LEMI ATLI
[IR M I Y IL kadar önce Bostan cıda bir bahar sabahı... Her taraf yemyeşil, kuş sesleri, ha nım ve çocuk kahkahaları bahçeleri dolduruyor. Köşkler pencerelerini tuz kokan deniz rüzgârla rına henüz açmış. Günlerden pazar ol malı. Deniz üstündeki gazinolardan bi rinde tek bir müşteri var: Genç ve gü zel bir kadın, yüzü denize doğru. Uzak lara, enginlere bakıyor. Gür, siyah saçla rını rüzgârlar dağıtıyor. Gazinonun rad yosundan içli bir kadın sesi duyuluyor. Ankara Radyosunun sabah yayımı...
Bin gül çıkarırdım sana kalbimdeki külden Bir gün beni ansaydın eğer sen de gö nülden. Bülbül gibi yanmazdı gönül sevdiği gülden Bir gün beni ansaydın eğer sen de gö
nülden...
O anda bana öyle geldi ki, bu şarkı yı radyo değil de, gazinoda tek başına oturan bu münzevi kadın okuyor. Uzak larda, denizlerin ötesinde bir sevdiği var. Binbir hâtıra ile dolu kalbi şimdi şu gü zel bahar sabahında göz yaşlariyle yıka nıyor. Ve kendi kendine: «Bir gün be ni ansaydın eğer sen de gönülden» di yerek, gönül gözleriyle artık unutmak üze re olduğu vefasızı arıyor.
Bestekâr Lemi Atlıyı, sözleri dostum Yaşar Nabi'nin olan bu Nihavent şarki siyle tanıdım. Bu şarkıdan olsa gerek, içimde garip bir hüzün vardı. Kimdi bu Lemi A tlı? Bu güzel şarkıyı, nasıl ve ne zaman yapmıştı? Birçok musikişinas dost larımdan sordum, kitap ve mecmualar karıştırdım; zamanla şunları öğrendim:
Lemi Atlı 1869 da Üsküdarda, Sultan- tepesinde doğmuştur. Çerkez İbrahim Bey namında bir zatın oğludur. Küçük yaşında
24
Sanatkâr sık stk âşık olurdu. 0 kadar ki
hazan eserlerini, haber vermeden, iki kadtna
birden ith a f ederdi. Netekim, bu yüzden de
saç saça, baş başa kavga eden kadınlara,
onun hayat hikâyesinde bir kaç defa raslan-
mıştı. Buna rağmen o, hislerinde samimî idi.
Y A Z A N
B A K I
S Ü H A
E D B O G L UBu şarkıdan sonra Lemi Atlı, zamanı na göre profesyonel diyebileceğimiz bir anlayış ve davranışla çeşitli makamlar dan çeşitli eserler bestelemiştir. Bunların arasında çok meşhur olan Hicazkâr ma kamındaki bir şarkısına ait hâtıra ve hi kâyeyi kendisinden d in liyd im :
«O tarihlerde henüz yirmi iki yaşın da bîr delikanlı idim. Zamanın Nafia Na zırı Mahmut Celâlettin Paşanın Kanlıca- daki yalısında yaz geceleri fasıl musikisi yapıyoruz. Paşa ne zaman yeni bir şarkı güftesi hazırlasa ertesi günü bizi mutla ka davet eder; fakat yalıya gelinceye ka dar sabredemediğinden vapurun vükelâ ya mahsus yan kamarasına girer, hepimi zi etrafına toplıyarak güftesini yüksek
«Temennayı basıp ayrıldım. Ertesi gü ne kadar kim sabreder? Doğruca Köprü gazinosuna... Bir elimde kahve fincanı, öteki elimde kâğıt, kalem... İki saate varmadan besteyi bitirdim. Akşam vapur dönüşü karşısına çıkıp da «Paşam, beste hazır» deyince şaşakaldı. Hazırladığım besteyi yan kamarada, ağır ağır geçtim. Paşa çok memnun oldu, âdeta bir çocuk gibi sevindi.
«Ertesi sabah bir de ne bakayım. Pa şanın ağası, elinde pırlantalı bir altın si- •gara tabakası, harıl harıl beni arıyor. Al
dım, teşekkür ettim. Fakat aksiliğe ba kınız, cebimde de o günlerde on para yok. Tabakayı derhal kuyumcunun birine götürüp beş altına sattım.»
Lemi Atlı, ömrünün son yıllarında ta nınmış bir ses sanatkârımıza âşık olmuş, onun için de — kati olarak bildiğimiz — birkaç şarkı bestelemiştir. Bu şarkılar, yürekten duyulmuş gerçek bir aşkın ifa deleri olduğunda, gerek Lemi Atlı'yı, ge rekse o meşhur ses sanatkârını yakın dan tanıyanlar müttefiktirler.
Bestekâr, ihtiyarlık demlerinin son günlerinde ve hastalığında, aşkına, dost luğuna hürmetle mukabele eden bu ve fakâr sanatkâra :
Hastayım, yalnızım seni yanımda Sanıp da bahtiyar ölmek isterim.
Mısralariyle başlıyan şarkısını bestele miş, ona karşı duyduğu aşk ve minnet hislerini böylece ifade etmişti.
Lemi Atlı, 1945 yılı aralık ayının ifk günlerinde hayata gözlerini yumdu. Onun ölümü ile, Türk musikisi, klâsik ekolün en son ve en sevilen bir sanatkârını kay betmiş oluyordu.
En çok tanınan ve klâsik Türk musiki si korolarında zevkle icra edilen en gü zel eserlerinden biri, Uşşak makamında ki şu şarkısıdır:
Siyah ebrûlerin duruben çatma Gamzen oklarını âşıka atma Sana gönül verdim beni ağlatma Benim gözüm nuru gönlüm sürürü...
Lemi Atlı, klâsik Türk musikisindeki müstesna yerini daima muhafaza ede cek, şarkıları da gelecek nesillere aynı şevk ve heyecanı verecektir.
Türk Musikisinin Meşhur Bestekârlar Şarkıları ve Okuyucuları
Baştan aşağı tam bir his adamı idi. Güzel olan her şeye bütün hayatı boyunca ilgi duymuş, hattâ âşık olmuştu. Üstelik eski ve yeni Türk musikisini de iyi tanıyordu. Bu bakımdan iç âlemi, çeşitli musiki âletlerinden meydana gelmiş, eksiksiz bir saz heyetine benzerdi. Netekim musi kişinaslar onu, klâsik Türk m usikisi zincirinin son halkalarından biri sayarlar.
ana ve babasını kaybetmiş, ablasının ve eniştesinin yanında büyümüş, yetişmiş tir. Fatih askerî rüştiyesine devam eder ken — ki o zaman 17 yaşında imiş — bestekar ve musikişinas Hafız Yusuf Efendiden ilk musiki dersini almıya baş lamış. Daha sonra hocasının delâletiyle meşhur Hacı Arif Beyi tanımış ve bu şöh retli bestekârımızın küçük Lemi Bey üze rinde çok büyük ve geniş tesirleri olmuş. Bu tesirler eserlerinde uzaktan uzağa hissedilir.
Lemi Atlı'nın on yedi yaşında besteledi ği ilk şarkısı, bugün gerek radyolarımızda, gerekse konser salonlarımızda icra edi len fasıllarda çok beğenilir ve söylenir. Karcığar makamındadır ve sözleri şöyle- d ir :
Hüsnüne etvarı nazın şan senin Bende takat kalmadı ferman senin İhtiyarım gitti elden can senin Bende takat kalmadı can senin...
L E M l\
T L !
sesle okurdu. Yine böyle bir akşamdı. Köprüden kalkan vapurda Paşa ile kar şılaştık.
«— Gel, gel Lemi Bey, diye yanına ça ğırdı.
«Hemen koştum. Yan kamaraya yer leşince Paşa cebinden bir kâğıt çıkarıp meşhur şarkı güftesini o kudu:
«Pembelikle imtizaç etmiş tenin «Sime ya kâfure benzer gerdenin «Ben siyah pırlanta zannettim benin «Görmedim cananım emsalin senin.
«Herkes gibi o zamanlar benim de ku lağıma çalınmıştı. Paşanın Cânan adında bir cariyesiyle fazla meşgul olduğu söy leniyordu. Bu şarkıyı da besbelli Cânanı için yazmıştı.
«Güftenin okunması bitince yüzüme baktı:
«— Haydi Lemi Bey, göreyim seni, dedi, yarına kadar bu şarkıya güzel beste hazırla...
Lemi Atlı, klâsik ekolün son çağ bes tecilerini yakından tanıdığı ve bilhassa bunlar arasında Hacı Arif Beyden eser geçtiği için, klâsik Türk musikisi zinciri nin son halkalarından biri olarak telâkki edilir. Gerçekten de şarkılarında bu es ki ekolün şekil mükemmeliyetini, tavır ve üslûp benzerliğini hissetmemeğe im kân yoktur. Fakat Lemi Atlı, gerek ri tim zevki ve gerekse melodik İfade hu susiyeti ile eski ekolden zaman zaman ay rılır. Buna en güzel örnek Rast makamın daki şu şarkısıdır:
Bu zevk-u sefa sahn-ı çemenzare de kalmaz Güller dökülür, bülbül ölür, hare de
kalmaz Bu naz-ü eda şuh-u sitemkâre de kal maz Güller dökülür, bülbül ölür, hare de
kalmaz.
Lemi Atlı şık sık âşık olan bir sanat kârdı. Onu yakından tanıyanlar her şar kısının muhakkak bir güzel kadına ithaf edildiğini söylerler. Hattâ bu yüzden bir mecliste iki kadın arasında şiddetli bir münakaşa olmuş, her ikisi de üstadın meşhur bir şarkısını kendine malederek saç saça, baş başa gelecek bir hale düş müşlerdi. Anlaşılıyor ki, merhum beste kârımız, Nasrettin Hocanın mavi boncuk hikâyesinde olduğu gibi, ikisine de ayrı ayrı zamanlarda bu şarkıyı ithaf etmişti.
¡ki hanım arasında paylaşılamıyan Hi caz makamındaki şarkı şudur:
Severim her güzeli senden eserdir di yerek Koklarım goncaları sen gibi terdir di yerek Çekerim sineye her çevri kaderdir di yerek Yanarım ömrüme vallahi hederdir di yerek
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi