C em al’den çok şey öğrendiğini söyleyebilirim. Midhat Ce­ mal sayesinde iç dünyasını zenginleştir­

di. Şairimiz, bu kadının masasında oturmasından büyük mutluluk duyuyor­ du. Aralarındaki bu gönül bağının, pla­ tonik sınırları aştığını sanmam.

Bu güzel kadının, Midhat Cemal’in ölümünden duyduğu acıyı, kendi ölü­ müne kadar taşıdığı söylenir... Yüz çiz­ gileri derinleşmiş, fakat Midhat Cemal dönemindeki kibarlığından zerre kaybet­ meden, geçen yıl, bir televizyon filmi seyrederken, kalp sektesinden öldüğü­ nü işittim.

PARLAMENTOYA GİRME İSTEĞİ

Atatürk döneminde —Halit Ziya Uşaklıgil hariç— şair ve ediplerimizin çoğu parlamentoya girdiler. Mustafa Ke­ mal’in, Kurtuluş Savaşı’nın bunalımlı günlerinde Türkiye Büyük Millet Mecli­ si kürsüsünde, şiirini okuduğu Midhat Cemal, her nedense, bu kafileye katıla­ madı. Dönemin içişleri bakam Şükrü Kaya, şairimizin okul arkadaşıydı. Onun girişiminden müsbet sonuç alına­ madı. Parti genel sekreteri Recep Peker ve çevresindekiler Midhat Cemal’i (Pe- ra donjuanı!) olarak nitelemişlerdi. Gerçi Midhat Cemal, sosyal ilişkilerde, Batı etiketine fazla eğilimli, Beyoğlu levan- tenlerinin toplantılarına da katılırdı ama, “ Türk’Tüğünü, şiirlerinde yaşattığı gi­ bi, her katıldığı toplantıda da kalbinde yaşatırdı.

1946 seçimlerinde arkadaştan Orhan

Seyfı ile Yusuf Ziya’nm CHP listesin­ den parlamentoya girmeleri, Midhat Ce­ m al ile Peyam i S afa’yı, 1950 seçimlerinde harekete geçirdi. Midhat Cemal, (Çorum)’dan, Peyami Safa (Bursa)’dan, Halk Partisi adayı oldu­ lar. Doğma büyüme İstanbullu olan, Anadolu’yu, kırsal bölge illerini hiç gör­ memiş olan Midhat Cemal’in (Ço- rum)’dan aday gösterilmesi, ona pek çekici gelmedi. Ama, zorunlu olarak, Çorum’a gidecek, seçmenlerine kendi­ ni tanıtacaktı!

Partilerinden talimat almak üzere Midhat Cemal ile Peyami Safa, Anka­ ra’ya geldiler. Bu iki seçkin edebiyat üs- ta ¿ ile —Ankara’da kaldıkları sırada— her gün, rahmetli dostum Munis Faik Ozansoy’la birlikte, görüşlüydük. An­

kara Palas’ta çaylar içtik, Karpiç’te ye­ mekler yedik. Renkli sohbetleriyle gönüllerimizi doyurduk.

Her iki edebiyatçımız, seçmenleri karşısında, nasıl konuşacaklarını plan- lıyordular. Midhat Cemal konuşmanın ağırlığını, edebiyata yükletecekti. Bu amaçla, yanma Esat Muhlis Paşa’mn di­ vanını almıştı! Propagandası sırasında, bu divandan parçalar okuyacaktı! Son­ suz saygım olan üstada;

— Aman beyefendi, dedim. Siz

Esat Muhlis Paşa’dan filan şiir oku­ mayınız. Kendi şiirlerinizden okursanız, dinleyenlerin kalbinde saygınlık kaza­ nırsınız. Ç orum ’da Esat Muhlis Paşa’- mn divanından zevk alacak kaç seçmen çıkacak?

Midhat Cemal, yurdun her köşesi­ ni, her kasabasını, edebî zevklerle ge­ lişmiş kişilerle dolu sanıyordu. Midhat Cemal’in Çorum’da seçmenlere hitap et­ mesi gerçekleşmedi! Ankara’dan Ço­ rum’a giderken, önemli bir trafik kazası geçirdi. Başı ve kollan sargılar içinde, kaldırıldığı hastaneden Ankara’ya dön­ dü! Ölümden kurtulmuştu. Olayı; “ Diroyal’a pirince giderken, evdeki bul­ gurdan olacaktık'' diye yorumladı.

1950 seçimlerinde CHP büyük ye­ nilgiye uğramıştı. Midhat Cemal ile Pe­ yami Safa, seçimlerde kaybettiler.

Midhat Cemal, sağlığına, titizlikle, itina edenlerdendi. Kuranderden korkar­ dı, “ Nezle” nin “ zatürree” ye, “ zatür- ree” nin “ verem’’e dönüşeceğini, sohbetlerinde sıksık tekrarlardı. “ Lö- bon” da, salonu havalandırmak için, bir pencere açılacak olsa, kıyameti koparır­ dı! Oturacağı iskemlede, yürüyeceği yol­ da temizlik arar, tozdan, rüzgârdan, çamurdan nefret ederdi. Amansız bir hastalık olan “ kanser” den konuşulur­ sa, ödü patlardı! Üç İstanbul romanın­ da kanseri ölüme giden bir köprü gibi tanımlar, bu hastalıktan ölenleri hüzünlü kelimelerle yansıtır. Ne var ki Midhat Cemal, en çok korktuğu bu hastalığa ya­ kalanacak —ve akciğer kanseri olduğu­ nu bilmeden— 30 Mart 1956 günü, çok şeyler görmüş, çok şeyler okumuş olan gözlerini kapatacaktır.

Midhat Cemal’in alınganlığında da, duygusallığında da orijinallik vardı. Eşi­ nin kaybı üzerine, yaptırdığı iki kişilik mezar taşma, sağlığında —aklımda kal­ dığına göre— şurtlan yazdırmıştı:

Ey yolcu! Burada bir karı-koca ya- lıyor, İkisine bir fatiha yetişir.

DÜZELTME

“ U f İstanbul'' dizisiyle ilgili dün ya­ yınladığımız haberde, şair Mehmed A kif e benzetilen şairin adı Mehmet Raif yerine Mehmet Rauf olarak çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

In patients with a recurrent history of anaphylaxis and elevated IgE levels without evident etiology, spontaneous hydatid cyst rupture should be considered, especially in

Cenaze için toplanan vatandaşlardan birçoğu gözyaşı dökerken, bazıları da 'Unutm adık seni, götür bizi gittiğin yere', 'Sevgili Barış, Kadıköylüler seni

Vurgulamak istediğimiz bir nokta da şudur; lökosit yüksekliğiyle seyreden hematolojik malignitelerde artmış haptokorin düzeyi nedeniyle yüksek ölçülen serum vitamin B12

Oradaki lıastahanede bir müddet hekimlik ettikten sonra Avrupaya kaçıp Cenevrede bazı arkadaşlarıyla birlikte Osmanlı adıyla on beş günde bir çıkan bir

gün yapılan ölçümlerde üzüm çekirdeği uy- gulanan grup ve kontrol grubunun değerleri DXM uygulanan gruba göre anlamlı derecede düşük sap- tandı (p<0,05).. Ancak,

O, yalnız dünya değil, Türkiye için de daima büyük bir umudu korumuştur. Türkiye’den söz ederken, «asla kötümser değilim » der, «Halkım ızın

Genel olarak iki kilise arasındaki ilişkiler incelendiğinde Roma Kilisesi, Marunilerin gerçek inanç, gelenek ve pratiklerini öğrenmek ve onları tashih etmek için

Bu çalışmada, tedavi uyumsuzluğu olan ve olmayan hastaların özellikleri karşılaştırıldığında, sadece, astım dışında ek atopik hastalık varlığı oranı ve GINA