• Sonuç bulunamadı

[Nihat Reşat Belgeri'in anıları]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "[Nihat Reşat Belgeri'in anıları]"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

g ü ı'U ^ Ü H H la d e lû j/g

8

Anlatan: Dr. N İH A T REŞAT BELG ER.

- 1 8 — Yazan: SABİH A LA Ç A M

Ermeni ve Bulgar teşekküllerinin

de iştirakile bir kongre

toplamağa karar vermiştik

M elodik bir şekilde teşkilât ku. ruyor ve faaliyetimiz esnasında bilhassa şu üç noktayı nazarı dik­ kate alıyorduk:

1 — Hariçte aleyhimize yapı - lan propagandayı önlemek. Böy- lece, millet' masum, hükümetin zalim olduğunu tebarüz ettirmek ve bütün halkın hürriyet aşkı ile yandığım öne sürerek pek yakın bir anda da “ Meşrutiyet idare” rinin kurulacağını anlatmak.

2 Dahilde, vatandaşları ikaz-X etmek ve hükümeti yıkmak, “ Meş rutiyet idare” yi kurmak için teş ki!ât vücude getirmek.

3 - Abdülhamit II yi istihlât edecek hükümdarın hürriyet, Meş rutiyet taraftarı olduğunu, müm. kün ise, vesaikle isbat eylemek.

Hal bu merkezdeyken bir de kongre yaptık. 1907 senesinin baş. langıcıydı. Muhtelif unsurların memleket içinde faaliyette bulun­ duklarını ve hariçte de menfî bir şekilde propaganda icra ederek impa ‘ orluğ’ in mukadderatı üze­ rinde muzır bir rol oynadıklarını göz önünde tutt k.

Bilhassa. :mparator!uğun bün - yesini sarsmağa çalışan unsurla . rın arasında F'rmenileıle Bulgar, lar ön plânda geliyorlardı. Her iki zümrenin gerek Rumeli gerek A- nadoluda mevcut olan komitecile - ri, devletin İçtimaî bünyesini, u - mumun emniyet ve itimadım, ida. rî ve inzibatî müesseselerin oto . ritesini sarsacak şekilde faaliyet - te bulunuyorlardı.

Bu mahzurları bertaraf edebil - mek için, Türk olmıyan unsur - larla temasa geçerek, onları mu . ayyen bir fikir, bir sistem etra . fında toplam a' yani bizimle be - raber ve memlekete zarar vermi - yecek bir tarzda çalışmalarım te­ min eylemeği düşündük.

Ermeni ve Bulgar teşekkülleriy. le muhabere ettik. Gerek memle . ket haricinde, gerek memleket da­ hilinde bulunan bütün Ermeni ve Bulgar ekalliyetlerine kong - renin maksadını izah eden mek - tuplar yolladık.

Bu hareketimiz bilhassa Erme, niler arasında bariz bir alâka u . yandırdı.

Fakat Bulgarlar tarafımızdan vaki olan davete icabet etmediler.

Yaptığımız müracaate cevap vermemenin de bir nezaketsizlik teşkil edeceğini düşünmüş olacak­ lar ki, mukabil bir tezkere ile kon­ grenin mesaisi hakkında muvaffa­ kiyet temenni ettiler.

Lâkin, Ermeniler kongre teşeb­ büsünü büyük bir alâka ve hüsnü niyetle karşıladılar. Yolladığımız mektuplara derhal nazikâne bir şekilde kaleme alman tezkerelerle

tiği muharebeler halini almıştır. A lm a n t e b liğ i

Garb cephesi narekâtma dair dünkü Alman tebliği şudur:

“ Sarbruk civarında düşmanın topçu faaliyeti kaydedilmiştir. Düşmanın öncüleri ağır zayiatla tardedilmiştir. Alman toprakları­ na hava hücumları olmamıştır.,,

- 1 V A Z A W V E

çp I

i

)ALX©?

süe

><

mukabele eylediler.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra da Ermeni murahhasları gelmeğe başladı. Bunların arasın­ da Osmanlı Ermenilerinin murah­ hasları bulunduğu gibi, Kafkasya- dan, Mısırdan, Bulgaristandan ve hattâ Amerikadan yola çıkan de­ legeler de vardı.

O sırada Abdülhamit II niıı meşhur diplomatı Salih Müniı paşa — geçenlerde vefat etmiş­ tir — Paris ‘sefiri kebir„iydi. Kon gre teşebbüsünden malûmattar bu lunan Salih Münir paşa, belki de keyfiyeti hünkâra bildirmiş ve ondan men’ ; hakkında bir irade almış olacak ki fikrimizin fiilen tahakkuk edememesi için resmen müracaat eylemiş !

Doğrudan doğruya başvekil ve dahiliye nazırı Klemansoya yapı lan bu müracaat bizi müşkül bir vaziyette bırakmıştı. Zira. Salih Münir paşayı rencide etmek iste- miy.en Klemanso, ona müsbet ce­ vap veryniş.

Halbuki, biz, kongre için istih­ sali icap eden resmî müsaadeyi a- lacağımızdan emindik. Her taıala gönderdiğimiz mektuplar üzerine de, yukarda da söylediğim veçhile. Ermeni delegeleri Parise gelmiş­ lerdi !

Bu çıkmazın çaresini prens Sa- balıaddin bey buldu.

Kongreyi menetmek isteyen Kle mansoyu yumuşatmak için, ehil) basından bir Fransızın tavassutu nu rica etti.

Bu zatın müracaatı neticesinde içtimaa, ancak hususî bir sa’onda yapılmak şartile müsaade eyledi ler!

“ Hususî bir salonda..,, kaydı da bizim için bir hayli müşkülâtı mu­ cipti. Zira adetleri yüze varar. delegeleri istiap edecek hususî bir salon bulmak mühim bir meseley­ di. Çünkü, herhangi zengin bir Fransızın, böyle bir kongre için, evini bize tahsis etmesi imkân iz idi.

Bunun çaresini, gene prens Sa- balıaddin bey buldu. Dostların­ dan mösyö Dolormenin Türen so­ kağındaki 8 numaralı evinde top­ landık.

Fakat, toplantımıza takaddüm eden günlerde diğer bir engel ile daha karşılaştık. Kongreye kimin riyaset edeceği mevzuubahs olmuş. Bunun hakkında bir karar vere­ memiştik. Nihayet, şöyle bir for­ mül bulduk.

Üç gün sürecek olan kongrenin ilk celsesine Ahmet Rıza bey, ikin­ ci celsesine Prens Sabahattin bey. üçüncü celsesine de Malûmyan e fendi riyaset edecekti.

Malûmyan efendi hakkında da biraz izahat verelim: Bu zat. Er­ meni delegeleri meyanında Pari­ se gelmişti. Asıl ismi Agnuni oldu­ ğu halde, Malûmyan lâğbım al­ mıştı.

Kongrenin bir de heyeti tertibi- yesi vardı. Ben bu heyete dahi! bulunuyordum ve ayni zamanda raportördüm.

îlk celse açıldıktan sonra, içti­ mainizin sebebleri hakkında kaleme almış olduğum mazbatayı okudum.

Bunda, size evvelce uzun boylu izah eylediğim noktai nazarımızı müdafaa ediyor ve gerek yapılan propagandaların, gerek muhtelit görüş zaviyelerine göre tanzim e dilen çalışma istikametlerinin tev­ hidini öne sürüyordum.

Bütün delegeler, üç gün devam eden müzakerelerden sonra serdet- tiğimiz mütaleaları tasvip eyledi­ ler. Böylece yapılan propagand. ve çalışmaların birie#tiril*esi fik­ ri kabul edilmiş bulunuyordu.

(2)

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

— 1 9 — Yazan: SABİH ALAÇAM

Selâniklen aldığımız bir mektupla

birleşmemiz lüzumu bildirilıyorau

Fakat, Kongre dağıldıktan ve memleketlerine döndük

{ t n sonra, v a r . 1 “ âıem gene o

f âl , de-'r: gene ol aevran,, şek­ lini aldı.

Böylece, kongrenin kararlan yalnız kâğıt üstünde kalmış olın yordu.

Bu, her ne kadar gayretlerimi­ zin tamamen semere vermediğine ..âıet etmekte ise de, kongrenin büsbütün . i ayda vermediğini zan-

'.eylemek de hatadır.

Çünkü, yanılan temas neticzsin- de, muhtelif hizipler arasında â- deta bir mütareke aktedilmiş ve auhtelıt parti mensuplarının ha- eti ruhiveleri üze-Hde

biribirleri-adaki son

: de döndü

aralılarını halktan

tebe saklamak

slenı yapıyormuş

ı 1ar. Birçok işleri kadınlar yapıyor. - Postahanede hiçbir erkek memur

'■ kalmamıştır. Harp dolayısile Al-manyada dans yasak edilmiştir. Hattâ evlerdeki danslara bile mü­ dahale ediliyor. Hükümet operası 1 kapalıdır.

Diğer tiyatrolarla sinemalar a -- çıktır. Geceleri sokaklarda elek­ trikler yakılmıyor. Umumiyetle Almanlar harp istemiyorlar. Al-1 manların istedikleri karınlarının ı doymasıdır. Yiyeceklerini elde et­

mek için harp ettiklerine inandı­ rılmalardır. Polonya işinden son­ ra müstemlekeler meselesini orta­ ya çıkaracaklar. Harbi muhakkak kazanacaklarını söylüyorlar.

“ Dünya karşımıza çıksa vız ge­ lir,, diyorlar. Hükümet harpte ö- lenleri, yaralananları halktan sak­ lıyor. Yalnız harbi kazanması dü­ şünülüyor. Maamafih Polonya ile çarpışmalarda 30.000 Almanın öl- ( düğünü işittim. Bundan başka has j tabakıcı bulmak için her tarafa

asılan ilânlardan yaralıların da } çok olduğu anlaşılıyor. Kadınlara iki hafta stajla, hastabakıcı ruh­ satnamesi veriyorlar. Bundan baş ka Alman hükümeti gönüllü yaz­ mak için faaliyete geçmiştir. Al­ manlar, bütün kuvvetlerini harbe tahsis ettiklerinden şimdilik yahu- dileri unutmuş gibidirler. M ahal­ lelerin ayrılması harpten sonraya bırakılmıştır.

Almanyada ötedenberi yerleş­ miş Türkler ve diğer ecnebiler, yol lann kapanacağı eııdişesile şimdi­ den işlerini bırakıp gidiyorlar.

ne karşı bir sempati vücuda gel­ mişti!

Bilhassa, kongreye takaddüm eden zaman içinde görülmekte ci­

lan husumet, hâd şeklini tamamen kaybetmişti!

İşte, bu ruhi y a k ın lık ve siya î dostluk kongrenin manevî bir mu-

..'.vi-ıi ederiydi.

Kongre dağıldıktan birkaç gün sonra, Manyasîzade Refik bey . den bir mektub aldım. Mumai­ leyh, Selânikte bulunuyor ve o- radaki ittihat ve Terakki erkânı Je temas ederek inkılâp ve ihti­ lal hareketinin içinde mühim bir uzuv vazifesini görüyordu,

Selânikteki ittihat ve terakki mensubları, Paristeki Jön Türk- lerin faaliyetleriyle alâkadar olu, yorlardı. işte, Refik beyin yolla dığı mektub da bu alâkanın bariz bir nümunesiydi.

Fakat, kendisine amca diye hi- tab ettiğimi evvelce de söyledi - ğim Manyasîzade Refik beyin postaya verdiği mektub, birçok bakımlardan bizi tenkid eder şe­ kilde kaleme alınmıştı. Manyasî­ zade Refik bey hulâsataıı diyordu ki:

“ Oğlum Nihad, biliyorsun ki memleketin İçtimaî bünyesinde bir değişiklik yapmak, istibdad idaresini yıkmak için (Ittihad ve Terakki) cemiyetini kurduk.

Birçok münevver ve hamiyet erbabı arkadaşlar, benim gibi, Selâriiğe geldiler. Halen, gün . den güne artan ve istihkar edile, miyecek bir hadde varan kuvve­ timizle memleket sınırları içinde mevcudiyetimiz tamamen hisse - lunuyor. Ayni zamanda İttihat ve Terakki fırkası yalnız Selanik - te vücud bulan mevzii bir t eşek, kül mahiyetinde kalmamış, cemi­ yetimiz bütün memlekete da) bu­ dak salmıştır.

Sizin hariçteki faaliyetinizle de pek tabiî olarak alâkadar oluyor ve hareketlerinizi adım adım ta­ kip ediyoruz.

Vatan ve millet için yapılagel- mekte olan dahilî ve harici bü „ tün faaliyetlerin tevhidi hususu - nun müşterek gayemizin tahak - kuku bakımından büyük bir fay­ da vereceğine de kaniiz.

Fakat aldığımız haberler, ma­ alesef cesaretimizi kıracak mahi. yettedir. Zira, Pariste bulunan arkadaşlar, hedefleri ayni oldu­ ğu halde,, bazı sebebLer dolayısi- le ihtilâf halinde bulunuyorlar - mış!

Bu yüzden de iki partiye ay. rılmışlar 1

Kudsî ve ulvî bir gayenin ta - hakkuku mevzubalısken, böyle bir vaziyetin şahidi olmak beni ve arkadaşlarımı fevkalâde

müte-Sehirde numune

ı

j

siperleri kazılacak

Pasif korunma heyeti müte- i hassısları bir iki güne kadar şeh­ rin muhtelif yerlerinde nümune sığmak siperleri kazdırmağa baş- lıyacaklardır. Bu suretle halka bu şekilde siperler kazılması öğreti­ lecektir.

D

Y A Z A * * n/ E

u)ALTC>?sdB>4

essir ediyor.

Aranızda mevcut ikiliği berta­ raf etmeniz, birleşmeniz için Ah­ met Riza Bey ve arkadaşlarına da müracaatta bulunduk.

Gerek onlar ve gerek sîzler bir araya gelerek konuşun, birleşin.

Bu mes’ut neticeyi dört gözle bekliyoruz evlâdım.,,

.Manyasîzade Refik beyin mek­ tubunu aldıktan sonra arkadaş . larımla temasta bulundum. Aldı­ ğım mektubu kendilerine göster­ dim ve “ tevhidi mesai,, nin hiç - bir zaman doğru olamıyacağını düşünmediğimiz cihetle Ahmet Riza bey ve arkadaşalrile bu hu­ susa dair temasta bulunmanın muvafık düşeceğini ileri sürdüm. Pek tabiî olarak geı-ek prens Sa. bahaddin bey ve gerek “ teşebbü­ sü şahsî ve ademi merkeziyet:., düsturuna taraftar bulunan arkadaşlar fikrime k a t t j T « MS - ra* «tmedüer.

(3)

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT HELGER.

— 2 0 — Yazan: SABİH ALAÇAM

Parisfeki iki

parti anlaşrpa

müzakerelerine başladı

Ahmet Hiza bey ve arkadaşla­ rı da Selânikten kendilerine yazı­ lan mektubu ayni sempati ile kar şılamış oldukları için, onlar da bizimle temasta bulunmak arzu _ sunu gösterdiler.

Görüşme mevzuumuz malûm - du.

Merkeziyet ve ademi merkezi­ yet davasının halledilmesi.

Merkeziyetçiler, Samipaşa zade Sezai beyle Behaeddin Şakir be­ yi murahhas tayin ettiler.

Mensub olduğum hizib de Fazlı beyin ve benim partimizi temsil etmekliğimize karar verdi.

Bunun üzerine biz dört arka­ daş karşı karşıya geçtik ve bir maksat, bir gaye güttüğümüze na zaran, fikirlerimizin de ayni isti, kameti alması için müzakerelere başladık.

Ben, zemini hazırlamak mak - sadiyle şunları söyledim:

“ — Meşru bir emelin tahakku. ku için toplanmış bulunuyoruz.

Gayemiz hepimizce bilinen bir şey: Meşrutiyet.

Fakat çok yerinde olan bu ar­ zunun kuvveden fiile çıkabilmesi için, evvelemirde fikirlerimizin birleştirilmesi gerek.

Mademki istibdadı yıkmak isti­ yoruz. O halde halefini tayin et­ mek, onun üzerinde çaılşmak lâ­ zım. Bugünkü idare mekanizma, smı tarihe intikal ettirdikten sonra, kurulacak olan hükümet sisteminin şeklini kararlaştırma- lıyız. Yani, bu ne tarzda bir m eş rutiyet olmalıdır?

Vakıa, "meşrutiyeti idare,, sözü çok güzel, çok cazibdir. Fa­ kat, "merkeziyet,, ye ’ ’ademi mer keziyet,, usullerinden birine m üs. tenit olmasına göre de çok farklı şekiller alır. İşte, biz bu şekiller etrafında durduk. Memleketimizde teessüs edecek olan meşrutî sis­ temin içtimai bünyemize tama . *pen intibakı bakımından uzun boylu tetkikler yaptık.

Her şeyden önce imparatorluk hudutları içinde yaşıyan muhtelif unsurların mevcudiyetini nazarı dikkate almak lâzımdır. Bunların ihtiyaçları, itiyatları, meydânları biribirine kat’iyyen benzemediği cihetle, merkeziyet usulü tatbik olunduğu zaman idare makinesi - nin aksamaması imkânsızdır. Hat tâ, hıristivan unsurları hesaba katmasak bile, meselâ Arahların, Kürdlerin idaresi ile öz Türk o- lan halkm idaresi arasında fark­ lar görülecektir.

Bu itibarla, halkı tam manasi- le memnun edecek idare sistemi hangisidir acaba ?

Şüphe yok ki, bu, mahallî ih_ tiyaçları tatmin eden, mahallî ih­ tiyaçlara müspet bir şekilde ee- vab veren hükümet taramdan başka bir sev değildir. Vilâyetler­ de mahallî haleti ruhiyeyi, ma - hallî ihtiyaçları gözönünde tut . mak, böylece en münasib olan i- dare şeklini bulmak, yani “ ademi merkeziyet,, i tatbik etmek lâ - zımdır.

İmparatorluğun mukadderatı mevzubahs olduğu takdirde, ya - ni âmme menfaatinin korunması­ nı icab ettiren işlerin tedviri için

hükümet merkezi yine tam bir salâhiyetle otoritesini kullansın.

Fakat, gerek valilere, gerek o. nu murakabe edecek olan idare heyetlerine geniş bir tetkik, ter­ cih ve mahallî ihtiyaca nazaran en muvafık olan icraatı tatbik mevkiine vazeylemek hakkı ve - rilmelidir.,,

Bu sözlerimi dinliyen mcrke - ziyetçilerin murahhasları bana şu cevabı verdiler:

— Ortaya attığınız meseleyi tetkik ve arkadaşlarımızla müza­ kere edip cevab verelim.

Müteakip telâkimizde ise, ge rek Behaeddin Şakir, ve gerek Sami paşa zade Sezai boylerin ilk lâfları:

“ — Hayır!” ı Demek oldu.

Bu menfi cevabın neye müs­ tenit bulunduğunu, ademi merke­ ziyet prensipini hangi mükîha - zalara mebni reddettiklerini sor­ dum.

Dediler ki:

“ — Sizin de pek âlâ kabul ey. lediğiniz veçhile, memleketimizde yaşıyan muhtelif unsurlar var. Hattâ, bazı mmfeakalarda, bu un­ surlar, mevziî olarak ekseriyeti bile teşkil ediyorlar. Tatbik edil­ mesini istediğiniz ademi m eıke - ziyet sistemi kuvveden fiile çık­ tığı takdirde OsmanlI imparator, luğunun muhtelif vilâyetlerinde kargaşalıkların çıkması, idari bir anarşinin yüz göstermesi mu­ hakkaktır.

(4)

3

Anlatan: Dr. NİHAT REŞA1 BELGEK.

— 21 — Yazan: SABIH A L A Ç A M

Abdül i amit devrinde hırisfıyan

unsurlar nasıl vergi verirlerdi?

Ademi merkeziyetle baş kaldı­ ran müslüman ve hristiyan un - surların imparatorluğun sükûn ve istikrar havasını bozacakları aşi - kârdır. Vakit vakit, yer yer te . zahür edecek olan bu infirad ha­ reketleri yüzünden, imparatorluk bünyesinin sarsılacağı ve devlet otoritesinin zayıflıyacağı tabiî - dir.

Velhasıl ademi merkeziyet düs­ turu öyle bir afet olacaktır ki memleketi, hallaç pamuğu gibi, dağıtacaktır!,,

Merkeziyetçilerin bu vehimleri hem hakikate tevafuk etmiyordu ve hem de gayri ilmi idi. Onlara:

“ — Yanılıyorsunuz!,, Mukabelesinde bulundum. Asabiyetle:

Hayır!,, Cevabını verdiler.

Sükûnetle sözlerime devam et­ tim:

“ — Memleketimizde yaşıyan unsurların ekseriyeti teşkil etti, ğini sanıyorsunuz! Bu, yanlıştır. İşte, istatistikler ortada. Biz, Fransızların neşrettiği "San ki - tab” i, Ingilizlerin neşrettiği “ Mavi kitab” i ve düyunu umu­ miye idaresinin istatistiklerini tetkik ettik. Bilhassa Anadoluda müslüman unsurlar, hristiyan un­ surlara nazaran ekseriyeti teşkil eyledikleri gibi, sair mıntakalar - da hristiyan unsurlar yine akal . liyette kalıyorlar. Onun için, muhtelif unsurların faikiyeti en - dişesile, “ ademi merkeziyet,, sis­ teminin idari bir teşettüte sebe - j biyet vereceğini ummak, büyük

bir hatadır.

Halkın ruhî ahvaline uygun bir idarenin kurulması ise. Mutla­ ka lâzımdır. Zira, akalliyetlerin bugünkü vaziyetleri, meyilleri tetkik edilecek olursa, “ merkezi­ yet,, sistemi yüzünden doğan ve doğacak bulunan hoşnutsuzluklar dolayısile bunların imparatorlu - ğa bağlı kalmıyacakları muhak - kaktır!

Bu nokta mevzubalıs olurken haricî tehlikeleri de görmek icab eder. İmparatorluğu parçalamak istiyen devletler, bilhassa hristi­ yan ve Arab unsurlarmı ayak - landırmak için el altından çalışı, yorlar. Bu menfi propagandanın önüne geçebilmek için idari bir terör yapmaktan şiddetle sakın - malıyız.

Haricî düşmanlığın memleket - te kök salmamasını istiyorsak, imparatorluk camiası içinde yaşı- yan akalliyetlere o tarzda bir tel kin yapmalıyız ki daha âdilâne bir idare bulamıyacaklarına, baş. ka memleketler ahalisinden ziya­ de müreffeh olduklarına inansın - lar ve hiçbir ecnebi tahrikine ka­ pılmasınlar!

Bütün bu mülâhazaları gayri, varid telâkki etsek bile, hakika­ ti bir nebze gördüğümüz takdirde "ademi merkeziyet” ten kat’iyyen tehaşi eylememek lâzımgeldiğini anlarız. Zira, hristiyan unsurlar daha şimdiden değil, hattâ uzun bir mazi devresinden beri adetâ “ muhtariyeti idare,, ye kavuş­ muş bulunuyorlar. "Ademi mer - keziyet,, ile İdarî ve İçtimaî ba. krallardan hiçbir ideoloji yakın

-lığı göstermiyen “ muhtariyeti i- dare” mevcut şekli ile zaten “ merkeziyet,, prensipiııi bir "ha­ yali muhal,, derekesine indirmiş bulunuyor.

Bunu bir misalle izah edece . ğim. OsmanlI imparatorluğu ca - miasrada halkı ezen, vilâyetlerin en büyük derdi olan nedir? Ver­ gi! Türkler, jandarma, tahsildar korkusuyla titrerler ve tarlala - rını sürecek olan öküzlerini bile vergi borcu için elden çıkarırlar „ ken hristiyan unsurlar, kilisenin bir nevi istiklâli ile bu belâdan yakalarını kurtarıyorlar!

Vali, vilâyet; kaymakam, ka - za sınırları içinde yaşıyan hris - tiyanların mükellef oldukları ver­ gi mikdarının yekûnunu baş papa sa tebliğ ediyor. Onlar, tekâlif mecmuunu, kendi aralarında ve her mükellefin istitaatı malisine göre taksim ederek topluyor ve mal sandığına bir kalemde yatı, rıyorlar. Hattâ çok zaman, iste­ nilen meblâğın kat’î surette ta­ karrüründen önce, bu mikdarı ten zil ettirebilmek çaresini bile bu - luyorlar.

Vergi mükellefiyetinin ezici şe killeri, böylece, hristiyanlar için varid olmadıktan başka, dinleri, dilleri ve harsları da tamamen müstakil bir mahiyet almış değil midir?

Her cemaatin kilisesi yok mu . dur? Ve kendi lisanları ile gerek ibadethanelerine gitmekte ve yi­ ne kendi lisanlarıyla tedrisatta bulunan mekteblerinde çocukları­ nı yetiştirmekte tamamen ser­ best bırakılmamışlar mıdır?

Böylece dini, dili, kültürü ayrı olan ve tekâlifi devleti de Jcrıjdi murakabeleri altında taksim eden akalliyetlerin yaşadığı bir impa . ratorlukta meşrutiyet idaresi ku­ rulurken, “ ademi merkeziyet” düs turundan korkmağa mahal kalır mr, ilmem?,,

Sözlerimi dinleyen muhatapla - rım, noktai nazarıma karşı olan biraz tereddütlü bir tavır aldılar; sonra |iddetle itiraz ettiler. Kana atlerince, “ ademi m erkeziyi” ka­ tiyen muzır bir sistemdi.

(5)

3

gçguÛ üH llia M la t/a

1

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

— 22 — Yazan: SABİH ALAÇAM

Aramızdaki prensip ihtilâfı artmış,

bir his gerginliği baş amışfı

“ Teşebbüsü şahsî” meselesi ne gelince, bu hususta ortaya at­ tığım bütün fikirleri, muarızları­ mız anlamamazlığa geliyorlardı: “ — Canım, diyorlardı, bundan kolay, bundan tabiî ne olabilir? Herkes, işlerini idare etmek için şahsan teşebbüste bulunur. Bu, bahis mevzuu olacak bir keyfiyet mi sanki?”

Halbuki davanın esası bu de . ğildi. Pek güzel takdir edeceğiniz veçhile, şahsî hürriyeti temin e- den siyasî kanunlarla vatandaş - ların, İçtimaî bakımdan, bütün hayat sahalarında yükselmelerine imkân yoktu!

Her vatandaş, ferden almış ol­ duğu İçtimaî terbiye ile yüksele, bilirdi. Pek tabiî olarak da hangi camia mensupları, bu fazileti ha­ izseler; o camia, memleket için - de münferid bir vaziyet iktisap eder, memleketin umumî bakım - dan bütün hayatiyeti üzerinde hâkim olurdu. Halbuki, “ merke. ziyet” idaresi bir nevi pasif bir haleti ruhiye yarattığına, vatan­ daştan tam bir itaat beklediğine nazaran, uzun bir mazi devresin- denberi şahsî teşebbüsten mah­ rum kalan, “ bir lokma, bir hîrka” mantığı ile yaşıyan Türklük ca . miasınm kendi kendine bu enerji­ yi kullanabilmesi mümkün değil­ di.

Türk vatandaşın, bilhassa İkti­ sadî sahada mevcudiyetini göste­ rebilmesi için, ferdin bu valörünü kırmayan, teşebbüs kabiliyetine kavi bir destek olan “ ademi merkeziyet” idaresinin vücuduna mutlak bir ihtiyaç vardı.

Lâkin, muarızlarımıza, bütün talâkatimi kullanmaklığıma rağ­ men, bu meselenin inceliklerini bir türlü anlatamadım.

Maateessüf, biribirini takip e- den birkaç müzakereden sonra da aramızda görüş farkı büsbü - tün genişledi.

O kadar ki, konuşmalarımıza başlamadan önce mevcut olan prensip ihtilâfı, temaslarımızı mü teakip bir his gerginliği şeklini bile aldı.

İşte, Manyasî Zade Refik Be­ yin gönderdiği mektup ile temen nî edilen “ tevhidi mesai” böyle- ce suya düştü ve maalesef “ mer­ keziyet” taraftarları da aleyhi .

mizde propagandaya başladılar. # * *

Profesör doktor Nihat Reşat B elgen

— Şimdi size, tarihî ve çok en teresan bir vakayı anlatacağım, dedi.

Evvelce, programımızdan ve çalışmamıza esas teşkil eden um­ delerimizden bahsederken, A b - dülhamit II yi istihlâf edecek o - lan padişahın meşrutiyete taraf . tar bir şahsiyet olmasını prensip ittihaz ettiğimizi ve mümkün ise bu hususu resmî vesaikle de is- bat çarelerine tevessül eyliyeceği mizi söylemiştim..

Esasen Avrupalı devlet ricali arasında hâkim olan fikir de şu id i:

Osmanlı İmparatorluğunun bünyesine nazaran, hükümdar, devlet mekanizmasının faaliyet tarzı üzerinde büyük bir rol oy ­ nuyor, padişahın, gerek hilâfet ve gerek saltanat mü.esseseleri üs - tünde zihniyeti hâkim bulunuyor du.

Yani, hilâfet ve saltanat mev­ kiini işgal eden zatın fikrî ve hissî plân ve düşüncelerine göre idare­ nin şekli ve rengi değişiyordu.

Onun için, Abdülhamit II yi istihlâf edecek olan zatın evvele­ mirde, iktidar mevkiine gelir gel­ mez hemen meşrutiyeti ilân eyli- yeceğine ve bu prensipten ayrıl­ madan devlet işlerinin nâzımlı- ğı vazifesini yapacağına Avrupa- yî, Avrupa'nın ricalini inandırmak lâzımdı.

Biz, her ne kadar temas ve ken­ dilerde fikir teati ettiğimiz devlet adamlarına, Abdülhamit II nin halefi olmağa namzet bulunan ve­ liaht Mehmet Reşat efendinin meşrutiyete taraftarlığını söylü­ yorsak da; bu, “ kavli mücerret,, imizde kalıyordu.

Avrupadaki demokratik rical, bütün teminlerimiz ve sözde ka­ lan ikna vasıtalarımız karşısında, sı Abdülhamit II nin halefinden de şüphe ediyorlardı.

Halbuki veliaht “ Mehmet R.eşat efendimden meşrutiyetin taraftarı olduğuna, hilâfet ve saltanat mev­ kiini işgal eder etmez meşrutiye­ ti ilân ve devleti bu şekilde idare eyliyeceğine dair bir vesika aldı­ ğımız takdirde, bütün şüphelerin ortadan kalkacağı tabiîydi.

(6)

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

_ _ 2 3 —- Yazan: SABİH ALAÇAM

Veliaht Mehmet Reşat efendiden

meşrutiyeti istediğine dair

bir mektup aldırdım

Prens Sabahaddin bey ile bu meseleyi uzun boylu müzakere et­ tikten sonra, veliaht Mehmet Re­ şat efendiden istediğimiz şekilde bir mektup getirtmek vazifesini ü- zerime aldım.

1907 senesinin sonlarıydı. îs- tanbula, babama hitaben yazdı­ ğım ve ecnebi postalıaneler vasıta- sile yolladığım mektupta size an­ lattığım gayemizi izah ederek me­ selenin hallolunması için lâzım gelen teşebbüste bulunmasını ri­ ca etmiştim.

Bu vatanî vazifeyi, hayatlarım istihkar ederek ve bütün mevcudi­ yetlerini tehlikeye koyarak yapan hürriyet âgıkı babamla fedakâr an nemi bir kere daha rahmetle ya- deder; onların manevî huzurların­

da hürmetle iğilirim.

Babam, gönderdiğim mektubu alrı almaz, veliaht Mehmet Reşat efendinin mensuplarından Sabit bey ile - bilâhare Sultan Reşadın esvapçı başısı olmuştur - temas etmiş. Sabit beye, Paristeki faali­ yetimiz hakkında izahat vererek yolladığım mektubu da okumuş.

Babamın ve benim namus ve dürüstimize tam bir itimat besli- yen Sabit bey, “ efendi„den isteni­ len mektubun büyük tehlikeleri davet edebilecek bir vesika oldu­ ğunu söylemiş! Fakat, keyfiyeti velihata bildireceğini ve onun pek melhuz bulnan tereddüt ve endi­ şelerini yok ederek kendisine bu mealde bir mektup yazdıracağım vaadetmiş!

Filhakika veliaht Mehmet Reaşt efendiye meseleyi açan ve onun nabzına göre şerbet vermesini ga­

yet iyi bilen Sabit bey, Osmanlı tahtı namzedinden, Prens Sabahat tin beye hitaben yazılan mektubu da almağa muvaffak olmuş!

Sabit bey, bizim için pek büyük kıymeti haiz bulunan bu vesika­ yı Beşiktaşta saray civarında o- turan bir saraylı hanıma tevdi et­ miş!

Annem, mevzuubahs saraylı ha­ nımın evine giderek veliahdin mek tubunu tesellüm eylemiş ve koy- nuna koyarak telâş ve heyecan i- çinde babama getirmiş!

Meselenin, böyle tehlikeli ve güç olan tarafı halledildikten son­ ra gönlü rahatlıyan babam da, Mehmet Reşat efendinin mektu­ bunu zarflayıp ecnebi postasına vermiş!

İşte, Pariste dört gözle bekle, diğim vesika bu suretle elime ge.

Çince derhal prens Sabalıaddin be ye gittim:

“ — Müjde!,,

Dedim ve mektubu gösterdim! Prens Sabahaddin bey veüah - tm meşrutiyete taraftar olduğu, nu, hilâfet ve saltanat makamı, na geçer geçmez, memleketi bu suretle idare edeceğini saraha - ten bildiren mektubunu birkaç kere okudu, okudu. Sonra, bana:

— Bunu derhal fransızca ve İngilizceye tercüme edelim!,,

Dedi.

Fransızca nüshayı, o zaman Fransız başvekili ve dahiliye na. zırı olan mösyö Klemaıısoya, in. gilizceyi İngiliz hariciye nazırı olan Sir Edvard Greye tebliğ et­ tik.

Veliahdın mektubu, Avrupanın bu iki büyük devlet adamı üzerin de çok iyi tesir yaptı ve Mehmet Reşad efendinin, yana hilâfet ve saltanat makamına gelince hakikaten meşrutiyeti idareyi te. sis edeceğine inandılar.

Profesör doktor Nihad Reşat Belger bir nebze düşündü, sonra hatıralarım şöylece anlatmağa başladı:

“— Terakki gazetesini çıkart, mağa devam ediyorduk. Böylece teşebbüsü şahsî ve ademi merkeziyet fikirlerini yayı - yor, müdafaa eyliyor ve maksadımızı amelî bir surette izaha vesile olacak dahilî haber­ leri de veriyorduk.

(7)

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

- 24 - Yazan: SARİH A L A Ç A M

Yal nız kanunuesasi ilân etroelde

iş bilmezdi

Bu dahilî haberleri vermekte muayyen bir hedefimiz vardı:

Prensipin mavaka üzerinde teşhis ve tatbik edilememesinden doğan mahzurların tebarüz etti . rilmesi,

İnkılâbı yalnız siyasî terbiye ve haktan ibaret telâkki edenle, rin aldandığını yazıyor, ferdlere verilecek İçtimaî terbiyeyi bir tetkik mevzuu olarak ele alıyor­ duk. Görüyorduk ki istibdada karşı, bu müteJcr.iıi idareye kar. şı herkes, davayı kanunla, siyasî ıslahatla halletmeği düşünüyor . du. Halbuki, bu noksan ve yan­ lış bir tedbirdi. Bizler, yalnız si. ■ yasî ıslahat ile inkılâbın başarı . lamıyacağına kanidik. Vatandaşın kendi ferdî ve şahsî kabiliyeti yükseltilmezse, fertler İçtimaî te fevvuk yolunda muasır ve sosyal telkinlere, bilgilere uygun bir terbiye ile mücehhez bulunmaz - larsa; yapılacak ıslahatın hep kâğıt üstünde yazılı kalması mu­ hakkaktı! Bu takdirde, ortaya a. I tılan prensipler ölüme mahkûm birtakım nazariyeler gibi, hayatî bir kıymet iktisab edemeden u - nutulacaktı.'

Görüyorduk ki vatandaşlarımı­ zın azim bir ekseriyeti kendi ikti. dar ve faziletine itimat edemiyor ve mutlaka kendinden büyüğüne intisab eyliyerek mevkiini temi­ ne çalışıyordu. O derecede ki millet kendine güvenemiyen ve adetâ koltuk değneği ile yürüyen bir düşkünler heyeti gibi meyda­ na çıkıyordu.

Vakıâ, inkılâb ve ıslahat fer . yatlariyle ortaya atılanlar, dille - rinden şu sözü düşürmüyorlardı:

“ — Abdülhamidi yıkarız. M eş­ rutiyeti ilân ederiz. Bir de kanu_ nu esası yaparız. Memleket, Gü­ listan olur!....

Mesele, bu kadar bati:: u . di, ne iyi olurdu. Fakat, unutma­ mak lâzımdı ki 1292 tarihinde Abdülhamit meşrutiyeti ilân et. mişti. Ama iki ay sonra da "M e c­ lisi mebusan,, i kapatıvermiş, hü­ kümetin dizginlerini eline almış; memleketi keyfine göre idare et­ meğe başlamış idi.

O zaman, Abdülhamidin karşı, sına kimse çıkmamış, hiçbir me­ busun ağzından:

— Biz, millet vekilleriyiz. B u. raya intihap ile geldik. Ancak vatandaşların arzusu ile gideriz! sözü işidilm em işti! . .

Demek oluyordu ki, yalnız ka­ nunu esasi yapmak kâfi değildi.

Ya ne lâzımdı!.

Vatandaşların hürriyeti tama, men idrak etmesi; hür yaşamağa alışmış bulunması; icabında hür­ riyeti bizzat müdafaa edecek b i. rer insan olarak yetişmesi..

Şu halde yalnız kanun yapmak maksadı temin etmiyordu. Kanun dan önce, "efradı milleti,, i sadece hürriyeti değil, ayni zamanda ne. fişlerini de müdrik birer vatandaş yapmak icap ediyordu.

İşte biz, bu muhik davamızı "teşebbüsü şahsî,, düsturu ile tel­ his ve ifade eyliyor ve bu umdeyi hayatımızdan daha aziz bir iman ile müdafaa ediyorduk.

Diğer taraftan bize karşı tâ eh. li salip muharebelerinden beri tü-' lü türlü prejüjler ile beslenen ve acı da olsa itiraf edelim ki men- leketimizdeki sui idare ile takviye olunan empresyonlarla, harici tamamen a l e y h i m i z d e tecelli eden bu fena görüş mar. , ğı ile mücadele ediyorduk.

Bilhassa, Türk vatanında ya­ şayan ve hıristiyan Avrupanm daima himayesine mazhar olan hıristiyan unsurlardan ziyade mazlûm olan milletimizin masıı. miyetini müdafaa etmek; Türk- leri fıtrî istidat ve faziletleri ile tanıtmak ta faaliyetimizin diğer mühim bir kısmını teşkil ediyor­ du.

(8)

3

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

— 2 5 — w v 5 v ı v h i s v s : uazejç

Parisin mühim şahsiyetleriyle tanı­

şıyor ve propaganda yapıyorduk

Hizbimiz, prens Sabahaddin vasıtasiyle bazı mühim mahfiller ile temas imkânım bulmuştu.

Nitekim, o zamanlar matbuat âleminin kuvvetli birer rüknü o . lan “ Maten,, gazetesinin ve “ R ö- vü de R övü „ mecmuasının sahiple rini, tarafımıza imale etmiş idik . Bu iki zat, millî davamıza karşı derin bir sempati duyuyorlar, bi_ ze ‘Maten,, in ve “ Rövü de R övü „ nün sütunlarım açıyorlardı.

Böylece, bu iki mühim organda gayelerimizi tebarüz ettiren yazı­ lar yazıyor, Osmanlı imparator, luğu hükümetini tenkid edenlere karşı bilhassa Türk gençliğinin müdafaasını yapıyorduk. Prens Sabahaddin beyin tabiri veçhile “ mütefessih hükümeti haziranın arkasında her veçhile itilâ ve te­ rakkiye hazırlanan genç bir T ü r . kiye mevcut,, olduğunu cihana ilân etmeğe çalışıyorduk.

Tanıdığımız zatların arasında Klemansonun da bulunduğunu söylemiştim. Klemansonun müte­ addit defalar ziyaretinde bulun, muş ve gazetesi olan “ Lom Libr,, de de (İstanbul mektupları) baş­ lığı altında gene ayni esasları mü dafaa eden müteaddit makaleler yazmıştım..

O devirde, Parisin mühim şah. siyetlerinden biri de “ Anatol Frans,, idi. Edip Buadöbülon ci­ varında zarif, küçük bir evde o- turuyordu.

Anatol Fransı her pazar günü muhtelif sınıf ve mesleklere men sup insanlar»- ziyaret eder, m u­ maileyhin salonu dolup dolup b o . şalırdı. --- — ••

Biz, Anatol Fransın ziyaretle­ rine başladıktan, bu meşhur Fran sız edibinin dostluk ve muhabbe­ tini kazandıktan sonra; oraya devam eden bir çok nüfuz sahibi zatlar ile de tanıştık.

Muhtelif vesile ve fırsatlar kol layarak muhataplarımız üzerinde müessir olmağa başladık ve vatan lehine yaptığımız propagandalara daha fazla bir genişlik vermeğe çalıştık..

Ayni zamanda esbak Fransız bahriye nazırlarından m ösyö D ö- lânessan’ın neşrettiği Siyekl ga­ zetesinde Türklük ve imparator­ luğun âtisi hakkında müteaddit yazılar yazıyor ve başkalarına da yazdırıyorduk.

Bu arada prens Sabahaddin bey bazı siyasî mahfillerde konferans- | 1ar vermeği de ihmal etmiyordu .

Bir çok siyasî ricalin makarri o- ! lan Mole Lokvil cemiyeti prens Sabahaddin beyin âdeta siyasî bir propaganda kürsknü yerine I geçmişti.

Bütün bu söylediklerimle, Pa- riste bulunduğumuz sıralarda, ih­ tiyarî menfa hayatımızı nasıl şart lar içinde geçirdiğimizi anlatabil­ dim zannediyorum.

Pek güzel takdir edeceğiniz veçhile bütün emelimiz, bütün gayemiz, sevgili vatanımızda meşrutiyetin ilânı, Abdülhamidin sukutu idi.

Nihayet, beklediğimiz mes’ut zaman hülûl etti. Rumelide zabit­ lerin ve sivil halktan bir kısmının aldıkları vaziyet üzerine Abdül- hamid meşrutiyeti ilân etmek mecburiyetinde kaldı. Bu hususa dair, tabiî size tafsilât verecek de­ ğilim.

Meşrutiyetin ilânına takaddüm eden haricî faaliyetleri anlatmış bulunuyorum. Dahilî faaliyetlere gelince, bu hâdiselerin de tarih miivacehesinde hiç bir yeri giz­ li kalmamıştır.

Yalnız burada, ufacık bir hâdi­ seyi işaret edeceğim :

Meşrutiyetin ilân edildiğinden

haberdar olur olmaz, İttihat ve Terakki Cemiyetinin Paris şube­ si ile temasa geçmek istedik.

Lâkin, Pariste bulunan bürö azası, bu büyük haberden ser­ m esi ve mağrur oldukları için, bi. zim vuku bulan müracaatimizi gü ler yüzle karşılamadılar.

Hattâ, umumî mahiyette bir müdavelei efkâra bile iltifat gös­ termediler.

, * * *

Meşrutiyet ilân edileli bir, iki hafta olmuştu. Artık, vatanımıza dönmemek için bir sebep kalma - misti. Arkadaşlara veda ettim ve Murad beyle birlikte (Oryant ekspres,, e binerek Paristen a y . rıldım.

Fransadan orta Avrupaya Temmuz sonunun şiddetli sıcağı içinde geçtik.. Boğucu bir tren yolculuğundan sonra Edirneye vardık .

Edirnede bir gece kaldık. Mu­ hitte, hürriyet ve meşrutiyet için tamamen müsait bir hava vardı. Bilhassa kolordu zabitleri muhi­ tin en münevver zümresini teşkil ediyorlardı ve bize karşı bariz bir alâka gösterdiler.

O gece askerî klübe gittik ... Ben, meşrutiyet ve teşebbüsü şahsî ile ademi merkeziyet hak _ kında uzun bir hitabede bulun - dum. Konferansımda demokrasiye dair konulan bütün prensip ve akideleri tebarüz ettirerek, Avru- pada müdafaasını yaptığımız te. şebbüsü şahsî ve ademi merkezi­ yet düsturunun faydalarını izah

eyledim. ^

Ertesi günü gene tr^ene bindik — ve îstanbula ayak bastık.

Şehirde gördüğümüz manzara bize tamamen şevk verecek ma­ hiyette idi.

(Devamı var)

Almanyada hayat

şartları

Kumaş ve havagazi de

vesikaya tabi tutuldu

Amsterdam,, 25 (A .A .) — T el­ graf gazetesi, Almanyadaki hayat hakkında bazı malûmat neşret “ mektedir. Bu gazetenin bildirdiği ne göre halk yiyecek almak için sokaklarda beklemektedir. Fazla olarak vesikalarda yazılı yiyecek miktarı gün geçtikçe azaltılmak­ tadır.

Esvaplık kumaşlar da bazı tak- yidata tâbi tutulmuştur. Yakında halk yalnız muayyen bazı kumaş ları satın alabilecektir.

Alman ev kadınlarına bundan sonra havagazı vesika ile verile­ cektir. Tevziat ihtiyaçlara göre temin edilecek veya kaldırılacak - tır.

— o —

Atletlerimiz Balkan

oyunlarına iştirak

ediyorlar

Ankara, 24 (A. A .) — Haber aldığımıza göre, Türkiyenin, A . tinada yapılacak Balkan olimpi­ yatlarına iştiraki hükümetçe muvafık görülmüştür.

Sokaklara yeniden

lâmbalar konulacak

Elektrik idaresi belediyeye geç tikten sonra şehrin her sokağına lâmbalar konması kararlaşmıştır. Belediye muhtelif yerlere şimdi . lik 1000 lâmba daha koyacaktır. Bu lâmbaların yerleri partinin nahiye ve kaza kongrelerinde hal­ kın dileklerine göre tayin edil? . çektir .

(9)

s

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

— 2 6 — Yazan: SAHİH ALAÇAM

Prens Sabahattin Beyi karşılamak

için Çanakkaleye gittik

Halk, bayram günleri yaşıyor, larmış gibi taşkın bir sevinç için­ de çalkanıyordu. Bu canlı teza­ hürler, hâdiseyi bize de b ü . tün kalbimiz ve ruhumuz ile al­ kışlamak hevesini veriyordu.

Senelerce vatana hasret kaldık, tan, meşrutiyet davasının tahak - kuku için dilimizin ve kalemimi, zin döndüğü kadar çalıştıktan sonra elbette ki payansız bir neş’e duyacak, geniş bir ruhî haz- zin bütün rahatlığım gönlüm üz, de hissedecektik .

Îstanbula gelince, senelerce hasret kaldığrm anama, babama, kardeşim ve diğer bütün akrabala rıma da kavuşmuştum. Bilhassa sevgili, annemle babamın sevinç - leri pek büyüktü.

Beyruta hareket ettikten sonra başıma gelenleri, sanki bilm iyor, larmış gibi, tekrar tekrar soru - yorlar: Anlattıklarımı sevinç ve

göz yaşları ile dinliyorlardı. Avdetimizden 15, 20 gün sonra da prens Sabahaddin bey, yanın, da Fazlı bey bulunduğu halde, vatana döndü.

Fakat Prens Sabahaddin be­ yin gelişi, o devirde büyük bir hâdise teşkil etmişti. Teşebbüsü şahsî ve ademi merkeziyetçilerin lideri, beraberinde bir tabut taşı, yordu. Bu Abdülhamit zamanın­ da Avrupaya firar ve uzun se. neler istibdat ile mücadele eden babası damat Mahmut Paşanın cenazesi idi!

Prens Sabahaddin beyi karşı . ten dönerken babasının nâşım yad illerde bırakmağı doğru bu l. mamış, beraberine alarak Marsİl- _ yadan Mesajeri vapurlarından b i.

ri ile yola çıkmıştı.

Prens Sabahaddin bey karşı - lamak için arkadaşlar ile görüş, tüm. Kendisini, diğer dostları ve takdirkârları ile birlikte istikbal etmek için Çanakkaleye gitmeğe kaıar verdik.

Romanya vapurlarından Prin- sipetse Maryayı kiraladık ve î s . tanbuldan hareket ettik. Çanakka leye Mesajeri gemisinden önce vardık. Nihayet Boğazın dışında prens Sabahaddin beyi getirmek­ te olan gemi göründü.

Telâki anını büyük bir sabırsız lıkla bekledikten sonra prens Sa. bahaddin beyi karşıladık ve bizim vapura aldık.

Böylece Mesajeri gemisinden

evvel İstanbula geldik.

Prens Sabahaddin beyin mem­ lekete avdeti, ahali tarafından emsalsiz bir tezahüratla karşılan dr. Halk fevç fevç sokaklara d ö . küldü. Gemimiz tâ Yeşilköy açık­ larında motorlar, çatanalar, san. dallar ile çevrildi. Herkes, men­ dillerini sallıyor, “ yaşa!.,, sesle, rini uzun uzun alkışlar takip edi­ yordu.

Bu suretle bir zafer mevkibi halinde limana girdik. Rıhtım b o . yu, adam almıyordu. Denizde başlıyan heyecan, karada en yük­ sek derecesine varmıştı. Şehrin o günkü manzarasını anlatabilmek için şunu söyliyeceğim :

«Prens Sabahaddin bey, o kadar büyük merasimle karşılandı ki bu, ancak bir hükümdara yapılabilir,

di! .

Prens Sabahaddin beyin İstanj bula gelmesi halk üzerinde bir hâdise teşkil ettiği gibi münevver zümre üzerinde de tesirini gös . terdi. Prens Sabahaddin beyin, vakia fikirlerini, siyasî ve İçtimaî ideolojisini herkes bilmiyordu.

(10)

Anlatan: Dr. N İH A T R E Ş A T BE LG E R .

— 2 7 — Yazan: SABİH ALACAM

İttihat ve Tarakkî erkânile

Pürüzlü noktaları halletmiştik

Fakat kendisinin yüksek şahsiye* ti muhitin büyük bir alâkasını da. vet ediyor; meşrutiyetin teessüs ve ilânı için Avrupadaki hizmet * leri, faaliyetler’ hakkında he nen hemen her vatandaş fikir edin mel- istıyorı

u.

Gerek onun ve gerekse biz arka­ daşlarının senelerce gurbet ellerin, de yaşamamız, vatanımızın hüri- yete kavuşması yolunda gazeteler vasıtasile neşriyatta bulunmamız, ayrıca konferaslar vermemiz ve her türlü hulûl ve nüfuz şekille­ rinden istifade ederek “ Meşruti, yet idaresi,, nin tesisine çalışma, mız, şüphe yok ki halk üzerinde büyük bir muhabbet ve hüsnü tesir vücuda getirmişti.

Bu geniş alâka saikasile, bizi tanıyan pek çok zatlar, “ ittihat ve Terakki” cemiyeti ile aramız­ daki münasebetin iyi geçinme tar zında ceryan etmesini temeni ey. liyorlardı. Dostlarımızın fikrine nazaran, memleketin kurtuluşu için senelerce çalışan insanlar arasında ayrılığın bulunması doğru değildi. Bize:

“ — Mutlaka bir itilâf zemini bualrak birleşiniz!”

Diyorlardı.

Filhakika, henüz pek yeni olan Meşrutiyetin bir nüve halinden çıkması, taazzuv etmesi ve büyü, mesi için kuvvetlerin inkisama uğramaması lâzımdı.

Onun için, “ ittihat ve Terakki” erkânı ile yeniden görüşmek, bir anlaşmaya varmağa çalışmak mu­ vafık idi.

Fikrimi, Prens Sabahaddin bey­ de tasvip ediyordu. Gerek, diğer arkadaşlarımızın aynı kanaati iz. har etmeleri vç gerek “ İttihat ve Terakki” erkânının müzakereye mütemayil bulunmaları üzerine, evvelce Pariste yapılan ve akim kalan “ tevhidi mesai,, çarelerini yeniden araştırmağa başladık.

O zamanlar, “ ittihat ve Terak. kî” cemiyetinin “ merkezi umu­ mi,,si Şeref sokağındaydı. Burada

Maariften bir rica

Ortaköylüler başöğret­

menlerinin yerinde bı­

rakılmasını istiyorlar

Dün, Ortaköy halkı namına, halk

*’ - -şs'>> “

toplanmak ve bir itilâf zemini bul­ mak için temasa başlamak kara, rını verdik. Bu temaslarımız ile, çok samimi olarak, ortadaki iki. ligi kaldırmak istiyordu.

“ Teşebbüsü şahsî ve ademi mer­ keziyet” taraftarlarını temsil et mek üzere ben, merhum Hüseyin Tosun ve Kolağası Muhiddiıı bey­ le; “ İttihat ve Terakki” cemiye, tini temsil etmek üzere de mer. hum Binbaşı Hafız Hakkı, Cemal (Paşa) ve Talât (Paşa) beyler merkezi umumînin bir odasında toplandık.

Bir kaç gün süren müzakere­ lerde yine her iki hizbin proğra- m ımevzu bahsoldu.

ittihat ve Terakki murahhas, lan, her nedense “ ademi merke. ziyet” sözünden ve valilere sala­ hiyet verilmesinden tevahhuş c- diyorlardı.

Onların bu endişesini gidermek için dedim ki:

“ — Valilere salahiyet verilme, sini düşünüyorsunuz, değil mi? Bana kalırsa, bu uzatılacak, çe. kinecek bir mesele değil! Zira, Mitat Paşa, daha 1293 Kajıun e- sasisi ilân edildiği zaman bunu yapmış, valilere geniş bir İdarî salahiyet vermişti! Aradan 30 seneden fazla bir zaman yeçtiği halde, bizim bu hususta tered­ düt göstermemiz doğru olur mu?” Sözlerim, “ ittihat ve Terakki” murahhasları arasında müsbet bir kanaat tevlit etmiş olacak ki fik. rimize iştirak ettiler.

Bu müşkül bertaraf edildikten sonra “ Ademi merkeziyet” kelime si üzerinde duruldu. Bir çok fiki teatilerine, hararetli münakaşalr ra zemin teşkil eden “ Adcr merkeziyet” i de “ tevsi mezun1 vet„ şekline soktuk!

Böylece İttihat ve Terakki il aramızdaki pürüzlü noktalar h?.’

edilmiş 0 ldu.

Hararetle birbirimizin ellerini sıktıktan ve gazetelere de şu mealde bir ilân vererek müzake­ releri nihayetlendirdik:

( “ ittihat ve Terakki” cem iye­ ti ile “ Teşebbüsü şahsi ve Ademi merkeziyet” taraftarları arasın­ da itilâf hasıl olmuştur. Tevsi mezuniyet düsturu her iki partinin programında yer almış­ tır. ilâh...)

(11)

3

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT BELGER.

— 2 8 — Yazan: SABIH ALAÇAM

Ahmet Rıza beyin

tesiriyle

ittihatçılarla aramız tekrar açılmıştı

İtilâfı müteakip, İttihat ve Terakki cemiyetinin Şeref soka­ ğındaki merkezî umumisine lide­ rimiz Prens Sabahaddin bey de devama başladı ve muayyen günlerde yapılan içtimalarda o da bulunarak “ Tevhidi mesai” bilfiil tahakkuk etmiş oldu.

Müzakerelere Talât (P a şa ), Cemal (P aşa ), Cavit, Rahmi beyler ile Prens Sait Halim Pa­ şada iştirak ediyor ve hakikaten iki hizbi arasında hiç bir sızıltı baş göstermeyordu. Bu hal, A h ­ met Rıza beyin Paristen gelme­ sine kadar devam etti.

Vaktaki Ahmet Rıza Beyde İttihat ve Terakki müzakerele­ rine karıştı. İşte o zaman bunca emekler ile meydana getirdiği­ miz itilâf, yine ihtilâfa dönmüş o ld u !

Zira, Prens Sabahaddin ile A h . met Rıza Bey arasında öteden, beri mevcut bulunan fikir ayrılığı Şeref sokağındaki toplantıda tek­ rar tebarüz etmeğe başlamıştı.

Ahmet Rıza Beyin her vesile ile yaptığı itirazlar, tarizler “ tev. hidi mesai,, ağacının meyvalarma atılan birer taşa benzediği için, bu menfî tesirler altında kalan anlaşma da, çok devam edemeden maatteessüf suya düşmüş oldu.

Böylece, prens Sabahaddin bey ve arkadaşları, yani biz, İttihat ve Terakki Cemiyetinden ayrıl - mak mecburiyetinde kaldık!

Profesör Nihat Reşad Belger biran düşündükten sonra:

— Bütün bu yaşadığım devir, lere ait hatıralarımı, bitaraf mü. şahit gibi naklediyorum, dedi.

Çünkü, o zamanın İçtimaî pisi- kolojisini gözönüne getirirsek, ' vatandaşların bir çok ihtilâflar

dolayısiyle birbirlerine düşman kesildiklerini büyük bir esefle göreceğiz. Zira, memlekette Meş­ rutiyet hayatı yeni başlamış ve o devre kadar hiç ağzını açmayan matbuat birdenbire serbestiye ka. vuşuverinee, ölçü gözetmeyen bir lisan coşkunluğu ile muhiti tah. rike koyulmuştu. Bu yüzden dehşetli ihtiraslar, husumetler ve nifaklar baş göstermiştir. Ge­ rek İttihat ve Terakki ve gerek bu teşekküle muhalif bulunanlar arasında hasıl olan zıttiyet, bü­ yük bir infial dalgası halinde, halk tabakaları arasına doğru ya vılmıştır.

Propaganda ve hizip kavgaları bazan o kadar ileri gidiyordu ki eski bir tabirle, herkes için “ han. çerbest,, olmuşlardı diyebiliriz.

İşte, bu düşmanlıkların tama­ men mazinin nisyan perdesi al - tında kalmasını temenni ettiğim cihetle: bir çok ihtilâflı meselele. ri yeniden ortaya atmaktan çeki, niyorum. Yukarıda da söylediğim gibi, sadece bitaraf bir müşahit gibi, o vakit matbuata aksetmi- yen ve herkes tarafından bilin­ meyen vakaları afaki bir surette terkipsiz ve tahlilsiz naklediyo­ rum. '

İttihat ve Terakki ile, Prens Sabahaddin Bey ve biz arkadaş, larının, Ahmet Rıza Beyin tesiri ve teşviki neticesinde aramızın tekrar açılmasından sonra, diğer bir çok şahıs, ve muhitlerin de muhalefeti tezahür etmeğe baş­ ladı.

Bu muhalefet, yavaş yavaş kuvvetleniyor, matbuatta da ken­ dini gösteriyordu. Meselâ, “ İk­ dam” gazetesinde Ali Kemalin,

“ Serbesti” gazetesinde Haşan Fehminin makaleleri göze çarptı, ğı gibi, “ Ahrar., fırkasının naşir efkârı olan ‘Osmanlı” gazetesin­ de de İttihat ve Terakki aleyh­ tarlığı tebarüz ettiriyordu.

Kısa bir müddet intişar eden ve 31 mart vakasının patlak ver. mesi üzerine kapatılan ‘Osmanlı”

gazetesinin tahrir ailesi meyanrn. da meşhur edip Süleyman Nazif merhum ile Celâlettin Arif mer­ hum da (eski mebus, meclis mebusan reisi, adliye nazırı ve Roma sefiri) vardı.

Yanlış bir zehaba meydan ver­ memek için, şu noktayı da tav. zih etmek isterim:

İttihat ve Terakkinin diğer muhalifleri ile bizim aramızda fikir beraberliği mevcut olduğu zannedilmesin. Cumhuriyet idare, sinin tesisine kadar, siyasî ve İçtimaî idrakimizin, memleket mukadderatına biran bile hâkim olduğunu görmedik!

İttihat ve Terakkiye karşı be­ liren sair muhalefet cereyanları arasında da bir irtibat yoktu.

Yapılan muhalefetler, muhte­ lif kanaat erbabının vakit vakit tezahür eden şahsi akidelerinden ve bu akidelere iltihak eden va. tandaş’ arm hareketinden başka bir şey değildi

Fakat İtihat ve Terakkiye karşı vücut bulan muhalefet cep. hesi kuvvetlendikçe, IttUıat ve Terakkide cebir ve şiddete mey- . lediyordu. Nitekim, bu cebir ve şiddetin ilk tezahürü, Muharrir Haşan Fehminin köprü üstünde katledilmesi oldu!

Haşan Fehminin ölümü ve ka. tillerinin tutulması efkârı umu . miyenin üzerinde büyük bir te- siryapmış, İttihat ve Terakki aleyhtarlığını adetâ körüklemişti!

Haşan Fehminin öldürülmesi, kanaatımca, İttihat ve Terakki;.- enen manevi darbelerin ve onlar taraf mdan irtikâp edilen si yas hataların birincisidir.

Gazetelerin şiddetli neşriyatın takip eden bu vakadan bâr müc det sonra da 31 mart hâdisesi vı kua geldi!

isyanın ilk anlarında, bu hare­ ketin bir irticadan başka kir şey olmıyacağmı düşündüm. Abdül- hamit II nin koyu istipdat siste, mi tekrar iktidar mevkiine ge . çerse, Meşrutiyet tekrar tarihe karışırsa şahsi vaziyetimin çok fena bir mevkie gireceğinden en­ dişe ettim.

Daha isyan hareketi tenkil o- lunmamış ve hatta aradan 36 sa­

at bile geçmemiş iken İstanbul, dan ayrılmağı ihtiyata uygun buldum.

Bir Yunan vapuru ile Pireye çıktım, oradan da Atinaya git­ tim!

ittihatçılar bile, benim kaş ile göz arasında Istanbuldan kaçışı­ ma hayret ettiler. Sanki, 31 mart vakasını ben tasarlamışım gibi ortadan kaybolmama şaştılar!

Hattâ, hiç unutmam Atinada baban zade İsmail Hakkı beye rastladım. Mumaileyh, beni görür görmez:

“ — Aman, sizde mi kaçtınız?” Dedi. Kendisine:

“__ Evet, hatta sizden evvel... Çünkü, irtica hareketi muvaffak olduğu takdirde, beni, hepiniz­ den önce darağacında sallandırır la r!„ (D evam ı var)

Mesut bir evlenme

Genç subaylarımızdan merhum Muş kumandanı general Salih Zekinin yeğeni teğmen İhsan A . nadol ile Balıkesir alay komuta­ nı albay Naci Sungurun kızı Pa- şabahçe ilk okul öğretmeni Su. at Sungur evlenmişlerdir.

Memleketin tanınmış iki asker ailesinin genç evlâtlarına bu birleşmede uzun bir saadet dile­ riz.

Düzeltme

Dünkü gazetemizde Esnaf Hasta­ nesinin faaliyetinden bahseden ya­ zıda başhekim doktor Hikmetin resminin altına girecek resinıaltı bir tertip yanlışlığı neticesi Anlat - ya yazısının altına girmiştir.. Ya - ziyeli düzeltiriz.

(12)

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT 29

-Hürriyet ve

reisiyle biı

Cevabını verdim.

Atinada kısa bir müddet kal. diktan sonra, tekrar Parise git­ tim, tahsilime başladım. Böylece iki sene * 1909 dan 1911 e kadar geçti.

Fakat bu müddet içinde bir ke re daha Istanbula gelerek 15 gün kadar kaldım ve yine Parise dön düm.

Bu seyahatim de üzerinde du. rulması icab eden bir vakıaya te­ mas eder ki şimdi size onu da an latacağım.

Pariste iken, Hürriyet ve İtilâf adıyla bir fırkanın teşekkül etmek üzere olduğunu, bu fırkayı Sadık beyin kurmağa teşebbüs eyledeği- ni haber aldım.

Hürriyet ve itilâf fırkasının si­ yasî veçhesinin nelere istinat edece ğini anlamak ve Sadık beyle te­ masta bulunmak için Istanbula geldim. Sadık bey ile iki defa gö­ rüştüm. Kendisine ilk ziyaretimde dedim ki:

— Sizi taciz etmemdeki maksa­ dım şudur. Tesis ettiğiniz fırka­ nın istihdaf edeceği gaye nedir? Dahilî ve haricî siyaset hakkında pprogrammızın ana hatları ne-

j

lerden ibaret olacaktır? Bizim “ teşebbüsü şahsî ve ademi merke­ ziyet,, düsturumuza, programınız tetabuk edecek midir, yoksa tama­ men ayrı mahiyette midir?

Sadık bey, gerek bu sualim hak­ kında ve gerek diğer hususlara dair yaptığımız afakî muhavereler için, bana hemen hemen şu cevap­ ları verdi:

" — Ben, ta istibdat zamanından beri, Abdülhamit II nin mutlaki- yet idaresile mücadele eden bir in­ sanım. Bilhassa ittihat ve Terak­ ki cemiyetinin kuruluşu esnasında

I büyük bir gayretle çalıştım. İtti­

hatçıların Manastırdaki teşkilâtı­ nı vücuda getirdim. Hattâ, Rumeli kıtam da Abdülhamit II ye karşı yapılan her muhalefet jestinde be­ nim rolüm vardır.

Fakat, meşru 1 yet ten sonra, si­ zin de pekâlâ takdir edeceğiniz veçhile iş çığırından çıktı. Ben, bu yüzden, yani gördüğüm sakim i hareketlerin hergün artmasından, memleketin bir girdaba sürüklen­ mesinden dolayı muhalefet safına geçmek mecburiyetinde kaldım.

Lâkin bu muhalefetim, şahsî en dişelerden, garazlardan tamamen I arî olacaktır. Zaman, bizim en ! büyük ve en âdil şahitlerimiz ye­

rine geçecek, siz de o vakit hulû­ suma tamamen inanmış buluna­ caksınız.

Teşebbüsü şahsî ve ademi mer­ keziyet meselesine gelince: Ben ve arkadaşlarım, fikrinizi tamamen tasvip ediyoruz. Bu prensipin, memleket için hayırlı olduğunu sanıyoruz.

Fakat, teşebbüsü şahsî ve ade­ mi merkeziyet düsturunu açıktan açığa müdafaa edemeyiz. Zira, ittihat ve Terakkinin aleyhimizde yapageldiği menfî propaganda, sizce malûm olsa gerektir. Onun için, gayet durandiş bir iz’ an ile hareket etmek mecburiyetindeyiz, ittihat ve Terakki, bizi, doğmadan öldürmeğe çalışıyor! Biliyorsunuz ki ittihat ve Terakkinin siyasî sa­ hada takip ettiği müfrit milliyetçi­ lik fikri yüzünden, muhtelif un­ surlar ile milletimiz arasındaki ay­ rılık derin bir uçurum haline gel­ miştir. Buna mani olmak ve muh­ telif unsurların vatan ile alâkası­ nı takviye etmek istiyoruz.. Bu su­ retle hem imparatorluğun sarsıl- mamasmı temin eylemek ve hem de müfrit milliyetçilik düsturu ile artmış bulunan ihtilâlleri, iğtişaş- ları önlemek fikrindeviz.

Şayet, bir gün iktidar mevkiine gelirsek, söylediğimi^ sözlerde ne kadar samimî olduğumuzu

göste-BELGER.

Yazan: SABİH AL AÇ#. M

İhtilâf fırkası

konuşma

recek surette hareket edeceğiz. . tün gayemiz, vatanın yükselmesi­ ne çalışmaktır.,,

Sadık bey ile bu tarzda görüştük ten, ona muvaffakiyetler temenni ettikten sonra tekrar Parise dön­ düm ve kendimi gene derslerime tıb hayalının namütenahi bir âle­ mi andıran varlığına verdim.

1911 senesinin nihayetlerine doğ ru büyük bir hastalık geçirdim. Tifoya tutuldum. Yılbaşını, ya­ takta ve ateşler içinde yanarak te­ sit etmek nasibimde varmış meğer ise! iyi olduktan sonra, nekahet devresi geçirmek üzere Nişe git­ tim, orada on beş gün kadar kal­ dım ve tekrar Parise geldim.

(Devamı var)

Maarif memurları

arasında nakiller

Balıkesir Muallim mektebi he­ sap memuru İsmail Cibali orta- mektebi hesap memurluğuna, Ada na Maarif müdürlüğü başkâtibi Ekrem Mardin orta mektebi sek­ reterliğine, İstanbul kız muallim mektebi miibayaa memuru M us­ tafa Nuri Pertevniyal lisesi dahili ye şefliğine, Pertevniyal lisesi da­ hiliye şefi Nevzat Prevantoryom hesap memurluğuna. Çapa kız or­ ta mektebi doktoru Nazif İnönü kız lisesi doktorluğuna. Pertevni­ yal lisesi kütüphane memuru Ta- lia Erenköy kız lisesi kütüphanf memurluğuna, Erenköy' kız lises- kütüphane memuru Nermi Perte\ niyal lisesi kütüphane memurlu;' na tayin edilmişlerdir.

Ankara ve İzmir

tayyare seferlerinde

yeni program

Devlet Havayolları yeni bir ha­ va nakliyat programı hazırlamış­ tır. önümüzdeki pazartesi günü tatbik edilecek olan programa gö re, hergün Istanbuldan 9,30 da bi rer tayyare uçacaktır. Bu tayyare 11,30 da Ankaraya varacak ve o- radan 14 de kalkıp tekrar lstan- bula dönecektir.

Istanbuldan Izmire 9,20 de ve Izmirden Istanbula da 14,5 de bi­ rer tayyare kalkacaktır.

Amerikadan kalay ve

kauçuk geldi

Dün Amerika dan bir vapurl; mühim miktarda kalay ve kauçu! eşya gelmiştir. Kalay fiyatlarımı düşeceği zannedilmektedir.

Liman işletmesi umum

müdürü

Limanlar işletmesi umum mü­ dürü Raufi Manyas bu akşam Ar, karaya gidecektir .

Ücretli memurların

eylül maaşı

Yeni barem kanunu mucibine dairelerde ücretle çalışan memu: lar eylül maaşım bugün alaca! lardı. Fakat henüz bu hususta' muameleler ikmal edilememişti Bu yüzden kendilerine birer mil tar avans verilmekle iktifa edil, çektir.

--- o— —

Evlenme

Liman müfettişliğinden miitekr it merhum Osman beyin kerime ve gazeteci arkadaşlarımızdan 1 lâlinin baldızı bayan Şaziye i genç subaylarımızdan Şükrü A tulun nikâhiarı birçok akraba • dostları huzurunda yapılmışt Yeni evlilere saadetler dileriz.

(13)

3

llîa & İû i/tj

|

Anlatan: Dr. NİHAT REŞAT — 3 3

-Kâmil Paşaya I'

olacağını hc

Bu vaziyet, memleket içinde ve bilhassa lstanbulda büyük bir heyecan doğurmuştu. Fakat bir yandan da siyasî ihtiraslar gö- rükleniyordu. Bilhassa harici teh. likeler Anadoluya kadar uzamak istidadını gösteriyordu.

Halbuki, o esnada iktidar mev. kiinde bulunmayan, hattâ bir kısmı tevkif edilmiş olan İttihat ve Terakki rüesası gizliden giz­ liye ictimalar aktederek hüküme­ ti devirmek için teşebbüslere gi. fişmişler!

Vaziyeti, maksadım tahak - kukundan ve “ Mevi fiil ” e tat­ bikinden haftalarca evvel diğer bazı arkadaşlarım ile beraber ben de öğrendim.

Bu arada Gazi Ahmet Muh. tar Paşa kabinesi sukut etmiş, Kâmil Paşa Sadrazam olmuştu. Gerek büyük kabine ve gerek Kâmil Paşa hükümeti bize kar. şı îtihat ve Terakki erkânı gibi had bir husumet göstermedikleri ve hepimize karşı sempati gözü ile baktıkları için bazı teşebbüs­ lerde bulunmak kararını verdim. Vakıa her iki kabine azası üze­ rinde zihniyetimiz hiç bir veçhile müessir olmamıştı Fakat kendi, lerine vuku bulan müracaatları, mızı da güleryüz, tatlı dil ile dinlerlerdi.

Kanaatimce, o günkü vaziyete göre, yani devletin haricî ve da. hilî bir çok müşkil içinde ve harp halinde bulunmasına naza, ran, yapılacak olan hükümet darbesinin çok fena neticeler ve­ rebilmesi ihtimali kuvvetli idi.

Bu sebeple Sadrazam Kâmil Paşayı ziyaret ederek kendisini İttihat ve Terakki tarafından ge­ lecek tehlikeden haberdar eyle, mek istedim.

O zamanlar Tepe başında otu. ruyordum. Bir sabah, erkenden arabaya binerek doğruca Babıâli- ye gittim.

Kâmil Paşa ile Meşrutiyetin ilânından beri şahsen muarefe peyda etmiştim.

İhtiyar sadrazam ile karşılaşır karşılaşmaz:

“ — Mühim ve gayet mahrem maruzatım var. Sizi bunun için rahatsız ettim.”

Dedim.

Kâmil Paşa, koltuğunda hafif­ çe doğruldu, belli etmek isteme­ diği bir hayret ile bana baktı. Eliyle kanepelerden birini göster, di ve:

“ — Sizi dinliyorum doktor bey evlâdım, hayırdır inşaallah?” Sözlerini söyledi.

Kâmil Paşaya, ‘‘Maruzatı” mm temennisine hiç de tevafuk etme­ diğini, İttihat ve Terakki cemiye

ti tarafından bir komplo hazır­ landığını. pek yakında Babıâli. nin basılmasına teşebbüs oluna, rak tasarlanan hükümet darbesi­ nin tatbik mevkiine konacağını bütün tafsilâtiyle anlattım. İhti­ yar vezir, mümkün olduğu kadar sakin görünmeğe çalışarak beni dinleyordu.

Laflarımı bitirmeden önce, mev cut hükümeti istihlâf edecek o. lan kabine listesini de sadrazama verdim. Elime geçen bu listeye nazaren, Mahmut Şevket Paşa sadrazam, Enver bey (Paşa) harbiye, Talât bey (Paşa) dahiil. ye ve Cavid bey de maliye nazırı oluyorlardı.

Kâmil paşadan müsaadesini ri­ ca ettiğim zaman, ihtiyar vezir:

“ — Keyfiyeti, derhal dahiliye ve harbiye nazırlarına bildirerek icabeden tedbirleri almalarını söy liyeceğim. Berhürdar ol evlâdım!”

Diyerek beni uğurladı.

Babıâliden ayrıldıktan sonra sa­ raya gittim.

Maksadım, ikinci mabeyinci Reşit beyi görmek ve hazırlanan ‘ ‘darbei hükümet” den onun va. sıtasiyle Padişah Mehmet Reşat

BELGER.

Y azan: SA B İH A L A Ç A M

ükûmet darbesi

ber verdim

V i de haberdar etmekti.

İkinci mabeyinci Reşit bey, be­ nimle konuştuktan sonra:

“ — Ben de, sizin gibi, ‘‘darbei hükümet” teşebbüsünü duymuş­ tum. Hattâ, Prens Sabahattin bey de, bana, bundan bahset, mişti. İşittiklerim ile söylemiş ol. duklarınız hemen hemen aynı şe­ kildedir. Keyfiyeti, hem Hâkipay Şahaneye arzeyler hem de sad. razam paşanın nazarı dikkatini celbederim!”

Cevabını verdi.

Babıâli vakasına tekaddiim e- den günler arasında, o zaman şehremini olan Operatör General Cemil Topuzlu ile de bu mesele hakkında görüştüm.

Operatör General Cemil To­ puzlu, benim gibi, darbei hükü. met teşebbüsünü haber almış! Bir sabah şehremanetine uğra­ mış, ‘‘Şehremini Paşa” nin ziya­ retinde bulunmuştum. Çok sa. mimi bir surette konuştuğum Operatör General Cemil Topuzlu ile, darbei hükümetin, memleke - tin dahilî ve haricî bünyesi üze­ rinde büyük ve menfi bir tesir icra edeceğine dair uzun bir has. bihal yaptım. ‘‘Şehremini Paşa” da mutalealarıma, aynen iştirak eyledi.

General Operatör Cemil Topuz lu, az sonra beni de refakatine alarak otomobil ile Babıâliye geldi:

“ — Haydi Nihat, yürü be - nimle.”

Dedi. Sordum:

— Nereye gidiyoruz, paşam” “ — Dahiliye nazırı Ahmet F şit beye... Meseleyi ona da ar’ talim!”

— Gelmeme ne lüzum var. F; sam? Siz, nazıra söyleyin... El­ sen, ben, sadrazam paşaya komp lo tasavvurunu minelbab İlelmih- rap izah ettim. Hattâ ittihatçı­ ların iktidar mevkiine getirmek Lstedikleri kabinenin listesini bile verdim.

(Devamı var)

Garajlar aldıkları

ücretleri arttırdılar

Taksim stadyomunun ve civa . nnm yıkılmasına ileride başlana . cağı için bu mıntakada bulunan garajların da yıkılacağım nazarı dikkate alan diğer semtlerdeki garaj sahipleri şimdiden garaj üc. retlerini artırmağa başlamışlar - dır.

Evvelce garajlarının boş kal . maması için altı liraya veya yedi buçuk liraya kabul ettikleri oto . mobillere şimdi 12 veya 15 lira is. temektedirler. Belediyenin aylık garaj ücretlerini de tesbıt etmesi temenni ediliyor.

---

o---Hayvan nakli için

hususî seferler

Denizyolları şark vilâyetlerin - den şehrimize gelecek hayvana . -tın nakli için yarından itibaren her hafta cuma günleri buradan kalkmak üzere hususî seferler ili. das etmiştir. Vapurlar buradan doğru Trabzona gidecekler, şark vilâyetlerinden oraya gelmiş hay. vanatı yükleyerek dönüşte yalnız İneboluya uğrayıp ihracat eşyası aldıktan sonra îsianbuia gelecek­ lerdir.

---o---İskenderuna vapur

se ferleri

İstanbul - İskenderun vapur seferleri yarın açılacak, ilk seferi limanımızdan Konya vapuru ya­ pacaktır.

İstanbul - İskenderun arawtnda cuma ve salı günleri olmaV üzere haftada iki sefer yapılması İm : t laşnvrştır .

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunu anlamak, görmek çok yararlıdır.» Sayın Akbal, yıllardan beri bizi bir .yerlere İtmeye ya da çekme­ ye çalışanlara alıştık artık.. Cehov

Ve Ay­ dınlanma Bilgesi'nin dünyamıza bakışlarını yansıtan &#34;köşe yazısı/ denemelerinden ör­ nekler sunarak.... İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

Ancak tipik Menenjiomların ADC değeri normal alandan yapılan ADC değerinden yüksek olup bu farklılık istatistiksel olarak anlamlıydı.. Tipik olgular- da ödemden ölçülen

Trakeal nörofibrom (TN), yavaş büyüyen, klinik, radyolojik ve makroskobik olarak trakeanın malign tümörleri ile karışabilen benign bir tümördür.. Soliter nörofibromların

Glokomatöz süreçte hasarlandığı bilinen ve günümüzde OKT ile objektif olarak tespit edilebilen RSLT kalınlık ölçümleri Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklarda

ÇalıĢmamızda katılımcıların plastik materyaller içinde bulunan besinleri tüketme sıklığı ve plastik madde/ürün kullanım alıĢkanlığı ile idrar BPS ve

Buna göre, ikili isimlendirmenin tüm dillerdeki ortak kullanımının kendisine bağlantılanması nedeniyle Carl Linnaeus in- sanlık tarihinin en etkili ismi olarak liste

Belli bir ivmeye ulaşmak için gereken ilk enerji bir sorun, ancak o ivmeyi yolculuk boyunca sabit tutmaya yetecek kadar enerjiyi depolamak daha büyük bir sorun.. Öyle görünüyor