B estek â r U d i A h m et M erhum
%*a„: 911. 91 0.
Bu ismi çok, pek çok defalarduymuşsunuzdur. Evinizdeki gra*
m of on plâkları size hergün, her saat üstadın muhtelif şarkılarını dinletmiştir. Her akşam
radyoda okunan şarkılar arasında, mutlaka mer* huma ait birkaç tane vardır. Işpigler şarkının
bestekârını söylerken
tannan sesile: “Selânikli udî Ahmet beyin „ ismini verir.
0 halde bu udî Ah* met bey kimdir? Bunu bütün Türkiyede ancak alaturka sazla pek yakın.* dan alâkadar olmuş bazı meraklılardan başka hiç
kimse tanımaz"; zanne=
diyorum.
Biz cidden san at*
kârlarımıza karşı çok
ihmalkârız . San atın
kıymetini, hakkını çok az bilir ve takdir ederiz. Halbuki bu hal, medenî bir heyeti içtimaiye için
büyük bir noksandır.
Ben, burada alaturka
musikînin kıymetini
münakaşa ve alafranga musikî ile olan farkları hakkında bir mukayese yapacak değilin}. Mem= leketimizde asırlardan* beri bu musikî dinlenmiş ve hâlâ da dinlenmek*
tedir. Binaenaleyh ben, bu sanat âleminde senelerce çalışmış, yük* sek bir sanatkâr, büyük bir bes*
tekâr, bir üstatı azam olmuş,
bugün artık ebediyete intikal
etmiş bulunan udî Ahmet efen*
diyi Resimli Sarkın muhterem
10
okuyucularına tanıtmakla, büyük bir vazife yaptığıma kaniim.
Udî Ahmet efendi 1869 tari*
hinde Selânikte doğmuştur. Pek fakir bir ailenin evlâdıdır. Bu
sebeple hiçbir tahsil görmemiş,
bütün hayatmca ümmî kalmıştır. Ailesi onu evin maişetine bir medar olsun ve kendi boğazını kurtarsın diye pek küçük yaştan,
berberlik eden dayısının yanına çırak vermişti.
Merhum daha bu çağında
uzun boylu ve şişman bir çocuktu. Bu iri ve tombul vücu* dile hizmet etmesi, su
taşıması, elbise fırça*
laması müşterilerin pek hoşuna gidiyor, hepsi onunla ayrı avrı alâka* dar oluyordu.
O tarihlerde berber
dükkânları adeta bir
kulüp vazifesi görürler* di. Memleketin münev* verleri, gençleri ekseriya berber dükkânında bir*
loşirler, orada birci*1
eğlence ve gezinti pro* gramlarını tertip eylerler
ve bilhassa musikîden
bahsederlerdi. Berber*
lerin bir çoğu da saz çalar ve hanendelikle oğraşırdı-
Küçük Ahmedin
çeşmeden su taşırken, dükkânda iş görürken,
akşamları iş bittikten
sonra eve giderken hiçbir usule ve abenge tabi olmayarak okuduğu ga*
zeller bir çoklarının
nazarı dikkatini cel*
bediyordu. Musikîden
anîıyanlar *bir parça ders
aldığı takdirde* gayet
güzel ve muntazam bir
sese malik olacağını
görüyorlardı.
tarihlerde Selânikte ala* turka musikî kısmen musevî, kıs* men de Serezli çingenelerin elinde
bulunuyordu. Bilhassa çalgıcı
Salomon takımı pek maruftu. Bu
takıma mensup Refik Karasu
bir müşterisi olduğundan, Ah m e*
din musikîye olan merak ve
istidadını görmüş, ona gına ders= leri vermeğe başlamıştı.
O zaman Selânikte alaturka saz takımları tef ile daha bir iki iptidaî aletten müteşekkildi, ut
ise memlekette biç taammüm
etmemişti. Elyevm “ ittihat
değirmencilik şirketinde,, memur
bulunan matbaacı Ferit efendi
namında bir zat, Şamda bulun* duğu 'esnada ut çalmasını öğren* miş ve memleketine avdet eder* ken yanında iki de ut beraber
getirmişti. işte bu suretle ilk
defa Selâniğe ut girmiş oluyordu.
U dî Ahmet merhum ilk
“ ıskala,, derslerini)*, bu Ferit efendiden alıyor, yavaş yavaş ut üzerinde
ilk tecrübelerini yap*
mağa başlıyordu. Ayni zamanda Halepli Şavul efendi isminde birisin*
den de muntazam saz
çalmak ve nota yazmağı öğreniyor..
A z zamanda musi* kîde gösterdiği terakki
h e r k e s in
katini celbetti. Berber dükkânına devam eden* ler, aralarında üç me= cidiyelik bir iane topla* yarak, Abmede bir ut satın aldılar. Merhum
bu suretle istidat ve
kabiliyetini inkişâf etti* reçele geniş sahayı bul* du, boş kaldığı her daki* ka hemen uda sarıldı,.,
Ahmet, nerede bir usta çalgıcı, bir musi* kişinas raslamışsa derhal,
onun peşine takılmış,
noksanlarını itmam için
onların bilgilerinden
istifade eylemiştir. O
devirde tekkeler ve mev*
levihaneler musikî için en güzel içtimagâhlardı. Ahmet muntazaman buralara devam ederek, dedelerden, besteler, fasıllar ve Türk musiki* sinin kavaidi hakkında ilk nazarî malûmatı öğrenmeğe başladı. Bu suretle de musikî hakkında hakikî bir vukuf ve malûmata sahip oldu.
ler tezyifkâr sözlerile onun şevk ve cesaretini kırmak istiyorlardı; Abmedi müthiş bir surette kıs»
kanıyorlardı-O ne bu alkışlardan ve ne de
istihzalardan müteessir olmadı.
Perestiş ettiği sanatına bütün
ruhunu, bütün ömrünü hasretti; ve nihayet bu sabada hakikî bir dahi olmağa muvaffak oldu.
O devirde şöhret almış bulu* nan Edirne ve İstanbul hanende ve sazendelerde münasebet tesis etti. M uhtelif seyahatlarda bulu* narak, onların saz kaidelerini, bes* teledikleri şarkılardaki nağmelerini için için tetkik etti, yeni yeni fikirler edindi. Bu temaslar Ah*
mede, [bestekârlığını
terakki ettirmek için,
pek faideli olmuştur. Bundan sonra artık
Ahmedi, hakikî bir
sanatkâr, büyük bir
bestekâr ve musikî ho= cası görüyoruz. Selânik* te valisinden m üşürün* den tutun, bütün mülkî ve askerî erkân ve me= murin ailelerinin evlât* lan, şehir eşraf ve tüc*
carlarının kızları hep
onun rahlei tedrisinde ut ve musikî dersi al*
mışlardır. Merhumun
talebeleri binlere baliğ
olur dersek mubaleğa
edilmiş olmaz.
U dî Ahmet alaturka
musikide hakikî bir
üstat olunca, fasılları
yegân yegân tetkik edi yor, bunların içinde bir çoklarının şarkıca pek fakir olduklarını görü* yor... O zaman bütün mevcudiyetile bu fasıl*
lara lâyemut eserler
ilâvesine himmet ediyor. Ahır edin zenginleştirdiği ve hatta âdeta ihya ettiği fasılar şunlardır: Kürdili hicazkâr Hicazkâr Hüzzam Segâh Karcığar
Diğer fasıllarda, hayli eserleri
11
Yavaş yavaş sazda olduğu gibi hanendelikte de terakki eden mer* hum, Selâniğin belli başlı musiki*
şinalsarı arasına girdi. Berber
dükkânına veda ederek, diğer
genç arkadaşlarile teşkil ettiği
muntazam bir takımla sazendelik suretile hayatını'temine başladı. Ahmedin büyük kabiliyeti derhal
inkişaf etti. Bütün ümmiliğine,
cüssesinin bütün kabalığına rağ* men, musikînin en ince notalarına en hassas nağmelerine kadar hu* lûl ederek bestekârlığa başladı.
Merhumun musikiye olan bü yük kabiliyet ve iktidarını göster* mek için, bestekârlık sahası pek geniş bir imtihan meydanı idi. Ve
bütün hayatında en büyük mu vaffakiyeti de “ bestekârlık,, kıs mında oldu.
ilk bestelediği şarkı derhal bü= tün musikişinasları harekete ge= tirdi. [1] Ahmedi sevenler bu mu vaffakiyetini alkışlarken, meslek*
daşları içindeki bazı rakip*
[i| ün iarknnn bir sureti bu yazının sonuna ilâve olunmuştur,
varsa da, bilhassa bu fasılladır ki merhuma ölmiyecek birçok şah* eserler ibda ettirmiştir.
Alaturka şarkılar içinde, bir
kısmı vardır ki, âdeta modaya
benzerler. Bir müddet çalınır ve
dinlenirler: sonra modası geçer ,
ölüp giderler... Halbuki Ahmedin şarkıları, bestelendiği tarihten bu* güne kadar her vakit ve her yer* de zevkle okunmuş ve çalınmıştır. Ve daha pek uzun seneler bu böyle devam edecektir.
Bunun hikmeti de, eserlerin kuvvetinde, sanatın kudretinde, nağmelerin incelik ve fevkaladeli* ğindedir. Merhumu, bestekârlıkta en sinirlendiren, titizlendiren cihet, çok diğerlerinin nağmelerini taklitti. Kaç tane şarkısını bir nağmesi
diğer bir bestekârın şarkısına
benziyor diye imha etmiştir. Bestekârların çoğu, hep bu kabil intihaller yaparak, ortaya yeni yeni şarkılar atıyorlardı. Ah= met bunun şiddetle aleyhinde bu* lunmuş ve bugün mecmuu [altı yüzü
tecavüz] eden bestelediği müebbet şarkıları arasında, daima bu tak litlerden içtinap etmiştir.
O berne eser ortaya koymuşsa
kendi ruhundan, kendi hissin*
den ve kendi kalbinden almıştır. Yarattıkları hep kendi benliğinin, kendi iktidarının birer zadesi ol* muştur.
Selânikte meşrutiyetin ilânı
Ahmedin musikî bayatında yeni ve ateşin bir safhanın açılmasına vesile oluyor.
istibdadın zulüm ve tabakkü* mü altında yazılan bütün şarkı ve gazellerin güfteleri, “ badeden, dil* dardan, dertten elemden,, bahse*
den yeknasak ve yekmeal bir
yığın teşkil ediyordu.
Merhum ümmiliği dolayısıyle pek Arabîli Farisîli bir güfteye düştü mü, evvelâ bunun hakikî ve mecazî manalarını sorar, edebiyat ve sanat noktasından kıymet ve derecesini tahkik eder, ondan son* ra bestelemeğe başlardı.
Mealinden hoşlanmadığı bir
güfteyi*velev en hürmet ettiği bir zata ait olsa bile = kta’iyen beste*
12
lememiş, sanatını böyle tesirat al* tında kirletmemiştir.
Sarayın kara kuvvetine karşı Selânikte ilk feveran ve galeyan* lar başladığı zaman Ahmedi en ön safta buluyoruz.
Derhal gayet kuvvetli ve ate* şin bir (hürriyet marşı) besteliyerek “ İttihat ve Terakki cemiyetine,, it* haf ediyor.
“ Dünyada emsâli âdim, yaptık bugün bir inkilâp.,,
Bu eser, bütün cemiyet rüe* sasının takdir ve tahsinlere maz* har oluyor. Ve uzun müddet ade* ta bir ( Meşrutiyet marşı ) gibi heryerde hürmetle çalınıp dinle* niyor.
Selâniğin en yüksek ailelerine
mensup gençlerden müteşekkil
bir heveskâr gurubu, büyük va= tanperver ve şair Namık Kemalin (Vatan) piyesini Ittehat ve Terak*
ki cemiyeti menfaatma birçok
kerreler sahneye vazediyorlar. Ahm et bütün bu temsillerde bizzat sahneye çıkmak ve oyunda vazife almak suretile bilfiil çalı* şıyor ve okuduğu vatanî ve millî parçalarla piyesin muvaffakiyetini ilâ ediyor.
31 Mart irtica vakası üzerine Selânikte derhal faaliyete geçen (Hareket ordusu) fedakârları ara* smda, başındaki beyaz ırakiyesi üzerinde (Ya hürriyet ya ölüm)
\ azısıyle Ahmedi gene en ön sı*
rada buluyoruz. O herkesi teşvik ediyor ve Istanbula hareket eden ilk trene bir elinde mavzer bir elinde udu olduğu halde atlıyor, ve mütemadiyen vatanî marşlar şarkılar söyliyerek, istibdada karşı coşan bu genç kalpleri bir kat
daha ateşlendiriyor.
4 »
-Ahmedin faziletlerinden biri de bütün hayatında parayı istihkar etmesi olmuştur. Sanatını herşe* yin fevkinde bilmiş ve sevmiş, hiçbir zaman onun şerefini paraya
değişmemiştir. Buna misâl ol*
mak üzre küçük bir vaka nakl*
edelim ;
Merhum bir akşam büyük bir gazinoda îstanbulun en güzide sazende ve hanendelerile birlikte çalışıyordu. Musikî meraklısı mu* tena bir halk kütlesi kahveyi lebalep doldurmuştu. Saz heyeti, bestesinden peşrevinden başlıyarak
büyük bir kudretle gayet ağır
bir fasıl yapıyor, sanatkârlar bütün kudretlerini göstermek için adeta
birbirlerile rekabet ediyorlardı.
Bu sırada garson Ahmede tekar* rüp ediyor, bir küçük tezkere ile bir altın lira uzatıyor
Kendisi okumak bilmediği için arkadaşının yardımile tezkerenin mealine muttali oluyor, lirayı gön* deren zatın diğer bir fasıldan “ Ey nazlı melek hak seni bir tane yaratmış,, şarkısının okunmasını istediğini anlıyor.
Bütün hayatında son derece
hazırcevap, nekre, şen ve şatır
olan merhum, bilâtereddüt elini pantalon cebine salıyor. Amerikan bezinden para kesesini açıyor (para cüzdanı yerine daima böyle bir kese istimal ederdi) içinden bir lira çıkararak garsona uzatıyor:
— O beye lütfen söyleyiniz bu lirayı alsın, ve mukabilinde dilediği diğer bir gazinoda bu şarkıyı söyletsin. Biz şimdilik fas* lımızı tebdil edemeyiz. Diyor...
Bu hareket te musikiye olan fazla alâka ve taassubunun kuv* vetli bir delilidir.
Bu güne kadar yetişen bestekâr» larımız arasında, U dî Ahmet dere» cesinde meydana eser getiren bir sanatkârımız yoktur. Fakat mer* humun en büyük kıymet ve me* ziyeti bütün asarının, ölmez birer şaheser ve dün olduğu kadar bu gün, bugün olduğu gibi yarın da zevkle ve sevile sevile söylenip dinlenecek birer parça olmasıdır.
Bütün eserlerindeki ince nağ* meler, sanatkârane giriş ve çıkışlar, perdeler üzerinde inip binmeler, muhtelif fasıllarından dolaşararak istediği şekilde karar kılması, el* hasıl şarkının bütün tonları, daha
okunmağa başlarken, ‘‘Ahmet kokar,, . Bu tabir bütün sanatkâr* lar arasında bir darbımesel halini almıştır. Bir şarkı okunmağa başla* dimi, derhal gözler birbirlerile te*
sadüm eder vu dudaklardan:
“ Ahmet kokuyor,, cümlesi dökülür. Fakat ne kadar şayanı teessüf* tür ki bu büyük üstat, bu hassas
musikişinasımız, daha genç bir
yaşta, affetmez bir hastalığın kur*
banı oldu. Hayatının son altı
senesi = yarı belinden aşağı meflûç olduğu için - daima yatakta geç* miştir. Fakat bu müddet zarfında da merhum bir dakika boş dur* mamış, musikî âlemimize ölmiye* cek şaheserler yadigâr etmiştir.
Yatağının başı, sanatının, de* hasının perestişkârı amatör ve
sanatkârlar için, bir içtimagâh,
kendi tabirile bir “ dergâh,, idi. Sevenleri onu hiçbir zaman ihmal
etmemişler, daima âlâm ve ıstıra
bını unutturmak için, yanında
bulunmuşlardır. O da son nefe* sine kadar musikîdeki derin ilmi ve büyük kudretiyle yanındakileri tenvir eylemiştir.
Ahmedin son dakikaları şu
suretle geçmiştir:
O sabah erkenden uyanmış, vücudunda bir gayri tabiîlik, kal* binde bir buhran hissetmiş. Ya* nma gelenler doktor getirmek is temişler, reddetmiş. Ehemmiyetli değil, şimdi geçer diyerek bir kahve aramış... Bu kahveyi getir* dikleri zaman merhumu, bir saniye başı ucundan ayrılmıyan udunu eline almış... bir yandan hafif hafif birşeyler çalıyor, bir yandan da dudaklarile mırıldanarak yeni
bir şarkıyı besteliyor görmüşler.
Buhranın geçtiğine hükmederek onu yalnız bırakmışlar, Ahmet,
bestelemeğe başladığı bu son şar*
kının ancak bir kısmını yaza*
biliyor....
Birdenbire ut bir tarafa, nota bir tarafa, büyük üstadın başı artık müebbeden kalkmamak üzre bir tarafa düşüyor...
Bu saniye, bütün hayatmca en sevgili arkadaşı olan udu susuyor, bestelemekte olduğu son şarkısı* nın son nağmeleri dudaklarında soluyor.. Üstadın o dağları inleten
gür, şahane sadası müebbeden
susuyor...
Fakat hâlâ susmıyan ve hiç bir vakit susmıyacak olan = ouun ölmez eserlerinden vücude gelmiş* büyük bir sanat abidesi vardır ki o da: U dî Ahmedin Türk musikî âlemine hediye ettiği [altı yüzü mütecaviz] lâyemut şaheserlerdir..
¿jorht • T bf í ul : Qg ı r a k s a k C r o r d i m uLj J L i m 3 E— _~JTT T q ¡ r : i r
-m
fe leH Jİ___ *JJU
İ Sİstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi