• Sonuç bulunamadı

[Markopaşa haftalık siyasi ve mizah gazetesinin 12. ve 13. sayıları]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Markopaşa haftalık siyasi ve mizah gazetesinin 12. ve 13. sayıları]"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

P A Z A R T E S İ g ü n l e r i ç i k a r h a f t a l i k s i y a s î m i z a h g a z e t e s i

24 Şubat 1947 N o in k ılâ p ç ılık ! ^

İlk öğretim seferberliği yapıldı. Memleketi kalkındı' racak tek yol budur, dendi. K öy Enstitülerinde sahiden uyîınık gençler yetiştirilecek­ ti. Ümit verici adımlar atıl­ mıştı. Birde baktık, bu kül­ tür yuvaları, eski medresele' re rahmet okutan bir yobaz­ lık baskısı altına almıyor.

1 eknik öğretim davasıdır diye bir reclâmdir &hp yürü­ müştü. Milyonlar harcandı. Binalar yükseldi, yığın yığın makineler getirildi. Bir de baktık, bu iş de uyuyuverdi.

Klâsiklerin tercümesine başlanmıştı. Bütün kültür se­ ven yurttaşlar, hür ve na' nıuslu fikir dünyasına açılan bir pencere gibi, bunlardan temiz ve canlandırıcı bir ha­ va alacaklardı. Bir de baktık, bu iş de yarıda bırakılıverdi. §im di okuma yazma düşman lan, «ciddi ve İlmî» eserler

t e . c ü m e v Af-alc Larrp Ig

Hele istiklâl anlayışındaki değişiklik? Dâvalarımızın haklılığına dayanarak, yüz milyonluk devletlerle başa baş ne vekar içinde konuşur­ duk. Şimdi yüzbinlik kukla devletleri etekliyoruz. Dün kovduğumuz yabancı simsar Iara şimdi şaklabanlık ediyo­ ruz. Din ile dünyayı ayırmış' tık, şimdi devlet eliyle «mü­ nevver yobazı» yetiştirilece­ ği söyleniyor. Sebilü. reşatlar yeniden çıkıyor. Saymakla tükenir gibi değil ki...

Ne inkılâpçı insanl&r; Mil­ letçe yirmi beş senede aldr ğ ’mız yolu, yirmi beş haftada nasıl da gerisin geriye gidi­ verdiler.

G ü n d ö n ü m ü m ü n a s e b e t i y l e

M a r k o p a ş a n ı n m ü h i m n u t k u

P . . Mi _ _ l _______ t „ . m . . . . . Bugün, «Markopaşa» nm intişarına başbyalı - 1 7 gün delikte kaldığımız dahil tam 90 gün oldu. Doksanıncı gün dönümü münasebetile, Markopaşa hazretleri, Baş­ bakan Recep Pekeri destek - lemek için aşağıdaki nutku vermiştir:

— Sevgili okuyucularım! ‘ İş baş na geçtiğimiz gün - denberi becerdiklerimizin he' sabini veriyorum.

Tek parti idik, çift olduk. Demokrat partili millet vekil­ lerinin tutanaklarını, pundu - na getirip atlatıyoruz. De­ mokratları evvel allah temiz'

liyeceğiz. Temizlik imandan­ dır.

Ticaretimizin maşallahı var. Her şeyi sattık savdık, küfe­ leri devirdik. Çürük incirleri­ miz Mısırdan geri geldi, çü­ rük üzümlerimizi Ingilizler geri yolladılar. Bu suretle gö­ rüyorsunuz ki, idhaîatımız da, kırk bir buçuk maşallah art­ tı. 10 milyon ton incir ihraç ettik, i 2 milyon ton çürük incir ithal ettik. Yesin vatan­ daşlar, yesin be.

Gelecek yıl, vatandaşlar, kömür sıkıntısı da çekmiye' cek. Aldığım ız son kararla, memlekette kış olmayacaktır. Hele bir olsun, alimallah, ko­ münist diye kapatırız.

1950 de kar yağdırmıya cağız, 1960 da şehir meydan larmda kitap yakarak, mem­ leketi ısıtacağız.

1970 de fabri.calar kuraca* ğız. 10 milyon metre uçkur, 29 milyon metre fotin bağı, 40 milyon metre pamuk ipli­ ği yapacağız. (Yaparsınız sesleri).

1980 de millî sendikalar kuracağız (v e minelgaraip).

1990 da iki delik mavna, ‘ üç sandal, bir dm kayık al*p ticaret filomuzu ihya edece­ ğiz. (Edersiniz sesleri).

2005 de' Hindibağı, laba- da, ebegümeci, devedikeni, biîb&ssa Isırgan ekimine hu vereceğiz.

S

A

R

H

O

Ş

F A

_Bir rakı fabrikası varmış. Bu fabrikanın elbette bir mü dürü olacak. Müdür olunca elbette ç-tı pıtı daktilolar, Lokman Hekimin ye dediği kâtibeler de olacak. Bu ba­ yandılar, öyle çanta ile, pa ketle değil de her nedense bavulla fabrikaya gelir gider­

lermiş. ;?'

Bir hain çıkmış. O çıtır pı tır bayanc;klardan birinin ba vulla rakı kaçırdığını ihbar etmiş. Nur topu gibi, melek sima bayancık, kapıdan çev- rilip müdürün odasına sokul­ muş. Odada ne yapmışlar, ne etmişler, orası belli değil. Onlar orada kaynata dursun, beri yanda cürmii meşhut

R E L E R

sallanıyorlar.

O gün bu gün fareler alko­ lik olmuş. Rakı tahsisatları kesildi mi, müdürün odasına hücum ediyorlarmış. Şimdi bir sızıltı çıkmasın diye mü­ dür, tahsisat ayırmış fâreleri her akşam kendi elile ıslıyor- muş.

fabrikada yayılmış. Telâş i- çinde, bavulu kapan - affe­ dersiniz " helaya koşmuş. He lalardan rakılar taşmış, fare­ ler dışarı fırlamış, ama hepsi de zil zurna sarhoş. Nara a tıp, bir o yana, bir bu yana

Aldığım ız ilmi tedbirlerle, 2946 da kimse okuma yaz * ma ihtiyacını duymıyacağm - dan, inşallah gazeteleri d «

kapatacağız-2976 da 750 verem yata­ ğım 751 yapacağız.

Kısmet olursa, 2980 yılın­ da olağan üstü harp yılların­ dan, olağan üstü sulh yılları­ na geçeceğiz.

Niyetimiz 3945 senesine kadar iş başında kalarak, va­ tandaşlara elle tutulur eser - lerimizi göstermektir. (G ös * terirsiniz sesleri).

3990 da caddelerden yağ bal akacak, herkes çikolata­ dan evlerde oturacak, giydi* ğiniz âfitabı temmuz içtiğinia fulei cihansûz olacak.

Mesut kârgalar gibi ötüşe - cek, sevişeceksiniz vatandaş­ larım.

D İK K A T !

Okuyucularımızın arzula n üzerine 4, 5 ve 7. nd sayılarımızın ikinci tabım yaptık, idarehanemizde» tedarik edebilirler.

r

K o r k u y o r u z

VJ

«Markopaşa» bu memle­ ketin demokrasi ölçüsü oldu.

İki de bir de,

— Bak diyorlar, bu mem­ lekette «Markopaşa» bile çı­ kabiliyor.

Hürriyeti kantarla ölçen­ ler, Markopaşa’ nın neleri gö ze alarak çıktığını söylemi' yorlar.

Dostlarımız soruyor: — Korkmuyor musunuz? — Korkmaz olur muyuz? Hem de nasıl...

Gâlile, kellesini koltuğuna

alıp, dünya dönüyor, dediği zaman, korkmuyor mu idi? Fakat korku, hakikat güne­ şinin yanında toz bile değil­ dir.

Abdülhak Hamit,

— Bu millet söylemez, söy lenir, demiş.

Evet millet, tramvayda, vapurda, yolda, kahvede söy leniyor, ama söylemiyor, işte Markopaşa, söylenen değil, söyliyen bir gazetedir.

Biliyor musunuz, diken üs­ tünde duruyoruz. Kalem eli­

mizde, kulağımız kirişte, ken dimiz tetikde, yüreğimiz ağ­ zımızda bekliyoruz:

— Ha geldiler, ha gelecek* ler, ha gittik, ha gideceğiz.

Her mektuba,

— Yeni bir celp mi, diye •bakıyoruz. Bu memlekette serbest ve doğru bir muhar­ ririn her türlü eziyet ve bas­ kıya katlanır bir insan olma­ sı lâzım.

Korkmaz olur muyuz? Hem de nasıl ,

Ama, taş çatlasa, yine de

söyleyeceğiz. N E A R A R S A N B U L U N U R

D[ E R D E D E V A D A N G A Y R I ! .

(2)

2

M A R K O P A Ş A

24 Şubat 1947

M a s k e l e r a ş a ğ ı !

Gümüş mecidiyeler ne oldu?

Polis müdürü Sabrl'nln îra nazik *ti aline karjıL-'s ertesi giin, Hüae - yin CaMt, Taninde kendisini mU- daiaa ediyor. Bu müda'aada, ken­ disine sorulana !>tr kelime bile es­ vap vermeden, malûm ve meşhur demagojisi ile. Sairinin ne köpek­ liğini, ne îıerliltgüıi, ne ju m aloiı- £m: bırakıyor, üstelik dava acı­ yor.

Bir gün sonra Polis müdürü Sabri yine Alemdar gazetesinde «unlan yazıyor:

«Size yazmış olduğum, edep ve terbiye dairesindeki mektubuma, dünkü gazetenizle maşallah pek güzel cevap verdiniz. O sözlerin bir mebusun, bir oas muharririn ağzından çıktığına lnananuyaca- ğım geliyor. Benim de size, o yol­ da dil kullanmağa terbiyem müsa­ it olmadığı gibi, sizin mensup ol­ duğunuz meclîsin kabul ettiği ce­ za kanununun 214 ncü maddesi de «mânidir. Benim gibi âcizler ka­ nundan korkarlar, 3iz mebusluğu­ nuza ve daha bilmem nen İze gü­ venerek, kanundan bile korkmadı­ ğınızı gösteriyorsunuz. Fakat ben bu memlekette hala adâlet vardır biliyorum, bakalım a düetine gü- endiğim mahkeme, milletten bir •t ile bir mebusa, kanun önünde .savi tutmayacak mıdır?>

Bundan soma, Papa Cahidin oagojisir.e ketime kelime cevap • an Sabri «una soruyor:

Lütfen siz de benim glM açık -üa ve serbest olarak mazlnlz-

baiısedebiilr misiniz?»

Bundan sonra Papa Cahit cevap . emiyor.

..4 Ocak S27 Çarşamba günü, inci ceza mahkemesine dürü­

lar. Mahkeme safahatını o ta- i -»Meslek «azteteslndan ay-.. d okuyalım:

«Alemdar gazetesile Hüseyin Ca hit beye bir sual »oran. Zaptiye nezareti mürtantiklerinden Sabri beyin ve bu »uali gazetesinde ns»- reden Hefi Cevat beyin muhake­ mesine, dün Birinci ceza makke - meşinde bakıldı.

Muhakemeden iki saat evvel Hüseyin Cahit bey, reis beyin oda­ sına gelerek, uzun müddet kendi- sile görüştüğü, hüviyetleri bizce malûm olan bazı kimseler tarafın­ dan temin olunuyor. Mahkeme sa­ lonunda heyet teşekkül etmiş, Sab id bey de sanık n^evkilnl almıştı. Bej dakika sonra Hüseyin Cahit bey geldi, tik önce keyfiyyet Hü­ seyin Cahit beyden soruldu. A y a ­ ğa kalktı ve cebinden ceza kanu­

nunu çıkararak:

«Sabri beyin Alemdar gazete­ sinde bana hitaben yazmıj olduğu bir mektupta, güya devri sabıkda, geceleri zaptiye nazırı $|ıflk pasa- m s nezdine gittiğimi ve kendisin­ den para aldığımı ve ben çıktık­ tan sonra, altı kesik ‘ Jurnaller çıktığını yazmak suretife haysiy- yet ve namusumu lekelemiş oldu­ ğundan, ve gazetenin müdir me­ sulü Reli Cevat bey de cürüm or­ tağı oiduğundan, hjsr ikisinin hak­ kında ceza tayin edilmesini ve 1000 lira manevi z-aıar olarak, kendilerinden nakdi tazminat alın masını isterim» demiştir. Bunun, ü- serlne Sabri bey ayağa kalkarak:

(DlM'am: gelecek sayıda)

— Borcumu yarın isterim.

— Y o , eğer bana bir ay- d ab a mühlet vermezsen seni îomünist diye âleme yayana».

Yine O Malatya Valisi

B a ğ ı m s ı z Halk Partili Millet vekili İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu ile Demokrat Millet vekili Adnan Menderes tirende ge" Iiyorlarmış. Sâylav kompar­ tımanında yanlarına biri ge­ lip,

Menderese sormuş: — Hangi partiden siniz? — Demokrat.

Adam, cankurtaran simidi gibi Adnan Menderese sarıl­ mış, sâygılarmı, sevgilerini sunduktan sonra Baltacıoğlu- na dönmüş,

— Siz hangi partiden si­ niz?

Baltacıoğlu, başına gelece­ ği anlamış, ıkınıp sıkındıktan sonra,

— Bağımsız, diyebilmiş.

★ Paşabahçe Cam fabri­ kası bir saat dayanır, cam kadın çorapları imaline baş­ lamıştır. Yamalı çorapla ge­ zen baylara müjde.

Gazetemizin Malatyadaki satışı için bize iki bayi m e f tupla müracaat e t t i . Her hafta telgrafla istedikleri ga zete miktarını muntazaman arttırdılar. (Telgraflau bizde mahfuzdur.)

Geçen hafta bu iki bayi birden «Markopaşa yollama­ yın » diye telgraf çektiler.

Malatyalı okuyucularımız­ dan aldığımız mektuplardan öğreniyoruz ki, Malatya v a ' lisi Markopaşanın Malatyada okunmasını yaıak etmiş.

Üstelik Malatyada çıkan bir gazete de ne dediği anla­ şılmayan - Başka türlüsü e- 1 inden gelmez " metre metre lâflarla bize hücuma başla - mış. Bunlarda yetmiyormuş gibi dört küçük sayfalı gaze temize, «matbuat kanununun falanca maddesi; deyip ku­ laç kulaç gülünç tekzip yağ" diriyorlar. Eğer okumaları

yazmaları olsa, dört sayfamı zı da tekziple dolduracaklar ama, işte ancak bu kadarını yapabilmişler. Bu tekzipler bu tavzihler, ancak işkilli in­ sanların yaralarından gâcun- duklannı isbat eder.

Bize bu tekzipleri Ziraat Oclası başkanları, şehir mec­ lisi üyeleri ve vali efendi hazretleri gönderiyor.

Malatya halkından aldığr mız yüzlerce mektup da gö­ zümüzün önünde..

«Size mektup yazan Malat yalıların adresini verin ki, inanalım» diyorlar.

Siz yine inanmayın, biz yi­ ne adresleri vermiyelim. Ga­ zete okunmasını yasak eden" îerin bu namuslu vatandaşla­ ra neler yapacağım anlamak için sizin kadar bile iz'an sa­ hibi olmak yeter.

(Devam ı gelecek sayıda)

e y ı ı z u ! . .

baktınız mı, siyasî havanın ne tarafa döndüğünü derhal anlarsınız. İnönü Başvekildi. O zaman, vitrin İnönünün re­ simlerde dolu idi. Bir sabah baktım, bütün resimleri kalk" mıj. Ertesi gün gazetelerde okudum: İnönü başvekillik­ ten çekilmiş. Yine bir gün baktım, vitrin İnönünün rs- simîerile dolu. Ertesi gün ga­ zeteleri okudum:

İnönü Cumhur Başkanı ol­ muş.

Birgün bakarsınız vitrin bit adamın resimlerde dolu. Y a ­ tağa girerken, yataktan çı­ karken, soyunurken, giyinir ken, öksürürken, tıksırırken poz poz resim! Ertesi gün, bu adamın başına devlet ku­ şu konmuştur.

Sanki resimleri asıldığı için mevki alırlar, sanki resimleri kaldırıldığı için istifa etmiş­ lerdir.

Bir matbaacı, Süreyyanm binasını kiralamış. Biz de Markopaşa’ yı dizmek üzere bu matbaacı ile anlaştık. Tam yazılar dizildi, basılacak, biı haber:

— Süreyya bey yazıları at­ tırdı.

— Âmân Süreyya bey, giz li beyanname basmıyoruz, kanunsuz iş görmüyoruz . Hem sizinle alâkası ne?

— Dizilen yaz’larm kur­ şunları benim birader.

Ben de sizinle beraberim. Yerden göğe kadar haklısı­ nız. Am a bu herifler (a y ­ nen) Atın altında buzağı a- Tiyorlar.

İşte bu adamların iç yüzü. İnsan Halk partisine de, men", lekete de acıyor.

İ ş t e bu-a

Eminönü Halkevinde genç­ ler bir «Şiir gecesi» tertip et msşîer. Hazırlıklar yapılmış, davetiyeler dağıtılmış. Tam saatinde Halkevine gidenler, kapıyı yüzlerine kapalı bul­ muşlar. Karatahtada bir ya­ zı: Şiir gecesi tehir edildi.

— Neden? diye sorduk. — Gençler hazırlanama ■ dılar, aruz vezniie şiir okuya" mıyorîar, diye cevap aldık.

Meğer, İstanbul Maarif mü dürü ve Hâlkevi reisi Murat Uraz, okunacak şiirleri dinle­ miş,

— Amanın çocuklar, de­ miş, ben de sizinle berabe­ rim. Am a bu çatı altında an" cak Yusuf Ziya, Oryan Sey- fi gibilerin şiirleri okunabilir. Siz bunları okumak için

baş-“tifc."

ka bir salon bulun, ben de geleyim. Burada mehtap, aşk maşk şiirleri okuyun.

Beyoğlunda bir Süreyya fotoğrafhanesi vardır. Bu fo ­ toğrafhanenin vitrini, bir si­ yasî barometredir. Vitrine

B Ü Y Ü K A N N E N İN D U A S I Lütfü bak millete şayan olur inşallah Daima her işi asan olur inşallah.

Senelerdenberi zülmeyliyerek ev yıkanın Dilerim hanesi viran olur inşallah.

Devletin haznesi bir gün dolarak mangır ile Memleket bir tümenistan olur inşallah. Uyarak Almana devletlere meydan okuyan Hedefi danei Alman olur inşallah.

Mülkü mahveyleyerek sonra firar eylene Alemin her yeri zindan olur inşallah. Şu mübarek vatanın ismine Turan diyenin Akıbet son yeri Turan olur inşallah.

A lem i methile ya zenımiîe Fazıl Ahmet Gün gelür nazıru ayan olur inşallah. Şu bizim memleketin bazı muharrirlerinin

Hem sözü, hem özü insan olur inşallah. Şarku garbin dolaşup Ahmet Emin her yerini Yine «V atan » (V a k it) mda Çağırtkan olur inşallah

Diyemem doğrusu eş*ar yazup da oğlum Naili serveti saman olur inşallah.

( Sihimı ilham) dian

İsviçre'de Milletler arası ses müsabaka­ sında yüzümüzü ak

çıkaran soprano

Ş a d an Canda?

m Mithat Fenmen’le beraber 25 Şubat salı gecesi Melek si­ nemasında vereceği konseri kaçırmayınız

2A Şubat 1947

M A R K O P A Ş A

3

G a z e t e ve G a z e t e c i l e r

Y A R I M

Beşi de komşum, beşi de Halk Partili.

— Halkevinde toplantımız var, gel dediler.

Eh... İnsan gâvur olmaz a. Halkevleri, her ne kadar hal­ kın evi değilse de, kilise de değil ya. Kırk yılda bir karı lâfı dinle, derler. K:rk yılda bir partili lâfı dinlenmez mi?

Birinci komşum, kürsüye geldi:

— Saygı değer misafirler, Kıymetli ilim adamımız, milletler arası şöhreti' olan profesör Bademoğlu şimdi •ize, «Sandık oyunları» hak­ kında İlmî bir konferans ve" recektir.

Bademoğlu kürsüye gel­ di:

— Saytn baylar, b a y a n la r .

Benim gibi bir kara cahile, yüksek iltifatları ile, tevec­ cühlerini esirgemiyen arka­ daşıma, huzurunuzda alenen teşekkür eder ve sözü Pata- gonya akademisi fahri azası arkadaşıma bırakırım.

Üçüncü komşu, kürsüye geldi:

— Benim gibi bir fakiri pür taksire, kerem edip, ulvî huzurunuzda söz söylemek iütfunu bahşeden arkadaşı

-S A A T -S

ma, en derin hürmet ve min" netlerimi. arzettikten sonra, sözü, ilim şampiyonu profe­ sör A li Riza Ürken’ e bırakı­ rım.

O ona bıraktı, o onâ bırak tı, iki saat mi, üç saat mi, yoksa dört saat mi saygılar, sevgiler, sövgüler devam et­ tikten sonra,

— Tazim telgrafı çekelim demezler mi? Alkışlar ara­ sında, kendimi zor dışarı at­ tım.

Kaçtığım için, beni mi al­ kışladılar, yoksa telgrafı mı bilmem.

Ben size yapacağımı bili­ rim. Görün bakalım, adama saatlerce maval nasıl dinle­ tilir.

Her akşam Kandilli rasat­ hanesine telefon ediyordum:

— Yarın hava nasıl? — Yağmurlu.

inadına bava güneşli. — Yann nasıl hava? — Günlük güneşlik.

İnadına bir yağmur, bir fırtına. Yine bir akşAm tele­ fon ettim. Yarın hava mis dediler. Tamam.

Komşuların kapılarını te­ ker teker çaldım:

— Aman arkadaşlar, yarın ok meydanına gelin. Bakan" lar, başbakanlar da gelecek. Falâncanm ölüm yıl dönümü var.

•a n

U K Ü T

Randevü saatinde bir de baktım ki, bakanlara görün­ mek istiyenler, fırağı, smoki­ ni sırtlamış, meydana dökül­ müş.

Kara bulutlar da etrafı kap iıyor, gök gürliyor. Benim u" murumda mı? Sırtıma muşam bayı, ayağıma lastikleri ge­ çirmişim. Çıktım bir taşın üs" tüne, başladım bağırmağa:

— Yaşasın vatan. (Y a şa­ sın) .

Şimşekler de çakmağa baş­ ladı.

— Yaşasın, var olsun, (var oîsıln) Bir rüzgar çtktı, ama ne rüzgâr. Şapkalar, kar ga sürüsü gibi havada uçuşu­ yor.

Bıraksam, herke3 şapkala­ rın peşinde koşacak. Bırakır mıyım hiç.

— Falanın hatırasını taziz için beş dakika sükût.

Şapkalar uçuşa dursun. Her kes yerinde kazık gibi kaldı.

Ne de yağmur yağıyor. Kamçı gibi suratlarına çarpı­ yor. Beş dakikalık sükût bi" ter bitmez, on dakikalık bir daha.

Yağmur şapkalardan ense­ lere, enselerden kuyruk soku­ muna, oradan topuklara ka­ dar gidiyor. Ufak bir kıpır - dama oldu mu,

— V ar olsun, partimizi

S i y a s e t l e ki m

Aıosrlitada ultuyan Türk tale­ beleri Cemiyeti, memlekete bir be­ yanname yollamışlar. Bu beyanna­ mece demokrat gazetelerin kapa­ tılmasından, hakiki milliyetçi mü­ tefekkirlerin tevkif edildiklerin­ den muhalefet partilerinin kapa­ tılmasından duyduktan üzüntüleri bildiriyorlar. Ve fajist karakterde olan bu hareketlerin, Türk mille­ tinin arzuları hilâfına yapıldığını söyledikten sonra, bazı taleplerde bulunuyorlar.

Simdi bizim gazeteleri bir telâş­ tır ainu». Cumhuriyet diyor kİ:

— Amerlkadaki talebelerimiz derslerini, kitaplarını bırakmışlar, siyasetle uğraşıyorlar.

Yahu, insaf edin; milletiniz, v a­ tanınız, dininiz, ananız babanız bağına insaf edin. Burada matba­ alar yıkılırken, gazeteler yırtdır- ken, nümayişler, mitingler olur­ ken, kamyonlar dolusu jandarma, polis yollanırken nerede idiniz? O zaman neye:

— Çocuklar, siz derslerinizi, ki­ taplarınızı okuyun, demediniz.

Hem neden üniversiteli siyaset­ le uğraşmasın. Talebe siyasetle uğratmaz, memur uğraşmaz, as­ ker zatten uğraşamaz, isçiyi bırak «nazsınız, esnafın esasen vakti yok, Peki, siyasetle yaimz siz mi uğra­ şacaksınız?

Yine gazeteler yazıyor, üniver- sitelerizoiz bu beyannameyi protes to etmişler. Ne olur, ömrünüzde bir kere doğru söyleyin, katakulli yapmayın. Sömestir tatili başlamış tır, talebeler evinde, köyündedir. Posta İle mİ sorup öğrendiniz?

Yine bir gazetemiz yazıyor: A - merikada böyle bir talebemiz

yok-bastınyorum.

Gök Be benimle müttefik. Ben var olsun dedikçe,

— G üm ...

Alkışladıkça şimşekler ça­ kıyor. Yıldırımlar düşüyor. Parti ümmeti, ıslak tavuk gi" bi, kafalarını paltolarına so­ kuyorlar. Bırakır mıyım, yağ mamı var...

— Yaşasın Halkevleri, ya­ şasın İstanbul kaldırımları.

Kimsede alkışiıyacak hal yok.

— Allahını seven alkışla­ sın. Ananızın, babanızın başı için yanm saat sükût, dedim ve kaçtım.

u ğ r a ş a c a k ?

mug. Bıı iğin içinde bir dolap var»

mıg.

Başka bir gazete yazıyor: Boy- ie bir talebemiz varmış, ama tah­ sisatım kesmişiz de gücenmiş, böy ie yazmış.

Eliniz varsa, vicdanınız varsa, elinizi vicdanınıza koyun. E t e r Amerika-daki c.yni talebeler:

— Bravo, iyi yaptınız, var ol­ sun! deselerdi, nasıl, o zaman re­ simlerini basar, teretimei hallerini yazar, ve tahsisatlarım arttırırdı­ nız c^eğil mi?

Ezop gribi, fenerle doğru söz!3 aradım.

X

Para öğüten makineler:

iruiih Kıfkı Atay'ın biraderi 1 *3- ■et Halil A tay da, ağabey isi ve diğfcr partili gazetecilerle, seneler­ denberi, partinin otağına incir a- ğatı dikmek, ketesine darı ekmek için grayret ediyorlar. Himmetleri var olsun.

Atay IX, İstanbul, adlı okunmaz dergride, Filinin hamuru ile her u- muru devlete karışan gribi işi allak bullak ettikten sonra bakın, ne cevherler yumurtluyor:

yasî, içtimai, İktisadî eşit şartlar temin eden bir İçtimaî nizamda (Galiba Türkiyeden bahsediyor), sınıf ihtiyacından, birbirlerini is­ tismar eden çeşitli sınıfların ırıev- cudiyetinden bahsedilemez, edilme­ melidir, edilmesi ya cahillik, ya sahte politikacılık olur,»

«Vatandaşlara anayasa

İnsan bunları okuyunca, gayri ihtiyari «vay anasını» diyor. Eğer gu 18 milyon vatandaş da yola­ cak birer Halk partisi bulsaydz, bu sözler haklı olurdu.

Atay n, bu kadarla kalsa, yine İyi. Daha ne marifetleri var:

«Şimdi fabrikada işi, işçi değil makine yapıyor. Her ban gri bir kı y

metin istihsalinde işlinin payı, makineninkinden yüzde ¿teksen da­ ha azdır.

Atay efendi bunda da haklı. Cünkii kendileri, partinin paracık­ larını öv ütüp deve imâl eden ma­ kinedirler. Kişi, etrafını da kıendl gjlbl bildiği için, bu memleketin dilsiz, ağızsız, be;, iısîz makineler­ le dolacağını umuyor.

Halbuki yine o Halk partisi, Türk cemiyetinin sınıf esası ülgeri­ ne teşkilatlanmasını kabul etmiş­

ti. Acaba Halk partisi, o zaırçu* bir kara calililik veya sahte poli­ tikacılık mı yaptı?

Bir İnsan otomobilini, apartmıa- nmı, tahsisatım kolundaki altın zinciri, hele kabiliyetsizliğini, bııa dan daha saçma şekilde nasıl mü­ dafaa eder?

Adam oynatan ayı

Kızgın »aç üzerinde çiftetelli oy- namıya başlatıldığından beri sahibi­ ne kızan ayı, bir gün memleketin göbeğinde, iğne atsan yere düşmez bir kalabalık önünde, iki ayağı üze­ rine davet edildiği sırada, " olur a - dile ve iz’ âna geldi. Burnundaki e- tin yarısını feda ederek halkasını »öktü, iki dişi pahasına kırdığı zin­ cirini derhal sahibinin boynuna il­ mikledi; sopasını ve defini ellerine aldı, sahibine:

— Haydi bakalım koca oğlan, ha­ nımlara beylere selâm!

Dedi. Seyirciler hayret ve heye­ can içindeydiler. A y ı bir karşılama tutturdu, adam da çaresiz oyuna kalktı ve terliyesiye döktürdü, göbe­ ği düşercesine kıvırdı, mafsalları ağ­ rıyacak kadar çalkaladı.

Ayı, bu faslı bitirir bitirmez nu­ maralara geçti:

— Eeee Kocâ oğlan, - dedi ada­ ma - Bendeki, kuyrukla şendeki es­ vabı hesaba katmadan, de bakalım

ikimizin arasında ne fark var?

Adam,

cevaben, evvelâ eğildi ta­ banını, sonra da kalkıp avucunu ya­ ladı.

Ayı, aferin makamında, adamı bir kesme şekerle taltif ederek, ikin­ ci sualini sordu:

— İnsanların fakir fukarası nasıl yaşryor. Koca oğlan?

Adam, derhal yüzükoyun yattı ve üç beş adım süründü.

V e artık sual - cevap şeklindeki numaralar şöylece devam etti:

__ Yanağına şöylece bir tokat at­

salar.-Ayı. Tokadı ayıca vurarak sualini tamamladı:

— Ne yaparsın?

Adam, öteki yanağım da uzattı. — Bir derdin olursa nereye baş vurursun?

Adam, başını taşlara vurdu. — Sizde gelene ne yaparlar? Adam, meçhul bir muhataba doğ­

ru şapkasını çıkardı ve vücudile ka­ im zaviye teşkil ederek etekledi.

— Gidene ne yaparlar?

Adam, bu defa meçhul bir muha­ tabı çifteledi:

— A ç ayı oynar mı?

Adam, «oynam az» manasında hareketsiz durdu, fakat ayı sopayı çırpıştırınca, sopayı öptü ve şerefine birkaç göbek attı.

Ayı, şefkatle Koca oğlanı öperek, terini sildi. Sonra son ve en mühim numarasını göstereceğin» ilân ederek gülmekten kırılan seyircilerden ye­ niden parsa topladı. Nihayet son

numaralarını da şöylece eda ettiler: — De bakayım Koca oğlan, arımı dun iyisini kimler yer?

Adam, ğörücü’ye çıkmış gelinlik kızlar gibi, kolu ile yüzünü örterek ve kırıtarak utandı, utandı...

Etraftan sürekli alkışlarla «bist, yaptılarsa da, ayı «Kalk gidelim» havasım tutturdu, adam, hanımlara beylere selâmını tekrarladı. Seyirci­ ler arasından « A y ı dayı, ne olursun, beni de oynat, beni de oynat!» diye yalvaranlar çok.

Nihayet ayı, adamın ipini üstüne bırakarak, ellerini kalçalarına koydu ve gülümsiyerek onlara hitap etti:

— Arkadaşlar! Biliyorum, köçek­ liğe benden daha yatkın ve hevesli­ siniz. Fakat hepinizi oynatmıya be­ nim gücüm yetmez. Müsaadenizle şimdi bizim ormana gidiyorum, tez günde irili ufaklı bütün sülâlemizi toplayıp getireceğim. Artık dağda ceviz taşlıyacağımıza, şehirde adana oynatacağız. Biz gelinceye kadar bu­

(3)

4

M A R K O P A Ş A

2 4 Şubat 1347

M u a z z a m y e r l i kepı azel i k i

— Tefrika No. 4 —

— Filmde intihar olmasın, diyorlar.

Sonra etrafındakilere emir verdi:

— intihar yok, orasını şöy le yapın. Kızla oğlan öpü­ şürler ten, ayakları havagazi musluğuna takılır, musluk a- çılır. Onlar da, İlâhî bir aş- ■ km heyecanı ile, ne yaptık ' larmı bilmez bir halde, bu­ runlarını hava gazi musluğu­ na dayarlar, zehirlenirler.

Rejisör, lâfını bitirmişti ki, bir resmî zarf daha geldi.

— Nereden üstad?

— Emniyet müdürlüğün­ den. Filmde dan dan olma­ sın, siyasî işlerle meşgulüz, uğraşacak vaktimiz yok di-, yorlar.

t » Şimdi ne yapacaksınız? — Dan yerine dun dun.

Bir zarf daha geldi, — Bu da dış işleri bakan­ lığından. Filmde dostlarımızı gücendirecek bir şey bulun­ masın, diyorlar.

Talat bir emir daha verdi: — Filmdeki Hıistaki, ça " buk din- değiştirsin.

Bir adam elinde başka bir zarfla geldi.

Talat,

— Bayındırlık bakanlığı di yor ki, dedi,

— Ne diyor?

— Dosta, düşmana karşı köprülerimiz, yollarımız bo­ zuk gösterilmesin.

— Şimdi ne yapacak sı nız?

— Asfalttaki çakılı kaldıra cağız, demeğe kalmadı, Mil­ li Eğitim bakanlığından bir zarf daha geldi.

< Aman eğitime ait gaflar, potlar bulunmasın.»

— Eyvah, dedim. Buna zor çare bulursunuz.

Talat,

— Kolay dedi, K öy okulu sahnelerini, Üniversitede a*

liriz. !^j

Sağlık bakanlığından gelen mektupta da, «artistlerin *ıh hatli elemanlardan seçilerek,

7 eylül kararlarının artistle­ rimiz üzerindeki izleri belli olmasın» deniyordu.

— /artistleri besiye mi çe­ keceksiniz?

— Hayır, dünya şampiyo­ nu güreşçilerimize, rol vere' eeğiz.

Sonra Talat beni odasına götürdü. Büyük bir dosya dolabı açtı. Bu dolap tıklım tıklım resmî zarflarla do­ lu idi. Orman genel müdür­ lüğünden Toprak ofise, hat­ ta belediyeye kadar irili w faklı her makam mektupla emirler göndermişlerdi.

— Aman, üstad dedim. Film kuşa benzedi.

— Kuşa benziyecek ki, millî olsun.

Rejisör tekrar filme başla­ dı. Artistler, üzeri saçla kap­ lı, garaj bozması stüdyonun bir kenarına toplanmışlardı. Soğuktan titreşiyorlardı. Bir yandan dâ yukardan yağmur damlıyordu. Baş kadın artist, mangalı bacaklarının araşma almıştı, öbürleri de nefesîeri- le ısmmıyâ çalışıyorlardı.

Baba rolüne Hadi Hün çık rr.ıştı. Talat, sakallarını kâfi bulmadı.

— Suratına sekiz kilo pa muk daha yapıştır, dedi.

Bir şilte getirildi. Pamukla rı boşaltılıp Hadi’ nin suratı­ na tutkallandı. Bîr yandan okuyucu bayanlar, avaz avaz bağırıyor, koyunlar meîeyor ve Cahit öpme talimleri ya pıyordu.

Talat,

— İstersen sen de öp, de­ d i

Hani niyetlenmedim değil, kıza baktım, ağlamaklı bir hfeli vardı. Adeta,

— Sen olsun, yapma, ye­ ter artık, diyordu.

iltifatlarına teşekkür edip ayrıldım.

A ltı ay sonra, duvarlarda afişlerini gazetelerde ilanını okudum.

Yüzde yüz yerli su

katıimarruş şaheser

«Harman sonunda bir gü­ nah çocuğunun acı hatıraîa - rmı Yanık Kaval nağmeleri arasında Senede bir gün sey­ redin.»

sansör göründü, yârım saat bulut, bit pazarından dekor, Haliçteki batmış gemilerin bacaları, koyunlar, eşekler, dan dan dan, 18 kilo pamuk, yirmi dakika kaval, beş tane ceset. V e işte muazzam bîr yerli kepazelik.

(S O N )

M

â

r £

ö p c &

a

DERT,. DİNLİYOR..*

-•s

Bu sayfada okuyucu so­ rularına, Markopaşanın

t cevaplarını bulacaksınız. f y , V

Adres«iz mektuplara e®- ' ' vap verilemez, isteyen o- f ' * * kuyucuların isimleri mah­

fuz tutulur.

Sultanahmet, Kabasakal N. 1 3 de bayan Hatice Kantar* îıgil yazıyor:

«Bir gece bekçi mahalle­ mizin kapularım çaldı.» Ya- nn Nahiye müdürünü görün, size basma fişi verecek» de­ di. Hastayım, Sevine sevine fiş almağa gittim. Bize biı metre basma verdiler. A y ol biz bu bezle neremizi örte­ lim, dedim. Sizin karılarınıza belki j eter. Am a biz öyle "ki k&nştan entari giyemeyiz. Biz kimsenin gırtlağına sarı­ lıp ille de bize fiş verin de­ medik. Biz yine yamalı çul­ lar içinde sağlıklarına dua ederdik. Ne diye gece yarısı

bekçi ile bizi uyandırıp, dai­ re daire dolaştırdıktan sonra elimize iki karış bez tutuştur­ dular?

Markopaşa,

Bütün mahalle bir entari yapar, nahiye müdürüne tes­ lim edersiniz. Nahiye müdü­ rü de bir tarife yâpar, hangi1 nize sıra gelirse bekçiyi gön­ derir,

— Hanım entari sırası siz­ de, alm giyin der. Fenamı bütün mahalle entari giymiş olur.

Orta okullu bir okuyucu­ muz yazıyor:

öğleden sonra okullarda

Bu sezon göreceğiniz yerli filmlcz :

Recep Peker tarafından eş siz bir tarzda yaratılan,

E BED İYEN BENÎMSÎN Filminde dışarıya zor kaça­ caksınız.

Türkiyede ilk defa göste­ rilecek filim.

A L L A H S IZ G E N Ç LİK R eji: Hamdullah Suphi. Baş relde: Necip Fazıl ve Şemsettin yeşil.

Büyük kuruntu ve kurul­ taylarla vücude getirilen bu filime, abdestli girecek, ab- destsîz, çıkacaksınız.

U N U T U L A N A D A M Yaratan: Peyamî Safa. Halkın tehacümü üzerine

Vakit yurdunda kontratı bir sene uzatılmıştır..

İS T A N B U L S O K A K L A R I İstanbul şehrinin istimlşki- ni gösterir orijinal kopye.

Yeşil sahalara dökülen göz yaşlan içindeki halkı ve tam üç saat merdivenleri seyre­ deceksiniz.

G E N Ç LİK G Ü N A H I Baş raide: Nihat Erim Şa- ler Baştan çıkan bir genç pro­ fesörün acıklı siyaset haya­ tı.

Hayattan alınmış hakikî bir cinayet vak’ass:

K İT A P S IZ M E D 9N İYE T Baş rolde: Reşat Şem settin Sirer, Harici sahneler K öy Enstitülerinde, dahili s&yneler, Ankara Palas ve Karpiçte. Bu filimde kitap o kumadan nasıl âlim olunaca" ğını öğreneceksiniz.

MES’ IJT Y IL L A R Baş rolde: Şükrü Saraçoğlu Ateşli şarkılar, emsalsiz nu­ tuklar, ve inanılmaz derece­ de zengin kostüm ve dekor­ larla çevrlimiş tarihî bir fi­ lim.

LO R EL, H A R D I D İP L O M A T

Tiirkiyenin iki meşhur ko­ miği Orhan Seyfi ve Yusuf Ziya.

Kahkahadan kırılacaksınız. Kasık bağı tedarik edin..

Fuat Köprülünün ölmez eseri:

Biı şaşkının göz yaşları, Görülmemiş bir muvaffa­ kiyetle gösterilin iye başlan­ dı..

Kat’iyen unutmıyacağımz bir eser, gaflet içinde bir mu­ harririn büyük ihtirası..

yapılan etüd saatleri kaldı­ rılmıştı. Sonra yine koydu­ lar, yine kaldırdılar, yine koy dular. Bunun sonu ne ola­ cak?

Markopaşa —

Bir bakanın koyduğunu 5*- bür bakan kaldırır. Başka* türlü yeni icraat yaptıklarmış nasıl anlatacaklar? Yavrum işte «izde böyle böyle yetişip, hiç bir iş yapmadan çok {$ yapmağa alışacaksınız.

Beşiktaş» an bir okuyuz ır - muz yazıyor:

22 senedir E. T. T. de ça­ lışırım. Aldığım günde 2,5 liradır. Çocuklarım soğukta titreşirken ben de bütün gfc- yan aç yarı tok ayaktayım. Derdimize bari sen bir çare* bul.

M ark o Paşa:

iyi, yine ayakta kalabilmiş­ sin. i ebıik ederim. Çarene-, gelince, K el merhem buîa» başmâ çalarmış.

Balıkesir Kenar nmhaîled? halkı yazıyor:

Mahallemizin sokakların­ da elektrik tesisatı olduğ* halde yakmıyorlar. Ne yapa­ lım.

Mark o Paşa:

O elektrikler seçimliktir. Seçimden seçime yanar. Y » her gece seçim yapm yaktır karanlıkta göz kırpmağa alı* çın.

MARKOPAŞA

H a I lc i ç i n

Haftalık S İYA S I M İZ A H G a z e t e s i Fişti 10 kuruş Abone : Üç aylık 120 krş. A ltı » 240 » Bir yıllık 450 » Sahibi ve yazı işlerini

fiilen idaıe eden Sabahittin A li Dizildiği yer: İ Ş I K

Mürettiphanesi Basıldığı yer: Berksoy mat

idare: Ankara cad V iîâ | yet karşısı izzettin han No 24 idare ve yazı işlerine gönderilen mektup zarf­ larının başına Markopaşa yazılması rica olunur.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

vatandaşların tepkisine neden olan ‘Epique İsland’ hakkında Aksoy Holding CEO’su Batu Aksoy “Dolgu talebimiz ret edildi ama Marina için ÇED sürecimiz Çevre ve

Dizide basın patronu, onun yanında çalışan bir gazeteci ve gazete satan bir çocuk karakteri bulunuyor.. Sondan başlayarak devam edersek, “gazete satan çocuk” filmin ilk

Ankara Kızılay'da açılan ateş sonucu hayatını kaybeden Ethem Sarısülük'ü vurduğu iddia edilen çevik Kuvvet polisi Ahmet Şahbaz, çıkarıldığı mahkemede

Çizelge B.14 : B binasına ait üçüncü katta bulunan kolonların X doğrultusunda moment kapasiteleri ve etki/kapasite oranları ile r sınır değerleri.. Çizelge B.15 : B

A) Atmacanın yavrularını beslemesi. C) Herkes yaptığı suçun cezasını çeker. D) Her söylenene inanmamak gerekir. Yıllar önce üç kişiden oluşan fakir bir aile varmış.

Literatürde en sık uygulanan ve önerilen adölesan sağlığını geliştirme programlarının beslenme, egzersiz, hijyen, uyku, alkol, ilaç, sigara kullanımı ve

— Kalkın ayağa.. Meşrutiyetten evvel ve sonra.. Fatin efendinin delâletiyle. Istanbulda son za' manda heyeti merkeziye âzası sıfatiyle bulunuyordum. İaşeye ait

Çalışmada binalarda kullanılan su yalıtım malzemeleri araştırılarak, ne tür su yalıtımı uygulamalarının yapıldığı ve bina toplam maliyetindeki yerinin ne