Abidin Dino, gümüş heykelciklerini ilk kez sergiliyor
Tanrı insanı balçıktan yaratmış, işte ilk heykel
/L b id in Dino’nun heykel tutkusu eskilere
dayanıyor. İlk kez 1942 Adana’sında ağabeyi
A rif Dino’yla heykel yapmayı denemiş. O
günden bugüne yaptığı heykelcikler, gümüşe
dökülmüş olarak Urart’ın Ankara ve
İstanbul’daki galerilerinde sergileniyor.
M&ino, “İnsanoğlu hep boyundan büyük işlere
kalkışıyor. Balçıkla biçimler yaratmaya girişiyor
oda” diyor ve ekliyor: “Canlılar sonunda toz
oluyor. Heykellerse binlerce yıldan beri yanı
başımızda. ”
SELÇUK DEMIREL______________
PARİS — Abidin Dino’nun heykelleri Ankara
ve İstanbul Urart Sanat Galerilerinde ilk kez ser gileniyor. Elli heykelin her biri sınırlı sayıda ço ğaltılmış ve gümüş olarak dökülmüş.
Daha önceden birçok yanıyla (ressam, desina tör, illüstratör, karikatürcü, sinemacı, yazar) ta nıdığımız Abidin Dino bu sefer de karşımıza hey keltıraş olarak çıkıyor. Onu tanıyan, bilenler için bu “ yeni” durum hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Çünkü Dino’nun heykel tutkusunun tarihi olduk ça eskilere dayamyor. Oldum olası, özellikle de ele avuca sığabilen cinsinden heykelciklerle haşır neşirdi hep. Garip duruşlu, ecin kılıklı, cin bakış lı, insan başlı küçük acayip heykelleri hep yanı ba şında olmuştur. Bunlar masanın üstünde, arkasın daki küçük rafta, bazen orada, burada size ba kıp dururlar. Bu heykelciklerin bir kısmı ya ken di yonttuğu, yoğurduğudur ya da Anadolu’nun iç lerinden bir yerlerden, Ege’den, adalardan, Eski Yunan’dan kalmış, şaşırtıcı güzelliklerdeki “ arkaik” heykellerdir.
H e y k e l yenir yutulur mu?________
— Sorması yersiz mi kaçacak, neden heykel ya pıyorsunuz?
A.D. — Bir ara “ heykel gibi” resim yapmak
tan bıkıp sahiden heykel yapmayı denedim.
— Ne zaman?
A.D. — 1942 yılının Adana’sında, ağabeyim
Arif’le beraber.
— Yanılmıyorsam apayrı tekniklerle? A.D. — Bambaşka, Arif cesur bir yöntemle kü
çük taşlar yontuyor, eğeliyor, tam deyimiyle ömür törpüsü şeyler yapıyordu, birbirinden güzel.
— Ya siz?
A.D. — Ben kille çalışıyordum. Yaptıklarımı
kurutup, sırlayıp Adana işi saç sobada pişiri yordum.
— Yufka ekmeği gibi...
A.D. — Pişirdiklerim yenilir yutulur şeyler miy
di, orasını bilmem.
— Kille çalışmayı neden yeğliyorsunuz? A.D. — Belki sabırsızlıktan, belki de keyif me
selesi.
— Ne gibi?
A.D. — Kil yoğurmak, kile anlam ve biçim ver
mek coşku verir insana. Elinizde doğan iyi kötü biçim, üç boyutlu, somut.
— Resim somut değil mi?
A.D. — Resim “ gibi” ler dünyasında, resmin
arkasına geç, imge kaybolur. Heykellerin etrafında fır dolan, her tarafı anlamlı, somut, ellenir bir var lık. insan misali, küçük de olsa elini sürebilirsin heykele. Var olduğu kuşkusuz. Kutsal kitaplar ya zıyor, Tanrı insanı balçıktan yaratmış. Al sana ilk heykel, ilk heykeltıraş. Boratav’a göre, eski Türk Tanrılarından Ay-Ata toprakta insan biçimli iki çukur kazmış. Balçığı bu kalıpların içine döküp, erke', ve kadın olarak canlandırmış.
— Heykel dökme tekniği!
A.D. — İnsanoğlu hep boyundan büyük işlere
kalkışıyor. Balçıkla biçimler yaratmaya girişiyor o da.
— Gerçi cansız şeyler...
A.D. — Canlılar sonunda toz oluyor. Heykel
lerse binlerce yıldan beri yanı başımızda.
A d a n a doğurgan toprak__________
— Bırakalım bu yüreklere şenlik konuyu. Ne den ve nasıl Adana'da başladı sizde bu heykel yap ma isteği?
A.D. — Adana doğurgan toprak, güney. Bir de
Naci Kum vardı.
— Kimdi Naci Kum?
A.D. — Müze müdürü dostumuz Naci Kum.
Nur içinde yatsın. Adana Müzesi’nde sergilenen ya da yersizlik yüzünden kasalarda saklanan “ arkaik” parçaları bir bir itinayla çıkartıp bize gösterir, yine emniyet altına alırdı. Hitit öncesi heykelciklerdi bunlar. Dünya güzeli, 6000 yıllık filan.
— Neolitik çağı neden bu kadar seviyorsunuz? A.D. — İptidai oldukları sanılan insanlar, sa
nat alanında iptidai olmak şöyle dursun, büyük sanatçılardı da ondan. Yarattıkları biçimler yalın, görkemli ve insanlık dolu. Çağdaş heykel anlayı şı ile Çatalhöyük neolitik heykel anlayışı ikiz kardeş.
— insanlığın başlangıç çağlarından esinlenme olayı bir çeşit tarihsel gelişmeyi inkâr etme değil mi? Sosyal gelişmeyle orantılı olarak olgunlaşmı yor mu sanat?
A.D. — Sanırım adım adım yükselen bir mer
diven değil beğeni. Ya da merdivense, inişli çıkış lı, gitgelli. Sanat alanında bir üstünlük garantile miyor sosyal gelişme.. Beğenide, sanat alanında, kültürde saklambaç oyunlan var. Şaşırtmalar, ileri geri sıçramalar, yitmeler, dirilmeler, yeniden bu luşmalar, çelişkiler... En kötü, en geri koşullarda bile insanlar erişilmez harikalar yapmayı becermiş ler. insanın yüceliğidir bu.
E n eski ve en yeni
_________
— Peki, çağdaş heykel?
A.D. — 1938 Paris’inde, Picasso’nun Grands
Augustins Sokağı’ndaki atölyesinde heykellerini görmüştüm. İçtenlikli, delişmen, büyüsel, anıtsal, evet küçükleri bile anıtsal...
— Küçücük bir heykel anıtsal olur mu? A.D. — Neolitik çağdan kalma 5-10 santimlik
öyle heykeller var ki, New York Hürriyet Abidesi’n den daha yüce herhalde. Geniş kalçalı o ana tan rıçalar, Kayseri Müzesi’nin iç avlusunda duran hey keller. Kayseri’de askerliğimi yaparken inzibat mu hafız bölüğünün duvarını atlar, bitişikte bulunan Horat Camisi’ni geçer, Selçuk Hamamının iki adım ötesinde müzeye dalar, iç avluda saçak al tında bulunan iyice neolitik heykellere saygıyla do kunurdum. Ne okşanası şeyler...
— “Anadolu Medeniyetleri” sergisinde neolitik küçük heykeller çok sevUdi.
A.D. — Dünyanın en eski ve en yeni heykelleri
dir onlar! Evet, en yeni.
— Demek, Kayseri’de asker olarak heykel aşkı yüzünden duvardan atlıyordunuz? Tehlikeli
alakalar...
A.D. — Bereket versin pek kimseler uğramazdı
müzeye. Hem müze müdürü ressamdı ve arkada şımdı. Heykellerine olan aşkıma göz yumardı biraz.
A r a g o n ’un başına gelen__________
— “Okşanası” sözcüğünü kullandınız demin. O derece mi hayranlığınız?
A.D. — Heykel seven herkesin bildiği bir duy
gu bu. Müze gardiyanları bunu haklı olarak önle meye çalışırlar. Aşınmaları engellemek lazım bes belli. Aragon, başından geçmiş bir serüveni anlat mıştı bir akşam. Güzin’le çok gülmüştük.
— Ne olmuş ki Aragon’a?
A.D. — Elsa’nın ölümünden sonra bu hikâye.
Geceleri sabaha kadar uyuyamadığı için Paris ka zan, Aragon kepçe dolaşıp dururmuş, “ içimde müthiş bir hararet, bilmem kaç mahalleyi, soka ğı, rıhtımı, köprüyü, meydanı geçtikten sonra da ha gün ağarırken Louvre Müzesi’nin arkasındaki bahçede buldum kendimi. Malum, orada çimenin ortasında çömelmiş, Maillol’un çıplak kadın hey keli vardır. Hele o saatte boşlukta alabildiğine gü zel. Varıp ölümsüz kadının önünde saygıyla eğil memek mümkün mü? Yanına gittim, derken bir denbire acı bir düdük, cırlak! Nereden çıktıkları belirsiz iki polis yakama yapıştı. Gel de anlat! Be reket, öyle diller döktüm ki kadın, sanat ve ölüm süzlük ü stü n e, kom iserliği b o y lam ak tan kurtuldum” demişti Aragon, yüzünü ekşiterek, mavi gözleri hınzırlık dolu.
— Gerçekçi sanatın tehlikeleri! Heykel sevmek netameli iş. Hem öyle heykeller var ki, onlara el sürmek hiç de kolay olmasa gerek.
A.D. — Doğru. Örneğin, Louvre’da “ Samot-
rakya Yorgisi” heykeline sarılmak için merdiven dayamaktan başka çare yok.
— Sizin heykellerse küçük. Ama herhalde vit rin içindeler. Onları ellemek her babayiğidin har cı olmasa gerek.
A.D. — Urart Galerisi’nin atölyeleri, benim kil
heykellerimi yaman bir ustalıkla gümüş olarak dökmüş bulunuyor. Şaşılası bir döküm ustalığı, kusursuz.
— Ama gümüş?
A.D. — Som gümüş, bir yatırım ya da kalkı-
mm mı desek buna! İşin o tarafı bir yana, bronz dökümden daha güzel pırıltılar taşıyor gümüş.
U lu kaynak Anadolu_________
— Sizin yaptığınız küçük heykeller Anadolu uy garlıklarıyla ilgili sanki.
A.D. — Bu ulu kaynaktan biraz olsun güç al-
dımsa daha ne isterim? Anadolu’da yaşamış in sanların sanat eserlerinde değişmeler içinde süren özellikler var, paylaşılan nitelikler: Anadolu hey kellerinin çoğu kunt, anıtsal, yapmacıksız, yalın şeyler. Hitit heykellerinden Antiokus heykelleri ne, Ani kabartmalarından Selçuk ve Gsmanlı ka bartmalarına, günümüzde Zühtü’den, Kuzgun’- dan Ilhan Koman’a kadar. Hep toprak içre, top raktan fışkıran insan gücü, hep insanı yüceltme duygusu, ölümkalım bilinci. Hani 14. yüzyılda Sa- id Emre’nin dili ile: “ Et-ü deriye büründüm gel- düm size göründüm/Adım Adem Urumdan Zu hura geldüm.” Heykel gibi dizeler, sanki taşa oyulmuş!
— Çağımızla bağdaşabilir mi bu imge? A.D. — İmgenin çağrışımları çağdaş gibime ge
liyor. 14. yüzyıl, 20. yüzyıl gibi kendi kendini sor gulayan tedirgin bir çağ. Urumda, yani Anado lu’da zuhur eden insanlar, ete deriye bürünüp var olmak, haklı yaşamak için direniyorlar inatla. Ta rihsel özgürlük çizgisi Babailerden bugüne kadar kesintisiz.
— İnat sözcüğünü çok seviyorsunuz... A.D. — Evet, inat. Kuşak kuşak inatla çıkar
yol aranıyor, bir dönüm noktasındayız. Bir tıka nıklık duygusu var bütün dünyada. Yeni tekno lojiler, robotlar-, bilgisayarlar eklendi bu garip oyuna, yeni bir içerik bekliyorlar.
— Teknolojik devrim mi dediniz?
A.D. — Çağdaş insan ilişkilerini çağdaş tekno
lojinin düzeyine çıkarma zorunluluğundan söz ediyorum.
— Ya sanatçı, bu çalkantılar ortasında? A.D. — Hani, eski kitaplar yazar, bulut bulut
kanat kanada uçup gelen küçücük Ebabil kuşları ağızlarında taşıdıkları birer kum tanesini zorba lık ve savaş fillerinin üstüne salınca, kabaran kum dağlarına gömmüşlerdi hepsini, iyi niyetli insan lar hep birlikte birer kum tanesi salsa ya yine fil lerin üstüne.
ELİNİ SÜREBİLİRSİN HEYKELE — “Resim ‘gibi'ler dünyasında, resmin arkasına geç, imge kay
bolur. Heykellerin etrafında fır dolan, her tarafı anlamlı, somut ellenir bir varlık. İnsan misali, küçük de olsa elini sürebilirsin heykele” diyen Abidin Dino (solda), Selçuk Demirel ile birlikte.