• Sonuç bulunamadı

Başlık: Küresel su hareketinin kurumsallaşması yönünde bir tartışmaYazar(lar):ATVUR, SenemCilt: 68 Sayı: 4 Sayfa: 045-072 DOI: 10.1501/SBFder_0000002295 Yayın Tarihi: 2013 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Küresel su hareketinin kurumsallaşması yönünde bir tartışmaYazar(lar):ATVUR, SenemCilt: 68 Sayı: 4 Sayfa: 045-072 DOI: 10.1501/SBFder_0000002295 Yayın Tarihi: 2013 PDF"

Copied!
28
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÜRESEL SU HAREKETİNİN KURUMSALLAŞMASI

YÖNÜNDE BİR TARTIŞMA

Dr. Senem Atvur Akdeniz Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi

● ● ●

Özet

Neoliberal politikaların etkisi ile şekillenen su politikalarına karşı gelişen yerel toplumsal hareketler, ulus-ötesi girişimlerle uluslararası bir kamuoyu oluşturmaya başlamıştır. Küreselleşme karşıtlığının da güçlendiği bu süreçte, Dünya Sosyal Forumları küresel su sorunlarının da tartışıldığı bir platform oluştururken, Alternatif Su Forumlarının ortaya çıkışı küresel su mücadelesini de hızlandırmıştır. Suya erişim sorunları ile neoliberalizm arasında paralellik kuran küresel su hareketi, giderek sistem karşıtı söylemini güçlendirmektedir. Yerel/küresel baraj ve özelleştirme karşıtı hareketler tarafından şekillendirilen bu küresel hareket, şu ilkelerin yayılması için mücadele etmektedir: su hakkı, eşitlikçi ve adil su politikaları, su kaynaklarının kamusal yönetimi, su adaleti için halkların örgütlenmesi, diğer toplumsal hareketlerle dayanışmanın arttırılması. Bu durumda ağ tipi örgütlenmeyi benimseyen hareketin kurumsallaşmasının, küresel su mücadelesine ve sistem karşıtı hareketlere katkı yapıp yapamayacağı tartışılmalıdır. Kurumsallaşma ile küresel su politikalarının dönüştürülmesinde daha etkili mücadele edilebileceği; ayrıca küreselleşme karşıtı hareketler için de örnek oluşturabileceği iddia edilmektedir. Bu bağlamda kurumsallaşma fikrinin demokrasi ve katılımın yeniden tanımlanmasına katkısının olup olmayacağı da tartışılacaktır.

Anahtar Sözcükler: Küresel su hareketi, su politikaları, küreselleşme karşıtı hareket, neoliberalizm, kurumsallaşma

A Discussion about Institutionalization of Global Water Movement

Abstract

Local social movements against water politics shaped by neoliberal impact have started to create an international public opinion through transnational initiatives. Within the anti-globalization movements, World Social Forum has created a platform for the discussion of global water problems. Moreover, the emergence of Alternative Water Forums has accelerated global water struggle. Global water movement which draws a parallel between the problem of access to the water and neoliberalism has increasingly strengthened the systemic discourse. This global movement which has been shaped by local/global anti-dam and anti-privatization movements has struggled in order to spread these principles: right to water, equitable and fair water policies, public management of water resources, organizing people for the water justice, improving solidarity with other social movements. In this case, it should be discussed whether the institutionalization of the movement that organized by networks could contribute to global water struggle and anti-systemic movements. It is argued that the struggle to transform global water politics could be more effective by institutionalization and that institutionalization could be an example for the anti-globalization movement. In this context, it will be discussed whether the idea of institutionalization could contribute redefining of democracy and participation.

Keywords: Global water movement, water politics, anti-globalization movement, neoliberalism, institutionalization

(2)

Küresel Su Hareketinin Kurumsallaşması

Yönünde Bir Tartışma

Giriş

Günümüzde derinleşen suya erişim sorunlarının kökeninde sanayileşmeyle paralel ilerleyen ekolojik krizin etkisi yadsınamaz noktaya varmıştır. Yaşamın ana kaynağı olan su; ekonomik, toplumsal ve kültürel etkinliklerin şekillenmesinde ve sürekliliğinde oynadığı rolle, politik kararların da hedefinde yer almaktadır.1977’de BM tarafından düzenlenen Mar del Plata Su Konferansı ile su sorunu uluslararası gündem içinde de yerini almaya başlamıştır. Ekolojik sorunların derinleşmeye başladığı süreç, suyun statüsü, kullanımı, yönetimi konularında yeni hukuki düzenlemelerin gerekliliğini de ortaya çıkartmıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinde, küreselleşme sürecinin gelişimi, su politikalarında da neoliberal küresel eğilimlerin ağırlık kazanmasına yol açarken, 1991 Dublin Deklarasyonu ile suyun ekonomik bir mal olarak kabul edilmesi ve fiyatlandırılmasının gerekli görülmeye başlaması su yönetiminde ve su hizmetlerinin sunumunda özel sektörün rolünün artmasına neden olmuştur. Bu çerçevede uygulamaya geçirilen su hizmetleri özelleştirmeleri ya da kamu-özel ortaklığı modeli ile büyük baraj inşaatları dünyanın pek çok farklı coğrafyasında toplumsal tepki ile karşılaşmıştır. Bu tepkilerin tabandan gelen bir harekete dönüşerek, ulusal politikaları etkileme çabaları Bolivya başta olmak üzere kimi ülkelerde sonuç vermiş; kimi ülkelerde ise merkezi hükümetlerin kararlarından vazgeçmemesi ile sonuçlanmıştır.

Bu çalışma 2012 yılında tamamlanan “Küresel Su Politikalarına Karşı Küre-yerel

Toplumsal Hareketlerin Yarattığı Sonuçlar” başlıklı tez çalışmasına dayanılarak oluşturulmuştur.

(3)

Dünya Sosyal Forumu, Alternatif Dünya Su Forumları gibi tabandan gelen hareketlere dayanan küresel platformların ortaya çıkışı, yerel hareketler arasında paralelliği ve işbirliğini geliştirecek, küresel etki yaratmalarına yardımcı olacak ulus-ötesi örgütlenmelerin önemini artırmaya başlamıştır. Yerel ve ulusal su politikalarına karşı gelişen toplumsal hareketlerin elde ettikleri başarılara dayanarak evrilen suyla ilgili küresel hareketler bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Çalışma içinde küreselleşme karşıtlığı ile benzer argümanları savunan su hareketleri “küresel su hareketi” olarak adlandırılmıştır. Çalışmanın temel amacı küresel su hareketinin ortak mücadelesinin başarıya ulaşması ve küresel su politikalarının dönüştürülmesi yönünde öneriler ortaya koymaktır. Bu öneriler, küresel hareketin su mücadelesini yanında neoliberal sistem karşıtlığını etkinleştirmek açısından kurumsallaşma seçeneğine işaret etmektedir. Suyla ilgili küresel hareketlerin, küreselleşme karşıtı hareket ile organik bir bağa sahip olması göz önüne alınarak; öncelikle toplumsal hareketlerin tarihselliği içinde küreselleşme karşıtı hareketin yeri irdelenecektir. Bu bağlamda küresel su mücadelesinin tabanını oluşturan barajlara ve su özelleştirmelerine karşı ortaya çıkan ulus-ötesi girişimler ile küresel bir su hakkı mücadelesine dönüşen Alternatif Dünya Su Forumları küreselleşme karşıtlığıyla paralelliği çerçevesinde ele alınacaktır; böylece küresel su hareketinin hedeflerinin anlaşılması ve kurumsallaşma önerisinin desteklenmesi açısından dayanaklar oluşturulacaktır. Bu çerçevede küresel su hareketinin kurumsallaşması önerisinin, küreselleşme karşıtı harekete olası katkısı da tartışılacaktır.

1. Toplumsal Hareketler İçinde Küreselleşme

Karşıtı Hareket

Toplumsal hareketler, en basite indirgenmiş şekliyle politik, ekonomik, toplumsal ya da kültürel bir etken bağlamında bireylerin bir araya gelerek ortaya koydukları ve belli bir (olumlu ya da olumsuz) etki (dönüşüm) yaratan tepkilerdir. Lecomte (2005: 513-14) toplumsal bir hareketin her şeyden önce, bilinçli, planlı ve bir amaca yönelik, kolektif ve iradi bir eylem olduğunu dile getirmektedir. Toplumsal hareket belli bir amaca yönelmiş bir eylemsellik durumudur ve içinde bulunduğu tarihsel süreçle de bağlantılı olarak hareket, mevcut yapı üzerinde etkili bir değişim/dönüşüm süreci yaratmaktadır. Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi Avrupa’da köklü toplumsal değişimlere neden olurken, bu süreçte “hareket” kavramı fabrikalardaki çalışma koşullarının ve kent yaşamının yarattığı sosyal ve kültürel krizler karşısında (toplumsal) grupların tepkisini niteleyecek şekilde kullanılmaya başlanmıştır (Nicholas, 1973: 63).

(4)

Toplumsal hareketler açısından dönüm noktası Sanayi Devrimi ile işçi sınıfının ortaya çıkışıdır. İşçilerin kolektif mücadelesi, Marx ve Engels’in “Komünist Manifesto”da dile getirdikleri gibi burjuva toplumunda özgürlüğe ve kişiliğe sahip olmayan çalışan bireyin, sınıf bilinci kazanarak devrimci mücadeleye girişmesi, kapitalist sistemin yıkılıp, komünist bir düzenin kurulması yönünde ilk adımdır. Marksist fikirler ve işçi mücadeleleri -başta Avrupa olmak üzere- tarihsel süreç içinde kapitalist sisteme alternatif sosyalist/komünist düzen arayışını farklı toplumsal hareketlerin temel dinamiği haline getirmiştir. 21. yüzyılın ikinci yarısında toplumsal hareketler açısından önemli bir kırılma yaşanmıştır. Tarihsel süreç içinde toplumsal mücadele amaçlarının, sınıfsal hedeflerin yaşadığı dönüşüm, kapitalist sistemle uzlaşı ile sonuçlanmış ve belli (spesifik) alanlarda reform talepleri ile mücadeleyi yoğunlaştırmıştır1. Post-Marksist yaklaşımların işçi sınıfının rolü, sosyalizmle ilişkisi, sosyalist hareketin sınıftan bağımsız şekilde evrensel insani değerlere bağlı ideolojik ve siyasal örgütlenmesi ile demokratik mücadelesine yaptığı vurgu (Wood, 2006: 22-25) “Yeni Toplumsal Hareketler” yaklaşımlarının ortaya çıkışına temel oluşturmuştur. Yeni toplumsal hareketler temelde sanayi toplumundan post-endüstriyel topluma geçişle bağlantılı olarak ortaya çıkan, işçi hareketlerinin temel aldığı nesnel sınıf çıkarına dayalı dağıtım meseleleri yerine kültür, kimlik, özerklik, nitelikli yaşam meselelerini koyan hareketlerdir (Coşkun, 2007: 134). Touraine (1978: 19-25), toplumsal yapıdaki değişimle beraber; devletin liberal ve özgürlükçü yönde eleştirilmesi, iktidarın merkezileşmesinin reddi, kimliğini yeniden bulmak isteyen değişim yanlılarının ortaya çıkışı aşamalarını içeren yeni kolektif eylemlerin yeni toplumsal hareketler temelinde gelişerek programlanmış topluma geçişi sağladığını öne sürmektedir2. İşçi mücadeleleriyle karşılaştırıldığında yeni

1Bu durum özellikle Avrupa için geçerlidir. Avrupa’da işçi sınıfının Refah Devleti

politikaları çerçevesinde elde ettiği kazanımlar sonucu sistemle uzlaşısı, devrimci mücadeleyi de zayıflatmıştır. Öte yandan, Rusya’da gerçekleştirilen Devrim, gelişmiş bir işçi sınıfı olmadan da devrimci hareketlerin komünist bir düzen kurabileceğini göstermiştir. Sovyetler Birliği’nin politik ve idari yapısının devrimci yönü farklı yönlerden tartışılmakla birlikte, özellikle “dekolonizasyon” sürecinde yeni bağımsızlığını kazanan ülkelerde, işçi sınıfı önderliğinde olmasa da sosyalist mücadelenin yürütülebileceğinin anlaşılması açısından önemli rol oynamıştır. Bunun yanında Latin Amerika’da yaygınlaşan hareketler de devrimci mücadelenin sona ermediğinin görülmesi açısından önem taşımaktadır.

2Yeni toplumsal hareketler, klasik (işçi sınıfı) hareketlerden örgütlenme biçimleri,

eylem repertuarları, değer ve talepleri, politik alanla ilişkileri ve kimliklerin ön plana çıkması bağlamında da farklılaşmaktadır (Neveu, 2009: 61-63). Merkezi örgütlenmeden çok, delege tipi yerel örgütlenmelere ve katılımcıların özerkliğine ağırlık verilirken, benimsenen değerler de toplumsal denetime direnç ve özerkliğe

(5)

toplumsal hareketlerin, katılımcıları yönünden daha fazla çeşitlilik içerdiği, iktidarı ele geçirme hedefi taşımadıkları, liberal sisteme içkin halde, uzlaşma yoluyla taleplerini elde etmek için mücadele ettikleri gözlenmektedir.

Küreselleşme süreci yeni toplumsal hareketler açısından yeni bir dönüşüm yaratırken, hareketlerin küresel bir karakter kazanmasında önemli rol oynamıştır. Küreselleşme sürecinin ana eksenini kapitalist sistemin güçlendirilmesini temel alan neoliberal politikalar oluşturmaktadır. Bu süreç yalnızca dünya ekonomisini dönüştürmekle kalmamış, ekonomik akışın önündeki engelleri kaldıracak şekilde ulus-devletlerin ve uluslararası örgütlerin kurumsal ve politik yapısını da değiştirip esnekleştirerek, neoliberalizme küreselden yerele geniş bir uygulama alanı yaratmıştır. Neoliberal politikaların şekillendirdiği küreselleşme sürecinde (ekonomik, toplumsal ve yapısal) eşitsizliklerin derinleşmesi, diyalektik olarak sürecin kendi karşıtını yaratmasında önemli rol oynamıştır. Petras, 1990’lı yıllar boyunca dünyanın farklı bölgelerinde sendikaların, cemaat örgütlerinin, çevrecilerin, köylülerin, çiftçilerin, öğrencilerin, feministlerin yollara barikat kurup, parlamentoları işgal ederek küresel sistemin yönetici sınıflarına, çokuluslu şirketlere karşı kitle gösterileri düzenlerken, sistemin yeni aktörlerinin rollerinin daha iyi anlaşılmasına da katkıda bulunduklarını belirtmiştir. Bu hareketlerin çapı, derinliği, tutarlılığı bölgeye ve tarihsel momente göre değişmesine karşın ortak noktaları küreselleşmenin yarattığı hakimiyete karşı ortak muhalefet oluşturabilmeleridir (Petras, 2004: 358).

Petras’ın bahsettiği mücadeleler, yeni toplumsal hareketlere örnektir; mücadele pratiğine sahip farklı kesimlerin ortak hareketi ise küreselleşme karşıtı hareketin tabanını oluşturmaktadır ve ortak hareket giderek küresel alana yayılmaktadır. Cohen (1998: 6), insan hakları, kadın, barış, çevre, emek, öğrenci hareketleri gibi yerel, topluluk temelli mücadele yöntemlerini benimseyen yeni toplumsal hareketlerin Batılı toplumsal hareketlerin mücadelelerinin kendi toplumlarını aşarak küresel yapı ve problemlerle bağlantılı olduğunu fark etmeleri; sorunların sınıraşan özellikleri, mücadelelerin küresel yapı ve problemlerle bağlantılı olduğunun fark edilmesi, koşulların küresel örgütlenme için imkan sağlaması, eylemlerin ulus-ötesi karakteri ve farklı ülkelerdeki yerel hareketlerin ulus-ötesi hareketlerle bağlantı

dayanmaktadır. Klasik sınıf kimliğinden bağımsız yeni kimliklerle hareket ederek taleplerini, yaşam biçimleri ve kimliklerinin tanınması konusunda yoğunlaştırmakta ve devlete meydan okumak yerine bağımsız/özerk özel alanlar yaratmayı tercih etmektedirler. Bu bağlamda yeni toplumsal hareketler kurumsal ve hiyerarşik yapılardan uzak, belli ve sınırlı bir amaç için bireyleri bir araya getiren, homojen bir yapı sergilemeyen örgütlenmelerdir (Sommier, 2003: 26).

(6)

kurabilmesi gibi nedenlerle küresel alana taşınabildiğini ortaya koymuştur. Tarrow’a göre de hızlı kişisel iletişim biçimlerinin gelişimi, yerel aktivizmden uzmanlaşma ve harekete geçme becerilerinin kazanılmış olması, halkların yaşamlarını etkileyen kararların uluslararası alanda alındığının herkesçe bilinir hale gelmesi gibi faktörler ulusötesi aktivizmin ve küresel toplumsal hareketlerin ortaya çıkışında etkili olmuştur (Tarrow, 2008: 115). Yaygın olarak “küreselleşme karşıtı hareketler”3 olarak adlandırılan bu tepkiler, temelde küreselleşme olgusunun kendisine değil kapitalist/neoliberal küreselleşmeye karşı olduklarını belirtirken, başka bir küreselleşmenin mümkün olduğunu dile getirmektedir (Çetinkaya, 2008: 59).

Dünya Ekonomik Forumu, G-8 Zirvesi, IMF Zirvesi gibi küresel sistemi temsil eden aktörlerin bir araya geldiği etkinlikler sırasında düzenlenen protestolar, bölgesel-ulusal-küresel Dünya Sosyal Forumları küreselleşme karşıtı hareketin temel eylem alanlarını oluşturmaktadır. Bu etkinlikler aynı zamanda farklı hareketlerin bir araya gelerek, deneyimlerini paylaştıkları bir platform haline dönüşmektedir. Yerel düzeyde küresel politikaların uygulayıcısına dönüşen ulus-devlete ve kurumlarına karşı da mücadele eden küreselleşme karşıtı hareketler (Çetinkaya, 2008: 60) bu bağlamda yerel mücadelelerinde dahi küresel bir karakter taşıyabilmektedir. Farklılıkların bir aradalığını niteleyecek şekilde “çokluk” kavramını ortaya atan Hardt ve Negri (2011a: 108, 113-14, 227), küresel toplumsal hareketlerin çoğulluğun iletişiminden ve işbirliğinden yana; idare edilen değil, kendi kendini yönetebilen; siyasal otoritenin egemenliğine meydan okuyarak demokrasiyi hedefleyen bir oluşum (organizma), toplumsal özne ve egemen olmayan bir örgütlenme biçimi olduğunu belirtmektedir4. Bunun yanında küreselleşme karşıtı hareketlerin neoliberalizmin temsili demokrasi krizi yarattığı süreçte, farklı demokrasi anlayışlarının (katılımcı, müzakereci, direkt) tartışılması açısından yeni bir kapı aralayabileceği de öngörülmektedir (Della Porta, 2003: 193).

3Medyanın hareketi “küreselleşme karşıtı” olarak etiketlemesi, katılımcılardan tepki

görmektedir. Egemen medya sistem için tehdit olarak algıladığı yeni toplumsal hareketleri gayrı-meşru biçimde sunmaya çalışmaktadır (Dahlgren, 2012: 51). Buna karşın, dünyanın farklı bölgelerinde benzer bir eylem planı izleyen ve küreselleşmeyi yönlendiren siyasi kurumları hedef alan eylemlere girişen hareketleri nitelemek için bu kavram yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır (Castells, 2008: 189-190). Fransızca’da kullanılan “altermondialiste” kavramı, belki de hareketi en doğru şekilde ifade etmektedir. Kavram alternatif ve aşağıdan küreselleşmenin inşasına işaret etmektedir.

4Hardt ve Negri’ye (2011a: 103) göre demokrasi, hareketlerin hem ulaşmak istedikleri

(7)

Neoliberal küreselleşme karşıtlığı ortak paydasında buluşan hareketler aslında mevcut küresel sistemin yarattığı olumsuzlukları değiştirmek için mücadele eden toplumsal hareketlerdir. Bu bağlamda yeni toplumsal hareketlerden farklılaştıkları temel nokta kurdukları küresel bağlar ya da küresel eylem kapasiteleri değil, sistem karşıtı yönleridir. Neoliberalizme yöneltilen eleştiriler ve “başka bir dünya mümkün” sloganı, alternatif sistem arayışlarının yansımasıdır. Bunun yanında küreselleşme karşıtı hareketler, küresel kapitalizmden çok onun araçlarını sorguladıkları, toplumsal sorunun bir parçasını genel bir sorun gibi tanımlama ve sunma hatasına düştükleri yönünde de eleştirilmektedir (Çoban, 2009: 27). Küreselleşme karşıtı hareketin neoliberalizm/kapitalizmin yarattığı sorunlara çok boyutlu çözüm önerilerinin sınırlı kalması, farklı mücadeleleri bir araya getirecek kurumsal bir yapılanmayı tercih etmemesi ve bütüncü bir alternatif sistem kurgusuna sahip olmaması yöneliminin belirsizliğini koruduğunu da göstermektedir5. Bu çalışma çerçevesinde, belirsizliğin giderilebilmesi açısından küreselleşme karşıtı hareketin parçalarını oluşturan spesifik alanlarda yürütülen toplumsal mücadelelerin yönelimlerinin somutlaştırılması ve kurumsal mücadelenin derinleştirilmesi yönünde atılacak adımların küreselleşme karşıtı harekete de örnek oluşturabileceği varsayılmaktadır. Bu bağlamda, küresel su mücadelesinin, taşıdığı küreselleşme karşıtı karakter dikkate alınarak irdelenmesi, kurumsallaşma önerisi çerçevesinde küreselleşme karşıtı harekete katkısını da destekleyecektir.

2. Küresel Su Mücadelesinin Küreselleşme

Karşıtlığı ile Kesişimi

Küreselleşen dünya üzerinde interaktif etkileşimin hızla yayıldığı süreçte Tarrow (2011: 263-64) çatışmacı taleplerin, çatışma formları ve repertuarlarının da hızla benzeşerek yayıldığını ifade etmekte; farklı

5Bu bağlamda küreselleşme karşıtı hareket genel başlığı altında değerlendirilebilecek

“Öfkeliler” (Les Indignés) ya da “İşgal” (Occupy) hareketlerinin kapitalist/neoliberal sistemi doğrudan hedef almaları ve alternatif arayışlarını somutlaştırmaları, küreselleşme karşıtı hareketin yönelimini etkileyebilecek gelişmelerdir. Küresel sistemin yarattığı sorunlara karşı somut hedefler içeren yerel ve ulusal düzeyle bağlantılı örgütlü, küresel bir mücadelenin başlatılması kapitalist sistemin dönüştürülmesi için atılabilecek adımlar arasında en önemlilerinden biridir. Bu dönüşüm için küreselleşme karşıtı hareketin, 21. yüzyılın koşulları dikkate alınarak, yeniden ele alınacak sınıf olgusu çerçevesinde örgütlenmesi, mücadelenin ve alternatif tasarımının etkililiğini artırabilecek unsurlardır. Bu konu farklı bir çalışmanın konusunu oluşturacak genişlikte olduğu için, bu çalışma içinde ele alınmamaktadır.

(8)

mekanlardaki insanların benzer örgütlenme yöntemlerini ve eylemlerini taklit ettiklerini belirtmektedir. Bu bağlamda farklı tabandan gelen küreselleşme karşıtı hareketlerin temelde hiyerarşiyi reddederek ve örgütsel bağlardan çok ağ tipi, esnek yapılanma modelini tercih ettikleri; geniş katılımlı, barışçı yöntemleri benimseyen eylemlerde bulundukları gözlenmektedir. İnteraktif iletişim yollarını (ve sosyal medyayı) yaygın olarak kullanan, farklı sosyal, politik, ekonomik yapılardaki ülkelerden aktivistler bir araya gelerek, dağınık ağ örgütlenmesinin en açık örneklerinden birini sergilemektedir; anarşistler, çevreciler, feministler, eşcinsel grupları, kilise grupları gibi oluşumlar tek bir otorite altında birleşmek yerine bir ağ yapısı içinde etkileşim kurmakta (Hardt ve Negri, 2011a: 103) ve ortak bir amaç için mücadele edebilmektedir. Bu bağlamda yerel kaynak ve fırsatlardan yola çıkarak, yerel bağlarını koparmadan küresel eylemleri başlatan ve küreselleşme karşıtı hareket içinde de yer alan bu aktivistlerin ayırt edici özellikleri kendi toplumlarıyla, diğer ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla ilişkisel bağlara sahip olmalarıdır (Tarrow, 2008: 113, 120). Yerel düzeyde eylemselliğini arttıran sivil toplum hareketleri, ulusal düzlemin ötesinde farklı hareketlerle ulus-ötesi bağlantılar kurarak küresel eylemler düzenleyebilmektedir. Bu etkileşim toplumsal hareketlerin eylem alanını genişleterek, örgütlenmesine ulus-ötesi bir karakter de katmaktadır. Baraj inşaatları ve su özelleştirmelerine karşı ortaya çıkan yerel toplumsal hareketler de küresel su mücadelesinin asıl tabanını oluşturmaktadır. Bu bölümde yerel mücadelelerden örnekler üzerinde durulmadan; yerel hareketlerin ulus-ötesi bağlar kurmaya başlamalarıyla paralel olarak, mücadele edilen alanlarda uluslararası bir kamuoyu oluşmasında ve mücadelenin küresel düzleme taşınmasında etkili olan girişimler irdelenecektir. Küresel tepkiler içinde baraj karşıtı kampanyalar ile su özelleştirmelerine karşı ortaya çıkan hareketler iki farklı eğilim olarak gelişmiştir. Bunun yanında bu iki farklı eğilim Conca’ya (2006: 247) göre suyun insan hakkı olarak tanınması noktasında birleşebilmektedir; ayrıca bu iki eğilimin Alternatif Su Forumları çerçevesinde bir araya gelerek küresel su mücadelesini güçlendirdikleri gözlenmektedir.

Baraj ve Özelleştirme Karşıtı Hareketlerin Küreselleşmesi

Su özelleştirmelerine karşı toplumsal hareketlerin küreselleşmesi 2000’li yılların başlarına tarihlenirken, baraj karşıtı hareketlerin küresel girişimlerde bulunması 1980’li yılların ortalarında başlamıştır. Bu süreçte, 1985 yılında ABD’de, nehirleri ve nehirlere bağlı toplulukların haklarını korumak amacıyla kurulan “International Rivers Network” (Uluslararası Nehirler Ağı) etkili rol oynamıştır. International Rivers, nehirleri korumak, adil ve sürdürülebilir su ve

(9)

enerji politikaları geliştirmek için baraj inşaatlarından etkilenen topluluklar, tabandan örgütlenen hareketler, çevreciler, insan hakları savunucuları ve nehirlere zarar veren projelere karşı çıkarak farklı seçenekler öne sürenleri bir araya getiren; dünyanın farklı bölgelerinde baraj karşıtı girişimlerde6 bulunan küresel bir ağdır. International Rivers’ın temel çalışma ilkeleri arasında yer alan yerel hareketlere destek olunması, karar alma süreçlerinin değiştirilmesi, barajlardan etkilenenlerin karar alma süreçlerine katılımının sağlanması; küçük ölçekli, yerel yönetime tabi, yenilenebilir çözümlerin geliştirilmesi gibi ilkeler (International Rivers, 2012) küresel girişimin yerelle ve diğer hareketlerle etkileşimini, yeniden kurgulanacak demokrasi talebini ve alternatif arayışlarını ortaya koymaktadır.

Baraj karşıtı hareketler içinde küresel anlamda en çok ses getirenlerinden biri 1997 yılından beri düzenlenen Barajdan Etkilenen Haklar Uluslararası Buluşması’dır (International Meeting of People Affected by Dams). 1997 yılında Brezilya’nın Curitiba kentinde, 2003 yılında Tayland’ın Rasi Salai kentinde ve 2010 yılında Meksika’nın Temacapulin7 kentinde düzenlenen buluşmalar, dünyanın farklı bölgelerinden baraj karşıtı hareketi ve aktivisti bir araya getiren; mücadelenin etkisinin artırılması yönünde adımların tartışıldığı bir platformdur. Curitiba Buluşmasında katılımcıların kültürel, toplumsal, politik ve çevresel gerçekliklerinin farklılığına karşın mücadelelerinin tek olduğu vurgusu ile aslında her ülkede aynı finans kuruluşlarına, aynı inşaat firmalarına, aynı enerji şirketlerine ve aynı danışmanlara karşı mücadele edildiğinin belirtilmesi (Declaration of Curitiba, 1997), bir bakıma küreselleşme sürecinde sermayenin ulus-aşırı etkinliklerini özetler niteliktedir. Rasi Salai buluşmasında ise kârı maksimize etme düşüncesinin hakim olduğu toplumsal düzene karşı çıkılarak, eşitlik ve dayanışma için mücadele ettikleri ve farklı bir enerji ve su yönetiminin mümkün olduğu görüşleri eklenmiştir (Rasi Salai Declaration, 2003). Bu görüşler kapitalizm eleştirisinin yansıması

6International Rivers şimdiye kadar Brezilya’da, Amazon Havzası’nda, Mekong Nehri

üzerinde ve Nepal’de baraj inşaatlarının durdurulmasını sağlamış; Dünya Barajlar Komisyonu’nun oluşturulmasında etkin rol oynamıştır. Ayrıca, 14 Mart’ın Uluslararası Nehirler İçin Eylem Günü (International Day of Action for Rivers) olarak kutlanmasını; Hindistan ve Uganda’da alternatif projelerin uygulamaya geçirilmesini sağlamıştır. Lesotho, Tayland, Brezilya ve Laos’ta ise özel şirketlerin ve hükümetlerin barajdan etkilenen topluluklara verdikleri sözleri tutmaları konusunda takipte bulunmaktadır. Girişimin Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya, Latin Amerika için bölgesel programları da mevcuttur.

7Buluşmanın El Zapatillo barajının suları altında kalacak olan bu kentte düzenlenmesi

ile kentin baraj karşıtı mücadelesine destek olacak sembolik bir anlam da yüklenmiştir.

(10)

olmanın yanında başka bir dünyanın mümkün olduğunu öne süren Dünya Sosyal Forumu ile paralelliği de açıklıkla ortaya koymaktadır. Temacapulin buluşması ise baraj karşıtı hareketler ile farklı alanlarda (ekolojik, eşitlikçi su ve enerji yönetimi, kendi kaderini tayin, çevre ve iklim adaleti, insan hakları) mücadele eden aktivistlerin bir araya gelmesi, dayanışmanın artırılması yönünden önem taşırken; sosyal ve ekolojik adalet için yürütülen tüm mücadelelerle bağların ve etkileşimin güçlendirilmesi üzerinde durularak (Declaration of Temaca, 2010) sistem karşıtı ortak mücadelenin güçlendirilmesi vurgulanmıştır.

Baraj karşıtı mücadelenin küresel boyuta taşınması, yerel mücadeleler ve farklı hareketler ile dayanışmanın arttırılması hareketin etkisini güçlendiren bir durum yaratmıştır. Bunun yanında oluşturulan ulus-ötesi ağ, yerel hareketlerin içyapılarındaki farklılıkların azaltılmasında etkili olurken; büyük barajların yararlarını sorgulatan eylem ve bilgi temelli eleştirileri, devletleri ve yatırımcıları aldıkları politik ve ekonomik riskleri yeniden gözden geçirmeye zorlayabilmektedir (Conca, 2006: 213). Bunun yanında baraj karşıtı girişimlerde vurgulanan dayanışma, sosyal ve ekolojik adalet, su hakkı gibi kavramlar, spesifik mücadelelerin ötesinde ortak su mücadelesinin ilkeleri olarak da belirginleşmektedir.

Baraj karşıtı küresel girişimlerin etkililiği yanında suyun özelleştirmeye konu olmaması ve ekolojik, demokratik ve zarardan en çok etkilenen kesimlerin katılımının da garanti altına alınacağı şekilde yönetilmesi yönünde küresel mücadeleler de 2000’li yıllardan itibaren hız kazanmaya başlamıştır. 2000 yılında Bolivya’nın Cochabamba kentinde su özelleştirilmesine karşı başlatılan hareketin, özelleştirmeden geri dönülmesini sağlaması, yerelde başlayan bu mücadelenin küresel bir boyut kazanmasında dönüm noktası olmuş ve sembol haline gelmiştir (Spronk, 2007; Mélançon, 2005). Bu çerçevede Cochabamba direnişinde etkin rol oynayan Coordinadora’nın yapısı küreselleşme karşıtı mücadeleler açısından da önem taşımaktadır. Sendikaları, meslek kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini bir araya getiren bir çatı örgüt olan Coordinadora, kent-kır arasında birlik; neoliberalizme karşı mücadele; (demokrasinin ve bölgeselleşmenin desteklenmesi ile) merkezi devletteki yozlaşmanın reddi (Melançon, 2005: 77, 110) konularına vurgu yapmaktadır. Coordinadora’nın belli bir üyelik şartı getirmemesi, toplantı ve gösterilere katılan herkesi üye olarak kabul etmesi gevşek örgütlenmenin yansıması olurken, katılımı arttıran ve kolaylaştıran bir unsurdur. Kararların kamuya açık alanlarda alınması ve tüm “üyelere” söz hakkı tanınması, gerekli görülen durumlarda halkoylamasına başvurması doğrudan demokrasinin uygulanması açısından önemli bir örnek oluşturmaktadır (Bustamante, 2004: 43); bu durum küreselleşme karşıtlığının müzakereci demokrasi yöntemlerinin yaygınlaştırılması talebiyle uyumlu girişimlerdir.

(11)

Suyun kamusal yönünü vurgulayan hareketlerin küresel bir boyut kazanmasında M. Barlow’un kuruculuğunu üstlendiği “Blue Planet Project” (Mavi Gezegen Projesi) de önemli bir adımdır. Su hakkı mücadelesinde tüm dünyadaki toplumsal hareketlere ve sivil toplum kuruluşlarına destek olma amacı taşıyan proje (Blue Planet Project, 2012), su hakkı bağlamında özelleştirme ve kamu-özel ortaklığı modeline karşı alternatif önerileri tartışmaya açarak farklı uluslararası ve ulusal kuruluşlar ile aktivistlerin desteği sonucunda ulus-ötesi bir girişime dönüşmüştür. Su özelleştirmelerine karşı mücadelenin küresel ve ulus-ötesi boyut kazanmasında en önemli rolü oynayan oluşum ise Dünya Sosyal Forumu’dur. İlki 2001 yılında Brezilya’nın Porto Alegre kentinde düzenlenen Dünya Sosyal Forumu, neoliberal küreselleşmenin olumsuz etkilerine karşı mücadele eden farklı hareketlerin ve örgütlerin bir araya gelerek fikir ve deneyimlerini paylaştığı, doğrudan ve müzakereci demokrasi ilkeleri çerçevesinde alternatif küreselleşmelerin mümkün olabileceğini savunan, esnek örgütlenme modelini benimsemiş küresel bir platformdur. 2002 yılında Porto Alegre’deki 2. Dünya Sosyal Forumu sırasında “Porto Alegre Su Deklarasyonu” kabul edilmiş, forumun etkisi ile oluşturulan “Suyun Özelleştirilmesi ve Ticarileştirilmesine Karşı Küresel Koalisyon”, su özelleştirmelerine karşı gelişecek küresel girişimde etkili bir adım olmuştur. İlki Fransa Créteil’de, bir araya gelen Koalisyon, herkese su hakkının sağlanması; yaşam ve gelecek kuşaklar için suyun korunması; özelleştirmeye ve ticarileşmeye karşı mücadele; küresel ölçekte yenilikçi ve demokratik kamu hizmetleri modelinin oluşturulması ilkelerini benimsemiştir (Aqueduc, 2002). Dünya Sosyal Forumu içinde etkin olan su hareketleri, daha sonra Dünya Su Forumu8’na alternatif, toplumsal katılımı arttıran ve eleştirel bakış açısı ile yeni politika önerileri getiren forumlar toplamaya başlamıştır. Alternatif su forumları bir yandan toplantının düzenlendiği ülkedeki hakim su politikalarının olumsuz etkileri ve küresel politikalarla paralelliğini eleştirmekte, bir yandan da suyun ticarileşmesine ve özelleştirilmesine karşı ortak mücadelenin güçlendirilmesini, uygulanan neoliberal tabanlı politikaların değiştirilmesini amaçlamaktadır. Alternatif Su Forumları, baraj ve özelleştirme karşıtı mücadelelere dayanan küresel su mücadelesini şekillendirirken, küresel su hareketini küreselleşme karşıtlığı ile ortak bir tabana oturtmaktadır.

81996 yılında kurulan Dünya Su Konseyi tarafından üç yılda bir dünyanın farklı

kentlerinde düzenlenen Dünya Su Forumu (ilki 1997 yılında düzenlenmiştir), hükümet temsilcileri, şirket yöneticileri ile sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla su politikalarında temel yönelimleri belirlemektedir. Dünya Su Forumları, neoliberal eğilimleri, özel sektör yanlısı tutumu ile suyun ticarileşmesinin önünü açtığı yönünde eleştirilmektedir.

(12)

Alternatif Dünya Su Forumları

1998 tarihinde Riccardo Petrella, küresel bir su sözleşmesine temel oluşturması amacıyla Su Manifestosu’nu kaleme almıştır. Suyla ilgili toplumsal hareketlerin temel argümanlarını içerecek şekilde manifesto, alternatif forumların önerilerine de altyapı oluşturmaktadır. Manifestonun temel ilkeleri arasında suyun yeryüzündeki tüm canlılara ait olduğu, su hakkının bireysel ve kolektif hakların ayrılmaz bir parçası olduğu, su konusunda dayanışmanın göz önünde tutulması, suya erişim için piyasa düzenlemelerine karşı gerçek ortaklıkların kurulması, su politikalarının yerel, ulusal, kıtasal ve küresel demokrasi ile belirlenmesi ilkeleri yer almaktadır (Petrella, 1998). Alternatif su forumları ele alınmadan önce, üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri, küreselleşme karşıtlığının da küresel su mücadelesinin de temel dayanaklarından birini oluşturan “demokrasi” kavramının tartışmalı yönüdür.

Antik Yunan düşünürlerince temellendirilen demokrasi fikri, günümüzde uluslararası ilişkilerden devlet yönetimine, sivil toplumdan ekonomiye her alanda uyulması gereken bir ideal olarak benimsenmiştir. Bunun yanında demokrasi idealinin içinde bulunulan bağlama göre farklılaşması, kavramı tartışmalı hale getirmiştir (Tilly, 2011: 51-136). Rasyonel tercih ilkesine, girişim özgürlüğüne ve temsili sisteme dayanan liberal demokrasinin açmazları, demokrasi kavramının sorgulanmasında etkili olurken, küreselleşme ve neoliberalizmin derinleştirdiği açmazlar yeni demokrasi ideallerinin tartışmaya açılmasında önemli rol oynamıştır. Neoliberalizmin devleti zayıflatarak özerk güçler için sosyal ve politik bir alan sağladığı süreçte Sommier (2003: 316), devletin gücünün azalması ve özel çıkarın da tartışmaya açılması ile ortaya çıkan boşluğun, katılımcı demokrasi için zemin hazırlayacak potansiyeli sağlayabileceğini belirtmektedir. Küreselleşme sürecinin serbest piyasa kapitalizminin dünya üzerinde yayılması anlamını taşıdığını iddia eden Brecher, Costello ve Smith (2002: 36-39, 165-166), bu yayılımın yarattığı olumsuzluklara karşı ortaya çıkan dünya çapında direnişi “aşağıdan küreselleşme” olarak adlandırarak; hareketin içinde barındırdığı çelişkilere karşın ortak bir program geliştirecek demokrasi sürecini temsil ettiğini ve yeni toplumsal pratikler geliştirerek toptan bir toplumsal değişim yaratma potansiyelini taşıdığını öne sürmektedirler. Buna karşın, toplumsal eşitsizliklerin derinleştiği bir süreçte demokratik düzenin sağlayacağı imkanlara erişimin eşitsizliği dile getirilerek; katılımcı, radikal, müzakereci gibi nitelemelerle yeniden yorumlanan demokrasi anlayışının da yapısal eşitsizlikler çözümlenmeden etkili bir değişim yaratamayacağı öngörülmektedir (Çoban, 2013: 250-263).

Hardt ve Negri (2011a: 367) ise çokluk çerçevesinde demokrasiden anlaşılanın herkesin idaresi olduğunu belirtirken; yeni demokrasi anlayışının

(13)

aşağıdan yükselen hareketler yoluyla inşa edilebilen, doğrudan uygulanacak; egemenliğin ve otoritenin tüm biçimlerine karşı ve onları yok edecek yönde yeni (kurumsal biçimler ve pratikler yaratacak) bir model olması gerektiğini dile getirmektedir. Bu bağlamda çokluğun demokrasi arzusunun mutlak şartı baskı ve şiddet rejimini derinleştiren sisteme yönelik direniş ve sistemi yok etme çabası olarak kabul edilmektedir. Küreselleşme karşıtı hareketler içinde demokratik karar alma süreçleri ve ortak payda temelinde birlikte hareket önem taşımakla birlikte, hareketin henüz yeni kurumsal pratikler yaratamaması, yeni demokrasi anlayışının nasıl olması yönündeki tartışmanın derinleştirilmemesi, alternatif sistem önerilerinin somutlaştırılamaması gibi çözümlemek zorunda olduğu yönlerinin de bulunduğu ifade edilmektedir. Bunun yanında küreselleşme karşıtlığının etkili bir sistem karşıtı güç olabilmesi için temelde benimsediği insan hakları ve demokrasi söyleminin küresel ve devletlerarası düzeyde uygulanabilirliğini sağlaması gerektiği belirtilmektedir (Kalouche ve Mielants, 2008: 261)9.

Küreselleşme karşıtı hareketlerin müzakereci demokrasi ilkesine yaptıkları vurgunun yetersizliği çeşitli yönlerden eleştirilirken, bu vurguyu farklı bir çerçevede ele almak da mümkündür. Katılımcılarının çeşitliliğine karşın ortak bir noktada uzlaşabilen hareketler, müzakereci demokrasiyi kolektif eylemlerinin gücünü ve etkisini artırma yönünde kullanabilmektedir. Çoban’ın (2013) öne sürdüğü şekilde, kapitalist sistemin ve aktörlerinin gücünü koruduğu bir (uluslararası ve ulusal) ortamda, müzakereci yöntemlerin yaygınlaşması ile (küreselleşmenin yarattığı olumsuzluklardan en çok etkilenen) ezilen/dışlanan kesimlerin kararlar üzerinde dönüştürücü etki yapmalarını beklemek doğru değildir. Bunun yanında, küresel sisteme karşı direnen ve alternatif sistem önerisi ortaya koyma potansiyeline sahip hareketlerin kendi içinde, örgütlenme ve karar alma sürecinde müzakereci yöntemleri benimsemeleri etkili sonuçlar doğurabilecektik. Ortak bir paydada birleşebilen hareketlerin tabanda gelen desteği artırması ve ortak mücadeleyi genişletmesi açısından müzakereci demokrasi ilkesini benimsemeleri anlaşılabilir bir durumdur. Bunun yanında küresel anlamda müzakereci demokrasi taleplerinin uygulanabilmesi için öncelikle küresel sistemin bu taleplere cevap verecek şekilde, eşitlik ve adalet ilkeleri temelinde yeniden kurgulanması hedefi mücadelelerin odağına yerleştirilmelidir. Alternatif Su

9Küreselleşme karşıtlığı ekseninde eşgüdüm içinde olan pek çok farklı hareketin,

“tamamen sistem karşıtı olarak değerlendirilebilmeleri için, amaçlarının uluslararası işbölümünün ve buna bağlı sınıf yapısının altını oyması” gerektiği belirtilmektedir (Kalouche ve Mielants, 2008: 262).

(14)

Forumlarının giderek daha yüksek sesle dile getirdiği kapitalizm/neoliberalizm karşıtı söylem bu bakımdan önem taşımaktadır.

2003 yılında ilki Floransa’da gerçekleştirilen Halkların Dünya Su Forumu (People’s World Water Forum), ya da diğer adıyla Alternatif Dünya Su Forumu, su özelleştirmelerine karşı suyun kamusal statüsünü ve insan hakkı boyutunu vurgulayan küresel bir girişim olarak ön plana çıkmaktadır. Forumda, Kyoto Dünya Su Forumu’nun kararları eleştirilerek, 2003 yılında yayımlanan Dünya Bankası Su Vizyonu belgesine de alternatif olacak şekilde, “Sivil Toplumun Eylem için Dünya Su Vizyonu” kabul edilmiştir. Belgede Kyoto Forumu’nun, özel sektör ve piyasa yanlısı, anti-demokratik ve halkları temsil etmeyen bir yapıda olduğu değerlendirmesi yapılmaktadır. Buna karşı, suyun yeryüzündeki tüm canlılara ait ve insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilmekte; bu nedenle suyun ticari bir mal olarak değerlendirilemeyeceği ve ticarete konu olamayacağı, devletlerin askeri harcamalarını azaltarak suya erişimi olmayan yoksul kesimlerin bu hakkını koruyabileceği, su hizmetlerinin demokratik, katılımcı, şeffaf ve hesapverebilir kamu kuruluşlarınca yürütülmesi ve projelerden etkilenecek kesimlerin karar alma süreçlerine dahil edilmesi; su bir insan hakkı olduğu için adalet, dayanışma, karşılıklılık, eşitlik, çeşitlilik ve sürdürülebilirlik ilkelerinin yönetim sürecine yansıtılması gerektiği vurgulanmaktadır (A Civil Society World Water Vision for Action, 2003). Bu ilkeler içinde su yönetiminin demokratikleştirilmesi vurgusu ön plana çıkarken, askeri harcamalar yerine suya erişimi geliştirmeye yönelik projelere ağırlık verilmesi, somut bir alternatif öneri olarak sunulmaktadır.

2005 yılında Cenevre’de toplanan 2. Alternatif Dünya Su Forumu özellikle çok taraflı ticaret anlaşmaları ve uluslararası finans kuruluşlarının etkisiyle ticarileşen ve piyasa şartlarına göre düzenlenen suyun bu statüsünün değiştirilmesi; ortak sorumluluk dahilinde ve demokratik kurallara tabi kamusal bir yönetimi içerecek yeni küresel bir statünün geliştirilmesi konularına ağırlık vermiştir (Aqueduc, 2005). Forumun öngörüleri10 yerel eylemlerin küresel çerçevede koordinasyonu ve ulus-ötesi bağlantıların güçlendirilmesi hedefini taşıyan adımlardır. 2006 yılında Meksiko Dünya Su Forumu’na paralel olarak yine bu kentte toplanan Alternatif Dünya Su Forumu sonucunda yayımlanan Suyun Savunması İçin Mücadele Eden Hareketlerin Ortak Deklarasyonu (Joint Declaration of Movements in Defense of Water) ile somut önerilerin hayata

10Küresel bir su sözleşmesinin imzalanması, suyun evrensel bir insan hakkı olarak

tanınması yönünde eylemlerin yoğunlaştırılması, su hukuku konusunda çalışan uzmanlar ile örgütler arasında bağlantı kurulması, bilgilerin paylaşılması, eylemlerin koordinasyonu ve yönetiminden sorumlu bir komitenin oluşturulması (FAME, 2005: 10).

(15)

geçirilmesi üzerinde durulmuştur. Dünya Sosyal Forumu’nun dünyanın farklı yerelliklerinden gelen hareketleri buluşturan yapısına atıf yapılarak, ortak mücadelelerinin suyun her açıdan metalaşmasına karşı çıkmak, bütünsel ve ekolojik su hakkının tanınması yönünde hareket etmek olduğu belirtilmiştir. Dünya Su Forumu ve uluslararası finans kuruluşlarının neoliberal politikalarının insani, toplumsal ve ekolojik maliyeti göz ardı ettikleri; bu nedenle doğayı sömüren bu modele karşı dayanışma içinde oldukları dile getirilmektedir. Bu çerçevede gezegenin tüm yurttaşları kolektif eylemler geliştirmeye, örgütlenmeye ve küresel su hareketinin önerilerini sahiplenip gerçekleştirmeye çağırılmaktadır. Su hakkı için ve suyun ticarileşmesine karşı küresel ortak eylemlerin planlanması ve hayata geçirilmesi yönünde somut çabaların arttırılması konusunda kararlılık da dile getirilmektedir (Suyun Savunması Bildirisi, 2006). Meksika Forumunda, küresel su mücadelesinin neoliberalizm karşıtlığı ortak noktasında farklı hareketlerle dayanışmasının öneminin vurgulaması, su hakkının küreselleşme karşıtlığı çerçevesinde savunulduğunun somut bir göstergesidir.

2009 İstanbul Dünya Su Forumu’na paralel olarak yine İstanbul’da gerçekleşen ve küresel su adaleti konusuna ağırlık veren Alternatif Su Forumunda ise su mücadelesinin ekolojik ve ekonomik krizle bağlantısı üzerinde durulurken, su hareketlerinin toprak, gıda ve iklim alanlarındaki hareketlerle işbirliğini arttırması gerekliliği vurgulanmıştır (Alternatif Su Forumu-Sonuç Metni, 2009). Bu vurgu su ile ilgili sorunların kapitalizmle bağlantısının açığa çıkarılması yönünden önem taşımaktadır ve su mücadelesinin sistem karşıtlığı noktasında diğer hareketlerle dayanışmasının kaçınılmaz olduğunun anlaşıldığını göstermektedir. 2012 yılında Dünya Su Forumu’na paralel olarak Marsilya’da düzenlenen Alternatif Su Forumu, amaçlarını ekolojik ve demokratik bir su yönetimi için çoğunluğun alternatif söylemini ortaya koymak ve geliştirmek; küresel su krizine çözüm yollarını araştırmak ve hareketin sürekliliğini sağlamak olarak somutlaştırmaktadır. Forumda, 28 Temmuz 2010 tarihinde BM Genel Kurulu’nda suyun insan haklarının bir parçası olarak tanıması önemli bir zafer olarak değerlendirilirken, küresel ekonomik, sosyal ve ekolojik krizlerin derinleşmesinde etkili olan kapitalist kalkınma modeli ile özelleştirme politikaları reddedilmekte, hakim tüketim alışkanlıklarının değişmesi gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Suyun kamusal statüsü ve kamusal yönetimi üzerinde durulurken, yönetim süreçlerinde gerçek katılımcı demokrasi mekanizmalarının uygulanması, yurttaş temelli yönetimin ve kamu-kamu işbirliğinin geliştirilmesi gerekli görülmektedir. Bu yönde yeni vergi politikalarının uygulanması, ulusal ve uluslararası finans hareketlerinin vergilendirilmesi, askeri harcamaların azaltılması, çevre suçları için uluslararası bir mahkeme kurulması gibi önlemler ortaya konulmaktadır. İşbirliğinin geliştirilmesi ve toplumsal hareketliliğin

(16)

sürdürülmesi yönünde sivil itaatsizlik hakkı hatırlatılarak; demokrasi, toplumsal adalet, ekolojik ilkeler gibi amaçlarla hareket eden tüm halk ve yurttaş hareketleri ile işbirliğinin geliştirilmesi11 ve hareketler arasında bir ağ oluşturulması gerekliliği dile getirilmektedir (Déclaration des Participants au Forum Alternatif Mondial de l’Eau, 2012). Marsilya Forumu, küresel su mücadelesinin alternatif önerilerinin somutlaştırılması, dayanışma içindeki toplumsal hareketlerin öneminin vurgulanması ile küresel sisteme karşı ağ yapılanmasının geliştirilmesi hedefiyle hareket eden, örgütlü ortak mücadelenin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Alternatif Forumlar çerçevesinde belirginleşen küresel su hareketinin öne çıkan talepleri şu şekilde özetlenebilir:

Tüm canlılar için suya erişim hakkının temel bir hak olduğunun ve suyun kamusal yönünün vurgulanması,

Adil, eşitlikçi, ekolojik ilkeleri dikkate alan su politikalarının geliştirilmesi,

Mevcut su politikalarının temelindeki neoliberal etkinin eleştirilmesi, Kamusal su politikaları ve yönetiminin toplumsal katılımı geliştirecek ve

halk denetimine olanak tanıyacak şekilde dönüştürülmesi,

Herkesin katılımına imkan tanıyan, eşitlikçi, adil ve gerçek anlamda katılımcı demokrasinin tüm karar alma süreçlerine yansıtılması,

Neoliberalizm karşıtı; eşitlik, dayanışma ve toplumsal adaletten yana farklı alanlarda mücadele eden toplumsal hareketlerle ortak girişimlerin geliştirilmesi ve etkileşimin güçlendirilmesi; yerel öneri ve taleplerin dikkate alınması,

Küresel su adaleti için tüm yurttaşların örgütlenmesi, katılımının sağlanması ve eyleme geçirilmesi,

Kapitalizmin doğayı ticarileştirmesinin araçlarından biri olan yeşil ekonomi uygulamalarına karşı çıkılması,

Alternatif, radikal değişikliklerin gerekliliğinin vurgulanması.

Yerelden küresele etkileşimlerin yansıması olan bu talepler çerçevesinde 2012 Alternatif Su Forumu, küresel su mücadelesinde dayanışmanın arttırılması yönünde önemli bir adım olmuştur. Dünyada ekonomik ve ekolojik

11Rio +20 Zirvesi’ne alternatif, halkların zirvesi için tüm hareketler, ağlar ve örgütler

yaşamın ticarileştirilmesine ve metalaştırılmasına karşı “Ortak Mal Olarak Su Hareketi”ni desteklemeye davet edilmektedir.

(17)

krizle ilgili tartışmaların derinleştiği ve farklı ülkelerde toplumsal hareketlerin (Arap Baharı, Öfkeliler Hareketi, Occupy Wall Street gibi) belirmeye başladığı süreçte toplanan forumda, kapitalizme ve onun yansıması olan neoliberal politikalara getirilen eleştiriler ve diğer toplumsal hareketlerle işbirliği ve dayanışmanın arttırılması gerektiği yönündeki görüşler alternatiflerin geliştirilmesi açından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda 2012 Haziran’ında “Yeşil Ekonomi” teması ile düzenlenen, 1992 Rio Zirvesi’nin yirminci yılının değerlendirilmesini hedefleyen Dünya Zirvesi’ni eleştiren -küresel su hareketinin de dahil olduğu- Halkların Zirvesi girişimi ile alternatif hareketlerin argümanları, sistem eleştirisinden sistem karşıtlığına dönüşmektedir. Halkların Zirvesi Organizasyon Komitesi’nin “halkaların birliği ve hareketliliği, yaşam ve ortak mallar, doğanın metalaşmasına ve yeşil ekonomiye karşı toplumsal ve çevresel adalet” için yaptığı açıklamada içme suyunun azalmasının da dahil olduğu krizlerin temelinde çokuluslu şirketler, piyasa düzenlemeleri ve devletlerin, sürekliliğini sağladığı mevcut üretim ve tüketim sisteminin yer aldığı belirtilerek, kapitalist sistem eleştirisi derinleştirilmiştir12. 2012 yılındaki girişimlerle neoliberal/kapitalist sistemin pek çok küresel sorunun temel nedeni olduğunun kabul edilmesi, küresel sisteme alternatif arayışlarının yoğunlaşması, farklı hareketler arasında dayanışmanın kaçınılmazlığının vurgulanması toplumsal hareketlerin küreselleşme karşıtlığı tabanında birleşerek sistem karşıtlığını güçlendirdiğini göstermektedir.

Yerel toplumsal hareket tabanına dayanarak gelişen alternatif oluşumlar, tepki çeken su politikalarına karşı küresel duyarlılığın arttırılmasında önemli rol oynamaktadır. Küresel su hareketinin sistem eleştirisini de içerecek şekilde, farklı alanlarda mücadele eden toplumsal hareketlerle dayanışmanın arttırılmasına yaptığı vurgu ve bu yönde atılan somut adımlar dikkat çekmesine karşın, farklı toplumsal hareketlerin ortak mücadelesinin hangi tabanda yürütüleceği, nasıl bir örgütlenmeye gidileceği ve eleştirilen sisteme karşı nasıl

12Eleştirilerin temel noktasını ekolojik krizi kâr aracına dönüştüren, doğayı ve ekolojik

değerleri ticarileştiren yeşil ekonomi projeleri, kapitalist sistemin eşitsizlikleri derinleştiren kalkınmacı yaklaşımları, şirketlerin yaşam hakkı üzerindeki kontrolü oluşturmaktadır. Öte yandan kapitalist sistemin yarattığı ekonomik modelin dünyadaki pek çok krizin temelinde yer aldığı belirtilirken, bu modeli üretim ve tüketim kalıplarıyla birlikte dönüştürecek radikal bir değişikliğin gerekliliği dile getirilmektedir. Toplumsal ve ekolojik öncelikler ile yerelden gelen çözüm önerilerini dikkate alacak, yeni finans teknikleri geliştirecek yeni bir sistemin oluşturulması için gelecek kuşakların haklarını da gözeten, dayanışmacı ve ekolojik yeni bir kolektif paradigmanın gerekliliği de dile getirilmektedir (Alter-Echos, 2012; Déclaration politique du comité d'organisation du Sommet des peuples, 2012).

(18)

bir sistem önerildiği konuları netlik kazanmamıştır. Bu çerçevede kürsel su hareketinin diğer toplumsal hareketlerle ortak mücadeleyi artırması ve su politikalarını dönüştürmede etki yaratması açısından kurumsallaşmasının önemi ve kurumsallaşmanın dayanaklarının neler olabileceği tartışılmalıdır.

3. Küresel Su Hareketi’nin Kurumsallaşması

Yönünde Öneriler

Suyla ilgili küresel hareketler yalnızca mevcut su politikalarını eleştirmek değil, alternatif politikalar üretmek ve bu yönde değişimi gerçekleştirmek amacı da taşımaktadır. Alternatif hareketlerin ortak noktası; neoliberal politikaların suyun metalaşmasına sebep olduğunu, suyla ilgili sorunlara bütünsel bakılması gerektiğini, suya erişimin temel bir insan hakkı olduğunu, bu hakkın diğer canlıların ve ekosistemlerin haklarını da dikkate alacak şekilde bütüncü (holistik) ve ekolojik bir yaklaşımla uygulanması gerektiğini dile getirmeleridir. Bu bağlamda hareketlerin, suyla ilgili sorunların kapitalizmle ilişkisine vurgu yaptıkları; toplumsal, ekonomik, ekolojik ve politik yönleri içinde barındıran bütüncü bir değişimin gerekliliğini savundukları görülmektedir. Küresel su hareketinin alternatif öneri ve talepleri, su politikalarının yanında küresel eğilimlerde de köklü değişimlerin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Küresel su mücadelesinin, dönüşüm talepleri ve neoliberal sistem karşıtlığı noktasında küreselleşme karşıtlığı ile paralelliği görünür hale gelmektedir. Bu noktada esnek yapıda örgütlenen hareketlerin sürekliliğinin sağlanması ve küresel su mücadelesinin daha etkili sonuçlar elde edebilmesi yönünde kurumsallaşmanın gerekip gerekmediğinin tartışılması, küreselleşme karşıtlığının yöneliminin somutlaştırılması açısında da etkili olabilecektir.

Küreselleşme karşıtı hareketlerin temel tartışma platformu olan Dünya Sosyal Forumu, ağ tipi, esnek örgütlenmeyi kurumsallaşmaya tercih etmektedir. Hardt ve Negri (2011b: 349-51) ise, ortak bir amaç için mücadele ederken farklılıklarını ve tekilliklerini koruyan küresel toplumsal hareketlerin kurumsallaşması fikrini reddetmeyerek, doğası gereği çatışmaya dayanan kurumların, kolektif alışkanlıkları, pratikleri ve kapasiteleri pekiştirdiğini ortaya koymaktadır. Onlara göre kurum, onu oluşturan tekillikler tarafından devamlı dönüştürülmektedir; bu nedenle sürekli olarak evrilen, açık uçlu kurum anlayışı tekilliklerin çok boyutluluğunu azaltmamakta, aksine tekilliklerin karşılaşmalarını düzenleyen, akışkan bir bağlam yaratmaktadır13. Hardt ve

13Kurumsallaşma sürecinin, demokrasinin yeniden tanımlandığı ve “ortak varoluş”

(19)

Negri’nin çokluğun mücadelesinin kurumsallaşması yönünde öngördükleri, gevşek örgütlenme yapısını kaybetmeden de kurumsallaşmanın mümkün olduğudur. Bu durum küresel su mücadelesi için de geçerli olabilecektir. Farklı düzeylerde gelişen ve farklı kesimlerin katılımı ile güçlenen su hareketlerinin oluşturacağı kurumsal yapı, hiyerarşik örgütlenmelerden farklı olarak, Cochabamba’da Coordinadora’nın sağladığı eşitlikçi ortamı küresel düzeye yansıtabilecek potansiyele sahip olabilecektir. Küresel su hareketinin kurumsallaşmasının örgütsel temelinin oluşturulmasında Coordinadora tipi, farklı örgütleri ve toplumsal hareketleri bir araya getirebilen çatı örgütler önemli rol oynayabilecek potansiyele sahiptir. Esnek yapıdaki çatı örgütler, tabandan gelen taleplerin uzlaştırılması, ortak mücadelelerin temel ilkelerini ve eylem pratiklerini yönlendirme açısından etkili olmanın yanında küresel çapta su mücadelesini yürütecek kurumun temel taşlarını da oluşturacaktır. Yerelden başlayarak ulusal, bölgesel ve küresel düzlemde, ağ yapılanmasını koruyarak kurumsallaşacak çatı örgütler, küresel su mücadelesinin koordinasyonunu sağlayabilecektir. Bunun yanında kurumsallaşma çerçevesinde yerel, ulusal, bölgesel ve küresel düzeylerde karar alma süreçlerine kurumsal olarak katılımın sağlanması, tabandan gelen taleplerle kararların etkilenmesi yönünde, hem eylem hem müzakere yöntemlerini bir arada kullanarak, olumlu sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Yerelden başlayarak küresel su hareketinin kurumsallaşması, küresel mücadeleyi güçlendirme ve talepleri uluslararası düzeyde dile getirme açısından etkili bir adım olabilecektir.

Kurumsallaşmanın temelini katılımın ve müzakereci yöntemlerin yaygınlaştırılması, somut hedeflerin belirlenmesi ve farklı görüşler arasında uzlaşmanın sağlanması unsurlarına dayandırmak mümkündür. Mevcut hareket içinde en küçük yerel birimden başlayarak müzakereci demokrasi anlayışını temel alan örgütlenmenin ilke olarak benimsendiği gözlenmektedir. Olası bir kurumsallaşma sürecinde yerelden başlayan katılımı, müzakereci karar alma yöntemleri ile bölgesel, ulusal, kıtasal ve küresel düzeylere yansıtacak örgütsel mekanizmaların oluşturulması önem taşımaktadır. Eroğul’un (1991: 266-67) değerlendirmesi farklı sınıfların siyasal katılımının, birbirlerinin ve devletin denetlenmesini kolaylaştıracak, devletin zorbalaşmasını engelleyecek ve demokrasiye katkı sağlayacak nitelikte olduğu yönündedir. Su hareketinin kurumsallaşması sürecinde sağlanacak katılım, oluşturulacak örgütün, devletin ötesinde uluslararası ve ulus-ötesi kurumların denetlenmesi yönünde de etkisini genişletilebilecek niteliktedir. Yerelden başlayarak hareketler aracılığıyla katılımın bölgesel, ulusal, uluslararası ve küresel boyutlara taşınması, devlet ötesinde dünya-sisteminin etkili diğer kurumlarının denetlenmesini kolaylaştırabilecek ve aşağıdan küreselleşme hareketini destekleyebilecektir. Kurumsallaşma içinde doğrudan katılımın genişletilmesi, aynı zamanda, demokrasinin yeniden kurgulanmasını da kolaylaştıracaktır.

(20)

V. Shiva (2010), ortak mal konumundaki doğal değerlerin (tohumlar, ormanlar, su gibi) mülkiyet altına alınması ve piyasa kurallarına göre düzenlenmesi ile demokrasinin yıkımı arasında yakın ilişki olduğunu ortaya koyarken; bu bağlamda, özgürlük, sürdürülebilirlik, adalet ve barışın ayrılamaz bir bütün olduğunu ve demokrasi yönünde bir değişimin tabandan gelmesi gerektiğini belirtmektedir. Bunun için de başkalarının haklarına saygı duyan “dünya yurttaşlığı” (ya da Hardt ve Negri’nin (2011b: 370) iddia ettiği gibi küresel vatandaşlık) bilincinin oluşturulması gerektiğine vurgu yapmaktadır (Shiva, 2010: 86-95). İttifaklar kurarak direniş sergilemek ve ortak değerleri korumak temeline dayandırılan “su demokrasisi” de “dünya demokrasisi” olarak adlandırılan bu yapının bir parçası olarak kabul edilmektedir (Shiva, 2006: 151-57). Küresel su hareketinin kurumsallaşması Shiva’nın öngördüğü su demokrasisinin uygulamaya geçirilmesi ve demokrasinin tabandan gelen talepler doğrultusunda – kapitalizm ekseninde gelişen liberal demokrasiye alternatif olacak şekilde- yeniden şekillendirilmesi yönünde de etkili bir adım olabilecektir.

Bu bağlamda tabanın düşünsel bir temelde bilinçlendirilmesi ve örgütlenmesi de etkili sonuçlar alınabilmesi açısından gereklidir. Touraine (2011: 394-96), devrim için ortam hazırlayacak eylemlerin yerini demokrasiyi yayma ya da güçlendirmeye çalışan, çeşitlilik ve dayanışma adına yürütülen tartışmaların aldığını belirttiği süreçte; dünya çapında değişimi sağlayacak, insan olarak bireyin saygınlığını koruyacak bir güvenceler demokrasisini yaratacak kültürel politikayı “Özne bilinci” ile herkesin, tehlikede olan somut bir bütünlüğü paylaştığı bilincinin oluşturacağını varsaymaktadır. Bunun yanında dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun yaşadığı, post-endüstriyel sürece geçmemiş, yarı otoriter ve despotik yönetimlerin hakim olduğu ülkelerde toplumsal bilinçlenmenin nasıl gerçekleştirilebileceği konusunda soru işaretleri yer almaktadır. Temel yaşamsal gereksinimlerin çoğuna sahip olmayan, eğitim ve temsil eşitliğinden yararlanma şansı bulamayan kesimlerin bilinçlendirilmesinde tabandan örgütlülüğü geliştirecek hareketlerin ve örgütlerin etkisi güçlü olmaktadır. Bilinçlendirmenin yanında toplumsal, politik, kültürel ve ekonomik yönden derin farklılıklar taşıyan ülkelerden katılımcıları içinde barındıran küresel su hareketinin kurumsallaşma sürecinde somut hedeflerin belirlenmesi ve görüş ayrılıklarının uzlaştırılması karşılaşılabilecek güçlükler arasındadır. Benzer amacı paylaşan, görece homojen gruplar içinde dahi derin fikir ayrılıkları ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde, görüş ayrılıklarının uzlaşma yoluyla çözülebilmesi açısından “ortak tehdit algısı” öne çıkarılabilecek bir unsurdur. Suya erişimde yaşananlar sadece suya ulaşamayan kesimlerin sorunu değildir; suyun yarattığı karşılıklı bağımlılık susuzluğun tüm canlı yaşamını ve alışkanlıklarını tehdit etmesine, çatışma riskinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ortaya çıkan

(21)

“ortak tehdidin” bilincine varılması, farklı kesimlerin bu tehdide karşı mücadelesini güçlendirecek bir unsurdur. Bunun yanında suya erişim sorunlarının kapitalist sistemle bağlantısı göz önüne alınarak, ortak tehdit algısını genişletmek de mümkündür. Kapitalizmin ve neoliberal politikaların yarattığı ortak tehdit çerçevesinde, yıkımın durdurulması yönünde farklı toplumsal hareketler ve kuruluşlarla dayanışmanın güçlendirilmesi de kolaylaşacaktır.

Ulus-ötesi bir yapı içinde farklı kesimlerin ortak taleplerini şekillendirecek kurumun -hareketin taleplerine dayanarak- temel ilkelerini ise eşitlik, toplumsal adalet ve ekolojik ilkeleri de gözeten su hakkı şeklinde belirlemek mümkündür. Bu ilkeler hem su hareketi hem de diğer toplumsal hareketlerin talepleriyle de örtüşmektedir. Bu çerçevede herkesin sağlıklı ve yeterli miktarda suya erişiminin sağlanması yönünde somut önerilerde bulunulması gerekmektedir14. Bunun yanında kurumsal yapı içinde, suyun tarım, sanayi gibi ekonomik sektörlerle doğrudan bağlantısını dikkate alarak daha az su tüketecek alternatif tekniklerin geliştirilmesi, tüketimin azaltılması, tarım ve sanayide kendine yeten yeni bir ekonomik düzenin oluşturulması yönünde girişimlerde de bulunulabilir. Bu taleplerin hayata geçirilmesi için koordineli ve eş zamanlı yerel ve küresel eylemlerin örgütlenmesi ile de değişim yönünde etkili adımlar atılabilecektir; böylece ulus-ötesi kurumsal yapı hem değişim yönünde politik, ekonomik ve toplumsal önerilerde bulunmak ve bu önerileri farklı düzeylerde kurumsal olarak savunmak, hem de bu talepleri eylemlerle destekleyecek tabanı harekete geçirmek gibi iki işlevi birden üstlenebilecektir.

Özetle, daha önce temsil olanağı bulamayan farklı kesimlerin katılımını sağlayacak, müzakere ve uzlaşı ile yerelden küresele uzanan bir çerçevede kararlar alabilecek ve gelecekte su politikalarını yönlendirme olasılığı da bulunan, küresel su hareketi tabanına dayanarak oluşturulacak kurumsal yapının temel dayanakları şu şekilde belirlenebilir:

Canlıların yaşam hakkının parçası olan suya erişim haklarının yasal olarak tanınması,

14Su döngüsünün korunmasını da içeren suyun ortak kamusal kullanımının yasal

zemininin oluşturulması; yönetiminde yerel halkın katılımına ve denetimine olanak sağlayacak mekanizmaları içeren kamusal yönetimlerin kurulması; su hizmetlerine adil ve eşitlikçi erişimin sağlanması; baraj inşaatları yerine ekosistemlerle uyumlu, geleneksel yöntemleri dikkate alan ve daha az maliyetli alternatif enerji projelerinin geliştirilmesi; su hakkının tüm ülkelerin Anayasalarına yansıtılması gibi somut hedeflerin belirlenmesi mümkündür.

(22)

Yasal ve politik düzenlemelerde ekolojik bir bakış açısının hakim kılınması,

Sermaye artırımına odaklı ekonomi anlayışı yerine alternatif, kendine yeten bir ekonomik düzenin hakim kılınması,

Sınıf yaklaşımının dışlayıcı değil, farklılıkları bütünleştirici yönünün vurgulanması,

Müzakereci yöntemlerin yaygınlaştırılmasıyla gerçek anlamda katılımcı demokrasinin geliştirilmesi,

İnsanın doğanın bir parçası olduğunu vurgulayacak şekilde, eşitliğin yeniden inşası,

Yurttaşlığın ulus-devletin ötesinde, dünya yurttaşlığı bağlamında savunulması,

Karşılıklı bağlılık çerçevesinde halklar arasında küresel dayanışmanın artırılması,

Su politikalarının küreselden yerele, tabandan (aşağıdan) gelen talepler ve bu ilkeler doğrultusunda şekillendirilmesi için ortak mücadelenin sürdürülmesi,

Uluslararası karar alma süreçlerine kurumsal kimlikle taraf olunması. Bu dayanaklar, küresel su hareketinin sistem karşıtı mücadelesini de güçlendirebilecek ilkeleri belirginleştirmektedir. Bu ilkeler suya erişim sorununa tepkilerin kurumsallaşması yanında, sistem karşıtlığı ortak noktasında birleşen farklı hareketler arasında etkileşimin artması ve örgütlü mücadelenin kurumsallaşmasını da kolaylaştırabilecektir. Öte yandan, küresel su hareketinin kurumsallaşması yönünde karşılaşılabilecek en önemli sorunlardan biri de oluşturulacak yapının finansmanının nasıl sağlanacağıdır. Sermayenin şekillendirdiği küresel sistem içinde finansman sorunu tüm toplumsal hareketlerin ve bağımsız sivil kuruluşların karşılaştığı güçlükler arasındadır. Bu çerçevede mücadelesinde kapitalizm karşıtlığını açıkça ortaya koyan bir hareketin, kurumsallaşma sürecinde kapitalist sistemin aktörlerinden destek alması, yapının baştan sakatlanmasında rol oynayabilecektir. Yerel ve küresel eylemlerin koordinasyonu, hareketler arasında iletişimin sağlanması ve karar alma süreçlerinin çeşitlendirilmesi yönünden teknolojik imkanların yardımı ile internaktif ortamlardan yararlanmak mümkün olsa da, teknolojik altyapının kurulumu için de mali kaynağa ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun yanında, kurumsal yapıyı oluşturacak fiziksel altyapı donanımı da finansal kaynağa bağlıdır. Bu noktada, küresel toplumsal hareketler tarafından sıklıkla dile getirilen dayanışmanın, yalnızca eylemsel yönden değil ekonomik olarak da

(23)

sağlanabilmesinin önemi açığa çıkmaktadır. Daha iyi bir dünya için hareket edenlerin (bireyler ve örgütler) kullanımını denetleyebilecekleri bağışlar yoluyla sağlayacakları ekonomik katkılar kurumsal yapının finansal kaynağını oluşturabilecektir.

Sonuç Yerine: Kurumsallaşan Su Hareketinin

Küreselleşme Karşıtlığına Olası Katkısı

Su politikalarının neoliberal etkiyle şekillendiği süreçte derinleşen suya erişim sorunları yerelde başlayan toplumsal tepkilerin küresel bir harekete dönüşmesinde etken olmuştur. Bu süreçte, neoliberalizm karşıtlığı ekseninde belirginleşen küreselleşme karşıtlığı, farklı alanlarda mücadelele eden toplumsal hareketlerin yakınlaşmasında ve dayanışmanın arttırılmasında önemli rol oynamıştır. Tepki gösterilen sorunların derinleşmesi, çözüm için bir arada, örgütlü mücadelenin önemini ortaya koymaktadır. Farklı kesimlerin ortak hareketine dayanan küreselleşme karşıtlığının kurumsal bir yapılanmaya gitmesi, farklı hareketlerin birliğinin sağlanması ve neoliberal sisteme alternatif yeni bir sistemin oluşturulması yönünde dayanışmanın artırılmasını sağlayabilecek bir adım olabilecektir. Bu bağlamda mücadeleler içinde yer alan küresel su hareketinin, kurumsal yapısını güçlendirmesi, küreselleşme karşıtı hareketi de etkileyebilecek niteliktedir.

Touraine’e (2011: 406) göre günümüzde yeni mücadeleler birlik değil, çeşitlilik uğruna; katılım değil, özgürlük uğruna verilmektedir. Touraine, post-endüstriyel küresel bilgi toplumuna yönelik olduğunu savunduğu değişimin analizi (tanımlanması) ile iletişime dayalı yeni bir modernliğin doğmasını sağlayacak koşulların ve biçimlerin incelenmesine ağırlık verilmesi gerektiğini belirtmektedir. Wallerstein da bir sistemden diğerine geçişin büyük bir mücadele, büyük bir belirsizlik ve bilgi yapılarına dair büyük bir sorgulama dönemi olduğuna işaret etmektedir. Ona göre yapılması gereken ne olup bittiğini açıkça anlamaya çalışmak, daha sonra dünyanın gitmesini istediğimiz yön ile ilgili tercihleri yapmak ve dünyanın istediğimiz yöne gitmesi için ne yapmamız gerektiğini tasarlamaktır (Wallerstein, 2011: 156). Küresel su hareketinin talepleri arasında yer alan, piyasaların ve şirketlerin çıkarına göre işleyen mevcut küresel sistem yerine yoksun insanların ve ekosistemlerin gereksinimlerini kollayan bir sistem öngörüsü, yeni bir yönelim oluşturabilecek potansiyele sahiptir. Rosanvallon’a göre ise günümüzde farklı ülkelerde benzer özellikler göstererek eşitsizliklerin küreselleşmesi söz konusuyken, bu eşitsizlik sınıflar arasındaki uçurumu da derinleştirerek toplumsal eşitsizliklerin küresel eşitsizliklerle iç içe geçtiği bir durum yaratmaktadır. Bu çerçevede benzer/tekil, eşit/farklı, bazı durumlarda eşit/bazı durumlarda eşitsiz karşıtlıklarının nasıl çözümleneceği demokrasinin geleceğini de belirleyecektir. Rosanvallon, çıkış

(24)

olarak eşitlik, karşılıklılık, yurttaşlık ve eşitlikçi basit ekonomi temelleri üzerine dayanan eşitler toplumunun oluşturulması gerektiğini öngörmektedir15 (Rosanvallon, 2011: 360-411).

Farklı kuramsal temeller ve yöntemlerle çalışan düşünürler, temsili demokrasiden farklı, yeni bir demokrasi tanımı çerçevesinde değişimin zorunluluğunu ortaya koyarken, bunun için öncelikle geçmiş dönemin iyi analizi ve gelecek için yönelimin somut ve sağlam hedeflerle planlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Kapitalist sistemin tarihsel olarak toplumsal hareketler ile ilişkisi dikkate alınarak, günümüzde gelinen noktada neolieralizm karşıtlığı ortak noktasında birleşen hareketlerin alternatif sistem arayışı bağlamında taşıdığı önem artmaktadır. Teknolojik yenilikleri; örgütlenme, iletişim ve harekete geçme için etkin şekilde kullanan, esnek, ağ tipi yapıda ve çeşitliliğe olanak tanıyacak şekilde örgütlenen, doğrudan ve katılımcı demokrasi vurgusu yapan Küreselleşme Karşıtı Hareket, sistemin tıkanıklıklarının dile getirilmesi açısından büyük katkı sağlamıştır. Bunun yanında başka bir dünyanın mümkün olduğunu savunan hareketin alternatif hedefinin sadece eşitlik, adalet, katılım, demokrasi gibi; kullanıldığı zamana ve yere göre farklı anlamlar yüklenebilen (Eroğul, 1991: 264) hedeflerle köklü bir değişim yaratması zor görünmektedir.

Lebowitz (2010: 25), alternatife ilişkin imge yaratmanın önemine değinirken, alternatif olmadan insanların kapitalizm içinde imkansıza ulaşmak için zaman ve enerji harcayacaklarını iddia etmektedir. Bu bağlamda alternatif sistemin ekonomik, politik, toplumsal ve kültürel tüm kurumları ile, aşağıdan gelen bir hareketle kurulabilmesi için sağlam yapısal önerilerin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Daha eşitlikçi, adil ve dayanışmacı politikaların uygulanmasını talep eden, neoliberal uluslararası sistemin dönüşümünün gerekliliğini vurgulayan toplumsal hareketlerin, kurumsal bir temelde örgütlenmesi daha etkili sonuçlar doğurabilmeleri açısından önem taşımaktadır. Bu bağlamda küresel su hareketinin kurumsallaşması öngörüsü, neoliberalizm karşıtlığı ortak noktasında bir araya gelen küreselleşme karşıtı hareketler açısında da örnek oluşturabilecektir.

15Yeni toplum modeli dinamik bir yapıda farklılıkların inşası ve tanınmasını sağlayan

bir toplum modelini öngören eşitlik; toplumsal ilişkilerde denge ilkesine dayanarak konsensüsün temel şartı konumunda, etkileşim eşitliği anlamına gelen karşılıklılık; yalnızca yasal ve politik prosedürlerle sınırlandırılmayan, insan hakları bağlamında bireyin oluşumunu sağlayan, toplumsal ilişkileri ve ortak yaşamı düzenleyen sivil ve toplumsal yönü ağır basan yurttaşlık; ortak malların geliştirilmesi ve paylaşımını dünyanın ticarileştirilmesinden farklı bir yöntemle gerçekleştirecek eşitlikçi basit

Referanslar

Benzer Belgeler

Zürih hukukunda ise sulh halinde dâva, dâvanın kabulü veya geri alınması hallerinde de olduğu gibi, mahkemenin bir kararı ile sona erer ve bu karar kesinleşince muhkem bir

Eski Hind kanunları evvelâ on sene, sonra yirmi sene ve daha sonra otuz sene ve hattâ daha fazla olan bir zamanaşımı ihdas et­ mişti (3).. Naeada institütleri gibi, en yeni

EBEDİ BARIŞ ÜZERİNDEKİ FELSEFİ DENEMESİ (.) Ord. Eserin ana hatları. Kant'm önceki dünya barışı tasarıları. 12 — Kant'm eserinin özgülüğü. Kanfın ebedî barışa

CEZAYI ARTTICI ŞAHSÎ SEBEPLER: Cezayı arttıran şah­ sî sebepler failin kötülük derecesini gösteren (Mükerrirlik gibi) fail ile mağdur arasındaki rabıta dolayısiyle

Beykent Üniversitesi, Adem Çelik-Beykent Eğitim Vakfı tarafından 1997 yılında 09.07.1997 tarih ve 4282 sayılı kanunla kurulmuş, kamu tüzel kişiliğine sahip bir vakıf

for prompt J/ψ mesons lies systematically above that of the ψ(2S) state, indicating different nuclear effects. in the production of the

İşlevini kaybetmiş ya da işlevsel olarak eskimiş binaların; sosyal, toplumsal, kültürel, politik, ekonomik, fiziksel bazı nedenlerle yıkılıp yok edilmesi

GGeerreeçç vvee YYöönntteem mlleerr:: Çalışmamızda, İstanbul Üniversitesi Diş Hekim- liği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Radyolojisi Ana Bilim Dalı’na 2011-2016