• Sonuç bulunamadı

Anlatıda Mekân

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anlatıda Mekân"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bahar Dervişcemaloğlu

* SPACE IN NARRATIVE ÖZET

Anlatı araştırmacıları, uzun bir süre, Lessing’in, edebiyatın, resim ve heykel gibi “mekân” sanatlarının aksine bir “zaman” sanatı olduğu görüşünü takip ettiler. Ancak bu durum, anlatı teorisinde ortaya çıkan “mekâna dönüş” eğilimiyle bir-likte değişmeye başladı ve özellikle klasik sonrası anlatıbilimin ortaya çıkışıyla birlikte mekân, anlatıbilimin temel bileşenlerinden biri haline geldi. Bu makale-de, sırasıyla mekânın tanımı, anlatıda mekân, metinde görülen mekân biçimleri, mekân ve odaklanma, mekân ve betimleme, mekân kategorileri, sınırlar, mekâ-nın işlevleri, mekânsal imge, mekâmekâ-nın metinselleştirilmesi, temalaştırılması ve anlamsallaştırılması üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mekân, anlatıda mekân, mekânın temsili, kurgusal mekân. ABSTRACT

For a long time narrative scholars followed Lessing’s pronouncement that litera-ture was a “temporal” art as opposed to “spatial” arts like painting and sculplitera-ture. But this situation has started to change with the “spatial turn” in narrative theory and space has become one of the basic components of narratology especially with the emergence of postclassical narratology. In this article the defi nition of space, space in narrative, forms of space in texts, space and focalization, spa-ce and description, categories of spaspa-ce, boundaries, functions of spaspa-ce, spatial imagery, the textualization, thematization and semanticisation of space will be

Yeni Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı 5, Nisan 2012, s. 67-86

(2)

surveyed, respectively.

Key Words: Space, space in narrative, representation of space, fi ctional space. ...

Giriş

Genel olarak bakıldığında, anlatı teorisinde mekânla ilgili çalışmaların zamanla ilgili çalışmalara oranla daha az olduğu ve daha yavaş ilerlediği göze çarpmaktadır. Bunun iki temel sebebi vardır: Birincisi, Gotthold Ephraim Lessing’in anlatıya dayalı edebiyatı –resim ve heykel gibi mekâna dayalı sanatların aksine– bir “zaman sanatı” olarak değerlendirmesi ve bu görüşün uzun süre birçok araştırmacı tarafından kabul görmesidir. İkincisi ise özellikle 19. yüzyıldan önceki anlatılarda mekânın çoğunluk-la bir arka pçoğunluk-lan ve dekor oçoğunluk-larak kulçoğunluk-lanılması yani bir amaçtan çok araç işlevi görmesi ve dolayısıyla olay örgüsünde zaman kadar önem arz etmemesidir.1

Ancak son yıllarda mekânın en az zaman kadar önemli olduğu anlaşılmış ve anlatı teorisinde “mekâna dönüş” (spatial turn) şeklinde adlandırılan bir eğilim or-taya çıkmıştır. Bu eğilimin oror-taya çıkmasını ve gelişmesini dört aşama içerisinde özetleyebiliriz:2

• Lessing’in yukarıda bahsettiğimiz görüşü dikkate alınmayarak, anlatının üslubu, düzeni ve yapısı konusunda bilhassa H. James’in dile getirdiği birçok fi kir ve tanımlamada mekânsal sanatların, özellikle de resim ve heykelin imajları kulla-nılmıştır.

• Joseph Frank, “Spatial Form in Modern Literature”3 (Modern Edebiyatta

Mekân-sal Biçim) başlıklı meşhur makalesinde, (Flaubert, Proust ve Joyce gibi yazarla-rın eserleri başta olmak üzere) modern edebiyatın temel eserlerini aşağıda daha detaylı açıklayacağımız “mekânsal biçim” kavramı etrafında incelemiştir. • Mihail Bahtin, “Forms of Time and the Chronotope in the Novel”4 (Romanda

Za-man ve Kronotop Biçimleri) başlıklı çığır açıcı makalesinde, zaZa-man ve mekânın ayrılmaz bir bütün olduğunu ve zamanın tıpkı Einstein’in “İzafi yet Teorisi”ndeki 1 Buchholz, Sabine ve Manfred Jahn, “Space in Narrative”, Herman, David, Marie-Laure Ryan,

Manf-red Jahn (Ed.), Routledge Encyclopedia of Narrative Theory, Routledge, 2008, s. 551. 2 Buchholz ve Jahn, age., s. 551.

3 Frank’ın bu makalesi için bk. Frank, Joseph, “Spatial Form in Modern Literature”, The Widening

Grey, New Jersey: Rutgers UP, 1963, s. 1-63.

4 Bahtin’in bu makalesi için bk. Bakhtin, Mikhail, “Forms of Time and the Chronotope in the Novel”,

(3)

gibi mekânın dördüncü boyutunu oluşturduğunu öne sürmüştür.

• 1940-50’li yıllarda Maurice Merleau-Ponty ve Gaston Bachelard, “yaşanan mekân” kavramını esas alarak, edebiyat ve insan algısı çerçevesinde mekânla ilgili bir teori ortaya atmışlardır.

Bu gelişmelerin de etkisiyle mekân, özellikle klasik sonrası anlatıbilimin temel unsurlarından ve konularından biri haline gelmiştir. Nitekim 1990 yılında düzenlenen “Space and Boundaries” (Mekân ve Sınırlar) konulu kongrede sunulan bildiriler, an-latı araştırmalarında mekânın odak noktası haline geldiğini kanıtlamaktadır.5

1. Mekânın Tanımı

Kant felsefesi, zamanı ve mekânı, beşerî tecrübeyi şekillendiren iki temel ka-tegori olarak görür.6 Anlatı da büyük ölçüde beşerî tecrübenin söylem haline gelmiş

şekli olarak kabul edilir ancak konuyla ilgili tanımlarda, öyküler, bir olaylar dizi-sinin gösterilmesi olarak betimlenir ve dolayısıyla zaman ön plana alınarak mekân arka plana itilir. Oysa olaylar, belirli bir mekân içinde konumlanmıştır yani belirli bir mekân içine yerleştirilmiştir ve belli bir yer işgal eden, belli bir yerde bulunan varlıklardaki bir değişmeyi ifade ederler. Mekânın görünüşü mutlaka bir anlatı şek-linde olmak zorunda değildir (coğrafi haritalar, manzara resimleri vb.) ancak bütün anlatılarda, mekânla ilgili bilgiler tıpkı Forster’ın “Kral öldü, ardından kraliçe de üzüntüsünden öldü” örneğinde görüldüğü gibi örtülü de olsa mutlaka mekânsal ge-nişliği olan bir dünyayı gerektirir ve kapsar.7 Netice itibarıyla zaman ve mekân hem

birbirinin tamamlayıcısıdır hem de birbirine bağlıdır. Anlatıdaki zamanın ve mekânın 5 Kongrenin bildiri kitabı için bk. Bauer, Roger ve Douwe Fokkema (Ed.), Space and Boundaries,

Pro-ceedings of the XIIth Congress of the International Comparative Literature Association, München:

iudicum.

6 Kant’ın zaman ve mekânla ilgili görüşleri oldukça kapsamlı ve ufuk açıcıdır. Özellikle zaman ve mekân arasındaki ilişkiyi ele alırken ortaya attığı “şematizm” kavramı dikkat çekicidir. Kant’ın bu konudaki görüşleriyle ilgili genel bir değerlendirme için bk. Gelley, Alexander, “Metonymy, Schema-tism and the Space of Literature”, New Literary History, vol. 11, no. 3, On Narrative and Narratives: II, Spring 1980, s. 469-487.

7 Bir anlatıdaki mekân, “anlatısallık” açısından ciddi bir kayba uğramadan kısa bir biçimde ifade edile-bilir ama bu durum zaman dizisi için geçerli değildir. Forster’ın örneğinde somut bir dekordan bahse-dilmez ancak okuyucular “Bu karakterler mutlaka ‘bir yerde’ yaşamış ve ölmüş olmalı” varsayımıyla öyküyü kavrarlar. Benzer şekilde bir tiyatro sahnesi tamamen çıplak bırakılsa bile bu durum, izleyi-cilerin, canlandırılan olayları anlamasını engellemez. Oysa zaman dizisindeki bir bozulma, anlatıdaki tutarlılığı zedeler. Ayrıntı için bk. Buchholz, Sabine ve Manfred Jahn, “Space in Narrative”, Herman, David, Marie-Laure Ryan, Manfred Jahn (Ed.), Routledge Encyclopedia of Narrative Theory, Routle-dge, 2008, s. 551.

(4)

ayrılmaz bir bütün olduğu fi kri birçok araştırmacı tarafından belirtilmiştir. Mesela Bahtin’in çok anlamlı “kronotop”8 kavramı, Werth’in “metin dünyası”, Herman’ın

“öykü dünyası” ve Genette’in “diégèse”9 kavramları bu fi kri desteklemektedir.10

Gerek anlatıbilimde gerekse diğer alanlarda mekân konusundan bahsederken, bu kavramın gerçek ve mecazî kullanımları arasında bir ayrım yapmak gerekir. Daha çok sezgisel bir şey olduğu için mekânı gerçek anlamıyla kavramak oldukça zordur. TDK’nın Türkçe Sözlük’ünde mekân kavramı “yer, bulunulan yer; ev, yurt; uzay, feza”11 şeklinde mekân kavramının anlamını açıklamaktan uzak bir biçimde

veril-mekte, Oxford’un İngilizce sözlüğünde ise “her şeyin içinde varolduğu yükseklik, genişlik ve derinlik boyutu”12 şeklinde totolojik bir tanım yapılmaktadır. Edebî ve

bilişsel teorilerde kullanılan mekânsal kavramların çoğu metaforiktir çünkü fi ziksel durumu ya da varoluşu tam olarak açıklamak mümkün değildir. Bu tip metaforik kul-lanımlar arasında Fauconnier’in çeşitli anlam kümelerinin zihinde bir araya gelmesi olarak tanımladığı “zihinsel mekânlar” ve “haritalama” kavramları; Friedman’ın olay örgüsünün sadece ‘yatay eksen’inin değil yazar-okur ilişkisi, edebî-tarihsel değer-lendirmeler ve metinlerarası göndermeler gibi çeşitli boyutları temsil eden ‘dikey eksen’inin de dikkate alınması olarak betimlediği “mekânsal okuma” kavramı; Tur-ner’ın “Piyasa battı” örneğinde görüldüğü gibi zımnen mekân ifade eden eylemlere dayanan ifadeleri içeren “mekânsal öyküler” kavramı sayılabilir.13

2. Anlatıda Mekân

Anlatıdaki mekân, durumların ve olayların içinde gösterildiği, sunulduğu yer(ler)dir. Öykü mekânına, anlatıcının mekânına ya da her ikisi arasındaki ilişkiye herhangi bir gönderme yapmadan da anlatma eylemini gerçekleştirmek mümkündür (“Ayşe yemeğini yedi, sonra da uyudu”) ancak mekânın anlatıda büyük bir rol oy-8 Bahtin’in zaman anlamına gelen “chronos” ve mekân anlamına gelen “topos” kelimelerinden türettiği

“kronotop” (“zaman mekânları”) terimi, anlatıya dayalı metinlerde, zaman ve mekânın bir arada bu-lunduğu, bir bütün oluşturduğu gerçeğine işaret eder. Bahtin’e göre zamansal-mekânsal dekor, anlatıyı ve metnin ideolojik merkezini oluşturur çünkü fi gürlere ve olaylara şekil verir. Aşk ve ihanet gibi ko-nular kronotop çerçevesinde (ve sayesinde) somut bir biçim kazanırlar. Ayrıntı için bk. Luck Herman ve Bart Vervaeck, Handbook of Narrative Analysis, University of Nebraska Press, 2005, s. 56-59. 9 Genette’in ortaya attığı “diégèse” (diegesis) kavramı, anlatılan durum ve olayların içinde gerçekleştiği

kurgusal dünyayı ifade etmektedir. bk. Prince, Gerald, A Dictionary of Narratology, University of Nebraska Press, Revised Edition, 2003, s. 20.

10 Marie-Laure Ryan, “Space”, Handbook of Narratology, Peter Hühn vd. (Ed.), Walter de Gruyter, 2009, s. 420.

11 Türkçe Sözlük, TDK, II. cilt, Ankara, 1988, s. 1002.

12 Oxford Dictionaries, “Space”, http://oxforddictionaries.com/defi nition/space, 2011. 13 Marie-Laure Ryan, agm., s. 420, 421.

(5)

nayabileceğini, özel bir anlam, tematik ve yapısal bir işlev taşıyabileceğini hatta bir çeşit “karakterizasyon” aracı olabileceğini de unutmamak gerekir. Mesela hastane-deki yatağından olayları anlatan ve ölümü yaklaşmış olan bir anlatıcı, muhtemelen anlatma eylemini tamamlamak için acele edecektir. Ayrıca anlatıcının mekânının an-latılan mekânla çeliştiği anlatılar (Mesela hapishanedeki hücresinden, dışarıda yani açık mekânda gerçekleşen olayları anlatan bir anlatıcı düşünün); anlatma mekânıyla anlatılan mekân arasında belirli bir mesafenin olduğu anlatılar14 (Mesela Ankara’da

bulunup da İstanbul’da gerçekleşen olayları anlatan bir anlatıcı düşünün) ya da anla-tılan olayların geçtiği çeşitli yerlerin değişik bakış açılarından az ya da çok ayrıntılı biçimde sunulduğu anlatılar vb. söz konusudur.15

Karakterlerin içinde yaşadığı ve hareket ettiği çevreyi ifade eden mekân, bu anlamda, sabit bir “yer” ya da “dekor” olmanın ötesindedir; mekânsal olarak ko-numlandırılmış nesnelerin ve kişilerin tamamını içerir.16 Mekân, karakterlerin yanı

sıra, anlatıda “var olanlar”a da aittir. Mekânsal ilişkiler, “öykü dünyası”nı kavra-mamıza temel teşkil eder: Kurgusal dünyayı mesken tutmuş olan karakterler, de-ğişik yer ve mekânlarda gezinerek tecrübeler edinirler ve böylece okuyucuların, zihinlerinde karmaşık edebî dünyalar oluşturmalarını mümkün kılarlar. Edebî an-latıdaki mekân, genel olarak, karakterlerin içinde dolaştıkları, yaşadıkları ve ey-lemde bulundukları ortam ya da muhit olarak tanımlanabilir. Bu anlamıyla edebî mekân, mekânsal olarak konumlanmış her türlü nesnenin yanı sıra, tabiat manzara-larını, iklim koşulmanzara-larını, şehirleri, bahçeleri, odaları… da içerir. Daha somut ifade etmek gerekirse, anlatıdaki mekân, aşağıdaki etkenler dikkate alınarak dört şekilde sınıfl andırılabilir:17

• Sunduğu yaşam koşulları, • İçerdiği nesneler,

• Onu diğerlerinden ayıran sınırlar, koordinat mekânları, • Bağlı bulunduğu zamansal boyut ya da tarihsel bağlam.

14 Bu mesafe, anlatma eyleminin doğru ve tam olma derecesini de etkiler. Nitekim Ankara’da bulunup İstanbul’da gerçekleşen olayları anlatan bir anlatıcıyla, İstanbul’da bulunup İstanbul’da gerçekleşen olayları anlatan bir anlatıcının “anlatma”sı aynı kesinlik ve doğruluğu taşıyamaz.

15 Gerald Prince, A Dictionary of Narratology, University of Nebraska Press, Revised Edition, 2003, s. 90.

16 Manfred Jahn, Narratology: A Guide to the Theory of Narrative, English Department, University of Cologne, http://www.uni-koeln.de/~ame02/pppn.htm, 2005, N.6.2.

17 Birgit Nunning ve Ansgar Neumann, An Introduction to the Study of Narrative Fiction, Klett Lerntra-ining GmbH, 2008, s. 59.

(6)

3. Metinlerde Görülen Mekân Biçimleri

Anlatıbilimsel açıdan bakıldığında mekânın sadece anlatıdaki varlıklar için bir kapsayıcı, olaylar için ise bir yer işlevi taşıdığını söylemek yetersiz kalır. Metinlerde görülen mekân durumunun (ya da mekânsallığın) en azından dört biçimde olabile-ceğini belirtmek gerekir. Bunlar ‘anlatı mekânı’, ‘metnin mekânsal genişliği’, ‘metin açısından bağlam ve taşıyıcı işlevi gören mekân’, ‘metnin mekânsal biçimi’ şeklinde sıralanabilir:18

A. Anlatı Mekânı: Karakterlerin içinde yaşadığı ve hareket ettiği fi ziksel ortamdır. Bunu “dekor” olarak adlandırmak da mümkündür. Ancak burada bir ayrım yap-mak gerekmektedir: Nasıl ki bir tiyatro oyununda olayların gösterildiği sahneyi, karakterler tarafından ima edilen daha geniş dünyadan ayırıyorsak, yazılı anla-tılarda da anlatısal açıdan önem arz eden münferit yer ve mekânları, bu olayla-rın zımnen ifade ettiği bütüncül mekândan ayırmak gerekir. Mekânla ilgili bu ayrımlar için henüz yerleşmiş bir terminoloji bulunmadığı için Ryan, mevcut çalışmalardan hareketle aşağıdaki kategorileri kullanmayı önermektedir:19

a. Mekân çerçeveleri: Mevcut olayların geçmekte olduğu çevre ve muhitlerdir. Mekânsal çerçeveler, eyleme bağlı olarak değişen sahnelerdir; mesela bir karak-ter kendi evinin içinde yer değiştirdiğinde “salon” çerçevesi “yatak odası”na dö-nüşebilir ve böylece mekânsal çerçeveler birbirine karışmış olur. Bu çerçeveler, hiyerarşik olarak değişebilirler. Tıpkı bir odanın, evin alt mekânı sayılması gibi, birbirini içerme ilişkisine göre düzenlenebilirler. Ayrıca bu çerçevelerin sınırla-rının, tıpkı yatak odasının salondan bir koridor vasıtasıyla ayrılmasında olduğu gibi belirgin ya da bir manzaranın, karakter ona doğru yaklaştıkça yavaş yavaş değişmesi gibi belirsiz olabileceğini eklemek gerekir.20

b. Dekor: Eylemin gerçekleştiği genel toplumsal-tarihsel-coğrafî çevredir. Mekân-sal çerçevelerin aksine, dekor, metnin bütününü kucaklayan ve nispeten sabit bir kategoridir. Mesela Reşat Nuri’nin Çalıkuşu romanının dekoru, Osmanlı’nın son yıllarını içeren 1920’li yıllar ve ağırlıklı olarak Anadolu coğrafyasıdır,

Si-nekli Bakkal’ın dekoru II. Abdülhamit döneminin Müslüman İstanbul’udur vb.

Kurgusal anlatıdaki bir sahnenin ya da epizotun “dekor”u, onun zaman ve/veya mekân içerisindeki özel konumudur. Dekorlar, öykü dünyasında temsil edilen olay ve durumlara belirli bir alan sağlayan kurgusal yer ve mekânlardır. Aslında 18 Marie-Laure Ryan, agm., s. 420-425.

19 Agm., s. 421, 422.

20 Anlatıdaki mekânsal çerçeveler, temelde dolaylı ve dolaysız betimlemeler vasıtasıyla oluşturulur. Bu-nunla ilgili tasnifl er, örnekler ve ayrıntılı bilgi için bk. Ruth Ronen, “Space in Fiction”, Poetics Today, vol. 7, no. 3, Poetics of Fiction, 1986, s. 422-438.

(7)

dekor, öyküdeki olayların ve durumların yerleştirildiği başlangıç noktası sayıla-bilir. Dolayısıyla, özel bir kurgusal mekân kategorisi olarak dekor, genel olarak bir olayın, karakterin ya da nesnenin gerçek ve dolaysız çevresi olarak tanımla-nır.21

c. Öykü mekânı: Karakterlerin eylemleri ve düşünceleri vasıtasıyla takip edebildi-ğimiz, olay örgüsüyle ilişkili olan mekândır. Bütün mekân çerçevelerini ve buna ek olarak herhangi bir olayın gerçekleşmediği ancak metinde zikredilmiş olan bütün yer ve mekânları kapsar. Mesela Mai ve Siyah romanında hem İstanbul hem de Ahmet Cemil’in gitmeyi istediği “uzak şehirler” öykü mekânına girer. Yani bir roman kahramanının gitmeyi düşlediği bir yer, her ne kadar burada bil-fi il bir olay gerçekleşmemiş olsa da, öykü mekânına dahildir. Aslında bu, hayal mekânları olarak da ifade edilebilir. Fikret’in “Ömr-i Muhayyel” şiiri, içinde yaşanılan acı verici dünyanın yanı sıra böyle kaçılıp gidilmek istenen mekânı da veren ideal bir örnektir.

d. Anlatı (ya da öykü) dünyası: Kültürel bilgiye ve gerçek dünyaya ilişkin tecrü-belere dayanarak, okurun kendi muhayyilesinde tamamladığı öykü mekânıdır. Öykü mekânı, aradaki boşluklarla ayrılmış, seçilmiş mekânlardan oluşurken; anlatı dünyası, muhayyile tarafından –bu özelliklerin hiçbirine sahip olmayan kurgusal bir dünya olsa bile– tutarlı, uyumlu, bütün halinde ve fi ziksel olarak mevcut coğrafî bir unsur olarak kavranır.22 Mesela James Joyce’un “Eveline”

öyküsünde, Eveline, Dublin’de yaşamaktadır ve sevdiği adamla birlikte Güney Amerika’ya kaçmayı hayal etmektedir. Her ne kadar öyküde okyanus zikredil-mese de, bizler okuyucu olarak Eveline’in dünyasında Dublin ile Güney Ameri-ka’nın Atlantik Okyanusu’yla birbirinden ayrıldığını farz ediyoruz. Hem gerçek hem de hayal ürünü mekânlara gönderme yapan bir öyküde ise, anlatı dünyası, metne özgü olan yer ve mekânları, gerçek dünyadaki coğrafyanın üstüne bindi-rir. Yüzüklerin Efendisi’nde olduğu gibi tamamen hayal ürünü mekânlarda ge-çen bir öyküde, okuyucular, anlatı dünyasının metinde isimlendirilen yerlerin ötesine uzandığını ve bu mekânlar arasında –her ne kadar bu mekânı coğrafî özelliklerle dolduramasalar da– bir süreklilik olduğunu farz ederler.

21 Nunning ve Neumann, age., s. 60.

22 Anlatı dünyası kavramının özellikle klasik-sonrası anlatıbilim tarafından detaylı olarak incelenmeye başlandığını belirtmek gerekir. Bunun sebebi, yapısalcı ya da klasik anlatıbilimin, Saussure’ün gös-teren-gösterilen temeline dayanan ve “gönderge”yi dışarıda bırakan dil teorisinin etkisiyle anlatının göndergesel tabiatını dikkate almamasıdır. Klasik sonrası anlatıbilimde ise durum tersine dönmüş, araştırmacılar anlatı dünyasını inşa ederken özellikle öyküleri yorumlayanların, okuyucuların, fi lm seyircilerinin vb. metindeki ipuçlarını nasıl kullandıklarını araştırmaya odaklanmışlardır. Bu konuda ayrıntı için bk. David Herman, “Time, Space and Narrative Worlds”, Teaching Narrative Theory, Da-vid Herman, Brian Mchale, James Phelan (Ed.), The Modern Language Association of America, New York, 2010, s. 123-137.

(8)

e. Anlatı evreni: Metin tarafından gerçek ve fi ilî olarak sunulan dünyadır. Zaman-sal-mekânsal boyutu içeren bu dünya, karakterler tarafından inanç, istek, korku, kaygı, varsayımsal düşünce, rüya ve fantezi olarak inşa edilmiş bütün dünyaları da içerir. Mesela James Joyce’un “Eveline” öyküsünün anlatı evreni iki dünyayı içerir: Birincisi, “Eveline”in sevgilisiyle birlikte gemiye binip Güney Ameri-ka’ya gideceği dünya; ikincisi ise duygusal olarak Dublin’i terk edemediği dün-ya. Mümkün bir dünyanın metaforik bir kavram olan anlatı evreninin kapsamın-da olması için, metinde etkinleştirilmiş yani harekete geçirilmiş olması gerekir. Mesela Eveline öyküsünde, Eveline’in İngiltere kraliçesi olduğu bir dünya, öy-künün anlatı evrenine ait olmayacaktı çünkü böyle bir şey metinde zikredilmiyor ya da ima edilmiyor.

Sonuç olarak Ryan’ın da belirttiği gibi bütün bu düzeyler sabit bir perspektiften ve çeşitli yorumlamaların sonucu olarak sunulmuştur ancak bunlar, metnin zamansal gelişimi boyunca okuyuculara kademeli bir şekilde açıklanır. Mekânsal bilginin böy-le dinamik bir şekilde sunulması –aşağıda daha detaylı bir şekilde değineceğimiz– “mekânın metinselleştirilmesi” yani “metin olarak sunulması” olarak adlandırılabilir. Bu metinselleştirme, mekân, tıpkı turist rehberinde olduğu gibi kendisi için betimlen-mediği ancak zaman içinde gelişen bir eylemin dekoru olarak işlev gördüğü zaman “anlatısallaştırma”ya dönüşür yani “anlatı niteliği” kazanır.23

B. Metnin Mekânsal Genişliği (Öykü Mekânı/Söylem Mekânı Ayrımı): Chatman, anlatıbilimde genel kabul görmüş bir ayrım olan “öykü zamanı” (anlatıdaki olayların süresi) ve “söylem zamanı” (söylemi okumak ve değerlendirmek için harcanan zaman) ayrımını mekânsal alana transfer ederek ‘öykü mekânı’ ve ‘söylem mekânı’ şeklinde bir ayrım yapmıştır. Öykü mekânı, öykü dünyasında gerçekleşen bütün olayların mekânını ifade ederken; söylem mekânı, anlatıcının halihazırdaki mekânını ifade eder. Söylem mekânı, “mekânla ilgili dikkatin odak noktası” olarak tanımlanabilir. Hastaneler, psikiyatrik koğuşlar, mahkemeler ya da hapishaneler, modern kurgusal anlatılarda görülen popüler söylem mekânları-dır. Bu tip mekânlar, Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda olduğu gibi fazlasıyla anlam yüklü mekânlardır ve dolayısıyla sadece anlatıcıların kapa-lı bir şekilde karakterleştirilmesine katkıda bulunmakla kalmaz, aynı zamanda onların, öykülerini anlatma biçimini de etkilerler.24

Chatman’ın bu ayrımını bazı noktalarda eleştiren Ryan’a göre “söylem zama-nı” kavramı, dil ya da fi lm zamansal birer araç olduğu için oldukça kullanışlı bir kavramdır ancak “söylem mekânı” kavramı, “söylem zamanı”nın zamanı 23 Ryan, agm., s. 423.

(9)

içerdiği gibi bir mekânı içermez çünkü anlatı söylemi tarafından fi ziksel olarak işgal edilen mekânla ilgisi yoktur, bunun yerine, öykünün geçtiği mekânın söy-lemi vasıtasıyla açığa çıkarılan şeyi betimlemektedir. Dolayısıyla Ryan’a göre “metnin mekânsal genişliği” kavramı, “söylem zamanı”nın mekânsal alandaki karşılığı olarak daha uygun bir kavramdır çünkü maddi bir nesne olarak metnin mekânsallığına ve okuyucu, izleyici ya da kullanıcıyla ara bağlantı kurulmasın-daki boyutluluğa gönderme yapar. Mekânsal genişleme, sıfır mekânsal boyuttan (jest ve mimikleri de içeren sözlü anlatılar, müzik), sözde tek-boyutluluğa (tıpkı televizyondaki haberlerde kullanılan alt yazılar gibi sağdan sola doğru hareket eden harfl erle tek bir satır üzerinde gösterilen metinler, elektronik reklam pano-ları ve bazı dijital edebî metinler), iki-boyutluluğa (basılı anlatılar, fi lm, resim) ve gerçek üç boyutluluğa (tiyatro, bale, heykel) kadar uzanır. Burada özellikle anlatıyı ilgilendiren şey, iki-boyutlu mekânın düzenlenmesidir.25

C. Metin Açısından Bağlam ve Taşıyıcı İşlevi Gören Mekân: Anlatılar, yalnızca mekânsal nesneler üzerine kaydedilmenin dışında gerçek dünyadaki mekânın içinde de konumlanmıştır ve çevreyle olan ilişkileri, mimetik (taklide, gösterme-ye dayalı) temsilin ötesine uzanır. Kurgusal olmayan bir öykü, gerçekleştiği gösterme- yer-de anlatıldığı zaman, olayların gerçek mahallini göstermek için jestler ve göste-rimsel (deictic) unsurlar kullanılabilir. Mitik anlatılar, efsaneler ve sözlü tarih, bazı çarpıcı doğa olaylarının nasıl vücut bulduğunu ya da bazı bölgelerde ne gibi olayların gerçekleştiğini anlatmak suretiyle bir anlamda “mekânın ruhu”nu inşa etmektedir. Avusturalya’nın yerel halkı Aborjinler arasında şarkı sözü şeklinde anlatılan öyküler, dikkat çekici doğa olaylarına işaret eden ve insanların yolla-rını bulmasına yardım eden birer araç olarak görülür. Yine müzelerde kulaklık vasıtasıyla yapılan açıklama ve yorumlar, duruma bağlı mekânsallığın başka bir biçimi olarak görülebilir; açıklanan her bölüm, belirli bir nesneyle ilişki-lidir ve dolayısıyla kullanıcıların gezdikleri yerle bant kaydındaki ilgili kısmı eşgüdümlü bir biçimde denk getirmeleri gerekir. Günümüzde, GPS ve kablosuz teknoloji sayesinde cep telefonlarında öyküler yaratmak, bunları belirli coğrafi yerlere eklemek, internete yüklemek ve sadece doğru yerde bulunan insanların erişebileceği hale getirmek mümkündür. Sıradan basılı anlatılar, ortada görülme-yen nesneleri betimledikleri için her yere götürülebilen göçebe metinler olarak nitelendirilirken, yeni dijital teknolojiler, göndergelerinin huzurunda okunması gereken metinler yaratmak suretiyle, öyküleri yeniden fi ziksel mekânla ilişkili hale getirmişlerdir.26

D. Metnin Mekânsal Biçimi: “Mekânsal biçim” terimi ilk kez 1945 yılında Joseph 25 Ryan, agm., s. 424.

(10)

Frank tarafından yazılan bir makalede kullanılmış27 ve daha sonra bu makaleye

birçok modern eleştiri antolojisinde yer verilmiştir. Frank’ın ilgiyle karşılanan “mekânsal biçim” kavramı, esasında Lessing’in yukarıda değindiğimiz (bk. “Gi-riş”) meşhur değerlendirmesinin bir uzantısıdır. Frank, Lessing’in zaman-mekân ayrımını model alarak, modern edebiyatın en önemli özelliklerinden birini “mekân-sal biçim” kavramıyla açıklamaya çalışmıştır. Frank’a göre mekân“mekân-sal biçim mutla-ka “betimleyici” olmak zorunda değildir, aslında bu daha ziyade yazarın, dile özgü olan zaman ilkesini çürütme ve eserinin art arda bir dizi halinde değil de anlık bir zaman dilimi içinde “toptan” kavranmasını sağlama teşebbüsüdür. Buradaki yol gösterici ilke Ezra Pound’un yaptığı resim tanımında yatar: “Resim, bir anlık zaman diliminde, zihinsel ve duygusal bir bütün sunar”. Bunun benzerini modern edebiyatta da görmek mümkündür. Yani “eylem” ve “olay örgüsü”nün art arda dizilmesi ilkesinin bozulduğu ya da ortadan kalktığı, bazen de sentaksın ve açık-layıcı söylemin art arda dizilmesi ilkesinin bozulduğu görülmektedir. Bu noktada art arda dizilme ya da zaman ilkesinin yerini “geri-dönüşlü gönderme” (refl exive reference) ilkesi –yani bütün yapı algılanana kadar anlamlı göndermenin askıya alınması– alır. Frank, bu görüşlerini Joyce, Proust, Pound, Barnes gibi modernist edebiyatçıların eserlerinden örnekler vererek somutlaştırmaktadır.28

Burada dikkat edilmesi gereken nokta mekân kavramının biçimsel bir modele gönderme yaptığı için metaforik anlamda kullanılmasıdır çünkü artık fi ziksel bir konum tayin eden boyut sistemini ifade etmekten çıkmış ve zihin tarafından al-gılanan zıt ya da benzeşimsel/analojik bir ilişkiler ağına dönüşmüştür. Mekânsal biçim düzenlemelerinin algılanması için gerekli olan şey, eşzamanlı perspektif ve eşzamanlı olanı mekânsal olanla ilişkilendirebilmedir.29

4. Mekân ve Odaklanma

Ronen’in belirttiği gibi, mekânla ilgili her tanım, bir mekân algısını akla getirir: “Okurun hayali algılamalarını dışarda tutarsak, bu, ya bir anlatıcının ya da bir karak-terin algılaması olabilir; her ikisinin algılaması da hem gerçek hem hayal ürünü bir algılama olabilir”.30 Bundan dolayı, kurgusal anlatılardaki mekân, odaklanmayla sıkı

bir ilişki içindedir.

27 Söz konusu makale için bk. Joseph Frank, “Spatial Form in Modern Literature”, Sewanee Review,vol. 53, 1945.

28 Ayrıntı için bk. William Holtz, “Spatial Form in Modern Literature: A Reconsideration”, Critical

Inqu-iry, vol. 4, no. 2, 1977, s. 271-283.

29 Ryan, agm., s. 425.

30 Alıntılayan, Manfred Jahn, Narratology: A Guide to the Theory of Narrative, English Department, University of Cologne, http://www.uni-koeln.de/~ame02/pppn.htm, 2005, N.6.4.

(11)

Bilindiği gibi algılama (görme, duyma, koku alma vb.), iki ana koordinat tara-fından belirlenir: Zaman ve mekân. Odaklayıcının mekânsal açıdan konumu yani içsel/dışsal pozisyonu, olayları ve nesneleri görüşünü etkiler. Dışsal bir pozisyonda, odaklayıcı, algılama nesnelerinin uzağında ya da üzerinde (“kuş bakışı”) konumlan-mıştır. Bu, klasik odaklayıcı-anlatıcı pozisyonudur; burada ya panoramik bir görüş ya da farklı yerlerde gerçekleşen olaylara “eşzamanlı” odaklanma söz konusudur. Ancak eğer odaklanma belirli bir karaktere bağlanmış ise panoramik ya da eşzamanlı görüş mümkün olamaz. Mesela bu gibi durumlarda odaklayıcı-karakter kilitli bir odaday-sa, içinde bulunduğu odayı kendi gözünden sunabilir ancak dışarıyı görebileceği bir pencere olmadığı sürece dışarıyı betimleyemez. Sonuç olarak mekânsal odaklanma, kuş bakışı görüşünden sınırlı bir gözleyicinin görüşüne kadar değişen bir çeşitlilik arz eder.31

5. Mekân ve Betimleme

Anlatı metinlerinde mekân, çeşitli vasıta ya da tekniklerle canlandırılabilir. Bunlar arasında en yaygın olanlardan biri tasvir veya betimlemedir. Nispeten durağan bir olgu olduğundan dolayı mekân, betimlemenin tipik nesnesi konumundadır. Yani kurgusal anlatıda mekânla ilgili özellikler genellikle gözle görülebilen sınırlar betimlenerek ve ayırt edici niteliği olan nesnelere atıf yapılarak sezdirilir. Her mekân betimlemesi de anlamlı bir biçimde bir mekân algısı yaratır; bu algı ya anlatıcının ya da söz konusu ka-rakterin algılamasıdır. Eğer mekân betimlemeleri bilhassa karakterlerden birinin bakış açısından yansıtılıyorsa, öznel yargıları da içerme eğilimi gösterir. Bunun temel sebebi, iç odaklanmaya dayalı betimlemelerin, öykü dünyasıyla ilgili nesnel bilgilerden ziyade odaklayıcı-karakterin öznel algılamaları ve izlenimlerini temsil etmesidir. Odaklanma-ya daOdaklanma-yalı bu tip mekân betimlemeleri çoğunlukla mekânın, karakterin duygusal tabiatı-nın dışavurumu haline dönüştüğü sembolik işlevler taşır.32

6. Mekân Kategorileri

Mekânın temsiliyle ilgili anlatıbilimsel incelemeler, iki ana eksen üzerinde odaklanmaktadır: Birincisi, çeşitli türler bağlamında mekânın yapısı, sunumu ve po-etikasıdır. Kurgusal bir anlatının mekânsal boyutu analiz edilirken, söz konusu anlatı metninde ne tarz yerlerin ve nesnelerin sunulduğunu ve mekânın anlatısal bir biçim-31 Ayrıntı için bk. Shlomith Rimmon-Kenan, Narrative Fiction: Contemporary Poetics, Routledge,

2002, s. 78-79.

(12)

de nasıl yapılandırıldığını dikkate almamız gerekir. Burada önemli olan noktalardan biri, mekânsal bağlamın bir anlatıcı tarafından mı betimlendiği yoksa bir karakterin algıları ve dolayısıyla öznel izlenimleri vasıtasıyla fi ltreli bir şekilde mi yansıtıldı-ğıdır. İkinci olarak, mekânla ilgili anlatıbilimsel incelemeler, aşağıda daha detaylı değineceğimiz gibi kurgusal anlatıdaki mekânın anlamsallaştırılması ve işlevselleş-tirilmesi üzerine odaklanır. Bu tip yaklaşımlar, uzak/yakın, merkez/kenar, yüksek/ alçak gibi mekânsal karşıtlıkların çoğunlukla zıt anlamlılıklarla ve iyi/kötü, tanıdık/ yabancı gibi normatif değerlerle ilişkili olduğu varsayımına dayanır.33

7. Sınırlar

Her ne kadar kurgusal anlatıda sınırlar inşa edilse de, bunlar çoğunlukla metin dışı –başka bir deyişle kültürel açıdan baskın– kurallar ve kısıtlamalara gönderme yapar. Toplumsal kuralların dayattığı hususlar, kurgusal mekânın anlamsallaştırılma-sı yani mekâna bir anlam verilmesi esnaanlamsallaştırılma-sında somut hale gelir. Kurgusal anlatılarda, mekânlar arasındaki sınırlara ve bu sınırlar arasındaki geçişlere özellikle dikkat et-mek gerekir. Sınırlar, dekorun sınırlarının ötesine geçilip geçilemeyeceği ya da bu sınırların aşılması esnasında herhangi bir engelle karşılaşıp karşılaşılmayacağını be-lirler. Çoğu kez, sınırlar, katı toplumsal geleneklere göre çizilir; bu sınırlar, belirli kişi ve grupların sınırları ihlal etmesini ve bazı mekânları işgal etmelerini engeller. Mekânsal sınırların aşılması aynı zamanda kültürel, cinsel, toplumsal vb. sınırların aşılması anlamına da gelebilir. Buna göre anlatıdaki kahramanların mekânları işgal etme tarzları, onların toplumsal rolleriyle ilgili belirleyici bir gösterge olabilir.34

Özellikle cinsiyet araştırmaları ve sömürgecilik sonrası araştırmaları için kur-gusal anlatıda sınırların temsili büyük önem taşır. Getto, sömürge mekânları, ev (ge-leneksel açıdan kadınlara ait bir alan olarak) ya da tavan arası (kadınların fi ziksel ve psikolojik açıdan hapsedildiği bir imaj olarak) gibi mekânların temsiline odak-lanılarak etnik, cinsiyetçi ve sınıf-temelli mekân ayrımları yapılabilir. Mesela ede-bî metinlerde sıkça karşılaşılan mekânsal imajlardan biri şudur: Bir kadın pencere kenarında oturmuş, dışarıyı izlemektedir. Geleneksel olarak kadınlara özgü bir alan olarak değerlendirilen “ev” ve erkeklere özgü bir alan olarak değerlendirilen “dışarı” arasında kalma, yani bir anlamda “eşik”te kalma durumu, mekânsal hareketlilik açı-sından cinsiyete bağlı farklılıkları ifade etmek için uygundur.35

33 Age., s. 60. 34 Age., s. 61, 62. 35 Age., s. 62.

(13)

8. Mekânın İşlevleri

Kurgusal mekânın işlevleri aynı zamanda çözümleyici ve yorumlayıcı bir dü-şünce tarzı geliştirilmesini de sağlar. Buradan hareketle Gerhard Hoffmann, mekânın işlevlerini üç ana başlık halinde değerlendirir:36

• Ruh haline bağlı mekân: Burada mekânlar ve nesneler anlatımsal (atmosferle ilgili ya da sembolik) bir işleve hizmet eder.

• Eylem mekânı: Anlatıdaki eylem için bir bağlam ya da dekor işlevi görür (bura-daki mekânlar, karakterler ve karakterlerin eylemleri için bir çerçeve sağlar). • Gözlemlenen mekân: Genelde durağandır ve panoramik bir kuşbakışı sağlar.

Şunu da belirtmek gerekir ki, mekânın anlatıdaki temsilleriyle ilgili işlevler değişime tabidir: 19. yüzyıldaki gerçekçi romanlarda detaylı mekân betimlemeleri çoğunlukla karakterlerin eylemleri için bir dekor işlevi görürken, Virginia Woolf ya da Henry James gibi yazarların başını çektiği yenilikçi edebiyatta mekân, daha çok iç odaklayıcıların perspektifi nden sunulur ve böylece duygusal açıdan yüklü bir hale dönüşür.

9. Mekânsal İmge

Mekânsal imgeyle ilgili çalışmalara Bachelard’ın Mekânın Poetikası37 (1957)

isimli eseri öncülük etmiştir. Ancak Ryan’a göre bu çalışma, taşıdığı başlığa rağmen, mekânın edebiyatta nasıl canlandırıldığıyla ilgili sistematik bir çalışma değildir; ço-ğunlukla yazarın muhayyilesinde “yankılanan” bazı imajların fazlasıyla kişisel bir biçimde dile getirilmesidir.38 Son yıllarda mekânsal imgeyle ilgili çalışmalar artan

bir şekilde dilin ve bilişselliğin altında yatan mekânsal şemalar üzerinde odaklan-maktadır. Daha 1970’li yıllarda Lotman, “mekânsal ilişkilerin dili”nin “gerçekliği anlamanın temel vasıtası” olduğunu savunmuştur. Lotman’a göre edebî metinlerde, özellikle de şiirde, yüksek-alçak, sağ-sol, yakın-uzak ya da açık-kapalı gibi mekânsal karşıtlıklara, değerli-değersiz, iyi-kötü, ulaşılır-ulaşılmaz ya da ölümlü-ölümsüz gibi mekânsal olmayan anlamlar yüklenmektedir. Lotman bu şekilde sözlü sanat üzerine odaklanırken, Lakoff ve Johnson daha çok gündelik dildeki kalıplaşmış mekânsal 36 Age., s. 62.

37 Kitabın Türkçe çevirisi için bk. Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, çev. Aykut Derman, Kesit Yay., İstanbul, 1996.

(14)

metaforlar üzerinde odaklanmışlardır.39 Fenomenolojik öğretiye sadık kalan Lakoff

ve Johnson, insanın en temel tecrübesinin, kendini mekân içinde konumlanmış bir beden olarak kavraması olduğuna inanmaktadır. Zihnin şekillenmiş tabiatının dile yansıması, soyut kavramları mekân içerisinde hareket eden ya da konumlanan beden-ler açısından somut hale getiren metafor ailebeden-leriyle gerçekleşmektedir. Yukarı-aşağı, ileri-geri, yüksek-alçak gibi kelimeler, mekânı, bedenin durumunu esas alarak düzen-leyen kavramlardır. Vücudun dik pozisyonundan dolayı, yukarı ve aşağı kavramları, en verimli metafor kaynakları olarak görülür: Mesela yukarı kavramı “mutluluktan havalara uçmak”, “bulutların üstünde uçmak” deyimlerinde görüldüğü gibi olumlu şeyler için kullanılırken, aşağı kavramı, “yerin dibine girmek”, “dibe vurmak” de-yimlerinde görüldüğü gibi olumsuz şeyler için kullanılır. İleri ve geri kavramları ise daha çok zaman metaforu olarak kullanılır; buna göre gelecek ileride, geçmiş ise geridedir. Yine önemli metafor kaynakları sağlayan mekân plan veya pozisyonlarına örnek olarak yol, yolculuk, patika, sandık vb. verilebilir. Bahsettiğimiz bu yaklaşım-lar pek de anlatıbilimsel değildir ancak anlatı metinlerine, şiire ve genel oyaklaşım-larak dile uygulanabilirler. Mesela çok bilinen “hayat bir hikâyedir” ve “hayat bir yolculuktur” metaforları, anlatının “yolculuk” olarak algılandığı çok yaygın bir mekânsal kavram-sallaştırma üretir.40

10. Mekânın Metinselleştirilmesi

Mekânın sunulmasıyla ilgili değişik teknikler, okuyucunun anlatı dünyasının içine dalmasını sağlayan görsel unsurları şekillendirirler. Betimleme her ne kadar çoğunlukla anlatmanın karşıtı olarak görülse de, mekânla ilgili bilgilerin ortaya ko-nulmasını sağlayan en temel söylem stratejisi olduğunu da unutmamak gerekir. Be-timleme yapılırken anlatı içindeki olayların nakledilmesi, mekân çerçevesini az veya çok ayrıntılı olarak görmek için geçici olarak askıya alınır. Bu duraklama esnasında, mekân, çok daha dinamik yollar kullanılarak yapılandırılabilir; mesela nesne ya da karakterlerin hareketleriyle (“Evden çıktı ve sağa dönerek limana doğru ilerledi”), karakterlerin algılamalarıyla (“balkondan bakarken, bir ağaç görüşünü engelledi”), anlatısallaştırılmış betimlemelerle (mesela bir binanın inşa edilme sürecini betim-lemek suretiyle yerleşim planını ortaya koymak gibi) vb. Anlatılar, okuyucunun muhayyilesini ‘edimsöz edimleri’nin41 “burada ve şimdi”sinden, anlatılan sahnenin

39 Lakoff ve Johnson, bu konuyu Metaphors We Live By (University of Chicago Press, 1980) başlıklı kitapta ele almaktadır. Kitabın Türkçe çevirisi için bk. George Lakoff ve Mark Johnson, Metaforlar:

Hayat, Anlam ve Dil, çev. Gökhan Yavuz Demir, Paradigma Yay., İstanbul, 2005.

40 Ryan, agm., s. 425, 426.

(15)

yerine ve zamanına taşırlar. Bu durum, “gösterimsel değişim” şeklinde adlandırı-lır. Anlatı metinlerinde, yakınlaşma ve uzaklaşma efektleri vasıtasıyla, gözlemcinin mekânsal konumuyla anlatılan olaylar arasındaki mesafe değişiklik gösterir. Ayrıca odaklanmadaki değişiklikler de betimleme nesnelerinin ön plandan arka plana taşın-masına ya da tam tersine yol açar.42

Genel olarak bakıldığında, mekânla ilgili bilgilerin “harita stratejisi” ve “gezinti stratejisi” olarak adlandırılan iki temel strateji çerçevesinde düzenlendiği görülür. Harita stratejisinde, mekân, her yerde bulunabilen ve olayları tepeden gören Tanrısal bakış açısıyla, yüksek bir noktada konumlanmış bir gözlemcinin bakışı arasında de-ğişen bir perspektiften bir manzara şeklinde canlandırılır. Bu sunuş kipinde, mekân, kesitlere ayrılır ve metin, bu kesitleri sistematik bir şekilde kapsar. Mesela soldan sağa, kuzeyden güneye, ileriden geriye vb. Gezinti stratejisi ise bunun aksine, mekânı hareketli bir bakış açısından dinamik olarak canlandırır. Mesela bir apartman dairesi, daireyi gezdiren birinin kılavuzluğunda oda oda betimlenebilir. Harita stratejisindeki soyut görüşün aksine, gezinti stratejisinde bir gezginin somut tecrübeleri sunulur. Kurgusal anlatılarda daha çok gezinti stratejisinin kullanıldığı söylenebilir ancak bazı postmodern metinlerde harita stratejisinin de değişik biçimlerde kullanıldığını ekle-mek gerekir.43

Okuyucular, anlatı metnini okurken, bir taraftan da mekânla ilgili bilgileri zi-hinlerinde tıpkı bir “harita” gibi bilişsel bir model şeklinde toplarlar. Bu zihinsel modeller, okuyucuların, karakterlerin hareketlerini mekân içinde kavrayıp gözlerinde canlandırmalarını sağlar. Başka bir deyişle, zihindeki haritalar, hem okuma süreci boyunca dinamik bir biçimde yapılandırılır hem de okuyucular, anlatı dünyasında yollarını bulmak için sürekli bu haritalara başvururlar. Öyküde vurgulanan ya da gös-terilen çeşitli işaretler, onları birbirlerine göre konumlandıran bağlantıların farkına varılmasıyla birlikte tutarlı bir dünyaya dönüşür. Mesela okuyucunun olayları anla-yabilmesi için kahramanın evinin yerini bilmesi gerekebilir. Dil ve fi lm gibi araçlar, bilgileri bir zaman dilimi ve sırası içinde verdikleri için, mekânsal ilişkilerin zihinde inşa edilmesi pek kolay olmaz. Bunlar, resim ya da tiyatronun yaptığı gibi nesneleri bağlam içerisinde söylediği sözlerin) davranışlarla eşdeğer olduğunu öne sürer. Herhangi bir insan “Bu gemiye isim veriyorum” ya da “Şimdi sizi karı-koca ilan ediyorum” dediği zaman, bu sözceler vasıtasıyla yeni bir toplumsal ve psikolojik gerçeklik yaratır. Söz edimleri teorisi, bu sözceleri üçe ayı-rarak inceler: ‘Düzsöz edimleri’ (locutionary acts), sadece söylenmiş olan söz edimleridir. ‘Edimsöz edimleri’ (illocutionary acts), sözceyle birlikte gerçekleştirilen davranışlardır, mesela bahse girmek, evlenme sözü vermek, hoş geldin demek, uyarmak gibi edimleri söylemek aynı zamanda yapmak demektir. ‘Etkisöz edimleri’ (perlocutionary acts), sözcenin (bahsi veya evliliği kabul eden, hoşça kar-şılanan veya uyarılan) dinleyici üzerindeki etkileridir. ‘Edimsöz edimleri’ kendi içinde alt başlıklara ayrılmaktadır. Ayrıntı için bk. Andrew Moore, Pragmatik ve Söz Edimleri, çev. Bahar Dervişcemaloğ-lu, www.ege-edebiyat.org, 2009.

42 Ryan, agm., s. 426. 43 Agm., s. 427.

(16)

eş zamanlı olarak değil arka arkaya sunarlar. Anlatıdaki mekânın zihinsel modeli, uzun süreli bellekte depolanır; münferit mekânsal çerçevelerin suretleri ise kısa süreli bellekte tutulur. Bu da, okuyucuların neden her zaman münferit çerçeveleri anlatı dünyasının içine yerleştiremediklerini açıklıyor. Ancak şunu unutmamak gerekir ki zihinsel bir harita, mekânsal ilişkileri canlandırma konusunda grafi k bir harita kadar istikrarlı olmak zorunda değildir. Stratejik önem arz eden yerler iyi konumlanmalı-dır ancak bunun dışındakiler, okuyucuların zihninde serbestçe dolaşabilir. Çoğu du-rumda, okuyucular, basit ve temel bir canlandırma vasıtasıyla öykülerin coğrafyasını kavrayabilirler çünkü anlatıdaki mekân genellikle karakterler ve bu karakterlerin ey-lemleri için bir zemin işlevi görür. Eğer mekân ve çevre, tıpkı polisiye kurmacalarda olduğu gibi, olay örgüsünün mantığında birincil önem taşıyorsa, mekânın temsilinde bir araç olarak dilin sınırlı oluşu, anlatı dünyasının grafi k haritasıyla telafi edilebilir. Grafi k haritaların özellikle çocuk anlatılarında, seyahat öykülerinde ve fantastik ede-biyatta ön plana çıkan bir diğer işlevi de okuyucuların bilişsel bir harita oluşturmak için sarf ettikleri çabayı asgariye indirmesi ve anlatı dünyasının içine dalmayı sağla-yan zihindeki görselleştirmeyi kolaylaştırmasıdır.44

11. Mekânın Temalaştırılması/Tema Oluşturması

Anlatı metinlerinin bilişsel birer harita haline getirilmesinin önemli bir tarafı da anlatı dünyasındaki çeşitli yerlere ve önemli noktalara sembolik anlam yüklen-mesidir. Bu yüklenen anlam, mekân kavramının metaforlaştırılması olarak düşünül-memelidir çünkü bu anlam, bağlantıları belirli bir yerin arkasına saklayan mekânsal metaforların aksine, anlatı dünyasındaki belirli alanlarla ilişkilidir. Eski toplumların kozmolojisinde mekân iki dünyaya ayrılmıştı: Birincisi gündelik hayatı kapsayan “sıradan dünya”, ikincisi ise doğaüstü varlıkların yaşadığı “kutsal dünya”. Kutsal dünyadaki kutsal yerler, iki dünya arasında bir giriş kapısı işlevi görmektedir. Bu kozmolojilerin ve coğrafyaların anlatıdaki karşılığı, içinde değişik olayların ve tec-rübelerin gerçekleştiği (bir anlamda da hayatın farklı fi ziksel, psikolojik, toplumsal ve kültürel kurallarla yönetildiği), çeşitlilik arz eden bölgelerden oluşan sembolik bir coğrafyadır. Mesela masallarda ya da bilgisayar oyunlarında anlatı dünyasının sem-bolik haritası, kaleyi güçle, dağların tepelerini iyi ve kötü güçlerin karşı karşıya geli-şiyle, açık alanları tehlikeyle, kapalı alanları güvenlikle vb. bağdaştırabilir. Mekânın böyle sembolik bir şekilde düzenlenmesi fantastik metinlerle sınırlı değildir: anlatı dünyaları; sömürgeci ülkeler ve sömürülen bölgeler, şehir ve taşra, ev ve evin uza-ğındaki yerler, bilinen ve bilinmeyen mekânlar vb. arasındaki karşıtlıklar üzerine de 44 Agm., s. 427, 428.

(17)

kurulabilir.45 Lotman’a göre bir karakterin sembolik açıdan anlam yüklü bu mekânlar

arasındaki sınırları aşması, anlatıyı doğurur: “Bir olay örgüsü her zaman için basit bir epizota –olay örgüsünün mekânsal yapısındaki temel mekânsal sınırların aşılmasına– indirgenebilir”.46

Mekânla ilgili yaşanmış tecrübeler de tema oluşturmada zengin bir kaynak işlevi görür. Mesela bazı öyküler mekânı kapalı ve sınırlayıcı bir biçimde (hapishane anlatı-ları, Anne Frank’ın Günlüğü vb.), bazıları da açık ve özgürleştirici bir biçimde (keşif anlatıları, yolculuk anlatıları vb.) ya da açık ve yabancılaştırıcı bir biçimde (düşman topraklarında ya da hiç bilmediği bir yerde amaçsızca dolaşan kahramanın öyküsü vb.) sunar. Sınırlı alanlar bazen tıpkı Robinson Crusoe’nun adasında görüldüğü gibi, sınırsız bir keşif alanına dönüşür. Uçsuz bucaksız mekânlar –sürgün anlatılarında ya da Odise Destanı’nda görüldüğü gibi– mekânın bir ayırıcı olarak algılanmasına da se-bep olabilir. Ayrıca anlatı, coğrafyacıların “mekân”ın karşıtı olarak gördükleri “yer” üzerinde odaklanarak okuyucunun belirli bir manzaraya dalmasını da sağlayabilir.47

12. Mekânın Anlamsallaştırılması/Anlam Kazanması

Kurgusal anlatıdaki mekân özelliklerinin, karakterleri ve olayları önemli ölçüde etkileyebileceği aşikârdır. Bu durum genellikle “anlamsallaştırma” (semanticization) ya da mekâna anlam yüklenmesi olarak nitelendirilir. Mesela Katherine Mansfi eld’in “Miss Brill” isimli öyküsünde, Miss Brill’in odası bir “dolap”a benzetilmektedir; bu benzetme sadece odanın ebatlarını değil sıkışık atmosferini ve başkahramanın yalnızlı-ğını da ifade etmektedir. Aşağıda alıntıladığımız, Joyce’un “Araby” isimli hikâyesinde, bir çocuğun “Araby” (Müslüman Arap dünyasını çağrıştıran yabancı/egzotik bir mekân) isimli pazarda yaptığı gezintinin mekânla ilgili ayrıntıları, orada yaşadığı sinir bozucu tecrübenin belirtisidir. “Araby”nin (“büyüleyici bir isim”) heyecan verici çağrışımları kısmen yansıtılmıştır ve yine kısmen Dublin’in tekdüze ortamıyla karşılaştırılmıştır:48

45 Agm., s. 428, 429.

46 Jurij M. Lotman, The Structure of the Artistic Text, U. of Michigan, [1970] 1977, s. 238. Alıntılayan Ryan, agm., s. 428.

47 Marie-Laure Ryan, 17 Mayıs 2011 tarihinde EHESS/Paris’te verdiği “L’espace, le récit et le génie du lieu” başlıklı seminerde mekân (Fr. espace) ve yer (Fr. lieu) arasındaki farklara değinmiştir. Ryan’a göre ‘mekân’, hareketlilik/devinim, özgürlük, açık, hudutsuz, zamansız ve anonim olma, birbirinin yerine geçebilen bir özellik taşıma, birbirine mesafeli nesneler için bir kap işlevi görme vb. özellikler taşırken ‘yer’, yerleşik/sabit olma, güvenlik, duygusal bağlar kurduğumuz somut bir ortam, nev’i şah-sına münhasır bir karakter sunma vb. özellikler taşır. Bu konuda detaylı bilgi için seminerin videosuna şu internet adresinden ulaşılabilir: http://www.rap.prd.fr/ressources/detailVideo.php?fi chier=ehess/ narratologie/11Ryan.rm

(18)

İstasyon tarafına doğru Buckingham caddesinden aşağı yürürken, elimdeki bir fl orini sımsıkı tutuyordum. Satıcılarla ve göz alıcı şeylerle dolu kalabalık cadde, bana seyahati-min maksadını hatırlattı. Bomboş bir trenin üçüncü sınıf vagonundaki koltuğa oturdum. Tahammül edilmesi zor bir gecikmeden sonra, tren yavaşça, yıkık dökük evlerin ve pa-rıldayan nehrin arasından sürünerek istasyondan ayrıldı. Westland Row istasyonunda bir insan kalabalığı vagonun kapılarına hücum etti; ancak vagon görevlileri o günün pazar için özel bir gün olduğunu söyleyerek onları geri çevirdi. Bomboş trende yalnız başı-ma kaldım. Birkaç dakika sonra tren, ağaçtan yapılmış uyduruk bir platformun yanında durdu. İnip yola geçtim ve kadranı ışıklandırılmış bir saatin ona on kalayı gösterdiğini gördüm. Karşımda büyüleyici ismini gözler önüne seren, kocaman bir bina duruyordu. Anlatıların dekorlarının sadece süsleyici olmadığı, aynı zamanda “anlatısal bir işlev” taşıdığı ve “mekânsal karşıtlıkların anlamsal karşıtlıklar için birer model ola-rak algılandığı” fi kri, yorumlama aşamasında büyük önem taşır. Bir dekorun belirli bir biçimde yapılandırılma şekli ve şehir/taşra, umumi mekânlar/özel mekânlar kar-şıtlıklarında görüldüğü gibi farklı yerlerin bir arada kullanılması, mekânın anlamsal-laştırılması yani anlamlar kazanması açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Çoğu zaman mekânsal karşıtlıklar, ideolojik ve/veya duygusal açıdan oldukça yüklü yapı-lardır. Dolayısıyla mekânın edebî sunumu, sadece dekoratif bir işlev taşımaz. Bu tarz sunumların da tıpkı diğer sunuş kipleri/tarzları gibi, karmaşık işaret sistemleri dahi-linde, değişmeye açık anlam taşıyıcıları olarak değerlendirilmeleri gerekir. Edebiyat-ta mekân anlatımları veya mekânların sunuluşu, Edebiyat-tarihsel açıdan değişkenlik gösterir ancak bunların psikolojik yönleri, dikkate değer bir biçimde sabit kalır. Mesela şehir/ taşra ayrımının anlamı geçen yüzyıldan bugüne kadar sürekli değişim geçirmiştir.49

Sonuç

Anlatıbilimcilerin uzun süre mekânı ihmal ederek zamanla ilgili araştırmalara odaklanmaları, anlatıdaki mekânın deyim yerindeyse pek keşfedilmemiş bir araştır-ma sahası olarak kalaraştır-masına neden olmuştur. Ancak son yıllarda bu durumun fark edilmesiyle birlikte mekânla ilgili araştırmaların sayısında artış olmuştur.50 Ryan,

mekân konusunda gelecek vadeden çalışmaları şöyle sıralamaktadır: “Öykülerin ger-çek dünyadaki mekânla ilişkilendirilmeleri”,51 “bilgisayar oyunları için ‘mekânsal

49 Nunning ve Neumann, age., s. 61.

50 Mekân konusuyla ilgili çalışmalara ulaşmak ve konuyla ilgili yeni gelişmeleri, seminerleri, kolokyum-ları, projeleri vb. takip etmek için “European Narratology Network”ünün sitesine bakınız: http://www. narratology.net Ayrıca bu siteden “European Narratology Network”üne üye olunarak “Hamburg Üniversitesi”nin anlatıbilimle ilgili çok sayıda kaynağı barındıran dijital kütüphanesi ücretsiz olarak kullanılabilir.

(19)

mimariler’ tasarlanması”, “insanların anlatıdaki mekânla ilgili zihinsel görüntüler inşa etmelerini sağlayan tekniklerle ilgili karşılaştırmalı araştırmalar”, “olay örgüsü-nü anlayabilmek ve öyküörgüsü-nün içine dalabilmek için bilişsel haritalamanın ve zihinsel görselleştirmelerin önemini açığa çıkaran deneysel araştırmalar”, “anlatı dünyaları-nın topolojisini belirleyen göstergesel karşıtlıkların (yüksek-alçak, içeri-dışarı, kapa-lı-açık vb.) tarihsel ve kültürel açıdan değişkenliğine dair araştırmalar” vb.52

KAYNAKLAR

Bauer, Roger ve Douwe Fokkema (Ed.), Space and Boundaries, Proceedings of the XIIth

Congress of the International Comparative Literature Association, München: iudicum.

Buchholz, Sabine ve Manfred Jahn, “Space in Narrative”, David Herman, Marie-Laure Ryan, Manfred Jahn (Ed.), Routledge Encyclopedia of Narrative Theory, Routledge, 2008. Fludernik, Monika, An Introduction to Narratology, Routledge, 2009.

Gelley, Alexander, “Metonymy, Schematism and the Space of Literature”, New Literary

His-tory, vol. 11, no. 3, On Narrative and Narratives: II, Spring 1980.

Herman, David, Marie-Laure Ryan, Manfred Jahn (Ed.), Routledge Encyclopedia of Narrative

Theory, Routledge, 2008.

Herman, David, “Time, Space and Narrative Worlds”, Teaching Narrative Theory, Herman David, Brian Mchale, James Phelan (Ed.), The Modern Language Association of America, New York, 2010.

, The Cambridge Companion To Narrative, Cambridge University Press, 2007.

Herman, Luck ve Bart Vervaeck, Handbook of Narrative Analysis, University of Nebraska Press, 2005.

Holtz, William, “Spatial Form in Modern Literature: A Reconsideration”, Critical Inquiry, vol. 4, no. 2, 1977.

Huhn, Peter, John Pier, Wolf Schmid ve Jörg Schonert (Ed.), Handbook of Narratology, Wal-ter de GruyWal-ter, 2009.

Jahn, Manfred, Narratology: A Guide to the Theory of Narrative, English Department, Uni-versity of Cologne, http://www.uni-koeln.de/~ame02/pppn.htm, 2005.

Lakoff, George, Mark Johnson, Metaforlar: Hayat, Anlam ve Dil, çev. Gökhan Yavuz Demir, Paradigma Yay., İstanbul, 2005.

Moore, Andrew, Pragmatik ve Söz Edimleri, çev. Bahar Dervişcemaloğlu, www.ege-edebiyat. org, 2009.

Nunning, Birgit ve Ansgar Neumann, An Introduction to the Study of Narrative Fiction, Klett Lerntraining GmbH, 2008.

Oxford Dictionaries, “Space”, http://oxforddictionaries.com/defi nition/space, 2011.

Phelan, James ve Peter Rabinowitz (Ed.), A Companion to Narrative Theory, Blackwell Pub-lishing, 2008.

Prince, Gerald, A Dictionary of Narratology, University of Nebraska Press, 2003. Rimmon-Kenan, Shlomith, Narrative Fiction: Contemporary Poetics, Routledge, 2002. Ronen, Ruth, “Space in Fiction”, Poetics Today, vol. 7, no. 3, Poetics of Fiction, 1986.

Gören Mekân” konusunu hatırlayınız. 52 Ryan, agm., s. 431.

(20)

Ryan, Marie-Laure, “Space”, Handbook of Narratology, Peter Huhn, John Pier, Wolf Schmid ve Jörg Schonert (Ed.), Walter de Gruyter, 2009.

, “L’espace, le récit et le génie du lieu”, EHESS/CRAL Semineri, 2011, http://www.rap. prd.fr/ressources/detailVideo.php?fi chier=ehess/narratologie/11Ryan.rm

Schmid, Wolf, Narratology: An Introduction, de Gruyter, 2010.

Referanslar

Benzer Belgeler

Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) ve Avrupa Çevre Bilgi ve Gözlem Ağı (Eionet), 1994 yılından bu yana Avrupalı vatandaşlara ve politika belirleyicilere Avrupa’da çevre ve

Bilgi Toplumu Stratejisinde; toplumun temel öğelerini oluşturan vatandaşlar, kamu sektörü ve işletmeler ile bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün mevcut durumları

a 2013-2022 Asya-Pasifik Engelliler Onyılı üzerine Bakanlar Deklarasyonu ve Asya-Pasifik Bölgesinde Engelli Bireylerin Haklarının Hayata Geçirilmesi üzerine Incheon

paylaşım savaşı sonrası, hem emperyalist-kapitalist sistem hem de buna bağlı olarak sömürge ve yarı-sömürge (2. paylaşım savaşı sonrası yeni sömürgecilik

ESOGÜ’nün bu ülkelerdeki tanınırlığını artırmak için Erasmus+ programı kapsamında uygulanmakta olan KA171 kodlu hareketlilik projelerinin üniversite

E 3.1.1: Kurumların ve meslek kuruluşlarının stratejik planları ve çalışma programlarına bir kalkınma yaklaşımı olarak kümelenmenin dâhil edilmesiKümelenme Komitesi,

Ayrıca Adana için öncelikli turizm türü olan gastronomi turizmine yönelik potansiyel faaliyet alanlarının incelenmesine özel bir önem

öğrenebilmeleri için zorunlu olarak gerekli olan veya yeni öğretilecek olan bilgi ve becerilerin. öğretilmesini kolaylaştıran