• Sonuç bulunamadı

Nâsıruddin El-Beyzâvî ve Osmanlı Kelâm Geleneğindeki Yeri / Naser Addin Al-Baidawi and His Place on Ottoman Theology Tradition

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nâsıruddin El-Beyzâvî ve Osmanlı Kelâm Geleneğindeki Yeri / Naser Addin Al-Baidawi and His Place on Ottoman Theology Tradition"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARAŞTIRMA VE İNCELEME RESEARCH

1. EL-BEYZÂVÎ’NIN HAYATI VE YAŞADIĞI DÖNEMDE SIYASÎ DURUM

âceddin es-Sübkî’nin, künyesini Abdullah bin Muhammed bin Ali Ebû’l-Hayr el-Kâdî Nâsıruddin el-Beyzâvî1 şeklinde zikrettiği el-Beyzâvî’nin, doğum tarihi bilinmemektedir. Vefat tarihi hakkında ise farklı bilgiler mevcuttur. Ancak bunlardan H.685 senesi genel kabul görmüş, el-Beyzâvî’nin üzerinde yapılan çalışmalarda genellikle bu tarih benimsenmiştir. Ölüm tarihi olarak H.685 yılı kabul edilerek, 100 yıl yaşadığı düşünülse, el-Beyzâvî’nin H. 585-685 yılları arasında yaşa-dığını söylenebilir. Bu zaman aralığının milâdî karşılığının, 1186-1286 yıllarıdır.

1Taceddin es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ, Tah: Abdulfettah Muhammed el-Huluv, Mahmud Muham-med et-Tanâhî, Dâru İhyâu Kütübi’l-Arabî, Bask yy ts. C. VIII, s. 157.

T

Nâsıruddin El-Beyzâvî ve

Osmanlı Kelâm Geleneğindeki Yeri

Naser Addin Al-Baidawi and His Place on

Ottoman Theology Tradition

Mustafa AYKAÇa

aMEB Taşköprü Anadolu İmam Hatip Lisesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, Kastamonu

Geliş Tarihi/Received: 27.06.2016 Kabul Tarihi/Accepted: 29.06.2016 Yazışma Adresi/Correspondence: Mustafa AYKAÇ

MEB Taşköprü Anadolu İmam Hatip Lisesi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, Kastamonu,

TÜRKİYE/TURKEY maykac19@gmail.com

Copyright © 2016 by İslâmî Araştırmalar

ÖZET İslâmî ilim dallarının tamamına yakını hakkında eserler yazan el-Beyzâvî güçlü bir ilmî şahsiyettir. Özellikle Tefsir ve kelâm alanlarında verdiği eserler İslâm coğrafyasında çok etkili olmuş, yüzyıllarca kendinden söz ettirmiştir. Osmanlı padişahlarının el-Beyzâvî Tefsiri okumak için “huzur dersleri” adı verilen ve üst düzey devlet adamlarının katıldığı dînî sohbetler düzenle-diğini yine onun kelâm kitaplarının uzun yıllar Osmanlı medreselerinde okutulduğunu biliyoruz. Biz de bu çalışmamızda, kelâm kitapları Tavâli’u’l-Envâr ve Misbâhu’l-Ervâh çerçevesinde el-Beyzâvî’nin eserlerinin Osmanlı kelâm geleneğindeki yerini araştıracağız.

Anahtar Kelimeler: el-Beyzâvî; Tavâli’u’l-Envâr; Medrese; Osmanlı

ABSTRACT al-Baidawi who made reviews about all of the Islamic branches, is a strong scientific personality. His studies that about commantary and Islamic theology have been effected on Islam-ic geography. We know that The Ottoman sultans had organized religious conversations whIslam-ich based on his commantary book and are called as “Peace lessons” and important state men partici-pated in these lessons. And we also know his theological books had been studied in Ottoman madrasahs for long years. In this study we have tried to examine place of his theological books, Tavâli’u’l-Envâr and Misbâhu’l-Ervâh on the Ottoman theology tradition.

Key Words: al-Baidawi; Tavâli’ al-Anvâr; Madrasah; Ottoman

(2)

el-Beyzâvî’nin yaşadığı bu yıllar siyasi açıdan İslâm ülkelerinde büyük karışıklıkların yaşandığı bir dönemdir. Bu devirde İslâm’ın kültür merkezi durumunda bulunan önemli yerleşim bölgeleri Moğolların işgaline uğramıştır. el-Beyzâvî’nin ya-şadığı Fars ülkesinin Şiraz şehri, Oğuzların Üçoklar boyuna mensup Salgur veya Salur boyu tarafından kurulan bir devletin hâkimiyetinde idi. Miladi 1147-1284 yılları arasında hüküm sü-ren Salgurluların başta bulunan hükümdarı için “atabeg” ünvanı kullanıldığı için tarihte “Salgur Atabegleri” olarak anılmışlardır. Moğol istilasının İslâm coğrafyasını yakıp yıktığı bir dönemde, Salgurlu Atabeglerinin Moğollarla iyi geçinme-sinden dolayı, İran bölgesinin korunaklı bir yer olması Şiraz ve civarını âlimlerce tercih edilen

bir yer haline getirmiştir.2 Bu şartlarda

el-Beyzâvî, birçok Ehl-i Sünnet âliminden ders ala-rak kendini geliştirmiş, anayurdundan ayrılma-dan kendini yetiştirme imkânı bulmuştur.

Bölgeye Salgur atabeglerinin hâkim olduğu yıllarda doğmuş ve ölmüş olan el-Beyzâvî’nin hayatının çoğunun geçtiği yer olan Şiraz, Salgurluların başkentliğini yapmış bir şehirdir. İran’ın Fars bölgesine Salgurlu Atabeyliği kurarak hâkim olan Üçoklar, zaman zaman Moğolların ve Harezmşahların güdümünde olmuşlardır. Salgurlulardan İkinci Sa’d’ın kızı Abiş Hâtun’un H.685/M.1286 senesinde (el-Beyzâvî ile aynı yıl) ölmesiyle Salgurlular bu bölgede hâkimiyeti kay-betmiş ve bölge, resmen Moğol idaresi altına girmiştir. Salgurlu Fars Atabegliği, doğrudan Mo-ğol hâkimiyeti altına girdiği bu tarihe kadar 138 yıl hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdir. Bu durum-da, el-Beyzâvî’nin 100 yıl yaşadığı varsayılsa bile, hayatının tamamının bölgeye Salgurluların hâ-kim olduğu bir dönemde geçtiğini söyleyebilir.

Çocukluğu Şiraz’ın Beyzâ kasabasında geçen el-Beyzâvî’nin babası, o zamanki Şiraz atabegi Ebubekir bin Sa’d’a yakın kimselerden olup,

2Yusuf Şevki Yavuz, “Beyzâvî”TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul

1992, C. VI, s. 100.

disini Şiraz kadı’l-kudâtı yapmıştı. el-Beyzâvî’nin dedesi Muhammed de aynı şekilde bu makamda görev yapmıştır. İlerleyen yıllarda ataları gibi ay-nı görevi ifa edecek olan el-Beyzâvî, kendisine bir akîde kitabı yazdığını dedesinin, ilk

öğretme-ni olduğunu bildirmektedir.3 İlk derslerini

dede-sinden alsa da, Ğâyetü’l-Kusvâ adlı eserinin

mu-kaddimesinden zamanın önemli âlimlerinden olan babası Ömer b. Muhammed’den çeşitli fen bilimlerini, fıkhı, fıkıh usulünü, mantık ve felse-feyi öğrendiğini biliyoruz. Şeyh Muhammed bin Muhammed el-Kütahtâî de onun ikinci hocası olarak zikredilir. Doğum ve ölüm tarihleri bilin-meyen Muhammed bin Muhammed el-Kütahtâî’nin, zamanın Moğol sultanı Hülâgü’nün oğlu Ahmet Ağâ’ya yakın isimlerden olduğu, Sul-tan Ahmet Ağa’nın kendisinden etkilendiği ve cuma geceleri zikir ve ziyaret için yanına geldiği

el-Beyzâvî tarafından zikredilmektedir.4

Müelli-fimiz Muhammed el-Kütahtâî’den çok

etkilene-cek ve ünlü tefsiri Envâru’t-Tenzil ve

Esrâru’t-Te’vîl’ini bu hocasının isteği üzerine yazacaktır. el-Beyzâvî vefat ettiğinde de bu hocasının

kabri-nin yanına defnedilmiştir.5

2. İLMÎ ŞAHSİYETİ

İbadete düşkün, salih, zâhid ve şafiî bir ilim ada-mı olan el-Beyzâvî, İslâmî ilim dallarında yetkin

bir şahsiyetti. Kemaleddin el-Meraği6,

Abdurrahman b. Ahmed el-İsfehanî7, Ahmed b.

Abdurrahmân el-Mevsılî8, Ahmed b. Hasan

Fahruddin el-Cârberdî9, Ebû Abdullah

Muham-med b. İsmail ez-Zencânî10, Zeynuddin

3Nâsıruddin Abdullah b. Ömer el-Beyzâvî, Ğayetü’l-Kusvâ fi

Dirâyeti'l-Fetva, Tah: Ali Muhyiddin Ali Karadâğî, Beyrut 2008, C. I, ss. 64-65.

4el-Beyzâvî, Ğayetü’l-Kusvâ, C. I, s. 79.

5Ebu’l-Fidâ İsmail İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, Tah: Riyaz

Abdulhamit, Muhammed Hassan Abîd, Şam 2010, C. XV, s. 523; Taşköprîzade, Miftâhu’s-Saade, C. II, s. 92; Kâtip Çelebi, Mustafa b. Ab-dullah Hacı Halife, Keşfü’z-Zünûn an Esâmi’il-Kütübi ve’l-Fünûn, Dâiretü İhyai’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut ts, C. I, ss. 187-188.

6el-Beyzâvî, Kitâbu Misbâhu’l-Ervâh fî Usuli’d-Dîn, Tah: Saîd Fûdi,

Dâru’r-Râzî, Bsk yy 2007, s. 29. (Muhakkikin Önsözünden)

7 Muhammed Zuhaylî, el-Kâdî el-Beyzâvî, Şam 1999, s. 47. 8el-Beyzâvî, Misbâhu’l-Ervâh, s. 29.

9Muhammed Zuhaylî, el-Kâdî el-Beyzâvî, s. 46. 10el-Beyzâvî, Misbâhu’l-Ervâh s. 33-35.

(3)

Henkî11, tanınmış öğrencilerindendir. Bu

öğren-cilerden el-Cârberdî ve el-Henkî meşhur Eş’arî

kelâmcısı el-Îcî’nin hocalarıdır.12 el-Beyzâvî,

yet-kin bir âlim olup tefsir usulü, tefsir, fıkıh usulü, fıkıh, Arapça, mantık konularında eserler

vermiş-tir.13 Eserlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Envâru’t-Tenzil ve Esrâru’t-Te’vîl: Bu eser onun en meşhur eseri olan tefsiridir. Râgıb

el-İsfehânî'nin el-Müfredât isimli eseri,

ez-Zemahşerî’nin el-Keşşaf isimli eseri ve Fahreddin

er-Râzî’nin Mefâtihu'l-Ğayb isimli eseri onun bu

tefsirini hazırlarken faydalandığı eserlerdir. el-Beyzâvî’nin yazdığı bu tefsir, mezkur eserlerin önemli yanlarını içerdiği için değer kazanmış, İs-lâm ilim hayatında kabul görmüş, yıllarca medre-selerde okutulmuştur. Osmanlı Devleti zamanın-da zamanın-da devlet azamanın-damlarının katıldığı meclislerde bu tefsiri okuma esasına dayanan ve “huzur dersleri”

denilen toplantılar düzenlenmiştir.14

2- Tavâli’u’l-Envâr min Matâli’i’l-Enzâr: el-Beyzâvî’nin ikinci önemli eseri olup kelâm ilmine dairdir. Eser bir mukaddime ile üç bölümden meydana gelmektedir. Eserin mukaddimesinde kelâma ait temel prensipler, ele alınmıştır. Birinci bölümde mümkinât, ikinci bölümde ilâhiyat ve üçüncü bölümde de nübüvvet ve meâd ile ilgili konular ele alınmıştır.

3- Misbâhu'l-Ervâh fî Usûli’d-Dîn:

el-Beyzâvî’nin kelâm ilmine dair yazdığı

Tavâli’u’l-Envâr min Matâli’i’l-Enzâr isimli eserinin özeti şeklinde olan bir kelam kitabıdır. Medrese öğren-cilerine yönelik olarak hazırlanmıştır.

4- Ğâyetu’l-Kusvâ fî Dirâyet’'l-Fetva:

el-Gazâlî’ye ait olan el-Vasîtu’l-Muhît bi

11Taşköprîzade, Miftâhu’s-Saade ve Misbâhu’s-Siyade, Beyrut 1985, C. I, s.

195. (Taşköprîzâde bu âlimin künyesini “Hebkî” olarak zikretmektedir.)

12Taşköprîzade, Miftâhu’s-Saade, C. I, s. 195.

13Şemseddin Muhammed ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn,

Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut ts, C. I. s. 248; Taceddin es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ, Tah: Abdulfettah Muhammed el-Huluv, Mahmud Muhammed et-Tanâhî, Dâru İhyâu Kütübi’l-Arabî, Bask yy ts, C. VIII, s. 157.

14Ebu’l-Ûlâ Mardin, Huzur Dersleri, İstanbul, 1951, s. 13.

Basit isimli eserinin özeti şeklindeki Şâfiî fıkhına

dair bir eserdir.15

5- Minhâcu’l-Vusul ilâ İlmi’l-Usul: el-Beyzâvî’nin bir mukaddime ile yedi bölümden müteşekkil olan fıkıh usulü kitabıdır. Üzerine

birçok şerh yazılmıştır.16

6- Nizamu't-Tevârîh: el-Beyzâvî’nin tarih ki-tabıdır. İlk insandan M.1275 yılına kadar olan sü-rede yaşayan peygamberleri ve halifeleri, Emevî, Abbasi, Samanoğulları, Saffarîler, Gazneliler, Sel-çuklular, Salgurlu Atabegliği ve Moğollar

dönem-leri ile ilgili önemli olayları anlattığı bir eserdir.17

7- Lübbü’l-Elbâb fî İlmi’l-İ’rab: Bu eser, Os-man bin Ömer bin Ebû Bekr İbni Hacib’in (H.Ö.

646) nahiv konusunda yazdığı el-Kâfiye’sinin

özeti mahiyetindedir.

8. Risale fî Ta’rifati’l-Ulûm ve Mevzûcâtihâ:

İlimlerin tariflerinin yapıldığı ve bazı ilmî konu-larının açıklandığı risale şeklinde bir eserdir.

9. Müntehe'l-Münâ bi Şerhi Esmâillahi'l-Hüsnâ: Giriş ve iki bölümden müteşekkil olan ve içinde Allah’ın zât ve sıfatlarının açıklandığı bir eserdir.

10. Tuhfetu’l-Ebrâr Şerhu Mesâbîhi’s-Sünne:

Müellifimizin, Ferra el-Begavî‘nin (H.Ö.516)

Mesâbihu’s-Sünne adlı hadis kitabının şerhi nite-liğinde olan eseridir.

11. Havâssu’l-Kur’an: Bu eser, el-Beyzâvî’ye nispet edilen, ancak eserlerini zikreden

kaynak-larda adına rastlanmayan bir eserdir.18

Kaynaklarda el-Beyzâvî’ye nispet edildiği halde günümüze kadar ulaşmayan eserleri de

mevcut olup bu eserleri şöyle sıralayabiliriz:

el-Îzah fî Usûliddin19, Şerhu Matâli’i’l-Envâr20,

15 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, C. II, s. 1192; ed-Davûdî,

Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248.

16 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, C. II, s. 1878; ed-Davûdî,

Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248.

17 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, C. II, 1959; Muhammed Zuhaylî, el-Kâdî

el-Beyzâvî, s. 164.

18 Yusuf Şevki Yavuz, “Beyzâvî”, DİA, VI, s. 102. 19 Muhammed Zuhaylî, el-Kâdî Beyzâvî, s. 150. 20ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248.

(4)

Mirsâdu’l-Efham ila Mebâdi’i’l-Ahkâm21,

Şerhu’l-Minhâc22, Şerhu Mukaddimeti İbni Hâcib23,

Ta’lîk alâ Muhtasarı İbni Hâcib, Şerhu’l-Mahsul min İlmi’l-Usûl24, ŞerhuMüntehâbi’l-Mahsul

fi’l-Usûl25, Muhtasar fi’l-Hey’e, Şerhu’l-Fusul

li’t-Tûsî, Şerhu’l-Kâfiye26, Şerhu’t-Tenbîh27 ve

et-Tezhib ve’l-Ahlâk.28

3. OSMANLI ÖNCESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

Müslümanların Medine’ye gelir gelmez bir mes-cit bina ederek bu mescidin uygun yerlerine eği-tim amaçlı odalar açmaları, İslâm’ın eğieği-tim adına attıkları ilk adım sayılabilir. İslâm dünyasında eğitim mekânları suffe diye isimlendirilen bu dersliklerin kurulmasından itibaren eğitim me-kânları gelişerek kendine ait müfredatı, belli ho-caları olan eğitim kurumları haline gelecektir. Müfredat bakımından önceki dönemlerde naklî ilimler eğitimi ön plana çıkarken, Abbasiler za-manında yapılan tercüme faaliyetleri neticesinde felsefî metinler, Müslüman düşünce dünyasına giriş yapmış, böylece aklî ilimler de, bu müfredat içinde kendine yer bulmuştur.

İslam dünyasında ilk sistemli ilmî atılım,

Beytü’l-Hikme’nin kurulmasıdır.

Beytü’l-Hikme’nin Abbasi halifelerinden Me’mun döne-minde H.215-M.830 tarihinde Bağdat’ta kuruldu-ğu kabul edilmektedir. İslâm’ın farklı bölgelere yayılarak Antik Yunan, İran, Hint ve diğer kül-türlerle temasa geçilmesi sonucu farklı fikirlerle karşılaşılması Beytü’l-Hikme’nin kuruluş sebebi-ni teşkil etmiştir. Yabancı kültürler karşısında, Müslümanların kendi inançlarını savunma ve İs-lâm’ın üstünlüğünü göstermenin yanı sıra, farklı

21 Kâtip Çelebi, Keşfü’z-Zünûn, C. II, s. 1655. 22ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248. 23ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248. 24 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, C. XV, s. 523.

25ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248; İbni Kesîr, el-Bidâye

ve’n-Nihâye, C. XV, s. 523.

26ed-Davûdî, Tabakâtu’l-Müfessirîn, C. I, s. 248; İbni Kesîr, el-Bidâye

ve’n-Nihâye, C. XV, s. 523.

27 İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, C. XV, s. 523.

28el-Beyzâvî, Ğayetü’l-Kusvâ, C. I, s. 114; Y. Şevki Yavuz, “Beyzâvî”, DİA,

VI, s. 102.

kültürleri tanıma gayesiyle bir merkezin kurul-masına gerek görülmüştür. Bu sebeplere bağlı olarak Antik Yunan ilmî ve felsefî eserleri

Arap-ça’ya çevrilmeye başlanmıştır.29 Sonraları

Beytü’l-Hikme yerine kurulan Tercüme ve Telif Okulu ise, onuncu asrın başlarına kadar faaliyette bu-lunmuş, yerine kurulan Dâru’l-İlimlerse bekle-nen etkiyi gösterememiştir. Selçuklular devrinde medreselerin kurulması, eğitim alanında yapılan

en büyük yenilik olmuştur.30

Selçuklulardan önce Karahanlı hükümdarı Buğra Hân’ın Buhâra’da, Tamgâç Buğra Karahan İbrahim’in Semerkand’da, Gazneli Mahmud’un Gazne’de, kardeşi Sebüktekîn’in de Nişâbur’da birer medrese inşa ettirdiği bilinmektedir. Onun-cu asırda Ebu Ali Hüseynî’nin Nişâbur’da kurdu-ğu ve bin öğrencinin hadis eğitimi aldığı “el-Medresetü’l-Ehliyye” denilen hususî medrese gi-bi, farklı devletlerde devlet adamları ve zengin ilim adamları tarafından birçok medrese kurul-duğu bilinmektedir. Selçuklular devri medresele-rinin diğerlerinden farkı ise, devlet eliyle kurul-maları, bir sisteme sahip olkurul-maları, öğrenci ve

ho-calarının geniş imkânlara sahip olmalarıdır.31

M.1066 yılında Kündürî’nin yerine Selçuklu veziri olan Nizamülmülk tarafından, başta Bağdat olmak üzere birçok yerde medreseler açılmış, bunlar Nizamiye Medreseleri olarak anılmıştır. Devlet ve hükümdarlar tarafından maddi manevi her alanda desteklenen Nizâmiye Medreselerinin, gerek eğitim, gerek teşkilat bakımından çağdaşı olduğu diğer eğitim kurumlarından çok ileride olduğu bilinmektedir. Nizamiye Medreselerinin ders programlarında, İslâmi ilimlerle birlikte, müspet ilimler de vardı. Felsefe, tarih, astronomi, tıp ve matematik gibi pozitif ilimler, burada dînî

29Ali Öngül, “Selçuklularda Eğitim Faaliyetleri ve Yetişen İlim Adamlarına

Genel Bir Bakış”, Celal Bayar Ün. SBE Dergisi, Manisa 2003, C. I, S. 2, s. 67; Mahmut Kaya, “Beytülhikme”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1992, C. VI, s. 88.

30Ali Öngül, “Selçuklularda Eğitim Faaliyetleri ve Yetişen İlim Adamlarına

Genel Bir Bakış”, s. 67.

31Mehmet Köroğlu, Nizamiye Medreselerinin İcra Ettiği Fonksiyon ve

(5)

ilimlerle beraber öğretiliyordu. Medreselerin ge-lir kaynağı olması için adanan vakıflar, Selçuklu-lar zamanındaki bu eğitim birimlerinin sağlıklı işlemesinin başlıca sebepleri olmuştur. Selçuklu medreselerinde kurulan vakıf sistemi sayesinde öğrenciler ve hocalar maddi bir sıkıntı

yaşama-mıştır.32 Nizamiye Medreselerinin orjinalliği de

sahip olduğu bu vakıflar sebebiyledir. Vakıflar sayesinde devamlı bir maddi gelire sahip olan bu medreseler, ilmî ve idarî özerklikleriyle birlikte, bir de maddî özerkliğe sahip olmuş oluyordu. Ni-zamiye Medreseleri bu özellikleri sebebiyle, İs-lâm dünyasının ilk medresesi olmasa bile, getir-dikleri bu muhteşem sistemle, gerçek anlamda ilk

medrese olarak kendini kabul ettirmiştir.33

Akîde bakımından Hanefî/Mâturîdî geleneğe bağlı olan Selçukluların, sadece Şâfiî/Eş’arî geleneğe bağlı olan Nizamiye Medresesi açmadığını da belirtmemiz gerekir. Bağdat Nizamiye Medresesinden önce, Tuğrul Bey tarafından Nişabur’da açılan ve ilk Selçuklu medresesi olarak kabul edilen medrese, bir Hanefî medresesi idi. Sultan Alparslan tarafından

Nişabur’da bir hanefî medresesi açıldığı

bilinmektedir. Sultan Alparslan’ın vezirlerinden olan Ebu Sa’d el-Müstevfî’nin Ebu Hanife’nin türbesini yenileyerek, hemen yanına hanefî eğitim veren ve Ebu Hanife Medresesi olarak bilinen bir medrese yaptırdığı bilinmektedir. Melikşah tarafından İsfehan’da yaptırılan medrese, Bağdat’ta Melikşah’ın veziri Tâcülmülk tarafından yaptırılan medrese, Suriye Selçuklu Hükümdarı Tutuş tarafından Bağdat’ta yaptırılan medrese, Kûfe’de hac emiri Kutlug b. Beytekin tarafından yaptırılan medrese, Ebu Amr en-Nesevî’nin, Harezm’de yaptırdığı medrese hanefî geleneğe uygun eğitim

veren medreseler arasında sayılabilir.34

32Ziya Kazıcı, İslâm Müesseseleri Tarihi, İstanbul 1991, s. 220. 33Ziya Kazıcı, İslâm Müesseseleri Tarihi, s. 221.

34Abdurrahman Acar, “Selçuklu Medreseleriye İslâm Kültür ve

Medeniyetine Kazandırdıkları”, Uluslararası Türk Dünyasının İslâmiyete Katkıları Sempozyumu (31 Mayıs - 1 Haziran 2007), Isparta 2007, s. 354.

4. OSMANLI DÖNEMİ EĞİTİM-ÖĞRETİM

FAALİYETLERİ

Nizâmiye Medreseleri ile başlayan eğitim öğretim faaliyetlerinin, Osmanlı medreselerinde zirve noktasına ulaştığını söyleyebiliriz. İlk dönem Osmanlı medreselerinin vakfiyelerinin yazılış üs-lup ve formatlarına bakıldığında, Selçuklu ve İl-hanlı medrese vakfiyelerine benzediği görülmek-tedir. Bu da Osmanlı medreselerinin, İslâm med-rese geleneğinin bir devamı olduğunu göstermek-tedir. Dolayısıyla, Osmanlı medrese geleneği, Nizâmiye Medrese geleneğine dayanmaktadır. Osmanlı medreselerinin ilk müderrisleri de, bu geleneklere bağlı ilmî ortamda yetişen ilim

adam-larıdır.35 Osmanlılar döneminde de temel eğitim

yuvaları medreseler olup Medreseler geçirdikleri evrelere göre dört aşamada ele alınır:

1. Kuruluşundan Semâniye Medreselerine Kadar Olan Dönem (M.1331-1471): İlk Osmanlı medresesi H.731-M.1330 yılında Orhan Bey tara-fından, İznik’te yaptırılmıştır. İlk müderrisi ise Dâvud-u Kayserî olmuştur. Orhan Bey, Bursa’yı ele geçirince, bir medrese de buraya inşa edilmiş-tir. Daha sonraki yıllarda İznik, Bursa ve

Edir-ne’de yeni medreseler kurulmuştur.36 Bu

dönem-de Çandarlı Hayrettin Paşa tarafından ilk dönem-defa hadis öğrenimini sağlamak için, İznik’te

Dâru’l-Hadis Medresesi açılmıştır.37 Böylece, ilmî

seya-hatlerle yapılan hadis öğrenimi faaliyetleri, dev-let eliyle bir kurum bünyesinde toplanarak sis-temleştirilmiş olmaktadır.

2. Fatih Dönemi Semâniye Medreselerinden, Kânûnî Dönemi Süleymaniye Medreselerine Ka-dar Olan Dönem (M.1471-1557): Fatih, eski med-rese sistemine Semâniye ve Tetimme medmed-resele- medresele-rini ekleyerek, eğitim kalitesini artırmıştır. İstan-bul’daki sekiz kilise fetihten sonra Fatih

35Osman Demirci, “Osmanlı Medreselerinde Kelâm Öğretimi (İznik, Bursa,

Edirne, İstanbul)” Basılmamış Doktora Tezi, Marmara Ün, S.B.E, İstanbul 2012, s. 23.

36İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara

2014, ss. 3-5.

(6)

dan medreseye çevirmiş ve başına ellişer akçe yevmiye ile çalışan müderrisler atamıştır. Bu medreseler medreseye dönüştürülen sekiz kilise-ye nispetle “Sahn-ı Semân veya Semânikilise-ye Medre-seleri” şeklinde isimlendirilmiştir. Fatih dönemi medreselerinin en yüksek eğitimin verildiği med-reseler bu medmed-reseler olmuştur. Semâniye medre-selerinin arka tarafında ve bunlara nispeten daha küçük olan medreseler kurulmuştur. “Mûsıla-i Sahn” veya “Tetimme” adı verilen bu medreseler derece bakımından orta derecedeki öğrencilerin eğitim aldığı ve Sahn-ı Semân medreselerine öğ-renci yetiştiren medreseler olmuştur.

Fatih dönemi medreselerini Sahn-ı Seman ve Tetimme medreselerinin kurulması sonrasında düşükten yükseğe Hâşiye-i Tecrîd Medreseleri, Miftah Medreseleri, Telvîh Medreseleri, Hâriç Medreseleri, Mûsıla-i Sahn Medreseleri, Sahn-ı

Semân Medreseleri38 şeklinde sıralayabiliriz

3. Kânûnî Dönemi Süleymâniye Medresele-rinden, Medreselerde Yapılan Islahatlara Kadar Olan Dönem (M.1557-1913: Fâtih tarafından ku-rulan Semâniye Medreselerinde tıp ve matematik gibi pozitif ilimlerin eğitimini verecek medrese-ler yoktu. Bu ihtiyaçtan dolayı, Kânûnî tarafın-dan mevcut medreselere ilaveten tıp ve matema-tik eğitimi veren medreseler kurulmuş, bunlarla birlikte bir tane de Dârü’l-Hadis Medresesi açıl-mıştır. Kânûnî döneminde Süleymâniye Medre-selerinin yapılmasıyla, Osmanlı Medreseleri dü-şük olandan yüksek olana Hâşiye-i Tecrîd Medre-seleri, Miftah MedreMedre-seleri, Telvîh MedreMedre-seleri, Hâriç Medreseleri, Dâhil Medreseleri, Sahn-ı Semân Medreseleri, Süleymaniye Medreseleri,

Altmışlı Medreseler, Süleymâniye Dârü’l-Hadisi39

şekilde sıralanmaktaydı.

XVII. ve XIX. yüzyıllarda medreseler,

çeşit-lenerek, on iki çeşide ulaşmıştır.40

38İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, Ankara

2014, ss. 5-12.

39Cahid Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı medreseleri, İstanbul 2005,

C. I, s. 74.

40Cahid Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı medreseleri, C. I, ss. 73-75.

4. Medreselerin Islahatından, Kaldırılışına Kadar Olan Dönem (M.1913-1924): XVIII. yüzyıl-da Osmanlı Devleti’nde yapılan ıslahat hareketleri askeri karakterli olup, devletin yeni mektepler açmasıyla medreseler kendi kaderine terk

edilmiş-tir.41 Yapılan ıslahat faaliyetleri sonucu

Dârü’l-Hilâfetil’l-Âliye ismiyle kurulan medreselerin mü-derrislik sistemi, idare şekli, müfredâtı ve öğrenci-lerinin nitelikleri ile ilgili yenilikler getirilmiştir. Bu dönemde Dârü’l-Hilâfetil’l-Âliye ismiyle anılan İstanbul’daki Medreselerin tahsil süresi 12 yıl ola-rak düzenlenmiş olup hazırlık kısmı haricinde Tâlî Kısm-ı Evvel, Tâlî Kısm-ı Sânî, Âlî Kısım olmak

üzere üç bölümden oluşmaktaydı.42

Uzun yıllar İslâm dünyasına eğitim öğretim vererek hizmet eden medreseler, Osmanlı Medre-selerini kapatan 3 Mart 1924 tarihli Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile eğitim hayatından çekilmiştir.

5. OSMANLI DÖNEMI KELÂM ÖĞRETİMİNDE

EL-BEYZÂVÎ’NIN YERİ

Nizamiye Medreseleri, Anadolu medreseleri için bir örnek olmuş, bu medreselerin eğitim sistemi Osmanlı medreselerine de aktarılmıştır. Hanefi-Mâturîdî îtikad anlayışını benimseyen Osmanlı ilim geleneğinin rey taraftarı olması, medresele-rin kelâm ilmine çok yoğun yer vermesini sağla-mıştır. En yoğun kelâm eğitimi ise Fatih dönemi medreselerinde verilmiştir. Medreselerin ilk sı-nıflarında akâid dersleri şerhleriyle birlikte oku-tulmuştur. Osmanlı hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Han, İslâm tarihinde bir ilk olarak, bir nizamname yayınlayarak medreselerde okutula-cak kelâm kitaplarını dahi belirlemiştir. Bu ni-zamnameye giren kelâm, Osmanlı medreselerinin en temel derslerinden biri olmuştur. Ders kitabı olarak da, felsefe ile birleştirilmiş olan Müteahhirûn dönemi Eş’ârî kelâm kitapları ter-cih edilmiştir. Osmanlı medreselerinde kelâm, en

41Cahid Baltacı, XV-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı medreseleri, C. I, s. 76. 42Osman Demirci, “Osmanlı Medreselerinde Kelâm Öğretimi (İznik, Bursa,

(7)

son Hariç Elli Akçeli medreseler programında bulunmuş daha üst medreselerde ise, kelâm ders

programına alınmamıştır.43 Devletin ve toplumun

devamı, rey taraftarı Sünnî İslâm düşüncesinin korunmasıyla ilişkili görülmüş, bu sebeple kelâm, Osmanlı medreselerinin en temel dersi olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı Medreselerinin kelâmî geleneğini, Eş’arî kelâm âlimleri olan Fahreddin er-Râzî

(H.Ö.606-M.Ö.1210), Sadeddin et-Teftazâni

(H.Ö.793-M.Ö.1390) ve Seyyid Şerif el-Cürcânî (H.Ö.815-M.Ö.1413) belirlemiştir. Daha çok müteahhirûn dönemi Eş’arî kelâm kitapları med-reselerde okutulmuş, el-Gazzâlî, başta ilimlerin tasnifi olmak üzere Osmanlı âlimlerini birçok açıdan etkilemiştir. Seyyid Şerif el-Cürcânî ve et-Teftazânî medreseye yön veren en önemli müteahhirûn dönemi kelâmcıları olup, bu iki âlime ait birçok eser, medresede ders kitabı ola-rak okutulmuştur. Müteahhirûn dönemi kelâm anlayışı, kelâmın meşrûiyetinin sorgulanmasına yol açarak, felsefi yönü olmayan bir kelâm ilmi talep edilerek, felsefe öğrenmenin gereksiz

oldu-ğu da söylenecektir.44

Öncelikle el-Beyzâvî’nin, Osmanlı’nın tüm zamanlarında üzerinde en çok durulan belki de en önemli eserinin, Kâdı Tefsiri diye meşhur olan

Envâru’t-Tenzil olduğunu söylememiz gerekir. Öyle ki, padişah ve ileri gelen devlet adamlarının katıldığı “huzur dersleri” denilen münazaralı

sohbetlerin amacı, sırf el-Beyzâvî’nin

Envâru’t-Tenzil’ini okumaktı.45 Birçok kelâmî meseleyi

tefsirinde açık açık tartışsa da, bu eseri üzerine doyurucu çalışmalar yapılması sebebiyle çalış-mamızın konusu müellifimizin kelâmî görüşleri-ni, kelâm kitapları çerçevesinde araştırmak oldu-ğundan tefsiri ile ilgili konulara girmiyoruz. Do-layısı ile müellifimizin Osmanlı kelâm geleneği üzerindeki etkileri önemli bir kelâm kitabı olan

43Osman Demirci, “Medrese Geleneğinde Akâid ve Kelâm İlmi”, Kelâm

Araştırmaları Dergisi, yıl. 2013, C. XI, S. 1, s. 255.

44Osman Demirci, “Medrese Geleneğinde Akâid ve Kelâm İlmi”, s. 257. 45Ebu’l-Ûlâ Mardin, Huzur Dersleri, s. 13.

Tavâli’u’l-Envâr ve onun özeti olan Misbâhu’l-Ervâh etrafında araştırılacaktır. Bu eserlerden

Misbâhu’l-Ervâh, el-Beyzâvî tarafından eğitime yeni başlayan öğrenciler için hazırlanmış bir eser olup hangi medreselerde hangi şartlarda okutul-duğuna dair bir bilgi tespit edemedik. Ancak

Tavâli’u’l-Envâr’ın medreselerde okutulduğuna dair kesin bilgilere sahibiz.

İlk dönem medreselerinde hadis alanında

el-Buhari’nin Sahih’i, tefsir alanında

ez-Zemahşeri’nin Keşşaf’ı, el-Beyzâvî’nin

Envaru’t-Tenzil adlı eseri okutulmuştur. Fıkıh alanında

Kudûrî’nin Muhtasar’ı, Siraceddin Muhammed

Secavend’in Ferâiz’i, Ali b. Ebubekir

el-Mergınânî’nin el-Hidâye’si, Burhânü’ş-Şerîa

Mahmud’un el-Vikâye’si, okutulmuştur. Akâid

alnında el-Îcî ve Ömer en-Nesefî’nin Akâid’i,

Ahmed b. Cafer el-Hanefî’nin Akâidü’t-Tahâvî’si,

fıkıh usûlü alanında et-Teftazâni’nin Telvih’i,

Celaleddin Ömer bin Ahmed el-Habbâzî’nin

Muğnî’si, İbni Hacib’in Müntehâ’sı, Abdullah b.

Ahmed el-Hasefî’nin Menâru’l-Envâr’ı

okutul-muştur. Kelâm alanında ise bir Şii kelâm eseri

olan et-Tûsî’nin Tecrîdu’l-Kelâm’ı,46 Eş’arî ekolü

kelâmî eserleri olan el-Beyzâvî’nin

Tavâli’u’l-Envâr’ı ve el-Îcî’nin el-Mevâkıf’ı okutulmuştur.47

Kelâm öğretimi açısından Fatih döneminde açılan Tetimme ve Semâniye Medreselerinin ulaştığı ilmî seviyeye sonraki dönemlerde ulaşı-lamamıştır. Fatih Sultan Mehmed’in felsefî ve ak-lî ilimlere olan merakı, medreselerin müfredatına da yansımıştır. Bu dönemde medrese tarihinde ilk defa kelâm kitaplarının okutulması kanunla belirlenmiştir. Buna göre kelâm, Dâhil Medrese-lere kadar her seviyedeki medreselerde farklı ki-taplardan okunacaktır. Bu dönemde kelâm eğiti-mi o kadar yayılmıştır ki, Yireğiti-mili Medreseler

Seyid Şerf el-Cürcânî’nin Hâşiye-i Tecrîd

kitabı-nın ismine izafeten “Tecrid Medreseleri” diye

46 Bu eser Tecrîdu’l-Kelâm ismiyle meşhur olmuş olup Tecridu’l-İtikâd

veya Tecrîdu’l-Akâid isimleri ile de anılır.

(8)

anılır olmuştur. Taşköprizâde’nin otobiyografi-sinden edindiğimiz bilgiye göre, yine bu

medre-selerde, el-İsfehânî’nin Tavâli’ şerhi, Nasîruddin

et-Tûsî’nin Tecridu’l-Kelâm’ı Seyid Şerif’in bu

eserlere yaptığı hâşiyeleri ile beraber okutulmuş, bu kitapların okutulmasına Otuzlu Medreselerde de devam edilmiştir. Taşköprizâde, müderrislik yaparken Yirmi akçeli medreselerde kelâm

derslerinde Hâşiye-i Tecrid’in baştan “umûr-u

âmme”ye kadar olan bölümünü okuttuğunu,

Mif-tah Medresesinde yine Haşiye-i Tecrid’in

“umûr-u âmme” bahsinden “vücûb“umûr-u’l-imkân” bahsine kadar olan kısmını okuttuğunu, kırk akçeli

med-resede Şerh-i Mevâkıf’ın “vücûbu’l-imkân”

konu-sundan “araz” konusuna kadar olan bölümünü okuttuğunu, Elli Akçeli Hariç Medresesinde yine

Şerh-i Mevâkıf’ın “İlahiyat” bahsini okuttuğunu,

Atmış Akçeli Medresede de yine şerh-i Mevâkıf’ı

okuttuğunu söylemektedir.48

Bu bilgiler bize, bir taraftan dönemin medre-se eğitiminde kelâm eğitiminin ağırlığına dair ipuçları verirken diğer taraftan mezhep taassu-bunun olmadığını göstermektedir. Çünkü, Os-manlılar her ne kadar Hanefî-Mâturîdî geleneği benimsese de bu dönemde yukarıda da görüldüğü üzere, Eş’arî, hatta Şiî kelâm kitapları medrese-lerde yaygın olarak okutulmuştur.

Tetimme Medreselerinde el-Beyzâvî’nin

Tavâli’u’l-Envâr’ı,el-İsfehânî’nin şerhiyle birlikte okutulmuş Kırklı Medreselerde et-Teftazânî’nin

Şerhu’l-Akâid’i yine Kırklı ve Hariç Ellili

Medre-selerde Şerhu’l-Mevâkıf okutulmuştur. Bu

kitap-lara ek okitap-larak Şerhu’l-Mevâkıf kadar olmasa da,

et-Teftazânî’nin Şerhu’l-Makâsıd’ı ile II. Bayezıd

döneminden itibaren Celâleddin ed-Devvânî’nin

İsbât-ı Vâcib’i de okutulmaya başlanmıştır.49

Osmanlı medreselerinde okutulan kelâm ki-tapları Kânûnî sonrası dönemde herhangi bir

48Taşköprîzâde, İsâmu’d-Din Ebu’l-Hayr Ahmed Efendi,

eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyye fî Ulemâi’d-Devleti’l-Osmâniyye, Beyrut, 1975, s. 325-341. (Taşköprizâde’nin kendi otobiyografisinden)

49Osman Demirci, “Medrese Geleneğinde Akâid ve Kelâm İlmi”, s. 259.

nuna dayanmaksızın, medrese müfredatının dışın-da kalmıştır. Tam olarak hangi medresede

okutul-duğu tespit edilemeyen et-Teftazânî’nin

Şerhu’l-Akâid’i, Celâleddin ed-Devvânî’nin “Celâl” olarak

bilinen Şerhu’l-Akâidi’l-Adûdiyye’si ve Hayâlî

Ahmed Efendi’nin “Hayâlî” diye bilinen Hayâlî

Hâşiyesi medreselerde okutulmuştur.50

Osmanlı medreselerinde okutulan kelâm ki-tapları, Kânûnî’den önce ve Kânûnî’den sonra okutulanlar şeklinde temelde ikiye ayrılabilir. Klasik dönem medreseleri olarak isimlendirile-bilecek Kânûnî’den önceki medreselerde, müteahhirûn dönemi Eş’arî kelâmcılarının

eser-leri olan Tavâl’iu’l-Envâr, el-Mevâkıf,

Şerhu’l-Mevâkıf, Şerhu’l-Makâsıd gibi eserlerin yanı sıra,

Şiî olan et-Tûsî’nin Tecrîdu’l-Kelâm’ı, Seyyid

Şe-rif el-Cürcânî’nin bu eser üzerine yazdığı

Hâşiye-i Tecrîd’i gibi kitaplar okutulmuştur. Kânûnî son-rası Osmanlı medreselerinde okutulmaya devam eden kelâm kitapları ise daha kısa, basit ve felsefî

konulardan mümkün olduğunca uzak duran

Mol-la Celâl, Şerhu’l-Akâid, Hayâlî gibi eserler olmuş-tur. Bu eserlerin okutulmasında da belli bir stan-dart bulunmamaktadır.

26 Şubat 1910 yılında yayınlanan Medâris-i İlmiye Nizamnamesi ile düzenlenen programda kelâm öğretimi, ancak medreselerin yedinci ve sekizinci yıllarında kendine yer bulabilmiştir. Buna göre, medresenin yedinci yılında sadece

Şerhu’l-Akâid, sekizinci yılında da yine Şerhu’l-Akâid bu sefer Hayâlî şerhiyle okutulacaktır. 1 Ekim 1914 yılında yayınlanan “Islah-ı Medâris Nizâmnâmesi” ile de bütün medreseler “Darü’l-Hilafetü’l-Âliye Medresesi” adı altında birleşti-rilmiştir. Her birinin öğretim süresi dörder yıl olan Tâli Kısm-ı Evvel, Tâli Kısm-ı Sâni, Kısm-ı Âli olarak üç kısma ayrılmıştır. Tâli Kısm-ı Evvel ve Tâli Kısm-ı Sâni’nin müfredatına kelâm dersi girememiştir. Ancak, dört senelik Kısm-ı Âli

50Mustafa Sait Yazıcıoğlu, “XV. ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı

Medreselerinde İlm-i kelam Öğretimi ve Genel Eğitim İçindeki Yeri”,

(9)

retiminin her senesine kelâm dersi konularak,

kelâm hak ettiği değeri yeniden kazanmıştır.51

Medreselerin ıslahı meselesi, gerçek anlamda II. Meşrûtiyet ile beraber gündeme gelmiştir. Bu dönemde medreseler üzerine birçok yazılar yazı-larak, medreselerin ıslahına yönelik önerilerde bulunulmuştur. Yeni müfredatta, kelâm öğreti-mine öncelik verilmiş, bilim ve felsefeye uyumlu yeni kelâm kitaplarının yazılması tavsiye edilmiş-tir. Ayrıca şartların değişmesiyle klasik kelâm ki-taplarının dayandığı ilmî dinamiklerin değiştiği düşünülerek, kelâm kitaplarının yeni bir tarz ile yazılmasının gerekliliği dile getirilmiştir. Bunun paralelinde de “Yeni İlm-i Kelâm” düşüncesi ge-lişmiştir. Abdullatif el-Harpûtî ve İzmirli İsmail Hakkı tarafından yazılan “Yeni İlm-i Kelâm” ko-nulu kelâm kitapları bu düşünce etkisiyle yazıl-mış eserlerdir.

Osmanlılar döneminde, birer kelâm eseri olarak Mâturîdî akâid metinleri de revaçtadır. Bir Mâturîdî kelâmcısı olan Ebû Hafs Necmeddin

Ömer b. Muhammed en-Nesefî’nin

Metnü’l-Akâid isimli eseri, Eş’arî kelâm ekolüne bağlı olan Teftâzânî’nin yazdığı şerh ile okutulmuştur. Islah edilen medreselerin müfredatında da Mâtürîdî kelâm geleneğine ait akâid metinlerine yoğun olarak yer verilecektir. 1915-1916 yıllarında ha-zırlanan müfredatta, bu medreselerde okutulacak olan eserlerde de bir farklılık olacak,

medresele-rin “Tâli” kısımlarındaki müfredatta Emâlî,

Akâid-i Nesefiye, Müsâyere, Kaside-i Nûniye Şerhi, kitapları yer alırken, “Âlî” kısmı

müfreda-tında ise Şerhu’l-Akâid, Şerhu’l-Makâsıd, el-Milel

ve’n-Nihal, Molla Celâl ve Tehzîbu’l-Kelâm

ki-tapları yer alacaktır.52

Yukarıdaki anlattıklarımızdan, Osmanlı medreselerinde Fatih zamanından itibaren

51Mustafa ŞANAL, “Osmanlı Devleti’nde Medreselere Ders Programları,

Öğretim Metodu, Ölçme ve Değerlendirme, Öğretimde İhtisaslaşma Bakımından Genel Bir Bakış”, Erciyes Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 14, Yıl: 2003/I, s. 154-156.

52Osman Demirci, Osman Demirci, “Osmanlı Medreselerinde Kelâm

Öğre-timi (İznik, Bursa, Edirne, İstanbul), s. 349.

gin bir kelâm eğitimi verilirken, Kanûni’den iti-baren kelâm eğitiminin iyice sınırlandırıldığını ve basitleştirildiğini anlıyoruz. Osmanlı’nın kuru-luşundan Fatih dönemine kadar olan süre ile Fa-tih’ten de Kanûnî’ye kadar olan süre zarfında el-Beyzâvî’nin kelâmî eserlerinin, şerh ve haşiyele-rinin okutulduğunu biliyoruz. Kanûni’den med-reselerde yapılan ıslahatlara kadarki süre zarfında

el-Beyzâvî’nin kelâm kitapları olan Tavâli’ve

Misbâh’ın veya bunlar üzerine yazılmış herhangi bir şerh veya hâşiyenin resmî olarak okutulduğu-na dair bir delil tespit edemedik. Ancak, resmî olarak medrese müfredatında bulunmaması, ilim dünyasının bu eserlere uzak olduğu anlamına gelmemektedir. Üsküp kadısı Mustafa Sıdkı bu hu-susta güzel bir örnektir. Mustafa Sıdkı,

el-Beyzâvî’nin önemli kelâm kitabı olan

Tavâli’u’l-Envâr’ını Türkçe’ye çevirmiştir.53 Mustafa Sıdkı’nın

doğum ve ölüm tarihini tam olarak bilmesek de, tercümeye H.1163-M.1749 Cemâziye’l-Âhirinde başladığını ve H.1165-M.1751 Muharreminde bitir-diğini biliyoruz. Bu da bize ilgili dönemde resmî olarak okutulmasa da medrese dışı ilim çevrelerinde el-Beyzâvî’in kelâmî eserlerine ilginin devam etti-ğini göstermektedir. Mustafa Sıdkı’nın müellifimi-zin Tavâli’u’l-Envâr’ını tercüme etmesi duyulan bu ilgi sebebiyledir (Tablo 1, 2).

6. OSMANLI DÖNEMİNDE EL-BEYZÂVÎ’DEN

ETKİLENEN ÂLİMLER VE

YAPTIKLARI ÇALIŞMALAR

el-Beyzâvî’nin muhtasar kelâm eseri

Misbâhu’l-Ervâh’ını yeni medrese öğrencileri için hazırladı-ğını biliyoruz. Muhtasar olması sebebiyle bu eser

Tavali’u’l-Envâr’ın gölgesinde kalmıştır. Osmanlı döneminde müellifimiz üzerinde yapılan çalışma-lar Tavali’u’l-Envâr ve tefsiri Envâru’t-Tenzil

çerçevesinde yoğunlaşmıştır. Osmanlı dönemi ilim adamlarının hâl tercümelerinin yapıldığı

53Eserin yazması için bkz: İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Giresun

bölümü no: 160. Ayrıca bu tercüme hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kamil Tiftik, “Kadı Beyzâvî’nin “Tavâli’u’l-Envâr”ının Mustafa Sıtkı'ya Ait Tercümesi”, Yüksek Lisans Tezi Marmara Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1997.

(10)

TABLO 1: Osmanlı Devletinin başlangıcından, Fatih devrine kadar el-Beyzâvî’nin eserlerinin hangi medreselerde okutulduğunu gösteren

tablo.

Medrese Türü: el-Beyzâvî’nin Tavâli’u’l-Envâr’ı el-İsfehânî’nin Matâli’u’l-Enzâr’ı veya

Şerhu Tavâli’si el-Cürcânî’nin Hâşiyesi

Telvih Medreseleri dengi medreselerde Okutulmakta --- ---

Ellili Hâriç Medreseleri dengi

medreselerde Okutulmakta --- ---

TABLO 2: Fatih’ten Kanûnî’ye kadar el-Beyzâvî’nin eserlerinin hangi medreselerde okutulduğunu gösteren tablo.

Medrese Türü: el-Beyzâvî’nin Tavâli’u’l-Envâr’ı

el-İsfehânî’nin Matâli’u’l-Enzâr’ı (veya

Şerhu Tavâli’i) el-Cürcânî’nin Hâşiyesi

Yirmili/Hâşiye-i Tecrîd Medreseleri --- Okutulmakta Okutulmakta

Otuzlu/Miftah Medreseleri --- --- ---

Kırklı/Telvih Medreseleri --- --- ---

Ellili/Hâriç Medreseleri --- Okutulmakta ---

Dâhil / Mûsıla-i Sahn / Tetimme Medreseleri Okutulmakta Okutulmakta ---

Sahn-ı Semân Medreseleri --- --- ---

kaynaklarda, “el-Beyzâvî üzerine şerhi vardır.”, “el-Beyzâvî üzerine haşiyesi vardır.”, “el-Beyzâvî üzerine ta’lîk yazmıştır.”, “Şerh-i el-Beyzâvî’si vardır.” v.b kapalı ifadeler kullanılmıştır. Bu ifa-delerle müellifimizin meşhur kelâm kitabı

Tavâli’den başka, belki de ondan daha meşhur

tefsiri Envâru’t-Tenzil’in de kastedilmesi

müm-kündür. Ayrıca müellifimizin tefsiri üzerine de birçok, belki de kelâm kitaplarından daha çok şerh ve haşiye yazılmıştı. Bursalı Mehmet

Ta-hir’in eseri, Osmanlı Müellifleri’nin birinci

cildi-nin 46-48. sayfalarında, Envâru’t-Tenzil üzerine

şerh yazan kırk altı (46), ta’lik yapan yirmi beş (25), haşiye yazan beş (5) olmak üzere toplam yetmiş altı (76) ilim adamının listesi bulunmak-tadır. Bu liste, müellifimizin kelâm kitapları üze-rinde çalışma yapan âlimlerin tespiti açısından

önem arzetmektedir. Bu noktada Envâru’t-Tenzil

tefsiri üzerine çalışan âlimlerin, aynı zamanda

Kelâm kitabı Tavâli’ üzerinde de çalışma yapmış,

eser vermiş olma ihtimalini gözden uzak tutma-mak gerekir.

Müellifimizin kelâm kitaplarının etkilediği âlimleri şöyle sıralayabiliriz:

Abdurrahman Rahmi el-Bursevî (Mevczâde): Bursa’lı olup Bursa hisarındaki Nasuhî dergâhı şeyhlerinden Kemter Ali Efendi

halifelerinden-dir. Vefat tarihi H.1161 yılı olup Tahkîkât

Ale’l-Beyzâvî adında bir eseri vardır.54

Abdurrahman b. Mehmet b. Ömer el-Halebî: II. Beyazıd dönemi âlimidir. Yazdığı tâlikâtı

Şerhu’l-Matâli’ haşiyesi üzerinedir.55

Ahmed b. Muhammed: Müellifimizin

Tavali’u’l-Envâr’ına şerh yazmıştır.56

Alâeddin Ali b. Mehmet Kuşçu: Sultan II. Mehmet dönemi meşhur âlimlerinden olup, Aya-sofya Medresesi müderrislerindendir. Emir Uluğ Bey’in öğrencilerinden olup Hocazâde ile akraba, Ali et-Tûsî ile arkadaştır. Seyyid Şerif

54Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul H. 1333, C. I, s. 363. 55Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 195.

(11)

Cürcânî’nin, Havâşî alâ Şerhi’l-Matâli’ adlı

ese-rindeki hamd bahislerine ta’lik yazmıştır.57

Alâeddin Ali Musannifek: II. Mehmet dö-neminde yaşamıştır. İsmin sonundaki “kef” harfi Farsça’dan geçme olup tasğir için eklenmiştir.

Fahreddin er-Râzî’nin torunu olup Haşiyetü

Şer-hi’l-Matâli’ adında eseri vardır.58

Molla Ali el-Acemî: II. Murat dönemi âlim-lerinden olup Seyyid Şerif el-Cürcânî’nin

öğren-cilerinden olup bu hocasının yazdığı, Havâşî alâ

Şerhi’l-Matâli’ isimli eseri üzerine haşiyesi

var-dır.59

Ali et-Tûsî: II. Murat ve II. Mehmet dönem-lerinde yaşamıştır. Dönemin ileri gelen âlimler-den olmuş, İstanbul’un fethinâlimler-den sonra İstan-bul’da kiliseden çevrilen bir medreseye yani Semâniye Medresesinde müderrislik yapmıştır.

Padişahın emriyle meşhur Tehafüt’ünü yazarak,

İbni Rüşd’ü savunmuştur. el-Cürcânî’nin yazdığı

Şerhu’l-Matali’ haşiyesi üzerine haşiyesi vardır.60

Allâmek Mehmet Efendi: Bosna’lıdır. Vefat yılı M.1636 olup, el-Beyzâvî’nin kelâm kitapları

üzerine haşiyeleri vardır.61

Efdalzâde Hamîdüddin Efendi: Vefat yılı

H.908 Şerhu't-Tavâli’ adında bir eseri vardır.62 Bu

eser, Süleymaniye Kütüphanesi Fatih Kitaplığı No: 2981’de kayıtlıdır.

Hacı Paşa: Yıldırım Beyazid döneminde ya-şamış meşhur bir âlimolup Aydıneli vilayetin-dendir. Önceleri kelâmla ilgiliyken, sonradan tıp ilmine yönelmiştir. Anadolu’nun İbni Sînâ’sı diye

bilinmektedir. Şerhu Tavâli’i’l-Envâr fî

İlmi’l-Kelâm isimli bir eser yazmış olup eser bu isminin

yerine son cümlesinde geçen Mesâlikü’l-Kelâm fî

Mesâili’l-Kelâm ibaresiyle de anılır.63 Ayrıca

57Taşköprîzâde, eş-Şakâik, ss. 97-99. 58Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 100. 59Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 62. 60Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 60.

61Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, Matbaa-i Âmire, İstanbul H.1308, C.

IV, s.159.

62Yusuf Şevki Yavuz, “Tavâli’u’l Envâr”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA),

İstanbul 2011, C. XXXX, ss.180-181.

63Cemil Akpınar,“Hacı Paşa”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul

1996, C. XIV, s. 496.

İsfehânî’nin Tavâli’ şerhi olan

Matâli’u’l-Enzâr’ının şerhine de, Havâşî alâ Şerhi Matâli’

isminde bir haşiye yazmıştır.64

Hacı Mustafa Sıdkı: Üsküp kadılığı yapmış-tır. Hayatı hakkında fazla bilgi olmayıp M.1752

yılında Tavâli’u’l-Envâr’ı Türkçe’ye çevirmiştir.

Onun bu eseri Kamil Tiftik tarafından, 1997 yı-lında yüksek lisans tezi olarak transkrip edilmiş-tir. İstanbul kütüphanelerinde çeşitli nüshaları

mevcuttur.65

Humâduddîn Gülnârî: Yazdığı

Şerhu’t-Tavâli’ adlı eseri Süleymâniye Kütüphanesi Aya-sofya Kitaplığı No: 2297’de kayıtlıdır.

İbni Kemal Paşa: Asıl ismi Şemseddin Ahmed olup vefat tarihi H.940 yılıdır. Şehzade Bayezid’a (II. Bayezid) lalalık yapan büyükbabası

Kemal Paşa'ya nisbetle Kemalpaşazâde,

Kemalpaşaoğlu veya İbn Kemal diye anılır. Eseri

Şerhu’t-Tavâli’, Süleymaniye Kütüphanesi, Carullah Kitaplığı No:1169’da bulunmaktadır.

İshak Hocası Ahmet Efendi: Aydın’lıdır. Bursa zenginlerinden İshak Efendi adında bir ki-şinin oğluna eğitim vermiş olup, uzun müddet bu işle iştigal ettiği için “İshak hocası” ismiyle

anıl-mıştır. M.1708’de vefat etmiştir. Haşiye-i Metni

Tavâli’i’l-Envâr fi’l-Kelâm adında bir eser yazmış-tır.66

İvaz Efendi: Manavgat’lı olup Sahn-ı Semân Medreselerinde müderrislik, farklı Osmanlı vila-yetlerinde kadılık ve Rumeli Kazaskerliği yapmış, M.1586 yılında vefat etmiştir. el-Beyzâvî haşiyesi

vardır.67

Kara Halil Efendi: Boyabat’lı olup M.1711 de vefat etmiştir. Mekke Kadılığı ve Anadolu

Kazas-kerliği yapmıştır. Haşiye-i Tavâli’ adında bir

ese-ri vardır.68

64Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 34.

65Kamil Tiftik, “Kadı Beyzâvî’nin “Tavâli’u’l-Envâr”ının Mustafa Sıtkı'ya

Ait Tercümesi”, s. IV.

66Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 232. 67Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. III, s. 606.

68Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 403; Mehmet

(12)

Kara Yakup b. İdris: Niğde’li olup vefat yılı 1526’dır. Karaman’ın Lârende kasabasında

mü-derrislik yapmış olup Haşiye Ale’l-Beyzâvî

adın-da eseri vardır.69

İbni Şeyhi’l-Arabî e1-Mevsîlî: Yazdığı

Şerhu’t-Tavâli’ adlı eseri, İstanbul Süleymâniye Kütüphanesi, Bağdat’lı Vehbi Kitaplığı No: 788’da bulunmaktadır.

Kemaleddin İsmail Efendi: Vefat yılı M.1514 olup Molla Hüsrev ve Hayâlî’nin öğrencisidir. Kazaskerlik yapmıştır. Kâdî el-Beyzâvî haşiyesi

vardır.70

Kutbeddin Râzî: el-İsfehânî’nin

Tavâli’ul-Envâr şerhi olan Matâli’u’l-Enzâr’ına şerh

yaz-mıştır.71

Lütfullah Tokâdî: Sultan II. Beyazıd devrinde yaşamıştır. Bursa Murâdiye Medresesi, Filibe Medresesi, Edirne Dârü’l-Hadis Medresesi ve Semâmiye Medresesinde müderrislik yapmıştır.

Şerhu’l-Matâli’ üzerine bir haşiye yazmış olup, Taşköprîzâde, bu eserde daha önceki âlimlerin eserlerinde bulunamayan değerli açıklamalar

ol-duğunu bildirmiştir.72

Mevlânâ İmâd: Yazdığı Şerhu't-Tavâli’ isimli

eser, Süleymaniye Kütüphanesi, Hüsnü Paşa Ki-taplığı No: 1152’de bulunmaktadır.

Molla Sirâceddin el-Halebî: Sultan II. Meh-met dönemi âlimlerindendir. Halep’lidir. Ti-mur’un bölgeyi işgalinden sonra, Timur ile bera-ber Maveraünnehir’e gitmiştir. Daha sonra İstan-bul’a gelip, Fatih’in hocalığını yapmıştır. Seyyid

Arabî’nin yazdığı Tavâli’ şerhine Havâşî alâ

Şer-hi’t-Tavâlî’ adında bir eser yazmıştır.73

Molla Şeyh Muhammed Tunusî el-Ğûşî: Tu-nus’lu olup, Sultan Süleyman devrinde İstanbul’a gelerek padişahın taltifine mazhar olmuştur.

Taşköprîzâde onun el-İsfehânî’nin Şerhu

69Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 397. 70Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 79. 71Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 269.

72Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 169. 73Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 103.

Tavâli’ini ve Kutbeddin er-Râzî’nin Şerhu’l-Matâli’ini ezbere bildiğini söylemektedir.74

Molla Şeyh Şebüsterî: Asıl adı bilinmemek-tedir. Sultan Süleyman devri ilim adamlarından

olup Seyyid Şerif’in Şerhu’l-Matâli’ adlı kitabı

üzerine haşiyeler yazmıştır.75

Molla Hüsrev: Osmanlı âlimi ve müftüsüdür. Edirne'de, Şah Melek Medresesinde müderrislik yapmıştır. H.885-M.1480 yılında vefat etmiştir.

Haşiye alâ Tavâli’i’l-Envâr adında haşiyesi

var-dır.76

Muhammed Efendi: Amasya müftülüğü yapmış, M.1565’te İstanbul'da vefat etmiştir.

Beyzâviyye Haşiyesi ve Misbâh Tercümesi var-dır.77

Muhyiddin Mehmet Niksârî: II. Beyazıd devri ilim adamlarındandır. Fatih ve Ayasofya Medreselerinde müderrislik yapmıştır. Kâdî

el-Beyzâvî’ye haşiyeleri vardır.78

Muhyiddin Mehmet Efendi: Yavuz Sultan Selim zamanında saray hocalığı ve Edirne Üç Şe-refeli Medresesinde müderrislik görevlerinde bu-lunmuş, M.1522’de vefat etmiştir. el-Beyzâvî’ye

haşiye yazmıştır.79

Muhyiddin Mehmet Karabağî Efendi: Kara-bağlı olup, İran’da öğrencilik, Anadolu’da müder-rislik yapmıştır. Vefat yılı M.1537-1538’dir.

el-Beyzâvî’ye ta’likât yazmıştır.80

Muhyiddin Muhammed Tablbâzî: II. Beyazıd devri ilim adamlarından olup, Bursa, Edirne ve Semâniye Medresesinde müderrislik görevinde bulunmuştur. H.906’da vefat etmiş olup

el-Beyzâvî’nin Tavâli’ adlı eserine şerh yazmıştır.81

74Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 269.

75Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 272.

76Ferhat Koca, “Molla Hüsrev”, TDV İslâm Ansiklopedisi (DİA), İstanbul

2005, C. XXX, s. 254.

77Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II, s. 19. 78Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 340. 79Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 341. 80Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 343.

81Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 201; Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV,

(13)

Muslihuddin Mehmet Efendi (Lârî): Hindis-tan’lı olup eğitimini İran’da almıştır. Hindistan’da Hümayun Şah’ın hocalığını yapmıştır. Diyarbakır Hüsrev Paşa Medresesinde görev yapmış, M.1572 yılında vefat etmiştir. Kâdî el-Beyzâvî’ye

haşiye-leri vardır.82 Ayrıca bu âlimin Şerhu’t-Tavâli’

adındaki eseri, İstanbul Üniversitesi Merkez Kü-tüphanesinde, Arapça Bölümü No: 3677’de kayıt-lıdır.

Muslihuddin Mustafa b. Salih Hocazâde el-Bursevî: II. Mehmet dönemi âlimlerdendir. İs-tanbul’un fethinden sonra, Semâniye Medresesi-ne müderris olarak tayin edilmiştir. Fatih Sultan

Mehmet’in isteğiyle meşhur Tehâfüt’ünü yazarak

Gazâli’yi savunmuş, H.893-M.1487 yılında vefat

etmiştir. Hocazâde, Şerhun li’t-Tavâli’ adında bir

kitap yazmıştır.83 Hocazâde’ye ait bu eser bu

isimle yazma halinde Mısır Kahire Kütüphane-sinde, İlm-i Kelâm bölümü 1383 ve 893

numara-larda kayıtlıdır. Aynı eser Şerhu’t-Tavâlî’ adıyla

da, Süleymaniye Kütüphanesinde, Şehit Ali Paşa bölümünde 1597 numara ile kayıtlıdır.

Muzafferuddin Ali Şirâzî: Sultan II. Beyazıd devri ilim adamlarındandır. Semâniye

Medresele-ri müderMedresele-risleMedresele-rindendir. Şerhu’l-Matâli’ haşiyeleri

konusunda tam bir uzman olarak

nitelendiril-mektedir.84

Müneccimbaşı Ahmed Efendi: Karaman Ereğli’li olup M.1702 de vefat etmiştir.

Münec-cimbaşılık ve padişah musahipliği yapmıştır.

Ha-şiye-i el-Beyzâvî adında bir kelâm eseri vardır.85

Müstecizâde Nâimî Halil Efendi: Konya’lı olup Müstecizâde lâkabiyle tanınmış bir

müftü-dür.. H.1230 da Manisa’da vefat etmiştir. Haşiye

ale’l-Beyzâvî adında bir eseri vardır.86 82Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 494.

83Taşköprîzâde, eş-Şakâik, ss.76-85; Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı

Müellifleri, C. I, s. 293; Saffet Köse, “Bursa’nın Hocazâdesi, Hayatı ve İlmî Kişiliği”, Uluslararası Hocazâde Sempozyumu, Bursa 2011, s. 117.

84Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 199.

85Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. I, s. 232. 86Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 47.

Nurullah Efendi: Şirvan’lı olup M.1655’de vefat etmiştir. Müderrislik yapmış, Kâdî

el-Beyzâvî’ye ta’likât yazmıştır.87

Saçaklızâde Muhammed İbni Ebi Bekir Mar’aşî: Darende’li Hamza Efendi ve Abdülgani Nablusî’nin öğrencisidir. Vefat yılı H.1145/

M.1732’dir. Tavâli’ üzerine derin analizlerde

bu-lunarak mutlak hakikatin neden ibaret olduğuna

dair Neşr-i Tavâli’ adında bir Tavâli’ şerhi

yaz-mıştır.88 Çeşitli alanlarda birçok eseri bulunan

Saçaklızâde’nin başlangıçta, daha çok kelâm saha-sında yoğunlaştığı, ancak, Şam’a gidişinden sonra hocası Nablusî’nin etkisiyle tasavvufa meylettiği, bu sebeple kelâma ve kelâmcılara ağır eleştiriler

yönelttiği söylenmektedir.89 Saçaklızâde

Mu-hammed Mar’âşî’nin bu eseri, Neşru’t-Tavâlî’

is-miyle Mısır Kütüphanesi no: 50’de; Süleymâniye Kütüphanesi Hüsnü Paşa bölümünde no: 260’da

kayıtlıdır. Bu eser, Tavâli’u’l-Envâr’ın muhtasarı

niteliğindedir. Aynı şerh Süleymâniye

Kütüpha-nesi Koca Ragıp Paşa No: 818’de Nasru’t-Tavâlî’

adıyla kayıtlıdır.

Sarıgörez Nûreddin Efendi: Karesi’lidir. Sarı saçlı ve kısa boylu olması dolayısı ile “Sarıgörez” lakabı verilmiştir. Asıl adı Hamza’dır. Meşhur âlimlerden Hocazâde, Hatibzâde Muhyiddin Efendi ve Sinan Paşa’ya öğrencilik yapmıştır.

Tavâli’ üzerine bir hâşiye yazmış ve M.1522

yı-lında vefat etmiştir.90

Şemseddin Leysî: Vefat yılı H.888 olup,

Şerhu't-Tavâli’ adında bir eseri vardır. Bu eseri, Süleymaniye Kütüphanesi Şehit Ali Paşa Kitaplı-ğında 1596 numarada bulunmaktadır.

Şeyhülislâm Zekeriya Efendi: Sultan III. Murad devri âlimlerindendir. Uzun süre kadılık yapmış, kazaskerlik rütbesine ulaşmıştır. M.1592

87Mehmet Süreyya, Sicill-i Osmanî, C. IV, s. 585. 88Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 325.

89Tahsin Özcan, “Saçaklızâde Mehmed Efendi”, TDV İslâm Ansiklopedisi

(DİA), İstanbul 2008, C. XXXV, s. 368.

(14)

yılında vefat etmiştir. Ta’lika ale’l-Beyzâvî adında

bir eseri vardır.91

Şucâeddin İlyas Efendi: Dimetoka’lıdır. Bur-sa ve Edirne kadılığı, Semâniye Medresesi mü-derrisliği yapmıştır. M.1523’te vefat etmiş olup

Tavâli’ üzerine şerhi vardır.

Taşköprîzâde Ahmed Efendi: Bu konuyla

il-gili bilgileri içeren eş-Şakâiku’n-Nu’mâniyye

ismli kitabın yazarı olan Taşköprîzâde, bu eserin-de kendi hayatını anlatırken kendi kelâm eğiti-minden bahsetmekte ve hocası Mevlânâ Mesud Rûmî’nin kendisine Allâme el-İsfehânî’nin

Şerhu’t-Tavâli’sini okuttuğunu, hemen peşinden

de Seyyid Şerif’in Şerhu’l-Matâli’ini okuduğunu

bildirmektedir.92 Taşköprîzâde, Şerhu

Dibâceti’t-Tavâli’ adında bir eser yazarak, Tavâli’in

dibâcesini de şerh etmiştir.93

Ubeydullah b. Muhammed el-İbrî: Şerhu

Tavâli’i’l-Envâr min Metâli’i’l-Enzâr adında bir

eser yazmış olup bu eseri, Tavâli’u’l-Envâr’ın ilk

şerhidir.94

Yarhisârî Muslihuddin Mustafa:

Hocazade'nin talebelerinden en mümtazı olarak nitelendirilmektedir. İstanbul kadılığı vazifesinde

iken M.1505 yılında vefat etmiştir. Haşiye-i

Tavâli adında bir eseri vardır.95

Yozgadî Çuhadarzâde Hacı Keşfî Mustafa Efendi: Memleketi Yozgat âlimlerinden Kara Mûsa, Kayseri âlimlerinden Hacı Torun, Manisa Müftüsü Hacı Evliyâzâde Ali Efendi ve İstanbul dersiâmlarından Kavala’lı Yusuf Efendi’nin öğ-renciliğini yapmıştır. M.1890 yılında da vefat et-miş olup Kâdî el-Beyzavî üzerine ta’likât yazmış-tır.96

Yusuf b. Hamza el-İlyas: Şehruz’ludur. İbra-him el-Elânî ve Mahmud el-Bilevî’den tahsil

91Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 321. 92Taşköprîzâde, eş-Şakâik, s. 327

93Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. I, s. 346. 94Yusuf Şevki Yavuz“Tavâli’u’l Envâr”, a.y.

95Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II, s. 53. 96Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, C. II, s. 58.

görmüştür. Haşîye-i Cedîde ale’l-Beyzâvî ve

Ha-şiye-i Kadîme ale’l-Beyzâvî diye iki kelâm kitabı

yazmıştır.97

el-Beyzâvî’nin eserleri üzerine Osmanlı Dev-leti döneminde yazılan şerhler ve haşiyeler ince-lendiğinde bu çalışmaların çoğunun Osmanlı’nın kuruluşundan Kânûni Sultan Süleyman’a kadar olan zaman aralığına ait olduğunu tespit etmek-teyiz. Bu tespitle doğru orantılı olarak medrese-lerdeki kelâm eğitiminin aynı dönemde yoğun-laştığını görmekteyiz. Bu durum, bize resmî teşviğin ilim üzerindeki etkisini göstermesi ba-kımından önemli bir husustur.

Kânûni’den itibaren felsefî eserlere soğuk bakılarak, felsefe içeren müteahhirîn dönemi eserler terk edilmiş, basit ve sırf kelâm konuları içeren akâid metinlerine rağbet edilmiştir. Bilin-diği üzere Eş’arî kelâmının önemli temsilcisi el-Gazâlî ile eleştirel bir bakış açısı ile kelâm-felsefe tanışması gerçekleşmiş, er-Râzî ile kelâm kitapla-rında felsefî konular kelâmî içeriğe dâhil edilmiş ve müellifimiz el-Beyzâvî ile beraber felsefe ko-nuları kelâm kitaplarının yarısından fazlasını kaplar duruma gelmiştir. el-Beyzâvî’nin 1991

yı-lında Beyrut’ta basılan ve Abbas Süleyman

tara-fından tahkik edilen Tavâli’u’l-Envâr nüshasında,

muhakkikin önsözü ve diğer ekler çıkarıldığında felsefî konular toplam 113 sayfada anlatılırken kelâm ilminin konuları diyebileceğimiz konular-sa toplam 82 konular-sayfada anlatılmıştır. Buna göre, müellifimizin eserinin yarıdan fazlasının, tam olarak yüzde elli sekizinin felsefî konularla ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Müellifimizden sonra gelen diğer kelâmcıların da onun yaptığı gibi fel-sefe konularını kelâmî eserlerinde ele aldıklarını görüyoruz. İbni Haldun (H.Ö.808/M.Ö.1406)

ke-lam ilminin gelişim süreci ile ilgili olarak

,“el-Gazali ve er-Razi'yi takip eden sonraki dönem kelâmcılar, felsefe kitaplarındaki konularla kelâm konularını birleştirmede fazla ileri gittiler. Bu iki

(15)

bilim dalının konularını birbirine karıştırdıkla-rından bu ilimlere ait meseleler diğerinin konula-rına benzer ve birbirlerini andırır hale gelmiştir. Bu sebeple de kelâm ilmini öğrenmek isteyenler onların kitaplarından faydalanamaz.”98 şeklinde

bir tespitte bulunmaktadır. Bu tespite uygun

ola-rak, müellifimizin kitapları Tavâlî’ ve Misbâh’ta

önceki felsefe konularının kelâmın diğer konuları gibi ayrıntılandırılmak suretiyle, felsefe ile kelâ-mın iyice mezcedilmesinin, İbni Haldun’un bu tespitini büyük ölçüde doğruladığını söyleyebili-riz.

Ancak bu durum Kânûni’den itibaren hoş karşılanmamış, felsefe içerikli kelâm kitapları müfredattan çıkarıldığı gibi eleştirel yazılar ka-leme alınmıştır. el-Beyzâvî’nin görüşlerini eleş-tirmek için bir risale yazan Saçaklızâde Mehmet Efendi (H.Ö.1145/M.Ö.1732) bu âlimlere bir

ör-nektir. Saçaklızâde, yazdığı Desîsâtü’l-Beyzâvî

adındaki Arapça risalesinde, el-Beyzâvî’nin tabi-atına felsefenin hâkim olduğunu, bundan dolayı da filozofların bozuk düşüncelerinden dine ay-kırılık teşkil eden birçok bilgiyi eserlerine taşı-dığını söylemektedir. Kendisin de bunların far-kında olmasından dolayı, bu konularla ilgili uyarılarda bulunmayı üzerine vazife addettiğini belirtmektedir. Ona göre, el-Beyzâvî, hem

tefsirinde hem de kelâm kitabı Tavâli’ de

felse-fecilerin bozuk fikirlerine yer vermiştir. Saçaklızâde’ye göre, bu iki kitaptaki felsefî so-kuşturmalar hakkında uyanık olmayan veya bu hîlelerden emin olamayan kişiye, onun bu

ki-taplarını okumak câiz olmaz.99

98İbn Haldun, Mukaddime, Terc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yay, İstanbul

1983, c. II, s. 1088.

99Celil Kiraz, “Saçaklızâde Mehmet Efendi’nin Beyzâvî’ye Yönelik

Eleştiri-leri”, Uludağ Ün. İFD, C. XV, S. 1, 2006, s. 323.

Kelâm ilmi başlangıçta her ne kadar metafi-zik bir muhtevaya sahip olsa da toplumun ihti-yaçları doğrultusunda îtikad ile bağlantısı olma-yan konular kelâma dâhil olmuştur. İslâm inan-cını koruma ve savunma gayesi de farklı disiplin-lerle ilişkili kurması zorunluluğu ortaya çıkarmış-tır. Bu sebeple kelâmcının bir ideologdan daha çok eleştirel düşünür olması, önceleri ortaya koyduğu bir sistemi daha sonra eleştirerek aksak yönlerini ortaya koyup düzeltmesi

gerekmekte-dir.100 Bu bağlamda düşünüldüğünde kelâmcının

eleştirel düşünce ve sorgulamadan uzak olması düşünülemez. Dolayısı ile bir kelâmcı zorunlu olarak felsefe bilmek, gerektiği durumlarda felsefî argümanları kullanmak durumundadır.

Kânûnî’den itibaren bu gerçek göz ardı edi-lerek felsefe ve felsefe içerikli kitapların okutul-mayarak dışlanması Osmanlı’da kendine fazla gü-venden kaynaklanan bir yeterlilik hissi, deva-mında ise içe kapanıklılık ve taassup oluşturmuş-tur. Osmanlı Devleti’nin önce duraklama devri-ne, sonra da gerileme dönemine girmesi ile özgür düşünce ve felsefenin önüne konulan bu engeller arasında bir bağlantı olduğunu bir gerçektir. Felse-fî soruşturmanın terk edilmesi, özgür düşünce ve meydana gelebilecek sorunlara çözüm üretme ko-şullarını ortadan kaldıracaktır. Osmanlı’nın durak-lama, gerileme ve çökme dönemlerinin bu yönler-den analiz edilerek araştırmaya tabi tutulmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Osmanlı Devleti gibi bü-yük bir medeniyet kurmuş bir devlet hakkında böyle bir araştırmanın yapılmasının gelecek

nesil-ler açısından önemli olduğuna inanıyoruz.

100 Mehmet Evkuran, Sosyal Bilimler Mantığı ve Kelâm, Ankara 2005, ss.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sadece yaşadığı dönemi değil müzik tarihini etkileyen, klasik müzik ile romantik dönem arasında kurduğu bağ ile müzik evrelerine yön veren, dünyada en

This study aims to measure and analyze the superior efficiency of industrial companies, which listed in the Iraq Stock Exchange for the period (2017-2019), by using ES-DSM model,

In this work, the following classification algorithm Decision Tree, KNN, Logistic Regression, Naïve Bayes, Support Vector Machine of machine learning are used to

Futbol ve trafik üzerine olan iki saha çalışmamdan yola çıkarak, kendi cinsiyet ve sınıf öznelliğimin sorunsal kurma, araştırma sorusu üretme, veri toplama ve bulgu

Bir araştırmanın eleştirel olarak nasıl okunacağı ve sonuçlarını kullanma kararı verileceği konusunda Greenhalgh’ın (2001) tıp doktorları için yazdığı

A) Aşağıda Güneş Sistemi’mizde bulunan gezegenlerin, Güneş’e yakınlıklarına göre sıralaması verilmiştir. Buna göre, gezegen altlarındaki boşluklara isimlerini yazınız.

Türkler yayıldıkları geniş coğrafyada birçok toplulukla etkileşimde bulunarak sahip oldukları kültürü daha da zenginleştirmişler ve bu zenginliği mutfak

1993 yılından beri Çelikkol, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı'nın desteğiyle düzenlediği Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Tiyatro