• Sonuç bulunamadı

Başlık: BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU TARİHİNDE OĞUZ İ S T İ L Â S IYazar(lar):KÖYMEN, Mehmet Altay Cilt: 5 Sayı: 5 Sayfa: 563-660 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000313 Yayın Tarihi: 1947 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU TARİHİNDE OĞUZ İ S T İ L Â S IYazar(lar):KÖYMEN, Mehmet Altay Cilt: 5 Sayı: 5 Sayfa: 563-660 DOI: 10.1501/Dtcfder_0000000313 Yayın Tarihi: 1947 PDF"

Copied!
97
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BÜYÜK SELÇUKLU İMPARATORLUĞU TARİHİNDE

O Ğ U Z İ S T İ L Â S I

Dr. Mehmet Altay K Ö Y M E N

I.

Sultan Sancar'ın esirlikten kurtuluşu zamanına kadar O Ğ U Z L A R

Başka bir yazımızda1 Selçuklu İmparatorluğu ile göçebe Oğuzlar'ın

münasebetlerini ve Büyük Selçuklu İmparatoru S a n c a r'a karşı yaptık­ ları isyanın muhtelif (tarihi, etnik, içtimai, psikolojik) sebeplerini belirt­ meğe çalışmıştık. Neticelerinden en mühimminin Büyük Selçuklu İmpa-ratorluğu'nun fiilen ortadan kalkması olduğunu ileri sürmüş, meydana gelen yeni siyasi teşekkülün muhtelif görüş zaviyelerinden nasıl telâkki edildiğini kısaca söylemiştik. Verdiğimiz bu umumi hükümleri, aşağıda, vakıalara istinaden ispat ettikten sonra, Oğuzlar'ın bundan sonraki tarihini, tabii yerine geçmeyi iddia ettikleri B ü y ü k S e l ç u k l u İ m p a r a t o r l u ğ u ' n u n t a r i h i ç e r ç e v e s i i ç i n d e takip edeceğiz. Adı geçen yazımızda, meselenin " i s y a n d e v r e s i » ni safha safha incelemiştik. Bu yazımızda umumi vasfı itibariyle daha çok " i s t i l â d e v r e s i , , adını verebileceğimiz kısmı ele alacağız.

A .

O Ğ U Z L A R V E E S İ R H Ü K Ü M D A R S A N C A R

İhtiyar İmparator S a n c a r ' ı n , hiç olmazsa başlangıçta, esirliğinin manasını, başka bir tâbirle, içine düştüğü hakiki durumu idrak edeme­ diği görünüyor ki, Oğuzlar'ın esir olmadan önce ordusunu teşkil eden etnik unsurlarla- çeşitli Türk boylarına mensup elemanlar oluşu bir ta­ rafa bırakılacak olursa- her bakımdan benzerlikleri dikkate alınınca2,

bunda, başka sebeplerle birlikte, bir dereceye kadar mazur olduğunu kabul edebiliriz3. Sonra, Oğuzlar bir hükümdara karşı yapılması

gere-1 M. A. K ö y m e n , Büyük Selçuklular İmparatorluğunda Oğuz İsyanı (1153),

A n k a r a Ü n i v e r s i t e s i , D i l v e T a r i h - C o ğ . F a k ü l t e s i D e r g i s i , C. V, sayı 2-, s. 159-173, Almanca tercümesi, aynı dergi, aynı sayı s. 175-186.

2 F. K ö p r ü l ü , Osmanlı İmparatorluğu'nun Etnik menşei meseleleri, Belleten

XXVIII, 238-241; 245. Teşkilât bakımından da tam bir benzerlik vardı: Oğuzlar, Sel­ çuklu imparatorluğu Ordu teşkilâtı içinde de tıpkı bu asî Oğuzlarda olduğu gibi, sağ kol ve sol kol ananesini devam ettiriyorlardı (bk. İ. H. U z u n ç a r ş ı l ı , Osmanlı Devleti teşkilâtına medhal, s. 22).

(2)

ken bütün tazim formalitelerini yerine getirmekte kusur etmemişlerdi. Esir edildiği zaman, bütün Oğuz kumandanları yaya olarak karşıla­ mışlar, tahtına oturtmuşlar4, önünde yer öperek itaatlarını arz etmiş­

lerdir5. Bu hal, yani eskiden beri, siyasi ve askeri taktikte çok mahir

olan Türkler'in, kendi soylarından bu ihtiyar hükümdara karşı oynadık­ ları "siyaset oyunu,, ancak iki veya üç ay sürmüştür: Oğuzlar, esir İmpa­ ratorla birlikte payitaht Merv şehrine geldikleri zaman, Oğuz şeflerinden B a h t i y a r kendisine payitahttan iktada bulunmasını istedi. İmparatorun, payitaht olduğu için kimseye ikta edilemiyeceği cevabı, kahkahalarla karşılandı. Hakiki durumunu büyük bir teessürle idrak. eden büyük hükümdar, tahttan inmiş, saltanat sürmiye tövbe ederek, Merv hanekâhına. kapanmıştır6. Bu suretle, bu andan itibaren B ü y ü k S e l ç u k l u İmpa­

r a t o r l u ğ u n u k e n d i h a k i m i y e t l e r i a l t ı n d a d e v a m e t t i r ­ m e k i s t i y e n O ğ u l l a r ' i n i d d i a s ı , a ş a ğ ı d a b e l i r t e c e ğ i m i z gibi, n a m ı n a s a l t a n a t s ü r m e k i s t e d i k l e r i h ü k ü m d a r t a r a

-yalnız kalan S a n c a r 'a, Sîstân meliki E b u ' 1 - F a z l , ordusunun bozguna uğradı­ ğını, Oğuzlar'ın çadırını kuşattığını, kaçması gerektiğini söylediği halde, dikkate al­ mamış, esir edilinceye kadar beklemiştir. {Ahbar üd-devlet is-Selçukıye, T. tere. s. 65-66. Çok kıymetli malûmatı ihtiva eden bu eseri, neşrinin bozuk olması yüzünden emniyetle kullanamadım). S a n c a r 'ın Oğuzlar arasında kendi ihtiyatı ile kaldığı hakkında ayrıca bk. R e ş î d ü d - d i n V a t v â t , yazımızın sonunda neşrettiğimiz metin.

4S ı b t i b n ü l - C e v zî, Mirat üz-zamân, T ü r k y e İ s l â m E s e r l e r i M ü ­

ze s i, 2125-2141, Y u n î nî versiyonu, XII, 223 b; J e w e t versiyonu'nda bu kısm nok­ sandır. S a n c a r'a yapılan bu tazîm formaliteleri hakkında bütün tarihî kaynaklarda azçok farklarla malûmat vardır.

5 İbn ü l - E s î r , T o r n b e r g n. XI, 116-117. Bu münasebetle Oğuzlar'ın

ağzın-dau muhtelif kaynaklarda muhtelif sözler söyletilir. «Biz senin kullarınız, sen bizim sultanımızsın. Senin itaatinden çıkmayız» gibi. R a v e n d i (Rahat us-sudur, GMS 179; Ch. S c h e f er nşr. s. 43; Fransızca terc. s. 25) ye göre hükümdar bütün haşmetinden mahrum bırakılmıştır : F a k a t bunun bir kelime yanlışlığından ileri geldiği anlaşılıyor. Zira her hususta bu kaynakla uygunluk gösteren H a s a n Y e z d î ' d e

bunun tam aksini ifade eden bir cümle v a r d ı r : (Câmi-üt-tevârih, M. H. Y ı n a n ç nüsh. vr. 20a).

6 İ b n ü l - E s î r XI, 117. Oğuzlar bütün yaptıklarını, Sancar adına yaptıkları halde,

hakikatte bu esîr hükümdarın elinde hiç bir selâhiyetin olmadığını ilerde de bütün esirliği boyunca göreceğiz. Bunun pek nâdir, o da hükümdarlık salâhiyeti çerçevesine sokulamıyacak kadar ehemmiyetsiz meselelerde, S a n c a r'ın -emir değil- tavassut ve şefaatinin kabul edildiğini görüyoruz. Oğuzların öldürmek istediği bir şeyhin esir hü­ kümdarın şefaatte bulunmasiyle serbest bırakılması hakkında aşağıya bk. Bu hususta bir devlet ricaline taallûk etmesi itibariyle, zikre değer olan vaka şudur :

Selçuklu ricalinden iken, Oğuzlar tarafına geçen, Merv ve diğer şehirlerin yağ­ masında tesirli rol oynayan Ebu'l-Kasım İsmail en-Nışâpûrî, göreceğimiz yağmalar biterek, Belh'e dönüldükten sonra, esir hükümdar S a n c a r'ın emriyle (işaret) idam

edilmiştir (549 yılı Rebîulevvel s o n u = 1 1 5 4 yılı Haziran ortaları) (bk. S e mcâ n î,

(Ki-tâb ül-Müntehab, Topkapu Müz, Ahmet III, Ktbh. No. 2958, 39 b-40). Bu kimse,

aşa-gıda göreceğimiz gibi, Oğuzlar tarafına geçtiğini, yani onların hâkimiyetini meşru ta­ nıdığını bildiğimiz tek Selçuklu ricalidir.

(3)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 565

fin d a n f i i l e n p r o t e s t o e d i l m i ş b u l u n u y o r ki, bu, O ğ u z l a r h a k i m i y e t i n i n g a y r i m e ş r u l u ğ u n u n i l k b e l i r t i s i d i r . Oğuzlar'ın yeni durumu nasıl telâkki ettikleri meselesine geçmeden önce, onların daha sonraki siyasetlerini daha iyi anlamamıza yardım edeceği için, S a n c a r ' ı n üç yıldan fazla süren esirlik hayatının nasıl geçmiş olduğunu izah edelim. S a n c a r ' l a beraber esir düşen ve kaçamıyan kumandanları öldüren Oğuzlar7, onun için, kendi aralarından, her hafta

değiştirilen muhafızlar ( haşiye ve hidmetkârân) tayin etmişlerdir8.

Kaçmak teşebbüsünde bulunduğu için mi, yoksa böyle bir ihtimali peşinen düşündükleri için mi, geceleri demir kafeste muhafaza etmek lüzumunu duyduklarını bilmiyoruz9. Gündüzleri ise, hükümdarlık

tahtına oturtmakta devam ettiklerini biliyoruz; fakat bunun başlangıç tarihini tespit edebiliyorsak ta, yukarıda bahsettiğimiz hadiseden sonra da ve bütün esirliği boyunca tahta - şüphesiz hükümdarın arzusu hilâ­ fına, oturtulup oturtulmadığı hakkında kaynaklarımızda açık bir kayda raslıyamıyoruz. Yalnız S ı b t İ b n ü l - C e v z î ' n i n ifadesinden kendisi­ nin, Oğuzlar'ın Horasan'da yağmaya başlamasından sonra hususi şekil­ de yaptırılmış bir demir kafese konmaya başladığı anlaşılıyor10.

Siyasetlerine uygun geldiği için, zahiri haşmetini muhafaza ettirme­ lerine rağmen, Oğuzlar'ın Büyük Hükümdarın beslenmesine de pek iyi bakamadıkları, onun, getirilen yemeklerden bir kısmını-yağmalar vesaire yüzünden verilmemesi ihtimalini düşünerek-ertesi günü yemeği getiri­ linceye kadar saklamasından anlıyoruz11. Onun bu tedbiri hiç olmazsa

bir kaç defa aç kaldıktan sonra aldığını düşünmek yerinde olur1 2. Bu­

na, hükümdarın kendi işlerini kendi gördüğünü yani-hiç olmazsa bazı zamanlarda- hizmetçisi bile bulunmadığını ilâve edersek, yaşayışı hak­ kında bir fikir edinmiş oluruz.

7 İ b n ü l - E s î r , aynı yer. Bu kumandanların sağ kaldıkları takdirde kendileri için

arzedecekleri tehlikenin de bu öldürmede müessir olduğunu unutmamak lâzımdır. S a d r u d - d i n N ı ş â p û r î 'ye göre, esir edilenler arasında karısı Terken Hatun da bulunuyordu. Kumandanlar'ın bir kısmı öldürülmüş T e r k e n Hatun ( 500.000 dinar) Kamac ve oğlu (100.000 dinar) fidye-i necat mukabilinde kurtulmuşlardır. Eğer tercümesi yanlış basılmamışsa, b u malûmatı, K a m a c v e oğlunun Oğuzlarla savaşta öldürüldüğünü bildiğimizden, doğru olarak kabul etmeğe imkân yoktur.

8 R a v e n d i , 179; S e h e r e r nşr. 43 ; t e r e . 25 ; Ha s an Y ez d î, aynı yer.

9 Bk. Fuad K ö p r ü l ü , Yıldırım Beyazıd'ın Esareti ve intiharı hakkında, Belle­

ten, sayı 2, s. 597. (B u n d a r î ve Habib üs-siyer'e istinaden), ayrıca bk. S ı b t i bn ü 1- C e v z î, Y u n . Yzm. XII 223 b :

1 0 Aynı yer. Aşağıda göreceğimiz gibi, S a n c a r'ın ancak kaçarak kurtulması,

eğer aldıkları bu tedbir bir kaçma teşebbüsüne karşı alınmış değilse, bu tedbirlerinde ne kadar haklı olduklarını gösterir. Bu ihtiyat tedbirlerinin, bütün Oğuzların yağma hareketine katılmasının zaruri bir neticesi olarak alınmış olabileceği de bir ihtimal olarak ileri sürülebilir. Mamafih şarkta demir kafes ananesi hakkında bk. F. K ö p ­ r ü l ü , aynı yer.

1 1 S ı b t i b n ü l - C e v z î , aynı yer.

(4)

Hattâ elimizde, yaşayışının zaman geçtikçe daha da fenalaştığını gös­ teren deliller vardır: 549 (1154/55) yılında, yani esir düşmesinden bir yıl sonra, kendisine yapılan tazyikin arttığını, bir çadırda demir kafes içinde daha fazla bırakıldığını, şanına yakışmıyacak muamelelerde bu­ lunulduğunu, açlıktan ölecek dereceye geldiğini, kendi kendine gece gündüz ağladığını ve ölümünü temenni ettiğini biliyoruz13.

Gerek esirlikten kurtuluşu dolayısiyle Hârezmşah A t s ı z'ın ken­ disine gönderdiği tebrik mektuplarında14, gerekse bizzat S a n c a r'ın

1 3 Aynı eser, Yun. Yzm. XII 224 b. A v f î'nin bir büyük kimseden işittiğini tas­

rih ederek naklettiğine göre, S a n c a r'ın başına Oğuzlar'ın eline esir düşmek felâketi gelince, bir gece tanrıdan şu dileklerde bulunmuştur : Dünyada üç arzum var : 1. Ne şekilde olursa olsun ( ölü veya sağ olarak ) bu cemaatın elinden beni kurtar, zira bu zillet çok ağır gelmektedir. 2. Beni payitaht Merv'e ulaştır. Tâki ölürsem cesedim Merv «devlet-hâne» sinde kalsın; 3. Kardeşimin oğlu bulunan, fakat benim için daima bu felâketi temenni etmiş olan S ü l e y m a n Ş a h ' ı padişahlık devletinden nasîbdar etme.

(Lubâb ül-Elbâb, nşr. E. B r o w n e I 40). Büyük hükümdarın bu üç dileğinin de kabul

edilmiş olduğunu ilerde göreceğiz. Diğer taraftan onun çektiği ıztırapların, daha esir­ liği sırasında, islâm alemince bilinmekte olduğu anlaşılıyor. Bağdad Abbasî halifeli­ ğinin, hâlâ Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun başında bulunduğunu kabul ederek, onun adına hutbe okutmakta devam etmesine rağmen, çektiği bu ıztıraplarla, kendi­ sine tâbi Selçuklu Sultanlariyle yaptıkları mücadeleler esnasında ölmüş olan halife M ü s t e r ş i d (1118-1135) ile R â ş î d (1135-1136) i n cezasını çektiği kanaatini taşıya­ rak sevindiği görünüyor (bk. S ı b t i b n ü 1 - C e v z î, XII 223a:

Mücadelelerin, doğrudan kendisiyle halifeler arasında geçmemesine rağmen, «Büyük Sultan» olmak itibariyle, neticelerinden S a n c a r'ın mesul tutulduğunu gösteren bu kayıd, fevkalâde ehemmiyetlidir. Yakında ele alacağımız «Halife-Sultan'lar mücade­

lesi» adlı yazımızda bu kayıd vok işimize yarayacaktır.

14 R e ş i d ü d-d i n V a t v â t, Arâis ül-havatir ve nefâis ün-nevâdir, Fatih Yazm.

No. 4074 vr. 21 a b ; Ayasofya Yazm. No. 4015, vr. 17 b. (R e ş î d ü d-d in V a t v â t'ın bu eseriniu Ayasofya'da bir nüshası daha varsa da (No. 4138) muahhar olduğu için kullanmadık). Bu mektup Leningrad münşeat mecmuasında ( B k. R o s e n , Les

Manascrits persans de l'İnstitut des Langues orientales, P e t e r s b u r g 1886 s. 152. )

mevcut olup, ilk önce W. B a r t h o l d tarafından »Moğol istilâsı zamanına

kadar Türkistan" adlı rusça eserinin I. cildini teşkil eden metinler içinde aşağıda

t e k r a r ele alacağımız bu mektubun A t s ı z'ın, S a n c a r'ı esirlikten kurtarmak için Nesa'ya kadar geldiğini bildiren, bu sırada S a n c a r esirlikten kaçarak kurtulduğu için - yanına gelmesi veya geri dönmesi için kendisinden talimat isteyen ve bu arada inkiyadını arzeden kısmını neşretmiş ve aynı addaki eserinin II. cildinde (bk. İngilizce tere. Turkestan down to the Mongol İnvasion s. 330) kullanmıştır (N e s a şehri Fatih nüshasında doğru olarak bu şekilde geçtiği halde, Ayasofya nüshasında Nısâbur olarak geçmektedir ) .

Aynı mektup muahharan . V o l i n , R o m a s k o v i ç v e Y a k u b o v s k i'nin neza­ reti altında neşredilen Materiyal po istorii Türkmen i Turkestan I Leningrad 1939 (Türkmen ve Türkmenistan tarihi hakkında malzemeler) adlı eserde rusça t e r c ü m e s i -neşredilmiştir (s. 316).

R e ş i t V a t v a t'ın adı geçen münşeat mecmuasının Farsça kısmındaki 2. ve 3. mektuplar da A t s ı z tarafından S a n c a r'a esirlikten kurtulmasından sonra muhtelif vesilelerle gönderilmiş olup, bunlarda da imâlar vardır.(bk. Fatih Yzm. vr. 21b ve 22a ; Ayasofya Yzm. 17 b ve 18 a). Bu mektuplar da R o s e n'in kataloğunda tasvir ettiği Leningrad münşeat mecmuasında (No. 282) mevcud olup, gerek B a r t h o l d (aynı

(5)

OĞUZ İSTİLÂSI 567

civar devletlere, kurtulduğunu bildiren resmî yazılarında15, çektiği

iztı-raplara dair kayıtlar vardır1 6. Hususî hayatı hakkında kaynaklardan bu

kadar bir bilgi edinmek imkânı olan Sancar'ın, bu devre zarfındaki res­ mî hayatını, civar devletlerin Oğuzlar'la münasebetini incelerken ele ala­ cağız,

B.

O Ğ U Z L A R ' I N S İ Y A S İ H E D E F L E R İ V E B U N L A R I G E R Ç E K L E Ş T İ R M E T A R Z I

Yukarıdan beri verdiğimiz bu izahat, içlerinden birini hükümdar yapmıyarak esir hükümdarı tahta oturtmaları, hükümdarlık vecibelerini -şüphesiz sadece şeklen ve harice karşı - yerine getirmeleri, Oğuzlar'ın aynı hükümdarın nazarî idaresi altında Büyük Selçuklu imparatorluğunu devam ettirmek istediklerini gösteren bariz delillerdir. Fakat, yukarda

eser, s, 27) ve gerek V o l i n (aynı eser, s. 316-317) tarafından kısmen neşredilmiştir. Ayrıca bk. R e ş i t V a t v a t, yazımızın sonunda neşrettiğimiz metin.

İran Maarif nezareti tarafından İran Tarih ve Edebiyatı ile ilgili yazmaların fo­ toğraflarını alması için Avrupaya gönderilen Muhammed Kazvinî bu mecmuanın da-fotoğrafını aldırmıştır. Hâlen Tahran Millî Kütüphanesinde olduğunu öğrendiğimiz-Sel-çuklu devri diplomatik'i ve teşkilât tarihi için fevkalâde ehemmiyetli- bu münşeat mec­ muasının bir kopyesini elimize geçirmek için yıllardanberi uğraştığımız halde bir türlü muvaffak olamadık. Ve sırf bu yüzden M ü n t e c e b - ü d - d î n B e d î'nin - başka yer­ de ehemmiyetini belirttiğimiz (AÜ. DT C F. Dergisi V. sayı 2, s. 160) Atabet ül-ketebe adlı eseri hakkında hazırladığımız tetkiki neşredemedik.

Birbirlerinin noksanlarını tamamlayan bu iki resmî vesikalar mecmuası bir araya getirilerek neşredildiği takdirde üzerinde uğraştığımız, yalnız "Sancar devri» teşkilât tarihi için değil, bütün Selçuklu devri müesseseleri tarihi için eşsiz bir kaynak elde edeceğimize hiç şüphe yoktur.

.Millî tarihin bu en şerefli devri ile - millî heyecanın verdiği ş e v k l e - yorulmadan uğraşırken her biri bir memlekette bulunan ana kaynakları ve yapılmış tedkikleri ele geçirmek hususunda ne kadar müşkilâta uğradığımı saklayamıyacağım. Türk tarihinin tetkikini tesadüflere bırakmıyarak ve İran'dan örnek alarak kaynakları ve tedkikleri sistemli şekilde toplamak -ki şimdi buna imkân vardır - gerektiğini bu hususta vazife almış resmî ve gayri resmî teşekküllere hatırlatırken, millî tarihle uğraşanlara yardımı millî vazife sayarak bize yardıma koşan imkân sahibi vatandaşlara minnet ve teşek­ kürlerimi sunmayı borç bilirim.

15 İ bn a 1 - Qa 1 â n i s i, History of Damascus, nşr. H. F. A m e d r o z, Leyden

1908, s. 337-338. Burada bu mektubun muhteviyatını hulâsa etmektedir : Önce onu Haçlılara karşı yaptığı mücadelede teşvik ve bu bakımdan medhettikten sonra kendi durumuna geçiyor. Uğradığı « şiddet » i belirtiyor ; Kâfir düşman olan Türkmen melik­ lerinin elindeki esirlik «belâ» sini anlatıyor ve tanrıya minnetini bildiriyor.

1 6 Onun esirlik hayatının ve çektiği ıztırapların Bağdad'da, büyük işkencelere

mâruz kalan bir insan dolayısiyle darb-ı mesel hâlinde söylendiği hakkında bk. Sıbt

İbn ül- Cevzî, Yun. Yzm. XII 229b ; Jewet Yzm. XIII 165a. : aynı kayıt Amedroz tarafından adı geçen İbn ül- Kalanisi neşrinde S ı b t i b n ü 1- C e v z

î'-den naklen alınmıştır (s. 336 not 1). S a n c a r h . böyle bir darb-ı meselin varlığı, for­ mülü zikredilmemekle beraber, daha muahhar kaynaklara da geçmiştir. Msl. bk. İ b n T a n r ı b i r d î , en-Nucûm üz-zâhire, nşr. W. P o p p e r, III 73.

(6)

da gördüğümüz gibi, hükümdarla beraber esir düşen kumandanları-âs-kerleri değil- öldürmeleri, bu devletin varlığını münhasıran kendi kuvvet­ lerine dayanarak devam ettirmek istediklerini gösterir. Bu, ayni zaman­ da Oğuzlar'ın nasıl plânlı hareket ettiklerinin de delilidir. Hükümda­ rın, kurnazlıklarını anlaması ve protestosu da şahsı hakkında daha sert davranmaktan başka bir netice vermemiş göreceğimiz gibi, plânlarını tatbike her hangi bir şekilde mani olamamıştır.

Horasan'ın en mühim ve en büyük şehirlerinden olan Nışâpûr'a ken­ dilerinden vali tayin etmeleri, devleti kendi kuvvetleriyle, yani vilâyet idaresini de merkezî idare gibi, kendi arzularına göre teşkilâtlandırmak istedikleri hakkında tek delildir17. Komşu devletlere elçiler göndermek

ve maiyyetlerinde "Saray şairleri,, bulundurmak gibi hükümdarlık icap ve kaidelerini yerine getirmeye çalışmalarına rağmen, Orta zaman Türk-islâm hakimiyet telâkkisine göre Oğuzlar'ın bir devlet kurmuş sayılamıyacağını, yani siyasi hedeflerine varamadıklarını aşağıda göreceğiz18.

17 İbn ü 1-E s î r XI, 117. Bura valiliğine kimi ve ne zaman tayin ettiklerini (eli­

mizde kayıt olmamasına rağmen, Sancar'ın fermanı veya onun adına yazılmış bir fer­ manla tayin edildiğini tahmin güç değildir), hatta vazifesine başlayıp başlamadığını, başlamışsa ve Oğuzlar'ın Nışâpûr'u istilâ etmelerine kadar valilikte kalmışsa, bu esna­ daki rolünü bilmek, bazı tarihî hâdiselerin aydınlatılmasında msl. Oğuz şeflerinin devlet adamı zihniyeti ile yıkıcı değil, kurucu veya hiç olmazsa mevcut müesseseleri koruyucu ve adaleti temin edici bir zihniyetle hareket edip etmediklerini tayinde işi­ mize yarayabilirdi. İbn ü l - E s î r ' i n ifadesinden bu tayini, yağmaya başladıktan sonra yaptıkları anlaşılıyor ki, eğer öyle ise bu tayinden çıkarabileceğimiz neticeler peşinen çürütülmüş olur.

1 8 Bu büyük ve karışık meselenin, burada dikkate alınması ve belirtilmesi gere­

ken cephesi, devlet kuruculuğu için ne gibi vasıfların bulunması icabettiğini tayin etmektir. Bu hususta - z a m a n mesafesi m ü s t e s n a - aşağı yukarı aynı şartları taşıyan bir hadiseyi tahlil etmek, aynı soydan olan kimselerin ( T u ğ r u l v e Ç a ğ r ı Bey'ler), aynı coğrafî bölgede (Horasan), aynı yabancı etnik unsurlar üzerinde (Iran halkı) hâ­ kimiyetlerini kurarken takip ettikleri siyaseti ve sahip oldukları zihniyeti belirtmek, Selçuklu İmparatorluğu'nu kuran cedlerinin haiz olduğu meziyetlerin hiç birinden mah­ rum olmadıklarını gördüğümüz ve aşağıda da göreceğimiz Oğuz şeflerinin, niçin de­ vamlı bir devlet kuramadıklarını bir dereceye kadar izah edecektir. Bu hususta mev-zuumuzla doğrudan doğruya ilgisi dolayısiyle kaynaklarımızda geçen bir tek hâdiseyi hatırlatmak kâfidir : Daha 429/1038 yılında yani Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun resmen kurulmasından en az iki yıl önce (bk. H a l i l E d h e m , Düvel-i İslâmiye 209), Nışâpûr'un yağma edilmesini teklif eden Ç a ğ r ı B e y'i, kardeşi T u ğ r u l B e y önce ikna yoluyla vaz geçirmek istemiş, İsrarı karşısında, bıçağını çekerek böyle bir teşeb­ büse giriştiği takdirde, kendi kendisini öldüreceğini söylemek suretiyle onun böyle bir teşebbüse geçmesini önlemiştir (az-çok değişikliklerle hemen hemen belli-başlı bütün Selçuklu kaynaklarında geçen bu hâdise hakkında mesela bk. İbn ü l - E s î r , nşr. Tornberg IX 312).

Türkiye Selçuklu hükümdarı Kılıç Arslan oğlu Keyhüsrev adına yazılmış «Siyasetnâme» veya «Nasihat ülmülûk» nevinden bir eser olan Rahat ussudûr ve âyet üs

-sûrûr adlı eserindeki şüphesiz devrin hâkimiyet telâkkisini aksettiren bir ifadesi

(7)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 569

c.

O Ğ U Z L A R V E K O M Ş U D E V L E T L E R

Fakat asıl mesele, S a n c a r imparatorluğuna tâbi devletlerin, eski S a n c a r ordusu bakiyelerinin ve nihayet İran halkının S a n c a r ' ı n esareti dolayısiyle ortaya çıkan yeni durumu başlangıçta nasıl karşıla­ dıklarını ve göçebe Oğuzlar'ın hâkimiyeti altındaki Selçuklu İmparator­ luğu ile münasebetlerinin, S a n c a r ' ı n esirlikten kurtulduğu tarihe kadar, şekil ve mahiyetini tespit ve tayin edebilmektir. Bu karışık meselenin için­ den çıkmanın -hele kaynaklarımızın bu günkü durumunda- kolay olma­ dığını hemen itiraf edelim. Önceki yazımızda belirttiğimiz gibi19, Sul­

t a n S a n c a r ' ı n , lehine olarak büyük güçlüklerle ve ince siyasi taktik­ lerle devam ettirdiği "kuvvetler muvazenesi sistemi,, nin birden bire dene­ cek şekilde yıkılması neticesinde husule gelen durumu, İmparatorluğa tâbi komşu devletlerin, Hârezmşahları'n, Karahanhla'r'ın,Gurlular'ın, Bâven-dîler'in, Sîstân'da hakim Saffaroğulları soyunun, S e l ç u k l u hanedanı­ na mensup devletlerin, bilhassa Irak Selçuklu devletinin ve nihayet ha­ lifelik müessesesinin nasıl karşıladıkları, başka bir ifade ile, Oğuzlar hâkimiyetini nasıl telâkki ettikleri, onu tanıyıp tanımadıkları hakkında, kroniklerden başka, elimizde bu devre ait oldukça bol resmi vesikalar bulunmasına rağmen20, aydınlatıcı fazla bilgiye sahip değiliz.

S u l t a n S a n c a r ' ı n uzun süren esirlik zamanı esnasında bu dev­ letlerin onu kurtarmak için ciddi bir teşebbüsde bulunmamalarını, muhtelif sebeblerle (tâbilikten kurtulma, vs.) tabiî görmek lâzımdır21.

gizli kalmamalıdır ki Oğuz vakası bütün âlemin dikkatle bakmasına değer. O hami­ yetsizler öyle bir zafer kazandıktan (Büyük Selçuklu imparatoru S a n c a r ' ı n bozguna uğratılması ve esir edilmesi) ve Cihan dolusu servet elde ettikten ( S a n c a r hazinelerinin ve Horasan şehirlerinin yağması) sonra adalet temelini düzeltselerdi, nasıl bir kimse onlara karşı durabilirdi ? Cihanı tutmak ve ona sahip olmak için her şeye malik idiler. Adalet olmayınca hepsi boşa gitmiştir. Erdeşîr h. Bâbek demiştir ki» adam(yani ordu) olmadan hükümdarlık o l m a z ; servet olmadan, adam olmaz, imaret olmadan servet olmaz ; adalet ile siyâset olmazsa imaret olmaza Bu sözlerin muktezâsı olarak aklın kıyası ile anlaşılır ki cihangirlik vasıtası servettir. Servetin iksiri ise adaletle siyaset­ tir. . . . » (bk. GMS s. 168).

19 M e h m e t A 1t a y K ö y m e n, Büyük Selçuklular İmparatorluğu' nda Oğuz İs­

yanı, Ankara Ün. Dil ve T. - Coğ. Fak. Dergisi V, sayı 2, s. 162-165.

2 0 Bu vesikalar, muhtelif vesilelerle bahis mevzuu ettiğimiz M ü n t e c e b ü d - d î n

B e d î'nin Atabet ül-Ketebe'si ile, R e ş i d ü d - d î n V a t v a t ' ı n Arais ül- havâtır adlı münşecat mecmualarıdır. Buna bilhassa A t e b e t ül- Ketebe'de bulunmayan pek mühim vesikaları ihtiva eden Leningrad münşeat mecmuasını da ilâve edersek, Selçuklu devri Tarihi hakkında, lâyıkı ile istifade edilmek şöyle dursun, ilim alemince ehemmiyet ve kıymetleri yeni yeni anlaşılmaya başlayan büyük bir malzeme yığınına sahip olduğu­ muz kolaylıkla anlaşılır.'

2 1 Adı geçen devletlerin, meselenin bu safhasında, yani S a n c a r'ın esirliği

de-vamınca, yeni durumu nasıl karşıladıklarını, aşağıda sırası geldikçe ayrı ayrı ele ala­ cağız. Burada, daha iyi izah edebilmek için, meselenin umumî tablosunu çizmeyi uy­ gun bulduk. Bu devletlerin yeni durumu nasıl karşıladıkları meselesini üç kategoride

(8)

Ancak bunu onların yeni durumu kabul ettikleri, Oğuzlarla siyasi mü­ nasebetlere giriştikleri manasına da almamalıdır. Bu devletlerden, en kuvvetlisi olmasa bile, esirliğinden önce Sultan S a n c a r ' ı en fazla meşgul eden ve istiklâlini elde etmek için hiç bir fırsatı kaçırmıyan, hattâ Horasan'ı da hakimiyeti altına almak için fiili teşebbüslere girişen H â r e z m ş a h Atsız'ın, yeni durum karşısında bu devletler içinde en faal bir siyaset takip edeceği kendiliğinden anlaşılır. Fakat karşısına çıkan bu çok müsait fırsattan istifade ederek, tahmin edileceği gibi, istiklâlini ilân etmemiş, hattâ esir meşru hükümdarın hâmisi rolünü oy­ namayı uygun görmüştür22. Onun siyaseti Selçuklu İmparatorluğu'nu

kendi eline geçirmektir. Bu sebepten Oğuz hâkimiyetini tanıması güç­ tür. Nitekim onun bu türlü, S a n c a r ' ı Oğuzlar'a karşı müdafaa edici bir siyaset takip etmesinde Oğuzlar'ın başa çıkamıyacağı kadar kuvvetli olduğuna hükmetmesinin tesiri olduğu hakkında, elimizde deliller mev­ cuttur: Oğuzlar'ın Horasan'a hakim oluşlarından üç buçuk yıl sonra bile İmparator S a n c a r 'in esirlikten kurtarılarak Tirmiz'e getirildiği sırada (1156 ilk baharı) A t s ı z'ın, aşağıda izah edeceğimiz sebeplerle, bu Sel­ çuklu hükümdarının bütün savaşlarında yararlığı ile şöhret kazanmış olan Sîstan (Nîmrûz) meliki T â c ü d - d i n E b ü ' 1 - F a z l N a s r'a yazdığı mektupta, âsi telâkki ettiği Oğuzlar'ın henüz çok kuvvetli olduklarını ye tam manasiyle dağılmamış bulunduklarını açıkça zikretmektedir23.

tedkik etmek mümkündür. 1. Tamamiyle pasif kalanlar ; 2. Durumdan kendi lehlerine istifadeye kalkışanlar ; 3. Esir imparatoru müdafaa edenler, yani Oğuz tahakkümünü reddedenler.

1. Pasif kalma tabirinden, fiili olarak harekete geçmiyen devletleri kastedersek, Karahanlıları (tabii Karahanlı M a h m u d Han'ın, Selçuklu hükümdarı ilân edilmesine kadar), Sîstan'da hâkim Saffâr oğulları, Irak Selçukluları ve Bağdad Abbasî halifeliği bu kategoriye girerler.

2. Büyük Selçuklu İmparatorluğunun maruz kaldığı bu durumdan faydalanarak istiklâlini ilân eden ve H e r â t ' a kadar Büyük Selçuklu imparatorluğu arazisini istilâ eden (bk. L o n g w o r t h D a m e ş, E İ, II 173, Ghoriden maddesi) Gurlularla, Curcan ve Rey istikametinde arazisini genişleten Bâvendîler (bk. İ b n İ s f e n d i y a r II 94) bu kategoridendir.

3. Fiili sahada bir neticesi görülmemekle beraber, Hârezm-şah A t s ı z 'ın, hakiki niyetleri ne olursa olsun, giriştiği teşebbüsler bu kategori çerçevesine girer.

Eğer taraf tutma meselesinde fiili harekete geçmeyi ölçü olarak almazsak, aşağıda göreceğimiz gibi, Sancar imparatorluğu'nu tanımakta devam eden Halifelik müessesesini 3 üncü kategori'ye, Mahmud hâkimiyetini tanıyan Irak Selçuklu İmpara­ torluğu'nu 2 inci kategoriye dahil etmek lâzımdır.

Diğer taraftan durumdan hem kendi lehine faydalanan-ki bunu Oğuzlar'ın kabul etmediğini ilerde göreceğiz-hem de Oğuz hâkimiyetini tanıyan Gurlu devletinin siyaseti iki cephe arzetmektedir.

2 2 Bk. W. B a r t h o l d, Turkestan down to The Mongol Invasion GMS, N S .

s. 329-330 (C ü v e y n î'nin Tarih-i Cihangüşa'sına, GMS. XIV2 s. 12, istinaden).

23 R e ş i d ü d-d in V a t v â t, Arâis ül-havâiır, Fatih 25a , Ayasof ya 21b.! Fars­

ça mektupların yedincisi. Bu mektubun -burada kullandığımız kısımları da dahil- bazı kısımları gerek B a r t h o i d (metinler s. 28), gerekse V o l i n (adı geçen eser, s. 317

(9)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 571

Daha aşağıda da zikredeceğimiz gibi, onun müttefik bulmak için bu Sîstan Melikinden başka muhtelif devletlere, bu arada Gurlular'a ve Bâvendîler'e baş vurmasının bir sebebini de bunda aramak yanlış olmaz24. H â r e z m ş a h Atsız'ın, şüphesiz bir fedakârlık telâkki ettiği,

Oğuzlar'a karşı S an c a r hamiliğini- ki sonuna kadar götüreceği de şüphelidir - bir bedel karşılığında yapmak istediği anlaşılıyor25: Bütün

ordusu ile Horasan'a doğru hareket ederek, stratejik ehemmiyeti büyük olan Amul (Amuy)e geldiği zaman, burasını hile ile ele geçirmek istemiş, fakat S a n c a r adına burasını muhafaza eden Kale kumandanı tesliminden imtina etmiştir. Bunun üzerine Sultan S a n c a r ' a bir elçi göndererek itaatini belirtmiş ve bu kalenin kendisine verilmesini rica etmiştir. Sultan S a n c a r cevap olarak, bu kaleyi vermenin ehemmiyeti olmadığını, ancak oğlu İlarslan'ı orduyla-tabii Oğuzlar elinden kurtar­ mak üzere- yardıma göndermesini, bundan sonra yalnız bu kaleyi değil, daha başka kaleleri de (ez'âf-i ân) vereceğini bildirmiştir. Bu meselenin halli için arada bir kaç defa elçi gidip gelmiş, fakat bir neticeye varılamamıştır. A t s ı z da, Kıpçaklar'a karşı seferine devam etmek üzere Hârezm'e dönmüştür26. S a n c a r ' ı n , A t s ı z ' ı n s i y a s e t i

h a k k ı n d a , ö t e d e n b e r i , t e c r ü b e l e r l e e d i n d i ğ i b i l g i l e r e d a y a n a r a k , y a p t ı ğ ı m u k a b i l t e k l i f i n r e d d e d i l m e s i , o n u n g e r e k S a n c a r h â m i l i ğ i n i n , g e r e k s e S a n c a r ' a k a r ş ı y a p t ı ğ ı i t a a t ' t e m i n a t ı n ı n s i y a s i b i r m a n e v r a d a n i b a r e t o l d u ğ u n u k â f i d e r e c e d e g ö s t e r m e k t e d i r . Sonra, kardeşi Y e n a 1t e k i n'in 1153 Aralık ayı sonundan, 1154 yılı Mayıs başına kadar

rusça tercümesi) tarafından Leningrat Münşeat mecmuasından alınarak neşredilmiştir.

Barthold, bu kaydı Türkestan dozun to the Mongol Invasion adlı eserinde, kullanmak

fırsatını bulamamıştır.

Mektubun ifadesinden Oğuzların eski kuvvetlerinden epeyce kaybetmiş oldukları anlaşılıyor.

Oğuz boylarının, birbirleriyle (G u r u b — K o r k u d ile T û t î müstesna) akrabalık dereceleri malûm olmayan ve fakat kardeş veya yakın akraba olmadıkları muhakkak olan muhtelif şefler idaresinde bulunmaları ve içlerinden birinin hâkimiyetini kesin olarak kabul etmemiş olmaları, gözönüne getirilecek olursa, Atsız'ın onların dağılmasını bekleme­ sini, şimdiye kadar da dağılması için beklediğini, onun müthiş fırsatçılığı düşünülünce, tabiî bulmak lâzımdır. Aşağıda da göreceğimiz gibi, içinde bulundukları siyasî yalnız­ lıktan kurtulmak için kendilerine müttefik bulmak teşebbüsüne girişerek, Taberistan'da hâkim bulunan Bâvendi hükümdarı G a z i R üs t e m 'e (1139/40-11.63) baş vurdukları zaman, Oğuz şefleri T û t î B e y , K o r k u d v e S a n c a r her biri kendi namına ayrı ayrı elçi göndermişlerdi (Bk. İbn İsfendiyar, Abbas İkbal nşr. II, 94).

2 4 bk. İ b n İ s f e n d i y â r , Tarih-i Taberistan, A b b a s İ k b a l nşr. II, 94.

2 5 C ü v e y n î ' n i n ifadesinden (s. 12), bu teşebbüsün, S a n c a r ' ı n esaretinin

ilk aylarında olduğu anlaşılıyor. H a t t â iktâ hâdisesinden önce olduğu bile tahmin edilebilir.

26 Bk. C ü v e y n î, aynı yer. B a r t h o l d ( aynı eser 329-330 ) eserinin umumî

kadrosu içinde kısaca t e m a s edip geçmiştir. C ü v e y n î 'nin bu meselenin devamı hak­ kında verdiği daha aşağıda göreceğimiz bilgi, resmî vesikalar tarafından tekit edildiği için, Barthold gibi biz de kullanmakta tereddüt etmedik.

(10)

Beyhak çevresinde yaptığını bildiğimiz yağmaların, A t s ı z ' ı n emriyle olmadığını düşünmek güçtür2 7. Bu suretle karşısına çıkan en müsait

fırsatta, yani bir taraftan Oğuz yağmaları devam ederken, o da yağ­ madan hissesiz kalmamıştır.

Verdiğimiz bu kısa izahat, A t s ı z ' ı n gerek Sultan S a n c a r ' a ve gerekse Oğuzlar'a karşı takip ettiği siyasetin mahiyetini aydınlat­ mıştır sanırız.

Onun daha sonraki siyasetini Sultan S a n c a r 'm yiğeni, Karahanh devleti hükümdarlarından M a h m u t Han'ın, ordu tarafından Sultan intihap edildikten sonra, Oğuzlar'a karşı harekete geçerken, bu Hârezm hükümdarı ile iş birliğine girişmesi münasebetiyle bahis mevzuu edeceğiz.

Meselenin bu safhasında, yani Sultan S a n c a r ' ı n Oğuzlar elinde esir bulunduğu sırada, eskiden S a n c a r imparatorluğuna tabi komşu devletlerden Oğuzlar'la münasebete girişen, yani onların hakimiyetindeki Selçuklu imparatorluğunu fiilen tanıyan2 8 tek siyasi teşekkül, görünüşe

göre, Gurlular devletidir29. Selçuklular'ın elinde esir bulunduğu sırada

(1152/3), kendisini hicveden meşhur şair En v e r î'yi eline geçirerek, in­ tikam almak maksadiyle A1 â ü d - d i n C i h a n s û z 'un Oğuz reislerinden T û t î B e y 'e3 0, netice ne olursa olsun, elçi ve mektup göndermesi

ha-2 7 E b ü ' l - H a s a n B e y h a k î , Tarih-i Beyhak, nşr. Ahmed Behmenyâr,

Tahran 1317 hicrî-şemsî, s. 271. Aynı kaydı, B a r t h o 1 d, British Museum O r . 3589 yazmasına göre kullanmıştır (Turkestan down to the Mongol Invasion s. 330).

Eserin sonuna notlar ilâve eden A. Behmanyâr da onun Atsız tarafından gönde-mesi ihtimalini kabul ediyor (bk. s. 321-322).

2 8 Bir siyasî teşekkülün tanınması keyfiyeti, O r t a - çağda hâkimiyet telâkkisi

meselesini ilgilendiren çok çetin bir araştırma mevzuudur. Bu yazımızın dar çerçevesi içinde - h a t t â en umumi bir şekilde bile - temas edemiyeceğiz. Yalnız bir siyasî teşek­ külü zımnî bir tanıma şekli olarak temas edip geçiyoruz. Meşru bir siyasi teşekkül olarak başka bir tanıma şekline aşağıda. Oğuzlarla yerli halkın karşılıklı münasebet­ lerini ele alırken, bazı devlet ricalinin Oğuzlar emrine geçmeleri münasebetiyle göre­ ceğiz.

2 9 S a n c a r ' ı n Oğuzlarla savaşması arifesinde A 1 â ü d-di n C i h â n s û z 'un hü­

kümdar bulunduğu Gurlular'ın durumundan ayrıca bahsetmiştim (Bk. Büyük Selçuklu­

lar împaratorluğ'unda Oğuz İsyanı, A. Ü. D. T. C. F. Dergisi V, 2 s. 165): S a n ­

c a r ' ı n esir düşmesinden sonra aynı hükümdar hudutlarını daha da genişletmiştir (feth ettiği yerler hakkında biraz müphem olmakla beraber şimdilik bk. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi I 252 ) .

Bu müsait durumdan her bakımdan en çok faydalanan, yukarıda da gördüğümüz gibi, Gurlular o l m u ş t u r : S a n c a r ' ı n ölümünden (1156) önce H e r a t ' ı almış bulunuyor­ lardı (bk. L o n g w o r t h Da m a s, Eİ II 171, Ghoriden maddesi.

3 0 Tam adı ile N â s r ü d - d î n E b û Ş ü c â T û t î B e ğ . Oğuz şeflerinin adları

sayılırken, adı hiç bir kaynakta başta geçmeyen bu Oğuz şefinin, sonradan öteki Oğuz boyları reisleri üzerinde derece ve mahiyetini tayin edemediğimiz bir üstünlük kurduğu anlaşılıyor. Nitekim, aşağıda da göreceğimiz gibi, Sancar'ın esirlikten kurtul­ masından sonra, Harezmşâh Atsız'ın, - ya Sancar'ın emriyle yahut da Sancar'a yaran­ mak için, - Oğuzları bu Selçuklu imparatoruna i t a a t e davet eden resmî mektubu, Tûtî (Dudu) Bey'e hitaben yazılmıştır (Bk. R e s i d ü d - d î n V a t v â t, Arâis ül- havâtır,

(11)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 573

disesi, İran'daki Oğuz hakimiyetinin tanınması manasına geleceği tabiidir. Bu Gur hükümdarı, E n v e r î 'nin kendisine tesliminde israr etmiş, hattâ son teklifinde bin koyun vermeyi taahhüt etmiştir31. Yukarıda izah et­

tiğimiz gibi, A t s ı z ' ı n h a l â H ü k ü m d a r k a b u l e d e r e k S u l t a n S a n c a r ' a m ü r a c a a t t a b u l u n m a s ı n a m u k a b i l , Gur hüküm­ darı A1 â ü d - d i n' in, bu esir hükümdarı bir tarafa bırakarak32, hattâ

onun esirliğinden istifade ederek, doğrudan T û t î B e y 'e, yani fiilî hakimiyeti elinde bulunduran Oğuz şeflerinin en kuvvetlisine, müracaat etmesi manalıdır33. Şimdiye kadar verdiğimiz izahattan çıkan umumi

neticeyi tespit edersek, G u r l u l a r h ü k ü m d a r ı n ı n z ı m n î ve da­ h a f a z l a s e m b o l i k m a h i y e t i h a i z o l a n b u t a n ı m a s ı

müs-Fatih, 23 a ; Ayasofya 24 b. : Nâme-i devâzdehüm be - cânib-i ( + FBr. mahrûı)

ispeh-sâlâr (+F-ı eceli, kebîr, müeyyed, muzaffer, mansûr) N a s ı r u d - d e v l e v e ' d - d i n

E b û Ş u c ac T û t î b- İ s h a k ( + Pt. (el-Hızır) ( + F edâm'allâhü haraseten).

Mektubun tarihî bilgi veren mühim kısımları P e t e r s b u r g yazmasından (bk. R o s e n adı geçen eseri, 152; Barthold (— Br.) ve Volin (rusça tercümesi) tarafından neşre­ dilmiştir (Bk. B a r t h o l d , adı geçen eseri, 2 8 ; Volin, adı geçen eseri 318).

Enverî'nin, kasidelerinde diğer Oğuz şefleri arasında bilhassa onu methetmesi (bk. Dıvân-ı Enver'i, Muradmolla Ktbh. No. 425 vr. 131 b., 199 b.) de bu bakımdan manalıdır.

3 1 Oğuz şefine Koyun göndermeyi teklif etmesi, bu göçebe Oğuzlar indinde hâlâ

hayvanların diğer her hangi bir şeyden daha fazla kıymeti haiz olduğunu gösterir. Horasan'ı istilâ etmeden önceki kıymetleri muhafaza etmeleri, Oğuzlar'ın yerleşik insan­ ların ehemmiyet verdikleri şeylere henüz alışamadıklarını gösteriyor ki manâlıdır. Fikrimizce onların Selçuklular gibi yabancı etnik unsurlar üzerinde hakimiyetlerini kurarak siyasi bir teşekkül halinde varlıklarını devam ettirememelerinin başlıca âmil­ lerinden biri de bu intibaksızlıktır. Bilhassa yerleşik insanların kesif olarak yaşadığı sahaların dışında göçebeliğe elverişli muayyen otlaklarda yaşadıkları müddetçe iki çeşit iktisadî faaliyetin (göçebe iktisadiyatı, ziraat iktisadiyatı) birbirinin tamamlayıcısı olduğunu gördük (A. Ü. D. T. C. F. Dergisi V. 2 s. 162). Nitekim göçebeliğe ait istihsal maddeleri ile, yerleşik şehir ve köy halkının istihsal maddelerinin mübadelesinin bu iki unsuru birbirinden ayıran, el-Meydan, ve Sahran gibi muayyen hudud panayır veya kasabalarında yapıldığını biliyoruz (Y â k û t, Mu cem ül-Büldân, nşr. Wüstenfeld, III 366; IV 7 1 4 ) .

32 A I â ü d - d i n H ü s e y n C i h a n s û z ' u n fütuhatına başlangıçta kuzeyde,

devam ederken daha sonra batıya, H e r a t ' a yani Oğuzlar'ın yağma etmek isteyip te muvaffak olamadıkları nüfuz bölgesine dönmesinde bu hadisenin rolü olup olmadığı hakkında, -kaynaklarımızda bir kayda tesadüf etmediğim için-kesin bir şey söyliye-miyeceğim, Yalnız, bir ihtimal olarak, akla gelebileceğini ilâve etmekle iktifa ede­ ceğim.

33 Hadisenin -galiba başlıca Tarih-i Yemini, Tabakat-ı Nâsırî ve Lübâb ül-Elbâb'a

( B r o w n e nşr. II 138-9) istinaden mufassal olarak hikâyesi için bk. E n v e r î ve S u l t a n A l â ü d d i n - i G u r i , Mecelle-i Yadigâr V, 73-76 (tedkiki yapanın adı ya­ zılmamıştır). Ayrıca bk. A h m e t A t e ş , Enverî, Türkçe İslâm Ansiklopedisi.

E n v e r î 'nin Oğuz reislerinden T û t î Bey'in emrinde kalması, ona intisap et­ mesi ve öteki hükümdarlar gibi, medhedici kasideler söylemesi -hadisesinin, delâlet ettiği manayı, Oğuzlar'ın, Selçuklu İmparatorluğu mensupları ile münasebetlerini ele alırken belirtmeğe çalışacağız. ,

(12)

t e s n a , O ğ u z l a r ' i n , e t r a f ı n ı ç e v r e l e y e n d e v l e t l e r m a n z u ­ m e s i o r t a s ı n d a t a m b i r " s i y a s î y a l n ı z l ı k , , i ç i n d e k a l m ı ş o l d u k l a r ı n ı g ö r ü r ü z .

Bunun doğurduğu veya doğuracağı mahzurları idrâk ettiklerini, Oğuzlar'ın, komşu devletlerden müttefik aramalarından anlıyoruz34, Ger­

çekten, Oğuzlar Horasan'ı yağma ettikten sonra, kuruluş halinde iken Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun genişleyiş istikametleri hakkında, müphem de olsa, bir fikri muhafaza etmiş olacaklar ki, Irak'ı da fethe gi­ rişmek istemişler, bunun için de bu sırada G a z i R ü s t e m 'in idaresinde çok kuvvetlenmiş olan, hattâ Sultan S a n c a r ' ı n esaretinden sonra top­ raklarını Şark (Curcan) ve Garp istikametinde genişletmiş olan Bâvendî-ler hanedanının ittifakını temin etmeğe teşebbüs etmişBâvendî-lerdir35. İ b n

İ s f e n d i y a r'a göre, I r a k'tan - tabii yağma etttikten sonra - fethede­ cekleri yerlerden başka Horasan'dan da hisse vermeyi teklif ettikleri halde, Hârezmşahlar'la müttefik olduğundan, kabul edemiyeceğini söyle­ diğine bakılırsa, kuvvetli komşusu A t s ı z ' ı n düşmanlığını üzerine çek­ mek istememenin de tesiri ile - G a z i R ü s t e m bu ittifak teklifini red­ detmiş, üç Oğuz şefinin, T û t î Bey'in, K o r k u d ' u n ve S a n c a r ' ı n her biri kendi adına gönderdiği elçilere iltifat etmemiş, üstelik aşağıda göreceğimiz gibi, Oğuzlarl'a harp etmiştir36. Böylece Oğuzlar'ın S u l t a n

S a n c a r'ın esir düşmesinden önce Büyük Selçuklu İmparatorluğu'na muh­ telif şekil ve nispetlerde tâbi olan komşu devletlerle münasebetini in­ celerken, m e r k e z i k u v v e t i n ç ö k m e s i i l e b o z u l a n k u v v e t ­ l e r m u v a z e n e s i n d e n , a d ı g e ç e n d e v l e t l e r i n d ı ş s i y a s e t

-3 4 Müttefik arama teşebbüsüne daha önce, yani Sancar'ı esir ettikleri andan iti­

baren girişip girişmediklerini bilmiyorsak da -aşağıda mufassal olarak bahis mevzuu edeceğimiz yağma ve kitle halinde katliâmlarla İran halkının düşmanlığını kazandık­ tan, hele İran halkının «istimdâd-nâme» lerle etraftan kurtarıcı aramağa ve bunun fiilî neticesi belirmeğe başladıktan sonra, hiç olmazsa silâhlı müdahalelerini önlemek üzere, başka devletler nezdinde de bu çeşit teşebbüslerde bulunduklarını kaynakları­ mızın susmasına rağmen- tahmin etmek zor değildir.

35 S a n c a r'ın esirliğiyle birlikte Selçuklu İmparatorluğu'nun ve müdafaa sisteminin

çöküşü dolayısiyle, bu devlete tâbi arazinin ve kalelerinin sahipsiz kalışı, kuvvetli komşu devletlerin eline kolayca geçişi ve h a t t â kendiliğinden teslim oluşu hakkında İbn İs-fendiyâr'da (11, 93-94) hazin misaller vardır : Geylân, Demâvend ve nihayet Gürgân.

3 6 İ b n İ s f e n d i y a r, adı geçen eseri II, 94. S e h i r - e d - D i n ,

Geschichte von Tabaristan, Rüyan und Masanderan, nşr. D o m c. I. s. 233.

İbn İsfandiyar'da bu ittifak teklifinin ne zaman yapıldığı hakkında sarih bir tarih verilmiyorsa da, Horasan'ı aldıklarından bahsettikten sonra bu hâdiseyi anlatmaya geçtiğine göre, Sancar'ın esaretten kurtulmasına yakın olduğu ve bilhassa M a h -m u d 'la A t s ı z 'ın Oğuzlar'a karşı bir -müttefik devletler bloku kur-maları teşeb­ büsünün epeyce ilerlediği zamana düştüğü anlaşılıyor. Keza Z â h î r ü d - D i n « vaktî ki vâkıa-i Sultan Sancar dest dâd » cümlesindeki « Vâkıâ-ı S a n c a r » ter­ kibini bir çok metinlerde olduğu gibi onun ölümü değil, Sancar hadisesi manâsına almak lâzımdır.

Bu teşebbüsün Nşâpûr'u yağmadan sonra ve Dihistan'a doğru harekete geçmeden önce vuku bulduğu hakkında bk. İ b n İ s f e n d i y a r , aynı yer.

(13)

OĞUZ İSTİLÂSI 575

l e r i n i y e n i d u r u m a v e m e n f a a t l e r i n i n g e r e k t i r d i ğ i n e g ö r e , nasıl ayarladıklarını, Oğuzlar'a karşı, m ü s b e t v e y a menfi, a k t i f v e y a p a s i f hareket hatlarını incelemiş olduk.

D .

O Ğ U Z L A R V E S A N C A R İ M P A R A T O R L U Ğ U B A K İ Y E K U V V E T L E R İ N İ N O N L A R A K A R Ş I İ L K M U K A V E M E T

T E Ş E B B Ü S L E R İ

Oğuzlar'ın, İran halkı ile karşılıklı münasebetlerinin tesbitine giriş­ meden önce, meselenin bu safhasında, Selçuklu İmparatorluğu'nun da­ yandığı sivil ve askeri teşkilâtın, bu Oğuz istilâsı karşısındaki duru­ munu ve aksülamelini araştırmak birçok bakımlardan faydalı ve ay­ dınlatıcı olur37. Nazari bakımdan, Oğuzlar'a karşı ilk silâhlı mukavemetin,

dolayısiyle S u l t a n S a n c a r ' ı esirlikten kurtarma teşbbüsünün, S a n-c a r - O ğ u z l a r h a r b i d ı ş ı n d a k a l m ı ş v e y a b u h a r p t e n k u r t u l m u ş o r d u s u n u n b a k i y e s i n d e n g e l m e s i g a y e t t â

-b i i i s e d e , maalesef -bu hususta kaynaklarımızda fazla -bilgiye raslı-yamamaktayız.

Selçuklu hanedanı ve ordusu mensuplarının ve bilhassa kumandan­ ların, S a n c a r ' ı n esir düşmesi ile neticelenen büyük bozgundan sonra, hele biraz aşağıda göreceğimiz bozgundan sonra, İ m p a r a t o r l u ğ u n ,

h e r b a k ı m d a n b e l k e m i ğ i n i t e ş k i l e d e n H o r a s a n 'da h e r h a n g i b i r m u k a v e m e t m e r k e z i k u r a m a d ı k l a r ı , hattâ bu­ rasını muvakkaten de olsa, terketmek zorunda kaldıkları anlaşılıyor. Zira, onların kitle halinde komşu devlet topraklarına, bu arada yakın­ lığı ve Oğuzlar'ın geliş istikametine uygunluğu dolayısiyle bilhassa Bâ-vendîler ülkesine sığındıklarını biliyoruz38.

O ğ u z l a r a k a r ş ı m u k a b i l h ü c u m a g e ç m e k v e b u h u s u s t a y e n i d e n t e ş k i l â t l a n m a k t e ş e b b ü s ü n ü n , kuman­ danlarla, yani askeri teşkilâta mensup subaylarla, sivil teşkilâtın başı olan vezir T a h i r b . F a h r ül - M ü l k 'den geldiği anlaşılıyor. İ b n ü 1-E s î r ' e göre, ordu kumandanları ile bu vezir Nişâpûr'a gelmişler, önce

3 7 S a n c a r ' ı kurtarmak teşebbüsünün, Selçuklu imparatorluğuna çok gevşek olan

tâbilik bağları ile bağlı « ana vatan » dışı teşkilâtlı kuvvetlerinden ziyade, imparator­ luğun kendi teşkilâtından beklemek gayet tabiîdir, Selçuklu imparatorluğunu kurtarmak için buradan gelecek: teşebbüsün kuvvetli veya zayıf oluşu, — diğer türlü âmillerle beraber ve onların başında — Selçuklu İmparatorluğ'unun hayatiyet kabiliyetini gös­ terecektir.

38 Bk. İ b n İ s f e n d i y a r, I 113, II 90 ; Zahireddin, nşr. D o r n I 241. Ya­

nında beş kişilik maiyeti olduğu halde, sığınanların ilki. S a n c a r'ın kardeşinin oğlu Süleyman şah idi. Bunun daha sonraki faaliyetini biraz aşağıda göreceğiz. Buraya S a n c a r kumandanlarının hepsinin değil de, çoğunun sığındığından bahsedilmesi, geri kalanının Horasan'da kaldıkları manasına almaktan ziyade, başka komşu devlet­ lere sığındıkları manasına kabul etmek, Horasan'ın içinde bulunduğu şartlar düşünü­ lünce, daha uygun görünüyor.

(14)

bir hükümdar tayini gerektiğine karar vererek Sultan S a n c a r ' ı n kardeşinin oğlu S ü l e y m a n - Ş a h ' ı , yukarıda gördüğümüz gibi, her halde Bâvendîler hanedanı ülkesinden, getirterek (4 Eylül 1153) etra­ fına toplanmışlar, Sultan olarak adına hutbe okutmuşlardır39. Başka kay­

naktan tahkik imkânını bulamadığımız bu malûmat eğer doğru ise40,

bu takdirde bu mukabil harekette esir meşru sultanı eski tahtına iade etmek değil, sadece Horasan'ı ve bilhassa bu sırada Oğuzlar'ın muha­ sara etmekte bulundukları payitaht Merv'i kurtarmak ve tabii bu arada Oğuzlar'ı yeni hükümdara itaat etmeğe mecbur etmek hedefinin güdüldüğünü kabul etmek zorundayız41. Bu türlü hareketlerinden, ya

S a n c a r ' ı n kurtarabileceğinden ümitlerini kestikleri, yahut ta onun artık Oğuzlar hükümdarı olduğuna kanaat getirdikleri neticesi de çıkarılabilir.

Ordusunun başında Merv'e yürüyerek Oğuzlar'a hücum eden yeni hükümdar, görünüşe göre, ciddî bir savaş vermeden bozguna uğra­ mıştır 42. Öyle görünüyor ki bu savaşın belli başlı neticesi, kurulan bu

yeni mukavemet ve kalkınma teşkilâtının zaafının meydana çıkması ve, aşağıda göreceğimiz gibi, Oğuzlar'ın onları takip dolayısiyle hareket­ lerine devam ederek, diğer şehirleri işgal etmelerine sebebiyat vermesidir.

E.

O Ğ U Z L A R ' I N İ R A N H A L K I İ L E M Ü N A S E B E T L E R İ

İran halkı ile olan kanlı münasebetlerini aydınlatabilmek için, önce, O r t a z a m a n i s l â m ş e h i r l e r i n i n d e v l e t t e ş k i l â t ı i ç i n d e m u a y y e n k a d r o l a r h a l i n d e t e ş k i l â t l a n m ı ş o l d u k l a r ı n ı hatırlamak lâzımdır. Devlet Teşkilâtı geniş halk tabakalarına derinliğine o kadar nüfuz edememiştir. Başka bir ifade ile, devlet hakimiyeti, ş a k u l i o l m a k t a n z i y a d e u f k i d i r : Geniş coğrafi

ülke-3 9 Bk. T o r n b e r g nşr. XI, 119; Kahire nşr. XI 81. Her iki basımda da yanlış

olarak S ü l e y m a n Ş a h b . M a h m u d olarak geçmektedir.

İ s f e h â n î (s. 284), ordu tarafından seçiliş zamanını, S a n c a r ' ı n ölümün­ den sonraya atıyor ki yanlıştır. Bilindiği gibi Sancar'ın esirliğinin sonlarına doğru bilhassa Iran halkının d a talebi ile yiğeni Karahanlı Hükümdar M a h m u d H a n b. A r s l a n H a n hükümdar ilân edilmiştir (bk, B a r t h o 1 d, Turkestan, 330). Sultan Sancar'ın kendisine veliahd yapmış olduğu bu prensin daha sonraki maceraları hakkıada bk. İbn ül-Esir XI indeks; bilhassa XI 135-137.

4 0 Barthold'un Süleyman'ın hükümdar ilânından bahsetmemesini, İbn ül - Esîr 'in

nakl ettiği malûmatın doğruluğundan şüphe ettiğine değil, Eser'in mevzuu dışında kaldığına hamletmek lâzımdır.

4 1 Bununla beraber, bütün S a n c a r İmparatorluğu askerî teşkilât mensuplarının

Süleyman Şâh'ın etrafında toplanmadığını biraz aşağıda göreceğiz.

4 2 İ b n ü l - E s î r ' e göre (XI 119), daha hükümdar seçildiği ayda, ordunun (metinde

(asker üs-sultânî yani S u l t a n S a n c a r'a mensup a s k e r l e r ) bir kısmı, Oguzlar'dan

bir « taife » ile karşılaşmış, yani esas savaştan önce, bir keşif ve öncü savaşı olmuş, bunu Oğuzlar kaybetmiştir.

(15)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 577

lere doğru yayılır, fakat o kadar derinleşemez. Devletin geniş halk tabakaları ile münasebetinin, daha ziyade o devrin münevverleri, din adamları vasıtası ile olduğu ileri sürülebilir43. H a 1 b u k i h e r m e z h e p

v e y a t a r i k a t , m u a y y e n d i n i - i ç t i m a i m ü e s s e s e l e r o l a r a k , y i n e d e v l e t t a r a f ı n d a n t a y i n e d i l e n , f a k a t e k s e r i y a i r s i o l a n b i r e r r e i s i n i d a r e s i n d e d i r4 4. Başsızlık zamanlarında, y a n i ş a m i l d e v l e t o t o r i t e s i n i n a z a l d ı ğ ı v e y a h i ç k a l m a d ı ğ ı z a m a n l a r d a , m ü n f e r i t şe­ h i r l e r i n v e k a s a b a l a r ı n m ü d a f a a s ı n ı , o ş e h r i n b a r i z v a s ­ f ı n a g ö r e , d i n i v e y a i k t i s a d i m a h a l l i m ü e s s e s e l e r i n -h a 1 k üzerindeki büyük nüfuzlarını da kullanarak - ü z e r l e r i n e a l d ı ­

ğ ı h a k k ı n d a m i s a l l e r e s a h i b i z4 5.

Orta çağ Türk-islâm tarihinin bu hususiyetlerini göz önünde bulundu­ rarak, bu münasebetleri tayin eden, daha önce saydığımız âmilleri de unutmıyarak, Oğuzlar-lran halkı münasebetlerini belirtmeğe çalışalım: Oğuzlar'ın yerli İran halkına karşı şiddet kullanmasında teşkilâtlı dev­ let mukavemeti çöktükten sonra, bu şehirlerden gelen-vakaya tatbik ederek söyliyelim - bu devir Selçuklu payitahtı olup, ilk yağma edilen şehir olan Merv'den onlara karşı gösterilen mukavemetin tesiri olmuş mudur? Başka türlü daha açık olarak tekrarlıyalım; Oğuzlar, Merv gibi büyük bir şehre gelinceye kadar, yollarda adam öldürmüş, yağmalar­ da bulunmuş mudur? Önce son suali cevaplandıralım. Bildiğimize göre,

Merv'e gelinciye kadar her hangi büyük bir kasaba veya şehre uğrama­ dıklarına göre, dinî-siyasî teşkilâtlar tarafından veya onların teşvikiyle halk tarafından gösterilecek bir mukavemetin-mukavemet her şeyden önce büyük surları da icabettireceğinden - hemen hemen imkânsız olduğunu

4 3 Meşhur teolog Gazâlî, nezdine davet eden Sultan S a n c a r ' a yazdığı mektup­

ta, bu büyük hükümdar'a nasihatlarda bulunduktan sonra, Tûs ahalisi hakkında şefa­ a t t e bulunuyor, onların çektikleri sefaleti teşrih ediyor (bk. M e h m e d Ş e r e f e d -d i n ( Y a l t k a y a ) , S a n c â r v e G a z â l î , İlahiyat Fakültesi I , 1 , s . 41-44).

44 Bk. M ü n t e c e b ü d-d i n B e d ic, Atebet ül-ketebe, 20b-25b (taklid-i riyâset-i

Mâzenderân); 39a, 40b (tefvîz-i riyâset-i Serahs). Bu fermanların en sathî bir tedkiki,

reislerin başlıca vazifesinin, halkın menfaatlarını meşru yollardan, devletin askerî ve sivil teşkilâtı mensuplarına karşı müdafaa etmek olduğunu göstermeğe kâfidir.

45 M e 1 i k ş â h 'ın ölümünden sonra başgösteren umumî karışıklık devresi esna­

sında (kaynaklarda âhd-i fetret) Seyyid F a h r ü d - d î n E b u ' l - K a s ı m , Beyhak bölgesini «ayyâr»ların ve «müfsid»lerin hücumundan muhafaza etmişti (bk. E b u '1-H a s a n B e y h a k î , Tarih-i Beyhak, nşr. A. B e h m e n y â r, s. 58-59).

H a t t â bir şehrin asayişinin bozulmasından, hükümdar tarafından, o şehrin nakib veya reisinin mesul tutulduğuna dair misallere sahibiz, Msl. bk. İbn ül-Esîr XI 179: «Ehl-i fesâd» ın Nışâpûr'u yağma etmesine, elinde olduğu halde, mani olmadığı için, M ü e y y e d a y - a b a , Ali soyu nakîb'ini mesul tutmuş ve hapsetmişti (Mart-Ni-san 1161).

(16)

kabul edebiliriz. Sonra küçük veya büyük her şehrin göstereceği mu­ kavemetin, umumiyetle, yalnız o şehrin yağma ve katliâmı için bir sebep teşkil edebileceğini bir mütearife olarak kabul edebiliriz46.

Ummadıkları halde Büyük Selçuklu İmparatoru S a n c a r 'ı bozguna uğratmanın ve hele esir etmenin sevinci içinde, sel halinde payitaht Mer-v'e doğru akıp giden Oğuzlar'ın ilk kurbanlarını, Herât'la Merv arasında bulunan Bağşur yolunda Oğuzlar'ın hücumuna uğraması yüzünden korku­ sundan ödü çatlıyan E b û İ s h a k İ b r a h i m b. M u h a m m e d el-H a m e v î e l - B a g a v î (Temmuz-Ağustos 1153) adlı sûfî ile4 7 Merv'den

vatanı olan Pencdih'e48 dönerken Dulâb-ul-hâzin'de ateşte yakılmak sure­

tiyle yani işkence ile öldürülen E b ü ' l - F e t h Muh. b. A b d u r r a h m â n es S â b i t î e l - H a m k a r î adlı (Ağustos-Eylül 1153) fakih teşkil eder49.

Bağşur'un içinde de iki kişi öldürülmüştür. Bunlardan biri yağma esna­ sında ortadan kaybolmuş (Temmuz-Ağustos 1153), bir yerde gizlice öldürüldüğü kanaati hasıl olmuştur50. Öteki de yine Oğuz istilâsında

ölmüş (Kasım - Aralık 1153) bir hatiptir51. Biraz aşağıda göreceğimiz

gibi, bu iki tarih arasında (meselâ Eylül ayında) Merv'de yağmaya başlamış olduklarından, verilen bu bilgiden, Oğuzlar'ın Bağşur kasaba­ sında en az beş ay kaldığı manasını çıkarmamak lâzımdır. Olsa olsa, Oğuz bakiyelerinin buralarda yağma ve katliâma devam ettiği neticesini çıkarmalıdır.

Oğuzlar'ın, Merv'e gelmeden önce, yaptıkları bu katliâmdan, onların her hangi bir şekilde bir mukavemetle karşılaşmadan da, yukarıda adı geçen yazımızda ileri sürdüğümüz âmillerin tesiri ile, başlangıçtan itiba­ ren Iran yerleşik halkına zulüm yaptıkları neticesine varılabilir. Nihayet öldürmenin normal olmayıp, işkence ile olması, kaza suretiyle veya normal savaş esnasında ölmüş olabilecekleri ihtimalini de ortadan

kal-4 6 Bununla, M u h a m m e d b . Y a h y a 'nın, âsî Oğuzlar'ın tenkili için Sultan

S a n c a r ' a verdiği fetvanın, onların bütün din adamlarına karşı hususî bir kin besle­ melerine kâfî bir sebep teşkil etmediğini belirtmek istiyoruz.

47 Bk. S e m c â n î, Kitab ül-Müntehab, Topkapı Müzesi, Ahmet III. Ktb, No.

2951 vr. 36 a. Ölüm tarihi 548 yerine müstensih hatası ile 448 olarak gösterilmiştir.

48 Bk. Y â k û t, Mucem ül-büldân, I 743: Merv ür-Rûd civarında beş köyden

mürekkep bir kasabacık.

4 9 Bk. S e mc â n î, ayn. eser. 217 b. Ayni zamanda sûfî idi.

5 0 S e m c â n î, a y . es. 195 a. E b û l ' F a z l e l L e y s b . A h m e d e l

-M a k r î e l - B a g a v i , doğm. 460 Bağşur (1067/8) den sonra. Bir diğer rivayete göre de 548 yılı Şevval (Aralık 1153) ayında kaybolmuştur, Ehl-i kuran'dandı. Çok ibadet ederdi. Hayırseverdi.

Bu yolda tedkik yapacaklara bir kolaylık olmak üzre, hiç olmazsa haşiyelerde, öldürülen kimselerin tam adı ile birlikte hayatı hakkında bilgi vermeyi uygun buldum. Bu suretle benim göremediğim veya bulamadığım başka biyografik eserlerden kontrol etmek te mümkün olacaktır.

5 1 S e m c â n î, 143 a ; E b û A b d u l l a h A b d u r r a h m â n b. M u h . e

- B a g a v ) , doğm. Bağşur 400 (1009-1010). Ölüm yerini söylemiyorsa da, Bağşûrlu ol­ duğu için ayrıca yazmak lüzumunu duymadığı kabul edilebilir. Mesleki hatiplik olan bir. aileden gelen dindar bir şeyhdi ( ölm. Ramazan 548 = Kasım-Aralık 1153)

(17)

OĞUZ İSTİLÂSI 579

diriyor. Bilâkis bir intikam hissiyle hareket ettiklerini gösteriyor. Mamafih, Oğuzlar'ın sonsuz bir intikam hissiyle hareket etmediklerini, bunda başka sebeplerin de mevcut olduğunu biraz aşağıda göreceğiz.

Oğuzlar'ın, İran halkı ile fiilî münasebete girişmeleri arifesinde, Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nu kuran cedleri gibi d e v l e t k u r u c u ­ l u ğ u z i h n i y e t i i l e h a r e k e t e d e c e k v e i d a r e e d e c e k y e r d e , bu yerli halka karşı şiddet tedbirlerine, baş vurmasını icap ettiren se­ beplerin hangi tarafta bulunduğunu gösterebilmek maksadiyle, bu kısa izahati verdik. İnsan ve mal kaybını tespit etmeden önce, Horasan'da hangi şehir ve kasabaların, hangi tarihlerde istilâya uğradığını ve dola-yısiyle istilâ " marcheroute „ unu tespit etmiye çalışalım.

Kaynaklarımızda hangi şehirlerin, hangi tarihlerde istilâya uğradıkları hakkında açık malûmat bulunmadığı için 52, bu hususta tetkik yapan

ilim adamları da vazıh bilgi vermek imkânını bulamamışlardır53.

S e m câ n î 'nin elimize yeni geçen eseri bu müphemliği oldukça gidere­

cek durumdadır54.

Merv şehrinin içinde Oğuzlar tarafından ilk insan, 12 Recep 548 ( 3 1 Eylül 1153) tarihinde öldürüldüğü için5 5 onların burasını istilâ

tarihini, tabii bundan sonra kabul edemeyiz. Bundan ne kadar zaman önce olduğu meselesine gelince, bir kaç gün önce olabileceği gibi, yu­ karıda gördüğümüz ilk Bağşur istilâsı tarihine, yolda geçen takribi müddeti ilâve etmek suretiyle bulacağımız bir kaç hafta da olabilir.

5 2 Meselâ Bk. İ b n ü l - E s î r , XI 119; Oğuzlar'a ait verdiği malûmatı hep 548

yılı hâdiseleri içinde nakletmekte, şehirlerin bile istilâ tarihlerini göstermemektedir- Yal­

nız mühim şehirlerin istilâ ediliş sıraları, aşağıda Semcâ-nî'ye göre vereceğimiz sıraya

uymaktadır.

53 B a r t h o 1 d, Oçerki istorii Turkmenskogo Naroda (Türkmen Tarihine dair) ,

3 4 ; Burada, Merv ve Nışâpûr şehirlerinden sonra, öteki şehirlerin adını sarih o l a r a k sayamıyor; Oğuz isyanı hakkında en yeni ve toplu malûmatı veren F u a d K ö p r ü l ü de Merv ve Nışâpûr'dan başka ad vermiyor, sadece Horasan'ın sair mühim merkezle­ rinin de yağma ve tahripten kurtulamadığını söylemekle iktifa ediyor (Anadolu Sel­

çukluları Tarihinin Yerli Kaynakları. Belleten XXVII, s. 482).

5 4 Yakında geniş bir tahlilini yapacağımız Kitab ül- müntehab (Topkapı, A h m e t

III. Ktbh. 2953), adlı eseri ve mahiyeti hakkında şimdilik bk. M. A. Köymen, A. Ü. D. T. C. F. Dergisi V, 2, s. 171.

55 Bk. S e m c â n î, ad geç. es. 142 a. Öldürülenin adı, aşağıda liste halinde ve­

rilirken yazılacaktır.

Oğuzlar tarafından yağma ve katliâma uğratılan İran şehirlerinin, Selçuklu ha­ kimiyeti zamanında elde ettikleri gelişmeleri ayrı ayrı tesbit etmenin, tedkik ettiği­ miz mevzuun daha iyi aydınlanması için ' hâiz olduğu ehemmiyeti takdir ediyorum. Şimdiye kadar ayrı olarak hiç ele alınmamış olan Selçuklu devri «kültür» ve «şehir tarihi» ni ilgilendiren bu meseleye bu makalede, h a t t â en kısa bir şekilde de olsa, gi­ rişmenin imkânsızlığı meydandadır. Bu hususta bir fikir edinmek için şimdilik bk. B a r t h o I d, İran'ın tarihî coğrafyası (rusça), Farsça tere. Hamza Serdâdver, Tahran 1308; B a r t h o l d , F. K ö p r ü l ü , İslâm Medeniyeti tarihi; E. İ., Marv al-Shahdjan Nıshâpür, Tuş v. b. maddeler.

(18)

Merv'de son öldürme vakası56, ayni yılın 19 Şevval (6 Şubat 1154)

Çarşamba gününde olduğuna göre, yağmanın en az iki ay sürdüğü kabul edilebilir. Fakat aşağıda göreceğimiz gibi, öldürme vakalarının ekserisinin Recep (Ağustos - Eylül) ayında vukubulduğuna bakılırsa, Merv istilâsında ilk ve en şiddetli ayın, bu ay olduğunu kabul edebili-liriz. Nitekim 548 yılı Şaban (Eylül-Ekim 1153) ayında Merv - Serahs yolu üzerindeki Dandanakan'da bir öldürme hâdisesinin vukubulmuş olduğunu görüyoruz. Bu, Recep (Ağustos-Eylül) ayında Merv yağmasının bittiğini, esas kitlenin veya öncülerinin Tûs istikametinde yola çıktığını gösterir. Görülüyor ki bu duruma göre Serahs'a gitmeleri gerekirken Tûs (Meşhed) istikametine dönmüşlerdir.

Merv'in işgali ile (Şubat 1154) Tûs şehrinin ilk işgali (Kasım 1154) arasında geçen ve 9 aydan fazla süren müddet içinde Oğuzlar'ın ne iş yaptığı hakkında sarih bir malûmata sahib değiliz. Bu müddet içinde silâhlı ordu kuvvetleri ile çarpıştıkları için, şehirleri yağmaya fırsat bu­ lamadıkları düşünülebilir. İlkbahar ve yaz mevsimlerinin muntazam ordu kuvvetlerinin çarpışmalarına müsait mevsimler olması bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. Bu hususu aşağıda münakaşa edeceğiz. Öldürülen­ lerin münhasıran Ramazan (Kasım 1154) ayı içinde, bilhassa sonlarında vukubulmasından, Tûs şehrinin bilhassa bu ay boyunca yağmaya uğra­ dığı neticesine varılabilir57. Ayni tarihte (21 Ramazan 549=31 Kasım

1154) de Meşhed de istilâya uğramıştır58.

Tûs'dan sonra Oğuzlar'ın istilâlarına bir kaç koldan birden devam ettikleri anlaşılıyor. Zira Nışâpûr'un işgal edildiği sıralarda (11 Şevval -Şevval sonları == 20 Aralık-10 Şubat)59 Meyhene gibi ikinci derecede

merkezlerin de yağma edilmiş (Şevval - Zülhicce 549 = Kasım 1155)60

olduğunu görüyoruz. Herât'ın da bu sırada (Şevval 549) muhasara edildiği görünüyor6 1. İ b n ü l - E s î r ' e göre İsferâyın'le Cüyeyn'i de

56 S e m c â n î, 141a. Gerçi Merv şehrinde bundan daha sonra ölen ( Z ü l h i c c e =

Mart 1154) varsa da (bk. Semcânî 242 b), işkence neticesinde hastalanarak bir müd­

det hasta kaldığını bildiğimiz için almadık.

57 Bk. S e mcâ n î , 21a, 171b-172a, 2 8 6 b ; S e mcâ n î'den, naklen Y â k û t, Mucem

ül-büldân III 549.- İ b n ü l - E s î r ' e istinaden Tûs'un 548 (1153/54) yılında yağma -edil­

diğini söyleyen Minorsky, görülüyor ki, temamiyle yanılmıştır (krş. Tûs, E. I.).

5 8 S e mcâ n î , 183b.; Meşhed 556 (1161) da bir defa daha Oğuz istilâsına uğra­

mıştır. Bunu aşağıda ele alacağız.

5 9 S e m ' â n î 247a, 267b-268a (ayrıca bk, Y a k u t , Mucem ül-büldân IV, 398 (İlk

öldürülenler) ; 220b (en son öldürülenlerden). I b n ü1-E s î r'in (XI 119) verdiği tarih uymaktadır. S ı b t i b n ü l - C e v z î.Nışâpûr'un Oğuzlar tarafından yağma edilmesini 550 yılı hadiseleri içinde naklediyorsa da, İrak'da duyuluşuna göre tarihlenmiş olduğu anlaşılıyor ( bk. Yunînî Yzm. XII. 227 b) E. I. ye Nîshâpür maddesini yazmış olan H o n i g m a n , istilânın 548 (1153) yılında olduğunu söylemekle yanılmıştır.

6 0 S e mcâ n î 109b; 238a.

(19)

O Ğ U Z İSTİLÂSI 581

yağma etmişler, sonra tekrar Nişâpûr'a dönmüşlerdir62. Bu arada, yani

daha Meyhene yağması sırasında veya sona erer ermez, Serahs'a geç­ mişlerdir (Zülkade 549-Şubat 1155)63.

Verdiğimiz bu izahata göre, Oğuzlar, S a n c a r ordusunu bozguna uğratıp, kendisini esir aldıktan sonra, doğru payitaht Merv üzerine yürümüşler, Tûs ve Meşhed'i yağma ettikten sonra, Nışâpûr'u almış­ lardır. Buradan belki de Herât'ı zorladıktan sonra, Serahs'ı da yağmala­ mışlar ve aşağıda göreceğimiz gibi, Belh ve Merv bölgelerine çekil­ mişlerdir64.

Oğuz istilâsı önünden, Selçuklu ordusuna ve divanına, yani devlet teşkilâtına mensup şahıslar gibi-, dinî teşkilâta mensub olan veya olmayan-hususi şahısların da kaçtığını biliyoruz65. Saydığımız her

şehirde elimizdeki kaynağa göre Oğuzlar'ın din mensuplarından öldürdüklerini tespit ederek, bundan istilânın devamı esnasında azalıp çoğaldığına ve öldürme çeşitlerine v. s. göre, Oğuzlar'ın yağma siyasetleri hakkında bazı neticelere varmak mümkün olacaktır. Ayni kaynağa göre, münhasıran din adamlarını öldürdüklerinden bahset­ memiz, Oğuzlar'ın onlara karşı hususi bir kin besledikleri umumi neticesini çıkarmamızı icabettirmezse de, haklarında oldukça bol malû­ mata tesadüf ettiğimiz, meselâ Selçuklular sarayında yaşamış ve hattâ esir S a n c a r'ın hususi teveccühüne nail olmuş şairlerden her hangi birinin öldürüldüğü hakkında kaynaklarda bir kayda raslıyamamamız, dikkate şayandır. Bazı şairleri maiyetlerinde bulundurmaları, kendilerin­ den önceki hükümdarların- hükümdarlığın bir nevi alâmetlerinden olan

6 2 S e mcâ n î 207a ; burası, 553 yılında bir daha istilâya uğramıştır. Aşağıda ele

alacağız.

6 3 XI 120. *

6 4 Nitekim S e mcâ n î , 549 (1155) yılında Merv'de bir kişinin öldürüldüğünden

bahsetmektedir (186a). Hangi ayda öldürülmüş olduğu hakkında bir şey söylemiyorsa da Serahs yağmasından (Şubat 1155 den) sonra yani Mart ayında olduğu muhak­ kaktır.

6 5 Belli başlı islâm kültür merkezlerini ( Mısır, Şam, Irak, Horasan ve

Mâverâ-ünnehr) dolaştıktan sonra, Belh'te yerleşmiş olan Endülüs'lü fakih E b û B e k i r M u-h a m m e d b . A l i e l - E n s â r î , Oğuz «fitne»sinden sonra Horasan'dan çıkmış, niu-hayet Haleb'e yerleşerek orada ölmüştür (563/1167/8) (Subkî, Tahakât, IV 88) ; aslen Nesef'li Seyyid E b û N a s r Ahmed b. Muh. el-Huseynî el-Cîlânî, Oğuz istilâsı dolayısiyle

Buhârâ'ya hicret ederek yerleşmiştir (bk. S e m câ n î. 29b); Ebu'l-Hasan Ali b. Muh.

el-Felekî el Isbahânî'de Oğuzlar'ın Nışâpûr'u istilâsı üzerine Semerkand'a gitmek zo­

runda kalmıştır (bk. S e m câ n î 180b- 181a). Aynı sebeple muhtelif istikâmetlere ka­

çanlar hakkında aynı kaynağa bk. vr. 203ab ; 203b; 257b (Türkmen fitnesi dolayisiyle); Bazıları da, memleket dışına kaçmamışlarsa da, memleket içinde Oğuzlar'ın uğrayacağı yol üstü veya mühim merkezlerden daha ücra köşelere ve bilhassa köylere çekilmek suretiyle saklanmışlardır ; msl. E b u ' l F e t h e l M u h s i n b . A b d u l m e l i k e t -T e m î m î , e l - H u s r e v ş â h î (doğm. 4 8 1 = 1 0 8 8 ; ölm. 559=1163/4) Oğuz "fetret"i

Referanslar

Benzer Belgeler

Articles and any other material published in this journal represent the opinions of the author(s) and should not be construed to reflect the opinions of the Editor(s) and

pyogenes strains were examined for penicillin, ampicillin, cefazolin, cefuroxime, ceftriaxone, erythromycin, clarithromycin and azithromycin, clindamycin, ofloxacin,

Ankara Üniversitesi Editörler Kurulu / Ankara University Editorial

ide tamamiyle müşterinin aleyhine değildi; çünkü, Justinianus hukuku böyle bir halde satıcının zayi olan mebi ile ilgili bütün davalarının müş­ teriye devredileceğini

Bu ikisinI( göre böyle bir kadın hiçbir şekilde mehir alamaz, fakat sadece terikeden payını alabilir. Iraklı fakihler, İhn Mes'ı1d'un görüşüne tabi olarak İbn Ömer ve Zeyd

Prevalence of feline coronavirus (FCoV) and feline leukemia virus (FeLV) in Turkish cats.. Tuba Çiğdem OGUZOGLU 1 , Kezban CAN SAHNA 2 , Veysel Soydal ATASEVEN 3 , Dilek

Farklı kemiklerde kırık belirlenen ve operatif redüksiyon uygulanan 32 kediden 10 olguda intramedüller Steinmann pini, 3 olguda intramedüller Steinmann pini ve serklaj teli, 4