Sahile ı 4
Hürrf
Rahmetli üstadımız ve başmuharririmiz SEDAT SEMAVİ Hürriyet’teki çok sevdiği çahşma masası başında...
VEFATININ iKiNCi YILDÖNÜMÜNDE
Hürriyet ailesiyle Türk basın ve sanat hayatının Sedat Simavi’- yi kaybetmeleri, bugün ikinci yı lını doldurdu. Bu büyük kaybın İçimizde açtığı yara ise, tazeliğini muhafaza ediyor.
Sedat Simavi Türk basınında faziletin, nezaketin, metotlu ve ülkülü çalışmanın temiz örneğiy di. BabIâli’nin en zor ve memle ketin en müşkül şartları içinde Hürriyet’e ulaşıncaya kadar, a- zimle çalışmış; gazetecilikte “ hür riyet ruhu,, diyebileceğimiz, ince, sanatlı ve ileri anlayışı tesis ede bilmek için her buhrana göğüs germiş, fakat muvaffak olmak ve büyük eser yaratmak ülküsünü bir an bile kaybetmemişti.
Vefatından evvel vâsıl olduğu netice böyle faziletli ve enerjik bir çalışmanın mükâfatıdır.
★
Hürriyet ruhu, gazetecilikle sa natkârlığın ve içtimai adalet aş kının birleşmesinden doğmuştur. Ressam, karikatürist, bilhassa ti yatro edebiyatında güzel eserler vermiş bir edîb olarak, Sedat S i-' mavi, gazetelerine her şeyden önce bu sanat ruhunu işliyordu. Tiyatrolarına bakanlar, onda “ in sanlığı,, yakından kavrayan, zeki ruhu çok kolay sezerler. J. J. Rousseau’ya dair küçük fakat ve ciz bir monografi neşretmesi, Fransız mütefekkirine hayranlığın dan ziyade içtimai adalet fikrine âşıklığmdandı. Mecmua ve gaze telerinin hemen her sahifesinde, resim, yazı, röportaj olarak bu aşkın ifadesi seslenir.
Sedat Simavi Türk milletine maddi, mânevi zararları dokun muş bazı yabancı milletleri güna hı kadar sevmezdi. Onda her fa zileti gibi açığa vurulmadan, için için yaşanan bir milliyet sevgisi vardı. Hürriyet ruhunun terkibin de bu asil sevgiden de gerekli duygular vardır.
■ 4 r
Sedat Simavi, bu ruhu önce kendi tesislerinde kurmuştu, özel titizlikle seçtiği arkadaşlarına saygı ile. nezaketle muamele, o- nun faziletleri arasındaydı. Arka daşlarının her türlü mesaisini, hem maddî hem m â n £ î karşılık larla, en iyi şekilde değerlendir mek isterdi. Bu konuda. Babıâli caddesine her zaman hatırlatma ya değer incelikleri vardı. Bir gün, Yedi Gün mecmuası için, bir yazarımızdan, en iyisini onun ya zacağına inandığı, bir seri yazı istemişti. Yazar, bu makaleleri memnuniyetle hazırladı ve mec mua sahibine teslim etti. Ertesi gün Sedat Simavi kendisine nâzik hattâ sıkılgan bir tavırla kapalı bir zarf uzattı. Zarfı mecmuadan ayrıldıktan sonra açan yazar, Se dat Beyin bir dalgınlık yaptığını
anlamış olacak ki. geri döndü: — Affedersiniz, bu zarfa fazla para koymuşsunuz. Benim' maka lelerimin sayısı, sizin hesapladı ğınızın ancak yarısı tutarındadır, diyecek oldu.
Şu cevabı aldı:
— Hayır, eksik bile koydum. Yazılarınızı okudum. Onlara sar- fettiğiniz emek ve bu yazıların değeri diğer yazılarınızın üstün dedir. Lâyık oldukları karşılığı veremediğim için, beni siz affedi niz.
+
N i h a d Sami
yekûn tutan maddi karşılığım âdeta utanarak almadı. Arkadaşı na “ bu kadar ehemmiyetsiz şey ler için konuşmıyahm,, derken yüzünde bir genç kız penbeleş- mesi dolaştı. Bunu ben bizzat ve gönlüm dolarak gördüm.
★
Yurdun nabzını yoklar gibi, memleketin fikrî, edebî ihtiyaçla rını ve bunların ölçülerini bilirdi. Bir gün bana:
— Madem ki Türk dili vd ede biyatı üzerinde bu kadar hassa siyetle çalışıyorsunuz, niçin Al manya’da, Fransa’da olduğu gibi, resimli bir Türk edebiyatı tarihi hazırlamıyorsunuz ?
t)iye sordu.
Resimli.. Çünkü Sedat Bey res min bir edebiyat tarihini naşı] süsleyip ne kadar kuvvetle bü- tünleyeceğini çok iyi tasavvur e- diyordu. Bizzat kendi mecmua ve gazetelerini orijinal resimlerle ve o ölçüde orijinal bir rasimleyişle bütünlemesi bundandı. Hattâ bir zamanlar neşrettiği "Resimli Ga zete,, yi gören nüktedan edib, Sü leyman Nazif:
— Bu, resimli gazete değil, ga- zeteli resim.
Demek ihtiyacını duymuştu. Zaman, Sedat Beyi haklı çıkardı.
B A N A R L I
Resim, dünya neşriyat hayatının en ciddî eserlerinde ve bütün neş riyat organlarında bugün birinci plânda bütünleyici ve çekici va zife görmektedir.
Ben, 27 asırlık Türk edebiyatı tarihinin hazırlanması kadar, di zilmesi, resimlendirilmesi gibi iş lerin de zorluğunu düşünüyor dum. Sedat Bey, Elli Türk Büyü ğü, Meşhur Adamlar Ansiklopedi si gibi Türkiye’de ihtiyaç karşıla yan neşriyatında zafer kazanmış tı. Fakat ağır bir edebiyat tarihi böyle bir rağbete mazhar olmaya bilirdi. Tereddüt ediyordum.
— Siz kitabınızı tamamlayınız, ben bütün imkânlarımı seferber ederek onu istediğiniz gibi bastı racağım.
Diye beni hararetle teşvik etti. Esasen yıllarca üzerinde çalıştı ğım, âdeta hazırlamış bulundu ğum bu kitabı daha iyi bir hale koymak için yeniden çalışmaya başladım. Birkaç yıl sonra resim li Türk Edebiyatı Tarihi intişar
etti. Yine İkinci Dünya Savaşı yıl larına rastladığı için ancak 10 bin nüsha kadar basıldı ve bir iki yıl içinde âdeta nüshası kalmadı. Se dat Bey, yurdun hangi eserlere ne ölçüde ihtiyacı olduğunu böyle
kehanete varan bir anlayışla se zerdi.
■4r
Burada bir noktayı daha açık lamak isterim. Yedi Gün sahibi, bu eser için uygun bir telif hakkı düşünüyordu. Kitabın ilk fasikü- lünü gördüğü zaman (bu fasikül intişarından bir yıl önce hazırlan mıştı.) Bu ücreti kendiliğinden iki misline çıkardı ve bu telif hak kını peşin olarak almam için âde ta ısrar etti. "Bankaya koyun, kitap bitene kadar orada dursun.,, diyordu. Halbuki kitabımın ta mamlanması için daha iki sene lâzımdı. Ben çeşitli düşüncelerle bu işin o zamana bırakılmasını rica ettim. Çok zor kabul etti, ve kısa bir zaman sonra beni bu mevzuda mağlûp etmeği bildi.
Hürriyet ruhu dediğim asil es pride işte bu madde de vardır, ve hemen hemen onun tesis et tiği bir anane halinde bazı mües- seselerde yaşamaktadır. Halbuki aynı Babıâli’de kitap müellifleri olur ki basılan, hattâ satılarak nüshası tükenen veya azalan ki taplarının telif haklarını bile biz zat istemek zorunda kalarak bir kaç taksitte alabilirler. Sedat Bey bu ilim ve sanat anlayışiyle ve bu tedive kibarlığiyle bütün Türk basınında her zaman hürmetle hatırlanacak, aziz ve insan bir ilim ve sanat âşıkıydı.
Bir gün de fikrî çalışmaları yü zünden yorulmuş bir arkadaşiyle konuşuyorlardı. Arkadaşı, yarım baş ağrılarından ve baş dönmele rinden muztaripti, Doktorunun tavsiye ettiği ilâç ise henüz Tür kiye'de yoktu. İsviçre’den, İngil tere’den, Mısır'dan getirilebilirdi. Bu ise, İkinci Dünya Harbi yılla rında âdeta imkânsızdı. Sedat Si mavi bu yoksulluğun bütün suçu kendisinde imiş gibi muztarip ol du. Arkadaşına, üzülerek,' geçmiş olsunlannı, teessürlerini söyledi.
Teselliye çalıştı. Ayrıldılar. Bir ay sonra, tekrar buluştuk ları zaman Sedat Bey kendisine 9 büyük paket uzattı:
-— ilâçlarınız.. Dedi.
Evet, arkadaşının rahat çalış ması için ne yapmış yapmış, ha bersizce birçok çarelere başvur' muş; Avrupa'dan ona ömrünce yetecek kadar ilâç getirtmişti. Sedat Bey, bu ilâçların mühim
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi