• Sonuç bulunamadı

Komediyen rolu ve sanatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Komediyen rolu ve sanatı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T

i y a t r o n u n klâ­ sik, romantik, rea­ list devirleri ara­ sında hiç değişmi- yen cephesi, her zaman, aktörün sanat kabiliyeti ile ölçülmüştür. Bu ölçü­ ye göre iki tip komedi- yen vardır: Yaratıcılar ve papağanlar.

Yaratıcılar, rollerini, eski bir rol de olsa, san­ ki ilk defa kendileri ib­ da edeceklermiş gibi in­ celerler. Başarıları bu yündendir, ötekilere ge­ lince, ya filân komediye- ni o rolü oynarken gör­

müş olduklarından, yahut sıkı sıkıya gelenekçi ve tekrarlatıcı bir «sahneye koyan» ın esareti al­ tında kaldıklarından, işin kolayına giderler ve tiyatro oynıyan bir papağan gibi replik replik üstüne rollerini şişirirler. Bunların da gülünçlük­ leri bu yöndendir. Ama sadece hüner kâfi değil­ dir. Kültür başta gelir. Vakıâ artistin geniş bir •muhayyilesi olması, hattâ kuvvetli bir yaratma kabiliyetine malik bulunması iyi şeydir; fantezi­ sine serbestçe cereyan verebilmeli, tabiatiııi in­ kişaf ettirirken hiç sıkıntı duymamalıdır. Fakat zamanları ve İnsanları tetkik etmekten geri ka­ lamaz. Bir Sezar, bir Hamlet, bir August karak­ teri akla nasıl eserse öyle belirtilemez. Tarih bil­ meden, şahısları yerli yerine koymağa imkân var mıdır?

Bundan sonra, taklit meselesi ortaya çıkar. Hakikat şudur ki, yer yüzünde taklit etmesini bil- miyen insan yoktur. Bu, az çok, herkeste bir Allah vergisidir. Fakat Yunanlılardan bugüne ka­ dar bu taklidin bir müellif dimağından geçerek iz bırakması, aktörün de ilhamını hayattan alarak bunu tamamlaması ve sanata bir intizam verme­ si lâzımdır. Demek ki seviyesinin üstünde olma­ mak şartı ile herkes bir piyes tetkik edebilir ve belki bir role intibak etmek imkânını bulur. Fa­

kat şu var ki, hayatta düşünce sözden evvel ge­ lir, halbuki bir rolde ilkönce kelimeler, sonra düşünce ortaya çıkar Eğer bir entrika piyesi bahis mevzuu ise, sahneye koyanın yahut ' V.'ir- lerden birinin piyesi okuması hiç şüphesiz diğer­ lerine rehber olur. Fakat piyeste karakterler ön plâna geçmişse, yahut bu eser bir örf ve âdet piyesi veya bir satirik komedi ise, sahneye ko­ yanın tamamlayıcı bilgiler vermesi fena t a l a z .

Bu suretle, aktörlerin dikkatinden kaçması muh temel olan karakter özellikleri, kişilerin tabia tini bozmadan, aktörlerin oyununa destek olur.

Rolünü iyice kavradıktan sonradır ki, aktö riin kendi sanatı işlemeğe başlar ve bu sanatın en güç tarafı, aktörün lıer şeyden evvel fceı.di kişiliğini estetik bir plânla çökertebilmesidir. Yani, rolü de kendisi değil, rolü kendisine hâ kim olacaktır. Çünkü sahnede konuşanın ken " i olmadığını asla unutmaması lâzımdır. Aktör bir

ct~ M f j K S i 1 «porte-parrole» dur, hü­ neri birkaç saat bir baş­ kasının kalıbı içinde ya­ şamaktır; bunu yalnız çehresinde ve vücudun­ da değil, sesinde, bakı­ şında, hasılı bütün iç â- leminin akislerinde be­ lirtmeğe mecburdur.

Sonra, sahne artisti; kadın veya erkek, hut­ beden çekinmelidir, sah­ nede hitabet, yâlnız kah­ ramanlık melodramların da kullanılır. Bugün o türlü piyeslerde bile ta­ hammül olunmuyor. Bir rol —ancak sahnedeki diğer kişilerin hü- nerine göre genişliyebileceğine göre— eğer çok

jl

yüksek sesle söyleniyorsa vaziyetin bütün tabi- ' ata benzerliğini ortadan kaldırabilir ve pek tabii olarak bütün öbür oyuncuların da oyununu bo­ zar. Bu sebepten değil midir ki, modern tiyatro tiraddan nefret etmektedir. Bugün melodram za­ limi bile tabiî bir sesle oynamakta ve sanki kan­ lı sırrını bütün dünyaya ilân etmek istiyormuş gibi sesini çmlatmamaktadır. Sonra, düşünerek oynamak, söylerken kendi kendini dinlemek ka­ dar bir artisti gülünç edecek bir kusur tasavvur olunamaz.

Bu yazımızın başında taklitten bahsetmiştik. Şimdi bu «taklit» kelimesi üstünde tekrar du­ ralım ve bir misal verelim:

Meşhur Ingiliz aktörü Laughton’a bir gaze­ teci soruyor:

— Tam Fransız aksam ile bir Fransız filmi çevirebilir misiniz?

Laughton, derhal, gayet koyu bir Ingiliz ak­ sam ile:

— Verin elime bir Fransız piyesi, diyor. Gö­ receksiniz ki hiç yabancı aksan kullanmadan, hiç diiıim sürçmeden okuyabilirim.

Bunun üzerine, gazeteci, meşhur aktöre Mo- Uere’in bir piyesini veriyor. Charles Laugton he­ men kitabı rastgele bir yerinden açıyor ve Co- medie Française aktörleri aksam ile okumağa başlıyor.

Gazeteci şaşkına dönmüştür. O zaman Laugh­ ton meseleyi açıklıyor:

— İşte gördünüz ya.. Ben tabii olarak ko- ıştuğum vakit, Fransızca konuşan bir Ingilizm, başka bir kimse değil. Fakat bir Fransız kişisinin ağzından konuşursam, muhakkak o rolü oynıyan Fransız aktörünü taklit ederim. Demek oluyor ki, yabancı şivesiz Fransızca konuşmağı taklit y'üu ile başarmaktayım!

Bilmem bu misal, sahnedeki taklidin önemi­ ni belirtmeğe yetmez mi?

Görülüyor ki, komediyenin sanatı bir hayli güçlükleri yenebilmeğe bağlıdır Zafer ancak on dan sonra doğabilir.

T İ Y A T « O

Komediyen

Rolü ve San’atı

Halid Fahri OZ4HSOY

Referanslar

Benzer Belgeler

Düşünce insanın kendi dışındaki dünyayı, insanlara, top'um meselelerine karşı takındığı durumu gösterdiğin­ den, bilgi ile bes enmek zorunda lir-

Tambora Yanardağı’nın patlaması küresel düzeyde sıcaklık ve iklim değişimlerine neden olmasının yanında, sanat dünyasını da etkilemişti.. Atmosfere yayılan kül,

(...) İslam ümmetinin temsilcileri olan mütehassısları kanalıyla (...) bir fikrin açıkça beyan edilmiş olduğu bir hususda herhangi bir hukukçu tarafından aksine

Evi benimkinden biraz uzakta olan İlay, benimle aynı anda, aynı ölçümü yaptığında ise artık şimşeğin konumu hakkında iki adayımız olur.. İkimizin evlerini merkez alan

katılımcılar için Erasmus deneyimlerine dair bir anlatı koleksiyonu sunmanın ötesine geçmektedir. Kültürlerarası karşılaşmalara dair içten kesitler sunmaları

In this report, we further developed the pressure distribution equations under the special weak coupling status to simulate the relation between the acupoint and its coupled

To the best of our knowledge, there is no study comparing the effects of serum 25(OH)D levels on muscle strength and that of vitamin D supplementation on

Mach, usçu (rasyo- nalist) akıma bağlı bir düşünür ol- saydı, düşünce deneylerini kuramla- ra bağlama çabası, egemen deneyci akımca kolayca görmezden