TT~
/
YILANLI
YALI
Yazı: Erdem Yücel
Fotoğraf ve Tablo: Bülent Çetinor’un arşivinden
Geçmiş günlerin Boğaziçi’sinde, ya- suz o günlerin Boğaziçisi günümüzden
i
lıların bir birini izlediği Bebek’in ayrı çok farklı idi...bir yeri ve anlamı vardı. Evliya Çele- Bugün Bebek ile Rumelihisarı ara- bi’nin “ İçerisinde azim selviler var” smda uzanan zaman zaman gemilerin diye değindiği Yeniçeri Ağası Haşan rotalarını şaşırıp üzerine çıktığı sahil Halife ile Kapudan-ı Derya bağlarının yolunda Türk yapı sanatının ilginç ko- bulunduğu bu yere Yavuz Sultan Se- nutları yavaş yavaş yok oluyor. Gü- lim’in bir de kasır yaptırdığı söylenir. nün hemen her saatinde denizin renk Sultan III. Ahmet’in Damat İbrahim değiştiren mavisi ile koruların yeşilli- Paşa’ya imar ettirdiği bu şirin semte ği arasındaki şipşirin yalılar yerlerini XIX. yüzyılın İstanbul halkı öylesine ne yazık ki, beton yığınlarına bırakı- rağbet etmişti ki, kıyılar, sırtlar ve ko- yor...
rular birbirinden güzel yalılar, köşk- Geçmişin korularla kaplı Bebek’in- ler, konuklarla bezenivermişti. Kuşku- den günümüze ne kaldı?
Arîfi Paşa’nın, Reisülküttap Mus tafa Efendi’nin, Hıdiv’in annesinin korularının büyük bir bölümü parsel
lendi, yemyeşil ağaçlar kemirildi
ve yerlerinde çağımıza uygun mahallelerkuruldu!...'
XIX. yüzyıl başlarında Bostancıba- şı defterlerinde kayıtlı yalılardan hiç biri yerinde durmuyor. Oysa bu kıyı boyunda Beyhan Sultan’ınSahilsarayı Mehmet Paşa’nm kasrı, Kuzattan Mehmet Efendi, Soğancıbaşızade Kadri Bey, Sabık Haremeyn müftü sü, Paşa Mehmet Ağa halilesi, Cüce Hanım, Hâzineden Osman Ağa, Ömer Efendi, Hamamcı Mustafa Ağa, Atâ Efendizade Molla Efendi, Dürizâde kerimesi, Şeyhül tslamzade Molla Efendi, Nuri Molla Efendi, Nu- rullahzade llyas Efendi, Hekimbaşı, Abid Molla, Topçubaşı Emin Ağaza- de, Süleyman Râşid Efendizâde’nin yalıları sıralanmıştı.
Bu listeye 22 Mayıs 1964 günü bir yenisi daha eklendi; Yılanlı Yalı.
Bakın! Ord.Prof.Dr.A. Süheyl Ün- ver, Yılanlı Yalının yok oluşunu na sıl anlatıyor:
“ Burasını yıktırmak istediler. Anıt lar Kurulu müsaade etmedi. Ya öyle mi? Sun’i bir yangınla geçen senele rin birinde kül oldu. Ertesi gün bun dan bir batın öncesi sahibiyle yakın lığım vardı, burası nasıl yandı diye git tim. Beni bekçi karşıladı. Bekçi Baba! Nasıl oldu da burası yandı? dedim. Beyim sorma. Ben 30 senedir burası nın mahalle bekçisiyim ve ben böyle yangın görmedim. Bina önden ve ar kadan belki yirmi yerden birden yan maya başladı. Bir saatte bu tarihi ya lı kül olup gitti, dedi.”
Yılanlı Yalı’nın 1971’deki
hali (suluboya-B.Ç.)
“ Yılanlı Yalı” isminin ise çok es kilere inen bir öyküsü vardır. Söylen tiye göre, Sultan II. Mahmut bir kaç kez ziyaret ettiği bu yalıdan son dere ce hoşlanmış ve yanındakilere satın al ma isteğinden söz etmişti. Padişahın Muhâsibi Said Efendi, yalının sahibi Reisülküttab Mustafa Efendinin ya kın dostu idi. Padişahın bu isteğinin, dostunu üzeceğini bildiğinden hemen ortaya atılmış:
“ Aman efendimiz bu yalı size ya ramaz. Büyük ve tehlikeli yılanların yalı içerisinde dolaştığı söylenir. Tab-ı şâhenenize gerekmez” deyivermiş. Bunun üzerine padişah yalıyı satın al maktan vazgeçmiş ama yalının da is mi “ Yılanlı Yalı” oluvermiş.
Yalının ne zaman yapıldığı ve ilk sa hibinin kim olduğu bilinmez. Sultan III. Mustafa, Sultan III. Selim ve Sul tan I. Abdülhamid zamanından günü müze kaldığı söylenirse de kesin bir ta rih verilemez. Çeşitli zamanlarda ona rım görmüş, bu nedenle de orijinal gö rünümünden epeyce uzaklaşmıştır.
Yapının bilinen ilk sahibi Reisülküt- tap Mustafa Efendidir. Onun ölü münden sonra varisleri yalıyı kepçe Nazırı Mustafa Efendiye satarlar. On dan sonra da mülkiyet yüzyılımızın başında Raşid Efendiye geçer. Raşid Efendi, selâmlığı Mevlevi şeyhlerinden Nuri Şemseddin Efendinin emrine bı rakır. Sonraki yıllarda Raşid Efendi nin çocukları yalıyla pek ilgilenmez, içerisindeki değerli eşyaları dağılır ve yapı bakımsızlıktan kendi yazgısına terkedilir. Sonunda şüpheli bir biçim de yanarak bir süre için Boğaziçi ya şantısından çekilir. Bugün yalının ye rinde apartmanlar yükselmiştir. On ların hemen yanında ise, yalının bir bölümü olan “ Selamlık” bir süreden beri onarım görmektedir.
Yılanlı Yalı’ya Bebek’deki Kayalar Mevkiinde deniz kıyısından, sıra sıra tonozlar üzerinden meyilli bir yolla çı kılıyordu. Bu yolun başlangıcındaki il ginç çeşmeler ise günümüzde yalnız ca Thomas Allom’un gravürlerinde görülüyor. Doğa ile mimarinin en uyumlu biçimde kaynaştığı bu yapı ol dukça sarp kayalıklar üzerinde, tek katlı ve eli böğründelerle dışarıya taş kın bir biçimde yapılmıştı. Harem ve ondan biraz daha küçük selâmlıktan oluşan yalının geniş sofaları, sakalı şe rif odası, meşkhanesi, selsebil odası ve tepe üzerindeki hamamı ile kendine özgü bir görünümü vardı. Özellikle bunların arasındaki Sakalı Şerif oda sında Ramazanlarda teravih namazı kılınır, kandil ve bayram günlerinde de ziyaret edilirdi. Haremin kırk oda dan oluştuğu söylenmektedir. Bunla rın arasında girişin hemen sağındaki büyük taş odayı Raşid Efendi çok se ver, yaz aylarında hemen hemen
bü-Yılanlı Yalı’nın 1973'de
denizden görünümü
tün zamanını burada geçirir, misafir lerini ağırlardı. Türk barok mimari sinin en güzel örneklerinden nakışlı ta vanının altında dantel gibi işlenmiş mermer şebekeli fıskiyeli havuzu, kö şedeki selsebili ile bu odaya gerçekten değişik bir görünüm kazandırdı. Sa- miha Ayverdi’nin deyişiyle; “ taşı bi le delik deşik eder olan aşk heyecan larına tutulmuş gibi, çeşme çeşme akan göz göz bir selsebil, durmaz su kâsidesi söyler, nemi kadar sesiyle de etrafındakilere iltifatını esirgemezdi.” Selsebilden orta havuza dökülen su ların şakırtısı, alçak pencerelerden gö rülen denizin mavisi ile karışır ve sey rine doyum olmayan bir güzellik or taya çıkardı. Bütün bunların yanısı- ra, odanın duvarları kitaplık rafların daki el yazması kitaplar. Çepeçevre sedirler ve minderlerle kaplanmıştı. Çubuk dolapları, kehribar ağızlı çu buklar, nargileler de ilginç görünümü tamamlardı. Selâmlığın geniş konsol ların yardımıyla dışarıya taşkın oda larının duvarları da ünlü hattatların levhaları, icazetnameleri ve esma-ı hüsnalar ile bezçliydi.
Rumelihisarı’nın Sağaros Paşa ku lesine kadar uzanan bahçesinde ise mevsimine göre değişin sebzelikler, meyvelikler ve üzüm bağları yer alır dı. Yer yer setler halindeki bahçede havuzlar, su haznelerinin yanı sıra fıs tık ve çam ağaçları ortaya ilginç bir görünüm verirdi.
“ Burasını yıktırmak istediler. Anıt lar Kurulu müsaade etmedi. Ya öyle mi? Sun’i bir yangınla geçen senele rin birinde kül oldu. Ertesi gün bun dan bir batın öncesi sahibiyle yakın lığım vardı, burası nasıl yandı diye git tim. Bekçi beni karşıladı. Bekçi Baba! Nasıl oldu da burası yandı? dedim. Beyim sorma. Ben 30 senedir burası nın mahalle bekçisiyim ve ben böyle yangın görmedim. Bina önden ve ar kadan belki yirmi yerden birden yan maya başladı. Bir saatte bu tarihi ya lı kül olup gitti, dedi.”
GELECEK YAZI:
KUZGUNCUK’TA FETHİ AHMET PAŞA YALISI