• Sonuç bulunamadı

Lutfî Muhammed Efendi'nin "Hilye-i Hazret-i Mevlana’’sı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Lutfî Muhammed Efendi'nin "Hilye-i Hazret-i Mevlana’’sı"

Copied!
18
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

" H ily e -i H azre t-i M evlânâ"sı

Z e h ra GÖ RE*

ÖZ

Hilye, Hz. P ey g am b erin v asıfların ı ihtiva e d e n e s e r ya da lev h aları ifa ­ d e e tm e k için k u llan ılan b ir ıstıla h tır. B a ş ta Tirm izî’nin Ş em âil'i o lm ak üzere d iğer bazı şe m â ille r, h ily en in Türk e d e b iy a tın d a da d in î nitelikli b ir tür o la ra k d o ğ m a s ın a kaynaklık e tm iştir. Hz. P ey g a m b erin v asfın d a o la n b u e s e r le r z a m an la d iğ er p ey g am b erler, d ört h alife, d in ve tarikat büyükleri için de y azılm ıştır. A dına hilye yazılan ş a h siy e tle rd e n biri de Hz. M ev lân â’dır. M evlevi şâ irle r tarafın d an k a le m e a lın a n b u eserler, g e n e l o la ra k H ilye-i M ev lân â ad ı a ltın d a g ö sterilm ek ted ir. M a n isa M ev- lev ih a n esi şey h le rin d en L u tfî M u h am m ed E fen d i, M ev lân â’nın hilye- sini yazan şâirlerd en d ir. H ilye-i H azret-i M ev lâ n â ad lı m e sn e v is in d e şâir, M ev lân â’nın fizikî ve ah la k î v asıfların ı a n latır, o n a öv gü lerd e bu lu n u r.

B u ç a lışm a d a , hilyen in ö zellik lerin e k ısa ca d eğ in ilecek , L utfî M u ­ h am m ed E fen d i ve o n u n e se ri H ilye-i H azret-i M ev lâ n â sö z k on u su e d i­ lecektir.

A n a h ta r K elim eler: D in î ed eb iy a t, tasavvuf, m evlevilik, hilye, M evlân â, L utfî M u h am m ed E fen d i, H ilye-i M evlân â.

ABSTRACT

Lutfi M u h a m m e d E fe n d i’s “Hilye-i Hazret-i M evlâna" Hilye is a term u sed to d e n o te w orks o r fram ed in s crip tio n s co n ta in in g a ttr ib u te s o f p ro p h e ts. Tirm izi’s Ş em â il, o r ou tw ard a p p e a ra n c e s , o n to p of all an d s o m e o th e r şem â ils e n su re d e m e rg e n c e of hilye a s a relig io u s g en re in Turkish litera tu re. W ritten in itially to d e sc rib e th e a ttr ib u te s of P ro p h et M u h am m ad only, th e s e w orks la te r c a m e to b e w ritten for o t ­ her p ro p h e ts, th e fo u r ca lip h s and o th e r im p o rta n t m en o f relig io n and relig io u s o rd ers. O n e o f th e p e r s o n s in w h o se n a m e a hilye w as w ritten w as R um i. W ritten by p o e ts o f th e M evlevi ord er, t h e s e w orks a re o fte n referred to a s H ilye-i M ev lân a (R u m i). Lutfi M u h am m ed E fen d i, w ho is a sh eikh a t M a n isa M evlevi lod g e, is o n e o f th e p o e ts w ho w rote

(2)

Z e h r a G Ö R E

E rd e m 1 1 2 49

2007 M ev la n a ’s hilye. T h e p o e t d e s c rib e s M ev lan a’s p h ysical and m o ral q u a ­ litie s and p ra is e s him in th e w ork e n title d "H ilye-i H azret-i M ev lan a".

In p re s e n t study, q u a litie s o f hilye will b e e x a m e n e d briefly and L ut- fi M u h am m ed E fen d i an d h is w ork "H ilye-i H azret-i M ev lan a" will b e d e scrib e d .

K ey W ords: R e lig io u s litera tu re, tasavvu f (m y sticism ), m evlevi order, hilye, M ev lan a, Lutfi M u h am m ed E fen d i H ilye-i M evlan a.

r'an’da Nahl suresi 14. a y e tte g e ç e n hilye kelim esi "süs, ziynet" i a n a s ın d a k u llanılm ıştır.1 Sözlüklerde d e "süs, ziynet, cevher, gü-el sıfatlar, güzgü-el yüz, kolye" gibi m a n a la r verilen kgü-elime, m e ca z en "yaratılış, su ret ve güzel vasıflar" d e m e k olup, Hazret-i Pey g am berin yük­ se k evsafını, e sm a -i şerifeyi ihtiva ed e n yazılar ve levhaları ifade etm e k te dir (Ş e m s e d d in S â m i 1317: 558; Muallim Naci 1995: 360). Kadrini d ah a fazla yü kse ltm ek maksadıyla "hilye-i şerife" d e denilir. İslam inancın ın bir gereği olarak so n ra d a n pu tlaştırılab ile ceğ i e n d işe si ile resim iyi görü lm ed iğ in d e n Pey g am be rin eşkâli, re s m e m ukabil o lm a k üzere onu gören s a h a b e n i n ak­ tardığı tariflerden hareke tle yazı ile beyan edilm iş, b u na "hilye" d en ilm iştir (Pakalın 1971: 842).

Tirmizî’nin, Hz. P eygam berin b e d e n î tasviri, kullandığı eşyaları, oturup kalkması, y e m e k y em e si, k o n u şm ası ve ko n u şm a adabı, ibadetleri, ömrü ve vefatı hakkındaki bazı hadisleri ihtiva e d e n m e c m u a niteliğindeki, E ş - Ş em âilü 'n-N ebeviyye ve'l-H asâilü ’l-M u stafaviyye adlı eseri b a şt a olm a k üzere diğer bazı şem âille r, hilyenin dinî nitelikli bir e d e b î tü r o lm a s ın a kaynaklık e t m i ş ­ tir (Bayraktar 1990:19). N e tice itibarıyla hilyeler, Türk e de b iy atın d a mevlid, miraciyye, n a ’t gibi dinî özellikler taşıyan e d e b î tü rler arasın da ö n e m li bir yer kazanmıştır. M anzum ya da m e n s u r yazılabilen hilyelerin edeb iyatım ız­ da pek çok örneği mevcuttur. Bu n lar a rasında en tan ın m ışı Hakânî M eh m ed Beyin H ilye-i H a k a n ı adlı eseridir. Eser, halk a rasın da kutsal bir d eğ e r ve rile­ rek m ak am la oku nm u ş, Hakânî’den so n ra hilye yazan şâirler tarafından da övülerek benzerleri vücuda getirilmiştir.

B a şla n g ıç ta s a d e c e Hz. P eygam berin vasıflarını an la ta n hilyelerin k on u la­ rı, so n ra d a n g e n iş le m iş ve zam an la diğer peygam berler, hulefâ-yı râşidîn ve aşere-i m ü b e ş ş e r e ile din ve tarikat büyükleri için de bu tür e se rle r k alem e

Giriş

1 Nahl, 17/70: "Ve odur ki içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi emrinize v e rm iştir." , Kur'ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli (hzl. Hayrettin Karaman vd.), TDV Yayınları, Ankara, 1993.

(3)

V

Lutfî Muhammed Efendinin “ Hilye-i Hazret-i Mevlânâ” sı

f i

alın m ıştır (Uzun 1998: 45). N e şâ tî’nin H ilye-i E n b iy â (Ünver 1986: 12), Cevrî İbrahim Ç e le b i’nin H ilye-i Ç ıhâr-Y âr-ı Güzîn (Ayan 1981: 15), Edirneli Güftî’nin

H ilye-i A şere-i M übeşşere (Yılmaz 2001 :1 8 ) adlı eserleri bunlar arasında en çok bilinenleridir. Din ve tarikat büyükleri hakkındaki hilyeler; şâirlerin bağlı o l­ dukları tarikat büyükleri ve m ezh e p imamlarıyla, ö n d e g e le n âlim ler hakkın­ da k alem e aldıkları ve g e n ellikle k asid elerd en m e y d an a ge len eserlerdir. Bu e se rle rd e konu hilyeden ş e m â il e doğru g e n işle m ek te , bu kişilerin m e th iy e ­ s in e de yer verilm ektedir (Uzun 1998: 45).

XIII. yüzyılda A n ad o lu ’ya g e lere k burada zengin bir tefekkür hayatının y e şe rm e s in i te m in e d e n âlim, hakîm, mütefekkir, mutasavvıf, şâir gibi p ek çok sıfatı haiz olan M evlânâ C elâleddin-i Rûmî, s a d e c e Türk m u h itin ­ d e değil, d oğu dan batıya bütün dünyada tesirleri olan m ü s t e s n a bir ş a h ­ siyettir. O nun düşü n celeri XIII. yüzyıldan günüm üze, h er sınıf halk kitlele­ rinden devletin ö n d e g e le n lerin e kadar g e n iş bir etki alan ın a sahip olan Mevlevîlik tarikatıyla kurum sallaştırılm ıştır. Birer akadem i gibi eğitim veren M evlevîhânelerd en ise Türk d ü ş ü n c e ve kültür hayatına hizm et e d e n ö n e m li isim ler yetişm iştir. Diğer taraftan divan edeb iyatı gele n e ğ i içind e Mevlevîlik tarikatına m e n s u p olsu n o lm a sın , ilham ını M evlânâ ve e se rle rin d e n alan ya da Mevlevîlik p o ta s ın d a y etişe re k e d e b î bir m u h it o luştu ran pek ço k şâir, n e re d e y se kutsal bir d eğer kazanan M evlân â ve M esn evî k elim esini zikretm iş­ tir. M e sela , divan edeb iyatın ın " a te ş dilli" şâiri Nef'î, Mevlevî değildir am a Mevlevî m u hib leri arasındadır. Nef'î’nin Türkçe divanın da n a'tta n so n ra ilk k aside M ev lân â’nın övgüsü hakkındadır. Şâir, M e v lân â’nın tefekkürle aşkı birleştirdiğini, M e sn e v î’nin bir "bâtın kılıcı olarak" dünyaya burhan old u ğu ­ nu söyler. Ayrıca F arsça divanında da M e v lâ n â ’ya dâir dört kasidesi vardır (K arahan 1967: 18-20). Bu örnekleri ç o ğ a ltm a k mümkündür.

K end isine duyulan bu sevgi ve saygının bir n e tice si olarak din ve tarikat büyükleri içind e adı en ço k anılan ve k e n disin e en çok m e th iy e yazılan kişi M e v lâ n â ’dır. Hatta Mevlevî şâirlerin M e v lân â’ya olan sevgilerinde kimi za­ m a n m ü b a la ğ a ettiklerini ve ileri gittiklerini de s ö y le m e k mümkündür. O d e r e c e ki, Hz. P ey g am b e r için sö y le n e n "S e n o lm asay d ın âlem leri yaratm az­ dım." h a d isin e benzer şekilde, M evlânâ dünyaya g elm eseydi, â le m le r yara- tılm azdı, d e m e cüretini g ö s te r e n Mevlevî şâirler vardır (H orata 1998: 81).

M e v lân â’ya olan bağlılıklarını h er fırsatta dile getiren Mevlevî şâirler, M evlânâ vasfında değişik nazım şekillerinde m an z u m e le r yazdıkları gibi, o n a olan sevgilerini bazen bir ya da birkaç b eyte sığdırmışlardır. İster te k beyit olsun, ister m üstakil m a n z u m e le r o lsu n bu şiirlerde, genellikle M e v lân â’nın isim ve sıfatları anılarak övgüsü yapılm aktadır. M e v lân â’nın fizikî h u s u s i ­ y etlerind en ise çok fazla bah se d ilm e z. B u n u n la birlikte bazı Mevlevî şâirler,

E rd e m 113 49 2007

(4)

/ > Z e h r a G Ö R E

114 Erdem

49 az sayıd a da olsa, M e v lân â’nın sûretini ve sîretini tavsif e d e n hilye tü ründe 2007

e se rle r yazmışlardır. Mevlevî şâirlerin M evlânâ için k a le m e aldıkları H ilye-i M evlân â başlığı altında to p la n a b ile cek ; Nakşî M u stafa Dedenin elli üç beyit- lik (M evlânâ Müzesi Ktp., Nu: 2163), Bursalı Rızâ Dedenin kırk b e ş beyitlik (M evlânâ Müzesi Ktp., Nu: 2454/4), Tahirü’l-Mevlevî’nin sek se n dört beyitlik (M evlânâ Müzesi Ktp., Nu: 2163) hilyeleri ile (Uzun 1998:46) bu ça lışm a n ın konusu olan Lutfî M u h a m m e d E fendinin H ilye-i H azret-i M evlân â (Atıf Efendi Yazma E s e r Kütüp hanesi, Nu: 2256) adlı e seri t e s p it edilenlerdir.

Lutfî M u h a m m e d E fendinin hayatı ile ilgili bilgi, s a d e c e E srar Dedenin

Tezkire-i Ş u arâ-y ı M evleviyye adlı e se rin d e vardır ve oldukça sınırlıdır. Lutfî M u h a m m e d Efendi, M an isa M evlevîhânesi şeyh lerinden Nakşî Ali E fe n ­ dinin oğludur. B a b a s ı öldükten son ra bir süre on u n yerine m e ş ih a t m a ­ kam ına oturur. Yenikapı M evlevîhânesi şeyhi, P eçe v î A h m ed Dede ö lü n ce Vezirazâm İbrahim P a şa ta rafından İs ta n b u l’a davet edilerek, kendisin e Yenikapı M e v lev ih an esi’nin şeyhliği tevcih edilir. A ncak yaratılış itibariyle uzlete meyilli olan Lutfî M u h a m m e d Efendi, bu görev inden istifa ed e r ve ilk m a k a m ın a döner. H. 1150/M. 1737 yılında da hayatını kaybeder. Lutfî M u­ h a m m e d E fendinin şiirleri için ârifâ n e d eğ e rlen dirm esin i yapan E srar Dede, on u n herhangi bir ese rin in varlığından söz etm ez. S a d e c e aşağıd aki beyti örn ek verir:

Vaşla kaydı vaşla mâni'dür Kerem-kanı Dede

V asıl olur Hakka ol kim ma-sivayı terk ide (G en ç 2 0 00: 464)

Bu ça lışm a n ın s o n u n a transkripsiyonlu m etn i ilave edilen H ilye-i H azret-i M evlân â adlı eser, Atıf Efendi Yazm a E s e r Kü tüp hanesi, 34 Atf 2 2 5 6 n u m a ra ­ da kayıtlıdır. 120 beyitten ib a re t küçük bir m e sn ev i olm akla birlikte bir m e s ­ nevide o lm a sı gereken bütün özellikleri taşır. Aruzun fe'ilâtün /f e il â t ü n / fe ilü n

kalıbıyla yazılmıştır. B e ş b ö lü m d e n m e y d an a gelir, başlıkları Farsçadır. E s e r dokuz beyitlik bir tevhidle başlar. Ardından Hz. P ey g am be rin övgüsünün yapıldığı b ö lü m gelir. 10 b eyitten o lu şa n bu kısımda, Hz. P ey g am b e rle b e ­ rab er on u n âl ve a s h a b ı da övülmüştür. Daha son ra e serini yazma s e b e b in i a n la ta n şâir, kendinden ö n c e hilye yazan, Hâkânî, Cevrî ve N e şâ tî’nin adını an arak şâirliklerinden ve e se rle rin d e n övgüyle b a h se d er. Üstatların e s e r l e ­ rini gördükten son ra kendisinin d e bu v adide e se r verm eye heveslendiğini söyler. Eserin dördü ncü b ö lü m ü n d e M e v lân â’nın sûretini ve sîretini a n l a ­ tarak hilyesini yazar. S o n b ö lü m d e ise bu e seri takdim etm eyi düşündüğü devrin sadrazam ının öv g ü sü n e yer verir.

M e v lân â’nın dış görünü şü hakkında bilgi veren en ö n e m li kaynaklar m e - n akıpnam elerdir. B u n u n la birlikte söz konusu eserler, on u n çocu klu ğundan

(5)

115 49 2007

Lutfî Muhammed Efendinin “ Hilye-i Hazret-i Mevlânâ” sı

f i

V

Erdem

hayatta iken re sm edilm iştir:

Z am an ın k raliçesi, d ü n yan ın h an ım ı ve su lta n ın karısı o la n G ürcü H atu n, M ev lân â h a n e d a n ın ın m u h ib lerin d en ve h a s m ü ritlerin d en d i. D aim a M ev lân â’nın verdiği şevkin a te ş i için d e yanıyordu. T esa d ü fen K ayseri’ye g itm ek isted i. S u lta n o n u red d ed em ezd i; çünkü o kadın s e ç ­ kin ve m e tin rey sa h ib i b ir kadındı. Fakat G ürcü H atu n M ev lân â h azret­ lerin in ayrılığı a te ş in in yüküne ta h a m m ü l ed em ezd i. O z am an d a resim yap m ad a ikinci b ir M an i o la n b ir re s sa m vardı. K end i sa n a tı hakkında "M ani bizim resm im iz k arşısın d a âciz kalır" derdi. B u n a A ynüddevle-i R û m î d erlerd i. S u lta n , M ev lân â’nın re sm in i b ir kâğıd a çizm e si için o n a h e d iy ele r verdi. Y o llard a G ürcü H atu n ’a ca n y o ld aşı o lm a sı için resm in so n d e re c e güzel y ap ılm a sın ın icap e ttiğ in i sö y led i. S o n ra A ynüddevle b irkaç m em u rla b e ra b e r b u m ese le y i b ild irm ek üzere M ev lân â h azret­ lerin e geld i. B a ş koyup uzakta ayakta durdu.

A ynüddevle d a h a ağzını a çm a d a n M ev lân â "Y a p a b ilirsen n e â lâ !" dedi. R e s s a m b irk aç ta b a k a m a h z en î kâğıt g etirerek kalem i e lin e ald ı ve M ev lân â’ya d önd ü . M ev lân â ayakta duruyordu. R e ssa m b ir d efa bakıp yüzünü çizm ekle m eşg u l old u . B ir yaprak kâğıt ü zerine so n d e re c e güzel bir resim yaptı. İkinci se fe r tekrar baktı. Fakat M ev lâ n â ’nın ö n c e g örm ü ş old u ğu şekli d e ğ işm işti. B aşk a b ir kâğıt ü zerine b ir resim d a h a yaptı. Ç eh resin i ta m a m la d ık ta n so n ra şek lin yin e b a şk a türlü o ld u ğ u n u g ö r­ dü. H ay rette kaldı, n ara a tıp k en d isin d en g e çti ve kalem leri kırıp âcizler g ibi s e c d e le r e tti. B u sırad a M ev lân â b u g a z ele b a şla d ı:

"Ah! B e n n e d e renksiz ve belirsizim . B en k en d im i old u ğu gibi g ö r e b il­ sem . Sırların ı o rtay a koy, d iyorsu n. Fakat b e n im bu lu n d u ğ u m yerd e yer yok" (A hm ed E flâkî 2 001: 6 4 8 ).

itib are n hayatının s o n u n a değin sû r e tin d e m e y d an a ge le n değişikliklere dair kesin bilgiler verm e kte n uzaktır. Ancak eldeki m e v cu t bilgilere bakarak M e v lâ n â ’nın su r e tt e güzel ve in sa n a t e ’sir e d e n bir y aratılışa sah ip o ld u ğ u ­ nu ifade ederler. M e v lâ n â ’nın görü n ü ş özelliklerinin anlatıldığı en ö n e m li e s e r ise Eflâkî’nin M enâkıbü'l-Â rifîn adlı eseridir. Diğer taraftan M ev lân â’nın görünü şü hakkında bize fikir veren bir diğer kaynak olarak on u n m inyatür ya da resim lerini de burada a n m a k gerekir. A ncak eldeki m inyatür ve resim lerin hiçbiri M e v lân â’nın yaşadığı d ö n e m d e ya p ılm a m ıştır ve biri diğerine b e n ­ zem em ektedir. Topkapı S arayı’ndaki bir m inyatürde, "H ale p ’te bir Frenkle sa tr a n ç oynayan" Mevlânâ, çekik gözleriyle Uygur Türklerini andırır. Mısır kaynaklarında e lin d e yelpazesiyle görülen Mevlânâ, B u d a p e ş t e N eineth K oleksiyon u’nda Hintliler gibi resm edilm iştir. Berlin M ü zesi’n d e "R e b a b ç alan S u lta n V eled ’i din leyen" saçları ve sakalları birbirine karışmış, aşırı kilolu olarak g ö ste rilm iştir (Erke, w w w .a k siy o n .co m .tr).

(6)

/ > Z e h r a G Ö R E

116 Erdem

2^49 Gürcü H atunun emrini yerin e getiren Aynüddevle 20 resm i h a tu n a te slim etm iştir. Gürcü Hatun da resim leri san d ığ ın a koyarak b e ra b e rin d e Kayseri’ye götürm ü ştür. A ncak bu 20 resm in akıbeti belli değildir. Dolayısıyla hiçbiri gü n ü m ü ze u laşm am ıştır.

M e v lân â’nın M esnevi’s in in birinci cildine yaptığı altı ciltlik şerhiyle şö h re t bulan Âbidin P aşa, Tercüm e ve Ş erh-i M esnevi-i Ş erif adlı eserin in b aşlan g ıcın d a M e v lâ n â ’nın tavsifini şöy le yapmaktadır:

"M evlân â-yı m ü şarü n iley h efen d im iz, m ü ste k im ü ’l-kad ve â d id ü ’l-kâm e o lu p , m ü b arek gözleri sarı ile siy ah a ra s ın d a yani e lâ ve kaşları m u- kavves idi. Levni, fi’l-a sl kırm ızıya m eyyâl iken, b a d e h u k e sre t-i riyâzat ve m ü ca h e d e s e b e b iy le sarıya m eyyâl old u . N e m ü lah h am n e de zayıf o lu p , fakat k e sre t-i riyâzattan b a d e h u k esb -i n e h â fe t b u y u rm u şlard ı" (Â bidin P a ş a 1324: 12).

Bu kayıtlardan an laşıldığın a g ö r e Mevlânâ, orta boylu, dik duruşlu bir zat­ tır. Gözleri sarı ile siyah arası yani elâ, kaşları da yay gibidir. Rengi ö n celeri kırmızı iken so n ra çok fazla riyazette bulunduğu için sarıya dönm ü ştü r. B ü n ­ yesi n e kilolu n e de zayıftır. Fakat yine ço k riyazette bulunduğu için sonraları zayıf düşm ü ştür. E s e rin d e bu tavsifi veren Âbidin P a şa n ın kaynakları e l b e t ­ te m e n k ıb ele r ve bunlardan h a re k e tle yazılan hilyelerdir. A ncak bu tariften hareketle, yukarıda işaret edildiği gibi, bir çok m inyatür ve re sim d e tasvir e dilen M e v lân â’nın g ö rü n ü şü n ü n m e n k ıb e le rd e ve diğer e se rle rd e aktarılan özelliklerle uyuşmadığını; h a tta yanlış olduğunu s ö y le m e k mümkündür.

Lutfî M u h a m m e d E fendinin h ilyesinde çizilen M evlânâ p o rtresinin kay­ nağı da m enkıbelerdir. Şair, hilye sin e M e v lân â’nın yüzünün hu su siyetlerini t a b ia ta ait unsurları kullanarak an latm ay a b a şla m ış; beyaz gül, gü n eş, b a ­ har m e v sim in d e yaprakları açılarak tıpkı bir aynaya b enzeyen s û s e n ç i ç e ­ ği ve dolunay gibi; parlaklık, aydınlık, beyazlık çağrışım ları yapan imajları seçm iştir. O nun nurlu yüzü sanki beyaz bir gül gibidir. M e v lâ n â ’nın yüzü parlaklıkta g ü n e ş te n üstündür. Alnının parlaklığı açılm ış bir s ü s e n çiçe ğ in e benzer. Yüzü dolunayın gıbta ed eceğ i kutsal bir parlaklıkla çevrilidir. Ayın, yüzündeki siyah lekeler seb eb iy le , sevgilinin yanağını kıskanm ası divan şii­ rinde b ilinen bir hayaldir. Hilyede M e v lâ n â ’nın vasfında kullanılmış ve aynı z am an d a nû ran î ç e h r e s i n e kutsallık atfed ilm iştir (51-54. beyitler).*

Şâir, M e v lân â’nın kaşlarını şekli ve iki t a n e oluşlarıyla çeşitli b e n z e tm e ­ lerle anlatır. Şekil olarak hilâle b enzeyen kaşları, iki t a n e olduğu için bir

* Lutfî Muhammed Efendinin Hilye-i Hazret-i Mevlânâ adlı eserinin transkripsiyonlu metni bu ça­ lışmanın sonuna ilave edildiği için Mevlânâ’nın hususiyetlerini anlatmak üzere söz konusu eserden hareketle yapılan açıklamalarda beyitler yeniden yazılmamış, parantez içinde numa­ raları verilmekle yetinilmiştir.

(7)

V

Lutfî Muhammed Efendinin “ Hilye-i Hazret-i Mevlânâ” sı

f i

beytin h a tta birbiriyle kafiyeli m a tl a ’ beytinin m ısraları olarak tasvir e d ilm iş ­ tir. Siyah renkli bu kaşlar, güzelliğin doğduğu yerin sü sü n ü arttırır. Burada M ev lâ n â ’nın parlak yüzü a d e ta bir levha, kitap, h a tta m ushaftır; kaşları da on u n üzerine siyah m ürekkeple yazılmış iki mısradır. Kaşları birbirine yakın değildir ve bu o n a y ü ce bir görü n ü ş verir. H âcib k elim esini de h e m k aş h e m d e kapıcı anlam ıyla tevriyeli olarak kullanan şâir; iki kaşı, güzellik sarayının kapısını karşı karşıya durarak bekleyen iki kapıcıya benzetir (55-58. beyit­ ler).

M e v lân â’nın baygın bakışlı, g örenlerin aklını b a şın d a n alan gözleri; sarı ile siyah a rasın da yani elâ renklidir. Bir güzellik unsuru olarak göz âhûya b e n ­ zetilir. Buradaki asıl benzerlik âh û n u n iri ve siyah gözleridir. Hilyede H oten ülkesinde bu lu nan güzel gözlü âhûlar, eğer M e v lân â’nın ş a h â n e gözlerine bir b aksalar onu kıskanırlardı, diyerek M e v lâ n â ’nın gözlerinin ve bakışlarının etkisi vurgulanm ıştır (59-61. beyitler).

M e v lân â’nın burnu, m u sh a f gibi d ü şü n ü len yüzünde, güzel ve düzgündür. Bu özelliğiyle elif harfine te ş b ih edilmiştir. Yanakları n e zayıf n e de etlidir. Tıpkı yeni a ç m ış bir gülün yaprakları gibidir (62-64. beyitler). Sakalı, nahif ve nurlu yüzünün süsüdür, rengi d e siyahla sarı arasındadır (65-67. beyitler). B u n u n la birlikte eldeki m e n k ıb e le r M e v lân â’nın sakala pek itibar etm ediğini bildirm ektedir. Eflâkî’de nakledilen şu hikâye on u n sakalla ilgili d ü ş ü n c e s i ­ ni ifade eder:

B ir gün b ir b e rb er, M ev lân â’n ın m ü b arek sak alın ı kesiyordu . B erb er: "H u d avend igâr n e buyuruyor, n a sıl y ap ayım ?" d ed i. M ev lân â: " K ad ınla erkeği b irb irin d en ay ıracak kadar kes" dedi.

B aşk a b ir gün d e "B e n hiç sa k a lla n o lm ad ığ ı için k alen d erileri k ısk an ı­ yorum " d ed i ve "Az sakal erkeğ in sa a d e tin d e n d ir, çü nkü sakal erkeğin sü sü d ü r. O n u n çoklu ğu erkeği b ö b ü rlen d irir. Bu da in sa n ı m a n en ö ld ü ­ ren şey lerd en d ir" h a d isin i sö y led ik ten so n ra: "Çok sakal su filerin h o ş u ­ na gider. Fakat sufi sakalı taray ın cay a kadar, ârif Tanrıya u la şır (A hm ed E flâkî 2 001: 6 3 4 ).

Lutfî M u h a m m e d Efendi, M e v lâ n â ’nın kilolu o lm adığını başka bir ifadeyle kilo b akım ından norm al olduğunu belirtir (6 9.beyit). S u lta n Veled, b a b a s ı ­ nın daim a: "B e n b e ş y aşınd a iken n efsim ö lm ü ştü " dediğini ve gen çlikte de orta yaşlılık zam an ın d a da ta m bir ciddiyetle riyazet edip, g e c e sa b a h la ra kadar ib a d e tle m e şgu l olduğunu ve riyazette ço k m ü b a la ğ a ettiğini nakleder (Ahmed Eflâkî 2001: 301). Dolayısıyla m e n k ıb e le rd e n öğrendiğim ize göre, M e v lâ n â ’nın norm al olan kilosu fazla riyazette bulunduğu için zayıf bir hal almıştır. Hatta bu nahif in san ın bir gün h a m a m a gittiği ve h a m a m d a vü cu­ dunu gördü ğü n d e zayıf b e d e n in d e n utandığı rivayet edilm ektedir. Bu h a d i­ s e Eflâkî’d e şöyle anlatılır:

E rd e m 117 49 2007

(8)

Z e h r a G Ö R E

E rd e m 118 49

2007 M ev lân â birgü n h a m a m a g irm işti. M erh a m et gözü ile kendi m ü b arek vü cu d u n a baktı. V ücudu iğ n ed en ip liğ e d ö n m ü ştü . B ü tü n öm rü m d e k im se d e n u tan m ad ım , fakat bu gü n zayıf v ü cu d u m d an ço k u tan d ım . Çünkü o: "B ir gün b a n a huzur verm ed in " diye kim b ilir "hal" dili ile n e le r sö y led i, n e le r d e sö y lem ey ip gizled i ve yükünü ta şıy a b ilm e m için b e n i hiç rah at b ıra k m a d ın ; b ir g e c e c ik o ls u n istira h a t ed ip kuvvet b u lm a m a b ile m ü sa a d e e tm e d in ." diye ne kadar in led i. Fakat n e yapayım ki, b e ­ nim huzurum o n u n ıstıra b ın d a d ır (A hm ed E flâkî 2 001: 6 1 3 ).

Hilye’d e M e v lân â’nın ten in in rengi doğrudan söz konusu e dilm em iştir. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, letafeti dolayısıyla, yeni a ç m ış bir gül o l a ­ rak tasavvur edilmiştir. Burad an hare ketle on u n te n in in gül renkli olduğuna hükm edilebilir. M e n k ıb e le rd e de kırmızıya meyyal yani canlı bir rengi o ld u ­ ğu ifade edilir. A ncak m ü c a h e d e ile g e ç e n günleri M e v lâ n â ’nın rengini de uçurmuştur. Karatay m e d r e s e s in d e n çıkan birkaç fakîh, im tihan maksadıyla M ev lâ n â ’ya, A shâb -ı Kehfin köpeğinin n e renkte olduğunu sorar. Mevlânâ: "rengi sarı idi; çünkü âşıktı. Âşıkların rengi daim a b en im rengim gibi sarı olur" diye cevap verir (Ahmed Eflâkî 2001: 491). M ev lân â’nın gazelleri ara­ sın da da görülen pek çok şiirde yüzünün sarılığından bahsedilir.

S e n in iki e lin d en iz gibi gevher sa çm a y a inad e d e r s e ; sarı yüzün, sarılık g ö s te rir ve ufak te fe k to zlarla uçup gider.

S u s artık d o stu n b ir h azin e idi: O h azin en in tarifin i, tavsifin i n e b ir kim ­ se , n e d e h içb ir şe y b e n im sarı yüzüm kadar ifad e ed em ez.

O kırm ızı a ltu n u sev in ç se rm a y e sin i b a n a ver. K orkudan, ü m itte n d o la ­ yı y anakların a ltın gibi sarıdır.

Göz y aşlarım a, sa ra rm ış yüzüm e, m e rh a m e t e tm e s e n b ile ciğ erim in y a n m a sın d a koku lar çıkıyor, o n a acı.

Bu b a ş ım m ey ged ed ir, içki k ad eh in i sö y le kırsın; b u yan ağ ım a ltu n g i­ bid ir, altın ı çu vald a tu tm a (Fü ru zanfer 1963: 190).

Diğer taraftan M e v lâ n â ’nın yüzünün sarı, b ed e n in in zayıf o lm a sı az yem e k y e m e siy le d e alakalıdır. Eflâkî’de birçok yerde anlatılan hikâyelerde onu n bu özelliğinden bahsedilir. Daha çocuklu k çağında çok defa üç dört günde, bazen yedi g ü n d e bir (Ahmed Eflâkî 2001: 243), h atta bazen on, on b eş belki de yirmi, otuz g ü n de bir y e m e k yediği (Ahmed Eflâkî 2001: 625), b aşka bir m e n k ıb e d e büyük bir s ü n n e t düğünü m e ra s im in d e on altı gün süreyle b u ­ lunduğu ve bu zam an zarfında n e y e m e k yediği, n e su içtiği, n e d e uyuduğu (Ahmed Eflâkî 2001: 52) aktarılır. Ârif Ç e le b i’nin a n n e s i de, M evlânâ hazret­ lerinin bir aya yakın y e m e k y em ediğini gördüm , diye nakletm iştir (Ahmed Eflâkî 2001: 625).

Lutfî M u h a m m e d E fendinin e se rin d e M e v lân â’nın b ed e n i ile ilgili so n özellik de vü cudu nda kıl olmayışıdır. Bu vasfıyla saf g ü m ü ş e benzetilir (70. beyit).

(9)

V

Lutfî Muhammed Efendinin “ Hilye-i Hazret-i Mevlânâ” sı

f i

E s e r d e 71. b eyitten itib aren M ev lâ n â ’nın ahlakî vasıflarının övgüsü yapılır. Bu beyitleri i n c e l e m e d e n ö n c e Lutfî M u h a m m e d Efendinin e se rin d e b a h s e t ­ m ediği a n ca k M e v lân â’nın dış g örünü şü yle ilgili o lm a sı h asebiyle, giyim ine dair özellikleri yine m e n k ıb e le rd e n h a re k e tle buraya eklenebilir. Eflâkî’de p ek ço k yerde M e v lâ n â ’nın kılık kıyafeti ve bu konuyla ilgili tavrı hakkında kayıt bulunm aktadır: P eygam berin , "Sarıklar, Arapların tacıdır" sözü g ereğ in ­ ce, sarığını bilginlere yaraşır (d â n iş m e n d â n e ) bir ş ekilde sarar, bir ucunu da ta y lesa n bırakırdı. Hakikati bilen bilginlerin giydikleri gibi kolu g e n iş bir hır­ ka giyerdi (Ahmed Eflâkî 2001: 254). Bayburtlu Ahi Em ir A h m e d ’in naklettiği bir m e n k ıb ed e , M evlânâ fe ra ce yani c ü b b e giymiş, b a şın a d u m an renginde bir sarık s a rm ış olduğu h ald e tarif e dilm iştir (Ahmed Eflâkî 2001: 609). M it­ h at B a h â rî’nin, S i p e h s a l a r te r c ü m e s i n d e M e v lâ n â ’nın istiğrakına dair olan kısım da da e lb ise siy le ilgili olarak, fukaralardan birisi i s t e r s e kolayca çıkarıp v e re b ilm e k için ö n d e n yırtm açlı bir fe ra ce giydiği an latılm aktad ır (S ip e h sa - lar 1331: 136). 21 Şevval 643 (9 Mart 1246) P erş e m b e , Ş e m s ’in kaybolduğu tarihtir. Bu tarihten so n ra M evlânâ k e ndisin e h in d ib ârî k u m aştan bir fe race yapılm asını istem iştir. Bu kum aşın özelliği m a te m lile rin giym esidir ve siyah değil mavi renktedir. Ö m rü nün s o n u n a kadar bu şekilde giyinmiştir. B a şın a da bal re nginde yünden y apılm ış bir külah geçirm iştir, artık on d a n so n ra bir d ah a beyaz sarık kullanm am ıştır (Ahmed Eflâkî, 2001: 258).

Mevlânâ, ahlak yapısı bakım ından da her zam an övülen e n d er ş a h s iy e t­ lerd en biridir. Bilindiği üzere on u n ahlakî yapısının te m e llerin i ilk olarak a tan b a b a s ı S u lta n ü ’l-u le m â B a h a e d d in V eled ’dir. B u n d a n so n ra da bir irfan m u h itin d e aldığı m ü k e m m e l eğitim ve zaten fıtratında olan erdem ler, n e ti ­ c e d e onu insanlığın nazarında yüksek mevkilere taşım ıştır. Gerek Mevlevi m u hitinin, g erek divan edeb iyatın ın sanatkârları da on u n tü ken m ez bir h a ­ zine gibi olan bu özelliklerinin övgüsüyle eserlerini taçlandırm ışlardır. Lutfî M u h a m m e d Efendi de e se rin d e M e v lâ n â ’yı ledün ilimlerinin sah ibi olm ası, lütufkârlığı, veliliği, kerameti, şeriatın ve tarikatın rehberi o lm ası, marifeti, nûru, kadir ve şerefi, M esnevi’si, sırlara vukûfiyeti gibi özelliklerini çeşitli b e n ­ ze tm e le rle ve tasvirlerle övmüştür: M evlânâ güzelliğin gül b a h ç e s i n d e ledün ilm inin m eyvesin i veren düzgün bir fidandır (71. beyit). Tıpkı Hz. P ey g am b er gibi, e d e b in d e n , yokuş aşağı in iy o rm u şça sın a ö n ü n e eğik olarak yürür. Bu durumu şair, aynı zam an d a dalları meyve yüklü bir ağacın başını to p rağa e ğ m e s i n e benzetir (72, 73. beyit). Tatlı sözlü ve güzel ahlaklıdır (74. beyit). Lütuf bir ülke olarak tasavvur edilir ve M evlânâ da bu ülkenin padişahıdır. Bakışı daim a yum uşaktır (75. beyit). Velilik ikliminin şahı, ke ram e t m e y d a ­ nının kahram anıdır (76. beyit). Hz. P eygam berin varisidir. Şeriatın m e şa le si, tarikatın yol g östericisidir (77, 78. beyit). Marifet b a h ç e s in in bülbülü,

haki-E rd e m 119 49 2007

(10)

/ > Z e h r a G Ö R E

120 Erdem

2о49 kat çim en liğinin gülüdür (79. beyit). Gökyüzünde ayın ve g ü n eşin d ö n m e s i M ev lâ n â ’nın s e m a ’ını görüp v e cd e g e lm e le rin d e n dolayıdır. M üşteri yıldızı, g e c e ve gündüz s a a d e t arayışı içindedir. M e v lân â’nın güzelliğini d üşünm eyi ke ndine iş e d in e n Zühre yıldızı, daim a in le m e k te dir ve bu yüzden yakıcı n a ğ ­ m e le rle göğü n çalgıcısı olm u ştur. U şşâ k ve nevâ m a k a m ın d a n n a ğ m e le re b aşlad ığ ın d a da gökyüzü d e şevkle s e m a ’a b a şla r (81-86. beyitler). M esnevi’ si e srar incileriyle dolu bir deryadır. Her bir beyti m a n a ikliminde irfanın s ü s ü ­ dür. O nun bir okyanus gibi olan zatında bunlar a n ca k bir katre m e s a b e s i n ­ dedir (87-89. beyitler). O, bir Allah âşığıdır bu s e b e p le n e kadar övülse la ­ yıktır. Âlem lerin övüncü olan P eygam berin varisi ve on u n sırlarının m a h r e ­ midir (90, 91. beyitler). Bu b e n z e tm e le rle M e v lâ n â ’ya övgüde bu lu nan Lutfî M u h a m m e d Efendi M ev lân â’nın can kuşunun 6 0 4 ’de dünyaya geldiğini ve 6 7 2 ’de c e n n e t b a h ç e s i n e uçtuğunu sözlerine ilave e d e r (92-93. beyitler).

Bu övgülerin dev am ın da ise M e v lâ n â ’yı öv m ekte aczini dile getiren şair, o n u n vasıflarının sözle anlatılam ayacağını, öv güsünün kağıtlara sığ m a y a ­ cağını belirtir ve duaya başlar. M ev lân â’nın yardım ını iki cih an d a kendisin e re h b e r e tm e si, im anını s ak lam ası ve P e y g a m b e r’in şefaati için Allah’a niyaz­ da bulunur. Allah’ın inayetiyle de e serini H.1100/M . 1688’de tam am lad ığ ın ı söyler (96-107. beyitler).

Lutfî M u h a m m e d Efendi, H ilye-i H azret-i M evlân â adlı ese rin in s o n b ö lü ­ m ü n d e ise, e serini sunm ayı düşü ndü ğü devrin sadrazam ının övgüsünü yapar. A llah’tan, sadrazam ın devletinin devam ını dileyerek başladığı bu kısım da şair, M e v lâ n â ’nın hilyesini yazarak Hz. İsâ ’nın n e fe sin i yâd ettiği­ ni söyler. Övgü incilerini saçarak, M e v lâ n â ’nın hilyesini açıkladığını belir­ tir. Eseri "yeni" sıfatıyla n ite le n d ire n Lutfî M u h a m m e d Efendi, hiç kim seye onu istin sa h e tm e k üzere verm ediğini söyler. O nun bu sözü n d en hareketle i n c e le m e y e çalıştığım ız H ilye-i H azret-i M evlân â’n ın m üellif hattı olduğuna hükm edilebilir. Cevher kıym etinde gördüğü e serini kim seye te s lim e t m e d i ­ ğini ve on u n kıymetini an layacak g e rçek sahibini beklediğini söyleyen şair, A llah’a h a m d ederek, sadrazam ın varlığıyla bu sa h ib i bulduğunu ifade eder. Hiç vakit k a y b e tm e d e n e seri o n a ithaf eder. Lutfî M u h a m m e d Efendi, c ö ­ m e rt yaratılışıyla bilinen, zatı öv gü sü n de n daha yüce olan büyük sad raza­ mın, m ak am ın d a kıyam ete kadar devamlı o lm a sın ı Allah’tan dileyerek e se r i­ ni ta m a m la r (1 08-120. beyitler).

Sonuç

Lutfî M u h a m m e d Efendi, H ilye-i H azret-i M evlân â adlı e se rin d e M ev lâ n â ’nın h e m dış görü n ü şü n ü h e m de iç a lem in in özelliklerini, yaygın olarak Hz. P ey g am be rin vasıflarını a n latm ak la kullanılan hilye türünün kalıpları için ­ d e anlatm ıştır. E deb iyatım ızda özellikle Mevlevi şairler, sayısı az olm akla

(11)

V

Lutfî Muhammed Efendinin “ Hilye-i Hazret-i Mevlânâ” sı

f i

b erab er, Hilye-i M evlânâ adı altında anılan e se rle r vermişlerdir. B unu nla birlikte M e v lâ n â ’yla ilgili e se rle rd e on u n b ed e n i hu su siyetleri üzerinde fazla d uru lm am ış, onun; "H am dım , piştim , yandım ." sözüyle özetlediği, insan-ı kâmil o lm a yolundaki ça b a sı a n laşılm ay a çalışılm ıştır.

E rd e m 1 2 1 49 2007

İB T İD Â K E R D EN -İ TEV H İD -İ HUDÂ

1 Hamd ol padişeh-i danaya O hudavend-i cihan-araya

2 K i Beni Âdemi mümtaz itdi Hüsn-i hulkile ser-efraz itdi

3 Didi şanında “lekad kerremna”* Habbeza fazl u kerem lutf u ‘ ata

4 Suret ü ma‘ nide tekrim itdi Mazhar-ı “ahsen-i takvim” itd i** 5 Kodı farkında külah-ı ‘ izzet

Hilye-i behceti kıldı hilkat

6 Vech-i hubanı iden hüsnile mah İtdüren ‘ aşıka ah-ı can-gah

7 Pertev-i hüsni tecellasıdur Lem ‘ a-i nur-ı dil-arasıdur

8 Nurı pervanesidür müştakan Hüsni dil-dadesi oldı haşan

9 Lutfı deryasına yok hadd ü kenar Genc-i ihsanına yok ‘ add ü şümar

M ED H -İ ÂN H AZRET-İ SU LTÂ N -I R Ü SÜ L

10 Dahı şad-dürr-i tehaya-yı bihin Salavat-ı şeref-ayin-i güzin

11 Hazret-i mefhar-ı mevcudatun A ‘ ni nazende-i kurb-i zatun

* İsrâ, 17/70: " Andolsun biz, âdemoğullarını onur ve üstünlükle donattık, ** Tîn, 95/4: " Biz insanı gerçekten en güzel bir biçimde yarattık."

(12)

V

E rd e m

/ > Z e h r a G Ö R E

2007 122

4^ 12 İde işar o hudavend-i enam Ravza-i sidre-nişanına müdam (2a)

13 İde ta kim bu felekler devran Devr ide ta meh ü mihr-i taban 14 Oldı hallak-ı cihana mahbub

Şübhesiz hazret-i Hakka matlub 15 ‘ İzzetiyle o rasul-i ekmel

O şehinşah-ı nebiyy ü mürsel 16 Çakeridür anun ey merd-i güzin

Cümle-i ehl-i sema ehl-i zemin 17 Â l ü aşhab-ı kirama zi-derun

Çok selam ola ki hadden birun 18 İtdiler din-i mübine hıdmet

Oldı her birisi haş-ı ümmet 19 Kim ki ol zümre-i pake ez-dil

İktida itdi bi-şıdkın kâmil 20 Reh-i din içre hidayet buldı

Sahib-i ‘ izz ü sa‘ adet oldı

B Â ‘ İS-İ D Â ‘ İY E -İ MANZUM E

21 Sebeb-i hilye-i sımt-ı kelam Böyledür dinle gel ey nigu-nam 22 Gördüm ol hazret-i Hakanmün Hüsn-i nazmın o şeref-ayinün 23 K i nebi hazretinün midhatini

Nazm-ı ra‘ naya komuş ziynetini 24 Dahı Cevri-i sa‘ adet-eserün

Tarz-ı inşasın o hayr-encerün 25 Vaşf-ı aşhab-ı rasule himmet Eyleyüp buldı anunla devlet 26 Hem Neşati-i server-asarun Ş i‘ r-i zibasını ol hoş-karun

27 Enbiya na‘ tini ba-hüsn-i kelam Silk-i tahrire komuş b i’l-ikram 28 Düşdi nageh hevese bu dil-i zar

(13)

29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 (3a 46

Hemçü ney nale iderdi her an Âteş-i ahile oldı suzan

Didüm ey dil neden oldun nalan Suziş ü derdini itme pinhan Didi ey garka-i bahr-i ‘ işyan B öyle bi-hude gezer m i insan Hem-dem-i şahid-i ‘ aşk pak ola Şevk-ı bezminde giriban çak ola Sıdk u ihlaşile çün M evleviyan Eyle meydan-ı suhanda devran Hilyesin hazret-i Mevlananun Nazm ile ol güher-i ra‘ nanun N a‘ t-h'anide suhan-perdaz ol ‘ Andelib-i gül-i bag-ı raz ol Hilyesin sende Celalü’d-dinün K ıl teberrük o kerem kanınun Oku ayin-i senasın cana Hüsn-i evşafını eyle inşa Guş idince bu kelamı dilden Ya‘ ni hem-razum olan bi-gıllden Ârzu oldı bana leyl ü nehar Vaşf-ı ferhunde-i oüsn-i dil-dar Oldı bu veçhile dilde h'ahiş Eyledüm ben dahı sa‘ y u kuşiş Ta muradum bu ki ey nigu hu Sebeb-i ‘ afvüm ola bu tek (ü) pu Ne olam ben ki diyem midhatini B öyle gani nesebün rütbetini Ne ola zerre-i naçiz ü hakir K i ide hüsnini şemsün takrir Evliya bezmine oldı daver Etkıya cem ‘ ine oldı server Ne liyakat ola bende hala Zerreden de dahı dunam amma

Nazar itseydi eger ol dara Zer olur mermer ü seng-i hara

(14)

V

E rd e m

/ > Z e h r a G Ö R E

2007 124

49 47 Himmet-i paki olur rah-nüma ‘ Â şık-ı şadıka ba-lutf-ı Huda 48 Nur-ı tevfik-i refik oldugı dem

Başladı şevkile güftara kalem

H İLYE-İ H AZRET-İ M ONLÂ HÜN KÂR 49 Hilyesin hazret-i Mevlananun

Dinle pirayesin ol sultanun 50 Eyleyen anı şeha zib-i kitab

Yazdı bu resme niçe lafz-ı şavab 51 Levn-i simasını ol Rabb-i mecid

Guyiya kılmışidi verd-i sepid 52 Nur-ı vechini o şahun her gah

Didi gördükde mih(i)r “şey li’llah”’ 53 Levh-ı pişanisi idi ruşen

M esela oldı açılmış susen 54 Nur-ı kudsi ile ol tolmışidi

Gıbta-averde-i bedr olmışidi 55 Şekl-i ebrusı idi hemçü hilal

B öyle nakş itdi hakim-i müte‘ al 56 iki mışra‘ - ı siyeh levn idi ta

M atla‘ -ı hüsne olup zeyn-efza 57 İttişal üzre degil ol kaşlar

Hoş-nüma idi o ‘ ali-manzar 58 Bekledi hüsni sarayın guya Karşu karşu iki hacib mesela 59 Oldı vasi‘ ol iki çeşm -i humar

Mest iderdi göreni ey hüşyar 60 Ne ziyade şaru idi ne siyah

Dil-ruba idi o gözlerde nigah 61 Reşk iderdi Hoten ahusı eger

Çeşm-i şahanesine kılsa nazar (3b)

62 Mushaf-ı ruyı içinde anun B in i-i paki o ‘ ali-şanun

(15)

63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 (4a 79 80

Hub u mevzun elif-i sim-endam B öyle nakş itdi diyen ehl-i kelam Ne telahhum idi ruhlar ne nahif Nev-şükufte gül idi vech-i latif Hatt-ı şeb-rengi dahı oldı latif Cedd-i a‘ lası gibi üsti nahif Subh-ı didara idi zinet-dih Şöyle ki oldı görenler valih Ger siyeh reng idi disen kabil Lik fi’l-cümle şaruya m a’il Nam-ı elkama idi hem çü rasul Cümle a‘ zası latif ü makbul Lahm-ı cismi vesatü’l-hal idi hem ‘ A şk bahş itdi o oat-ı hurrem Dahı bi-muy idi cism-i ziba Sim -i sara gibi idi cana Gülşen-i hüsne nihal-i mevzun M ive-i ‘ ilm -i ledünnle meşhun Münhanice ideridi reftar K i odur hulk-ı habib-i muhtar M eyli arza ider agşan-ı nihal Olsa ger mive ile mal-a-mal Birr-i güftarı halavetli idi Cümle ahlakı melahatli idi M ilket-i lutfun olup padişehi D a’ima hilmile idi nigehi Şah-ı iklim-i velayetdür ol M erd-i meydan-ı kerametdür ol Oldı ol varis-i sultan-ı rüsül Yeridür dirlerise varis-i kül M eş‘ al-efruz-ı şeri‘ atdür o mah Reh-nüma idi tarikatde o şah

Devha-i ma‘ rifetün bülbülidür Çemenistan-ı hakikat gülidür Oldı şehzade-i Sıddik-ı ‘ atik K i odur mefhar-ı kevneyne şadik

(16)

V

E rd e m

/ > Z e h r a G Ö R E

2007 126

49 81 Görüp ayinini şemsile kamer Döndiler vecde gelüp şam u seher 82 Müşteri kevkebi her şubh u mesa

Oldı cuya-yı sa‘ adet cana 83 Neyyir-i hazret-i Mevlanadan

Şems-i kadr ü şeref-i monladan 84 Nakşınun fikri olup Zühreye kar

Dem-be-dem eylemede nale vü zar 85 Guyiya mutrıb olup her şeb ü ruz

Eylemekde neğamat-ı pür-suz 86 Faşl idince niçe ‘ uşşak u neva

Şevkile girdi sema‘ a sema 87 Dürr-i esrarile pür bir derya

Mesnevisidür anun ey dana 88 Mülk-i ma‘ nada ma‘ arif ziver

Göre her beyti anun bir kişver 89 Bahr-ı zatına göre ol katre

Katre amma ki beraber bahre 90 Medh ü vaşfı ne kadar olsa seza

Oldı zira ki o ma‘ şuk-ı Huda 91 Varis-i hazret-i fahr-i ‘ alem

Harem-i sırr-ı rasule mahrem 92 Şeş şad u çar deh ol mürğ-ı cinan

Tutdı dünya kafesi içre mekan 93 Altı yüz yetmiş ikisinde niyaz

Eyledi bağ-ı behişte pervaz 94 Dinle ey kilk-i za‘ if ü kaşir

Reh-i medhinde anun fatirdür 95 N içe çabük-rev-i meydan-ı suhan

Dahı ser-baz-ı diliran-ı suhan (4b)

96 Bunca ‘ aczile nedür bende mecal Anı ta‘ rife ideyim bast-ı makal 97 Vaşfı imla vü beyana şığmaz

Medhi evrak-ı ‘ ayana sığmaz 98 İdelüm şahn-ı du‘ ada devran Eyleye na-geh icabet Mennan

(17)

99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 (5a) 112 113 114 115

K ıla eltafını hem-dem o latif Bula dil-h'ahmı Lutfi-ı za‘ i f Çakeri hazret-i Mevlananun Nazm iden na‘ tını ol sultanun M esela kemter-i evladı anun ‘ A ciz ü ahkar-ı evladı anun Eyle ya Rab mededüni yaver Dü-cihan içre Hudaya rehber Cümle h'ahişlerine vaşıl kıl Harem-i vuşlata hem dahil kıl Sakla imanını ya Rab d a ’im Z a ’il olmakdan anı ya K a ’im Dahı divan-ı nübüvvet şehinün A ‘ ni ol taht-ı risalet şehinün Cümle-i ümmetine kıl ihsan Kaşd u h'ahişlerini ya Rahman Lutf-ı hakkiyle olup sa‘ y-ı benam Buldı bin yüzde bu name dahı nam

MİDHAT-İ SA D R -I K E R İM Ü ’L-AH LAk Sadr-ı vala-gühera cud-ı vera

Devletün eyleye d a’im M evla Nazm ile hilye-i Mevlanayı Eyledüm yad dem-i ‘ İsayı Eyleyüp nesr-i l e ’ali-i medih Hilyesin eylemek ile taşrih Eser-i himmet ola güheri İtdi tabende bu nigu haberi

Gerçi ol dürr-i giran kadr-i ferid Oldı ziver-dih-i levh-i tesvid Lik tebyiz ile ol nev-eseri İtmedüm kimseye ‘ arza nazarı

Virmedüm ol güheri talibine İntizar üzre idem şahibine Hamdü li’llah ki gelüp vakt-i sürur Sahibin buldı o zibende zuhur

(18)

V

E rd e m

/ > Z e h r a G Ö R E

2007 128

49 116 Turmayup eyledüm ithafa kıyam Sadr-ı pakize-dile bala kiram 117 Habbeza şadr-ı mu‘ azzam ki müdam

Kerem-i tab‘ ile meşhur u benam 118 Zatı midhatden anun ‘ alidür

O kumaşı alamam ğalidür 119 Dide-i hayr-ı du‘ a ile heman

Bana layık ana olmak nigeran 120 Ta-be-haşr ide şadrında mukim

O cihan-darı Hudavend-i kerim

Kaynaklar

 bid in P a şa (1 3 2 4 ), Tercüm e ve Ş erh -i M esnevi-i Ş e rif (E sk i Yazı), C. I, İsta n b u l: M ah m u d B ey M a tb a a sı, K ü tü p h an e-i İrfan.

A hm ed Eflâkî (2 0 0 1 ), Ariflerin M en kıbeleri I, (Çev. T ah sin Yazıcı), İstan b u l: M E B Yayınları. Ayan, H ü sey in (1 9 8 1 ), Cevrî, H a y a tı, E d e b î Kişiliği, E serleri ve D ivanının Tenkidli M etni, Erzu­

rum : A tatü rk Ü n iv ersitesi Yayınları.

Bayraktar, İb rah im (1 9 9 0 ), Hz. P ey g a m b erin Ş em âili, İstan b u l: S e h a Yayınları.

Erke, Ülkü, "H erkes K endi M ev la n a 'sın ı Çiziyor", w w w .a k siy o n .co m .tr /d e ta y .p h p % d = 2 3 0 3 L Füruzanfer, B ed iü zzam an (1 9 6 3 ), M ev lân a C elâleddin (Çev. F. Nafiz Uzluk), Şark İslâm

K lasikleri İçin Y ard ım cı E se rle r: 2, İsta n b u l: M illi E ğitim B asım ev i. G en ç, İlh an (2 0 0 0 ), E s r a r D ede, Tezkire-i Ş u a r â -y ı M evleviyye, Ankara: AKM Yayınları. H o rata, O sm a n (1 9 9 8 ), E s r a r D ede, H a y a tı-E serleri, Ş iir D ü n yası ve D ivanı, Ankara: K ültür

B akan lığ ı Y ayınları.

K arahan , A bd ülkadir (1 9 6 7 ), "Eski E d eb iy atım ızd a M ev lân â Sev g isi", Ç ağrı, C. 12, K o n ­ ya, s.5 -7 .

K u r'ân -ı K erîm ve A çık la m a lı M eâli (1 9 9 3 ), (hzl. H ay rettin K aram an vd.), Ankara: TDV Y a ­ yınları.

L u tfî M u h am m ed E fen d i, H ilye-i H azret-i M ev lân â, A tıf E fen d i Y azm a E se r K ü tü p h an esi, Nu: 2256.

M u allim N aci (1 9 9 5 ), L u g a t-i N aci, İstan b u l: Çağrı Yayınları.

P akalın , M e h m e t Zeki (1 9 7 1 ), "H ilye", O sm an lı Tarih D eyim leri ve Terimleri S özlü ğü , İs ta n ­ bu l: M E B Yayınları, s. 842.

S ip e h s a la r F erid u n b. A hm ed (1 3 3 1 ), R is a le -i S ip e h s a la r ve M en â k ıb -ı H azret-i H ü d a v en d i- g a r (M. B a h â rî T e rcü m e si), D er-sa a d et.

Ş e m se d d in S âm i (1 3 1 7 ), K â m û s-ı Türkî, D e r-sa a d e t: Çağrı Yayınları.

Uzluk, Ş e h a b e ttin (Tarihsiz), M evlân â'n ın R essa m la rı, Konya: K onya Halkevi G üzel S a n a t ­ lar K o m ite si Yayınları.

Uzun, M u sta fa (1 9 9 8 ), "H ilye", TDVİA, C. 18, İsta n b u l: TDV Y ayınları, s.4 4 -4 7 . Ünver, İsm ail (1 9 8 6 ), N eşâtî, Ankara: K ültür ve Turizm B akan lığ ı Yayınları. Yılm az, K âşif (2 0 0 1 ), G ü ft îve T eşrifatü 'ş-Ş u arâsı, Ankara: AKM Yayınları. Ziya, Şakir (1 9 4 3 ), H azret-i M evlân â, İsta n b u l: A h m et S a it M a tb a a sı.

Referanslar

Benzer Belgeler

¸Sekil 3’teki kod için verilog modülü olu¸sturun ve projenize ekleyin.. Projenize pin assignments dosyasını ekleyin

Okul idarecileri ile bir süre sohbet eden ve YÖGEP'in amacına yönelik değerlendirmelerde bulunan İl Millî Eğitim Müdürümüz Abdullah KODEK, "Kendimizi sürekli olarak

lhaleyi alan firma cihazın teslimi sırasında cihaz için orijinal kullanım, bakım, onarlm Ve teknik servisi için gerekli dökümanlardan herbir cihaz için birer

Dobutamin çocuklarda da inotropik etki göstermektedir, ancak yetişkinlere kıyasla hemodinamik etkisi biraz daha farklıdır. Çocuklarda kardiyak debi artmasına

Çinko boratın, alüminyum trihidrat, magnezyum hidroksit, kalay oksit ve melaminlerde performans geliştirici olarak kullanılması, uç ürünlerde alev geciktirici

421 Borç Senetleri hesabı nda takip edilmekte olan iktisadi kı ymetler enflasyon muhasebesi uygulaması nda parasal kı ymet olarak kabul edildiğ inden bu hesap enflasyon

Malzeme yonetimi, kurulupn ya da programin genel amaqlan, sorumluluklari ve iglevleriyle baglantili oldugu iqin duran varliklara olan ihtiyaqlari da dahil olmak uzere

nişler  ve  ilerleme  yoluna  girer.  Serbest  olmayan  âlimlerden  oluşmuş  ilmi  komisyonların  ilim,  sanat  ve  fikre  yönelik  meselelere  karışması