B
, - s a n a t ç 'KENDİ İŞİNİ ÇOK ÇOK İYİ YAPTI”
Yaklaşık on iki yıl beraber çalış tığım Sabri Berkel'i ölümünün he men ardından yazmak! Berkel hakkında yazmak! Önemli kişile rin nasıl anlatılacağı anlamında büyük sorumluluklar getiriyor. Sabri Berkel ile geçen yıllar için de onu yakından tanıma olanağı buldum. Bu yakından tanıdığım Berkel; ressam, eğitimci, öncü, entellektüel, dost,.... idi. Şimdi yazarken anılar birbirinin önüne geçiyor. Neyi, nasıl, niçin yazacağımı seçmek zorlaşıyor. Bence Berkel'i en iyi anlatan yine kendisi olmuştur. Onu anlamak.
tanımak için kendisi tarafından yapılan otoportrelerine bakmak gerekir. Bu portrelerdeki gözlere baktığınızda, sanatçının da size baktığını göreceksiniz. Bu bakış larda Jale Erzen’in kitabında söy lediği gibi "insan aklının gördüğü dünyayı anlama ve onunla hesap laşma ısrarı"nı bulacaksınız. "Öyle geliyor ki efendum." Bu öz- nesiz cümle Berkel'i tanıyanlara onun konuştuğu Türkçe'yi anım satacaktır. Ben de bu yazıda Ho- ca'yla karşılıklı konuşur gibi ol mayı düşündüm.
Şimdi bir Çarşamba günü sabahı. Önce birlikte çaylarımızı içeceğiz. Elbette bu çay sıcak suyla yıkan mış bir bardakla, çok sıcak, (ben
ce kaynar!), demli ve bir buçuk şekerli olmalı. En önemlisi de be raber içmeliyiz. O gün keyfi ye rinde ise bu iki bardak olabilir. Sanat'tan, dünyadan konuşacağız. Bir daha artık gün boyunca çay içmeyecek... taa ki bir İngiliz gibi saat akşam 17:00 olana kadar. Kazara daha önce, "Hocam, bir çay içer misiniz?" diye sorarsa nız, bu durumda yanıtı önce saati sormak, sonra da "Daha erken efendum!" demek olacaktır. Sabri Berkel'in çay içmesi yaşam biçimini yansıtır. Hayatının her anını tıpkı resimleri gibi organize etti. Her şeyi zamanında ve önce den planlayarak yaptı. O, resim yaptığı gibi yaşadı. Çay içtiği gibi resim yaptı. Sergi düzenlediği gi
bi sohbet etti...
Berkel, 1947’den sonra başladığı soyut resimlerinde daha açıklıkla görüldüğü gibi akılcı bir sanatçıy dı. O'nun yapıtları, ister nesnenin gerçekliğini yansıtsın, ister soyut bir dil kullansın, iyi organize edil miş, düşünülmüş, matematiksel bir kurguya oturtarak
miş olmalıydı. O, çağını yakala mayı iyi bilen bir sanatçıydı. O'nun için SANAT bir bilinç mc- selesiydi ve asla deneysel olamaz dı. Hatta meraklı olduğu edebiyat tan konuştuğumuz zamanlarda, "Ne demek efendum deneme yazı sı! Sanat eseri bir deneme değil dir," derdi.
Tıpkı bir bilim adamının laboratu ar çalışmaları gibi, resimlerini aşa malarla oluştururdu. Bir klasik sa natçının yaklaşımıyla işinin zenaat yanma çok özen gösterirdi. Şimdi O'nun resimlerinin laboratu arına girelim. Bir kart düşünün. Bu kartta yapacağı resmin kompo zisyonunu gösteren bir çizim. Çi zimin yanında o resimde kullan mayı düşündüğü renkler, düzgün dikdörtgen satıhlar halinde boyan mış. Bu araştırılıp bulunan renkler hangi boyalardan elde edilmiş, ka rışımı oluşturan renklerin adları, hepsi o rengin altında yazılıdır. Sonra tasarlanan bu resim için de ğişik armonilerde, genellikle gu- vaşla boyanmış eskizler yapılır. Artık tuval yüzeyinin boyanması na geçilecektir. Bu zihinsel ve de neysel süreç resimsel kurgulamayı tamamlar. Bundan sonra imza saf hasına kadar aynı titiz, akılcı, kur gucu, coşkulara engel olunmuş bir heyecan ve kıvrak zeka, yapıt en son şeklini alana kadar sürecektir. Berkel’in yapıtları, O'nun tüm ya şamının ve kişiliğinin bir yansısı gibidir. Çok az sanatçının yapıtı,
kendisinin ve,yaşamının bu denli aynısıdır.
Berkel ile herhangi bir konuda ko nuşmak, sanattan konuşmaktır. Onunla hiçbir konuyu sanata bağ lamadan, sanatı içine almadan ko nuşamazsınız.
Hayata ve olaylara büyük harfle başlayan Sanat'la baktı. Kendi ku şağının en entellektüel kişisiydi. Aldığı batılı eğitim onun birçok dil biliyor olmasına, sağlam bir kültür edinmesine yardımcı oldu. Ancak bunlardan daha önemlisi, Berkel matematik düşünce yapı sına dayalı bir bakış açısına sa hipti. Tüm bilgilenmelerinin ara sındaki bağlantıyı çok iyi kuru yor, ayrışıma ve bireşimci olabi liyordu. İşte tüm bunlar, Sabri Berkel'in sonuçta salt biçim ve rengin olduğu noktaya indirgedi ği estetiğini yarattı.
Sabri Berkel'in kişiliğinin ve sa natının belki birçoklarına biraz so ğuk gelen, yalın, durgun yanı, öl çülü düzen ve disiplinini açıklıkla gösterir. O, coşkusal olmak yerine akılcılığı seçiyordu. Ama bir ko nuşmamızda ne kadar çılgın şey ler yapmak istediğini ve coşkula rını bu denli bastırmadan ortaya koyma cesaretinin kendi mizacın da olmadığını söylemişti. Nite kim, aynı yaklaşımı büyük sanat çılara olan hayranlığında da görü rüz. Örneğin El Greco'yu çok se
verdi ve El Greco'yu anlatırken, resimlerinin ifade yüklü, coşkulu, dinamik yapısını çok beğendiğini söylerdi. O'nun sevgili Domenico Theodokopoulos detto El Gre- co'su...
Ben Sabri Berkel ile kurduğumuz İstasyon Sanat Evi’nde beraber ça lıştım. Birlikte olduğumuz bu on iki yıl, elbette sanatçının eğitimci kimliğini de yakından tanımamı ve bu konuda kendisinden geniş ölçüde yararlanmamı sağladı. Bir likte çalıştığımız yıllar boyunca Berkel'in uzak görüşlü, çağcıl yaklaşımı ve şu ana kadar anlat maya çalıştığım pek çok yanı yap tığımız işe de yansırdı. O'nun bir hoca olarak öğrenciye ilgisi hiçbir zaman salt öğrencinin moralini yükseltici bir yaklaşımı içermedi. Hatta zaman zaman moral yapısı nı çok zorladığı bile söylenebilir. Her yapılan resmi büyük bir cid diyetle ele alır ve resmi birkaç ufak öneriyle kurtarmak yerine, öğrenciyi sanat düşüncesinin içine götürürdü. Bu ciddi yaklaşımı, İs tasyon Sanat Evi'nin, (Şimdi İs tasyon Sanat Merkezi) kurum kimliğinin ve eğitim düzeyinin ileri götürülmesinde de çok yar dımcı olmuştur. Bu bakımdan son derece mütevazi bir yaklaşımı vardı. Uyarılarını eksik etmez, "Çocuklar, bizler değiliz önemli olan; Kurum'un ileri gitmesidir," derdi.
Uzun yıllar önceydi. Bir gün ba
na, "İyi bir sanatçı olmak ister mi siniz?” diye sordu. "Bunun nasıl olduğunun sırrını söyleyeyim mi size?" ...bekledim... "Tıpkı bir işçi gibi düşünün," dedi. "Her gün sa bah kalkıp işe gideceksiniz ve bü tün gün yalnız sanat için çalışa caksınız."
Yine kitabında yazıldığı gibi;
"BERKEL ¡ÇİN SANAT,
KARŞILIĞINDA BİR
ÖMÜR KONULMASI GE
REKEN BİR İŞTİ. O KEN
Dİ İŞİNİ ÇOK ÇOK İYİ
YAPTI."
Hülya Düzenli Koç 14 Ağustos 1993. İstanbul
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi