• Sonuç bulunamadı

[Nesrin Moralı'ya ait kitap çevirileri]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Nesrin Moralı'ya ait kitap çevirileri]"

Copied!
41
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

r f b o v b

İÇİNDEKİLER

Hikâye Yazan

1- Gülmek COLETTE

¥$¥§fo8H8$fcuşmaları Marie Luise Kaschnitz

Çeviren Leyla Morali

İVİ|elahat Togar 3- Mavi Boncuk N0RAH BURKE

4- Çocuklar Nerede? COLETTE

5- 0 Catherine Anne PORTER

6- #evkelâdeydin DOROTHY PARKER

7- Güzel A lt ın Saçlar GABRIELE V/OHMANN 8- Vergi T ah sild arı PEARİ^UCK

9- Y a ş lı B ir Adamın ölümü LUISE RINSER DOROTHY PARKER Nesrin Morali Leyla Morali Gülçin Sönmez Nesrin Morali Melahat Togar Nesrin Morali Melahat Togar Nesrin Morali Melahat Togar Leyla Morali 10- Seksler

11- Uzun G ölgeler MARİE LUISE KASCHNITZ

12- Analık COLETTE

13- Yeni Moda E v li li k KÂTH8B1KE MANSFIELD Nesrin Morali 14- Çanların Ş a rk ısı FRANÇOISE MALLET-JORİS Leyla Morali

15- Anton S Melahat Togar

16- Güven M eşelisi VERA HANCOCK Leyla Morali 17- Mavi Perdeler ÜLFET IDLIBf- Münevver Morali 18- Denizcinin Kalbi ISAAC DİNE SEN Nesrin Morali

19-20

(2)

Yazan: Norah Bur İre Çeviren: Nesrin I o r a lı Karanlık sulardan ç ık tı timsah.

G irdapların oyduğu siyah sudan ç ık t ı, atlama ta ş la r ın ın arasında b i r f a r ­ b a la gibi uzanan a lt ın rengi s ığ lık la r a g e ld i.

Boyu, uzun boylu b ir adamın ik i m isliy d i; iç e ris in d e , sindirim i k o la y la ş­ tırmak iç in yutmuş olduğu t a ş la r ın arasında, b ir de giimiiş b ile z ik yuvarlanıyor­ du.

Yukarı ta ra fla rd a k i ormanların k e re ste lik ak açları H indistanlın bu büyük nehirlnden asa?ı yüzdürülüyordu. Bazı kütükler t a ş la r ın arasına s ı k ı ş ı r k a lı r , b i r i s i g e lip de o n ları i t i p tekrar kar eke te geçirene kadar, yahut s e lle r ©»lar-i k a ld ırıp sürükleyene kadar öylece d u ru rla rd ı. Timsahın saklanmağa ih tiy a c ı yok­ tu . Cam gib i s ık lık la r a odunların arasında dinlenmece geliyordu. D a lg a lı gib i yol yol vi zilm iş kumun üstünde ayaklarının ucunda durarak dengesini bulmuştu, yalnız ç ı k ı n t ı l ı gözleri suglan d ışa rıd a y d ı, açılm ış burun delik lerin den berrak

güneşli havayı teneffüs ediyordu.

Etrafında parıldayan geniş sular k ayaların , otların,orm anlık te p e le rin

3l

arasından geçiyordu. Hor iki t a r ft a ç a l ı l ı k la r ı n içenden gelen b ir ince yol güneşin beyazlatmış olduğu atibaraa ta şla rın a kadar iniyordu. Bu t a ş la r ın üstün­ de b ir küçük kuş c ilv e y le ötüp duruyordu.

Timsahın s ı r t ı siyahi a s ı kahverengi, a l t t a r a f ı sar in» tr ak beyazdı,

hare-3 t? y

ketsiz yatıyordu, yiyecek b ir gelinceye kadar ile le b e d b e k li y e b i l i r d i . Tufan­ dan evvelki zamanlardan gelen, ta rih öncesinden kalmış kurban bekleyen b ir put ir

di oct

be-nnoyem bu hayvan su içinde muazzam b ir »»vvefce sah ip ti, koca kuyruğunun t a ­ la r savvur edilmez, dayanılmaz kuvveti sayesinde ^ ol a l ı r d ı , simdi küçük dalgacık - vücuöunu yalarken, boğazında b ir yutkunma var g ib iy d i. Vücut a lt ın ın sa rı renC-f*

a>ıza y a k la ş tığ ı yerde açık y e ş ild i.

Belki yüz sene evvel, kumların içinde oluştuktan sonra, b i r gün kabuğunu kırm ış, b aşın ı d ış a rı uzatarak e tra fa bakınm ıştı. Yumurtadan daha tamamıyla çıkmadan b ile her şeye a t ı l ı p kapmaya h a z ırd ı. Hemen o gün doğru suya inmiş, kendi başın ın çaresine bakmağa b a şla m ıştı. 0 günden b e ri a k ıls ız k u rn a z lığ ı, hunharlığı sayesinde geçi mni ş t i . Avcı kuşlardan, timsah yavrusu yiyen büyük balık lardan kaçmış, g e liş m iş ti. Kendisine lazım olan bütün gıdayı yakalamış, kenardaki d elik lerd e çiirüyünceye kadar saklam ıştı. İçinde yaşadığı ı l ı k su, bol çürümüş gıda onu bu büyük boya u la ş t ırm ış t ı.

Şimdi ik i buçuk santim k alın lığın dak i z ı r h l ı d e risin i biç b ir şey d e le - mezdi. Tüfek kurşunu b ile t e s ir etmez, geri s ıç r a r d ı. Yalnız gö zleri le yumu­ şak koltuk a l t l a r ı b ir hedef o l a b i l i r d i . En çok suyun altın da yaşar, bazen baş­ ka tim sahlarla beraber çıkıp g ü n e le n irîe ç d i. İsınmış kayaların , kum tümsekle­ rin in üstünde yatarlarken üzerlerindeki çamur iy ice b e y a ş la ş ır d ı. Korktukları zaman b ir anda hoplayıp suya d a la r la r d ı.

(3)

Büyük timsah en çok b a lık y e rd i, ama bazen sn içmece g^len b i r m yrnınu, yahnt ga fi ği , b e lk i b i r ik i ördeği yediği de olurdu. Bazen de buradaki s ık lık geç itte p arazit dolu b ir köpek, yahut isk e le t gibi b i r inek te y a k a la y a b ilird i Gene bazen aşağıda i n t l i l e r i n ö lü le ri y ık a d ık la rı merdlve&lare kadar gid e r, dereye atılm ış y a rı yanık c e se tle r bulurdu.

Şimdi s ığ lık t a yatıp beklerken yakınında b ir mücevher p ırıld ıy o rd u .

Aslında bu mücevher d e ğ ild i* uzun zamandan b eri nehirde yuvarlanmış, kum­ lardan aşınmış b i r camdı. Ortasının d elik olması büyük b ir şa n stı— b elk i b ir şişe a ğ ız ı olabilirriHJfdi?— Bu b i r mavi boncuktu.

Sığ g e ç itin yukarısında, t i z s e s le ri ve gürültüsü duyulan b i r köy v a rd ı, bu köyün toprak rengindeki b i r çamur evinden gene o renk b ir paçavra giymiş küfiky z a y ıf, aç b i r küçük kız ç ı k t ı . Bir etek b i r de sari olsun diye paçavra­ y ı ikiye bölmüştü, d ib ia , için e b ib e rle ekşimiş teraya* sürüldükten sonra sa­ rılm ış çupattiden ib a re t yemeğini bitirmek ü zereydi. Daha çokmuş gib i olsun diye bunu da ikiye bölmüştü, ıs ırır k e n düzgün beyaz d iş le r i görünüyordu.

Sim siyah s a ç la rı ve i r i g ö z le r i, yağı kahve rensci krem te n iy le , mutlu, gelişmemiş, on ik i yaşların da b ir kadm-çocuktu. Tab^i y a lın ayak tı, kış sa­ b a h la rı çok üşürdü, dünyaya çalışmak: gelm işti.

Bütün havatınca paçavradan başka b i r şeye sahip olmamıştı. Hiç b ir zaman en ufak b i r narası da olmamıştı, t e sola pazardaki o tezgâhın üzerinde b ir y ı l - dız y ığ ın ı g ib i duran cam boncuklardan b ir avuç k a d a rın ı, yahut b ir adamın değ­ neğe g e ç irip s a t t ığ ı ve is te d iğ in iz rengini seçebileceğin iz ince cam h alk a lar­ dan b ir tanesini alacak kadar b ile parası olmamıştı.

Ama gene de süsün ne olduğunu b iliy o rd u . Annesi, babası, ve erkek k a rd e ş ­

l e r i y le beraber ormanı geçip öbür t a r a ft a tren yolundaki küçük kasabanın paza­ rına gi+.m işlerdi. Kaynanan insan k ıla b il inin İçinde, p ir e li maymunlarla köpe^ l e r i n * arasında dolaşmış, hiç b ir şey yapmayan, gevezelik eden, p azarlık için ç kişen, b i r nevi hurûıayı çiğneyip tüküren İn sanlar görmüştü. Toz ve u^ultunon ’“»M« hantal hantal dolaşan mukaddes boğanın çm gırağaazn ç a n g ır tıs ın ı iş it m iş t i.

Ş e k ercilerin önünde hayretle durmuş, üzerlerinde toz uçuşan ve sinekle* vızıldayan parlak b a l şekerlemelerine baka k a lm ıştı. Bunların n e fis kokusu insan, lağım, ve ucuz sigara kokusunu b astırıy o rd u . Evinde bazen yabani bal t a t t ı ğ ı , yahut b ir şeker kamışı sapını çiğneyip t a t l ı kısmını emdiği olurdv^ ama buradaki şek erler y e ş il ve koyu kırm ızıyd ı.

B ir de kumaş tezgâhı v a r d ı, yeni pamuklu kumaşları top top yığmışlarc kenarlarında imal edenin damgası aslan başa v a rd ı. Fabrikadan doğruca gelen bu kumaşların ç i r i ş i öyle güzel kokardı ki Sibia orada akşama -kadar durabi-

l i r d i . t® 8" 3M

Görülecek başka h arik alar da v a rd ı, hakiki gta&ş ip lik le dikilm iş a t i2*5^=** l a r , Birminham’ dan teneke t e p s ile r , kenarı ayna p a rç a la rıy la işlenmiş b i f

(4)

k a la b a lığ a da k a tılm ış t ı. Adam kaymak g ib i dökülen şafak rengi i p e k li le r i gös­ teriyordu } b ir k i l i t l i kutusu v a rd ı ki kapağının üstü firu z e ve opal taşlarım ­ la süslenm işti, En İ y i s i başka b ir kutuydu, b a s ılın c a b ir çıngırak ç a lıy o r, s a rı yünden b i r civciv d ış a r ı fırla y o rd u .

Dünyada görülecek h a rik a la rın sonu yoktu.

Ama S ib ia ’ nm kaderi doğduğogünden ölünceye kadar çalışm aktı. Emeklemeğe başladığından b eri m ısır soymuş, ç a lı toplamış, gübre kurutmuş, yemek p işirm iş,

ot ayıklam ış, öteberi taşım ış,su getirm iş, hayvanlar iç in yiyecek ot kesm işti. Şimdi annesi ve başka k a d ın la rla derenin yukarısındaki kayalara kâğıt otu toplamağa g id iy o r la r d ı. Yetegej^ kadar toplanınca bunlar öküz a r a b a la rıy la demir yoluna götürülür, bu o t la r ı kğt fa b rik a la rın a verecek olan acentaya s a t ı l ı r d ı . Kadınlar ekseri bütün gün bu iş te ç a l ı ş ı r , acenta ipek y a s tık la r üstünde oturur n a rg ile iç e r d i.

Gene de S ibia böyle düşünerek üzülmez, orağı ve kendi im a la tla rı olan b e li t a ş ı r , annesinin yanında sıçrayarak g id e rd i. Giderken zıplamak kolaydı ama, dö­ nüşte öyle olmuyordu, taşınan yük a ğ ır olduğRdan, insanın s ı r t ı a c ıy o r d u .

Kadınlardan b a z ıs ı b i r ucu siyah parlak kırm ızı tohumlardan yapılmış kolye­ l e r takm ışlardı— bu tohumlar ormanın her ta rfm d a kolayca bulunurdu. Geçen se­ nenin solgun kolyesini takmaktansa, her sene yen isin i yapmak daha iy i y d i. S ibia

da b i r tane yapıyordu. Bir kaç tanesini birden takıp e t ra fta dolaşırkaen boy­ nundaki f ı ş ı r t ı y ı duymak ne haş o la c a k tı. Yalnız tohumlar taş g ib i sert oldu­ ğundan her b i r i n i k ızgın iğne i l e delmek lâzımdı — a ile n in elindeki tek iğne k ırılm ış olduğundan yenisini alm paya kadar beklemek gerekiyordu.

AHl o pazardaki d iz i d iz i boncuklar ve cam şeyler — b i le z i k le r , küpeler, burun ve ayak b ile ğ i iç in halk alar — o ne muhteşem manzaraydı — kendi küçük esmer vücudu hep bu n larla süslenebi1şeydil

Konuşa konuşa giden kadınlar nehire inen yolu takip e t t i l e r . Yolda b i r Gujar kampına r a s t g e ld i le r . Saman örtülü kulübelerde oturan bu göçebeler, burada b ir

zaman konaklar, hayvanları e tra fta k i o t la r ı yeyip b it ir in c e , yahut beyaz te re - y a ğ la rın i, beyaz s ü tle rin i bu civarda is t e d ik le r i kadar satamayınca g id e r le r d i.

Yahut da genç mandaları kaplan yemi olarak satın alacak kimse çıkmazsa, veya hayvanları yeyen b ir kaplan bu ta ra ft a can sık ıy o rsa, kalkıp başka yerlere g i ­ d e rle rd i .

S ibia geçerken Gurja kadınların a b a k tı. G iyd ik le ri ş a lv a r la rın b ile k kısım­ l a r ı s ık ı v* buruşuktu, kulaklarında e r it ilm iş rupilerden yapılma büyük gümüş halk alar v a rd ı. Kadınlardan b i r i s i elindeki değnekle, nehirden kampa su t a ş ı - mak İç in k u lla n d ık la rı büyük p irin ç bakraçlara vuruyor, hangisinin boş olduğunu anlamağa çalışıy o rd u . Erkekler büyük küçük şimdi kampta d e ğ ild ile r , kimi sürü- l e r i götürmüşiar, kimi de pazara mahsulu satmağa g itm iş t i. Arada b i r mandalar görünüyordu - - kocaman ıs la k b u ru n la rı, hareket eden ç e n e le ri, korkunç siyah kemikleri v a rd ı.

(5)

a sırla rd a n b e ri dedeleri hep böyle yaşam ışlardı. G eçineceklerini, yiyecek le r in i hayvanlardan, ottan, ağaçtan sağlam ışlard ı.

V a r lı k la r ı büyük sü rü lerle gümüş süs eşyasından i b a r e t t i. Bunlar, taş devri in sa n la rı d e ğ il, is t ih s a lc ı d e ğ il, göçebe, çobanlık devri adamla­ r ı y d ı .

İş te şimdi nehir görünmüştü, ağa çla rın arasından parıldıyordu — koyu renk gövdelerin ötesinde sular güneş iç in d ey d i. Suyun ş a r ı l t ı s ı da duyu­ luyordu.

Kadınlar kenara in d ile r , atlama ta ş la r ın a basarak geçmeğe b a ş la d ıla r . Durmadan gülüşen, çekişen gürültücü b ir k a la b a lık t ı halinde nehire yak' l a ş t ı l a r . Taştajş taşa atlamadan evvel e te k le rin i sıvayıp, daha rahat hare­ ket edebilmek iç in o ra k la rın ı, b e lle r in i omuzlarına a l d ı l a r . Nehir uğul­

darken onların b a ğ ırışm a la rı, b i r b i r le r i y le atışm aları duyuluyordu.

Gürültü tim sahları ürkütür. Büyük timsah hiç kımıldamadı, bütün kadın­ la r selâmetle k a rşı ta ra fa g e ç t ile r .

Otun bulunduğu yere varmak İç in dik tepelere tırmanmak lâzım dı, ama ka- d ın la rın hepsi kendini bu işe verm işti, d u ra b ilecek le ri yerlerde o t la r ı kesmeğe koyuldular.

A şağıların d a geniş nehir akıyordu. Soğuk k a y a lık la rın , g ö lg e lik le r in arasındaki dar ve derin havuzlardan kuvvetle b o şa lıy o r, b a lık ç ı k u ş la r ı­ nın ren k len d irdiği ı l ı k s ığ ık la r a y ay ılıy o rd u . Burada büyük kaplumbağalar y a şa rd ı, timsah da v a r d ı. Tim sahlar^PlSdaki kuru k i l p arça ların ın üstünâ de b u lu n a b ilir d i, ama şu anda görünürde yoktular.

Kilom etreler boyunca uzanan ağaçlıklardan geçip gelen rüzgâr, çalışmak­ ta olan ±Kx*kxx S ib ia 'n m t e r l i vücudunu serin letiy o rd u , sanki b i r kuşmuş g ib i aşağıdaki nehire bakıyordu. Annesinin gözü hep üstünde olduğundan b ir an b i le durmağa cesaret edemiyor, ama parlak suyun ötesindeki yamaç­ la rd a çocukken oynadığı y e r le r i düşünüyor, hayale dalıyordu . Çamurdan yap­ mış olduğu k â s e le r i, kurusunlar diye, suyun en çok yükseldiği yeri b e l i r ­ ten iz in yukarısındaki oyuklara saklam ıştı. Boyayacak b i r şey o ls a , ne gü­ zel çiçek veya f i l resmi y a p ıla b ilir d i bunların üstüne.

"K ız !"

Bu sert söz, annesinin t e r l i yüzü, dik b a k ış la r ı S ib ia *y ı tekrar çekip iş başına döndürdü^r-çalışmağa devam e t t i l e r .

Nihayet hayvanlara bakmak ve akşam yemeği vakti oldu. Yükleri s ı r t l a ­ mış olan kadınlar tekrar nehri geçmeğe koyuldul a r .

Sil) i a b ir az geri kalıyordu . B ir az oyalanacak, boyanıp kullanılmak üzere bekleyen kfiseciklerin halâ küçük oyuklarda olup olm adıklarını gör­ mek iç in b i r koşu gidip bakacaktı.

Kadınlar yüklü ve yorgun olduk ları halde halâ konuşuyorlardı. Öndekiler bağırarak arkadakilere s e s le n iy o rla rd ı. Nehiri rahatça geçip k a rşı t a r a f­

(6)

iş itilm e z oldu.

O rtalık s e s s iz le ş t i.

S ib ia atlama ta ş la rın a yaln ız başına in d i.

Akşam ı ş ı ğ ı vadinin yukarı t a ra fla r ın a vuruyordu, g ö lg e le rin rengi pembeden koyu mora kadar değişiyordu. Şimdi güneş çekildiğinden t a ş la r ın arasındaki su hemen hemen görünmüyordu, çünki nereden b a ş la d ığ ın ı b e l i r ­ tecek a k is le r yoktu.

S ibia i l k taşa adımını a t t ı .

Yükü çok a ğ ır d ı, a d a le le ri g e rilm iş, ağrıyordu. Kuru ot y ık ın ı içinde b e l g ıc ır d ıy o r , deri ş iş in hemen altın d a olan omuz kemiğini a cıtıyo rd u , halbuki bunu önlemek iç in s a ris in i bükmüş, b ir yastık g ib i yapm ıştı.

Y a rı yere gelince yükünü büyük b ir kayanın üstüne koyup dinlenmek i s ­ t e d i. Nefes nefes bele dayandı.

Aynı anda k a rşı t a r a ft a G u ja rlı b i r kadın ik i bakraç i l e suya İn d i. Temiz berrak su alabilmek iç in atlama ta ş la r ın a b a s t ı. Burada kumsuz su b a k ra ç la rı ağzına kadar çabucak dolduracaktı.

Kadın, timsaha b i r metre kadar yaklaşmışken, birden hücuma u ğradı. Koca sürüngen karanlık su ların içinden kalkınıp çıkıverdi^-üzerinden çamurlu sular akıyor, mor çeneleri ^ A ç ılıy o r, [esner gibî) bütün d iş le r i paparıldayordu—kadının bacağını k a p ıv e rd i.

Kadın haykırırken ik i p irin ç bakraç gürültüyle kayanın üstüne düştü, oradan da suya y u v a rla n d ıla r. S ibia bunların a k ın tıy la sürükl-nip .git­ t ik le r i n i gördü. Ah. İki güzel bakraca yazık ol nştu!

G u ja rlı kadın timsahtan kurtulmağa ç a lışıy o rd u , fakat hayvanın çene­ si bacağına kenetlenm işti. Kadın çok sert olan ta şın üstüne düşerken can h a v liy le k e re ste lik ağaçlardan b irin e s a r ı ld ı .

Odun ik i kayanın arasına s ı k ı ş t ı . Kadın tutunmağa çalışarak h a y k ırı­ yor, aynı zamanda timsah bacağından çekiyordu. Hayvan kuvvetli kuyruğunu güm güm çarpıyor, gürültülü d arbelerle i l e r i geri şap latıp kadını odun­ dan koparmak, su ların k aran lığın a sürüklemek istiy o rd u . Her yer kan ols>u muştu.

S ibia f ı r l a d ı .

B ir dağ k eçisi fcibi taştan taşa sıçrayarak y a k la ş tı. Bazen bu t a ş la r ­ dan geçmek zor görünürdü, ö z e llik le derenin ortasındaki a r a lık t a , suyun b ir külçe cam g ib i a k tığ ı bu yerde. Ama şimdi sanki kanatlanm ıştı, daha havadayken hiç düşünmeden ayağanı koyacağı yeri k estirerek b i r saniyede feryad eden kadının yanına v a r d ı.

Kaynaşan kan lı suda bacağı yakalamış olan timsahın suratı i l e r i geri ç e k iş tiriy o r , gülümsüyordu.

G özlerini devirerek S ib ia 'y a b a k tı. Kuyruğunun b i r darbesi onu öldü­ r e b i l i r d i .

Vurdu. Su yedi metre yükseldikten sonra gümüş b ir z in c ir ü b i döküldü B ir daha!

(7)

3u darbe kayayı s a r s t ı.

3u ormanda her gün görülen kahramanlık ö rn ek leri, dikenli akaçlar ka­ dar boldu. S ib ia tereddüt etmedi.

Sürüngenin g ö z le rin i hedef a l d ı .

Küçük vücudunun bütün kuvvetiyle b e li gözlerine d a ld ır d ı, b e lin b ir ç a t a lı gözün için e g i r d i , ötek isi de hayvanın kabuklu yanağını s ı y ı r d ı .

Timsah ih t ila ç içinde sa rsıla ra k d i k i ld i , vücudunun y a r ıs ı sudan d ı­ ş a rı ç ı k t ı , kaskatı s ır t ın ın üzerinde kuyruğu i l e burnu neredeyse b i r l e ­ şecek ti. Sonra geri y ı k ı l d ı , sular f ı ş k ı r d ı , b i r kan lı köpük gürültüsü içinde gözden kayboldu.

ö le c e k ti. Hemen d e ğ il, fakat b i r az sonra, ölümü günlerce bilinmeyecek, ancak gazla şişen midesi onu su üstüne çıkarınca a n la ş ıla c a k tı. 0 zanan b e lk i k e re ste lik odunların yolu k e stiğ i yerde, tersine dönmüş, gözü cera­ hat dolu b i r durumda bulunacaktı.

S ib ia baygın lık geçiren kadını k o lla rın a a l d ı , her n a s ıls a onu sudan çık arıp kenara sürükledi. Y araların a kum ö rttü , paçavrayla sa rd ı, onu Gu-

.jan kampına kadar götürdü. Orada adamlar ona b ir sedye yaparak tedavi ede­ cek b ir is in e götürdüler.

Sonra Sibia otunu, o ra ğ ın ı, ve b e li aramak iç in geri döndü.

Bel suda yatıyordu, iyi\ki akıntıya kapılmamıştı. Onu sudan çıkarmak iç in e ğ ilin c e mavi boncuğu gördü. Şimdi güneş çekilmiş olduğundan boncuk a rtık mavi d e ğ ild i, şe k li de derenin hareketiyle i Prî büğrü oluyordu. Onu almak iç in bütün kolunu soğbk ipek g ib i suya d a ld ır d ı. Su ı ş ı k l a r ı k ı r d ı­ ğ ı iç in evvela yakalayamadı.

Sonra ısla k avucunun içindeydik- mükemmel, kullanmak iç in d e liğ i de ha­ z ı r d ı , güneş ı ş ı k l a r ı a lt ın tozu g ib i sanki iç e ris in e s e rp ilm iş ti. Sibia* nm k a lb i sevinç d a lg a la r ıy la doldu, t a ş t ı .

B ir az sonra bu mücevheri eteğinin bel kısmına sarıp büktü, eski kuma­ şın içinden düşerse farkına v arsın diye tenine değecek şekilde Jrerleştirdr

B e li, o ra ğ ı, ve a ğ ır o t la r ı yüklenip eve doğru yola koyuldu. Ay! Ay! 3u gün neler olmamıştı!

Çıplak ay ak ları tosun için dek i k ıv r ıla n y ıla n iz le r in i s iliy o rd u . Şimdi ağa çla rın arasında sıtma s iv r is in e k le rin in ince v ı z ı l t ı s ı b a şla m ıştı. Bu yolu huysuz b i r f i l çok k u lla n ır d ıj ama S ibia bunları hiç düşünmüyordu. Y ıld ız la r görünmeğe b a ş la d ı. S ibia bunun da farkına varmadı.

Böylece geri dönerken annesiyle k a r ş ıla ş t ı : nefes nefese onu aramağa çıkmış, a zarlıy o rd u .

"Ancak eve döndüğüm zaman senin ortada olmadığını farkettim . Sana b ir şey oldu zannettim."

Olanlardan sonra S ib ia ’ nm iç i içine sığmıyor du. "B ir şey o ld u !" dîye b a ğ ır d ı. "Gerdanlık yapmak iç in b ir mavi boncuk buldum, işte bak !"

(8)

İ n g i li z yazar Norah Burk© çocuklulk ve gençlik y ı l l a r ı n ı Hindistan’ da g e ç irm iş i Hindistan Orman İdaresinde görevli olan babasıyla b ir lik t e bu ülkede orman h ayatı, kamp h ayatı, v© büyük av se fe rle rin e a i t b ir kitap yazm ışlardır. Norah Burke, daha son raları İ n g i lt e r e ’ de yaşamış, fakat y azıla rın d a Hindistan’ daki hayat konusunu iş le m iş t ir . "Havi Boncuk” 1955 de seçme hikâyeler an tolojisin d e yer a lm ış t ır. Bu hikâyedeki küçük kız S ibia hakikaten yaşam ıştır, yazar h a tıra s ın ı otuz y ı l zihnende sak- laöaktan sonra o ib ia ’ y ı "mavi Boncuk"un kahramanı olarak yeniden canlan­ d ırm ış tır.

(9)

YENİ MODA EVLİLİK

Yazan: Katherine î.ansfield Çeviren: Nesrin f o r a lı

V illia m istasyona giderken çocuklara b i r şey a lla d ı ğ ın ı hatırlanırca, çok canı s ı k ı l d ı . Z a v a llı küçükler! Bu, iy i b ir davranış d e l i l d i . Kendisi­ ni karşılamak iç in koş arlarken (e v v e li) her zaman^"Bana ne getird in ? " diye

s o r a r la r d ı. Hiç b i r şey götürmüyordu. İstasyonda şeker almaktan başka ça­ re yoktu. Ama dört cumartesidir hep aynı şeyi yapm ıştı; son defasında ay­ nı kutular ortaya çıkınca çocukların keyfi kaçm ıştı.

Paddy,"Geçen sefer de benimkinde kırm ızı süs v a r d ı ," demiş, Johnny de, "Benimki peübe, pembeyi hiç sevmiyorum," dem işti.

Ama şimdi Y illia m ne yapacaktı? Bu i ş i halletmek o kadar kolay d e ğ ild i. Eskiden o ls a , t a b ii ta k s iy le , do?ru dürüst b ir dükkâna g id e r, beş dakika^ onlara b i r şeyler seçerdi. Halbuki bu günlerde Hus oyuncakları, -Fransız yahut Sırp oyuncakları, A lla h b i l i r daha nerelerden gelme oyuncaklar 4a v a r d ı. Eski e ş e k le r i, lokom otifleri ve b ir çok şe y le ri İsa b e l ortadan kal­

d ı r a l ı b i r seneden fa z la olmuştu. Bunları müthiş h is s i buluyor, küçüklerin ş e k il a n la y ış ı iç in korkunç derecede kötü old u k ların ı söylüyordu.

Yeni îs a b e l şöyle a ç ık la m ış tı," En erken yaştanbaşlayarak uygun olan ş e y le ri sevmeleri o kadar önemli k î ! Sonrası iç in o kadar çok vak it kazan­ d ı r ı r k i ! Hakikaten bu z a v a llı çocuklar ilk senelerini bu korkunç şeylere bakarak g e ç ir ir le r d e , büyüdükleri zaman da Royal academj'ye gitmek iste y e ­ cek lerin i d ü ş ü n e b iliriz !"

Sanki Royal Academy*ye gitmek b i r insan iç in mutlaka ölüm demekmiş gibi. V illia m yavaş konuşarak," Bilmem ama, ben o yaştayken düğümlenmiş b ir havluyu kucaklar, öyle yatardım ," dem işti.

Yeni İs a b e l, g ö zle ri d|ra^raış, dudakları a r a lık , ona bakmış, "VJ i İ l i am­ eldim, buna inanıyorum," -44-ya«ek g&lmüatü>.yeni tarzda gülmüştü.

Şoföre vermek iç in cebinden para çıkarırken 'Villiam şeker almaktan baş­ ka çare olmadığına üzülüyordu. Çocukların ku tu ları e t r a ft a dolaştırarak ikram e t t ik le r in i görür g ib i oldu— çok cömertti bu küçükler — İ s a b e lrln kıymetli d o s t la r ı da tereddüt etmeden a lıp y i y o r l a r d ı . . .

Yoksa yemişmi alsaydı? Villliam istasyonun hemen girişin dek i yemişçinin önünde durdu. Her b irin e b ir e r kavunmu? Yahut Pad*a b ir ananas, Johnny’ y® de kavunmu olsun? I s a b e l’ in ark adaşları çocukların yemek zamanında yukarı­ daki odalarına pek çıkam azlardı. Gene de \ illia m kavunu alırk en T sabel’ in genç şa irle rin d e n b i r i s i n i , her nedense çocukların kapısının arkasında, b i r d ilim i yalayıp yutarken görür gibi oldu.

İk i pek acalp paketiyle trenine doğru yürüdü. Platform k a la b a lık t ı, i r tren g e lm işti. K apılar çarparak a ç ı ld ı , kapandı. Lokomotiften o kadar

(10)

h ı z l ı b i r ı s l ı k sesi geldi kİ t e la ş la g e lip giden İnsanlar sersemlemiş g ib i görünüyorlardı. W illiam doğruca sig a ra iç ile n b ir in c i s ın ı f kompart- mana g i t t i , v a l i z i n * , p ak etlerin i y e rle ş tird ik te n sonra, iç cebinden bü­ yük b i r deste kâ^ıt ç ık a rd ı, köşeye çökerek okumaca b a ş la d ı.

"Ayrıca, müşterimiz olumlu düşün üyor.... tekrar gözden geçirmece haza­ r ı z . . . . Ş a y e t**«— ” Eh, şimdi daha iy iy d i. W illiam yatık olan s ıç la rın ı

gerice doğru b a s t ır d ı, baca k ların ı karşıya uzattı. Her zaman göğsünde duy­ duğu tırmalama az alm ıştı. "Kararımıza gelince — " B ir mavi kalem çıkararak b i r p aragrafın a lt ı n ı yavaş yavaş ç iz d i.

İç e ri ik i adam g i r d i; önünden geçerek ile rd e k i köşeye otu rdular. B ir genç g o lf değneklerini r a fa y e rle ştird ik te n sonra k a rşısın a oturdu. Tren h a f i f s a lla n d ı, hareket e t t i l e r . W illiam b a ş ın ı k a ld ır ıp bakınca sıcakta parlayan istasyonun geçip kaybolduğunu gördü. Yüzü kızarmış b i r kız vagon­ la r ı n sırasm ca koşuyordu, e lin i sallayarak seslenirken gergin , ümitsiz b i r h a li v a r d ı. W illia m ,"H is t e r ik :" diye düşündü. Sonra platformun sonun­

da y a ğ lı siyah yüzlü b i r iş ç i geçmekte olan trene s ı r ı t t ı . W illia m ,"P is b ir h ayati" dedi, gene k â ğ ıtla rın a döndü.

Tekrar g ö zle rin i k a ld ır d ığ ı zaman t a r l a la r , g ö lg e li ağaçların a lt m t a sığınmış hayvanlar gördü. Geniş b i r derenin içinde s ığ sularda oynayan çocuklar s u la rı s ıç r a t ıy o r la r d ı. Bu da g e ç ti, kayboldu. Solgun gökte, yük-

seklerde süzülen b i r kuş b i r mücevherin içinde görünen kara b i r beneğe benziyordu.

"Müşterimizin yazışma dosyasını in c e le d i k ..." Okuduğu son cümle zihnin de yankılandı. " İ n c e le d ik ..." W illiam bu cümlenin üstünde durmak is t iy o r ­ du, ama n a f i le ; cümle yarıda kopuyor, t a r l a la r , gökyüzü, süzülen kuş, su, hepsi "Is a b e l" d iy o r la r d ı. Her cumartesi öğleden sonra böyle oluyordu. I s a b e l’ le buluşmak üzere yoluna devam ederken onunla n a s ıl k a rşıla şa c a ğ ı­ nı düşünür, b i r çok d eğişik buluşma ş e k i lle r i hayal ederdi: istasyonda herkesten b ir az ay rı duruyoydu; d ışa rıd a açık b i r takside oturuyordu; bahçe kapısm daydı; kuru çimenlerin üzerinde yürüyordu; kapıdaydı, yahut

da holün hemen g ir iş in d e y d l. . m

İ s a b e l'in h a f i f berrak sesi , "William gelstt," yahut, "l-erhAba V i İ l i ara," ya da "İşte W illiam g e l d i , " diyordu. W illiam genç k a rısın ın serin e lin e , yanağına dokunuyordu.

İ s a b e l’ in n e fis b i r ta z e lik havası v a rd ı! W illiam küçük çocukken yağ- nak halinde yağmur yağdıktan sonra bahçedeki gül ağacının a ltın a koşar, ağacı sarsar, ve bu çok hoşuna g id e rd i. Isa b e l o gül ağacı g ib iy d i, çiçe g ib i yumuşak, p ı r ı l t ı l ı , ve serin . W illiam da halâ o küçük çocuktu, ama şimdi bahçeye koşmak, gülmek, sarsmak yoktu a r t ık . Göğsünde her zaman duyduğu ince tırmalama gene başlam ıştı, bacakların ı to p la d ı, k â ğ ıt la r ın ı b i r yana i t i p g ö z le rin i k a ş t t ı.

(11)

-le rin d e , yatak oda s m olaydılar. I s a b e l, üzerinde y e ş il ve siyah kiişük k\x- tu la r dur n tu alet masasının önündeki b o y a lı taburede oturuyordu.

'^e g ib i ne oluyor, \íİllİEm?,, diye sorarken öne e ğ iliy o r , ince açık renk saçı yanaklarına düşüyordu.

" Eh, sen b iliy o r s u n !" Willlaffl bu yabancı odanın ortasında dumyor, kendini b i r yabancı hissediyordu. Bunun üzerine îs a b e l birden dönerek k a rşısın a geçiyordu.

Şimdi f ı r ç a s ı n ı uzatmış y a lv a rıy o rd u ," Ahy V illİa m î Ne o lu r, lü tfe n , bu kadar müthiş can s ık ı c ı , t r a jik olma! Her zaman s ö z le rin le , b a k ış ın la , im alarla benim d e ğ i ş t i r i m i söylemek istiy o rsu n ! En uygun in s a n ln rila gö­ rüşmek istediğim iç in , çok gezdiğim iç in , her şeye, her şeye derin i l g i duyduğum iç in — sanki — " burada s a ç la rın ı arkaya doğru atarak güldü, "San­

ki aşkım ızı sona erdirmişim f i la n g ib i davranıyorsun. Bu çok saçma"— dudağını ı s ı r d ı — " d e li olacağım, M llia m . Bti yeni evi ve hizm etçileri b i­ le bana çok görüyorsun."

" I s a b e l!"

"Evet, evet, b5r bakıma öyle" diyordu îs a b e l çabuk çabuk." Bunları da fena alâmet sayıyorsun. Siliyorum, öyle sanıyorsun," şimdi yavaş konuşu­ yordu," her zaman sen merdivenden yukarı çıkarken bunu hissediyorum. Ama o külüstür küçük evde oturamazdık a r t ık , V illia m . Hiç olmazsa b i r az pra­ t ik o l! Çocuklara b ile yer yoktu orada."

Yoktu, doğruydu. Her sabah o fiste n g e ld iğ i zaman î s a b e l’ le küçükleri arka salonda bulurdu. Knapenin arkasına serilm iş olan leopar postuna b i ­ n e r le r , yahut î s a b e l’ in yazı masasını tegfih yapıp dükkâncılık oyn arlardı. Bazen Pad şöüinenin önündeki kilime oturur, yakaladığı pirnç kürekle can h a v liy le kürek çeker, o sırada Jobnny maşa i l e korsanlara ateş ederdi. Her akşam omuzlar üstünde merdivenlerden y ık a rı ih tiy a r şişman d a d ıla r ı­ nın odasına ç ık a r la r d ı.

Demek ki o kü lü stü r,küçük b i r evdi. Kavi p e rd e li, penceresinde petunia-l a r açan, beyaz b ir küçük ev d i. ViifcMam m is a fir petunia-le r in i kapıda k a r ş ıpetunia-la r ,

"Petun ialarim ızı gördünüzmü? Londra iç in batik a, d' ğilm i?" diye sorardı.

Fakat ne kadar a p t a llık etm işti, ne kadar ıryaıIrayacak kadar acaip b ir şeydi bu. î s a b e l’ in kendisi kadar mesut olmadığını h iç, hiç sezmemişti. Bunu n a s ıl görmemişti? C günlerde îs a b e l* in o e lv e r iş s iz küçük evden nef­ re t — hakikaten n efret e t t iğ i h a tırın ın ucundan b i l e geçmemişti — IhtiyaT şişman dadının çocukları mahvettiğine in an d ığın ı, son derece y a ln ız lık duyduğunu, yeni in sa n la r, yeni müzik ve resim vesaire ö zlediğin i bilmemiş- t i . Moira iiorri son*un stüdyosundaki partiya keşki gitme şeydi l e r — o akşam a y r ılır la r k e n i o ira ,"B e n c il adam! senin karın ı kurtaracağım! 0 n e fis b i r T ita n ia ’ d ı r , " dem işti. Keşki böyle söylememiş o lsay d ı. Keşki îs a b e l î oira i l e beraber P a r i i ’ e gitmeşeyde— keşkke— keşke—

Tren b i r başka istasyonda durunca Y illia m hayallerinden uyandı. Bet-1 fo rd . Hayret! On dakika sonra orada o la c a k la rd ı. K â ğ ıtla rı cep larin r

(12)

t ı k t ı . Karşıdaki genç adam çoktan g itm iş t i. Şimdi c'teki ik i k iş i de çık ­ t ı l a r . İkindi güneşinde pamuk e l b i s e l i k a d ın la r, güneşten yanmış y a lın ayak çocuklar görünüyordu. Güneş, kayalık b i r yamaçta yayılm ış olan kaba yap­ ra k la rın arasm dak i^arı ipek g ib i b ir çiçeğin üzerinde p arlıy o rd u . Pence­ reden esen hava deniz kokuyordu. Bu hafta sonu da acaba İs a b e l*in e t r a fın ­ da aynı insanlarını vardı? Merak ediyordu.

V illia m g e ç ird ik le ri eski t a t i l l e r i h a t ır la d ı, dördü, b i r de çocuklara bakan küçük b ir köylü k ız . İsa b e l b ir jerse buluz g iy e r, saçını da örerdi — ondört yaşında görünürdü. Yarabbi Ï burnu ne kadar soyulurdu! Ne çok yerler, büyük tüy yatkta ayak ları b ir b ir in e sarılm ış ne çok u y u r la r d ı... V illiam acı acı gülümsedi, İsab el onun bu derecede hassas olduğunu b ils e n a s ıl dehşet içinde k a lı r d ı.

“Hoş geld in , W illia m !" İs a b e l nihayet istasyondaydı, t ıp k ı düşündüğü g ib i ötekilerden a y rı duruyordu, V illia m ’ m k albi sevinçle doldu— k a r ıs ı y a ln ız d ı.

"Hoş bulduk, İ s a b e l! " William k arısın a b a k tı. 0. kadar g ü z 'İd i ki b ir şey söylemek lüzumunu duydu. "Çok serin görünüyorsun,"dedi.

"öylemi? S erin lik hissetmiyorum. Haydi g e l, h ın zır tren geç k a ld ı. Tak« si b e k liy o r ." B ile tç in in yanından geçerken e lin i h a fifç e V illia m *m kolu­ na koydu. "Hepimiz seni karşılamağa g e ld ik . Yalnız Bobby Kane*i şekercide b ıra k t ık , oradan a la c a ğ ız ."

W illia m ,"0 !" dedi, o anda başka b îr şey söyleyemedi.

Taksi orada güneşte beklyordu, b ir tarafın d a B i l i Hunt ve Dennis Green şapkaların ı yüzlerine kapamış, yayılmış otu ruyorlardı, Öteki ta ra ft a Moi ra, başında büyük b ir ç ile ğ e benzeyen b a ş l ı ğ ı , zıp lay ıp duruyor, neşeyle ba­ ğırıy o rd u ,

"Buz yok! Buz yok! Buz yok!"

Dennis şapkasının altından söze k a r ı ş t ı . 'Yalnız b a lık ç ıd a bulun ur."

B i l i Hunt da ortaya çıkarak,"İçin de bütün b ir b a lık o la ra k ," diye tamam­ la d ı .

İ s a b e l," Aman ne a k s i li k ! " diye s ız la n d ı. Sonra kocasına kendisini bek­ le rle rk e n arkadaşlarını/) şehirde dört dönerek buz a r a d ık la rın ı a n la t t ı.

VHerşey e riy o r, e r iy o r, dik yokuşlardan doğru denize akıyor, en evvelâ te- re ya ğ", dedi.

Dennis, "Tereyağla k ndimizi yağlayalım . 3aşmdan muladdes yağ eksik o l­ masın, W illia m ," dedi.

V illia m ," ^ana baksanıza, n a s ıl oturacağız? Ben şoförün yanına otura­ yım," dedi.

İ s a b e l," Hayır, oraya Bobby Kane oturacak," d e d i." Sen Koira i l e benim aramıza oturacaksın." Taksi hareket e t t i . " 0 esrarengiz paketlerde ne v a r V'

B i l i Hunt şapkasının altında titr e y e re k ," Ke-sik b a ş - l a r ! " dedi,

(13)

anarva£-l a b ir de kavun! Ne i y i ! "

*William gülmseyerek, "Dur bakalım, on ları çocuklara getitdim ," dedi. İsa b e l gülerek e lin i kocasının koluna g e ç ird i. "Aman, şekerimi Çocuk­ la r bun ları yerlerse s a ç ıla r içinde kıvranıp d u ru rlar. O lm azi-elini okşadı— "Bir daha sefere onlara b ir şey g e t ir i r s i n . Ben ananasımdan ay­ rılm ağa r a z ı d e ğ ilim ."

Moira k o lla r ın ı İs a b e l*in önünden uzatarak y a lv a rd ı, "Hain İs a b e l! Ne o lu r, bırak koklayım b ir azî Ayyi" Çilek b a ş lık öne do.ihu kaydı, genç ka­ dın pek b itk in görünüyordu.

U ennis," îtnanasa aşık b ir hanım," derken taksi ç i z g i li tentesi olan b i r küçük dükkânın önünde durdu. Bobby Kane, k o lların da b ir çok paket,

"İn şa lla h ±y* b e ğ e n irs in iz , "d e d i. n Bunları renklerine bakarak seçtim. Yuvarlak b ir şeyler v a r , çok şahane," kendinden geçerek b a ğ ırıy o rd u ," Şu nugaya b ir bakın, b i r kerecik bakın! Ne kadar e n fe s !"

0 sırada dükkâncı göründü. Bobby korkmuş g i b i , " Unutmuştum, hiç b i r i ­ sinin p arasın ı vermedim," dedi. İsa b e l dükkâncıya b ir pusula uzatınca Bobby*nin keyfi geldi gene. "H allo^ V illla m } Ben şoförün yanına oturuyo­ rum," dedi. Başı açık, hep beyazlar giymiş, k o lla r ın ı omuzlarına kadar

sıvam ıştı, a tla y ıp yerine g e ç t i. " Yola devam!” diye b a ğ ırd ı.

Çaydan sonra ö te k ile r yüzmeğe g i t t i l e r , W illiam çocukların gönlünü yapmak iç in k a ld ı. Ama Johnny i l e Paddy uyumuşlardı, k ız ılım s ı pembe ay­ d ın lık solmuştu, y arasalar uçuşuyordu, yüzmeğe gidenler halâ dönmemişti. W illiam merdivenden inerken hizmetçi plinde lamba holdan g e ç ti. William

da onu takip ederek oturma odasına g iı-d i. Uzun, sa rı boyalı b ir odaydı bu. Karşı duvara b i r i s i b ir genç adam resibi yapm ıştı, ta b ii boydan daha büyük, b acak ları çok sarsak gibiÇ b ir kolu çok kasa, öteki kolu çok ince uzunda*-, olan génç b i r hanıma i r i gözlü b ir papatya sunuyordu. İskem lele­ r in , kanapelerin üzerine boy boy siyah kumaşlar s e r ilm iş t i, bunların üs­ tünde k ırılm ış yumurtaya benzeyen parça parça renkler v a rd ı, insan nereye baksa sigara ucu dolu kül ta b la s ı görüyordu. W illiam koltuklardan b irin e

oturunca aklına cebindeki kâktlar g e ld i, ama cok acıkmış ve yorgun oldu­ ğundan okuyamıyacaktı. Kapı a ç ık t ı, mutbaktan se sle r geliyordu. Hizmetçi­ l e r evde yalnızlarm ış g ib i konuşuyorlardı. Birdenbire b ir ç ı ğ lı k , b ir kahkaha, sonra da "Ş ş !" diye b ir ses duyuldu. W illiam *ı h a tırla m ış la rd ı. W illiam k a lk t ı, alçak pencerelerden geçip bahçeye ç ı k t ı, orada gölgede dururken yüzmeden g e le n le rin se sle rin i i ş i t t i , kumlu yolda ile r le r k e n ko­ nuşmaları s e s s iz lik içinde duyuluyordu.

" G aliba hünerini, k u rn azlığın ı kullanmak îo ira * y a düşüyor." Moira’ dan t r a jik b i r i n i l t i .

"Hafta sonlarında b ir gramofon bulup TDağlarm K ızın ı* ç a lm a lıy ız ." İs a b e l*in sesi cevap v e rd i, "Hayır! Yok, h ay ır. V'llliara*a h ak sızlık

(14)

ediyorsunuz. Ona İy i davranın, e vlatlarım ! Yanız yarın akşama kadar k a la­ cak ."

Bobby Rane şöyle b a ğ ı r d ı," Onu bana b ıra k ın , ben İn sa n la rı çok iy î İda­ re ederim ."

Babşe kapısı a ç ılıp kapandı, William terasa ç ı k t ı ; onu görmüşlerdi. Bob- b.y Kane havlusunu sallay arak , "Merhaba, V, 111lara!" diye sesle n d i. " Gelme­ diğine yazık e t t in ! Su harikaydı. Sonra hepimiz b ir küçük tavernaya gidip cin i ç t i k . " Konuşurken kuru çimenlerin üstünde zıplayarak, dönerek danae- diyordu.

ö te k ile r eve g irm iş le rd i. Bobby seslen di, "Baksana, Is a b e l, bu akşam N ijln s k i ’ mi giyeyim 1 sterini sin?"

"Hayır, kimse giyinmeyecek. Hepimiz açlıksan ölüyoruz. W illiam da aç. G elin, mes mat* amfs. sardalyayla b a şla y a lım ."

"S a rd a ly a la rı buldum!" Moi ra elindeki b ir kutucu havaya kaldırm ış, ko­ şarak holft geldi .

Dennis, gayet c id d i, "S ard a ly alı b ir hanım," dedi.

B i l i Hunt visk i ş iş e sin in tıp a s ın ı çekerken, "Eh, V illia m , Londra’ da nç. v a r, ne yok?” diye sordu.

"Londra’ da pek d e r iş ik lik yok."

Bobby neşeyle ç a t a lın ı b ir sardalyaya b a tırırk e n , " Hey gidi Londra," dedi .

Bir saniye sonra V i l l a » unutulmuştu. Moira Morrison b i r şeyi merak ed i­ yordu* acaba insanın bacakları suyun altındayken a s ı l ne renk oluyordu?

" Benimkiler açık, en açık mantar rengin de."

B i l i i l e Dennis bol bol y iy o r la r d ı. İsab el bardak ları dolduruyor, tabak d e r iş t ir iy o r , k ib r it buluyor, mutluydu, gülümsüyordu. B ir a r a lık , " Ne olur, B i l i , resim yapsan!" dedi.

B i l i ağzına ekmek doldururken yüksek sesle sordu," Ne resmi yapayam?" î s a b e l," Bizim resmimizi. Yirmi sene sonra ne kadar hoş olurdu, masanı-n e tra fın d a , b ö y l e . . . " dedi.

B i l i gözlerini k ısın çiğnemeğe devam e t t i . Bir az kabaca," Iş ık fena, çok fa z la s a r ı , " dedikten sonra gene yemeğe koyuldu. Bu da İ s a b e l’ in pek hoşuna çitmiş g ib iy d i.

Yemekten sonra hepsi o kaday yorgundular k i , esnemekten başka b i r şey yapamadılar.

*

William eıHfsi gün öğleden sonra tak sisin i beklerken nihayet kendisini I s a b e l’ le y İn iz buldu. V a liz in i holâ in d ird iğ i zaman, İsa b e l ötekilerden a y r ılıp yanana g e ld i. E ğ ilip v a l i z i a l d ı . Tahaf b i r g ü lü ş le ," Ne kadar ağır Ben taşıyayım! Ver ban a,"dedi.

W illia m ," Hayır, niçin sen taşıyacaksın? Olmaz t a b i i . Ver onu b a n a ,”deiı. İsa b e l y a lv a r d ı," Ne olur bırak bana. İstiyorum, hakikaten."

(15)

ge-Isa b e l muzaffer M r eda İ l e v a liz i yere b ır a k t ı. Merakla kumlu yolun i le r i s i n e b a k tı. Nefes nefes,"Tamam,"dedi." Bu sefer seni sanki hiç gör­ medim g i b i . Ne kadar as zaman de*iim l? B ir daha sefer-—"taksi göründü.

İn şa lla h Londra’ da sana İy i b a k a rla r. Çocukların gezmede olduklarına çok üzgünüm, ama M s s Um i l öyle t e r t ip le m iş t i. Seni görmediklerine çok ü zülecekler. Z a v a llı M llia m , gene Londra'ya gidiyordu n .” Taksi döndü.

"Güle g ü le , ” kocasını çabucak öptü, sonra hemen a y r ılı p g i t t i .

S ıra s ır a t a r l a la r , ak açlar, ç i t le r g e ç ti. Tren, köre benzeyen boş küçük kasabanın içinden sa rsıla ra k g e ç ti, yokuştan tırmanıp İstasyona v a r d ı .

Tren h a z ırd ı. M llia m doğruca sigara iç ile n b ir in c i s ın ı f kompartmana g ir ip köşeye y e r le ş t i, ama bu defa k â ğ ıt la r la meşgul olmadı. Göğsündeki ince tırmalamanın üzerinde k o lla r ın ı kavuşturdu, zihninde I s a b e l’ e mek­ tup yazmağa b a ş la d ı.

Posta her zamnanki gibi geç k a lm ıştı. Hvin d ışa rısın d a , renkli şemsi­ y e le r a ltın d a , şezlonglarda otu ru yorlardı. Yalnız Bobby Kano yerde, î s c - b e l 'i n ayak ların ın dibinde yatıyordu. Borucxi b i r sıc a k lık v a r d ı; gün b ir bayrak g ib i sarkıyordu.

Bobby b ir çocuk g ib i so rd u ,” Acaba cennette pazartesi günleri varmı d e rsin iz ? ”

L e n n is ,” Cennet b ir uzun pazartesi olacak”, diye m ırıldandı.

Isa b e l başka^ şey düşünüyordu, acaba dün akşam yemelindeki somon b a l ı ­ ğ ı ne o lu ş t u ? öğle iç in mayonezli b a lık yapmadı ta sa rla m ıştı, h a lb u k i...

o ira uyuyordu. Uyumak onun son k e ş fiy d i. ”0 kadar fe^veâde k i . SadeceA gözünüzü kapıyorsunuz, o kadar. 0 kadar n e fis b i r şey k i ! ”

Kızarmış yüzlü postacı kumlu yolda üç te k e rle k li b is ik le t in in p ed a lla­ rın a basarak gelirk en , insanın, b i s i k 1etin e lle tutulacak yerle 1 keşke kürek olsaydı diyeceki geliyordu.

B i l l fîunt k ita b ın ı b ır a k t ı. Rahatını bulmuş h a liy le , "Mektuplar, ^ hep­ si b e k le ş t ile r . Fakat, hain nostacı— Ah, şu kötü dünya! "Yalnız b i r tane v a rd ı, şişman b ir mektup, İ s a b e l’ e. B ir gazete b ile yoktu.

Is a b e l, üzgün,” Benimjri de sadece V illîa m ’ d an ,” dedi. "LilliaaM anroı? Bu kadar çabukmu?”

Sana h a f if b ir hatırlatm a olarak,evlenirken söylediğin s a t ı r la r ı geri gönderm iştir."

"Herkes evlenirken v a i t le r yaparmı? Yalnız hizm etçiler yapar sanırdım. Eenn is," S ayfalar, sa y fa la r d o lu su ,” decli. "Bakın ona! î ektup okuyan b i r hanım."

S a yfala r, say falar dolmuştu. Isa b e l ok’

(16)

kon hayret duyguları boğucu b ir bal almağa b a ş la d ı. Hangi sebeple V illia m --- be kadar garip b i r ş e y d i . . . . HiçinbByle yazm ıştı’ . . . İs a b e l* in zihni a lt üst oldu, g it gide heyecanı a r t t ı , sonra için e b ir korku g i r d i . İşte V illin m boyleydi. Y o k sa ? .... Bu komikti, t a b ii komikti, öğle olm alıydı,

gülünç b i r şeydi. "Ha, ha, hai EyvahT." fle yapmalıydı? İs a b e l İskemlesine yaslan d ı, güldü, güldü, gülmesi b i r tü rlü bitmiyordu.

ö t e k ile r , "No olur an lat,flîze a n la tm a lısın ," d e d ile r .

Ü lisa b e t b ir ta r fâ in gülerken ," Anlatmak istiyorum ," d edi. Doğruldu, mektubu to p la d ı, onlara doğru s a lla d ı. "Toplanın etrafım a, D inleyin, ha­ rik a b ir şey bu. Bir ask mektubuî*

" Ai?k mektubumu? Ne fevkelâde b ir şe y !" Sevgilim. kıvmetH j Bnbel»lm . Daha yeni başlarken sö z le ri Ö tekilerin kahkahalarıyla k e s i ld i.

"Devam e t , İs a b e l, bu mükemmel b ir şe y ." " Bu en fevkelâde b ir b u lu ş î"

" Haydi İs a b e l, devam e ts e n e î."

■-l.VnH e s irg e s in , sevgilim , ben seneln saadetine b ir gölge olmavavıpı?" "OT *01 0 !"

"Şşl Şşî Ş ş î M

İsa b e l devam e t t i . Sonuna geld iği zaman ark ad aşları h is te rik b ir h al­ deydiler t Bobby yerde yuvarlanıyor, helan hemen ağlıyordu .

Dennis k a r a r lı b ir s e s le ," Onu olduğu g i b i, tamamını,bana verm elisin, yeni kitabım iç in . Bun£ tam b ir f a s ı l ayıracağım ,"dedi.

Koira in le r g ib i konuşuyordu," Ah, îs a b e l, seni, kucakladığını a n la ttığ ı kısmı ne fevkelâdeS"

Boşanma davalarındaki o mektupları hep uydurma zannederdim. Ama onlar bunun yanında sönük k a lıy o r ."

Bobby Kane," Bırak elime alayım onu. Bırak kendim okuvayım, b iz z a t ," dedi.

bakat îs a b e l mektubu elinde buruşturunca hepsi şaşa k a ld ıla r .^ A r t ık gülmüyordu. E trafın d ak ilere b ir b a k tı} b itk in görünüyordu. " Hayır, şimdi olmaz. Şimdi olmaz," diye kekeledi.

A rkadaşları daha kendilerine geleraedsn İsa b e l eve koşmuş, holü geçmiş, merdivenlerden çıkıp patak odasına g itm iş ti. Yatağının kenarına oturuver­ d i. " Ne ftdilik , ne iğ re n ç lik , ne a lç a k lık , ne r e z i l l i k t i b u ," diye söy­ le n d i. Yumruklarını gözlerine bastırm ış, i l e r i geri sallan ıyordu. Arkadaş- la r m ı gene görür gibi oldu, ama şimdi dört d e ğ il, daha ziyade kırk k iş i g ib iy d ile r , b i l i l a n * ı u mektubunu onlara okurken, elle rin ? uzatarak gülü­ yor, alay ediyor, e ğ le n iy o r la rd ı. AhJ ne kadar i~*renç b ir şey yapmıştı. Bunu n a s ıl yapabilm işti? A llah e s ir g e s in , sevgi 11 m. senin saadetine b ir £2İ££ olmayayım? b illia m l îs a b e l yüzünü yastığın a kapadı. Aman ona öyle

geliyordu ki bu a ğ ır b a ş lı oda. onun aslında ne olduğunu b iliy o rd u , b a s it , manasız konuşan, kendini beğnmiş b ir k i ş i .

(17)

B ir az sonra aşağıdan, bahçeden, seslem gelAeğe b a ş la d ı. " îs a b e l, hepimiz yüzmeye gidiyoru z. G elsenel"

” G el, sen ki V illla m 'm k a r ıs ıs m t "

l? Gitmeden evvel onu b i r kere ç a d ırın , b ir kere daîja ç a d ır ı onuT"

îs a b e l doğruldu. Şimdi karar vermelerdi, simdi karar zamanıydı. Onlarla»! mı gid ec ek ti, yoksa burada k a lıp V i 11lam*a cevapmı yazacaktı? H angisini, hangisini yapmalıydı? " Karar vermem lâ z ım ." Aman böyle şey de corulurmuy du? Slbette burada k a lıç yazacaktı.

Molra*nın sesi şarkı söyler g ib iy d i ," T it a â ia î" *1 sa -b e l? "

Hayır,

Ufı.fxçolr güçtü. " O nlarla— onlar&la gideyim, xkk Williaso*a sonra yaza­

rım. Daha sonra y a z a n a . Sonra. Şimdi o lıa z . Ama mutlaka yazacağım,” diye düşündü İ»a b e l te la ş iç in d e.

(18)

Katilerine i n n sfiald

İ n g i li z yazarı Katherine ..an sfield (1890-1925) bazı e l e ş t i r i c i l e r tayfından i aupassant ve Chehov g ib i büyük ü s ta d la rla aynı ayarda gö rü l,

fflüştür. Hikâyelerine ekseriya ik i şahıs arasındaki p sik o lo jik i l i ş k i y i , yokmt duyulu b i r İnsanla çev resara sın d ak i i l i ş k i l e r i konu olarak a l ı r . Kelime seçerken ve yazarken en mükemmele erişmek iç in daima b ilin ç le ça sarfetiniş, ve b a ş a r ı l ı ol uştur.

(19)

‘o

SEKSLER

Yazam»ü©rothy j a rte r Çeviren: Nesrin I'o ra lı

A r t is t ik k ra v a tlı genç dam kanapenin ucunda oturan e lo is e s i saçaklı k ı­ za s i n i r l i b i r halde baktı . >«nc kız mendilimi tetkik etmekle meşguldü; san - ki o ana kadar mendil cinsinden hiç b ir şey görmemiş g ib i kumaşına, biçim i­ ne, imkânlarına derin b ir i ğ i gösteriyordu, urenç adam boğazını açmak ister«*

g ib i h a f i f , kesik b i r ses ç ık a rd ı; buna lüzum yoktu, pek de b a ş a r ı lı olmadı Sonra:

- Sigara isterm isin? dedi.

x K ız- f e r s i , h a y ır. Sene de çok teşekkür ederim.

Erkek- 1-aalesef bende yalnız bu ç e şit v a r . °enin kendi sigaran varmı? K ız- Hiç bilmiyorum. Her halde v a r d ır , teşekkür ederim.

Erkek- Çünki yoksa, gidip köşebaşmdan a la b ilir im , b i r dakika b ile sürmez K ız- A, teşekkür ederim, ama sana bu kadar zahmet vermek hiç islemem. Düşündürün iç in , nezaketine pek çok teşekkürler.

Erkek- A llah r i z a s ı iç in t e ş e k k ü r ü * a r t ı k yetmezini?

K ız- Doğrusu olmayacak b i r şey söylediğimi sanmıyordum. Seni kırlım sa a f­ fe d e rsin . Kırılmak n a s ıl b ir h i s t i r , b i lir im . B irine teşekkür etmenin haka­ re t s a y ıld ığ ın ı hiç bilmiyordum. Teşekkür ettiğim kimseler tarafından bana küfür edilmesine a l ı ş ı k değilim .

Erkek- Sana küfür etmedim.

K ız- Ya, etmedinrai? Peki, öyle olsun.

Erkek- Allahım, bütün söylediğim şu: gidip sana sig a ra alabilirm iyira diye sordum. Bunda küplere binecek ne var?

K ız- Küplere binen kim? Doğrusu, sana bu zahmeti vermekte istemediğimi

i

söylemekle büyük b ir suç işle d iğ im i sanmıyorum. Korkarım ki çok aptal f i l a n ­ mışım a n la ş ıla n .

Erkek- Gidip sana sigara almamı istiyormusun, istemiyormuşun?

K ız- Aman Y arabbi! Gitmeği o kafar çok irtiy o rs a n , lü tfen şunu b i l k i, burada durmağa mecbur d e ğ ils in . Kendini burada kalmağa mecbur hissetmeni hiç.

1stemem.

Erkek- Ay, ne o lu r, böyle şeyler yapmasana! K ız - K asıl şeyler? Ben b ir şey yapmıyorum. Erkek- Ne var? Ne oldu?

K ız- Hiç b i r şey olmadı. Niçin?

Erkek- Akşamdan b eri b ir t a h a flığ ın v a r . İç e r i girdiğimden b eri bana b ir tek kelime söylemedin.

K ız- İy i vakit geçirmediğine çok üzüldüm. A llah r iz a s ı iç in burada oturup da sıkılmağa mecbur sanifaa kendini. Elbette çok daha iy i eğleneceğin milyon­ la rc a yer v a r d ır . Yalnız bunu daha evvel anlamadığıma yazık oldu, hepsi bu kadar. Bu gece buraya geleceğini söylediğin zaman, tiyatroya gitmek ve baş­ ka şeyler iç in verdiğim sözlerden vazgeçtim. Ama hiç farketmez. Sen g it eğ­ le n , daha iyi o lu r. Burada oturup da karşımdaki kimseyi çok fa z la sıkmak hiç hoşum-, gitm iyor.

(20)

ne Erkek- Ben sıkılmıyorum. Başka yere gitmek istemiyorum. Ayy, şekerim, oldu, kuzum söyle. Ah, lü tfe n .

K ız- Neler söylediğin i hiç anlamıyorum, ttiç b i r şey* olmadı. Ne demek i s - tiyorsun bilmem.

ürkek- Evet, b iliy o rs u n . B ir şeye canın s ı k ılı y o r . Ben b ir şeymi yaptım, yoksa nedir?

K ız- Doğrusu senin y a p tık la rın benim üstüme v a z ife d e ğ il. E lbette ki seni eleştirm eğe hakkım olduğunu zannetmiyorum.

Erkek- Böyle konuşmaktan vazgeçerini sin? Ne o lu r, lütfen? K ız- Naa ı l konuşmaktan?

Erkek- Sen pek â la b iliy o rs u n . Bu gün telefonda da öyle konuştun. Sana telefon ettiğim zaman o kadar sin ird in k i, korktum, seninle konuşamadım.

K ız- A ffe d e rsin , benim iç in ne dedin?

Srkek- Ayy, özür d ile rim , öyle deifaek istemedim, ^eni o kadar a f a lla t ı y o r ­ sun ki t

K ız- i ş t e . . . bana böyle şeyler söylenmesine hakikaten a lış ık de P ili m. Öm­ rümde kimse bana böyle b i r şey söylemedi.

Erkek- özür diledim , demlimi? Emin o l, şekerim, böyle demek istemedim. Böyle b ir söz arzımdan n a sıl ç ı k t ı , bilmiyorum. Beni affeserm isin , lütfen?

K ız- Eh, t a b i i . Yok canım, benden özür dilemen lazım gib i gelmesin sana. Hiç farketmez. Yalnız centilmen olarak b ilin e n b ir is in in insanin evine gelip bu şekilde söz söylemesi b ir az tahaf g e liy o r, hepsi o kadar. Ama hiç fa r k e t ­ mez.

Erkek- Zannedersem hiç b ir sözümün senin iç in hiç b i r önemi yok. Bana kızmış g ib is in .

K ız- Benmi saha kızmışım? Bu da nereden aklına geldi acaba? Niçin sana kızacakmişım?

Erkek- Ben de sana bunu soruyorum. Ne yaptırım ı söylermisin? ^ n i in c it e ­ cek b ir şeymi yaptım, şekerim? telefondaki h alin beni bütün gün üzdü. Hiç b i r iş yapamadım.

K ız- E lbette ki senin işin e mani olnaknisteraem. Pek çok k ız la r biliyorum ki beyi e engel olmaktan hiç çekinmezler, bence bu çok fena b i r şey. B^trada otururken b ir is in in g e lip de işin e mani olduğunu söylemesi pek hoş b i r şey d e ğ il.

M

Erkek- öyle demedim. Demedim.

K ız- Ya, demedinmi? Eh bana öyle g e ld i. Aptallığımdan olacak.

Erkek- uitdem iy i olacak g a lib a . Anlatamıyorum. Ne söylesem bana daha çok kazıyorsun. Gideyimmi İstiyorsun?

K ız- Lütfen canın ne is t iy o rs a aynen onu yap. Emin ol ki başka b i r yerde olmayı isterken seni burada tutmağı katiyen istemem. Sıkılraıyacağm b ir yer' niçin gitmiyorsun? Niçin Elorence Leaalmg#e gitmiyorsun? Biliyorum ki çok

(21)

Erkek- lorence Leamlng’ e gitmek İstemiyorum. Niçin Fİ örence Leareinr’ e gitmek isteyim? 0 beni s ık ıy o r.

K ız- Ya, »ahimi? Dün gece Hllsie’ nln partisinde seni pek sıkıyora benzemi­ yordu, farkındayım. Çikkat ettim , başka hiç kimseyle konuşmadın b i l e , s^ni ne kadar s ık t ığ ı b e l l i .

Erkek- &e, n için onunla konuştun b i l i yormuşun?

K ız- Eh, zannedersem onu cazip buluyorsun. Onu canip bu lan lar v a r d ır . &u çok t a b i i . Bazı kimseler onu pek güzel b u lu y o rla r.

Erkek- Güzel olup ölmediğini bilmiyorum. Onu b ir daha görsem tanımam. Dün gece onunla konuştum çünki sen benden hep yüz çevird in . Sana yaklaştım, konuşmağa ç a lıştım , sen,*0, n asılsın ? * dedin, tıp k ı böyle,

*

0

,

nasılsın ? *

sonra dönüp g i t t i n , bana hiç bakmadın.

K ız- Sana hiç bakmadımmı? Ay, bu çok komik. Ay bu harika. Gülersem d a r ı l­ maz sın , de^ilmi ?

Erkek- İstersen k a tılm c a y a kadar g ü l. Ama bakmadın.

K ız- Bak şimdi, sen odaya g ir e r girmez Florenee Lear<ing*le öyle b ir meş­ gul oldun k i , başka hiç ki şeyi görmek istemiyorsun zannetti®. İk in iz bera­ ber o kadar iy i vak it geçiriyordunuz k i , A llah b i l i r , aranıza girmek k a ti­ yen istemedi m.

Erkek- Ya Rabblra, neydi isr.1, o kız g e ld i, daha hiç kims*yi görmeme vak it kalmadan benirale konuşmaca b a ş la d ı, ne yapabilirdim ? Burnuna yumruk atamaz­ dım ya?

K ız- Hiç öyle b i r niyetin varmış g ib i d e ğ ild in .

Erkek- Jeninle konuşmaca ç a lış t ığ ım ı gördün, d eb im i? 3e n de ne yaptın? *0, n a sılsın ? * Sonra ismi neydi o g e ld i, ben yakalandım. Florenee Teamingî Küthiş b i r şey. Onu n a s ıl buluyorum, b i l i yormuşun? Sersemin b i r i . İşte onu böyle buluyorum.

K ız- Ya, t a b i i . Ben de hep öyle düşünürüm, ama bilmem, t a z ı l a r ı güzel ol­ duğunu s ö y le d ile r. Emin ol s ö y le d ile r.

Erkek- Yoo, seninle aynı odada o güzel olamaz.

K ız- Çok tahaf b i r burnu v a r. Öyle btenu olan b i r kıza hakikaten acırım . Erkek- Küthiş b i r burnu v a r . Seninki çok gü zel. Vayy, senin burnun çok gü zel.

K ız - Hayır, d e ğ il. Sen saçmalıyorsun.

Erkek- Gözlerin de çik gü zel, saçların da gü zel, a#zm da gü zel. E lle r in de gü ze l. I in ik e l le r i n b i r i s i n i ver bana. Ah, bak şu minicik e le . Dünyanın en güzel e li kimin? Dünyanın en t a t l ı k ız ı kim?

K ız- Bilmem. Kim?

Erkek- Yaa, b iliy o rs u n . Pek â la b iliy o rs u n . K ız- Hlmiyorura. Mm? Florenee -^eaming mi?

Erkek- Haydi canım. Florenee Learaing! Florenee Leaming iç in kızm ışsın. * de benimle konuşmadın diye bütün gece uyumadım, bütün g"n hiç b iv \$

(22)

'•M-paraadım. Senin g ib i b ir kız Fİörence K ız- S©n adara a k ı l l ı saçmalıyorsun çıkardın? Sen d e lis in . Ayy, yeni in ci İşte*.

Leamİng g ib i b ir kız iç in kızarmı? . -Ben kızmadım k i . -kızdığımı nereden

(23)

’/ERGİ TAHSİLDARI

Yazan: Pearl Buck Çeviren: Nesrin Morali Yolu dağ aralarından g e ç t iğ i, ve oralarda eşkiya bulunduğu halde, \ an«r»s ^orners i l e Li A ile Köyü arasında işleyen otobüs her zaman k a la b a lık la r . Bu­ nun da sebebi v a r d ır : ang*s Corners*da başka b ir otobüse b in i lip en yakın tren istasyonuna g i d i l e b i l i r . Vang*s -orners alelâde b i r kasabadır, burası

a sırla rd a n b e ri b ir köydü, gene de lay ik olduğu gîbi\bir köy olarak k a lı r d ı, f-'kat bu köy, Lung i’an tren yoluna gitmek iç in b ir otobüs durağı h a lin i alm < ca* g ö s t e r iş li b ir hayat kazanmış oldu. Bütün türedi kasabalarda olduğu g ib i, burada da ah alin in ço?*u şu veya bu bakımdan ed ep sizd ir. Dükkânlarla umumi ev- le r rahatça yan yana durur, öyle ki b ir kız lu tu fta bulunladan önce hediye isleyecek o ls a , hediye b i r kaç dakikada a lın ıp v e r i l e b i l i r , i ş l e r gecikmeden yürürdü.

V ang * s ’orners hemşehrileri içinde en çok n efret ed ilen , korkulan insan ver,"d ta h s ild a r ı Koca Diş Yang i d i . Nerede olursa olsun, İnsanların en kötüsü elbette vergi t a h s ild a r ıd ır . Tahsildar olmasaydı da çalışan didişen insanlar onu görünce t i k s l n î r l e r d i , Koca Diş ta h sild a r olmasa da y a k ış ık lı olamazdı. T a n rıla r, garip b ir şaka olarak,onun ön dişlerin den b ir in i öteki sıra d iş le ­ rinden çok daha büyük yapm ışlardı; ağzı da büyük olduğundan pen yüzünde pen­ cere g ib i a ç ı l ı r , bu diş herkesin gözüne b a ta r, s in ir in i bozard ı. Çocukken, annesi babası şa ş ırm ış la r, düğün gecesinde onu ilk defa gören k a rıs ı dehşet içinde k a lm ıştı. Kadın hâla da dehşet içinde olduğundan kocasına hiç bakmama­ ğ ı prensip edinm işti. Zaten b ir kadının hiç b ir zaman kocasına bakmaması ne­ zaket ic a b ı sayıldığın dan , kimse bunun farkına varmadı.

Vergi ta h sild a rın a gelin ce, bu büyük d iş i ona çok t e s ir e tm işti. Korku­ nun, sevginin yerin i tu ta b ile c e ğ in i daha çocukken sezm işti, u acaip görünüş şünden dolayı kimsenin büyük çaba sarfetmedpn kendisini sevemeyeceğini anla­ yınca, o kim selerin korkmalarıyla yetinmeğe karar v e rd i. Annesi affi başıhda b ir kadındı, ona nasihatta bulunmağa ç a lış m ış t ı; madam ki böyle korkunç b ir

i? ! v a rd ı, buna k a rşı gelmek iç in fa z la s ıy la iy i ve nazik olm alıydı. Ama ko­ ca Diş bak tı ki iy i olmak güç, kötü olmak kolaydı, her zaman iy i olmak da onv huysuz ediyordu. Kendisini görenlerin gözlerindeki dehşet onu kandırdı, küçük yaşta annesinin öğütünü dinlemekten v a z g e ç t i.

Aunun aksine, koca d işin in onu kaba, haşin, hain b ir insan haline g e t ir ­ mesini? müsade e t t i . Çocukken, yollardan geçerken, başka çocukları tozun top­ rağın içine it e r düşürür, g ü le rd i; büyükken de a lt etmek i s t e d i k insanlara Badece s ı r ı t ı r d ı . Bu sebepten Yang*s Corners» da vergi ta h s ild a r ı olmak iç in v ilâ y e t idaresine müracaat etmesi t a b i i d i , bu iş in kendisine verilm esi de k a ­ çınılmaz b i r şeydi.

i-iamafi Yang* s Corner hemşehrilerinin karşı gelmeden ona tahammül edecek kadar köle ruhlu oldukları zannedilmesin, ftoca Diş Yang i l e beraber büyümüş olan çocuklar, onun ken dilerin i küçükken tekm elediğini, it ip k aktığın ı hiç unutmadılar, ve o vergi ta h s ild a r ı olunca, bütün h a t ır a la r ı ona k arşı

Referanslar

Benzer Belgeler

yy da Almanya da gelişen tarihi tenkit yöntemihistorichekritiche methode temel dini metinlerin tarihi açıdan zannedildiği kadar “sağlam” metinler olmadığını ortaya

Derken yola giden kahraman da Atsız’ı duymuşçasına küçücük dünyasından kopup kara lastiklerinden kara ışıltılar bırakıp giden otobüslerden birine atar bavulunu,

39 31 Ekim - 02 Kasım 2019 • Hilton Maslak Hotel İstanbul, Türkiye SS-05 Prenatal Tanı Konulan Tekrarlayan Harlequin İktiyozis: Olgu Sunumu.. Emircan Ertürk 1 , Osman Ökmen 1

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Perinatoloji Bilim Dalı, Ankara, Türkiye.. Aim: To compare the birth weight percentiles of

Bulgular: USG sırasında doğum eyleminde olan gebelerde umbilikal ve her iki uterin arter pulsatilite ve rezistif indekleri anlamlı olarak yüksek bulunurken, fetal kolon ve

1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı.. Giriş: Kistik higroma sıklıkla fetal boyunda görülen içi sıvı dolu boşluklar ile

Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Obstetrics and Gynaecology, Ankara, Turkey Objective: To evaluate the effectivity and safety of misoprostol induced

uğradıkları insanlık dışı saldırı sonucu öldürülmelerini nefretle kınar, şehitlerimizin kederli ailelerine başsağlığı diler,. Aynı menfur saldırıdan büyük