• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet fikri Adana'da doğdu!:Büyük fikrin beşiği Adana'dır

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cumhuriyet fikri Adana'da doğdu!:Büyük fikrin beşiği Adana'dır"

Copied!
14
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)
(3)

ÇUKUROVA ALBÜMÜ — 1 9

^ | İj!^ ürkiye Cumhuriyeti’nin el- linçi yılında «Atatürk ve ^ Cumhuriyet» konusunu Adana’dan derleyerek «Çukurova Albümü» sayfalarına aktarırken, bu fikrin, bu yüce ilhamın A d a­ na’ya ait olduğunu söylemek is­ tiyoruz. Bu his ve kararın Ada- na’da doğarak güçlendiğini bütün detaylariyle gözönüne sermeğe ça­ lışırken, şimdiye kadar bâkir kal­ mış gerçekleri de açıklığa kavuş­ turmuş olacağız.

CUM HURİYET FİKRİ A D A N A 'D A DOĞDU!

Atatürk Cumhuriyet fikrini, bu derin ve millî ilhamı Adana’- da nasıl aldı? Zafer sonrası Ada­ na gezisine çıkarken, ne düşünü­ yordu? 30 Ağustos (1922) zafe­ rinden 6,5 ay sonra, Adana ge­ zisini doğuran sebebler ne idi?

Bu gezide Adana’da neler oldu? Neler konuşuldu? Bu ko­ nuşmalar, bu görüşmeler A ta ­ türk’ün öğrenmek istediği dü­ şünceler, hisler, vermek arzusu­ nu duyduğu direktifler nelerdi? O ne dedi, ne sordu, Adana hal­ kı adına ne cevap verildi?

Adana’ya 15 Mart 1923 Per­ şembe günü varmıştı. O gün ima tedaî suretiyle açtığı düşünce­ lerine, O’nun ruhunda saklı Cum­ huriyet fikrini Adana’lılar ayni duygularla nasıl benimsedi de Atatürk sonsuz bir cesaret ve ilham kaynağından aldığı kuvvet­ le yeni rejimi Cumhuriyet ola­ rak ilân etmek kararına vardı? FERİD CELÂL GÜVEN VE R A M A ZA N A Ğ A 'N IN A T A T Ü R K 'Ü N RUHUNDA Y A R A T T IĞ I Ç A Ğ LA YA N

15 Mart Perşembe günü Türk- ocağı Salonunda verilen «Halk Gecesi» akşam yemeği sırasında: «Eski devir mi iyi idi, bugünkü devir mi?» diye sorduğu zaman, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yü­ züne karşı: «A y ıp ettin Paşa! Es­ ki devirde Padişahın yüzünü gör­ mez, eşini bilmez, Padişah adını ağzımıza alırken besmele çeker­ dik. Yeni devrin Padişahı sen de­ ğil misin? Bak, ne güzel... Yanya- na oturuyor, konuşuyor, dertleşi­ yor ve bir sofradan yiyoruz. Bun­ dan iyi devir mi olur?» cevabiyle Atatürk’ün ruhunda çağlayanlar yaratan Adana köylüsü kimdi?

İşte, en küçük noktasına ka­ dar bu soruların cevabını vere­ rek, bütün gerçekleri ihmalin, unutkanlığın karanlığından gün ışığına çıkaraacğız. O’nun herşe- ye Adana’da başladığını, yine Adana’da ikmal ettiğini vesika­

larla ortaya koyacağız. Adana’nm büyük fikrin beşiği olduğunu ke­ sin açıklığa kavuşturacağız.

Harem ve selâmlık hayatının da yine 15 Mart Adana gezisinde tarihe gömüldüğünü sütunlarımı­ za geçirerek tescil edeceğiz. BU V A K A Y İ'İN İLK

H İS S İ TEŞEBBÜSÜ

Atatürk o gün: «Bende bu vakayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücud bulmuştur» derken büyük hisler ve rikkatle dolu idi. Zira, Adana kendisine Cumhuriyeti ilân etmek ilham ve cesaretini ziyadesiyle vermişti.

Şimdi, biz de, usta bir ku­ yumcunun altun işlemesi gibi, bu müstesna ve bâkir konuyu der­ leyip toparlayarak tarihe geçiyo­ ruz, bu nâçiz hizmetimizi Cum­ huriyetimizin ellinci yılında ger­ çek Atatürkçülere, Atatürkçü Adana gençliğine armağan edi­ yoruz.

B A Y R A K LA Ş A N A D A N A

15 Mart Perşembe. Yıl: 1923. Anadolu İstiklâl Savaşı’nın bü­ yük Başkumandanı, Fatih Musta­ fa Kemal Paşa, zafer sonrası ilk Adana gezisini yapıyor.

Tren daha Yenice tarafların­ da. Adana, Tarsus, Mersin Gazi’- yi ilk kez Yenice’de karşılıyor.

İnce, hafif bir yağmur dö- küştürmüştü. Gazi Paşayı getiren tren Adana istasyonuna girerken yağmur durmuş, vücud yapısı müsait ilkokul izcileriyle liseli izciler yeniistasyon meydanını çepçevre kuşatmıştı.

Yağmurdan ıslanan izcilerin elbiseleri, tren istasyona girme­ den kurutulmuştu. Bizim başımız­ daki Oymakbeği Remzi Oğuz A rık idi. Elbiselerimizi elleriyle sıkarak ateşe tutuyor, kurutmağa özenerek hastalanmamıza çalışı­ yordu.

Gelen Gazi Paşa idi. Y a ğ ­ murdan, ıslanmaktan kim kor­ kar? Yağmur rahmet Çukurova’­ da... Berekettir yağmur... Martın ortasında Gazi Mustafa Kemal Paşa yağmur getirmişti Adana’­ ya!

Yeniistasyon’dan şehre ka­ dar, yolun iki tarafına bayrak di­ reği dikilmişti. Direklere sarılı beyaz-kırmızı elişi kâğıtları sar­ maşık gibi dolanmış, tatlı bir he­ lezon meydana getirmişti. Direk­ lerin üstünde çapraz çift bayrak­ lar, sanki, rüzgâra tutulmuş at­ maca kanadı gibi sevinçli, gu­ rurlu dalgalanıyordu.

Dalga dalga, sevinçten uçu­ yor sanki bayraklar! Yüzlerce, belki de binlerce direkte yüzler­ ce, binlerce bayrak!.. Bayrak bay­ ramı var bugün Adana’da. Hangi şehir bunca bayrağı bir arada görmüş, bunca bayrağı birden çekmiş?

O kadar çok tak kurulmuş ki... Gazi’nin geçeceği yolların belli başlı noktalarında zafer tak­ ları zeytun, murt dalları, karan­ filler, güllerle süslü. Adana’ya gelin olmak da yakışmış!

A D A N A ÇOCUKLARININ YÜ ZÜ N Ü O K Ş A Y A N EL!

Nihayet, tren Adana İstasyo­ nuna girdi.

Gazi sivil elbiseyle göründü. Perondan inerken alkış de­ ğil, âdeta çığlar koptu.

Saygı duruşu halindeki izci­ lerin önünden geçerken, Gazi’nin yumuşak elleri Adana çocukları­ nın yüzünü okşuyordu.

— Merhaba asker! — Nasılsınız çocuklar? — İyi inisiniz hanımlar? Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın nevaziş dolu sözleri karşısında alkışlar, ağlayışlar, derin uğultu­ lar büyük yankılar koparıyordu. Mustafa Kemal o gün Adana’lıla- nn yüreğinde ateş, toprakta su, Çukurova göklerinde yıldızdı.

ESİR H A T A Y 'IN DİLE GELEN RUHU: ŞENKÖYLÜ FATM A FITN A T HANIM

Yaya adımlarla epey yol alın­ mıştı.

Bir noktaya geldiği zaman, manzara birden değişti.

Baştanbaşa siyahlara bü­ rünmüş, ellerinde iki levha ve bayrak taşıyan kızlar Gazi Mus­ tafa Kemal’in karşısına dikildi. Henüz işgal altındaki Antakya ve İskenderunu sembolize eden si­ yahlı, hıçkırıklı Hatay kızlarının taşıdığı levhalarda, levha levha acı bir feryad okunuyordu: «K u r­ tar, bizi de kurtar!»

Hataylı kızların taşıdığı l e v ­ haların önüne başka bir kız çık­ mıştı. Hatay’ın Şenköy bucağın­ dan Fatma Fıînat adındaki bu yavru kız Mustafa Kemale hi- tab ediyordu. Ruhtan gelen ve Mustafa Kemal’in yüce ruhuna işleyen bir hitabtı bu.

Daha doğrusu, bu bir hıçkı­ rıktı. Bu kız, esir Hatay’ın dile gelmiş ruhu idi sanki...

Herkesi ağlatan ve büyük kurtarıcı’ya:

— Kurtar, bizi de kurtar! Deye yalvaran Şenköylü Fat­ ma Fıtnat'ın sesinde kalbi vardı. Sustu. Susmuş değil, hıçkı­ rıklar boğazını tıkamıştı.

(4)

10 ÇUKUROVA ALBÜM Ü— 1

O giin Gazi Paşa trenden henüz inmiş, şimdiki Demirspor Loka­ line doğru yaya ilerlerken siyah­ lara bürünmüş birkaç Hataylı Türk kızı büyük kurtarıcının önüne çıkarak hıçkırmağa baş­ lamıştı.

T a rih : 15 M art 1923, Perşembe...

15u Türk kızlarından biri Şen- köy’lü Fatma Fıtnat Hanımdı. Hıçkırıklı bir sesle şöyle yalva­ rıyordu :

— Kurtar, bizi de kurtar î.

' k

Yağmur ile yıkanmış güneşli bir gök parçası maviliğiyle parla­ yan gözlerini Hataylı kızın üzeri­ ne diken Gazi Paşa gürledi: 40 A S IR LIK TÜ RK YURDU ECNEBİ ELİNDE K A LA M A Z

— Kırk asırlık Türk yurdu, ecnebi elinde kalamaz!..

Evet, «K ırk asırlık Türk yur­ du ecnebi elinde kalamaz»!

Bu duygu ve bu millî ruh haykırışı ile, Hatay dâvası da­ ha o gün başlamıştı.

O ne söyledi de yapmadı? Herşeye Adana’dan başlayan ve yine Adana’da bitiren Mustafa Kemal Atatürk, Hatayı da ecnebi elinden kurtardı ve hasta hasta atıldığı bu dâvada şehid düştü.

Yeniistasyon caddesinin iki tarafına sıralanmış yüzlerce, bel­ ki de binlerce bayrak direği, mız­ raklı bir süvari alayı gibi, mun­ tazam dizi halindeydi.

Yağmurun kurumağa vakit bırakmadığı çamura bataçıka iler­ liyordu Gazi.

Y er yer titrek, sıcak, heye­ can dolu sesler, niyazlar yükseli­ yordu:

— Allahım, bu günü de gör­ düm. Mustafa Kemalimi bana gösterdin. Şükürler olsun!

SU PH İPAŞA EVİ Mİ, KU ZU LU K O N AK MI?

Artık otomobile biniliyor. Gazi Mustafa Kemal şehir içinden geçerek Hükümet Kona­ ğına ve Kolorduya gidiyor. Son­ ra da Belediye’ye uğrayarak, Sup- hipaşa evine misafir olacak. Bi­ raz istirahat etmesi lâzım. Saat 16.00’da da Türkocağı gençleri tarafından şereflerine verilecek çaya hazırlanacak.

Gazi Mustafa Kemal ve eşi Lâtife Mustafa Kemal, Suphipaşa evine misafir olmayı kabul et­ mişlerdi. Bu konuda Mustafa K e­ mal Paşa’dan Suphipaşa’nın evin­ de kalmasını Vali Refet Canıtez, Milletvekillerinden Damar Arık- c.ğlu, Muhtar Fikri Gücüm ve Suphi Paşa’nm kendisi rica et­ mişlerdi.

Bir teklif daha vardı. Geç kalan bu ikinci teklife göre Sinan Tekelioğlu, Doktor Bahri Er­ kanı, Gazeteci Gündüz Nadir Kuzulu Konak üzerinde duruyor­ lardı.

Aradaki fark şu idi: Suphi­ paşa Adana eşrafının tanınmış simasıydı. Kuzulu Konak kasab Deli Mehmed Efendi tarafından yaptırılmıştı.

Suphipaşa taraftarları Vali ve Milletvekilleriydi. Kuzulu K o­ nağı ileri sürenlerin başında ise, M illî Mücadele’de Adana Merkez Cephesinin Kumandanlığını yap­ mış olan Sinan Tekelioğlu (Si­ nan Paşa) ağırlık teşkil ediyor­ du. Hatta, Mustafa Kemal Paşa’- ya:

— Siz halktan bir adamsınız. Neden eşraf evine iniyor sunuz?, demişlerdi.

Ev konusunda Suphipaşa ile Sinan Paşa karşı karşıyaydı. Bu­ nun bir sebebi de, Suphipaşa ta­ rafını tutanların M illî Mücadele-’ de cephe hizmetleri yoktu. Buna, Suphipaşa’nın kenidsi de dahildi. Sinan Paşacılar ise M illî Müca­ delecilerdi.

Netice olarak, Suphipaşa-Si- nanpaşa çekişmesini Suphipaşa kazanmış, Mustafa Kemal verdi­ ği söze bağlı kalmıştı.

YENİ DEVRİ AÇAN M U STAFA KEM AL EŞİ İLE H ALK A R A S IN D A

Gazi Mustafa Kemal nereye giderse, eşi Lâtife Mustafa K e­ mal Hanım da beraberindeydi. Bu, Türk hayatında yeni başla­ yan büyük bir inkılâbın, bütün dikkatleri toplayan gösterisiydi. O güne kadar hangi Türk vatan­ daşı hükümdar eşinin yüzünü görmüştü? Hatta, hangi Türk v a ­ tandaşı hükümdar eşinin adını biliyordu? Bu çığırı bizzat açan ve eşi ile halk arasına inen Gazi Mustafa Kemal, Lâtife Hanımefen­ diyi Adana gezisinde peçesiz bir yüzle milletine göstermekteydi. Mustafa Kemal Atatürk bunu yapmakla, daha ileride göreceği­ miz Türk kadım’mn hürriyet ve hukuk temellerini atıyordu. Bu, eşsiz inkılâbın eşsiz ve örnek gösterisi değil de, neydi? Musta­ fa Kemal medenî bir aile hayatı­ nın da öncüsü olmuştu. 29 Ocak 1923’te evlenen Gazi Mustafa K e­ mal ve Lâtife Hanım henüz 47 günlük, taze gelin güvey idiler.

HAREM VE SELÂM LIK H A Y A T I DA A D A N A GEZİSİNDE YIK ILD I

Gazi Mustafa Kemal, Suphi­ paşa evinde biraz istirahat eder­ ken, Sinan Paşa taraftarı bir ha­ nım topluluğu, hiç olmazsa, Lâti­ fe Mustafa Kemali kendilerine misafir etmek istemişlerdi. Bu davet de Gazi Mustafa Kemal Pa­ şa’nm düşüncelerine uymuyordu. Bu dâvet ve teşebbüs karşısında Mustafa Kemal şu cevabı verdi:

— Benim bulunamayacağım yerde, karımın da işi yoktur!

Harem ve selâmlık hayatının tarihe gömülüşü de Mustafa K e­ mal Atatürk’ün Adana’da söyledi­ ği bu sözlerle başlar! Bu, Atatürk inkılâblarmın büyük ve kopmaz bir halkasıydı.

Mustafa Kemal Atatürk A da­ na Gençliğini Adana’ya bakınca anlamıştı. Halkının gençliğini de gençlerinin Türkocağı’nı görün­ ce anladı. Türkocağı temiz bir bahçenin ortasında, temiz bir bi­ na idi. Güzel döşenmiş odalar... İyi döşenmiş bir salon... Güzel giyinmiş gençlerin sessiz ve mun­ tazam faaliyetini gönüller izliyor­ du. Türkocağı başkanı Fahri Uğurlu, sekreter Ferid Celâl Gü­ ven, Müdür Baki Tonguç. Ayrıca Remzi Oğuz Arık, Niyazi Rama- zanoğlu, Celâl Sahir Muter, K e­ mal Kusun, Ahmet Remzi Yüre- ğir de bu imanlı, ülkücü gençler arasında. Selim Sarp, Recai Ta- rımer, Mustafa İnce ve bütün ocaklılar vazifeli gençler olarak dört dönüyor, arı gibi çalışıyor­ lardı.

Gazi Mustafa Kemal’in 15 Mart 1923 Perşembe günü Adana’da söylediği «40 asırlık Türk Yurdu ecnebi elinde kalamaz» sözü, bugün, Hatay’ın merkezi Antakiyedeki Atatürk anıtının kaidesinde kitabeleştiril- miştir.

Ancak, Gazi’nin «Ecnebi elinde kalamaz» sözü bu kitabeye «Düşman elinde esir kalamaz» şeklinde işlen­ miştir.

O günlerde Fransa artık düşman değil, Hatay’da oturan ecnebi idi. Hatta, Fransızlar Adana’dan çekil­ dikten sonra bir tümenlik silâh ve teçhizatı, İskenderun ve Halep’ten trenlerle Gazi Paşa’ya göndererek Anadolu Harbini kazanmamıza da yardım etmiş, daha Adana’da iken 14 uçak vermişlerdi.

Mmâmmılkmm

40

ASIRLIK

T Ü R K

Y U R D U

DÜŞMAN ELİNDE ESİR K A L A M A Z

ADANA 1925

(5)

ÇUKUROVA ALBÜ M Ü — 1 11

Gazi Mustafa Kemal de, Lâ­ tife Hanımefendi de derin takdir duygulan ve hayranlık içindeydi­ ler. Demek, Adana bu derece cev­ herli, imanlı, ülkücü, bu derece inkılâb taraflısı vatansever genç­ lere sahipti.

FERİD CELÂL GAZİ PA Ş A 'N IN DÜŞÜNCE ÂLEM İNE GİRMİŞTİ

Ferid Celâl çok esaslı nok­ talardan Mustafa Kemali etkile­

mişti. O’nun düşünce âlemine g ir­ miş, irticâa, cehle, İktisadî esa­ rete, milli duygularla kükremiş, güven veren bir sesle karakuvvet- leri yere çalmıştı. M illî hakimiye­ te düşman zümrelere karşı mü­ cadeleye hazır ve kararlıyız deye Adana adına M illî Mücadele se­ siyle haykırmıştı.

Bu ne şâhâne bir konuşmaydı. Gerek Gazi Mustafa Kemal, gerek Lâtife Mustafa Kemal bu şâhâne konuşma ile ortaya konu­ lan fikir ve görüşler, kararlar, ile­ ri zihniyet karşısında nasıl olur da derin takdir duyguları ve hay­ ranlık içinde kalmamış olabilirdi! G AZİ M İLLÎ SİHRİN

TESHİRİNDE KALM IŞTI

Anadolu İstiklâl Savaşından muzaffer olarak çıkmış Başku­ mandan ve Büyük M illet Meclisi Hükümeti Başkanı Mareşal Mus­ tafa Kemal Adana’da teshir ol­ muştu. M illî sihrin teshirinde kal­ mıştı. Mustafa Kemal Adana’da karşılaştığı bu şâlıâne konuşma­ ya, şâhâne bir cevab ile coşacak- tı.

Ben inanıyorum ki, Mustafa Kemal Atatürk istikbali gençlere emanet eden tarihî nutkunu ya ­ zarken Adana Gençliği’nin etki­ sinde kalmış, aradığı, düşündüğü îmanlı kütleyi Adana’da bulmuş­ tu. Bu Kuva-yi Milliyeci gençlik, dâvaya ve inkılâblara bağlı bu K e ­ malist kütle büyük fikrin beşiği Adana’da doğmuş, Gazi’yi daha ileri atılanlara teşvik ederek Cumhuriyet düşüncesini ilham et­ mişti.

Gazi Mustafa Kem al Atatürk 16 M art 1923 Cuma giinii Uluoıımi so­ kağından geçerken..

Atatürk bu sokakta kurulmuş muhteşem bir zafer takının altında ilerlerken, üstteki lıandta eski yazı ile «Yasasın Adana Mücahitleri!» ibareni okunmaktadır.

Fotoğrafda görüldüğü gibi, Gazi I’a ja ’yı görmek İçin sokaklara dö­ külmüş olan AdanalIlardan bir kısmı Ulucami Mezarlığı’nın (şim­ diki Ziyapaşa Parkı) taş duvarlarına kadar çıkmış bulunuyordu.

(•) Ferid Celâl Güven. Sonraları Adana’da Türksözü Gazete ve Mat­ baasını kuran, Atatürk'ün solsuz sevgisini kazanarak yıllarca Milletvekilliği ve yıllarca Ankara Halkevi Başkanlığını yapan büyük ülkücü.

Gazi Paşa göz kamaştıran bir zafer takının altından geçiyor. Tarih : 15 Mart 1923 Perşembe.. Sağında Lâtife Hanım, Belediye Başkanı Ali Münif Yeğenağa, Başyaver Salih Bozok (Sivil elbiseli), so­ lunda ise Damar Arıkoğlu ve Vali Refet Canıtez.

Arka plânda Refik Koraltan, İsmail Habib Sevük, Ferit Celâl Güven ve yine Adanalılar, yüksek rütbeli subaylar adım adım Gazi ile beraber.

Saat 16.00. Gazi Mustafa K e ­ mal ve Lâtife Hanım gelmiş, yer­ lerine oturmuşlardı. Gazi’nin her hareketinde memnunluk okunu­ yordu. Gözlerinde parlayan ışık, sesinin ahenginde dalgalanan mutluluk dikkatten kaçmıyordu.

Bir an, bütün gözler Gazi Paşayı, Lâtife Mustafa Kemal Hanımı selâmlayan, sonra önün­ de duran bir gencin üzerinde toplandı. Bu genç Adana Türk- ocağı sekreteri ve Yeniadana Ga­ zetesi başyazarı Ferid Celâl (* ) idi.

FERİD CELÂL ZAFERİ H A LK İNKILÂBI DEYE N İTELİYO R, ÖVÜYOR!

Ferid Celâl birden ateş ke­ silmişti.

— Gazi Paşa Hazretleri! Hitabiyle Adana Gençliği adı­ na konuşmağa başlamıştı.

Ferid Celâl’in konuşmağa başlamasiyle beraber, bütün yü­ rekler bir atıyor, bütün nabızlar bir çarpıyordu. Çünkü, Ferid Ce­ lâl bu konuşmasında Mustafa Kemal’in başardığı Anadolu Za­ ferini «halk inkılâbı» olarak nite­ liyor, bu zaferi tarihin hiç bir hâdisesiyle mukayese edilemeye­ cek yücelikte tasvir ediyordu. Padişahın, hilâfetin, sarayın ya­ şadığı devirle birlikte artık ta­ rihe gömüldüğünü, yerine Musta­ fa Kemal Türkiyesinin doğduğu­ nu müjdeliyor, bunu daha bir çok inkılâbların izleyeceğini be­ lirtiyordu.

BÜYÜK DÜŞMAN:

KİŞİ SALTANATI!

Ferid Celâl sözlerine şunları ekliyordu:

— «Senin izinde, senin em­ rinde, halk saltanatına, halk saa­

detine giden senin yolundayız Gazi Paşa Hazretleri. Cehlin iğ­ ren; yüzü ile sefaletin soluk çeh­ resine karşı mücadeleye kararlı­ yız. En büyük düşman şahsî sal­ tanat, en büyük düşman cehl, en büyük düşman İktisadî esarettir. Şimdi bu düşmanlara karşı mü­ cadelemiz başlıyor».

GENÇLİĞİN A S İL KANI İRTİCÂI BOĞACAKTIR!

Anadolu zaferini ve Mustafa Kemal Türkiyesi’nin mutlu doğu­ şunu daha bazı inkılâbların ta­ kip edeceğini söyleyen Ferid Ce- lâl’in şu sözleri de Mustafa K e­ mal’i ziyadesiyle duygulandırmıştı: — «Allah şahid olsun. Millî Hakimiyet tehlikeye düştüğü gün, vatan tekrar fedakârlık istediği gün, irtica baş kaldırdığı gün, icabederse hayatımızı feda et­ mekten asla çekinmeyeceğiz! Ka- rakuvvetler biz gençlerin ceset­ leri üstünden geçse bile, hayat bulamayacaktır. Gençliğin asil ka­ nı onları boğmağa kâfi gelecektir. Millet yaşasın, milletin kalbi olan siz yaşayınız!»

A D A N A L IL A R VE GAZİ

Ferid Celâl’in bu ateşli ko­ nuşması Türkocağı salonunu sü­ rekli alkışa boğdu. Bu, alkıştan ziyade tıpkı bir sağanaktı. Ferid Celâl’in konuşması Mustafa K e ­ mali son derece sarmıştı. Millî Mücadele ve Anadolu Zaferinden hemen sonra yaptığı Adana ge­ zisinde, ilk defa, bir genç Musta­ fa Kemal’in karşısına çıkarak Pa­ dişahı, hilâfeti, sarayı mazinin karanlık sayfalan olarak çeviri­ yor, cehl ile, irticâ ile savaşarak gerekirse can vereceklerini sözle­ rine katıyor, inkılâbı hararetle savunuyordu.

(6)

12 ÇUKUROVA ALBÜMÜ — 1

Konuşmak için hazır değildi. Fakat, yine de irticalen konuşa­ cak ve çağlayanlar gibi coşacak- tı.

Bir elini masanın kenarına dayadı... Salonda bulunanları dikkatle süzdü... Herkesi selâm­ ladı... Daha dün Yunan Harbin­ den çıkmış ve dev bir düşman ordusunu parçalayarak denize dökmüş olan büyük asker, şu an­ da, mektebli bir genç kız kadar mahcub görünüyordu. Bu ne bü­ yük tevazu örneğiydi.

İki yudum su aldı ve ko­ nuşmağa başladı. Mustafa K e ­ mal’in sesinde tabiatın bütün melodileri dalga dalga yükseli­ yordu.

— Muhterem arkadaşlarım! Deye söze girmiş ve bir v ir­ gül payı susmuştu.

Derin bir nefes aldı. FERİT CELÂLE İL T İF A T LA R I

Artık belli olmuştu: Adana Gençliği Padişah, hilâfet, saray saltanatı istemiyordu. Adana’lılar Padişahcılığa, hilâfete açıktan açığa karşı çıkmıştı. Şayed irticâ baş kaldıracak olursa, şayed inkı- lâblar tehlikeye düşerse can pa­ hasına da olsa, Adana Gençliği mücadeleye atılacaktı. Buna söz veriyor, mücadeleye ve Mustafa Kemale bağlılık andı içiyordu. Adana Gençliği’nin bu andı lisede daha geniş çapta ve büyük tö­ renle izciler tarafından da tekrar­ lanacaktı.

A D A N A GENÇLİĞİNİN RUHUNA İNEN GAZİ!

15 Mart 1923 Perşembe gü­ nü, tarihî Adana konuşmasına saat 16.30’da başlayan Mustafa Kemal, aynen şunları söyledi:

— «Genç arkadaşımızın genç­ lik nâmına söylediği sözler ben­ de çok büyük hisler, rikkatler, intibalar ve azim emniyet, itimat hasıl etti. Bütün ciddiyetimle arz ederim ki, bu intıbâat vicdanım­ da saadetlere zemin-i inkişaf ol­ muştur. Bende bu hissiyatın te­ cellisine sebebiyet verdiklerinden dolayı kendilerine teşekkür ede­ rim.

«Bu dakikada muvacehelerin­ de bulunmakla mes'ud olduğum Adana'nın güzide gençleri! Siz- ler, anlıyorum ki, beyanatta bu­ lunan arkadaşınızla ayni derece-i

Mustafa Kemal bu heyecan ve bu millî duyguların coşkun te­ zahürü karşısında mest olmuştu. Türk Gençliği ile ilk defa Adana’ da temas halindeydi. Ferid Celâl’ in konuşması ve heyecanı ile Adana’lılarm ve Adana Gençliği’ ­ nin engin ruhunu görmüştü. Bu yanardağ halindeki ruh O’na ne­ ler söylemiyordu!

Adana’h büyük şair Celâl Sahir Muter’in iki mısrâında Mus­

Atatürk’ün Adana’ya ayak bastığı 15 Mart 1923 Perşembe günü, şehir yer yer birer âbide ihtişamında zafer taklariyle donatılmıştı. Bu göz kamaştırıcı ve san’at eseri zafer taklarından biri de Kuruköprü’dc kurulmuştu.

Yukarıda görülen Kuruköprü Zafer Takı’nm üstünde şu yazı vardır : «Adana halkı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini görmekle bahtiyardır».

15 Mart (1923) Adana gezisinden, eşsiz değerde bir hâtıra. Gazi Mustafa Kemal Paşa o gün Kolorduyu ziyaret etmiş ve pek derin intibalarla dönmüştü. Fotoğraf Gazi Paşa’yı Kolordu’dan çıkarken göstermek­ tedir. Gazi’nin sağ gerisinde Başyaver Salih Bozok, solunda (beyaz bıyıklı) Milletvekili Doktor Eşref Bey görülmektedir. Eşref Beyin solunda ise Ali Kılıç Bey vardır.

Basamaklardan aşağıda ve önde görülen subay da Kolordu Kumandanı Kenan Beydir. Lâtife Hanımın ar­ kasında Refik Koraltan bulunmaktadır.

H İLAFET İSTEMEYEN A D A N A GENÇLİĞİNİN YEM İN MERASİMİ...

Ferid CelâFin konuşmasiyle Adana Gençliği’nin düşünce ve duygulan ne kadar açık, ne ka­ dar berrak dile getirilmişti. Bu düşünceler, bu asil duygular Mus­ tafa Kemal’in fikirlerine ne de­ rin katkıda bulunmuştu.

tafa Kemal şöyle ifade ediliyor­ du:

«Parladı sönmeyen bir ışıkla derin derin,

«Bir çift sema kadar o se­ nin mavi gözlerin!»

Şimdi Mustafa Kemali dinle­ yelim.

Oturduğu köşeden yavaşça doğruldu.

Ferid Celâl’in Adana Gençli­ ği adına yaptığı konuşmanın ken­ disini bu derece millî sihrin tes­ hirinde bırakacağını bilmiyordu ki, hazırlıklı olaydı.

(7)

M İLLE TİM İZ Y IK IL M A Z BİR ÇELİK KÜTLEDİR!

hassasiyete malik bulunuyorsu­ nuz. Bu hissiyatınızı tamamen iz­ har edebilecek kabiliyet ve kuv­ vette olduğunuz nasiyelerinizde okunuyor. Vatan ve millet sizin gibi gençlere malik bulundukça şimdiye kadar ihzarına muvaffak olduğu zaferlerin üstüne daha çok azametli zaferler koyabilece­ ğine hiç şüphe etmiyorum.

«Genç arkadaşlarım; şüphe yok, ben ve benim gibi sevdiğiniz bir çok arkadaşlarımla beraber milletin en fecî günlerinde vicda­ nımıza terettüb eden vazifeyi yap­ tık. Fakat bu hususta bize cür'et ve cesaret veren siz.- sizi vücuda getiren büyük kalbi! analarınız, babalarınız ve bu memlekettir. Acı günlere aid olmakla beraber, kıymetli bir hatırayı burada tek­ rar etmek isterim.

«Efendiler, bende bu vaka- yiin ilk hiss-i teşebbüsü bu mem­ lekette, bu güzel Adana'da vücud bulmuştur».

A T A T Ü R K VE İSTİKBÂL

« — Bilirsiniz ki, Suriye felâ­ ketini müteakib, ben. Yıldırım Or­ duları Grupunun Kumandanlığını almak üzere buraya gelmiştim. O zaman, burada, bütün memle­ ketin, bütün milletin nasıl bir âti­ ye sürüklenmekte olduğunu ta­ mamen görmüştüm. Buna müma­ naat edebilmek için derhal teşeb­ büste bulunmuştum. Fakat, teşeb­ büsüm o zaman için mümkün ola­ madı».

A D A N A TÜRKTÜR!

Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sel gibi yatağından taşan ko­ nuşması daha etkileyici bir saf­ haya girmişti. Adana’nın Türk ol­ duğunu sözlerine katarken, san­ ki, lav kesilmişti;

« — Efendiler; Adana'nın mâ- lum olduğu devirden beri tama­ men bir Türk memleketi bulundu­ ğunu bilirsiniz. Bu Türk memle­ keti bugünkü vatanın aksam-ı sairesinden daha az sadmeler (sademeler), felâketler, inkılâblar geçirmedi. Nâmütenâhi asırlar içinde bu toorakların yetiştirdiği güzide evlâtlar daima mukabele etmiş, mukavemet göstermiş, mu- !ıafaza-ı mevcudiyet için çalışmış­ lardır. Daima da muvaffak o l­ muşlardır. Nasıl ki, bunda da şe­ refle, şanla muvaffakiyyet gös­ termişlerdir.»

İN K ILÂ B LA R IN M ALİK BULUNDUĞU KESAFET

— « Arkadaşlar; kardeşimiz Beyefendi'nin söylediği gibi, ya­ pılan inkılâblar derin bir kesafe­ te maliktir. O kadar ki, bu kesa­ feti ancak sizin gibi güzide ev­ lâtlara sahib b<r millet omuzları üzerinde taşıyabilir. Bu muvaf- fakıyâtı ve inkılâbâtı istihsal ve icrâ edebilmek için millet nâmü­ tenâhi yoksulluk içinde, çok fe ­ na şerait dahilinde çalışmak mec­ buriyetinde bırakılmıştır. En bü­ yük düşmanlık da asırlarca bu milletin başında bulunmuş olanla­

rın doğrudan doğruya millet için­ de ifsâdat yapmış olmaları idi.

«Biliyorsunuz, millet birbirine geçti. Birbirinin kanını döktü ve ancak ondan sonra hakikati an­ lamak mümkün olabildi. Bu ka­ dar acı derslerden sonra istihsal etmiş olmakla bütün milletin cid­ den iftihar edebileceği netayici henüz hitam bulmuş addetmek büyük gaflet olur. Bilerek veya bilmeyerek milletin saadetine, şe­ ref ve haysiyetine mütearrız yol takib edenler bulunsa bile, bu gibiler, sizin gibi dimağları inki­ şaf bulmuş gençler karşısında ye­ rinden kıpırdamağa fırsat bula­ mayacaklardır.

«Efendiler; selâmet ve saa­ dette rasânet-i lâzimeyi bulabil­ mek için daha çok seneler hem- âhenk olarak, milletçe çalışmak lâzımdır.

«Muharebe meydanlarında düşmanlara galebe çalanlar ve za­ fer istihsal etmiş milletler çok­ tur. Fakat, hakikî zafer, hakikî zafere daima namzed olabilmek, zaferde lâzımgelen kuvvetlerin menabiini yükseltmekle, kuvvet­ lendirmekle kabildir. Maatteessüf itirâf etmeliyiz ki, memleketimiz nihayete kadar nâmütenâhi hazâin ile dolu olduğu halde, biz o hâzi­ nelerin üstünde aç kalmış insan­ lar gibiyiz. Bütün hazâini açmak ve bunları işletmek, bütün me- nâbi-i servet ve saadeti bulmak bizlere, milletimize teveccüh eden vazaiftir».

— « Biliyorum ki, hey'etinizi teşkil eden gençler nazariyat ile iştigal eden insanlar değildir. San'atın ne olduğunu anlayan, ti­ caretin ne ifade ettiğini bilen, ziraatle bilfiil iştigal eden genç­ lerdir. İşte, ancak bunlar üze­ rinde ciddî çalışmakla hakikat-i zaferi ihraz edeceğiz. Şu noktada görüyorum ki, cümleniz bu ha- kayiki vuzuh-u kâmile ile anla­ mışsınız. İnşallah memleketimizin en hücra köşelerindeki kardeşleri­ miz de ayni derecede tenevvür eder. İnkişaf eder. Hakikate el ile temas eder. İşte ancak ondan sonra milletimiz bir çelik kütle manzarası arz edecektir».

Büyük kurtarıcı, Müşir Mus­ tafa Kemal Atatürk 15 Mart (1923) Perşembe günü Adana Türkocağı salonunda yaptığı, ta­ rihin en parlak ve aydınlatıcı, yönverici sayfalarını teşkil eden konuşmasını şöyle tamamladı:

— « Huzurunuz beni pek mem­ nun etmiştir. Siz çok kıymetli gençlersiniz. Bunu suhuletle an­ lamak mümkündür. Bunu hisset­ miş olduğumdan bahtiyarım. Cüm­ lenize teşekkür eder, bahtiyarlı­ ğımı beyan eylerim».

D A H A O GÜN, HERŞEYİ MİLLETE M A L EDİYOR!

Adana’yı ve AdanalIları mut­ lu eden konuşma bitmişti. Musta­ fa Kemal konuşmasını bitirib de oturmak istediği zaman alkışlar, nidalar, «Yaşa Büyük Gazi, var ol aziz Münci!» sesleri Türkocağı binasının kubbesinde kulak zar­ larını zorlayan yankılar yapıyor­ du. Bu alkışlar, bu nidalar, bu yürekten kopan «Yaşa! Var ol

Bü-15 Mart 1923 Perşembe günü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Adana Türkocağı binasından ayrılırken. Ocak binasının süslemeli sütun­ ları arasında ve kanının hemen üstünde «Türkocağı» yazılıdır. Yukarıda beyaz bez üzerine de «Aziz Münci» yazılmış, bu iba­ renin altına da şu cümle işlen­ miştir : «Adana Türkocağı öz hemşerisi Gazi Paşa’yı hürmetle karşılar.»

(8)

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Mart 1923 Perseir.be günü Adana’da yaptığı konuşmanın, kendisi tara- fından tashih edilmiş metni.

Yazı içerisinde de belirttiğimiz gibi, bu konuşmayı Uluğ İğdemir ve Hikmet Şevki Beyler zabtetmış, lise talebelerinden Nevzat Güven ve Sabri Çıtak da kendilerine yardımcı olmuşlardı.

Tarihî değeri son derece büyük olan bu yazıda Atatürk’ün yaptığı tashihler açık, belirli bir şekilde go- rülmektedir.

yük Münci!..» sesleri Mustafa K e­ mali iki üç dakika ayakta tutmuş­ tu. Salondakilere sevgi dolu göz­ lerle bakıyor. Nasıl teşekkür ede­ ceğini bilemeyen, bir talebe utan­ gaçlığı içindeydi. Bu candan al­ kış ve nidalara, bu yürekten bağ­ lılığa reveransla karşılık veriyor, dudakları arasından duyulur du­ yulmaz, şu kelimeler dökülüyor­ du:

— « Siz de sağ olun, hepini­ ze pek çok teşekkür ederim aziz AdanalIlar!..»

Gazi Mustafa Kemal irticalen yaptığı bu konuşmasının başında, Adana Gençliği adına konuşan Ferid Celâl’in kendisinde büyük

hisler, büyük rikkatler, büyük iti­ mat uyandırdığını belirtmişti. «B i­ ze cesaret veren siz, sîzleri vü­ cuda getiren büyük kalbli anala­ rınız, babalarınız ve bu memle­ kettir» demişti. Gazi, bu sözleriy­ le daha o gün herşeyi millete, memlekete mal ediyordu.

İN K ILÂB IN BEKÇİSİ A D A N A GENÇLİĞİ!..

Suriye bozgunu ve onu takib eden «Ateşkes!» anlaşması üzeri­ ne Liman von Sanders Paşa’dan Yıldırım Orduları Kumandanlığını devr almak için Adana’ya ilk gel­ diği 30 Ekim 1918’den 9 Kasım 1918 tarihine kadar, bir hafta gi­

bi çok kısa zaman parçası içinde, bütün memleketin 1---- nlık bir uçuruma sürükle: i burada gördüğünü sözlerim mişti. Bu karanlık manzara ve memleketin uçuruma sürüklenmesi karşısın­ da, kendisinde, bu vakayiin ilk hiss-i teşebbüsünün bu güzel Ada­ na’da vücud bulduğunu da açık­ lamıştı. Yapılan inkılâbların de­ rin kesafeti üzerinde de durmuş; «Bu kesafeti ancak sizin gibi gü­ zide evlâtlara malik bir millet taşıyabilir» demekle de inkılâbı Adana Gençliğine emanet etmişti. Adana’da gördüğü sonsuz muhab­ bet, kopmaz Mustafa Kemal bağ­ lılığı, inkılâb aşkı O’na bu

cesa-BÜTÜN DÜŞÜNCELERİNİ A D A N A 'D A A Ç IK LIYO R !

Büyük Gazi, yine o günlerin deyimiyle Büyük Halâskâr 15 Mart Adana konuşmasiyle hemen bütün fikirlerini açıklamıştı. Da­ ha neler yapmak istediği Gazi’nin zihninden milletin şuur ve bilgisi­ ne intikal etmişti. Adana konuş­ masiyle yaptığı açıklamalarla, Ga­ zi’nin beyin hücrelerinde saklı âti­ ye aid plânlar da tebellür etmiş­ ti. Tekerrür olmakla beraber, bir kere daha işaret edeyim ki, bütün bunlar Adana’da oluyor, Adana’­ da oluşuyor, herşey büyük fikrin beşiği bu Kuva-yi Milliyeci Ada­ na seması altında karara bağlanı­ yordu.

«Irkımın ölüm günü gökten inen dehâ» Adana’da, Adana Gençliğine bağlanırken yanılmı­ yordu. Çünkü, O, Adana Gençliği’ nin daima kendi yolunda yürüye­ ceğine, Kemalizm ülküsünden as­ la ayrılmayacağına kesinlikle inanmıştı. Bir önsezi O’na bu inancı, bu güveni vermişti. Teza­ hürleri de aşikârdı.

Mustafa Kemalci Adanalı bü­ yük şair Celâl Sahir Muter, bir şiirinde şöyle der:

«E y, ırkımın ölüm günü gök­ ten inen dehâl

«inm ez eşin ve inmeyecek ar­ za bir dahâ».

(9)

ÇUKUROVA ALBÜM Ü— 1 15

Atatürk’ün 15 Mart 1923 Perşembe günü yaptığı Adana konuşmasının ikinci sayfası.

ocağı en asil Türk ocaklarının kızgın ateşleriyle tenmiye olun­ muştur.

«Ocağın bugünkü nurlu alevi her kalbi aydınlatıyor. Ben, bu­ gün, bu alevin sıcak temasında ne derin sevin; ve saadet hisleri duy­ dum».

Gazi Mustafa Kemal Paşa’ - dan sonra, ayni deftere Lâtife Mustafa Kemal Hanımefendi de şu ifade ve temenniyi işledi:

«Bu zengin topraklara, böyle münevver gençlere malik, Türk Adana'nın ocağı daima tütsün».

( * ) Ulug İğd em ir hayattadır ve halen T ürk T arih K u ­ rumu Genel Müdürüdür. ( * * ) Merhum H ikm et Şevki o

tarihlerde Yen i Adana Ga- zctesindeydı. Çok sür’atli not alırdı. P erid Celâl Bey

Türksözü Gazetesini çıka­

rınca Yeni A d aııa’dan a y ­ rılarak Türksözü’ııe trans­ fer etti.

( * * * ) Nevzad Celâl, Nevzad Gü- ven ’dir. Hayattadır. t * * * * ) Merhum Sabri Çıtak şair

ve yazardı. K ısacıklar'ın Sabri de denilirdi.

* * $ * ) Receb Zühtü daha sonra Atatürk'ün ö z e l K alem Mü­ dürü olmuştur. İsm ail Ha- bib ise büyük yazar, bü­ yük m aarifçi ve edebiyat hocası İsm ail H abib Sevülc’ tür. Merhum Adana M aarif E m inliği ve M illetvek illiği de yapmıştır.

Adana ve Adana’lılar için büyük bahtiyarlık olan Gazi Mus­ tafa Kemal Paşa’ııın irticalen yap­ tığı bu konuşmayı not alarak Uluğ İğdemir (*), Hikmet Şev­ ki (* * ) Bey tutmuşlardı. Kendile­ rine lise talebelerinden Nevzad Celâl (* * * ) ve Sabri Çıtak (* * * * ) yardımcı olmuşlardı.

Notlar hemen birleştirilerek metin meydana getirilmiş ve tas­ hih için Mustafa Kemale sunul­ muştu. Konuşma metninin tama­ men ayni olan notları dikkatle süzen Mustafa Kemal, ancak bir iki küçük noktaya kalem dokun­ durarak tashihler yapmış, bu ba­ şarılarından dolayı da Uluğ İğde­ mir ve Hikmet Şevki Beylere, li­ seli Nevzad Güven ve Sabri Çı- tak’a teşekkür etmişti.

Gazi’nin 15 Mart Adana gezi­ sinde kendisine «Hâkimiyet-i M il­ liye» Gazetesi temsilcisi olarak Receb Zühtü, gazeteci yazar ola­ rak da İsmail Habib (* * * * * ) eşlik ediyordu.

Konuşmayı inceleyip tashih ettikten sonra, Gazi Paşa yanma Receb Zühtü Beyi istedi. Şu ta­ limatı verdi:

« — Beyefendinin (Ferid C e ­ lâ lin ) ve benim nutuklarımızı Ha- kimiyet-i M illiye'ye ve Anadolu Ajansına hemen veriniz. İki nu­ tuk da ayni zamanda ve Hakimi- yet-i Milliye'de yanyana çıkmış olsun!»

TÜRK A D A N A 'N IN TÜRK OCAĞI D AİM A TÜTSÜN!

Gazi Mustafa Kemal de, A da­ nalIlar ve gençler de heyecanın, sevginin, mutluluğun manevî haz­ zı içindeydi. Hangi toplantı var ki sevgiyi, mutluluğu, heyecanı bunca coşkunlukla bir arada tat­ tırmış olsun!

Çay saati bitmiş, karşılıklı konuşmalar Hakimiyet-i Milliye Gazetesine ve Anadolu Ajansına ulaştırılmış, ama salondaki kütle sımsıkı, âdeta yerinde çakılı kal­ mıştı. Herkes bir kere daha ve doya doya Gazi’yi seyrediyordu. Bu ne güzel ve eşsiz temaşa idi. Bütün gözler Gazi’nin üstündeydi. Bütün yürekler Gazi aşkıyla çar­ pıyordu.

Gayri akşam olmak üzere... Toplantının bu en müsaid anın­ da, gençler Gazi Paşa’nın önüne bir şeref defteri koyarak, intıbâ- larını yazmasını rica ettiler. Gazi tereddüt göstermedi. Uzatılan ka­ lemi aldı ve 15 Mart 1923 Per­ şembe günü, Mustafa Kemal im- zasiyle şunları yazdı:

«Adana Türkocağı Türklük nurunun feyyaz menbâı olsun. Bu ocağın ateşi pek çok kadimdir. O'nu asırlarca söndürmeğe çalış­ maktan hâli kalmadılar. Fakat buna her teşebbüs edenin ocağı söndü. Çünkü, o müteşebbisler düşünmüyorlardı ki. Adana

Türk-Şâhâne bir gösteri!.. 15 Mart 1923 Perşembe günii Gazi Mustafa Kemal Ata­ türk’ün Adana’ya ayak lıasmasiyle şehir müstesna bir bayram kavasına bü­ rünmüştü. Bu bayram havası içinde neler yoktu ki... İşte, Anadolu İstiklâl H arbi’nin muzaffer Başkumandanı, Başpehlivan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bir portresi. Adanalı iki pehlivanın omuzlarında taşınıyor.

(10)

16 ÇUKUROVA ALBÜM Ü— 1

AdanalIların şükran armadanı olarak Atatürk’e verilen ahun sapan. Bu altım sapanın kaidesinde şu yazı okunmaktadır : «<)/. hemşerimiz Gazi Mustafa Kemal l*asa Hazretlerine AdanalIların şükran armağanı». Bu sapanın yapılması için lüzumlu ahunun temini o günler zor olmuştu. Millî Mücadele sırasında dağlara sığınan halkın elinde ahun kalmamıştı. Adana piyasasında ancak 325 adet Rus ahunu bulunarak satın alınmıştı. Altını bulunur bulunmaz sapanın kalıbını Abtıılkadir Gaspıralı dökmüş, Coşkun Güden de yapmıştı. Sapan tamamen ahun olarak meydana geldikten sonra, bunun parlatılması da lâzımdı. O günlerde Ada- na’da nikelaj ustası yoktu. Coşkun Bey bunun da çaresini buldu ve moskof toprağı ile sapanı parlatmayı başararak pırıl pırıl yaptı.

A D A N A H A LK GECESİNDE A T A T Ü R K ÇOK NEŞ'ELİ!

Ayni günün akşamı... Yine Türkocağı salonundayız.

Akşam yemeği için nal şek­ linde büyük bir masa hazırlan­ mıştı.

Yemekte köylü bulunmasını da istemişti Mustafa Kemal. Ada­ na ileri gelenlerinin, gençlerin, köylülerin, esnaf temsilcilerinin de çağrıldığı yemek «Halk Gecesi» olaıak tertiblenmişti.

Masaya yemek vermek, servi­ si idare etmek için de üç genç vazifelendirilmişti: Recai (*), Se­ lim Bey (* * ) ve Giritli Mustafa (* * * ). Bu üç genç servis yapma­ sını ve garsonluk bilmedikleri için, nasıl hareket edecekleri ve yemekleri daima soldan vermele­ ri kendilerine anlatılmıştı.

Yemek saatindeyiz.

Gazi Mustafa Kemal sağına Kadıköylü Ramazan A ğa’yı, so­ luna da eşi Lâtife Hanımı almıştı. Vali, Adana Milletvekilleri, Belediye Başkanı A li Münif Bey, Suphi Paşa, Ramazanoğlu Kadri Bey, Müderris Şakir Batumlu, Fabrikatör Salih Efendi, Savatlı Halil Ağa, Temür Ağa, Sazaklı Cabbar Ağa, Karadayı İsmail Efendi, Nalbandzâde Ahmet Efen­ di, Kurttepeli Ahmet Efendi, Deb- bağzâde Hacı Ali Efendi de sof­ radaki yerlerini almışlardı. Yem e­ ği çiftçiler veriyordu. Çiftçi köy­ lülerin yanında subaylar, vilâyet ileri gelenleri bulunmaktaydı.

Gazi o giin (16 Mart 1923 Cuma) lise’den çok derin duygularla ay­ rılmıştı. Liseli Adana İzcilerinin inkılâblara ve kemalizm ülküsüne bağlı kalacaklarına dair yaptıkları and töreni Büyük Kurtarıcı için sonsuz bir kuvvet vc ilham kaynağı olmuştu.

Fotoğrafta Gazi Mustafa Kemal’in arkasında (beyaz saçlı) Doktor Eşref Bey, yine Gazi’nin sağ gerisinde Başyaver Salih Bozok, Lâtife ilamının arkasında da Refik Koraltan tesbit edilmektedir.

Türkocağı salonu yine dop­ dolu...

Halk Gecesi'nde Gazi Musta­ fa Kemal pek neş’eli. Pek mem­ nun. Kendisinin, eşi Lâtife Ha­ nımefendinin sağında, solunda, karşılarında bütün tanınmış si­ malar, çiftçiler yer almıştı.

Çiftçi köylüler abani sarıkla­ rının en temizini dolamış, sırma ile işlemeli şalvarlarının en güze­ lini geymişlerdi.

GAZİ PAŞA SO FRAYA EŞİ İLE OTURMUŞTU

Nal şeklindeki yemek masası­ nı ve salonu dolduran Adana çift­ çi ve köylüleriyle şehir ileri ge­ lenlerinin tavırlarında gözden kaç­ mayan bir merak vardı. Hayatla­ rında hiç görmedikleri, hayâlle­ rinden geçirmedikleri bir manza­ ranın hayreti içindeydiler. Bu hay­ ret ve merak Gazi Paşa’nın sof­ raya da eşi Lâtife Hanımefendiyi oturtmuş olmasından ileri geliyor­ du. Yeni Türk Devleti’nin başı, Anadolu İstiklâl Savaşı’nın muzaf­ fer Başkumandanı, Yeni Türkiye’ ­ nin kurtarıcı ve kurucusu Gazi Mustafa Kemal, hanımı Lâtife Mustafa Kemal ile sırf erkek da­ vetlilerin bulunduğu sofraya ge­ lirken uyanan hayretin can nok­ tası, bir Türk Hükümdarının eşini ilk defa erkeklerin arasında ye­ meğe oturtmuş olmasıydı. Hayret ve merak bu medenî mutluluk­ tan doğuyordu.

Gerek Mustafa Kemal Paşa, gerek Lâtife Hanımefendi daha ileri giderek bu son derece dik­ kat çekici hayreti âdeta kamçıla­ yarak misafirlere iltifatlarda bu­ lunarak çeşitli ikramlar yaptılar. Yemeğin henüz başında, sofra ha­ zırlığı sürdürülürken Gazi Musta­ fa Kemal dâvetli misafirlere si­ gara verirken, Lâtife Hanımefendi de çikolata ikram ediyordu. Padi­ şahlık devrinde hükümdar «Halk Gecesi» yaparak sofra kurar, bu sofrada eşini de yanına oturtarak rak yüzünü gösterir miydi? O millet fertlerine «kullarım » derdi. Mustafa Kemal «vatandaşlarım, aziz arkadaşlarım» diyordu. İnkı­ lâbın en büyük ve altun halkası­ nı teşkil eden başka bir hayret noktası da bu idi.

Belliydi ki, Mustafa Kemal’­ in ruhundaki halkçılık Adana çiftçi ve köylüsüyle, eşrafın da ruhunu kapsamıştı. Gündüz dü­ zenlenen çaylı toplantıda Türk­ ocağı salonunda burcu burcu tü­ ten millî birlik havası, Halk Ge­ cesi'nde de ılgıt ılgıt esiyordu.

(*) Recai Tarımer, çiftçi, hayatta­ dır.

(**) Selim Sarper. Dışişleri Bakanı, Birleşmiş Milletler Konseyinde Türkiyeyi temsil eden mer­ hum Selim Sarper o tarihler­ de Adana lisesinde Fransızca öğretmeni ve akaryakıt bayii idi.

(*** ) Berber Mustafa İnce. Şair ve hikayeci, hayattadır.

(11)

ÇUKUROVA ALBÜMÜ — 1 17

Atatürk 15 Mart lî)23 Perşembe günü yaptığı Adana gezisinin ikinci gününde kutsal ve tarihî yerleri de görmüş, ihtiyaç ve noksanları bizzat tesbit etmişti.

Fotoğraf bu gezi sırasında Atatürk’ü Cuma günü IJlucamii ziyaret­ ten dönerken, caminin doğu kapısında göstermektedir.

A T A T Ü R K A D A N A L IL A R L A RUH BİRLİĞİ İÇİNDE!

Gazi Mustafa Kemal’in paşa­ lığı sihirli bir büyü ile kalkmıştı sanki. Başkumandanlığı, Büyük Millet Meclisi Hükümeti Başkan­ lığı bir anda erimiş, kendisiyle Adana köylüsü ve halk temsilci­ leri sıcak bir ruh birliği içinde kaynaşıvermişti.

Bu bir vuslat idi. Kutsal vus­ lat! Sevenin sevdiğine kavuşması­ nın yarattığı millî vuslat!.. Vus- lat’m ne ifade ettiğini sözlükten değil, bu manzaradan, bu ruh bir­ liğinin muhteşem tezahüründen öğrenmek lâzımdı.

Bu ruh kaynaşması içinde, Gazi Mustafa Kemal köylülerle yemek yerken onlarla sohbet ede­ cek, Adana Gençliği gibi düşü­ nüp düşünmediklerini tesbite ça­ lışacaktı. Ferid Celâl Güven Ada­ na Gençliği adına konuşurken Pa­ dişahı, hilâfeti, saray saltanatını, karakuvvetleri yerden yere vura­ rak irticâ ve cehl ile mücadele edeceklerini, inkılâbları koruya­ caklarını, bu uğurda gerekirse canlarını vereceklerini söylemişti. Ama, bakalım köylü de ayni gö­ rüş ve düşüncede miydi? Eğer Adana halkı ve köylüsü de genç­ ler gibi ayni inkılâbçı fikir ve gö­ rüşlerin temsilcileriyse Mustafa Kemal batı dünyasını şaşırtacak yeni hamleler başarabilecek kud­ rete erecekti. Bu, inkılâblar de­ vam edecek ve ileride daha bü­ yük inkılâb hareketlerinin Türki­ ye’nin çehresini değiştirecek de­ mekti.

Adana gezisine çıkarken Mus­ tafa Kemal Atatürk’ün büyük dü­ şüncesi şu idi: Adana'lıların nabzı yoklanacak, bu nabız iyi atıyor ve köylüsüyle, kentlisiyle birlikte bütün bölge insanlarının yüreği Kemalizm aşkiyle çarpıyorsa, sa­ vaştan sonraki Türkiye'nin man­ zarası çizilecek, yeni rejimin adı konulacak, inkılâblar birbirini iz­ leyecekti.

Adana halkının ruhu mu Mus­ tafa Kemal Atatürkü etkileyecek kadar kuvvetliydi, yoksa O ’nun ruhculuğu mu Adana’lıların can­ dan samimiyetine inecek dere­ cede derindi? Bu soruyu o gece hükme bağlamak kolay olmuştu. Adana halkının ruhu Mustafa K e­ mal Atatürkü ziyadesiyle etkile­ miş, O’nun ruhculuğu Adana’lıla- rın candan samimiyetine dönüşe­ rek ruh birliği yaratılmıştı. Bu bü­ yük hâdiseydi. İstenen, düşünülen netice hâsıl olmuştu.

O gece, o Halk Gecesi sofra­ sında Adana çiftçileri Mustafa K e­ mal ile kalb kalbe olmuşlardı. Bu kalb kalbe olmanın neş’eli hava­ sı içinde sohbet sürdürülürken, masanın ucunda ihtiyar bir köy­ lü gizlice gözlerini siliyordu. O’nu bu derece duygulandıran, gözleri­ ni yaşartan acaba neydi?

Herkesin dudaklarında te­ bessüm, bir kaç dâvetlinin göz çukurlarında da nem vardı. Mes’- ud insan ağlar mı? Sevinen göz­ yaşı döker mi? Manzara yüze te­ bessüm verecek derecede etkili, gözleri yaşartacak kadar ulvî idi. «İN S A N BU KADAR MI

GÜZEL KONUŞUR?..»

Mustafa Kemal çok neş’eliy- di. Fakat, sesi kısık olduğu için yemekte konuşmayacaktı. Hal­ buki, işte konuşuyor! İşte, ger­ çekten kısık olan sesi de açıldı. Köpüklü bir çağlayan gibi taşkın, bulutların üstünde çakan şimşek­ ler gibi keskin...

Sonsuz bir ilham kaynağı içinde konuşuyor, konuşuyor, ko­ nuşuyordu.

Hâlâ taşkın, hâlâ kuvvetli, hâlâ heyecan dolu! Kendini bırak­ mış, devamlı konuşuyor!..

Sofraya hizmet edenlerden Mustafa İnce âdeta derin bir vecd içinde; «İnsan bu kadar mı güzel konuşur?» diyordu.

Peki, Mustafa Kemali bu de­ rece heyecanlandıran, coşturan kuvvet hangi kaynaktan geliyor­ du? Kısık ve yorgun sesini açan, konuşmak istemeyen Gazi’yi ko­ nuşturan sebeb nereden doğuyor­ du? Bu sebebin kaynağını Ada- na’lı gençlerle yaptığı toplantıda, sonra da bu sofradaki kaynaşma­ da aramak lâzımdı. Bu berrak ha­ vayı Mustafa Kemalin sofrasında­ ki Adana köylüsünün ve halk temsilcilerinin saf ve mübarek ruhu, gençliğin uyandırdığı güven yaratmıştı.

PIR LA N TA CEVABLAR

Halk Gecesi sofrasında Mus­ tafa Kemal’in en çok sohbet etti­ ği köylü Ramazan Ağa olmuştu. Ramazan Ağa için:

— « Abuk sabuk konuşur. O konuşmayı ne bilir kî. Gazi Paşa'- nın böğrüne oturtmuşlar?»

Deyenler de vardı. Halbuki, Ramazan A ğa ’nın Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sağ böğrüne oturması ne derece isabetli olmuş­ tu. Bunu, şimdi anlayacağız.

Bâ’zı kimselerin, biraz da çe- kememezlik nedeniyle «Abuk sa­ buk konuşur» dediği Ramazan Ağa, Mustafa Kemal’in sorularına o kadar güzel kavrayış ve anla­ yışla cevaplar veriyordu ki, Gazi Paşa için aydınlık dolu ufuklar açılıyordu. Yerine göre lâf eden Ramazan A ğa ’nın her cecavı, sanki bir pırlanta idi.

Bu konuşmalarla sohbet sını­ rı çok aşılmıştı. Atatürk ile Ra­ mazan A ğa artık şakalaşıyorlardı. Türk sırrı Mustafa Kemal Atatürk’ ün Adana toprağına ayak basma- siyle, rahmet halinde parlak bir istikbalin ruhu da girmişti Çukur­ ova’ya. Bu ruh ve bu ruhbirliği havası içinde, Ramazan Ağa, Ga­ zi Mustafa Kemal’in bir sorusunu şöyle cevablandırdı:

— « Bana eskiden beygirci Ra­ mazan derlerdi. Şimdi biraz çift çıbık (çubuk) sahibi olunca. Ra­ mazan Ağa demeğe başladılar».

Gazi hafif bir kahkaha ile gü­ lünce, artık bütün dikkatler Ra­ mazan Ağa ile Mustafa Kemal’in konuşması üzerinde toplanmıştı. Ramazan Ağa saf ve samimi idi. Riyasız konuşuyordu. Ramazan A ğa ne dese, Gazi Paşa tebes­ sümle karşılıyordu. Onunla fazla- siyle ilgileniyor, hatta daha çok konuşmasını teşvik ediyordu. Lâti­ fe Mustafa Kemal Hanımefendi de bu ilginç konuşmalardan, Ga­ zi Paşa ile Ramazan A ğa ’nın şa­ kalarından zevk alıyordu. O da Paşa ile A ğa'yı can kulağı ile din­ liyor, ara-sıra ince tebessümler dağıtıyordu.

Gazi Paşa bir ara Ramazan A ğa’ya bir coğrafya sorusu sor­ du. Ramazan Ağa bakalım ne cevab verecekti.

« — Ramazan Ağa, Seyhan ve Ceyhan Nehirleri bu adı nereden almışlar acaba?»

Birden, bu soruya Ramazan Ağa cevab veremez endişesi uyan­ dı. Çünkü, Ramazan A ğa okurya­ zar değildi. Peki, Ramazan A ğa ’yı kurtarmak için ne yapmak lâzım­ dı? Ramazanoğlu Kadri Bey yerin­ den doğruldu... Cevab vermek is­ tedi. Gazi müsaade etmedi. Nasıl cevab verirse versin, bunu Rama­ zan A ğa ’dan bekledi.

Endişeler boşunaydı. Zira Ra­ mazan Ağa bu ağır görünen yü­ kün altından kalkmasını bildi ve iyi bir coğrafyacı gibi cevab ver­ di:

(12)

18 ÇUKUROVA ALBÜMÜ — 1

lfi Mart cuma... Heyecanlı bir tören günü Atatürk Lise’de Liseli Adana gençlerinin inkılâlılara ve kemali/.m ülküsüne bağlılık andını ayakta izlerken.

Atatürk’ün arakasında Başyaver Salih Bozuk, sağında (beyaz sakallı) Millî Sair Mehmet Kmin Yurdakul görünmektedir. Arkası dönük bayan Lâtife Mustafa Kemal Hanımefendidir.

« — Ortaasya'da Seyhun ve Ceyhun adında iki büyük ırmak(*) varmış. Oradan gelen atalarımız buradaki ırmaklara Seyhan ve Ceyhan adını vermişler».

Mustafa Kemal büyük neş’e ve memnunluk içindeydi:

« — Yaşa Ramazan A ğa!» M AARİF D Â V A SIN IN DA TEMEL FİKRİ DOĞUYOR

Sohbet ilerlemiş, konu de­

rinleşmişti. Söz arasında, Musta­ fa Kemal köylü misafirlere hita­ ben:

« — Sîzler bizim efendimizsi-niz!» demiş ve herkesin duyabile­ ceği bir sesle de şunu eklemişti:

« — Türkiye'nin efendisi köy­ lüdür».

Ötekilerin: «Lavgar, abuk sa­ buk konuşur» dedikleri Ramazan Ağa; «Türkiye'nin efendisi köylü­ dür!» sözüne kafa tuttu. Ramazan

A ğa ’nm bu beklenmedik dikleş­ mesi salondakileri âdeta şaşırttı. Biri «şım ardı» dedi. Başka biri de «işte, şimdi halt etti» deye söyle­ niyordu. Gazi’nin Adana köylü­ leri için iltifat dolu «Türkiye'nin efendisi köylüdür!» sözü karşısın­ da dikleşilir miydi? Kimse birşey deyemiyordu. Herkesin gözü fal- taşı gibi açılmıştı. Fütursuz Ra­ mazan Ağa, gayet sakin, Paşa’ya şu cevabı veriyordu:

« — Efendi olmak, hele efen­ dilik kolay değildir Paşam. Ne za­ man okuryazar olursa, ne zaman okuryazar hale gelirse, ancak o zaman köylüye efendi deyebilir­ siniz. Sen benim Kadıköy'de de ınekfeb açar mısın? Bütün bü­ yük köylere birer mekteb açılma­ sını emreder misin? Kurtardığın ve ileri gitmesini istediğin şu Tür­ kiye'yi baştanbaşa mektebe ka­ vuşturur musun? Köylüye «efen ­ d i» demek o zaman yakışık alır. Bak, benim oğlanlardan (* * ) yal­ nız biri okuryazar. Bu yüzden de hep onun eline bakıyoruz. Çiftimiz çıbığımız (çubuğumuz), hesabı­ mız kitabımız okuryazar oğlanın elinde.»

Ramazan A ğa ’nm bu sözlerin­ de hikmet vardı. Demek ki, köy­ lü maarif dâvasının sür’atle ele alınmasını istiyordu. Gündüz genç lerle yapılan toplantıda da Ferid Celâl cehl ile mücadele isteme­ miş miydi?

Ferid Celal de, Ramazan Ağa da memleketsever inkılâbcılardi. Bunu isbatlamışlardı. Maarifsiz bir memlekette köylü efendi ola­ mazdı. AdanalIlar bu teşhisi ya­ parken, bu yaraya neşter vurur­ ken, Gazi Mustafa Kemal de on­ larla beraberdi. Bu isabetli teşhis ve dileğin tedavisi yoluna gidile­ rek, köylünün isteği yerine getiril­ meliydi.

Ferid Celâl ve Ramazan A ğa’ mn gözönüne serdikleri maarif dâ­ vasını önemle dikkate alan Mus­ tafa Kemal maarif dâvasını ele almış, o anda direktiflerini ver­ mişti. Kısa zamanda da, ilk köy okulu Ramazan A ğa’nın köyünde (Kadıköy’de) açılmıştı. Böylece maarif dâvasının temel fikri de Adana’da doğmuş, inkılâbların en önemli unsuru olan bu dâvanın da temeli Adana’da atılmıştı.

Bu haklı cevablar, yerinde di­ leklerle, hatta tenkitlerle, Rama­ zan A ğa ’nın değeri de ortaya çık­ mıştı. Daha sonraki yıllarda: «H a ­ yatta hakikî mürşid ilimdir» de­ yecek olan Mustafa Kemal, Ra­ mazan A ğa’ya teminat vermiş, maarif dâvasını hızlandırmakta gecikilmeyeceğini sözlerine kat­ mıştı.

Sohbet çok tatlı bir mecra­ ya girmişti. Bu tatlı mecrada tat- lısular gibi akıb giden sohbetler, Mustafa Kemal Paşa’ya taşı ge­ diğine koymak fırsatını da v e r­ mişti. Bu noktada, Mustafa K e­ mal’in aradığı ve beklediği ortam mevcuttu.

ESKİ DEVİR Mİ İYİYD İ, BUGÜNKÜ DEVİR Mİ İYİ?

Muhatab yine Ramazan Ağa idi. Hemen şunu sordu:

« — Eski devir mi iyi idi, bu­ günkü devir mi?»

(* ) Adana’da alışkanlık halinde ne­ hir yerine hep ırmak denilir. (* * ) Oğlan deyim i Adana dilinde er­

(13)

19 ÇUKUROVA ALBÜM Ü— 1

Bu çetin bir soruydu. Adana eşrafından ziyafette hazır bulu­ nanlar, gençler, köylüler dikkat kesilmişti. Öncekiler neyse ne ama, bu soruya cevab vermek cid­ den zordu. Ramazan Ağa, ya bu defa çam devirirse!.. Herkes sus­ muş, bu noktada birleşmişti. Ku­ laklar kabarmış, herkesin yüzhat- ları gerilmişti. Ramazan Ağa: «Es­ ki devir mi iyi idi, bugünkü devir mi?» sorusuna ne cevab verm eliy­ di ki, yüzü gibi, Mustafa Kemal’­ in kalbi de güleydi. Ramazan Ağa lâf altında kalan adam değildi ama, Mustafa Kemal’in bu sorusu yamandı.

« — Eski devir mi iyi idi, bu­ günkü devir mi?»

«Y E N İ DEVRİN BAŞI SEN DEĞİL M İSİN ?»

Ramazan Ağa okuryazar de­ ğildi ama, zeki adamdı. Aklı ba­ şında köylüydü. Düşünce ve duy­ gularını açıkça ortaya döküverdi. Bu çetin imtihanı da başariyle ve­ ren Ramazan Ağa şunları söylü­ yordu:

« — Eski devir dediğin hangi­ si? Padişahlık mı? Ayıb ettin Pa­ şa... Eski devirde Padişah'ın yüzü­ nü görmez, eşini bilmezdik. Padi­ şah adını ağzımıza alırken besme­ le çekerdik. Yeni devrin başı, yâ'- ni benim anlayışımla, yeni devrin Padişahı sen değil misin? Bak, ne güzel! Yanyarıa oturuyor, konuşu­ yor, dertleşiyoruz. Bir sofradan yiyoruz. Bundan iyi devir mi olur? Doğrusu, eski devir mi iyiy­ di sözünü kınadım, ayıb ettin Pa­ şa!..»

Ramazan Ağa bu son derece önemli ve hazine değerindeki ce­ vabını şu sözlerle bitirdi:

« — Seni başımıza Allah gön­ derdi. Biz artık yeni devrin adam­ larıyız. Senin yolundan gideceğiz! Elbette bugünkü devir iyidir.»

Aman Allahım, Türkocağı sa­ lonunu öyle bir alkış sarstı ki, bu alkış değil, sanki tufandı. Bi­ na çürük bir yapı olsa, bu alkış tufanını kaldıramaz, çökerdi. Ra­ mazan A ğa’mn cevabı o derece olumlu idi ki, Gazi Mustafa K e­ mal’in ruhunda yeniden çağlayan­ lar yaratmıştı. Başkumandanlık ve Büyük Millet Meclisi Hükümeti Başkanlık vakarını genç bir M a­ reşalin bütün olgun jestleriyle ko­ ruyan Mustafa Kemal, Ramazan A ğa ’nın bu cevabı karşısında se­ vinçten uçuyordu. Gazi’nin ruhun­ da saklı Cumhuriyet düşüncesine Adana köylüsü, Adana gençliği, Adana halk ve esnaf temsilcileri adına Ramazan A ğa ’nın verdiği bu cevab karşısında elbette se­ vinç duyulurdu. Bu fikir, düşünce ve ruhbirliği sırf Mustafa Kemal Paşa’y ı değil, sofrada ve salonda kim varsa, hepsini sevince boğ­ muştu.

Gündüz Ferid Celâl Bey, ge­ ce Ramazan Ağa tasavvurun çok üstünde konuşmalar yaparak, Ga­

Adana’da bulduğumuz Atatürk’e alt fevkalâde güzel bir büst. Bu porselen büstün kaidesinde «Gazi Müşir Mustafa Kem al Paşa H azretleri» yazılıdır.

Adana K ız Lisesi Müdürü Sacit fpekçioğlu ’nun özel arşivinde saklı bulunan büst, T ü rk iye - Fransa an­ laşmasından sonra, bu anlaşmayı Fransa adına imzalamış olan büyük devlet adamı m üteveffa Fraııklin Buyyon’un aracılığı ile P a ris ’te bir Fransız san’atkâr tarafından yapılmış, T ü rk iye ’ye ancak 27 adet gön ­ derilmişti.

Büst 1926 yılında Çankaya’y ı ziyaret sırasında Sacit İp ek çioğlu ’na armağan edilmiştir.

A tatürk’ün o günkü simasını bütün hatlariyle, tıpkı natürel bir fotoğra f sadakatiyle canlandıran bu p or­ selen büstün maddî değeri bugün ölçülememektedir. Büstteki gözler şim diye kadar hiçbir büst ve heykel­ de görülmemiş derecede, sanki fotoğrafm ış gib i canlı ve mükemmeldir.

zi Mustafa Kemale yeni inkılâb ufukları açıyorlardı. Mustafa K e­ mal Atatürk Adana’da, Adana’lı- ların yüreğinde sonsuz bir cesa­ ret kaynağı bulmuştu.

CUMHURİYET FİKRİ A R T IK OLUŞMUŞTU

Ramazan A ğa da, o ak saka­

lıyla, sevinç çağlayanına kapıl­ mış, salonu dolduran ferahlatıcı havayı bol bol teneffüs ediyordu. Bunca alkış; «Yaşa Ramazan Ağa, aferin Ramazan Ağa, hepimizin yüzünü ağarttın Ramazan A ğa !» sesleri yeni devir fikrinin bütün Adana’lılarca tasvib gördüğünü gösteriyordu.

Mustafa Kemal mütehassisti. Belki ilk kez bu derece neş’eli bir gece yaşıyordu. Ramazan A ğa ’nın birşeyler daha söylemesi­ ni istediği belliydi. Ramazan A ğa ’ da da ayni istek uyanmıştı. O da keyfliydi. Kendini tutamadı... Doğruldu... Sözlerine söz kattı:

(14)

20 ÇUKUROVA ALBÜMÜ — 1

« — Eski devri jandarması, tahsildarı, zulmü ile tanırdık. Şim­ di ise o günleri yıkan ve yeni dev­ rin hükümdarı olan Gazi Paşa'yı aramızda ve masamızda görüyo­ ruz. Onunla birlikte yemek yiyo­ ruz. Bundan iyi devir olmaz ağa­ lar!»

DEVLET İDARESİ A T A BENZER, DİZGİNLERİ SIKI TU TM A K LÂZIM !

Ramazan A ğa oturdu. Ama, O’na bir bal olmuştu. Bu defa da döndü, Gazi Paşa’ya nasihatte bulundu:

« — Devlet idaresi ata ben­ zer, dizginleri sıkı tutmak lâzım Paşa!..»

Mustafa Kemal’in düşünce âlemindeki sorular Ferid Celâl Bey ve Ramazan A ğa’nın konuş­ maları, mukayese ve izahlariyle aradığı cevabı bulmuştu. Şu hal­ de, Yeni Türkiye’nin idare şekli Cumhuriyet olmalıydı. Buna o ge­ ce kesinlikle karar veren Mustafa Kemal, Adana’dan ayrıldıktan 220 gün sonra yeni rejimin adını koy­ muş ve Cumhuriyeti ilân etmişti. O GECE SON SÖZÜ

Gece çok ilerlemişti. Mustafa Kemal bir an düşünceye daldı. Gözlerinin önüne yarınki Türkiye’ nin manzarası gelmişti.

Ruhunda açılan yeşil ve be­ reketli ovayı seyreder gibiydi. Y e ­ ni bir hayat ile süslü Çukurova topraklarına, başaklanmış tarlala­ ra baktı!

« — Altun yurd!»

Devam etti ve o gece son sözü söyledi:

« — Altun yurdun altun in­ sanları!..»

O esnada, bir çiftçinin gözle­ ri Mustafa Kemal’in saçlarına ta­ kılmıştı. Kendi kendine konuşu­ yor, kendi kendine söyleniyordu.

11» Mart 1923 Cuma günü Gazi Tasa Adana Lisesl’nin kapısından girerken. Gazi’nin solundaki kalpaklı kişi Vali Refct Canıtez, yüzü görünen diğer subay da liaşyaver Salih Bozok’tur.

Lâtife Hanımın sağ gerisinde de Lise Oymaklıeyi Coşkun Güven, başında izci serpuşu, kısa panlalonu ile merdivenleri adımlarken görünmektedir.

☆ ★

İşitilir işitilmez, dudakları arasın- « — Şu sarışın adam olmasaydı, bu altun yurt esir yurt olarak dan şu kelimeler dökülüyordu: kalacaktı».

Yusuf A Y H A N

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

İstanbul BAM İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. İstanbul Bölge İdare

Çelenklerin tertip düzeni okul takımlarının tören alanına yerleştirilmesi tören bitiminde törene katılan okulların Atatürk Caddesinde kortej oluşturarak bando

Kahve Dünyası - İzmit ArastaPark AVM Kahve Dünyası - Oksijen O3 Dilovası Kahve Dünyası - Outlet Center İzmit Kahve Dünyası Algötür - 41 Burda AVM KFC GEBZE CENTER. Midpoint

Cumhuriyet idaresiyle yönetim, Fransız îhtilali ’ nden sonra Avrupa'da ortaya çıkmış ve sadece Fransa'da değil Avrupa'nın diğer pek çok dev ­ letinde bizden çok

İSTANBUL BAYRAMPAŞA/İSTANBUL ŞUBESİ İSTANBUL ÜMRANİYE/İSTANBUL ŞUBESİ İSTANBUL KÜÇÜKYALI/İSTANBUL ŞUBESİ İSTANBUL MECİDİYEKÖY/İSTANBUL ŞUBESİ İSTANBUL

Atakent mahallesi, Atatürk Caddesi, Kırlangıç sokak , Atakent city avm, McDonalds mağazası. (Atakent Kültür Merkezi Karşısı) Piri

İSTANBUL MALTEPE Maltepe Carrefour D&amp;R İSTANBUL KARTAL İST.

[r]