• Sonuç bulunamadı

Necip Fazıl'ın şiiri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Necip Fazıl'ın şiiri"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

NECİP FAZIL’IN ŞİİRİ

ŞÜKRAN KURDAKUL

Üniversitede öğrenciyken Yeni Mecmua'da yayımladığı ilk şiirlerinde (1923) hece ölçüsü içinde ayrı bir ses yarattığı kabul edilen Necip Fazıl, Rıza Tevfik ve Faruk Nafiz beğeni çizgisi üzerinde, kaynağını alaturka du­ yarlıklardan alan genç bir şair adayı olarak görünür. Bu yılların tarihlerini taşıyan “Ayrılık Vakti”, “Tüten Ruh”, “Hayal” gibi şiirlerinin buluş ve söy­ leyiş özellikleri yönünden orta düzeyi aştıkları söylenemez. “Ümidim yıl­ ların seline düştü / Saçının en titrek teline düştü / Kuru yaprak gibi eline düştü / İsterse rüzgâra salıver gitsin” (Ayrılık Vakti, 1923) biçiminde kolay yazılmış örnekler çoğunluktadır.

Necip Fazıl sanatında ilk aşamaya 1926-30 yıllarında ulaşmış, çoğun­ luğu Mücadele (1924-28) ve Hayat (1928-29) dergilerinde yayımladığı şiir­ lerde getirdiği temalar ve bunları işleyiş yönünden değişik bir kişilik ortaya koymuştur. Yıllar sonra (1962’de) kendisinin de bağını koparmadığını belirt­ tiği bu dönem ürünleri arasında “Kaldırımlar”, “Otel Odaları”, “Sayıklama”, “Bu Yağmur”, “Noktürn”, “Gel” , “Geçen Dakikalarım” gibi şiirleri anı­ labilir. Şair bu evrede, saklanma gereğini duymadan içini dökerken, bir yan­ dan Faruk Nafiz ve öteki hececilerin varamadıkları söyleyiş olanaklarma varmış, bir yandan da yıpranmış benzetilerden uzak durabilmiştir. Bu nedenle bu şiirlerinde kendi temalarına bağlı bir duyarlık ve değişik biçimler geliş­ tirdiği görülür.

1930-45 yıllarını ise Necip Fazıl’m - Varlık (1933-36), kendi yayını Ağaç

(1936), Oluş (1939), Ses (1941), Büyük Doğu (1943-45) dergilerinde kimi örneklerini gördüğümüz- olgunluk dönemi sayabiliriz. “Zaman” (Ağaç, nisan 1936) ve “Senfoni” (Oluş, sayı 4, 22 ocak 1939) gibi ünlü şiirleri bu yılların ürünleridir.

Necip Fazıl, ilk gençlik yıllarında kısa bir süre, dönemin beğeni sınırları içinde ülke şiiri arama eğilimleri taşırken, daha sonra bunalım çizgisine yükseldiği anlaşılan bireysel sıkmtı ve patlamaları yansıtmaya başlar. Bireysel ruh hallerinin, kendine karşın, dışa açılmaları olarak niteleyebileceğimiz bu şiirlerde en belirgin tema ölüm düşüncesidir. Doğaya açılma eğilimleri taşıyan parçalarında, “Güneş çekildi demin / Doğdu bir renk akşamı / Bu, bütün günlerimin / İçime denk akşamı.” “Akşamı duya duya / Sular yattı uykuya / Kızıllık çöktü suya / Sandım bir cenk akşamı” biçiminde sıradan dizeler görünmesine karşılık, daha delikanlı yaşlarında ölüme ilişkin düşün­ ce ve görüntüleri verdiği zaman, kendine özgünün sınırlarına ulaşır.

(2)

ŞÜKRAN KURDAKUL 453

Son nefesle göğsü boş, eli uzanmış yana Gözleri sanki bir cam, mıhlı ahşap tavana Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var, Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir ân kadar, Sarkık dudaklarında asılı titrek bir ân, Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm.

(Ölünün Odası, 1925)

Ölüm teması dolaylı ve dolaysız yoldan daha sonraki şiirlerinde de somut biçimlerde geliştikçe Necip Fazıl’ın gizemciliği (mistisizmi) oluşmaya başlar. Kaçınılmazlığa boyun eğişi yaşama biçimi haline getirmenin şiiri olan “Ta­ but” ta hep aynı korku, çıkmazda kalmışlık, “ Her yandan küçülen bir oda gibi / Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış / Sanki bir taş bebek kutuda gibi / Hayalim içine uzanmış kalmış” dizelerinde göründüğü gibi, hiç yaşamamış- lığı bile çağrıştırır. “Noktürn”, “ Gözler”, “ Saat XII.” şiirlerinde kendisiyle başka insanları birleştiren her duygunun, her düşüncenin dışında, uzağında kalan bir kimliğin korku ve bezginliği egemendir. Başkalarıyle tek ortak noktası ölmekmiş gibi, ölümü yalnızlığında büyütür Necip Fazıl. İlkin

Hayat dergisinde (sayı 132, 133. 1929) çıkan “Noktürn”lerinde, “Kalbim

bir güldür ki gündüzleri ölgün / Onu açın, onu açın geceler.” diye yakınır­ ken, gece içinde toplumsal ilişkilerden kaçmanın, yalnız ve umarsız kalmanın karanlığına düşer.

Gözünü tavandan ayırma ki sen Üşürsün gölgeni yerde görürsen Dikilir karşına mumu söndürsen Ölüler içinde en yalnız ölü.

Yunus Emre’nin, “Bir garip öldü diyeler / Üç günden sonra duyalar/ Soğuk suyla yuyalar / Şöyle garip bencileyin” dizelerindeki yalnız ölme düşüncesi insandan soyutlamayan bir durumun ifadesi olduğu için, özellikle “üç günden sonra duyalar” dizesiyle toplumu kınama duyguları uyandırır. Necip Fazıl’ın “yalnız ölü”sü karşısında ise, kendisini gündüzden geceye iten 25 yaşmdaki bir delikanlının ters ruh halini buluruz.

Yine bu yılların başka ürünlerinde ölüm düşünüsü, aynı boyutlarda görünmediği zaman, şair buluşlarmda hem daha değişik ve özgün, hem daha etkili olabilmiştir. Üç büyük parçadan oluşan “Kaldırımlar”da gerçek yaşa­ mın sergilenişi (insan ve kalabalık, insan ve kent, insan ve toplumsal zorun­ luluklar) biçiminde adlandırabileceğimiz bir ortam içinde gelişir. Bu nedenle yer yer dış dünyaya açılan büyük çizimlerle karşılaşırız.

(3)

454 NECİP FAZIL’IN ŞİİRİ

Simsiyah camlarını üzerime dikiyor Gözleri çıkarılmış bir âmâ gibi evler.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin İki yanımda aksın bir sel gibi fenerler.

(Kaldırımlar T, 1928)

Nedir ki şair dış dünyaya bakarken sanki evrensel bir gerçek olduğunun biliıtcine varmaktan korkar gibi, yaşamın cümbüşü içinde bile ölüm düşün­ cesine sarılmaktan kurtulamaz.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya Atsa bu soğuk taşlar ahumdaki ateşi, Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya, Ölse kaldırımların kara sevdalı eşi.

(Kaldırımlar, I) Belki de bu yılların, yalnız bir şiirindeki,

Sussun, sussun uzakta ölümüme ağlayan, Gencim ölmem, arzular başımda bir çağlayan.

Şırıl şırıl Şırıl şırıl

Ne olurdu bir kadın, elleri avucumda Bahsetse yaşamanın tadından başucumda.

Mırıl mırıl M m i mırıl.

dizelerinde ölüm düşünüsünü aşmaya çalışırken, başka insanların da var ol­ duğunu anımsar gibidir.

Necip Fazıl’ın şirinde sonsuzluk teması ilkin Oluş dergisinde (sayı 4, 22 ocak 1939) yayımlanan “Senfoni” şiirinde işlenir. Derginin sunuş yazısında belirtildiğine göre “şairin ana eserim” olarak tanımladığı bu şiirde, “bütün dünya, insanlar ve sanatkâr görüşü, madensuyundaki erimiş demir kitlesi halinde yüzmekte, bütün fikirleri bir duygu edasma kavuşmaktadır.”

Yıllar sonra eliyle seçtiği şiirlerden oluşturduğu kitaba (Çile, 1962) “Çile” adiyle alınan “Senfoni”ler, ilk bakışta şairin, kendisiyle ve dünya ile bir hesaplaşma ve başkaldırı havasında görünmesine karşın, ortaçağ felse­ fesinde “ilâhiyat”a bağlanan doğaötesi (metafizik) düşünce çerçevesinde doğayı bir bütün olarak görür. Ve bilimin çözümlediği nice sorunu bilin­ mezliğin sınırları içinde almaya çalışır.

Bu nasıl dünya hikâyesi zor, Mekân bir sıkıntı, zamanı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim.

(4)

ŞÜKRAN KURDAKUL 455

Bilimin, daha XX. yüzyıl başlarında, doğaya birbiriyle ilişkisiz olarak inceleme alanlarına ayırma başarısı ile varılan sonuçları yok sayarak sorar:

Niçin küçülüyor e,'¡ya uzakta, Gözsüz görüyorum, rüyada nasıl? Zamanın raksı ne bu yuvarlakta ? Somım varmış, onu öğrensem asıl.

Giderek de -karşılığım arama kaygısı duymadan- zincirleme birtakım sorularla, İrlanda Piskoposu idealist düşünür Berkeley (George, 1685-1753) gibi kendi kendini bile bilinmezliğin sınırlarında görmeye başlar:

Lügat, bir isim var bana halimden Herkesin bildiği dilden bir isim. Eski esvaplarım tutun elimden, Aynalar söyleyin bana ben kimim.

Bu tür -çağdaş insanın çoktan vardığı gerçeklere yan çizilerek- bilin­ mezliklerle gelişen şiir, şairin birden “sanki gerçeğin kucağına” düşmesi ve “geçmiş, gelecek zamanın bilmecesine ermesiyle” yeni bir düzeye dönüşür. Kapı açılmış, “çevre çevre nur içinde” “bilinmez Meşhur” görünmüştür:

Bildim seni ey Rab, bilinmez Meşhur

Bu aşamada ne başkaldırı, ne soru vardır artık. Artık şair istemeye başlamıştır:

Ver cüceye onun olsun şairlik, Şimdi gözüm büyük sanatkârlıkta.

biçiminde -ölçülü sayılabilecek- bir istekten sonra şiirin son dörtlüğünde asıl sorununu ortaya çıkarır.

Diz çök zorlu kader, önümde diz çök, Heybem dâva dolu, deste ve yumak. Sen bütün dalların birleştiği kök,

BİRİCİK MESELEM EBEDÎ OLMAK.

Necip Fazıl şiirinin tümel bir yaklaşım sonunda etkili olma niteli ğini yitirmesi, kendi deyişiyle “metafizik ürperti, yakıcı hayal, kuşatıcı has­ sasiyet” ararken ölüm, ahret, cin, büyücü, şeytan, sonsuzluk bunalımlarını aynı ya da birbirlerine yakın kavramlarla vermesi nedeniyledir.

“Kaldırımlar”, “Otel Odaları”, “Ben”, “Beklenen” gibi kimi şiirleri ise, tek başlarına hece ölçüsüne kazandırdıkları işlerlik yönünden olduğu kadar, buluş, benzeti ve tamlamalar yönünden de 1930-40 döneminin etkili yapıtları arasında sayılabilir.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

AIMS--To investigate the differences in biological properties, multiplication patterns, and cytopathic effects between type 1 and type 2 herpes simplex virus (HSV) through the

Mitolojide kimera, tek bedende çok kimlikli yarat›k, a¤z›ndan alevler püskürten bir aslana benzeyen yarat›¤›n bafl› aslan, gövdesi keçi ve kuyru¤u y›lan fleklinde

A n ta ly a 'd a 25 Şubat’ta yaşamını yitiren K oç H olding’in Kurucusu ve Şeref Başkanı Vehbi Koç’un büyük kızı Semahat Arsel, ba­ basının

Osmanlı musikisinin en önemli kurumların- dan olan mehterhane, görüldüğü gibi savaş ve yürüyüş havaları çalan askeri bir bando olmak­ tan öte, ilahiler

taubuluıı eski şehremini Ord. Cemil Toi)U/.luııun cenazesi, dün yapılan hazin bir türenle kaldırılmış ve Zinclrlikuyu Asri Me­ zarlığındaki aile

Etraf tarafından görünmek için buralara gelen insanlar başka bir mekana alışmaya başladıklan zaman, ki galiba bu grup yavaş yavaş TIKE’ye kaydı bile, buranın işi çok

Cumhuriyetten sonra Osmaıılı hanedanına mensup olduğu için yurda döneme-

Çekirdek sayısı yazlık armutlarda en az Eğri Sap 4 çeşidinde 4.5 adet ve en fazla Kiraz 2 çeşidinde 7 adet olarak, güzlük armutlarda en az Uzun Zingil Hamşon 4.5 adet ve en