• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Sermet'ten biraz şiir biraz resim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hüseyin Sermet'ten biraz şiir biraz resim"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1 TEMMUZ 1998 ÇARŞAMBA

CUMHURİYET

nr

KÜLTÜR

ALLEGRO

________________________________________________ _____________________________EVİN İLYASOĞLU

Hüseyin Serm et’ten biraz şiir biraz resim

C u m a rtesi gecesi Paris Orkestrası eşliğinde çalan Hüseyin Sermet’in tuşlarında müzik,

biraz şiir biraz da resimle birleşip akıyordu. Sanatçı, net artikülasyonu, piyanodan elde ettiği

renk paleti, abartısız duyarlılığı ile gerçek bir virtüözlük örneği sergiledi. Sermet’in bis

olarak çaldığı ‘Hüzünlü Kuş’ ise özel bir başyapıt olarak uzun süre kulağımızda kalacak.

Maurice Ravel, Birinci Dünya Sava­

şanda sağ kolunu yitiren piyanist arkada­ şı Paul Wittgenstein için yazdığı “Sol El

İçin K onçertosunda piyanistten çok şey

bekler. “Piyanisti görmeyenler onun iki

elle çaldığım sanmalıdır” der. Ben salonun

sağ başında oturuyordum. Hüseyin Ser- met'in ancak yüzünü görüyordum. Ve de ara sıra, acaba sağ elini de (çaktırmadan) kullanıyor mu diye düşünmeden edeme­ dim. Demek Ravel’in 1931 ’de yazdığı bu son yapıtı için amacı gerçekleşiyordu. Hü­

seyin Sermet, net artikülasyonu, piyano­

dan elde ettiği renk paleti, abartısız duyar­ lılığı ile gerçek bir virtüözlük örneği ser­ giledi. Bis olarak çaldığı “Hüzünlü Kuş” ise özel bir başyapıt olarak uzun süre ku­ lağımızda kalacak. Cumartesi gecesi Pa­ ns Orkestrası eşliğinde çalan Hüseyin Ser­

met’ in tuşlannda müzik, biraz şiir biraz

da resimle birleşip akıyordu.

Sermet’in, sayılan 20’ye varan CD'le- ri Emato, Valois, RCA ve Harmonia Mun- di fırmalannca basılmış ve hemen her bi­ ri de bir ödül kazanmış. Sanatçının son yıl­ lardaki oda müziği çalışmalan da solistik başansını beslemekte. Oda müziğinde yaylı çalgılann tınısını daha iyi tanıması, piyanodan daha zengin bir sonorité (ses dolgunluğu) elde etmesine yol açmış. Pa­ ris Orkestrası ile birlikte ilk kez çaldı İs­ tanbul’da Hüseyin Sermet. Hemen 3 Tem­ muzda aynı orkestra ile bu programı Pa­ ris’te seslendirecek.

Rafael Krühbeck de Burgos yönetimin­

deki Paris Orkestrası Nejat Eczacıbaşı'nı

.Anma Gecesi'nde yirminci yüzyıl başın­

dan bir kesit sundu. Hüseyin Sermet’e eş­ lik ettiği Ravel sol el konçertosunun yanı sıra Stravinski’nin ve Ravel’in iki bale ya­ pıtının süitini dinledik. Stravinski’nin 1910’da ortaya çıkan ilk balesi Ateş Ku- şu’nda orkestranın (sololardaki tek tük hatalara karşm) en küçük sesten en büyük parlak seslere dek ulaşabilen yeteneğine tanık olduk. Ravel’in 1912’de yazdığı Daphnis ve Chloe başlıklı mitolojik bale­ sinde sığır çobanı Daphnis’in çimene, Chloe’ye aşkını şiirsel bir yorumla dinle­ dik.

Paris Orkestrası, 1928’de kurulmuş, ça­ ğımızın büyük şefleriyle yönetilmiş. Ta­ rihçesini okuyunca belli bir kültür politi­ kasına dayandığını, sürekli kendini yeni­ lediğini, topluluğun içinden yeni toplu­ luklar ürettiğini görüyoruz. Korolarıyla, çağdaş müzik uzantılarıyla, yıllık festival düzenlemeleriyle, turnelerinde çağdaş Fransız müziğini tanıtmalarıyla, ayrıca opera ile yaptığı işbirliği, “Gençler Dizi­

si” projesiyle bilinçli etkinlikler içinde.

Bunların çoğu parasal kaynaklara dayan­ sa da bilinçli bir politika oluşturmak her şeyin başında geliyor anlaşılan. Bizim or­ kestra yöneticilerimizin de Paris Orkest­ rası ’nın tarihçesine bir göz atmaları ne kadar yararlı olur! Nejat Eczacıbaşı kon­ seri, çağın yeniliğini sunan programı ve nitelikli sanatçılarıyla Nejat Bey’e yakı­ şan bir anma gecesiydi. Program seçimin­ de konserin amacına uygunluğu da göze- tilmeli.

Geçen hafta Cumhuriyet gazetesinin Yunus Nadi Ödülleri gecesinde Saim Ak­

çıl yönetiminde Borusan Oda Orkestra­

sın ın bir dinletisi de yer aldı. Böylesi bir kutlama gecesi için daha alımlı bir prog­ ram ve daha coşku dolu bir yorum bekle­ nirdi.

Marsilya balesindeki imge gücü

Yine Fransız müziği gündemdeydi ge­ çen hafta. Marsilya Ulusal Balesi Roland

Petit’nin gösterisinde Debussy ve Bizet’nin

müzikleriyle beslenen danslarda inanıl­ maz bir imge gücü sergileniyordu. De- bussy’nin imajları ve Estam plarından oluşan izlenimci müzik, Monet, Degas ya da Whistler’in tablolarını andıran ışıklar­ la bezenmişti danslarda. Bizet’nin Car- men’ i ise yepyeni bir yaklaşımla günümü­ ze taşınmış, belki hiç düşünmediğimiz ay­ rıntıları öne çıkartılıp perde arkasında ka­ lan yönleri ortaya konmuştu.

Tuğçe Tan’nın resitali_________

Geçen haftanın genç solistleri arasında ancak bir kişiyi dinleyebildim: Piyanist

Tuğçe Tan. 1979 doğumlu bu sanatçının

adını unutmamak gerekir, çünkü gelece­ ğin önemli bir piyanisti olarak onu çok din­ leyeceğiz. Doğal ki bu isteği ve çalışma temposunu korursa. J. S. Bach’ın Fransız süitinde piyanodan dolgun sonorite elde etti. Beethoven’in Ayışığı Sonatı’nda zen­ gin bir imge gücü olduğunu kanıtladı. Ama her şeyin ötesinde Erkin’in Duyuş­ ların ı öylesine kendisiyle özleştirmişti ki, coşkuyla yepyeni renkler bulup çıkart­ tı bu güzelim parçalardan.

Sakpınar ve Toulouse Oda

Orkestrası___________________

Aya İrini’nin akustik ortamına en yakı­ şan topluluğu dinledik geçen hafta. On bir kişilik Toulouse Oda Orkestrası’nın yaylı çalgıları harika bir akustikte tınladı. Nice kalabalık çalgıcı kadar zengin bir ses yumağı oluşmuştu. Sesler birbirine karışmadan derin bir ortamda uzuyordu.

Ender Sakpınar, çağdaş bestecileri yönet­

mesini iyi bilen ve içinde yetiştiği Fran­ sız müziğini özellikle iyi tanıyan bir şef. Mozaik gibi bir programda çağ başından nice Fransız yapıtını dinlettiler. Kimi bu topluluk için başka ortamlardan uyarlan­ mış. Programı şef ve orkestra birlikte oluş­ turmuşlar. Ayrıca viyolonsel solisti Xavi-

er Phillips’i F. Couperin’in konser parça­

larında ve Jean Françaix’in çeşitlemele­ rinde dinlemek başka bir zevkti. Küçük danslardan, serenadlardan ve noktürnler- den örülmüş değişik bir programdı.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Değişken kapı ve kontrol kapısı oksit tabakasıyla bağlandığında hücrenin değeri “bir” olarak algılanır..

Evvelki yazılarda yeni göçleri doğuran, 1) Siyasi baskı, 2) İk­ tisadi cezp, 3) Milli tecanüs ih­ tiyacı âmillerinin rol oynadığını görmüştük. Bir

Gökalp’ın, Prens Sa- bahaddin’deıı farklı olarak, şöhre­ ti yalnız ilim ve siyaset sahala­ rında doğmamış; aynı zamanda Türk milliyetçiliğine sarih

Sonuç olarak kronik seyirli solunumsal semp- tomlar› olan, periferik yumuflak doku ile bir- likte gö¤üs duvar› invazyonu, kot destrüksi- yonu izlenen diyabetes mellitus,

Ast›ml› hastalarda atak döneminde DLCO% de¤eri; kontrol grubu, stabil dönemdeki orta ve a¤›r persistan ast›ml›lardan yüksek bulundu (p<0.05).. A¤›r

O gün Tarabyada Fransız sefirinin davetlisi bulunan Sadrazam Giritli Mustafa Naili paşa ve diğer vükelâ, Reşit paşa yalısı önünde beyaz bir kayık görüp

Emekçi halkı en iyi tanıyanlardan (Çünkü onlarla birlikte yaşamıştı.) biridir Orhan Ke­ mal, Bereketli Topraklar Üzerinde (1954) adlı unutulmaz romanında bir

Üzerinde taş veya o yerin mezar olduğunu gösteren bir işaret bile yok ama, gömülü ol­ duğu yerin birkaç metre ilerisindeki açık hava kahve­ sinin m üşterileri ve