• Sonuç bulunamadı

Miyokard perfüzyon sintigrafisinde iskemi saptanan ve koroner anjiografisi normal olan hastalarda kısa-orta dönem prognozun belirlenmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Miyokard perfüzyon sintigrafisinde iskemi saptanan ve koroner anjiografisi normal olan hastalarda kısa-orta dönem prognozun belirlenmesi"

Copied!
57
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

NÜKLEER TIP ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi

Doç. Dr. Gülay DURMUŞ-ALTUN

MİYOKARD PERFÜZYON SİNTİGRAFİSİNDE

İSKEMİ SAPTANAN VE KORONER ANJİOGRAFİSİ

NORMAL OLAN HASTALARDA KISA-ORTA DÖNEM

PROGNOZUN BELİRLENMESİ

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Mücalp ALPAY

(2)

TEŞEKKÜR

Tezimi hazırlanmasında her türlü yardımı ve desteğini esirgemeyen gerçek dost Doç. Dr. Gülay DURMUŞ ALTUN’a, uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimleriyle bana yol gösteren Prof. Dr. Şakir BERKARDA, Prof. Dr. Ömer Necmi YİĞİTBAŞI, Prof. Dr. Ali SARIKAYA, Doç. Dr. Mahmut YÜKSEL, Doç. Dr. Meryem KAYA ve Doç. Dr. Tevfik Fikret ÇERMİK’e, benden desteklerini esirgemeyen ve bu günlere gelmemi sağlayan sevgili eşim Dilek, kızlarım Balım ve Petek’e, sevgili anne ve babama, kardeşlerim Atilla ve Ekrem’e sonsuz şükranlarımı sunarım.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

……… 1

GENEL BİLGİLER

……… 3

KORONER ARTER HASTALIĞI……….. 3

KORONER ARTER HASTALIĞI TANISINDA KULLANILAN YÖNTEMLER………... 7

GEREÇ VE YÖNTEMLER

………...……….. 20

BULGULAR

………...………... 23

TARTIŞMA

……….... 33

SONUÇLAR

………...……… 39

ÖZET

……….……...……….... 40

SUMMARY

………..………... 42

KAYNAKLAR

………...………... 44

EKLER

(4)

SİMGE VE KISALTMALAR

AKŞ : Açlık kan şekeri

AN : Anjiyografisi negatif

AP : Anjiyografisi pozitif

BMI : Vücut kitle indeksi

BT : Bilgisayarlı tomografi

CFR : Coronary Flow Reserve (Koroner akım rezervi)

DKB : Diyastolik kan basıncı

EKG : Elektrokardiyografi

GA : Göğüs ağrısı

HDL : Yüksek dansiteli lipoprotein

HT : Hipertansiyon

ICAM : İntrasellüler adezyon molekülü

IVUS : Intravasküler ultrasonografi

KA : Koroner anjiyografi

KAH : Koroner arter hastalığı

KAS : Kalp atım sayısı

KKB : Kalsiyum kanal blokeri

KKH : Konjestif kalp yetmezliği

KTI : Kardiyotorasik indeks

(5)

LAD : Sol ön inen dal

LCX : Sol sirkümfleks arter

LDİ : Lipid düşürücü ilaç

LDL : Düşük dansiteli lipoprotein

MBF : Miyokardiyal kan akımı

MI : Miyokard infarktüsü

MPS : Miyokard perfüzyon sintigrafisi

MRA : Manyetik rezonans anjiyografi

MRI : Manyetik Rezonans Görüntüleme

MSBT : Çok kesitli spiral bilgisayarlı tomografi

OAD : Oral antidiyabetik

PAN : Periarteritis nodoza

PDH : Periferik damar hastalığı

PET : Pozitron emisyon tomografisi

RA : Romatoid artrit

RCA : Sağ koroner arter

RF : Radyofarmasötik

MİBİ : 2-metoksi-izobütil-izonitril

SKB : Sistolik kan basıncı

SLE : Sistemik lupus eritematozus

SPECT : Tek foton emisyon tomografisi

SSS : Summed Stress Score

SVEF : Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu

Tc-99m : Teknezyum 99m

TG : Trigliserit

Tl-201 : Talyum-201

USAP : Anstabil angina pektoris

(6)

GİRİŞ VE AMAÇ

Miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS) göğüs ağrılı hastalarda koroner arter hastalığının saptanmasında çok değerli bir tetkiktir. Koroner arter hastalığı şüphesi olan veya olduğu bilinen ve miyokard perfüzyon sintigrafisi normal olarak değerlendirilen hastalarda gelecekteki kardiyak olay riskinin çok düşük olduğu gösterilmiştir (1,2). Çeşitli faktörler radyonüklid perfüzyon görüntülemenin raporlanması sırasındaki özgünlüğünü etkileyebilir. Bu faktörler sıklıkla yalancı pozititif sonuçlara da sebep olabilir. Kadın cinsiyet, sendrom X, sol dal bloğu ve mitral valv prolapsusu bunlardan bazılarıdır (3). Hastalarda anormal MPS mevcutsa, sıklıkla koroner anjiyografiye yönlendirilirler. MPS’nin duyarlılığı ile ilgili çalışmalar, altın standart kabul edilen koroner anjiyografi ile kıyaslanmıştır. Anjiyografi bir siluet tekniğidir ve buna bağlı bir takım sınırlamaları vardır. Normal koroner anjiyografisi olan hastaların %27’lik bir grubunda reversbl perfüzyon defekti saptanmaktadır (4). Bu hastalar genellikle iyi sonuçlara sahiptir. Bununla birlikte göğüs ağrısı devam edebilir ve kardiyak olaylara tutulabilirler. Stres ekokardiyografi normal koroner arterli iskemik sendromların patofizyolojisinin anlaşılmasında özellikle avantajlı olabileceği bildirilmiştir. Sicari ve ark. (5) tarafından yapılan bir çalışmada yüksek doz dipiridamollü ekokardiyografi yapılan ve koroner anjiyogramda normal koroner arterler gösterilen 457 hasta çalışmaya alınmış bu hastaların %9,4’ünde pozitif sonuç tanımlanmış, bu grup hasta için, takip eden 7 yıl içinde mortalite %21 olarak ifade edilmiştir. Önceki çalışmaların sonuçlarına göre herhangi bir yöntemle iskemi saptanması sonrasında normal bir koroner anjiyografi ile karşılaşıldığında, dikkatli olunması gerekir. Bu bulgular yalancı pozitif test sonucu kadar yalancı negatif anjiyograma da bağlı olabilir (6).

(7)

Bu bilgiler ışığında, koroner anjiyografisi normal olan fakat miyokard perfüzyon sintigrafisinde defekt saptanan hastaların prognozu ile ilgili bir çalışma bulunmuyordu. İşte bu çalışmada, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı tarafından 1999-2004 tarihleri arasında miyokard perfüzyon sintigrafisi yapılan ve defekt saptanarak koroner anjiyografiye yönlendirilen ardından yapılan koroner anjiyografide normal koroner arter yapısı bulunan hasta grubunun, en az bir yıl olmak üzere kısa ve orta dönemde prognozu araştırılmış ve sonuçları değerlendirilmiştir.

(8)

GENEL BİLGİLER

KORONER ARTER HASTALIĞI

Koroner arter hastalığı (KAH), aterosklerotik ve nonaterosklerotik nedenlerle oluşan, tutulan arterin kanlandırdığı miyokard alanında iskemi ile karakterize, ani ölüm, stabil veya unstabil angina pectoris, akut miyokard infarktüsü, ritim ileti bozukluğu ve benzeri klinik bulguları olan, tüm dünyada en önemli mortalite ve morbidite nedeni olmaya devam eden bir hastalıktır (7). KAH, tüm ölümlerin %33-50’sinin, kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin ise %50-75’inin nedenidir. TEKHARF çalışmasının sonuçlarına göre Türkiye’de 1.2 milyon kalp hastası vardır. Yılda 120.000 yeni koroner hastası ve KAH’a bağlı 80.000 ölüm olmaktadır. Son kırk beş yılda tanı, tıbbi tedavi, cerrahi tedavi ve korunma yöntemlerindeki önemli gelişmeler sonucu KAH’a bağlı ölümler istatistiki olarak büyük oranda azalmıştır (8).

KAH nedenleri: Koroner ateroskleroz, koroner vazospazm, koroner embolisi (trombüs, yağ, kalsifik, hava, miksoma, infektif endokardit), kongenital koroner anomaliler (Anormal orijin, aberan koroner arter, koroner A-V fistül, koroner anevrizma), arteritler (PAN, Sistemik lupus eritematozus (SLE), Romatoid artrit (RA), Sifiliz, Takayasu hastalığı, Kawasaki sendromu), travma (koroner laserasyon, trombosis, iatrojenik, radyasyon), koroner mural kalınlaşma ve/veya intimal proliferatif hastalıklar (Homosistinüri, Fabry hastalığı, mukopolisakkaridozlar, pseudoksantoma elastikum, amiloidoz, kistik medial nekroz, kontraseptif steroidler), luminal daralma yapan diğer nedenler , hematolojik, miyokardiyal oksijen ihtiyaç-kaynak düzensizliğidir.

(9)

Ateroskleroz gelişen kişilerde bazı faktörlerin genel populasyona göre daha sık bulunduğu epidemiyolojik çalışmalarla gösterilmiştir. Bu faktörlere risk faktörleri denilmiştir. Risk faktörü kavramı, en az bir risk faktörü olan bir kişide aterosklerotik bir olay gelişme olasılığının daha fazla veya daha erken olacağı görüşünü kapsar. Altmışbeş yaşın altındaki insanların çoğunda bu risk faktörlerinden biri veya fazlası bulunur. Çoklu risk faktörleri varsa aterosklerotik olay daha da hızlanmaktadır. En önemlileri hiperkolesterolemi, HT ve sigara içimidir.

Tablo 1. KAH’da risk faktörleri ve koruyucu faktörler (9) KAH’da risk faktörler

-Yaş Erkek>45 yıl

-Kadın>55 yıl ve östrojen replasman tedavisi almamış erken menapoz, uzun süreli doğum kontrol hapı kullanılması

-Aile hikayesi: Birinci derecede erkek akrabalarda 55, birinci derece kadın akrabalarda 65 yaşından önce infarktüs veya ani ölüm bulunması.

- Hiperlipidemi: Total Kolesterol>200 mg/dl. (LDL-Kolesterol>130 mg/dl) - Hipertansiyon veya antihipertansif tedavi alıyor olmak.

- Sigara içimi - Diabetes mellitus

-HDL Kolesterol< 35 mg/dl -Obezite, stres, fizik aktivite azlığı Yeni risk faktörleri:

Homosistein, lipoprotein(a), infeksiyon, fibrinojen

KAH’da koruyucu faktör

HDL Kolesterol > 60 mg/dl

Koroner Ateroskleroz Fizyopatolojisi

İnsan otopsilerinden edinilen gözlemler, kalp hastalığı dışında nedenlerden ölen farklı yaşlardaki kişilerden yapılan incelemelerde, koroner aterom plağı gelişiminin bir dizi basamağı takip ettiği şeklindedir (10). 5 ile 10 yaş arasındaki çocukların koroner arterlerinde

(10)

yağlı çizgilerin sıklıkla bulunması, bunun aterosklerotik plak gelişiminde ilk basamak olduğunu düşündürür. Tümsek plaklar daha geç ortaya çıkar. Bu plaklar yirmili yaşlarda ön inen koroner arter proksimali gibi erken yaşlarda yağlı çizgilerin sık bulunduğu yerlerde görünürler (11). Orta yaşlardan sonra çoğu kişide tüm plak tiplerinin bulunması, plağın ortaya çıkışının tüm hayat boyunca devam ettiğini düşündürür.

American Heart Association plak tiplerinin isimlendirimesinde ve nasıl gelişebilecekleri konusunda önerilerde bulunmuştur (12).

Tip l (ilk lezyon); monositlerin endotel yüzeyine yapışıp, arter lümeninden intimaya geçmeleri ile oluşur.

Tip ll; çoğunluğu monosit kökenli olan lipid yüklü köpük hücrelerinin sağlam endotel altında, bölgesel kümelenmesinden oluşan yağlı çizgilerdir.

Tip lll; ek olarak az miktarda ekstrasellüler lipid kümeleri içerir. Tip l-lll lezyonlar daha ileri lezyonların öncülleri olmalarına karşın klinik semptomlara yol açmazlar.

Tip lV; iki ilave özellik bulunur. Endotel altında lezyon içinde düz kas hücreleri belirir ve ekstrasellüler lipid kümeleri bir araya gelerek bir lipid çekirdek oluştururlar.

Tip V; yoğun bağ dokusu depolanması söz konusudur. Lipid çekirdeği çevreleyen fibröz bir kapsül oluşur. Çekirdeği lümenden ayıran kapsül kısmı plak başlığıdır. Bir lipid çekirdek ile bir fibröz başlık içeren plaklar tip Va olarak isimlendirilir. Tip Vl plaklar çoğunlukla tip Va plaklarda gelişen trombozun komplike ettiği plaklardır. Bazı plaklarda yoğun kalsifikasyon bulunur (tip Vb). Diğer bir plak formu (tip Vc) neredeyse tamamen kollajen ve düz kas hücrelerinden oluşur.

Genel olarak, KAH’da bulunan plaklar, olası tüm morfolojik dağılımı sergilerler. Bununla beraber daha uniform paternler gösteren bireylerde bulunmaktadır. Plakların hemen hepsi büyük miktarda ekstraseluler lipid veya yine hepsi bağ müsin içeriği zengin, lipid içeriği çok az olan bağ dokusu içerebilir. Bireyler arasında farklılıklar olması risk faktörü profiline bağlı olabilir. Sigara içme ve yüksek homosistein düzeyleri, yüksek plazma lipid düzeyleri olan hastalardan farklı özelliklere sahip lezyonları indükleyebilir (13,14).

Ailesel hiperkolesterolemi ve diyabette diskret plaklardan ziyade çok sayıda köpük hücresi içeren yaygın intimal tutulum söz konusudur.

Koroner Arter Hastalığında Klinik Sendromların Fizyopatolojisi

Koroner sendromlar ve enflamasyon belirteçleri: Ateroskleroz, fokal intima

alanlarında, modifiye lipidlere karşı oluşan bir enflamatuar cevaptır (15). Tüm plaklar gelişimlerinin herhangi bir aşamasında böyle bir enflamatuar cevap gösterirler. Ancak bu

(11)

cevap tamamen sönebilir veya plak yırtılması ya da endotel erozyonuna yol açarak trombozla sonuçlanabilir. Akut koroner sendromlara neden olabilir. C-reaktif protein, fibrinojen, neoptenin ve interselüler adezyon molekülünü (ICAM) içeren çok sayıda enflamatuar aktivite belirteçleri toplum bazında akut iskemik olay riskini yansıtırlar. Bu belirteçler normal aralıklarının ötesinde çarpıcı düzeylere yükselmezler. Örneğin, bir toplum C-reaktif protein için dört kümeye ayrılacak olursa, en yüksek düzeylerin olduğu dörtte birde miyokard infarktüsü riski en düşük düzeyleri olan dörtte birin yaklaşık üç katıdır (16). Bu bilgi iki şekilde yorumlanabilir. Sistemik enflamasyon aktivitesi aort ve koroner arterlerde toplam aktif plak yükünün bir ölçütü olabilir. Genel olarak, ciddi aort hastalığı olan bireyler koroner arter plak yaygınlığı en fazla olandır. Alternatif olarak, lipide bağımlı olmayan bir mekanizma plaklar üzerine de etki eden genel enflamatuar aktiviteyi artırabilir. Bu gibi faktörler arasında Klamidyal enfeksiyonlar, Helikobakter, RA vs. olabilir. Sistemik mediyatörlerin plak enflamasyonunu upregüle ettiğine dair deneysel kanıtlar mevcuttur (17).

Kararsız angina: Kararsız anginanın işareti olan aralıklı istirahat iskemisi dinamik

darlığa bağlıdır. Tıkanıklık devamlı olmayıp, akım bazen engellenir. Sorumlu plağın olduğu yerde mural trombüs ve değişen vazomotor tonus iki ana mekanizma olarak ileri sürülmüştür. Bu iki süreçten herhangi biri tek başına sorumlu olmayıp, ikisi aynı zamanda etken olabilir. Akut miyokard infarktüsüyle sonlanma olasılığı açık olan kreşendo kararsız angina formunda yapılan anjiyografik çalışmalar tip ll olarak ifade edilen, yırtık hatları olan ekzantrik darlık ve lümen içinde dolum defekti olduğunu belirtmektedir (18). Bu nedenle, kararsız anginanın majör nedeni, üzerine trombüs yerleşen sorumlu plaktır. Trombüs, ne tamamen tıkanmaya yol açan, ne de plaktaki hasarın kapanıp iyileşmesine olanak tanıyacak düzeyde çözünen bir yapıdır, ara bir evredir.

Patolojik çalışmalar kararsız angina sonrasında aniden ölen kişilerde, distal miyokarda trombosit embolilerinin küçük akut miyokard nekroz alanlarına yol açtığını göstermektedir (19,20). Kararsız anginanın arteryel patolojisi akut miyokard infarktüsünden sadece arterin açık kalması ve antegrad akımın kısmen devam etmesiyle farklılık gösterir. Miyokard infarktüsünde ise antegrad akım en azından belirli bir süre, genellikle saatlerce kesilir. Kreşendo tipinde kararsız angina, non-Q veya nontransmural infarktüs ve transmural infarktüs devam eden bir sürecin farklı noktalarıdır. Dolayısıyla, plazma troponin-T ölçümü gibi miyokard nekrozunun hassas göstergeleri ölüm riski ve miyokard infarktüsü riski yüksek olan kararsız anginanın klinik tanısında kullanılabilir (21).

Kararsız angina arter patolojisi özet olarak; tromboz sürecinin mural trombüsün açığa çıktığı noktada duraklamasıdır. Bu duraklama birçok aktif güç arasındaki dengeyi yansıtır ve

(12)

trombotik yüzeyin atıl hale geldiği anlamına gelmez. İlgili yerde trombotik tıkanma riski en azından 6 ile 12, sistemik hiperkoagülabilite aktivitesi de birkaç ay yüksek kalmaya devam eder. Trombotik materyal, kalıntısının yerini düz kas hücreleri ve yeni bağ dokusu alana dek trombojenik olmaya devam eder (22).

Kararlı Efor Anginasında Koroner Arter Patolojisi: Anjiyografi ve nekropsi

çalışmaları kararlı anginanın temelinde koroner arter segmentlerinin bazısında, komşu normal arterle kıyaslandığında lümen çapının en az %50 (alanın %75’i) azalmış olmasının yattığını göstermektedir. Bu tarz darlıklar efor sırasında akımı kısıtlayabilir.

Kararlı anginası olan, fakat infarktüs öyküsü olmayan birçok hastanın otopsisinde iyileşmiş bölgesel infarkt alanları saptanmıştır. Bu alanları besleyen arterler fibröz dokuyla tamamen tıkanabilir, kompleks tip Vb plaklara bağlı olarak darlık derecesi fazla olabilir veya orijinal lümende bir çok yeni, küçük vasküler kanallar bulunabilir. Son ifade edilen görünüm mevcut tıkayıcı trombüsün organize olarak rekanalize olmasının tipik bir bulgusudur. Kararlı anginası olan kişilerde eski skarlarla ilgisi olmayan bu tarz rekanalize olmuş segmentler bulunabilir. Bu da trombotik tıkanmanın mutlaka infarktüsle sonuçlanmadığını gösterir (23).

KORONER ARTER HASTALIĞI TANISINDA KULLANILAN YÖNTEMLER Elektrokardiyografi

İstirahat elektrokardiyografisi: Anginalı hastaların önemli bir bölümünde (yaklaşık

%25’inde) istirahat EKG’si normaldir. Geriye kalan hasta grubunda EKG’de geçirilmiş miyokard infarktüsü bulgularına ya da iskemiye işaret eden horizontal yada aşağı doğru eğimli ST çökmeleri saptanabilir. Daha az sıklıkta ST segment yükselmeleri de görülebilir. Hastalarda iki, hatta üç damar hastalığının olmasına rağmen istirahat EKG’si normal olabilir yada KAH olmadığı halde patolojik ST çökmeleri görülebilir. Bu nedenle KAH’ın tanısında ve yaygınlığının belirlenmesinde istirahat EKG’sinin yeri oldukça sınırlıdır (24).

Egzersiz elektrokardiyografisi: KAH tanısında ve koroner arter hastalarının

değerlendirilmesinde egzersiz testinin önemli bir yeri vardır (25). İnvazif olmayışı, komplikasyon riskinin düşüklüğü, dinamik, kolay uygulanabilir ve tekrarlanabilir olması gibi avantajları bu testin klinik kardiyolojide yaygın kullanılmasına neden olmuştur. Treadmill veya bisiklet ergometrisi yöntemleri söz konusudur. Genellikle treadmill egzersiz testi uygulanmaktadır.Bu yöntem hızı ve eğimi değişebilen bir bant üzerinde yürümeye ve koşmaya dayanmaktadır.Bantın hızındaki ve eğimindeki değişikliklerin farklılık gösterdiği çeşitli protokoller vardır. En yaygın olarak modifiye Bruce protokolü uygulanmaktadır.

(13)

Egzersiz testinin endikasyonları ve kontrendike olduğu durumlar Tablo 2’de özetlenmiştir.

Koroner anjiyografi altın standart olarak ele alındığında bu testin duyarlılığı %68 özgüllüğü %77 dir. Çok damar hastalığında ise duyarlılık %81 özgünlük %66 dır (26,27).

Ekokardiyografi

İstirahatte transtorasik ekokardiyografi : KAH’da ekokardiyografi proksimal

koroner arterlerin görüntülenmesi, miyokard enfarktüsünün ve komplikasyonlarının saptanması, duvar hareket bozukluklarının tetkiki, ventriküllerin sistolik ve diyastolik fonksiyonlarının değerlendirilmesi gibi çeşitli alanlarda yardımcı bir yöntemdir (28,29). Bölgesel kasılma bozukluğu miyokard iskemisinin çok erken bir bulgusudur. Klinik ve deneysel çalışmalar bölgesel duvar hareket bozukluğunun EKG değişikliğinden ve anginadan daha önce ortaya çıktığını göstermiştir (30,31).

(14)

Tablo 2. Egzersiz testinin endikasyonları ve kontrendike olduğu durumlar Egzersiz testinin endikasyonları

-Göğüs ağrısı tanısı konan hastalarda -Egzersiz toleransının araştırılmasında

-KAH ya da kalp yetersizliği olan hastalarda fonksiyonel kapasitenin değerlendirilmesinde

-Egzersizle ortaya çıkan, semptomlu ve tekrarlayan aritmisi olan hastalarda aritmi tipinin ve sıklığının ortaya konmasında

-Kronik kararlı angina pectoriste ya da miyokard enfarktüsü sonrasında prognoz ve fonksiyonel kapasite yönünden değerlendirmede

-Revaskülarizasyon girişimi sonrasında hastanın değerlendimesinde

-Hipertansif hastalarda egzersize kan basıncı yanıtının değerlendirilmesinde -Bazı kapak hastalarında fonksiyonel kapasitenin değerlendirilmesinde -Kalıcı pacemaker için gereksinimin araştırılmasında endikedir.

Egzersiz Testinin Kontrendike olduğu durumlar

-Kan basıncı kontrol altına alınmamış hipertansif hastalar

-Yakın zamanda göğüs ağrısı tanımlayan kararsız anginalı hastalar

-Yaşamı tehdit edici nitelikte kontrol altına alınamamış ritm bozukluğu olan hastalar

-İleri derecede A-V blok olan hastalar

-Dekompanse kronik yetersizliği olan hastalar

-Akut miyokarditin ya da perikarditin söz konusu olduğu hastalar -Ağır aort darlığı ya da hipertrofik kardiyomyopatisi olan hastalar -Akut sistemik hastalığı olanlar

İskemi sonucu önce sol ventrikül kompliyansında azalma olur. Bunu miyokardın kasılmasında azalma ve sol ventrikül diyastol sonu basınçta artış izler. Koroner anjiyografi anatomik olarak darlıkları gösterse de koroner vasküler rezervi gösteremez (32). Bu amaçla ekokardiyografi ile duvar hareketlerini incelemek çok büyük yarar sağlar. Ventrikül duvar hareketlerinin incelenmesinde iki boyutlu ekokardiyografi kullanılır. Farklı transduser konumlarından elde edilen görüntülerde sistol ve diyastol sonu endokard sınırları belirlenerek, iki siklus arasındaki fark ortaya konur. Sol ventrikül segmentlere bölünerek değerlendirilir.

(15)

Farklı segmentler kasılma durumlarına göre normal, hipokinetik, akinetik, diskinetik olarak değerlendirilir

Endokard sınırlarının belirlenmesindeki güçlük ve bazı transduser konumlarında genellikle tatmin edici görüntülerin alınmaması ve kullanıcıya bağımlı olması iki boyutlu ekokardiyografinin tanısal değerini sınırlamaktadır. Tablo 3’de sol ventrikülün incelemesinde ekokardiyografi ile belirlenen parametreler sunulmuştur.

Tablo 3. Sol ventrikülün incelemesinde ekokardiyografi ile belirlenen parametreler

Sol ventrikül duvar kalınlığı

Ventriküller arası septumun kalınlığı

Ventriküller arası septumun hareketi ve kalınlaşma hızı Sol ventrikül arka duvarının hareketleri

Arka duvarın sistolik hızı Sol ventrikül iç çapları Ventrikül kitlesi

Ventrikül volümleri

Ortalama dairesel lif kısalması ve hıza göre düzeltilmiş ortalama dairesel lif kısalması

Ejeksiyon fraksiyonu ölçülür.

Stres ekokardiyografi: Stres Ekokardiyografi, test öncesi ihtimali orta ve yüksek

derecede olan hastalarda, tetiklenebilir miyokard iskemisini tespit etmede hem hassas hem de özgün bir tanı metodudur. Stres ekokardiyografi için çok çeşitli metodlar kullanılsa da egzersiz (treadmill veya bisikletle), ve farmakolojik teknikler adrenerjik uyarıcılar veya vazodilatör ajanlar) en sık kullanılanlardır. Egzersiz ekokardiyografinin hassaslığı %86, özgünlüğü %81 ve doğruluğu %85 bulunmuştur. Dobutamin stres ekokardiyografinin hassasiyeti %82, özgünlüğü %84 ve doğruluğu %83 bulunmuştur. Diğer noninvazif metodlarda olduğu gibi stres ekokardiyografi; çok damar hastalarında, tek damar hastalarında ve önceden infarktüs geçirenlerde, geçirmeyenlerden ve >%70 darlığı olanlarda, orta derecede darlığı olanlardan daha hassas bulunmuştur. Standart treadmill egzersiz testi ile karşılaştırıldığında, tetiklenebilir iskemiyi tespitte ve yerini belirlemede önemli ilave klinik yararlılık sağlar (33).

(16)

Intravasküler Ultrasonografi (IVUS)

IVUS invaziv bir prosedürdür. Küçük bir ultrason transdüser katater vasıtasıyla distale varana kadar koroner arterin içinde ilerletilir. Daha sonra yavaşça geri çekilerek koroner arter tabakalarının 360 derece enine kesitsel görünümünü gösterir. (intima, media ve adventisya) Standart radiyografik anjiyografi tek planda gölge şeklinde görüntüyü verirken, IVUS kesin bir şekilde, koroner arterdeki stenozu ve plağın morfolojik yapısını karakterize eder. En önemli klinik uygulaması koroner artere stent yerleştirilmesindedir. Stent ile yapılan aterosklerotik tedaviyi kökten değiştirmiştir. Plağın doku yapısını ve karmaşıklığını çok iyi gösterdiği için IVUS, koroner restenoziste neointimal hiperplaziyi ve lümeni tıkayan fibrotik dokuları, kısaca stent başarısızlığının anlaşılmasında çok önemli bir rol oynar IVUS stent yerleştirimesine yardım ettikten sonra kesin sonucu optimize edip, stentin açtığı bölgeyi maksimuma çıkararak restenozis riskinide en aza indirir (34).

Çok Kesitli Spiral Bilgisayarlı Tomografi (MSBT)

Kardiyak BT, invazif anjiyografiye alternatif olarak ortaya çıkan bir yöntemdir. Noninvazif olarak koroner damarları ve bypass greftlerini görüntülemek mümkün hale gelmiştir. Koroner damarları görüntülemede en önemli zorluk kalbin sürekli hareketli bir organ olmasıdır. Artırılmış çözünürlük ile kalbin hareket artefaktı elektrokardiyografinin yardımı ile birebir eşleştirilerek kardiyak anatominin analizi yapılabilir. Kalpten alınan kesitler inceldikçe gürültüye daha açık olur ve vücut kitle indeksi 40’dan fazla olan hastalarda maalesef ki tanısal değildir. MSBT, koroner anjiyografi sırasında IV verilen kontrast madde ile yapılır. 10-15 saniye içerisinde görüntüleme tamamlanır. Bu sürede hasta nefesini tutmak durumunda olduğu için sürenin kısalığı hasta için avantajdır. Kalp atımının 65/dk ve altında ve ritmin düzenliliği görüntünün optimum olmasını sağlar. Bilinen ve şüpheli koroner arter hastalığında MSBT’ nin anjiyografi ile kıyaslamalı yapılan çalışmalarda pozitif prediktivite değeri için duyarlılık %82 ile %100 özgünlük %78 ile %98 bulunmuştur. Negatif prediktivite değeri ise yüksek riskli koroner arter hastası grubunun orta derecede olduğunu göstererek %95-%97 olarak bulundu (34).

Kardiyovasküler Manyetik Rezonans (MRI)

Koroner manyetik rezonans anjiyografi (MRA) belli başlı epikardiyal koroner arterlerin kontrast maddesiz ve noninvazif görüntülemesi ile ön plana çıkar. Bununla birlikte hastanın soluması ve kardiyak hareket, küçük koroner damarların görüntülemesi için hala teknik bir zorluktur. Koroner MRA, koroner arter hastalığının saptanmasında MSBT

(17)

anjiyografiden daha az kullanılmaktadır. Koroner MRA, koroner darlığı ölçmek duvar kalınlılığını saptamak ve plağın pozisyonunu belirlemede önemlidir (34). Sakuma ve ark. 113 hasta ile yaptıkları bir çalışmada MRA duyarlılık %82 özgünlük %90 pozitif prediktivite %88 negatif prediktivite %86 ve doğruluğunu %87 olarak bulmuşlardır (35).

Pozitron Emisyon Tomografisi (PET)

Pozitron emisyon tomografisi ve bilgisayarlı tomografi (PET/BT) birleştirilmesi sonucu elde edilen görüntüler ile kalbin yapısı ve fonksiyonu tam olarak değerlendirilebilir. Kalbin BT ile bazal olarak 6 ile 15 saniyelik görüntüleri alınır. Bir jeneratör ürünü olan Rubidyum82 (Rb82) veya bir siklotron ürünü olan Azot-13 amonyum (N13 NH4) ile istirahat

enjeksiyonu yapılır. Ardından adenozin, dipiridamol veya dobutamin ile farmakolojik stres uygulanır. Doruk stres sırasında ikinci bir radyofarmasotik enjeksiyon yapılır. 30 dakika içerisinde görüntüleme tamamlanır. PET ile yapılan toplam 9 çalışmada 877 hasta ile çalışılmış, Rb82 ve N-13 NH4 ile miyokard perfüzyonu değerlendirilmiştir. Yüzde 50’nin

üzerinde koroner anjiyografide stenozu olan hastalarda duyarlılık ortalama %91 özgünlük ise ortalama %89 olarak bulunmuştur (36).

Koroner Anjıyografi

Koroner anjiyografi, KAH’nın tespit edilmesinde güvenilir bir görüntüleme yöntemi olarak kabul edilmiştir. İlk kez Sones tarafından 1959 yılında uygulanmaya başlayan koroner anjiyografi, halen epikardiyal koroner arterlerin görüntülenmesinde “altın standart” olarak kullanılmaktadır (37). Bununla birlikte, koroner anjiyografi ile sadece majör epikardiyal koroner arter anatomisinin görüntülenebilmesi, mikrovasküler koroner arter anatomisinin tespit edilememesi koroner anjiyografinin eksik yönü olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca koroner anjıyografi sadece koroner arter anatomisinin radyografik görünümü hakkında bilgi verirken miyokard iskemisinin metabolik açıdan tayini için başka metotlara ihtiyacı vardır. Koroner anjiyografi, koroner arterlerin, damar içine radyoopak madde enjekte edilmesinden sonra radyografik olarak görüntülenmesidir (38,39). Radyografik görüntüler, daha sonraki incelemeler için 35 mm sine filme veya digital kaydediciye kaydedilir. Özel intravasküler kateterlerin geçebileceği, femoral ya da brakial arterler cut-down yada perkütan ponksiyon yöntemi ile kullanılır. Koroner anjiyografi, sağ sol koroner ostiumlarının, varsa safen ven greftlerinin veya internal mammarial arter greftlerinin selektif kanulasyonunu ve optimal görüntü elde edebilmek için optimal kontrast enjeksiyonunu gerektirir. Bu amaçla çok sayıda özelleşmiş kataterler üretilmiştir. Bu işlemleri yapan hekimin, koroner arter anatomisini,

(18)

koroner arter fizyolojisini ve patolojisini iyi bilmesi, işlemin tüm endikasyonlarına, risklerine tam olarak hakim olması ve işlemin tüm aşamalarında teknik olarak yeterli olması gerekir. Bu hekimlerin, optimal radyografik görüntüleme ve radyasyon güvenliğini bilmeleri de önemlidir. Koroner anjiyografi genellikle kardiyak kateterizasyonun bir parçası olarak yapılır. Kardiyak kateterizasyon ise, koroner arterlerin, kalp boşluklarının anjiyografisi ve hemodinamik ölçümlerden oluşur. Koroner anatomiyi ve hastalığın yaygınlığını tanımlamak için birkaç yöntem kullanılmaktadır. Halen en yaygın olanı, CASS çalışmasında tanımlanmış ve son zamanlarda BARİ çalışma grubunca modifiye edilmiştir (40,41). Bu çalışmalara göre 3 majör koroner arter sol ön inen dal (LAD), sol sirkümfleks arter (CFA) ve sağ koroner arter (RCA), sağ dominansı balanse veya sol dominansı bilinmektedir. Buna göre koroner ağaç, anatomik varyasyonlarıda kapsayan 29 segmentten oluşmaktadır. Hastalığın yaygınlığı tek damar, iki damar, üç damar veya sol ana koroner arter hastalığı şeklinde tanımlanır. Hastalığın anlamlı olabilmesi için damar çapında %50’den fazla, bazılarına göre de %70 ve üzeri daralma olması gerektiği belirtilmiştir. Diğer metodlar olan, obstrüktif koroner arter skoru veya miyokardiyal jeopardize skoru da hastalığın yaygınlığını kantite etmeye çalışır. Bu gibi skorlama sonuçlarının geç dönem olaylar için prediktif olduğu gösterilmiştir (42,43). Koroner arter lümeninde %50’den daha az bir daralmaya yol açan lezyonlar, hemodinamik açıdan önemli değildirler ama klinik olarak benign de değildirler. Bu lezyonlar akut veya kronik olarak ilerler. Koronerlerinde nonkritik lezyonu olan hastaların takiplerinde, koronerleri normal olanlara göre daha fazla kardiyovasküler olay yaşadıkları bilinmektedir (44).

Koroner anjiyografinin prognostik değeri: Halen koroner arter lümen darlığını ve

dilatasyonunu kesin olarak tanımlayan bir başka test olmadığı için, koroner anjiyografi, anatomik koroner arter darlığını ve dilatasyonunu değerlendirmede standart yöntemdir. Bu tekniğin sadece lümeni daraltan anomaliler hakkında bilgi ve non obstrüktif aterosklerotik lezyonlar için sınırlı bilgiler vermesi kısıtlayıcı yönleridir. Bütün bu kısıtlayıcı yönlerine rağmen, koroner anjiyografi, koroner damar içi detayları tanımlamada halen kullanılan tek yöntemdir. Diğer testlerle karşılaştırıldığında referans özelliğe sahiptir. İşlem, belirlenebilir küçük bir risk taşır ve biraz pahalıdır.

Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi

Miyokard perfüzyon sintigrafisi hem yaygın olarak kullanılan bir görüntüleme yöntemi, hemde modern kardiyolojinin temel parçalarından biridir. Tekniğin esası intravenöz yoldan uygulanan radioaktif maddenin miyokarddaki dağılımının gamma

(19)

kamera ile belirlenmesidir. Göreceli olarak miyokard kan akımı stres sırasında heterojen olarak dağılır ve koroner arter hastalığını belirlememizi sağlar. Miyokardiyal kan akımının normal olduğu ve miyokardda metabolik bir problem olmayan bölgeler sintigrafik olarak izlenebilir. Günümüzde görüntüleme için kullanılan sistemler SPECT yöntemi ile gerçek üç boyutlu değerlendirmeye olanak sağlamaktadır. Sistem rezolusyonları 10-15 mm ile göreceli olarak düşüktür (45).

Miyokard Perfüzyon Sintigrafisinde Kullanılan Radyofarmasötikler

Talyum-201 (Tl-201): Fiziksel yarı ömrü 73 saattir. Elektron yakalayarak civa-

201’e bozunur.69-81 keV’lik (%88) karekteristik x ışın, 135 keV(%3) ve 167 keV(%8)’lik gama ışını yayar (46). Tl-201 uptake’i hızlı olup, 30 sn de kandan yarılanır. Kandan ilk geçişte %88’i temizlenir ve sadece %4’ü miyokard dokusu tarafından tutulur (47). Tl-201 bir potasyum analoğu gibi davranır ve miyosit içine girişi yaklaşık olarak %60 oranında NaK-ATP az pompası üzerinden aktif transportla, geriye kalan kısmı elektropotansiyel gradiyent doğrultusunda pasif transportla sağlanmaktadır (48). Hücre içi transportu Quabain ile kısmen bloke edilir (49). Normalde talyumun kalpteki yarılanma süresi enjeksiyonu takiben 4-5 saattir. Tl-201 kalp dışında tiroid, gastrointestinal sistem, kemik ve böbreklerde tutulur. Tüm vücut yarılanma süresi 10 gündür. Vücuttan böbrekler yolu ile atılır (50).

Tl-201’in IV enjeksiyondan hemen sonra miyokarddaki tutulumu kan akımına ve canlı miyokard hücrelerinin varlığına bağlıdır. Talyum tutulumu için miyokard hücre bütünlüğünün olması gerekir. Tl-201’in miyokarddaki dağılımı zamana bağlı olarak değişir. Dağılımdaki bu değişmeye redistribüsyon veya equilibriyum denir. Myokarddaki başlangıç tutulumundan sonra yavaşça miyokarddan ayrılarak vasküler bölüme geçer. Buna Tl-201’in “washout”u denir. Bu sırada diğer organlarda tutulmuş olan Tl-201, serbestleşerek kana geçer ve miyokard tarafından tekrar tutulur. Aynı zamanda oluşan bu iki işlem miyokarddaki redistribüsyonu oluşturur. Stres enjeksiyonunu takiben saatler sonra talyum redistribüsyonu tamamlanır. Talyumun washoutu iskemik dokuda normal dokuya oranla daha yavaştır (51).

Teknesyum 99m’e Bağlı Radyofarmasötikler: Tl-201’in enerjisinin gama

kameralar için ideal olmaması ve uzun yarı ömrü nedeniyle düşük dozda (3-4 mCi) kullanılması miyokard perfüzyon sintigrafisinde suboptimal görüntü alınmasına yol açmaktadır. Bu nedenle bazı araştırmacılar teknesyumla işaretli değişik miyokard ajanları geliştirmiştir.

(20)

Sestamibi: Sestamibi (2-metoksi-izobütil-izonitril) miyokard tutulumu kan akımı ile orantılıdır. Miyokarddan ilk geçiş sırasında tutulumu Tl-201 den daha azdır. Miyokarddaki temizlenme oldukça yavaştır ve enjeksiyondan 3-4 saat sonraki redistribüsyonu yok denecek kadar azdır. Myokard hücrelerindeki tutulum mekanizmaları tam olarak bilinmemekle beraber hücre membranı ve mitokondri arasındaki konsantrasyon ve potansiyel gradiyentine bağlı olarak pasif transportla geçtiği ileri sürülmektedir (52). Sestamibi büyük çoğunluğu mitokondriler tarafından tutulmaktadır. Hafif hücre zedelenmesinde hücre içi tutulumunun arttığı, ağır hücre yaralanmalarında ise bütünlüğün bozulmasına bağlı olarak tutulum yoğunluğunun azaldığı gösterilmiştir. Esas atılımı hepatobiliyer sistem tarafından olup, böbreklerden atılımı daha azdır (53). Stres ve istirahat görüntüleri için aynı gün protokolü uygulanacaksa önerilen maksimum dozlar sırasıyla 400-1000 MBq’dir.

Tetrofosmin: Kalp, karaciğer, dalak, böbrek ve kas dokusunda tutulur. Minimal düzeyde redistribüsyonu mevcuttur. Tutulum mekanizması sestamibiye benzer, hızla kandan temizlenir. IV enjeksiyondan sonra kandaki miktarı %5‘in altına düşer. Stres ve miyokard uptake’i %1,2 dir. Hepatobiliyer sistemden atılımı hızlıdır. Stres görüntüleri enjeksiyondan 5-10 dk, istirahat görüntüleri 30 dk sonra alınır. Barsak ve böbreklerden eşit oranda atılım gösterir (54).

Teboroksim: Nötral lipofilik bir ajandır. Miyosite pasif difüzyonla geçer, miyokard klirensi çok hızlıdır. Tc-99m teboraksim ekstraksiyonu %70 den büyüktür. Ancak klirensi çok hızlı olduğu için 5 dk sonundaki ekstraksiyonu Tl-201 ile aynı olur (55). Görüntüleme enjeksiyondan sonra 5 dk içinde tamamlanır. Büyük oranda hepatobiliyer sistemden atılır.

Tc-99m-N-Noet: Nötral lipofilik ajandır. Tc-99m ile asidik solüsyona katılarak iki kademeli reaksiyon sonucu oluşur. İlk geçiş ekstraksiyonu %89 dur. Kandan temizlenmesi çok yavaştır. Redistribüsyona uğradığı gözlenmiştir (56).

Kardiyak Stres Amacıyla Uygulanan Testler

Dinamik Egzersiz Stres Protokolü: Kalbe stres yaratmak amacıyla egzersiz uzun zamandan beri kullanılan bir yöntemdir. Aynı amaçla günümüzde nükleer tıp uygulamalarında koşu bandı, hızı ve eğimi artan dönen bir bant üzerinde yürüme ve koşma ile bisiklet ergometrisi, artan pedal direncine karşı yapılan egzersizle hedeflenmiş maksimum kalp hızına ulaşma amaçlanır. Egzersiz standart bir protokol içinde uygulanır. Düşük egzersiz kapasiteli hastalar için modifiye Bruce ve Naughton-balke gibi farklı protokoller uygulanmaktadır. Düşük seviyeli dinamik egzersizin farmakolojik stres ajanları ile kombine kullanımı da mümkündür (57).

(21)

Kardiyak stres uygulaması öncesinde kalp hızını ve koroner kan akımını etkileyen ilaçların mümkün olan hastalarda belli süreler içinde kesilmesi gerekir. Klasik olarak kesilmesi gereken ilaçlar beta blokerler, kalsiyum kanal blokerleri ve uzun etkili nitratlardır. Dipiridamolle farmakolojik stres uygulaması öncesinde oral olarak kullanılan dipiridamolün ve teofilin grubu ilaçların, dobutamin stresi öncesi beta agonistlerinde kesilmesi gerekmektedir (58).

Son dönemde kullanımı giderek yaygınlaşan ancak henüz guidline lara girmemiş olan anjıotensin konverting enzim inhibitörleri ve anjiotensin tip 1 reseptör blokerleride miyokard kan akımını değiştirerek stres görüntülemesinde iskemiyi maskeleyici etki göstermektedir (59).

Dinamik egzersize alternatif farmakolojik stres teknikleri:

Fiziksel yetersizlik, iskelet sistemi bozuklukları, nörolojik hastalıklar veya ciddi akciğer hastalıkları gibi nedenlerle dinamik egzersiz yapamayan hastalarda alternatif tekniklerden uygun olan kullanılır. En sık kullanılan yöntem farmakolojik strestir. Bu grup içinde de adenozin ve dipiridamol farmakolojik stres amacıyla en sık kullanılan ajanlardır.

Adenozin: Endojen olarak üretilen tek stres ajanıdır. Dipiridamolünde hücre içi

etkisini kontrol eden bir pürindir. A2reseptörüne bağlanarak hücre içi siklik AMP düzeyini artırır. Vazodilatasyona neden olur. Yarılanma süresi iv enjeksiyonu takiben 4-10 saniyedir. Bu kısa yarılanma süresi nedeniyle vazodilatasyon ve oluşabilecek yan etkilerin kontrolü kolaydır. Adenozin kalp atım hızında orta dereceli bir artışa (10-15 atım/dak), kan basıncında hafif bir düşüşe (10-15 mmHg) neden olur. Adenozin ve dipiridamolün koroner hiperemi oluşturmaları arasında bir fark görülmemiştir. 140 mikro/kg/dk dozunda 3-4 dakika infüzyon halinde uygulanması ile hastaların %92’ sinde maksimum koroner vazodilatasyonu sağlar ve koroner akımı 4,4 kat artırır. İnfüzyon sırasında oluşan semptomlar dipiridamolden daha sık olmakla birlikte kontrolü daha kolaydır.

Dipiridamol: Adenezonin hücresel uptake’ini ve adenozin deaminazı inhibe ederek,

intertisyel adenozin seviyesini artırır, yani dipiridamol adenozin üzerinden indirekt yolla etki eder. Etkinin indirek olması nedeniyle etkinin başlangıcı, süresi ve bitişi adenozinden daha uzundur. Klasik uygulama; 0.56 mg/kg dozunda, 4 dakika iv infüzyon şeklindedir. Koroner kan akımı bazal seviyesine göre 2,5 ile 6 kez artırır. Koroner kan akımındaki yarılanması 30 dakikadır. Stenoz olan arterlerde vazodilatasyon kapasitesi normal koroner arterden düşük olduğundan kan akımında heterojen dağılıma neden olur. İskemi oluşumunu uyaran muhtemel mekanizmalar;

(22)

-Akımın artması ile distal bölgede perfüzyon basıncının düşüşü ve buna bağlı olarak subendokardiyal bölgede iskemi oluşması

-Akımın subendokardiyumdan subepikardiyuma doğru yön değiştirmesi

-Yaygın vazodilatasyona bağlı olarak yüksek dirençli kollateral damarlarda akımda azalma olarak sıralanabilir.

Dobutamin: Beta reseptör agonisti olan dobutamin adrenerjik reseptörler üzerinden

etkiyerek, inotropik ve kronotropik etki oluşturur. Distal koroner arterlerde dilatasyon yaparak koroner kan akımını artırır ve post stenotik perfüzyon basıncını azaltır. 10 µg/dk. dozundan başlanarak yaşa uygun kalp hızına ulaşana kadar maksimum 40 µg/dk. doza kadar yükselen dozlarda infüzyon şeklinde uygulanır. Kalp hızı ve kan bassıncında belirgin artış oluşturur. 10 mikro/kg/dak dozunda koroner akım bazal seviyesinin 2.1 katına kadar yükselir. Dobutamin sırasında atropin uygulaması testin etkinliğini artırmaktadır (60).

Miyokard Perfüzyon Sintigrafisinin klinik uygulamaları:

Miyokard Perfüzyon sintirafisinin başlıca endikasyonları aşağıda belirtilmiştir (61). 1-Miyokardiyal iskemi veya skarın varlığı, lokalizasyonu, yaygınlığı ve şiddetinin değerlendirilmesi.

2-Anjiyografideki koroner stenozun bölgesel perfüzyona etkisinin değerlendirilmesi. 3-Miyokard canlılığının değerlendirilmesi ve revaskülarizasyon sonrası fonksiyonel düzelmenin öngörülmesi.

4-Miyokard infarktüsü sonrası ve non-kardiyak cerrahi öncesi risk ve prognoz değerlendirilmesi

5-Koroner revaskülarizasyon işlemleri, yaşam tarzı değişikliği ve tıbbi tedavinin etkinliğinin izlenmesi

6-İskemik kardiyomyopatinin idiyopatik olandan ayırt edilmesi

7-Akut göğüs ağrısı sendromlarında koroner ve koroner dışı nedenlerin ayırt edilmesi.

KAH tanısında miyokard perfüzyon sintigrafisi ve prognostik değeri: Bilinen

şüpheli koroner arter hastalığının değerlendirilmesinde miyokard perfüzyon sintigrafisi çok önemli bir yöntemdir. Bu noninvaziv görüntüleme tekniği yüksek prognostik ve diagnostik etkinliğe sahiptir. Daha önceleri miyokard perfüzyon sintigrafisi için Tl-201 kullanılırken, şimdilerde Tc-99m ile işaretli ajanlar sıklıkla kullanılmaktadır. Tc ile işaretli radyofarmasötiklerin miyokard perfüzyon görüntülemede tanısal doğruluğu yüksektir. Gated ve first pass çalışmasıyla ventriküler fonksiyonların değerlendirilmesine olanak tanır. Dipridamol, dopamin, adenozin gibi farmakolojik stres ajanları miyokard perfüzyon

(23)

sintigrafisi yapılabilen hasta gruplarını daha da genişletmiştir. Miyokard perfüzyon sintigrafisinin tanısal etkinliği yaygın kullanımına büyük katkı sağlar. Aynı zamanda bu görüntüleme tekniği hastaların risk sınıflamasında da çok önemli konuma sahiptir. Bilinen ve şüpheli koroner arter hastalığında izlemde ortaya çıkabilecek hafif ve ağır kardiyak olay, nonkardiyak cerrahiye gidecek hastaların sahip olduğu risk açısından güçlü bir öngörüye sahiptir. Perfüzyon görüntülemesi ile tehlike altında olan miyokard miktarı tespit edilir ve koroner hastalığın patolojik etkileri gösterilebilir. Bu da kardiyak kateterizasyon ile elde edilen anatomik bilgi kadar belkide daha önemli olup kardiyovasküler hastalığı ve ölümü öngörebilir.

Koroner arter hastalığının tanısında miyokard perfüzyon sintigrafisi, değişik teknik ve uygulama merkezlerine göre kısmi farklılıklar göstermekle birlikte %90 duyarlılığa ve yine aynı seviyede bildirilmiş özgünlüğe sahip bir testtir (45,50,62).

En fazla yarar sağladığı grup orta olasılıklı koroner hastalığı taşıyan hasta grubudur. Bu gruptaki hastalar, atipik gögüs ağrısı olan veya şüpheli pozitif veya gerçek pozitif egzersiz EKG si olduğu halde semptomu olmayan veya tipik gögüs ağrısı olduğu halde normal egzersiz EKG olan hastalardır (45).

Akut koroner sendromda uygulamadaki pratik zorluklar nedeniyle, koroner hastalığının tanısında olduğu kadar yaygın kullanılamamaktadır. Bununla birlikte EKG nin tanısal özellik taşımadığı hastalarda istirahatte yapılan miyokard perfüzyon sintigrafisi ile saptanan perfüzyon defekti akut miyokard enfarktüsü için yüksek pozitif öngörüye sahiptir (45,63).

Koroner hastalıklarında prognoz belirlenmesinde, miyokard perfüzyon sintigrafisinin normal olması halinde hastalarda bir yıllık kardiyak olay beklentisi %1 den azdır. Miyokard perfüzyon sintigrafisi ile belirlenen perfüzyon defektinin yaygınlığı ve defekt şiddeti diğer testler ve klinikten daha güçlü bir prognoz göstergesidir (45,64). Özellikle gated SPECT uygulaması ile birlikte perfüzyon ve fonksiyonun birlikte değerlendirilmesi prognostik değerini artırmıştır (65).

Gated çalışması yapılarak sol ventrikül fonksiyonları ve ejeksiyon fraksiyonu (EF) belilenir. Stres ve istirahat çalışmasında sol ventrikül duvar hareketleri, kalınlaşması, sistolik ve diastolik parametreler değerlendirilir. “Summed stres score” (SSS) hesaplanır. Gated çalışmasıyla elde edilen bilgilerde miyokard infarktüsü (MI) ve kardiyak ölümün öngörüsünde ek prognostik bilgi sağlar.

Sol ventrikül EF %50 ve üzeri olan hastalarda yıllık kardiyak olay riski %2 iken, EF’nu %50’nin altında olan hastalarda %5.8 olarak bulunmuştur (66).

(24)

Akut MI sonrası ilk yılda ve özellikle ilk ayda rekürren infarkt ve kardiyak ölüm riski yüksektir. Enfarktüs sonrası hastalarda çok damar hastalığı, infarkt bölgesi, non-infarkt bölgesi, ventrikül fonksiyonları, akciğer tutulumu, ventrikül dilatasyonu ve “Gated” parametreleri ile ileri bir değerlendirme yapmak mümkün olur (67). Miyokard perfüzyon sintigrafisi, trombolitik tedavi sonrası hastalarda, stabil anjinada, anstabil anjinada, kardiyak cerrahi ve revaskülarizasyon sonrasında prognoz tayininde çok önemli bir yere sahiptir.

(25)

GEREÇ ve YÖNTEMLER

Çalışma grubuna Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde Ocak 1999-Aralık 2004 tarihleri arasında, aynı dönemde, koroner arter hastalığı tanısı amacıyla dipiridamol ile farmakolojik egzersiz yapılarak miyokard perfüzyon sintigrafisi ve koroner anjiografi (KA) yapılan ve miyokard perfüzyon sintigrafisinde reversible defekt olan 133 hasta alındı. 71’i erkek, 62’si kadındı. Hasta grubu, yakın-orta dönem prognozlarının değerlendirilmesi amacıyla anjiyografisinde patoloji saptanmayan anjiyografisi negatif (AN grubu) ve koroner arter hastalığı olarak kabul edilen anjiyografisi pozitif (AP grubu) olmak üzere iki gruba ayrıldı. AN grubunda 64 hasta, AP grubunda 69 hasta bulunuyordu. AN grubunda olan 64 hastanın 42’si kadın, 22’si erkek, AP grubunda olan 69 hastanın ise 20’si kadın, 49’u erkek idi. Miyokard perfüzyon sintigrafi sonrası hastalar en az 1 yıl olmak üzere takip edildiler. Bütün hastaların çalışma başlangıcında anamnezleri, kan basınçları, kalp hızları, aile öyküleri, sigara kullanıp kullanmadıkları, açlık kan şekeri düzeyleri, lipid profilleri (Kolesterol, HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein, LDL: Düşük dansiteli lipoprotein, TG: Trigliserid), kullandıları ilaçlar saptandı. Eforlu EKG, ekokardiyografi sonuçları olan, EF değerlerine sahip hastaların bu sonuçları not edildi. Teleradyografileri değerlendirilip kardiyotorasik indeksleri (KTI) hesaplandı. Miyokard perfüzyon sintigraisindeki lezyonların standart üç koroner arter bölgesine göre dağılımları (LAD: Sol ön inen dal, LCX: Sol sirkümfleks arter, RCA: Sağ koroner arter.)saptandı (Şekil 1). Koroner anjiografi verileri damar tutulumu ve kritik lezyon (>%50) saptanan damar sayısı esas olacak şekilde normal anjiografi, tek damar hastalığı, iki damar hastalığı ve üç damar hastalığı olacak şekilde sınıflanarak kayıtlandı.

(26)

Etik Kurul Onayı

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun 26.05.2005 tarihli 07 sayılı yazısı ile Etik Kurul onayı alındı. Etik Kurul onay yazısı ekte sunulmuştur (EK 1).

Şekil 1. Miyokard perfüzyon sintigrafisinde lezyonların koroner arter bölgelerine göre dağılımı. LAD: Sol ön inen dal, LCX: Sol sirkümfleks arter, RCA: Sağ koroner arter.

Tc-99m MIBI SPECT Miyokard Perfüzyon Sintigrafisi Protokolü

Çekimlerden 48 saat önce tüm hastaların kardiyak medikasyonu sonlandırıldı. Bir gecelik açlıktan sonra çalışmaya başlandı. Toplam 133 hastaya stres amacıyla IV dipiridamol 0.56 mg/kg dozunda, toplam 4 dakika süren infüzyon şeklinde uygulandıktan 3 dakika sonra, 370 MBq (10 mCi) Tc-99m MIBI IV yoldan enjekte edildi. Stres test öncesi ve sonrası hastaların kan basınçları ölçüldü. Hepatobiliyer klirensi hızlandırmak amacıyla tüm hastalara yağlı yiyecek yedirildi. Hastaların tümü Tc-99m MIBI enjeksiyonundan 30 dakika sonra stres görüntüleri için SPECT çekimlerine alındı

Miyokardiyal SPECT çekimleri için tek veya çift dedektörlü (Philiphs DiagnostTomo, Siemens E-cam variable) gama kamera düşük enerji, yüksek rezolüsyon kolimatör kullanıldı. Enerji düzeyi 140 keV’e ve pencere aralığı iki taraflı %20 olarak ayarlandı. 64 projeksiyon görüntüleri 64x64 matrikste elde edildi. Projeksiyon görüntüleri, hastanın toraksı çevresinde 45 derece sağ anteriyor oblikten başlayıp 45 derece sol posteriyor oblikte biten 180 derecelik bir rotasyon ile elde edildi. Hastaların stres miyokardiyal SPECT görüntüleri çekildikten 3 saat sonra hastalara 1110 MBq(30 mCi) Tc-99m MIBI IV olarak tekrar enjekte edildi ve 45 dakika sonra istirahat SPECT görüntüleri alındı.

(27)

Koroner Anjiyografi Protokolü

Hastalara Judkins tekniği ile 6F diyagnostik kateter kullanılarak selektif koroner anjiyografi yapıldı. Kantitatif anjiyografik değerlendirme Philips İntegris H 3000 (Hollanda) model anjiyografi cihazı ile yapıldı. Selektif koroner anjiyografi multipl pozisyonlarda (sol koroner arter için 5, sağ koroner arter için 2) yapıldı. İlave olarak sol ventrikulografi uygulandı. Tüm hastaların ölçümleri koroner lezyonun en iyi görüldüğü ve lümeni en fazla daralttığı kabul edilen pozisyonda, diastol sonunda yapıldı. Stenoz çapı hesaplanırken, anjiyografik olarak lezyonun en ciddi olduğu yer stenoz çapı, lezyona yakın normal proksimal segment referans çap olarak kullanıldı ve darlık yüzdesi hesaplandı.

Hasta Takip Kriterleri

Hastaların anjiyografi nedeniyle hospitalize edildikleri Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi kardiyoloji kliniğindeki dosyalarından, kardiyoloji polikliniğindeki hasta muayene kartlarından, telefon yoluyla ve yüzyüze görüşerek takipleri yapıldı.

En az 1 yıllık takip sonunda, son kontrol tarihleri, takip süreleri kaydedildi. Takip süresi içerisinde, hastaların saptanabilir kardiyak olayları sorgulandı. Kardiyak ölüm, miyokard infarktüsü (MI), revaskülarizasyon, stent uygulaması major; non-MI koronere yatış ve tekrarlanan anjiyografi minör olay olarak değerlendirildi. Takip süresi içerisinde saptanabilir kardiyak olayın miyokard perfüzyon sintigrafisinden ne kadar zaman sonra meydana geldiği not edildi.

Çalışmanın sonunda, 133 hastadan 16 hastaya (10 erkek, 6 kadın),( AN grubundan 2 kadın 0 erkek, AP grubundan 4 kadın 10 erkek ) hiçbir şekilde ulaşmak mümkün olmadı. Ulaşılamayan bu 16 hastanın hastalık verileri çalışma istatistiği dışında bırakıldı.

İstatistiksel Değerlendirme

Değişkenlerin normal dağılıma uygunluğu tek örneklem Kolmogorov Smirnov test ile incelendi. Gruplar arası karşılaştırmalarda; normal dağılım gösteren değişkenler için bağımsız gruplarda t testi kullanıldı. Kategorik verilerin karşılaştırılmasında ki-kare testi kullanıldı. Kardiyak olayı belirleyen değişkenleri belirlemek üzere lojistik regresyon analizi kullanıldı. Grupların hayatta kalım analizleri Kaplan Meier analizi ve serilerin kıyaslanması long –rank testi kullanılarak yapıldı. İstatistiksel anlamlılık sınırı p<0.05 değeri olarak kabul edildi.

(28)

BULGULAR

Çalışmaya alınan toplam 117 hastanın yaş ortalaması 55.6±10.4 yıldı ve AP grup yaş ortalamaları daha yüksek olarak bulundu (p=0.002) (Tablo 4). Çalışma grubunda 56 kadın ve 61 erkek hasta yer almaktaydı ve grupların cinsiyet dağılımları arasında fark saptandı (p=0.0001) (Tablo 4).

Vücut kitle indeksi AN grubu için 30.1±4.3 ve AP grubu için 28.3±3.7 olarak bulundu ve AN grubunda anlamlı olarak yüksekti (p=0.02). Aile öyküsü 79 hastada mevcuttu, 38 hastada bulunmuyordu. Gruplar arasında aile öyküsü açısından anlamlı fark yoktu. En çok başvuru şikayeti 78 hasta ile tipik göğüs ağrısıydı onu 19 hasta ile atipik göğüs ağrısı ve 8 hasta ile USAP takip ediyordu. Başvuru şikayeti gruplarda farklılık göstermekteydi (p=0.001) (Tablo 4). Çalışma grubunda yer alan hastaların 84 tanesi sigara kullanımı öyküsü vardı. Genel olarak grupta 73 hastada hipertansiyon ve 30 hastada diyabet tanısı almıştı ve bu hastalıklar AN ve AP gruplarında dağılım farklılığı göstermememkteydi (Tablo 4). Her iki gruptan 4, toplam 8 hasta KKY’li hasta saptandı. AN grubunda hiç PDH hastası yokken, AP grubunda 6 hastada mevcuttu ve AP grubu için anlamlı farklılık vardı (p=0.009). Geçirilmiş MI yine AN grubunda bulunmuyorken, AP grubunda 17 hastada bulunuyordu. Bu da anlamlı olarak değerlendirildi (p=0.01) (Tablo 4).

(29)

Tablo 4. Çalışma grubunda yer alan hastaların klinik özellikleri ve gruplar arası karşılaştırmaları Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) p Yaş (yıl) 55.6±10.4 52.8±9.1 58.7±11 0.002* Cinsiyet 0.0001** Erkek 61 22 39 Kadın 56 40 16 BMI (g/m2) 29.3±4.1 30.1±4.3 28.3±3.7 0.02* Aile öyküsü >0.05** Yok 38 17 21 Var 79 45 34 Şikayet 0.001** Tipik GA 78 41 37 Atipik GA 19 14 5 Çarpıntı 2 2 0 Nefes darlığı 6 5 1 MI 3 0 3 USAP 8 0 8 KKY 1 0 1 Sigara >0.05** Var 33 16 17 Yok 84 46 38 Hipertansiyon >0.05** Var 73 42 31 Yok 44 20 24 Diabetes Mellitus =0.05** Var 30 11 16 Yok 87 51 36 KKY Var 8 4 4 >0.05** Yok 109 58 51 PDH 0.009** Var 6 0 6 Yok 111 62 49 MI 0.01** Var 17 0 17 Yok 100 62 38

BMI: Vücut kitle indeksi, GA: Göğüs ağrısı, MI: Miyokard İnfarktüsü, USAP: Anstabil angina pektoris, KKY: Konjestif kalp yetmezliği, PDH: Periferik damar hastalığı, p*: t testi, p**: ki-kare testi

(30)

Çalışma grubunda iki alt grup kıyaslandığında hemodinamik değişkenler kalp atım sayısı dışında benzerdi (Tablo 5). Tüm çalışma grubu için Kalp atım sayısı 73±9, AN grubu için 75±10, AP grubu için 71±8 bulundu (p=0.03). KTI, toplam 87 hastada <0.05, 15 hastada =0.05, yine 15 hastada >0.05 olarak hesaplandı (Tablo 5).

Tablo 5. Çalışma grubunda yer alan hastaların hemodinamik özellikleri ve gruplar arası karşılaştırmaları Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) p KAS (atım/dakika) 73±9 75±10 71±8 0.03* SKB (mmHg) 124±21 126±22 121±20 >0.05* DKB (mmHg) 77±12 78±11 75±11 >0.05* SVEF (%) 62±14 70±10 55±14 >0.05* KTI >0.05** <0.05 87 45 42 =0.05 15 11 4 >0.05 15 6 9

KAS: Kalp atım sayısı, SKB: Sistolik kan basıncı, DKB: Diyastolik kan basıncı, SVEF: Sol ventrikül ejeksiyon

fraksiyonu, KTI: Kardiyotorasik indeks, p*: t testi, p**: ki-kare testi

Çalışma grubunda biyokimyasal veriler değerlendirildiğinde, AKŞ, üre ve kreatinin değerleri AP grubunda yüksek bulundu (Tablo 6). AKŞ tüm çalışma grubu için 114±35 mg/dl, AN grubu 103±22 mg/dl, AP grubu 125±42 mg/dl idi. (p=0.001). Üre, toplam hasta grubunda 34±14 mg/dl, AN grubunda 30±10 mg/dl ve AP grubunda 37±17 mg/dl olarak bulundu (p=0.004). Kreatinin ise AN grubu için 0.9±0.01 mg/dl, AP grubu için 1.05±0.02 idi ve AP grubunda anlamlı olarak yüksek olduğu saptandı (p=0.001). Lipid profili her iki grup için benzerlik göstermekteydi (Tablo 6).

Hastaların kullandığı ilaçlar ve gruplara göre dağılımları Tablo 7’ de özetlenmiştir. Toplam 10 hasta ilaç kullanmıyordu. Tüm gruptan 21 hasta, AN grubundan 7, AP grubundan 3 hasta insulin kullanıyordu (p=0.0001). OAD kullanan toplam 7 hastanın hepsi AN grubundaydı (p=0.0001). B-bloker kullanan 36 hastanın dağılımı ise AN grubundan 24, AP grubundan 12 idi ve gruplar arasında anlamlı olarak değerlendirildi (p=0.04) (Tablo 7). KKB, ACEI, ATII, LDİ, A-Bloker, nitrat ve diüretik kullanımı her iki grupta benzerlik göstermekteydi. Diğer ilaçlar kapsamında antiagregan ve antikoagulan olarak kullanılan ilaçlar yer almaktaydı ve iki grup arasında dağılımları benzerdi.

(31)

Tablo 6. Çalışma grubunda yer alan hastaların biyokimyasal parametreleri ve gruplar arası karşılaştırmaları Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) P AKŞ (mg/dl) 114±35 103±22 125±42 0.001* Üre (mg/dl) 34±14 30±10 37±17 0.004* Kreatinin (mg/dl) 0.97±0.02 0.9±0.01 1.05±0.02 0.001* Kolesterol (mg/dl) 197±47 195±45 199±49 >0.05* TG (mg/dl) 138±92 130±98 146±85 >0.05* HDL (mg/dl) 49±10 51±8 48±12 >0.05* LDL (mg/dl) 118±47 120±50 116±44 >0.05*

AKŞ: Açlık kan şekeri, TG: Trigliserit, HDL: Yüksek dansiteli lipoprotein, LDL: Düşük dansiteli lipoprotein, p*: t testi

Takibe alınan toplam 117 hasta ortalama 50.7±26 ay (12-105 ay) süre ile takip edildi (Tablo 8). Ortalama takip süresi AN grubu için 51.5±29 ay, AP grubu için ise 49.8±22 ay idi. Her iki grubun takip süreleri için anlamlı bir farklılık yoktu. Kardiyak olay süresi tüm çalışma grubu için 7.1±17 ay (1-84 ay), AN grubunda 2.6±13 ay, AP grubunda ise 12.1±19 ay olarak bulundu (p=0.002). Tüm çalışma grubunda takip süresince 74 hastada herhangi bir olay gözlenmedi. Olay gözlenmeyen 74 hastanın gruplara göre dağılımı AN grubu için 59, AP grubu içinse 15’di. Toplam 4 hastada koroner anjiyografi tekrarlandı. Bu AN grubu için 3, AP grubu için 1 adetti. Tamamı AP grubundan olmak üzere 4 hastanın takip süresi içinde, koroner yoğun bakım ünitesine yatışı oldu. Yine tümü AP grubunda yer alan 4 hastaya stent takıldı ve 23 hasta koroner by-pass cerrahisi uygulandı. Tamamı AP grubundan olmak üzere takip süresi içerisinde 7 hastada ölüm meydana geldi (p=0.0001) (Tablo 8).

(32)

Tablo 7. Çalışma grubunda yer alan hastaların kullandığı ilaçlar ve gruplar arası karşılaştırmaları Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) p İlaç Kullanmıyor 10 7 3 >0.05** İnsülin 21 2 19 0.0001** OAD 7 7 0 0.0001** B-Bloker 36 24 12 0.04** KKB 28 19 9 0.05** ACEI 56 29 27 >0.05** ATII 4 4 0 >0.05** LDİ 53 27 26 >0.05** A-Bloker 12 4 8 >0.05** Nitrat 13 5 8 >0.05** Diüretik 6 3 3 >0.05** Diğer 78 39 39 >0.05**

OAD: Oral antidiyabetik, KKB: Kalsiyum kanal blokeri, LDİ: Lipid düşürücü ilaç, p**: ki-kare testi

Hasta grubunda yapılan toplam 117 Tc-99m MIBI SPECT çalışmasının 16 tanesi GATED MPS çalışması olduğu saptanmıştır. GATED MPS çalışmasının AN grubunda 6 hastda ve AP grubunda 10 hastada yapıldığı ve gruplar arası dağılımının istatistiksel anlamlılık taşımadığı görülmüştür.

Tablo 8’de miyokard perfüzyon sintigrafisi ile saptanan lezyonların damar bölgelerine göre dağılımları sunulmuştur. LAD bölgesi toplam 32 hasta ile en çok lezyon saptanan bölge olup her iki alt grupta 16 hasta mevcuttur. LAD-LCX bölgesinde 7 hastada, LAD-RCA bölgesinde 12 ve LCX-RCA bölgesinde 8 hastada lezyon izlenmiş olup 2 hastada 3 damar bölgesinde (LAD-LCX-RCA) izlenmiştir. Her iki grup arasında lezyon dağılımları açısından anlamlı farklılık saptanmamıştır.

(33)

Tablo 8. Çalışma grubunda yer alan hastaların miyokard perfüzyon sintigrafisinde saptanan lezyonlarının koroner arter bölgelerine göre dağılımları ve gruplar arası karşılaştırmaları

Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) LAD 32 16 16 LCX 26 17 9 RCA 30 19 11 LAD-LCX 7 4 3 LAD-RCA 12 5 7 LCX-RCA 8 1 7 LAD-LCX-RCA 2 1 1

LAD: Sol ön inen dal, LCX: Sol sirkümfleks arter, RCA: Sağ koroner arter.

Çalışma grubunda AP grubu hastalarda anjiografik olarak koroner arter hastalığı saptanan hastalarda damar lezyon dağılımları Tablo 9’ da sunulmuştur. En sık lezyon LAD alanında saptanmıştır.

Çalışma grubunda yer alan toplam 117 hastanın 74’ünde takip süresince bir kardiyak olay saptanmamıştır. AN grubunda sadece 3 hastada minör kardiyak olay saptanırken, major bir kardiyak olay veya kardiyak ölüm olmamıştır. AP grubunda 29 hastada revaskülarizasyon (stent uygulaması ve by-pass cerrahisi) ve 6 hastada takip sürecinde kardiyak ölüm saptanmış olup, 5 hastada minör olay saptanmıştır. Bu grupta sadece 15 hastada takip süresince kardiyak olay saptanmamıştır. Saptanabilir kardiyak olay açısından gruplar arasında dağılım farkı anlamlı olarak bulunmuştur (X2: 61.46, df(3), p=0.0001) (Tablo 10).

Kardiyak olayı belirleyen değişkenleri belirlemek üzere yapılan lojistik regresyon analizinde anjiografik olarak KAH varlığının major kardiyak olay riskini 6.47 kat artırdığı (p=0.0001, R2: 0.48), MPS verilerinin minör kardiyak olay için riski sadece 1.007 oranında artırmakla birlikte istatistiksel anlamlığa bu grup için ulaşmadığı saptanmıştır.

(34)

Tablo 9. Anjiografik olarak koroner arter hastalığı saptanan hastalarda damar lezyon dağılımları

AP hasta grubu (n=55) Tek Damar Hastalığı

LAD 11

LCX 2

RCA 3

İki Damar Hastalığı

LAD-LCX 8

LAD-RCA 5

LCX-RCA 5

Üç Damar Hastalığı

LAD-LCX-RCA 21

LAD: Sol ön inen dal, LCX: Sol sirkümfleks arter, RCA: Sağ koroner arter.

Tablo 10. Çalışma grubunda yer alan hastaların takip süreçleri ve saptanan olaylar ve gruplar arası kıyaslaması

Çalışma grubu (n=117) AN hasta grubu (n=62) AP hasta grubu (n=55) p

Takip Süresi (ay) 50.7±26 51.5±29 49.8±22 >0.05*

Olay Süresi (ay) 7.1±17 2.6±13 12.1±19 0.002*

Olay Türü 0.0001** Yok 74 59 15 KA tekrarı 4 3 1 KYU yatış 4 0 4 Stent 5 0 5 By-pass cerrahisi 24 0 24 Ölüm 6 0 6

KA: Koroner anjiyografi, KYU: Koroner yoğun bakım ünitesi, p*: t testi, p**: ki-kare testi

Yapılan hayatta kalım analizinde MPS verilerinden bağımsız olarak AP grubunda 84 ayda kardiyak olaysız (minör ve major kardiyak olay) yaşam oranının %30.7 ve AN grubunda 96’dan daha yüksek olduğu görülmüştür. Şekil 2’ de her iki grup için hayatta kalım analiz grafiği verilmiştir.

(35)

Şekil 2. Anjiografik olarak normal ve lezyon saptanan hasta grupları için hayatta kalım analiz grafiği (KA: Koroner anjiyografi, AN: Anjiyografisi negatif, AP: Anjiyografisi pozitif)

KA ve MPS verileri birlikte değerlendirildiğinde, AN grubunda yer alan ve MPS de bir damar alanında tutulum gösteren hastalarda 84 aylık kardiyak olaysız yaşam beklentisi %96 iken AP grubunda ve MPS’de tek damar alanında lezyon saptanan hastalarda bu yaşam beklentisi %51.8 olarak bulunmuştur. AN grupta yer alan hastalar için iki ve üç damar alanlarında sintigrafik lezyon saptanması halinde yaşam beklentisi %84 ve %74 dür. AP gruptaki hastalarda iki ve üç damar alanın da lezyon saptanması durumunda yaşam beklentisi %57 ve %54 gibi daha düşük değerlere ulaşmaktadır. Şekil 3’de major kardiyak olaylar için AP grup ve minör kardiyak olay için AN grup ile AP grup analiz grafikleri ve risk grafikleri sunulmuştur.

(36)

Major kardiyak olay

Survival Functions KA pozitif

Takip Süresi (ay)

100 80 60 40 20 0 Cu m S u rv iv a l 1.2 1.0 .8 .6 .4 .2 0.0 -.2 MPS lilgili damar 3 3-censored 2 2-censored 1 1-censored Hazard Function KA pozitif

Takip Süresi (ay)

100 80 60 40 20 0 Cu m H a z a rd 2.5 2.0 1.5 1.0 .5 0.0 -.5 MPS ilgili damar 3 3-censored 2 2.-censored 1 1-censored

Minör kardiyak olay

Survival Functions AN

Takip Süresi (ay)

120 100 80 60 40 20 0 Cu m Su rv iv a l 1.1 1.0 .9 .8 .7 .6 .5 .4 MPS damar alan 3.00 3.00-censored 2.00 2.00-censored 1.00 1.00-censored Hazard Function AN

Takip Süresi (ay)

120 100 80 60 40 20 0 Cum H a z a rd 1.0 .8 .6 .4 .2 0.0 -.2 MPS damar alan 3.00 3.00-censored 2.00 2.00-censored 1.00 1.00-censored Survival Functions AP

Takip Süresi (ay)

100 80 60 40 20 0 Cum S u rv iv al 1.1 1.0 .9 .8 .7 MPS damar alan 3.00 3.00-censored 2.00 2.00-censored 1.00 1.00-censored Hazard Function AP

Takip Süresi (ay)

100 80 60 40 20 0 Cum H a z a rd .3 .2 .1 0.0 -.1 MPS damar alan 3.00 3.00-censored 2.00 2.00-censored 1.00 1.00-censored

Şekil 3. Major kardiyak olaylar için anjiografide lezyon saptanan hasta grubu ve minör kardiyak olay için anjiografi normal ve lezyon saptanan hasta grubu analiz grafikleri ve risk grafikleri (KA: Koroner anjiyografi, AN: Anjiyografisi negatif, AP:

(37)

AN grubunda bir damar alanında lezyon olması halinde 84 ayda risk % 3 artarken, iki damar alanında lezyon olması durumunda risk %12 artmaktadır. AP grubunda yer alan hastada bir damar alanında lezyon olması halinde 84 ayda risk %100, iki damar alanında lezyon olması durumunda kardiyak olay riski %85’dir. AP grubunda yer alan hastalar için üç ana koroner arter bölgesinde MPS lezyonu saptanması durumunda model ilk 48 ayda %100 oranında olay öngörmektedir.

(38)

TARTIŞMA

Son dönemde KAH hastalıklarında koruyucu ve tedavi edici yöntemlerde görülen önemli ilerlemeler, prognoz saptanmasını daha önemli kılmıştır. Tedavi tipinin ve yoğunluğunun belirlenmesi, hastanın kardiyak olay veya kardiyak sebepli ölüm için taşıdığı riskin doğru olarak saptanmasını gerektirir. Kardiyak prognoz için önemli risk faktörlerinden ikisi stres ile uyarılabilir iskemi (1,68) ve bozulmuş sol ventrikül fonksiyonudur (68-70), ve bu iki klinik değişken nükleer tıp yöntemleri ile belirlenebilir (68,71).

Miyokard perfüzyon sintigrafisinin prognostik değeri ilk defa Brown ve ark. (72) tarafından 1983 deki çalışmalarında gösterilmiştir ve Tl-201 planar MPS deki iskemi alanının genişliğinin eski MI’ı olmayan vakalarda kardiyak olay için en önemli belirleyici faktör olduğunu bulmuşlardır. Bu durumun gerekçeside MPS’deki lezyonun büyüklüğü ve lokalizasyonu KA deki damar tutulumunun bir yansıması olmasıdır. KA’deki damar tutulumunun KAH da MI için en önemli risk faktörlerinden biri olduğu Schulman ve ark. (73) tarafında gösterilmiştir. Çalışma grubumuzda AN grbunda sadece 3 hastada minör kardiyak olay saptanırken, major bir kardiyak olay veya kardiyak ölüm olmamıştır. AP grubunda 29 hastada revaskülarizasyon ve 6 hastada takip sürecinde kardiyak ölüm saptanmış olup, 5 hastada minör olay saptanmıştır. Değerlendirmeye aldığınız hasta grubunda da KA pozitifliğinin major kardiyak olay için riski yaklaşık olarak 6.5 kat artırdığı saptanmıştır. AHA/ACC/ASNC nin son yayınladığı kardiyak radionüklid görüntülemenin klinik kullanımı kılavuzunda 16 çalışma ve toplam 23156 hasta değerlendirilmiş ve normal MPS nin düşük MI riski ve düşük kardiyak sebepli ölüm riski için bir belirleyici olduğu gösterilmiştir (2).

Referanslar

Benzer Belgeler

Pozitron emisyon tomografisi ile BT birlikteli¤inde stres ve istirahat koflullar›nda miyokard kan ak›m›n›n kantitatif de¤erlendiri- lebilmesi, gated uygulamalar ile

Periferik tıkayıcı arter hastalığı semptomlarıyla başvu- ran hastalarda koroner arter cerrahisi yapılması gereken hastaların çokluğu, bu hastaların KAH yönünden çok

VDBP rs4588 polimorfizmi incelendiğinde GG genotipi, GT ve TT genotipine göre daha yüksek oranda olduğu bulunurken, rs7041 polimorfizmde CC ve AC genotipleri AA

Çalışma sonrası öne çıkan eklem pozisyon hissi değerlendirmesinde özellikle ayak bileği pozisyon hissinde kullanılan ardışık eğim serisi üzerinden katılımcının

Koroner anjiyografi (KA), anjinal semp- tomları kontrol edilemeyen hastalarda ve revaskülarizasyon ihti- yacı ortaya çıkan yüksek riskli hastalarda, daha eksiksiz bir risk

Geri kalmış sayılanlar içinde hiçbir ulus bizim gibi büyük bir imparator­ luktan sonra bu duruma düşmüş değildir?. Onlann hepsi tarihsel gelişmeleri­ ni yaparken

Semptomu olmayan kalp yetersizliği hastalarında koroner anjiografi yapılması tartışmalıdır.Kılavuz- da girişimsel olmayan testlerde geri döndürülebilen iskemi

Kardiyak stres oluşturmak amacıyla egzersiz stres testi yapamayan hastalarda farmakolojik stres ajanı olarak kullanılan adenozin ile stres sırasında yan etki sıklığı