• Sonuç bulunamadı

Markiz Pastanesi ve Haldun Taner

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Markiz Pastanesi ve Haldun Taner"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

FI E S TA

bazılarım bulacaksınız...

Yıllardan beri gazetelerden, dergilerden, yazılar, fotoğ­

raflar, haberler keser, saklarız; bir gün gelir işimize

ya-dosyalarda, zarflarda, sararıp bekliyor..

[esip Sakladıklarım..

1

98 0 ü yıllara girerken “nostal­

jik takılma” kavramı tutku haline gel­

memişti; Beyoğlu’nun insanları değişir­ ken, binaları da insafsızca tahrip ediliyor­ du... Beyoğlu’nda, eski namına ne varsa, sanki sırtımıza yüktü...

Beyoğlu’nun ünlü pastanesi Markiz ve Le- bon da elbette bu yıkımdan paylarını alacak­ lardı, galiba önce Lebon gitti, sırada Markiz vardı...

Markiz’in yeni sahibi, yani pastahanenin değil, binanın sahibi yedek parça­

cıydı, “Eyvah, Markiz de gidi­ yor!” diye feryad edenlerin ne de­ mek istediklerini aklı hiç almıyor­ du, “Pasta ile yedek parça a ra­ sında ne fark v a r an lam ıy o ­ rum?!” diyor ve ekliyordu:

“Şaşırdım kaldım, biz de bu va­ tanın evladıyız. Herkes bize yükle­ niyor. Adam memlekette ne kadar yazar çizer varsa üstüm e saldı. Sanırsın M arkiz pastanesini değil de İstanbul’u yıkıyorum. Üstelik de söz veriyorum, hiç bir şeyi yıkm a­ yacağım . O panolar milyon değe­ rinde. onları yıkar mıyım. Bu vata­ nın evladı olarak m üsade edin de biz de biraz mal kıym eti bilelim . Fakat bu panoların önünde pasta satılmasıyla, yedek parça satılm a­ sı arasıda ne fark var bir türlü an­ lamıyorum.”

Geçen gün Richmond O teli’nin altında, yeniden açılan Lebon Pas­ tanesinde otururken otel müdürü

Rezan Kulaksız, şimdi kapalı duran Mar-

kiz’i aldıklarını, eski haline getireceklerini söyledi, Lebon’la Markiz Beyoğlu’nun tari­ hindeki yerlerini yeniden alıyorlardı.

HALDUN TANER

VE MARKİZ

Bunu duyunca, aklımıza rahmetli Haldun Taner geldi, Markiz’i kurtarmak için az uğ­ raşmamıştı, keşke yaşasaydı da bu günleri görseydi, diye hüzünlendik....

Kesip sakladıklarımız arasında, O’nun 20 Ocak 1980’de M illiyet’te “Ar Yılı Değil, Kar Yılı” başlıklı yazısı vardı; şöyle diyor­ du:

“ Eski eserlere saygı yaşla edinilen bir aşama mıdır? Hiç sanmıyorum.

Bu bir görgü ve eğitim işidir. Yaş olsa ol­ sa dünyayı daha bir topluca, daha bir geniş açıdan görmeye yarayabilir ve bu niteliği ile gidenin yanında asıl kalanın, dünyayı dün­ ya uygarlığı uygarlık, tarihi tarih yapanın bi­ raz da tarihi yapıtlar ve anıtlar olduğunu an­ lamaya yaklaştırabilir.

G eçenlerde benim yaşım da, hem de ay­ dın, hem de sayıp sevdiğim , sağduyu bir dostum, bana takaza etti.

_ Ne oluyor yahu, dedi. Bir Markiz’dir tut­ turmuşsunuz. Orada İbrahim Şinasi Efendi, Namık Kemal, Abdülhak Hamid ya da ne bi­

MARKIZ PASTANESİ

VE HALDUN TANER

leyim ben, falan sadrazam, falan Bakan kah­ ve içti, onların değerli kabaetleri o başka bir deyim kullanıyordu bu iskemlelere onur ver­ di diye şimdi orası tarihi mi oldu yani? Dün Lebon, bugün Markiz adını taşıyan bu lokal Osmanlı Imparatorluğu’nun yozlaşmış Be- yoğlu’sunun son kalıntısı olarak yıkılmış ya da parçacı dükkanı yapılmış, kıyamet mi ko­ par? Varsın olsun. Tasanız mı yok sizin be?

Bu dostum hoyrat mizaçlı, duygusuz biri olsa canım yanmazdı. Bal gibi de duygusal­ dı. İstanbullu idi. Eskiye karşı vefasız değil­ di. Bir zam anlar kendisinin ve dostlarının sıkça gittiği N lsuaz’ın yerinin, o kahvenin Avrupa’dakller gibi atmosferini aynen yan­ sıtan bir müze haline getirilmesi söz konu­ su olduğunda gözleri parlamış, coşku ile o kahvenin özelliklerinden tatlı tatlı söz etm iş­ ti. Demek oluyor ki, insan kendi tarihi kişilik vermekte o kadar hasis davranmıyormuş.

M arkiz’in mahvolup gitmemesi İçin uğra­ şanlar, ne nostaljik bir rom antizm itişi ile harekete geçmişlerdi, ne de kimsenin farkı­ na varm adığı değerleri biz değerlendiririz snopluğu içinde idiler. Bunlar, her uygar büyük kentin onuru olan bu gibi lokallerin yapıtların muhafazasının yine o kentin eski sakinlerine düşen en basit uygarlık borcu olduğuna inanm ış ve bundan ötürü uyarı ödev lerini yerine getiren kim se lerdi. Pa- ris’de Dome kahvesini, Berlin’de

Kempins-ki’yi parçacı dükkanı yapm aya kalkan olsa, bütün kent bu barbarlığın karşısına dikilir. Başta Belediyesi olmak üzere aydın çevre­ ler, yazarlar, eleştirm enler, sanat kurulları, mimar birlikleri, tarihçiler ve benzerleri kı­ yameti koparırlar.

UYGARLIK KOLAY DEĞİL

Eski Beyoğlu’nda şimdi çok şeyin yerin­ de yeller esiyor. Yanlış söyledik, yeller es­ miyor, birbirinden çirkin bloklar yükseliyor. Kala kala bir Perapalas kaldı. Atatürk devri­

nin gözde yazarı Falih Rıfkı üstadı­ mız bile bir tarihte Galatasaray Li- s e s i’ni y ık ıp y e rin e tu ris tik otel y a p m a y ı s a lık v e rm e m iş m iyd i? H em u y g a rlık ta s la m a , hem de onu n tüm g e re k le rin i fa rk e tm e k bizler için galiba her zaman kolay olmuyor.

Eskiden Lebon, kırk yıldan beri de M arkiz adı ile B eyoğlu’nun en seçkin pastahanesi olan bu lokal­ den, güzel kızım ız Ajda Pekkan’ın bir şarkısında söylediği gibi “Kimler

gelmiş kimler geçmiş”tir.

KİMLER GELDİ,

KİMLER GEÇTİ?

Mesela ünlü silah tüccari Sir Ba- zil Zaharoff’un henüz genç ve uya­ nık bir çocukken bu lokalin kapı­ sında nöbet tuttuğunu, buraya gi­ rip çıkan turistlere sokulup şehri gezdirm ek için rehberlik yaptığını ve Kont Orioff adında bir Rus asil­ zadesinin gözüne girip ondan aldığı yüz al­ tınla iş hayatına atıldığını, Vasili Zaharya olan adına da bu tarihten sonra Bazil Zaha- roff şeklinde çeki düzen verdiğini, sonunda Kraliyet Canibinden önüne bir de Sir lakabı eklettiğini bilir miydiniz? Eskiler anlatır, ün­ lü Fransız aktörü Mounet Sully ve eşsiz ka­ dın sanatçı Sarah Bernardt İstanbul’a turne­ ye geldiklerinde buradan çıkmazlarmış. Bu lokalin eski daimi müşterileri içinde Sadra­ zam Hakkı Paşa, rahmetli Reşad Nuri Dra- go’nun pederi Nuri Bey (chateauneuf) Ab- dülham id’in yaverleri, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, daha sonra İsmet Paşa, Celal Bayar, Şü krü K aya, T e v fik R üştü, Fethi O kyar, Şükrü Saraçoğlu, Feridun Cemal, Sadi Ir­ mak gibi devlet adamları, Necmeddin Molla, N ecm ettin Sahir, M uhittin Ü stündağ gibi muteber zevat, Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Fecri Aticiler, Hamdullah Suphi, Abdülhak Şinasi, İzzet Melih, Yusuf Ziya, Mithat Ce­ mal gibi edebiyatçılar, Hüseyin Cahit, Yu­ nus Nadi, Burhan Felek, Ulunay, Nizamettin Nazif gibi gazeteciler ve büyükelçiler, ban­ ka müdürleri, baro reisleri sayılabilir.”

★★★

Hayır Haldun Bey, hayır “Eski Beyoğ­ lu’nun bugüne kalmış biricik tarihi lo­ kali parçacı dükkanının bekleme salo­ nu, ya da lahmacuncu" olmadı, kurtuldu haberiniz olsun, dedik...

SAYFA 10 FİESTA - 3 EKİM 1993

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bay Wang hiçbir şey fark etmedi çünkü Covid o kadar küçüktüki, onu sadece çok güçlü bir mi- kroskop altında görebilirdi.. Covid Bay Wang‘ın sıcak ağzında rahatladı

6 hafta sonra zehre maruz kalan arıların oluşturduğu kolonilerin yüzde 85’inde kraliçe arı meydana gelmediği ortaya çıktı.. Kraliçe arı tüm koloninin

Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız, savaş ilan etmeksizin hücum ediniz." Cemal Paşa’nın verdiği emir ise şöyledir: "Donanmamızın Birinci

Tarihi an~lar kadar maddi kal~nt~lar da iki devlet ili~kilerinde uzun süre kal~c~~ varhklar~n yarat~lmas~na yol açu2 Kültür ve dil ara~t~rmalar~~ içinde Polonyal~lar~n özel bir yeri

Bu alanda tavuk tüyü lifi kullanılacak olursa toplamda kulla- nılan ağaç hamurunun % 25 gibi yüksek bir oranı atık olarak düşünülen tavuk tüyünden karşılanabi- lir..

İstanbul Valiliği tarafından verilen bir emirle açlık grevinin yapıldığı otelin önünden Beyoğlu Asayiş Şube ekiplerinin müdahalesiyle buradan

512 bitlik sayılar kullanıldığında Hızlı Mod Alma algoritması kullanıldığında şifreleme süresinin Standart RSA algoritmasına göre yaklaşık olarak 2,4 kat daha

In this respect, obtained wind speed, direction, humidity, pressure values and surface roughness information can provide fundamental and valuable information for the assessment