• Sonuç bulunamadı

ALMANYA'YA TÜRK VATANDAŞLARININ GÖÇÜNÜN 51. YILI KAZANIMLAR VE TEHDİTLER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ALMANYA'YA TÜRK VATANDAŞLARININ GÖÇÜNÜN 51. YILI KAZANIMLAR VE TEHDİTLER"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

ALMANYA’YA TÜRK VATANDAŞLARININ GÖÇÜNÜN 51. YILI

KAZANIMLAR VE TEHDİTLER

Dr. Sedat Şahin*

ÖZET

Almanya’daki Türk vatandaşlarının bu ülkedeki serüveni 1961 yılında başlamıştır. Misafir veya göçmen işçi olarak nitelendirilen bu insanlar Almanya’da 51. yılını geride bıraktılar. Söz konusu göç, Almanya’yla Türkiye arasındaki ilişkileri günümüzde belirleyen en önemli etken olmaktadır. Son yıllarda Almanya’nın kendisini hala bir göçmen ülkesi olarak tanımlamasından sonra ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme süreci, Almanya’da yaşayan Türk Yurttaşlarını olumlu ve olumsuz etkilemiştir. Almanya da ki Türk Toplumu’nun günümüzde ne gibi kazanımlar elde ettiği ve buna karşı hangi alanlarda olumsuz gelişmelerin yaşandığı verilerle açıklanmıştır. Sayısal verileri çok iyi analiz ederek bu veriler geleceğe ilişkin sağlıklı öngörülerin yapılanması için gereklidir.

Anahtar Kelimeler: Türkler, Almanya, göç, 51.yıl, kazanım, tehditler

ABSTRACT

The adventure of Turkish citizens in Germany started in 1961. These people, who are qualified as guest or immigrant workers, left behind their 51st year in Germany. This aforementioned migration is the most significant factor affecting the relationship between Turkey and Germany. In last years, after Germany has still defined itself as an immigration country and the process of Turkey’s joining the European Union have affected Turkish citizens living in Germany in both positive and negative ways. The current gains of Turkish community in Germany on one hand and the areas of negative tendencies on the other hand are given with data. Analysing these statistical data is very important to obtain reliable prediction for the future.

Key Words: The Turks, Germany, Immigration, 51st Year, Advantages, Disavantages

Giriş

Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Konrad Adenhauer önderliğinde ekonomisini yeniden toparlamıştır. Sanılanın aksine bu toparlanma bizzat 2. Dünya ________________________________________________________________

(2)

2 Savaşı’nda karşı cephede savaştığı ülkeler aracılığıyla olmuştur. Almanya’yı savaş sonrasında işgal eden 4 ülkenin kendi aralarında düşünce ayrılığına düşmesi Alman ekonomisine olumlu yansımıştır. Sovyet Rusya’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ideolojik karşıtlığı Almanya’nın işine yaramıştır. Bu bağlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğini alan Almanya, ekonomisini yeniden canlandırmış bu çerçevede Almanya’da büyük bir iş gücüne ihtiyaç duyulmuştur. (Zengin, 2010:331)

Almanya’yla Türkiye arasında 30 Ekim 1961 yılında ''Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk Firmaları İşçilerinin İstisna Akdi Çerçevesinde İstihdamına İlişkin Anlaşma'' imzalanmıştır. (Deutschland, 1997:46) Bu anlaşmaya dayanarak Haydarpaşa Tren İstasyonu’ndan 450 kişilik ilk kafile Almanya’nın Düsseldorf kentine hareket etmiş ve Alman Çalışma Bakanı tarafından davul zurna eşliğinde çiçeklerle karşılanmıştır. Almanya Türkiye‘den öncelikle 6500 işçi talep etmiş ve İstanbul‘dan hareket eden bu tren daha sonra milyonlarca insanında aynı şekilde Almanya’ya göç edeceğinin ilk göstergeleri olmuştur.

Yukarıdaki anlaşmanın maddeleri arasında, eğer 2 yıl sonra her iki ülkede karşılıklı göçün devam etmesini istiyorsa, gelen işçilerin Almanya’da kalma süresi 3 yıllığına uzatılabilir hükmü de getirilmiştir. Fakat bu madde o günün konjüktürü içinde hiç uygulamaya konmamıştır. Dolayısıyla Almanya’ya kaçak yollarla giren işci sayısıda artmış bunların büyük bir bölümünü de Türkler oluşturmuştur. Benzer bir durum 1980’den sonra daha yoğun gözlenmiştir. Yine bu maddeye dayarak 1973 yılına kadar 599 000 Türk Vatandaşı istikrarlı bir şekilde Almanya’ya göç etmiştir. (Alman İstatistik Dairesi, 2003:108). 1961 yılında imzalanan anlaşmaya göre bir işçinin Almanya’da kalma süresi en fazla 5 yıl olarak belirlenmiştir. Fakat hiçbir Türk Vatandaşı bu maddeye dayanarak istekleri dışında Türkiye’ye geri dönmemiştir. Almanya’ya göç eden insanlar “misafir veya göçmen işçi” (Şahin, 2002:347) olarak nitelendirilmiştir. Son yıllarda ister Alman vatandaşı olsun isterse Türk vatandaşı „Türk kökenli Alman“ kavramı misafir veya göçmen işçi kavramının yerine kullanılmaya başlamıştır. Her ne kadar bu kavramlar resmi dilde karşılık bulsa da günlük konuşma dilinde bu insanlar Almanya’da „Ausländer“ (Yabancı) ve Türkiye’de ise „Almancı“ olarak tanımlanmıştır.

(3)

3 Her ne kadar 1961 yılında iki ülke arasında yapılan anlaşma Türklerin Almanya’da kısa süreli kalaçağını öngörse de, söz konusu anlaşmanın uygulamaya konmamasından dolayı Türkler Almanya’da kalıcı olmuştur. Bunun en önemli nedeni ise Alman Ekonomisi’nin kısa sürede toparlanıp büyüceğini Almanya’yı destekleyen ülkeler hesaba katmamasından kaynaklanmıştır (Laschet, Alvarez, Dolzer, Hemmer, 2006:46). O dönemde Alman Ekonomisine desteği en fazla Amerika Birleşik Devletleri vermiştir.

Almanya’da Farklı Kuşaklar

1973 yılında iktidarda bulunan yetkililer göç olgusunun Almanya’ya için bir tehdit oluşturduğunu düşünerek, göçün engellenmesi için yasa çıkardılar (Anwerbestop). Çıkarılan yasaya rağmen göç istikrarlı bir biçimde devam etmiştir. Bu ikilem göç olgusuna ilişkin tutarlı politikaların uygulanmadığı göstermektedir. Almanya’nın kendisini hem göçmen ülkesi olarak tanımlaması, hem de farklı ülke yurttaşlarının Almanya’ya göçünün engellenmesi o dönemim en temel sorunu olarak karşımıza çıksa da, bu sorun bilinçli olarak gözardı edilmiştir. Almanya bu ikilemi günümüzde de yaşamaktadır.

1961 ile 1973 yılları arasındaki dönem 1. Kuşak misafir veya göçmen işçi dönemi olarak nitelendirilmiştir. Ünlü Alman yazar Max Frisch’in „ İşçi bekliyorduk, insanlar geldi“

(Deutschland, 1999

:27) sözü bu bağlamda çok anlamlıdır ve bu

cümle o dönemde Türklere karşı ilgisizliğin, Almanya’nın göç politikasına ilişkin ikilemin edebi metinlere yansımasıdır.

1. Kuşak

1. Kuşak Türklerin belirgin olarak özellikleri şunlardır: Almanca bilmemektedirler, Almanya’da işçi olarak istihdam edilmiş ve Almanya’ya belirli süre için gelmişler ve mesleki olarak genelde kalifiye olmayan kişilerden oluşmaktadır. Gelenlerin %63’nün hiçbir mesleği yoktur ve Anadolu’nun farklı köylerinden Almanya gitmişlerdir. 1. Kuşağın temel gereksinmeleri dışında Alman yetkililer tarafından özel sorunları dikkate alınmamıştır. Çünkü bu süreçin geçiçi olduğu düşünülmüş belirli süreden sonra Türklerin ülkelerine geri dönecekleri öngörülmüştür. 1. Kuşak Türklerin 1964 yılı için kalifiye eleman açısından dağılımları şu şekildedir: 66. 216 kişiden 24.468 (%37) kişi kalifiye, yani azda olsa bir mesleki eğitimi bulunmakta, 41.748 kişiden (%63) hiçbiri de mesleki eğitime sahip değildir (Kongar,1989:359).

(4)

4 Dolayısıyla bu rakamlar göz önünde bulundurulduğunda Türklerin bir çoğu çalıştıkları iş yerlerinde bizzat deneyimleyerek bir meslek sahibi olmaya başlamışlardır. Çünkü o dönemde çalıştıkları yerlerde genelde çok karmaşık ya da bilgiye dayalı bir iş alanında çalışmadıkları için mesleki deneyimleri kas gücüne dayalı işlerden oluşmuştur.

1. Kuşağa ilişkin bir başka veride, yaş ortalamasının 24 (

Deutschland, 1998

:32). olmasıdır. Yaş ortalamasının düşük olması Türklerin Almanya’da kalıcı olmalarında en önemli etkendir. Eğer yaş ortalaması o dönemde orta yaşın üzerinde olsaydı, Türklerin ülkelerine geri dönme süreci farklı olabilirdi. Medeni durumları ilk bakışta önemsiz görünsede, evlilik yoluyla ya da aile birleşiminden yararlanarak Almanya’ya göçün devam etmesini sağlamıştır. Bu insanlar aynı zamanda Türk ve Alman yetkililerin ortaklaşa kurduğu İstanbul’daki Sağlık Merkezi’nden sağlıklı ve çalışabilir durumda olduklarına dair sağlık raporu alarak misafir işci veya göçmen statüsünü almaya hak kazanmıştır.

2. Kuşak

1974‘den 1984 yılına kadar Almanya‘da 2. Kuşak Türkler yetişmiştir. 1984 yılında Alman hükümeti „Geri Dönüşü Teşvik Yasası’’ nı (Rückkehrförderungsgesetz) meclisten geçirerek Türklerin ülkelerine belirli ücret karşılığında dönmesini teşvik etmiştir. Her ne kadar Alman yetkililer geri döneceklerin sayısını çok yüksek beklemişlerse de teşvik yasasından yararlananların sayısı o günün koşulları içinde düşük olmuştur. Bu yasadan yararlananların sayısı yaklaşık 150 000 kişidir ve genelde 1. Kuşak göçmen veya misafir işçiler olmuştur. (Yıldız, 1993:7) Buna ek olarak geri dönüş yasasından yararlananlar Almanya’da bir şekilde çocuklarının kalmalarını da sağlamışlardır. Almanya‘yla olan bağlantılarda bu anlamda bir kopukluk olmamıştır. Geri dönemeyen 2. Kuşak Türkler Almanya’daki Türk varlığının devamını sağlamıştır.

2. Kuşak Türklerin en önemli özellikleri şunlardır: 1. Kuşak göçmen veya misafir işçilerin çocuklarıdır, ya Türkiye’den Almanya’ya aile bileşiminden yararlanarak gelmişlerdir ya da Almanya’da doğmuşlardır. Kısmen Almanca öğrenmişler, Alman okuluna gitmeye başlamışlar veya Almanya’ya evlenerek gelmişlerdir. 2. Kuşak ile birlikte Alman yetkililer şu gerçek ile karşı karşıya kalmıştır. Geri Dönüşü Teşvik Yasası’na rağmen Türkler ülkelerine geri dönmeyeceklerdir. Bu durumun anlaşılmasından sonra Almanya’daki Türklerin Alman Toplumuna

(5)

5 uyum (Integration) sağlaması için değişik politikalar uygulanmaya konmuştur. Uyum sorunu bugün hala Almanya için en önemli başlıktır. Uyum sorunuyla ilgili ayrıntılar „Kazanımlar ve Zayıf Noktalar ve Tehditler“ başlığı altında derinlemesine incelenecektir. 2.Kuşak Almanya’daki Türk varlığının sadece Almanya’da kalıcı olmasını sağlamamış aynı zamanda da ekonomik ve sosyo-kültürel hayatta da varlıklarını kabul ettirmişlerdir. Başka bir ifadeyle 1. Kuşağın birikimlerini farklı bir sosyal bir yapıya dönüştürmüşlerdir. Bu dönüşüm süreci uyum sorununuda beraberinde getirmiştir. 2. Kuşak Türklere ilişkin“Türk Azınlık“ kavramı her ne kadar kullanılsada bu kavram tanımlamada kullanım alanı bulamamıştır. Her anlamda 2. Kuşak Türkler 1. Kuşağın oluşturduğu paralel topluma karşın bizzat Almanların gündelik yaşamanın içine karışmıştır. Bu dönemde Alman toplumuyla etkileşim süreci hız kazanmış ve Türklere ilişkin yeni imgelerin oluşmasa neden olmuştur. Bu süreç tek yönlü olmamış her alanda kendini göstermiştir. Sözkonusu değişimin Türk Toplumu için getirelerinin de götürülerinin de olduğu kaçınılmazdır. Örneğin parçalanmış aile dediğimiz olgu bu anlamda dezavantaj oluşturmuş, buna karşın Türklerin gelir düzeyi oldukca artmıştır. Dolayısıyla 51. Yılı geride bırakırken 2. Kuşak için söylenecek en önemli şey bu kuşağın itici güç olduğu gerçeğidir. Daha sonraki kuşaklar kendilerini hep 2. Kuşağın toplumsal yapısına göre kendilerini şeklilendirmiştir.

3. ve 4. Kuşak

3. Kuşak Türkler 1984 yılından ve 4. Kuşak 2000 yılından sonra Almanya’da yetişmeye başlamıştır. 3. ve 4. Kuşağın en önemli özelliği Almanca bilgileri yeterli derecededir. Alman toplumuna uyum sağlamışlardır. Çok kültürlü yetişmişlerdir (Multikulturell) aynı zaman da iki dilli iletişime sahiptirler (Multilingual). 1. Kuşağa göre 3. ve 4. Kuşak çok daha eğitimli ve Almanya‘daki sosyal ve iş yaşamının içinde yer almaktadırlar (

Kaya, 2000:137).

Yukarda kısaca Almanya’da yaşayan Türklere ilişkin bilgiler kuşaklar arasında karşılaştırmalar yapılarak verilmiştir. 1. Kuşağın Almanya’ya göç edişinin 51. Yılı geride bırakılırken 51 yılın Almanya‘da yaşayan Türk vatandaşlarına neler kazandırdığı ve hangi konularda sorunların yaşandığı ve bu sorunların bir tehdit oluşturduğu aşağıda birlikte ele alınmıştır. Özellikle tehdit kavramının kullanılması nedeni şudur. Almanya artan yabancı düşmanlığı ve buna bağlı şiddet olgusunun marjinalde olsa ortaya çıktığı ve yabancıların bazı durumlarda kendini güvende

(6)

6 hissetmediği gibi psikolojik yaklaşımlar tehdit kavramının kullanılmasına neden olmuştur.

Kazanımlar

Alman Yabancılar Merkezi’nin (AZR) 2011 yılının verilerine göre Almanya’da 2.435.230 Türk vatandaşı yaşamaktadır. Bunlardan 805.750’si Alman vatandaşlığına geçmiştir. Kadın ve erkek sayısının oranında büyük bir sapma bulunmamaktadır. Almanya’da yaşayan kadın sayısı 776.847 ve buna karşın erkeklerin sayısı ise 852.633’dür. Almanya’daki Türk varlığının sayısı 2010 yılına kadar istikrarlı bir şekilde artış göstermiştir. 2011 yılına gelindiğinde Türklerin Almanya’daki nüfusu az da olsa azalma eğilimine girmiştir. Bu eğilimin nedenleri arasında Almanya’nın içinde bulunduğu nüfus artışı veya nüfus azalışının Almanya’daki Türk Varlığı’nı da etkilemesinden kaynaklanmaktadır. Almanya’nın en önemli sorunlarından birisi de genel nüfusunun gittikçe yaşlanmasıdır. Türkler arasındaki nüfusun azalmasının bir nedeni de Türklerin ya Avrupa Birliğine bağlı bir ülkeye ya da Türkiye’ye geri dönmesinden kaynaklanmaktadır. 1. Kuşak Türklerin nüfus dağılımı göz önünde bulundurulduğunda kadın ve erkek arasındaki fark çok belirgindir. Bu fark 51 yıl içinde yavaş yavaş kapanmaya başlamıştır. Kadın ve erkek sayısının yavaş yavaş birbirine eşitlenmesi gelecekte istikrarlı bir nüfus yapılanmasının ortaya çıkacağının göstergesidir.

Almanya’daki Türk nüfusunun sayısı ile ilgili bir başka gerçek ise Almanya’ya İlticacı olarak göç edenlerin sayısının belirsizliğidir.Çünkü sözkonusu kişilerin geneli ne Türk ne de Alman vatandaşıdır. Sözkonusu kişiler Alman veya Türk vatandaşıyla evlendiklerinde doğal olarak evlendiği kişinin vatandaşlık haklarını da kazanmaktadır.

Türk Nüfusunun Alman Ekonomisine katkısı oldukça önemlidir. Almanya’da 2011 yılı itibarıyla yaklaşık büyük küçük 140 000 Türk işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmeler de yaklaşık 330 000 kişi istihdam edilmekte ve işletmeler yıllık olarak yaklaşık 50 Milyar Avro ciroya sahiptir (Şen, 2011:165). Ekonomik girdilerinin yüksek olması diğer alanlara da yansımakta ve aynı zamanda Alman Toplumu içinde ve Alman toplumuyla barışık yeni bir toplum oluşmaktadır. Almanya bu nedenlerden dolayı kendini “Göçmen Ülkesi” olarak tanımlamaktadır. Bir toplumun yurtdışındaki ekonomik gücü doğal olarak istihdama yansımakta ve Türkler arasındaki işsizlik oranın aşağıya çekilmesini sağlamaktadır. Buna ek

(7)

7 olarak, Almanya bu girişimcilerin istihdam oranını dikkate alarak ekonomik politikalarını Türk Varlığı’na yönelik oluşturmaktadır. Bu ekonomik gücün bir diğer yansıması da Türkiye’ye ilişkindir. Çünkü işletme sahipleri Türkiye’de de büyük küçük yatırımlar yapmaktadır. Örneğin Vural Öğer’in sahip olduğu Tur Şirketleri yıllardır Almanya’dan Türkiye’ye milyonlarca Alman turisti getirmektedir. Buna ek olarak alım gücünün yeterli olmasından dolayı Türkler kendi evini almaktadır. Ev sahibi olan Türklerin sayısı gözle görünür şekilde artmaktadır. Almanya’da bugün yaklaşık olarak 690 000 Türk kökenli hane bulunmakta ve yaklaşık 203 000 Türk vatandaşının kendine ait bir evi vardır (Şen 2011:193). Bunun anlamı Almanya’daki Türklerin %38’i kendi evinde oturmaktadır. Hane başına düşen gelir 2020 Avro’dur (Şen 2011:192). Almanya koşulları düşünüldüğünde bu miktar temel gereksinmelerinin giderilmesi ve yılda bir ay boyunca izin yapabilmek için yeterli bir orandır. Buna ilaveten 18 yaşını doldurmuş Türklerin %87’nin kendisine ait bir arabası bulunmaktadır.

Aynı merkezin araştırmasına göre, Türklerin %54’ü Almanların sivil toplum kuruluşlarına katılmaktadır. Bunlardan %17,5 sportif, %12,8 siyasal, %3,4 kültürel ve %0,3 dini kuruluşlardır. Bir Türk sivil toplum örgütüne katılım oranları ise şu şekildedir: %12,8 dini, %10,8 kültürel, %8,4 sportif, %2,4 etnik temelli kuruluşlardır (Şen 2011:192). Aynı şekilde Türklerin %40’ı Almanlarla yoğun ilişkiler kurmaktadır. Dolayısıyla Türklerin Almanya’daki sosyal hayata katılım oranları ki bu kuruluşlara yıllık üye aidatı ödendiği göz önünde bulundurulursa, hiç de azımsanmayacak düzeydedir. Çünkü Türklere yapılan en önemli eleştirilerin başında uyum sorunu gelmektedir. Türklerin sivil toplum kuruluşlarına katılım oranı oldukça yüksektir ve bu eleştirilerde bir turtasızlık olduğu ortadadır. Bu bağlamda sivil kuruluşlarda yer alan ve etkinlikte bulunan insanlar doğal olarak uyum konusunda psikolojik olarak hazırdır. Çünkü bu tür sivil kuruluşlar tamamen gönüllülük esasına dayalı etkinliklerde bulunmaktadır.

Almanya’daki Türklere ilişkin bir başka kazananımda eğitim ve öğretim alanına ilişkindir. Kazanımların istikrarlı ve kalıcı olmasını sağlayan olguda iyi donanımlı bireylerin yetişmesinden kaynaklanmaktadır. Almanya’da anaokulundan liseye kadar olan öğrenci sayısı yaklaşık 476 000 ve yüksek öğrenim gören öğrenci sayısı 2011 verilerine göre yaklaşık 26 000 kişidir (Şen 2011:193). Türk öğrencilerin Almanya’daki okul sistemi içindeki oranı %43,3’ü bulmaktadır. Bu bağlamda Türk öğrencilerinin herhangi bir meslek okuluna gitmelerinin önünde de bir engel

(8)

8 bulunmamaktadır. Ayrıca İlköğretim 4. sınıftan itibaren eğer not ortalaması koşulunu yerine getiriyorsa Gymnasium denilen çok önemli bir okulda eğitim almalarının da önü açıktır. Bu okullara giriş notu olarak Alman Eğitim Sistemi tüm eyaletlerde Almanlarla Türklerin not ortalamasını aynı derecede hesaplamamaktadır. Bu anlamda Yabancı kökenli öğrencilerin not ortalamaları daha tolere edilebilir konumdadır. Dolayısıyla Türk öğrencilerinin gelecekte yüksek öğrenim olanağının önü de açıktır. Her ne kadar Gymnasium ve Yüksek Öğrenim gören öğrenci sayısı düşük olarak düşünülse de, Türklerin nüfus oranı temel alındığında bu sayı yaklaşık 10 yıldır istikrarlı bir şekilde aynı kalmaktadır. Başka bir ifadeyle yaklaşık 10 yıldır Almanya’da Üniversite mezunu insan sayısı istikrarlı bir şekilde devam etmektedir.

Türk öğrenciler Alman Eğitim sistemi içinde genel olarak meslek okullarını seçmektedir. Bir mesleki okula girmeleri daha kolay olmaktadır. Ancak sorun Türk gençlerinin neredeyse yarısı girdiği mesleki eğitimlerini kendilerinden kaynaklanan sorunlardan dolayı yarıda bırakmaktadırlar. Almanya’da meslek sahip olmak çok önemlidir. Çünkü mesleki eğitim uzun vadeli politikalar dikkate alınarak ihtiyaca göre belirlenmektedir. Dolayısıyla mesleki eğitimini tamamlayanların sayısı istihdam edilenlerden fazla olmamaktadır.

Bir başka olumlu gelişme ise Türkler Almanya’da kendi özel okullarını açmaktadır. Hannover’de Türk İşadamlarının girişimiyle VIB Özel Gymnasium açılmıştır. Bu okulun amacı Türk Öğrencileri‘ne ilerleme olanağı yaratacağı gibi Türklerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde de farklı alanlarda benzer okulların açılmasına öncülük etmektir. Bir başka girişimde Almanya’da Özel ilköğretim okullarının kurulmasıdır. Buna ilişkin çalışmalar devam etmektedir. Bir başka önemli gelişme de Almanya’nın Berlin kentine ilk Türk Üniversitesi’nin eğitim öğretim hayatına başlamasıdır. Bu üniversite sadece Türklere değil her ulustan öğrencilere kapısını açmıştır. Görüleceği üzere ilkokuldan üniversiteye kadar Türk varlığı Alman Eğitim Sistemi içinde Eyalet müfredatlarına bağlı kalmak koşuluyla kendine özgü eğitim programları uygulayarak eğitimlerini tamamlama olanağı bulacaktır. Türklerin okullaşma oranı eğer bir çok eyalete bu şekilde devam ederse, Alman eğitim ve öğrenim sistemi içinde kendi eğilimleri ve talepleri doğrultusunda kazanımlar elde edeceklerdir. Özel okullar bu anlamda özellikle 3. ve 4. Kuşaklar için bir dönüm noktası olacaktır. Çünkü her eyallette açılacak okullar hem

(9)

9 Türklerin istihdamını sağlayacak hemde o eyallette yaşayan öğrencilerin ekonomik anlamda daha az harcama yaparak eğitimlerini tamamlama olanağı olacaktır. Türkler Almanya’da siyasetle de uğraşmaktadır. Farklı partilerde siyasal yaşamını sürdüren 5 tane Türk kökenli milletvekili bulunmaktadır. Yeşiller Partisi’nin eş başkanı ve Sosyal Demokrat Parti’nin Başkan Yardımcısı Türk kökenlidir. İki eyalete bakanlık yapan iki tane Türk vatandaşı bulunmaktadır. Farklı eyaletlerde 21 meclis üyesi yer almaktadır. Bunun dışında da Almanya’yı Avrupa Parlamentosu’nda üye olarak temsil eden iki tane Türk kökenli temsilci bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkler nüfus oranı itibarıyla da kendilerini temsil eden milletvekillerini hem eyalet parlamentolarına hem de Alman Meclisine gönderebilmektedir. Bunun yansımaları da her iki ülke ilişkilerinde ticaret hacmine yansımaktadır.

Türkiye ile Almanya uzun süreden beri çok önemli iki ticari ortaktır. 2011 yılı itibarıyla Türkiye Almanya’ya 20,1 Milyar Avro’luk ihraçat yaparken ithalat ise 11,7 Milyar Avro’da kalmıştır. Almanya Türkiye’ye en fazla otomobil, otomobil yedek parçası ve makine yedek parçaları, Türkiye’den de Almanya’ya en fazla tekstil, otomobil yedek parçası ve makina ithal edilmektedir. Bunun yanısıra Türkiye’nin Turizm gelirlerinin %28‘ni Almanlar oluşturmaktadır. Görüleceği üzere iki ülkenin ticaret hacmi oldukça yüksektir. Bu oran Almanya’da yaşayan Türklerle doğrudan ilişkilidir. Çünkü Almanya’da yaşayan büyük bir çoğunluk yıllık izinlerini Türkiye’de geçirmekte ve bu anlamda Türkiye için döviz girdisi oluşturmaktadır.

İki ülke arasında 2000 yılından itibaren yeni gelişmeler olmuştur. Almanya Türkiye’den donanımlı eleman ihtiyacını karşılamak amacıyla hizmet sektöründe, sağlık alanında ve bilgisayar teknolojilerinde en az lise mezunu ve Almanca bilen eleman talep etmiştir. Bu süreç henüz daha resmi imzalarla onaylanmadığı için beklemektedir. Eğer karşılıklı imzalar atılırsa ikinci göç dalgasının başlayacağını öngörmek zor değildir. Türkler açısından bakıldığında onları en çok Almanca bilmek koşulu zorlayacaktır. Bu nedenle Türkiye’de bulunan Goethe Enstitüsü Merkezlerine dil öğrenmek amacıyla her yıl binlerce insan başvurmaktadır. Türk-Alman Kültür İşleri Derneği’nin verilerine göre bu sayı her yıl 2000 kişiyi geçmektedir. Bu sayının yüksek olmasının bir nedeni de Almanya’da yaşayıp ta Türkiye’den birisiyle evlenecek olan kişilerin Almanya‘da Aile Birleşiminden

(10)

10 yaralanabilmesi için Almanca bildiğini belgelemesi zorunluluğudur. Başka bir ifadeyle Türkiye’de Almanya’da yaşayan biriyle evlenecek olan Türk Vatandaşları Goethe Enstitülerinin sınavına girmek zorundadır. Almanya’ya gidecek olanlar Almanca bilmiyorsa Goethe Enstitüleri‘ nin dil kursuna katılmaktadırlar. Bu durum Almanya’da yaşayan Türkler için büyük bir sorundur. Çünkü bu yasa sadece Türkler için uygulanmaktadır.

Almanya’da yaşayan Türklerin dini inanclarını yerine getirmek amacıyla 2350 tane dini kuruluş yani cami ve cem evi bulunmaktadır. Bu kuruluşlarda imamlar ve dedeler görevlendirilmiştir. Dolayısıyla Almanya’da yaşayan Türkler inanışlarının gereklerini kurumsal bir çatı altında sürdürebilmektedir. Bu bağlamda Almanya‘da yaşayan Türkler istedikleri takdirde ve kendileri de finanse ederse herhangi bir dini kurum kurabilme ve yönetme hakkına sahiptir.

Tehditler ve Zayıf Taraflar

Son yıllarda Avrupa’da başlayan ekonomik krize bağlı olarak Türkler arasındaki işsizlik oranı artmaktadır. Her ne kadar bu durum Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarından kaynaklanmıyor ise de, kriz onları direk etkilemektedir. Alman İşçi Bulma Kurumu’nun açıklamasına göre 2011 yılı için Türkler arasındaki işsizlik oranı %22,2, devlet yardımı olmadan geçinemeyenlerin oranı ise %26’dır. Almanya’da yaşayan Türklerin genel nüfüsa oranını düşününce işsizlik ve devlet yardımına gereksinim duyanların oranı oldukça yüksektir. Almanya‘da yaşayan 25 yaş altı Türk gençlerinin sayısı yaklaşık 1 000 000 kişiyi bulmaktadır. Kriz bu anlamda bu gençlerin istihdam sorununu etkilemektedir. Buna bağlı olarak bu gençlerin %60’nın bir meslekten yoksun olduğu düşünülürse, devlet yardımına gereksinim duyanların oranı daha da artabilir.

Almanya’da yaşayan Türklere ilişkin bir başka tehdit ise dil sorunudur. Çünkü 3.ve 4. Kuşak Türkler ne Almancayı ne de Türkçeyi iyi bilmektedirler. Bu da iş bulmalarında çok önemli bir rol oynamaktadır. Türklerin Almanca bilmeleri iş bulmalarında temel koşuldur. Özellikle 3. ve 4. Kuşağın çok dilli (Multilingual) yapısının kazanım olarak ortaya çıkabilmesi için Anadili çok iyi bilmesi ve ikinci dil olarak Almancayı günlük dil kullanımı dışında da etkin kullanabiliyor olması gereklidir. Dile ilişkin daha önce değindiğimiz aile birleşimiyle ilgili sorun günümüzde yoğun olarak eleştirilmektedir. Çünkü bu yasa sadece Türk vatandaşlarını kapsamakta ve eşitlik ilkesiyle çelişmektedir.

(11)

11 Almanya’da 2010 yılına göre suç işleyenlerin sayısı 99 500 kişiyi bulmaktadır ve bu sayı Almanya’da yaşayan yabancılara göre çok yüksektir. Suç işleme olgusu Almanya’daki „Türk İmajı“nı direkt olarak etkilemektedir ve işsizlik oranın yüksek olmasında temel etkenlerden birisidir.

Görüleceği üzere Almanyada yaşayan Türklere ilişkin tehditler veya zayıf taraflar konusunda işsizlik başta gelmektedir. Dolayısıyla ekonomiye bağlı olgular özellikle Türk gençleri için uyum sorunu içinde bir an önce halledilmesi gereken bir sorundur. Aynı zamanda işsizlik sorunu Almanya’da yaşayan Türkler için kendi özel işletmelerini açmaları içinde fırsat yaratmaktadır. Sayıları 80 000’i geçen küçük ve büyük işletmelerin bir çoğu bu nedenden dolayı kurulmuştur.

Yukardaki paragraflardan da anlaşılacağı üzere dil sorunu ve işsizlik birbiriyle doğru orantılı unsurlardır. Bunun yanı sıra böyle bir problemin varlığı hem Türkler tarafından hem de Alman yetkililer tarafından da kabul edilmektedir. Bunun için hangi kuşaktan olursa olsun Almanya’daki yetkililer Türkler için dil kursları düzenlemektedir. Bunun yanı sıra Türklerin kendi anadillerini de çok iyi bilmeleri için her yıl Türkiye’den Almanya’ya Almanca bilen öğretmenler gönderilmektedir. Almanya’ya giden öğretmen sayısı bugün 1500’ü geçmiştir. Okutman sayısı ile 50’nin üzerindedir.

Dil bilgisi bir başka soruna daha işaret etmektedir. Almanya’da yaşayan Türklere ilişkin en belirgin eleştiri Türklerin Almanya’ya uyum sağlayamadığı konusundadır. Bu çercevede de uyumun Almanca bilgisiyle gerçekleşeceği düşünülmektedir.

Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin 2011 yılında yaptığı ankete göre “Parçalanmış Aileler” Almanya’da yaşayan Türklerin üçüncü sıradaki sorununu oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle aile fertleri içinde Alman vatandaşı olmuş bireylerle olmamış bireyler arasındaki hukuksal statü sorun yaratmaktadır. Almanya’da yaşayan Türklerin %34’ü bu ülkede 30 yıldan fazla zamandan beri yaşamaktadır. Eğer Alman vatandaşı olmamışlarsa yerel ve genel seçimlerde oy kullanma hakkına sahip değillerdir. Buna bağlı olarak farklı aile bireylerinin farklı statülerde olmaları yaşam biçimlerini de doğrudan etkilemektedir. Alman vatandaşlığına geçenler bu anlamda kendilerini sosyal güvenlik açısından rahat hissetmektedirler.

Almanya’da yaşayan Türklerin nüfusu 2011 yılından itibaren azalma eğilimi göstermektedir;

1 658 83 kişi olan nüfus %1.8 oranında ilk defa gerilemiştir.

Alman yetkililer için bu durum başta olumlu olarak algılansa da istihdam

edilebilir nüfus açısından bu nüfusun istikrarlı bir şekilde artırılması

(12)

12

gerekliliği ortaya çıkmıştır. Çünkü Alman nüfusunun geneli yaşlılardan

oluşmaktadır. Dolayısıyla Türk nüfusunun düşmesi uzun vadede Alman

ekonomisi açısından olumlu görünen bir durum değildir. Bunun başka bir

anlamı da eğer nüfustaki bu düşüş devam ederse Almanya tıpkı 1961

yılındaki gibi yeni bir iş göçüne gereksim duyacaktır.

Almanyada yaşayan ilköğretim çağındaki Tük çocuklarının %13’ü özel eğitim görmektedir. Almanya’da bu okullar malasef „deliler okulu“ olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla bu oranın yüksek olmasının nedenleri arasında dil yine en önemli faktördür. Dilini çok iyi bilmediği ve bazı durumlarda hiç anlamadığı bir ülkede öğrencilerin doğal olarak not ortalaması istenen düzeyde olmamaktadır. Almanya’da not ortalaması geleceğe ilişkin eğitim hayatında çok önemli olduğundan özel eğitim veren okula gidenlerin oranı yüksektir.

Almanya’da herhangi bir yüksek öğrenim kurumundan mezun olmuş Türk kökenli Alman vatandaşı ile Alman vatandaşı olmamış Türkler arasında da bir eşitsizlik bulunmaktadır. Çünkü Alman vatandaşlığını almış bir üniversite mezunu Avrupa Birliği ülkelerinde iş bulma açısından avantajlıyken aynı üniversitenin aynı bölümünden mezun Türk vatandaşı öncelikli olarak işe kabul edilmemektedir. Bu önemli bir sorundur.

Bir başka olumsuz olarak algılanan durum ise Türklerin siyasal partilerle olan ilişkisidir. En son seçimlerde Türklerin %70‘i Sosyal Demokrat veya Yeşiller Partisine oy vermiştir (

Sahilyol, 2011:4). Bunun nedeni, yaşadıkları toplumun

içişleriyle, yani kendilerine verilen haklarla ilgilidir. Bu durum Almanya’da

yaşayan Türklere ilişkin sağlıklı bir dağılımın olmadığını ortaya

koymaktadır. Çünkü bu partiler dışındaki partiler, Almanya’da büyük bir oy

oranına sahiptir. Başka bir ifadeyle Almanya’da yaşayan Türkler haklarını

sadece bu partiler aracılığıyla değil, marjinal partiler dışında tüm partilerle

dialoga geçerek elde etmelidir. Öyle olmadığı takdirde Türkler‘den oy

alamayan partiler, Türk karşıtlığı“nı iç politikada oy malzemesi yapmakta

ve seçimler öncesinde bu durumu ön plana çıkarmaktadır. Almanya’da

yaşayan Türkler oy verme bakımından tamamen pragmatik bir yaklaşım

sergilemektedir. Özellikle Berlin gibi büyük kentlerde milletvekilliği, meclis

üyelikleri veya belediye başkanlığı seçiminde Türklerin oyları belirleyici

olmaktadır. Eğer oy oranları sağlıklı bir dağılım gösterirse tüm partiler Türk

(13)

13

karşıtlığını yapamayacakları gibi onların hakları konusunda yeni

yaklaşımlar getireceklerdir. Çünkü bu sorun başka bir sorunla bağlantılıdır.

Son yıllarda Almanya‘da ırkçılık eğilimi artmakta ve buna bağlı olarak

Türklere karşı şiddet örgütlü bir biçimde gerçekleşmektedir.

Hatta işin boyutu planlı öldürmeye kadar gitmektedir. Özellikle marjinal partilerin oy oranlarını arttırması Almanya için büyük sorun oluşturmaktadır. Ekonomik kriz ise ırkçılığı artıran başka bir etken olmaktadır. Bu durum entellektüel çevrelerce bile dolaylı olarak desteklenir görünmektedir. Thilo Sarrazin’in „Almanya kendini yok ediyor“ (Deutschland schaff sich ab) adlı kitabı ve Almanya eski Başbakanlarından Helmut Schmidt‘in bir gazeteye verdiği röportaj bu duruma somut örneklerdir. Her iki örnekte dolaylı olarak Türklerin Almanya’ya uyum konusundaki sorunlarını dolaylı olarak ırkçı bir yaklaşımla değerlendirmektedir. Yine Türklerin dil ve inançlarıyla ilgili sorunlar onların bakış açısına göre en temel iki sorunu oluşturmaktadır. Oysa en başta sorulması gereken ya da uyum sürecinde sorgulanması gereken soru şudur: Almanya’ya kaç Türk vatandaşı uyum sağlayamamıştır. Uyum sorunu genel mi yoksa özel bir sorun mudur? Bu sorudan yola çıkarak verilecek cevap daha sağlıklı çözüm yollarının bulunmasına neden olacaktır. Çünkü Almanya’ya uyum sağlayaman Türkler „parelel toplum“ olarak adlandırılmaktadır. Bu durumu olumsuz olarak etkileyen bir başka faktör de son yıllarda Avrupa’da gelişen „dinsel karşıtlıktır“. Özellikle 11 Eylül saldırısından sonra Avrupa dinsel algılamada değişiklik göstermeye başlamış ve Almanya bu konuda Avrupa Birliğini’nin lokomotifi olmuştur.

Sonuç

Yukarıda Türklerin en temel sorunları ve kazanımları birlikte ele alınmıştır. Türklerin Almanya’da gelecekte nasıl bir toplum oluşturacakları konusunda sağlıklı ve bilimsel bir yaklaşım sergilenecekse yukarıda sunulan verilerin dikkate alınması zorunluluğu vardır. Bu topluma ilişkin sosyolojik yapı analiz edilmeden Türk Varlığı‘nın Almanya’daki geleceği konjüktürel olacaktır. En başta yapılması gereken Türklerin hem Türkçe hem de Almanca dilbilgilerini halletmektir. Bu problem halledilmediği sürece kısmen varolan uyum sorunu da devam edecektir. Bunun için her iki ülkenin eğitim politikaları tekrar düzenlenmeli ve Almanya’da yaşayan Türklere göre programlar oluşturulmalıdır. Bunun içinde bir dönem Almanya’da yaşamış ve Türkiye’ye kesin dönüş yapmış ve eğitimli insanların deneyimleri bu programları oluştururken dikkate alınmalıdır. Buna bağlı olarak bu insanların Almanya’daki sosyolojik yapısı tam anlamıyla çıkarılmalıdır. Çünkü

(14)

14 Almanya’da yaşayan insanlar kendi içlerinde de bir paralel toplum oluşturmaktadırlar. Başka bir ifadeyle Almanya’daki Türklerin kendi aralarında da duvarlar bulunmaktadır. Bu duvarlar dinsel ve etnik temellidir. Bu anlamda 1. ve 4. Kuşak arasında bir fark bulunmamaktadır. Bir toplumu anlayabilmenin yolu o toplumunun sosyolojisini ve psikolojisini iyi anlayabilmekten geçmektedir. Buna yönelik anket çalışmaları hazırlanmalı ve bu anketin sonucuna göre düzenlemeler yapılmalıdır.

Bu çalışmalara göre belirlenecek olan uzun vadeli planlar ideolojik yaklaşımlardan uzak tutulmalıdır. Çünkü 51 yıldır bir başka ülkede yaşayan bir toplumun artık yaşadığı toplumun bir parçası olduğu gerçeğinin kabul edilmesi gereklidir. Almanya’da yaşayan her Türk Vatandaşına dolaylı olarak önerilen “ya Alman gibi ol Almanya’ya uyum sağla, ya da kendi kültürel yapı değiştir” anlayışının bilimsel bir yaklaşım olmadığı çok açıktır. Ekonomik krizlerin başlıca nedeni olarak da görülen bu kitle kendini güven içinde hissetmediği zaman nasıl başka bir topluma uyum sağlayaçaktır?

Almanya’da yaşayan Türklere ilişkin yıllardır yapılan araştırmalar sonucunda bir çok veri toplanmıştır. Bu veriler bir envanterde toplanıp sürekli güncellenmeli Alman siyasiyetcilerinin, üniversitelerin ve bizzat bu verileri oluşturan kişilerin kullanımına açılması gereklidir. Yapılan bu araştırmalar cok dar bir çevrede ele alındığı için Almanya’daki Türk Varlığına ilişkin sorunlar da yine aynı çevreler tarafından çözüme ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede her iki ülkenin katılımıyla sağlanacak olan çözüm yolları geliştirilmelidir. Bu yapılmadığı takdirde sadece bir ülkenin yaklaşımı kabul edildiğinden sorunlar birikerek yeni sorunlara yol açmaktadır. Bu bağlamda yapılması gereken en önemli şey sayısı belli olan bu insanlara doğrudan ulaşmaktır. Ulaşılmadığı takdirde Almanya’da yaşayan Türkler başka bir ülkede mikro düzeyde paralel toplumlara ayrışacaktır. 2009 yılında Hacettepe Üniveristesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünde yapılan Doktora (

Die

Rezeption des Begriffes “Heimat” in drei Generationen der in Deutschland

lebenden Türken, Ein Beitrag zur Soziolinguistik und Semiotik. Almanya’da

yasayan birinci, ikinci ve üçüncü kusak Türklerin “Vatan” algılaması.

Göstergebilim ve Sosyodilbilim açısından bir araştırma, Sedat Şahin)

çalışmasına göre hangi kuşaktan olursa olsun Almanya’da yaşayan Türklerin %44’ü Türkiye’yi ve %50’si de hem Türkiye’yi hem de Almanya’yı “Vatan” olarak algılamaktadır. Bunlara Almanya’da doğup büyüyen kuşaklar da dahildir

(15)

15 (Şahin, 2009: 270). Dolayısıyla, hem Türkiye’yi hem de Almaya’yı vatan olarak algılayan kişilerin her iki ülkeden de vazgeçemedikleri çok açıktır.

Her iki ülkenin vatan olarak algılanmasından dolayı her iki ülkenin paydaşı olan bu insanların gelecekleriyle ilgili planlar yapılırken işbirliği yapma zorunluluğu vardır. Bu işbirliği öncelikli olarak ekonomik sonra da sosyo kültürel alana ilişkin olmalıdır. Çünkü her iki ülke arasındaki ilişkileri belirleyen en önemli katma değeri Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarının kendileri belirleyeciktir. Her iki ülke de bu bağlamda kurumsal yapıları oluşturmak mecburiyetindedir.

KAYNAKÇA:

AZR (2011) (Alman Yabancılar Merkezi), Ausland Ministerium Yayınevi, Berlin/Almanya.

BERİL,Tufan; YILDIZ, Süleyman. (1993). Geri Dönüş sürecinde İkinci Kuşak, Hacettepe Üniversitesi Yayınları B-36, Ankara.

DEUTSCHE STATISTISCHE AMT. (2003). (Alman İstatistik Dairesi); Yirmi Yıllık Kardeşlik, Franfurt Societätts Yayınevi Gmbh, Franfurt/Almanya.

DEUTSCHLAND DERGİSİ. (1997). Türk-Alman Diyalogu için 16 Proje,

Franfurt Societätts Yayınevi Gmbh

Şubat, Franfurt/Almanya.

DEUTSCHLAND DERGİSİ. (1998). Karşılıklı Saygı,

Franfurt Societätts

Yayınevi Gmbh

Ekim, Franfurt/Almanya.

DEUTSCHLAND DERGİSİ. (1999). Almanya’da Görüş Çeşitliliği,

Franfurt

Societätts Yayınevi Gmbh

Ağustos/Eylül, Franfurt/Almanya.

KAYA, Ayhan. (2000). Berlin’deki Küçük İstanbul, Büke Yayınları, İstanbul.

KONGAR, Emre. (1989). Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitapevi,

İstanbul.

LASCHET Armin, ALVAREZ José E., DOLZER Rudolf, HEMMER Hans-Rimbert (2006). Auslandinvenstitionen, Herder Yayınevi Dergisi, Almanya.

SAHİLYOL, Kaan. (2011). Siyasetinde Türk Kökenli Seçmen ve Politikacılar, İKV Değerlendirme Notu, Türkiye.

ŞAHİN, Sedat. (2002). Almanya’da Usta bir Hiciv Sanatcısı: Kaya Yanar,

Folklor/Edebiyat Dergisi 2002/4, UEM Uluslararası Eğitim

Öğretim Basımevi, Ankara.

ŞAHİN, Sedat. (2009).

Die Rezeption des Begriffes “Heimat” in drei

Generationen der in Deutschland lebenden Türken, Ein Beitrag zur

Soziolinguistik und Semiotik. Doktora Çalışması, Sosyal Bilimler

Enstitüsü, Ankara.

ŞEN, Faruk. (2011). Almanya’daki Türkler – Entegrasyon veya Gettolaflama, Türkiye Araştırmaları Yayınları, Almanya,

ZENGİN, Erkan. (2010). Türk-Alman Edebiyatına Tarihsel Bir Bakış ve bu Edebiyata İlişkin Kavramlar, Türkiyat Dergisi, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat

Referanslar

Benzer Belgeler

Sayın Wellmann da aktardı tabi ki Alman hükümeti doğal olarak Almanya’ ya göç eden Türk vatandaşları- nın veya Türk kökenli Almanların Almanca dilini iyi

17 Köln’de yaşayan Türklerin, kültürün önemli yapı taşlarından olan ve ağrlıklı olarak Türk müziği eğitimi veren resmi, vakıf-dernek ve son olarak

Çalışma, yakın zamanda yurt dışında öğrenim görmek için Alman üniversitelerine okumaya gitmiş olan Türk mezunların – kendi tabirleriyle New Wave/Yeni Dalga–

7.5 Genel Kurul, bir başkan, bir başkan yardımcısı ve iki sekreterden oluşan Divan tarafından yönetilir. Divan Genel Yönetim ve Mali Denetim Kurulu üyeleri görev almazlar. 7.6

VARLIKLARDA DE⁄ER DÜfiÜKLÜ⁄Ü STANDARDI KAP- SAMINDA ‹MKB’DE ‹fiLEM GÖREN fi‹RKETLERDE TMS 36 STANDARDININ UYGULANMASINDA.. YAfiANAN SORUNLAR

[r]

Bu yaz döneminde Alman toplumu, lider olarak Almanya Şansölyesi Angela Merkel yerine, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Cumhurbaşkanı Recep

II. Dünya Savaşı sonrası başlayan ve 1970'e kadar uzanan dönem içerisinde, endüstrileşmiş ülkelerin kitle üretimine da- yalı bir sistem ile verimlilik ve üretim artışı