• Sonuç bulunamadı

Zavallı Fuzuli

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Zavallı Fuzuli"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

i K Ö Ş E M D E N j

Zavallı Fuzulî

Yazan: Haşan - Âli Yiieel

24 kasım 1956 cumartesi günü A n ­ kara Dil - Tarih fakültesi konferans salonunda; kimsesiz, sönük, gamlı hayatına uygun bir törenle, baştaki sessiz saygı duruşu söylenenler ve söylenebileceklerden daha beliğ, daha manalı ve bilhassa daha heyecanlı olmak üzere, büyük şairimiz Fuzuiı- yi dört yüzüncü ölüm yıldönümünde bizbize andık.

Yirmi ay önce (27 mart 1955) gene bu sütunlarda onun dört yüzüncü yıldönümünün geleceğini aydın çev­ remize haber vermiştik. Eserlerinin basılması bakımından hayli hazırlık yapılmış. Bazılarının (Rind-ü Zâhid, Beng-ü Bâde gibi) baskısı bitmiş, ba­ zılarına da başlanmış, devam ediyor. Bir taraftan Bakanlık, diğer taraftan Fakülte bu işi üstüne almışlar. Türk­ çe divanının neşrini de Türkiye İş Bankası yapacak. Hepsine candan teşekkür ederiz ve beşyüzüncü yıl­ dönümünden önce baskıların tamam­ lanmasını yürekten dileriz.

Törende, Profesör Kenan Akyüz, 1944 te toplanmış olan ve kendisinin de bulunduğu (Ordinaryüs Profesör Şerefeddin Yaltkaya, Profesör Necati Lugal, Profesör Necmeddin Halil O- nan, Kemal Edib Kürkçüoğlu) komis­ yonun «hiç bir şey yapmadan dağıl­ dığım» söyledi. Halbuki o komisyon üyelerinden Profesör Lugal daha o zaman Farsça divanı tercüme etmiş (telif hakkı Bakanlıkça ödenmiş ve basılmamıştır); Bay Kemal Edibin hazırladığı Hadika metni muhtelif nüshalara bakılarak komisyonun otu­ rumlarında okunmuş, Profesör Onan, Leylâ ve Macnunu 16 nüshayı karşı­ laştırarak hazırlamıştı. Bu söylediğim kadarı bile galiba «bir şey!» olsa ge­ rek!... Unutmamalıdır ki, «her bir şey», kadri bile bilinmediği takdirde, «İliç bir şey» olmağa mahkûmdur.

Yaşarken uzlet alışkanlığım son nefesine kadar bozmamış olan Fuzuli, ölümünden sonra da bu itiyadına bağlı kalmış; törende bu hakikati iyi­ ce anladık. Çünkü rahmetli şairimiz, bir türlü aramıza gelemedi. Ruhu bi­ le kalabalıktan kaçıyor. Felekten ve insanlardan ne derece yılmış ki, vah­ det köşesinden ayrılmamakta bu ka­ dar ısrar ve inad ediyor. Belki, hita­ bet kürsüsü önünde, koyu nefti def­ ne dalları arasından sertçe bakan bir ihtiyarı Fuzuli sananlar olmuştur. Fakat Fuzuliııin manevî çehresini hayranlıkla seyre alışanların taaccüb- le birbirlerine baktıklarım söyliyerek onun, yanlış gelmiş bir yabancı o l­ duğunu temin edebilirim. Resmi ya­ pan gene heveskâra herhangi bir tarizde bulunmak istemiyorum. A n ­ cak Fuzulinin hayaline renk vermek için ressamlalrımıza dört yüz yılın bile kâfi gelmediğini belirtmekten kendimi alamamaktayım.

Nihayet Fuzuliyi, pek güzel tertib edilmiş kitab sergisinde bulduk. A - teşli, mahzun, elemli siyah gözleri kara satırların arasından, biraz küs­ kün, fakat derin bir sevgiyle bakı­ yordu. Bu susarak konuşan, ses ver­ meden inleyen satırlarda asırlardır hangi elemler derinleşti, hangi ıstı- rablar kimleri yakıp tutuşturdu? Kederli hıçkırıkların yansıttığı o gölgeden izleri silmesin diye kimler gözyaşlarını ipek çevrelerinde ku­ ruttu? Kaç âşık, hasretinin acısına o satırların içinde en tesirli şifayı buldu? O satırlara Allah bütün celâ­ lde, Muhammed bütün cemalile, Ali bütün kemalde, Peygamber cvlâdları bütün melâlile, Mecnun Leylâmn ha­ yalde, devrin hükümdarları her tür­ lü halde orada hâlâ canh durmakta­ dır.

Fuzuli, Türk milletinin yetiştirdiği en mühim adamlardan biridir. Onu tek ve topluluk bakımından İncele­ mek; doğum tarihinin bilinmediğini söyledikten sonra seksen beş yaşma kadar yaşadığım ifade tezadına düş miyecek kadar olsun dikkatle

hayatı-M E V L İ D

Kıymetli zevcim

HAŞAN KADIOĞLU

ile ablam

FATMA MUSLUOĞLU’nun

vefatlarının üçüncü yıldönümlerine ve gelinim

MELEK MUSLUOĞLU’nun

vefatının dokuzuncu ayına raştlıyan 2.12.1956 pazar günü öğle namazını müteakıb Fatih tramvay durağında Dülgerzade Camiinde Mevlidi Şerif kıraat olunacaktır. Arzu eden ak­ raba. dost ve arkadaşlarının teşrifleri rica olunur.

Meryem Kadıoğlu

m eserlerinden çıkarmağa çalışmak lüzumludur. Türk irfanının, en ücra

sınırlarda dört asırdır, nöbetçiliğini eden bu çok cepheli, derin ve yaşa­ dığı devirlerin bilimine olduğu ka­ dar her türlü olaylarına bigâne kal­ mamış insan, eserlerinde tesbit ettiği ’ ruh tepkisile baha biçilmez bir şiir ( ve hakikat hâzinesi kıymetindedir. Sağlam bir vücude, çetin bir ruha sahih olduğu anlaşılan Fuzuli, bünye hastalığından gelmiyen, fakat çev­ resinin onda bıraktığı izler dolayısile durmadan elem ve ıstırab terennüm etmiştir.

Niçin?

İşte bu soruya aranacak cevab, Fu­ zuli vesihı ile o devrin politik ve sosyal haline bizi götürecektir. Fu­ zuli gibi sözünü, sohbetini bilen bir adam böyle der mi?

A ceb yoh eylesem ikrâh ehl-i iman­ dan Cemi- 1 züm re-i isldmdan olup bizar

N ecefte bağlamayam halk hizmetine kem er Girup frenk di yârına bağlayam zün -nar

Hz. Aliye yazdığı kasidenin içinde­ ki bu mısralar, onun uzun ömründe etrafından neler çektiğini, çevresinin ona bu acı sözleri söyletmek için ne­ ler yaptığım tahmine çok kolay im­ kân vermektedir. «Muhacirin ve en - sarın yolunu tutup belâlarım çekti­ ğim halde senin izinden dönm üyo- , rum.» derken onun Alinin manevî

himayesine sığmıyor.

Bu iltica sesi, iki müthiş akıntının arasında boğulan kişinin feryadıdır. Milliyetçi bir Arab siyaseti takib et­ miş Emevî hanedanına nisbetle daha müsamahalı, bünyece daha karışık, İslâm ümmetçiliği içinde türlü ka- vimleri birleştirmeğe çalışan Abbasî Hilâfetine durak olmuş Bağdadı bu iki sel, birbirini kovalayarak istilâ et­ mişti. Millî ruhunu dilile ve Şiilikle muhafazaya uğraşan İran, bir nev; İslâm beynelmilelciliği sayabileceği­ miz Sünniliği tutan Türklerle, bu bölgede vuruştu. İki selin başında da birer Türk vardı. İranhlık ve Türk­ lük mücadelesi, İranlı Sünnî gibi Türk şiiyi de eziyordu. Ali ve evlâ­ dı -ki Hz. Fatma yolile Peygamberi­ miz çocukları idiler- siyaset dışı kal­ mış bütün Müslümanlar nazarında c yüksek bir saygı, sevgi ve acı k a y - ' nağı oluyorlardı. Hele pek çoğunun ıstırablı hayatları ve zulüm görerek ölüşleri, duygulu müminleri onlara kuvvetle bağlamıştı.

İşte Fuzuli, a l-i âbâya bu kuvvetli bağlananlardan biri idi. Siyasetine aynı muhabbeti esas almış Safevî dal­ gasına, şüphesiz, içinden yakınlık duymuştur. Fakat Sünnî Osmanlıla- rm yurduna gelişini de yadırgama- mıştı. Çünkü kendini bütün ömrün­ de apaçık/Türk adını söyliyerek Türk hissetmiş olan Fuzuli, özbeöz Türk olan OsmanlIlardan çekinmemişti. Fakat türlü vesilelerle dile getirdiği şikâyetler öyle gösteriyor ki, umdu­ ğu hürmet ve alâkayı onlardan göre­ memişti. Nişancıya yazdığı mektüb, bir tercümei-haldir ve bu konuda, tahminimizi belgeleyen bir tarihi ta­ nıktır. Ona üç pul bile çok görül­ müş, selâmı dahi rüşvet olmadığı için alınmamış, hayat medarı A li ka­ pısındaki hizmeti karşılığı olan bir hiçe inhisar etmiştir.

Fuzuli, bu sebeblerle devrini en iyi anlatan bir şairimizdir; yalnız bizim değil, bu bakımdan bütün dünyanın en büyük şairlerinden biri... Türk edebiyatında hiç kimse onun kadar zamanım cesaretle ve apaçık söyliye- medi. Fuzuli, içinde yaşadığı olayları ne tarihçi, ne bilgin üslûbuna bürü­ medi. İntihalarım şiirle ifade etti. İsimlendirmedi, dillendirdi. Bu ben­ zersiz şair, kırık dökük deyişlerde Farsça divanının dibacesinde, Radi­ kanın türlü yerlerinde, ferdî hislerini söyler gibi görünen yanık gazelle­ rinde devrandan neler çektiğini öyle derin bir ıstırabla anlatmıştır ki, oku­ yucu, Şairin nasıl bir zamanda yaşa­ dığım onunla beraber duymaktan kendini alamaz. Fuzuli ile bir saat başbaşa kalan, ömrünün sonuna ka­ dar bu acı tesirden ruhunu kurtara­ maz.

Ne hazin ve garib tesadüftür ki, ö- lümünden dört yüz yıl sonra sesine ses veren büyük bir Türk âlemi gene başka iki selin arasındadır ve onun asil, vapur, müstağni şahsivetini kan­ lar sızan bir ufkun arkasından seyredi yor. Zavallı Fuzuli! Ne yapalım, m u­ kadderin böyleymiş!.. Fakat ne olur­ sa olsun:

Fuzuli, ister isen izdiyâd-i rü tb e-i fazl Diyâr-ı Rûmu gözet, terk- i hâk-i Bağdad et!..

Ve sen, nerede olursan ol, garib o- lamazsın. Senin vatanın, seni seven, sana ve ıstırabına hayran olup saygı duyan çocuklarının gönülleridir.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Araştırmanın Amacı, Kapsamı ve Önemi Bu çalışmada Çerkezköy (Tekirdağ) Devlet Hastanesinde 2017 yılında sarf edilen tıbbi sarf malzemelerin toplam hastane

Although hospitals may compete for a same group of patients and thus want to keep all information from their competitors, inabil- ity to share patient information to other hos-

備急千金要方 脈法 -扁鵲診諸反逆死脈要訣第十四 原文

Mikroelektronik endüstrisinin geleceği için büyük şeyler vaat eden atomik ölçülerde veri işlemede, atomik ölçekli devreler kullanılıyor ve bilgisayar süreçleri tek

Kutuplanma, ›s› farkl›l›klar›n›n tersine kütleçekim etkisiyle çarp›l- mad›¤›jndan, mikrodalga ›fl›n›m›ndaki kutuplanman›n evrenin ilk evreleri konusunda, ›s›

En nankör rollerden cn güç taklid* lere kadar hepsini büyük bir kolaylıkla adeta ibda eden Naşidin başlıca haslet­ lerinden biri «müşahede» kuvveti idi ve

Mais sa form e elliptique est encore parfaitement lisible : là se disputèrent les célèbres courses de chevaux et de chars, autour d’une arête médiane, la

Görüldü ü üzere popüler müzi in kültürün de i imi ile birlikte yapısal olarak de i mesi, müzi e ait bir takım olguları de i tirdi i ve özellikle arkılarda