• Sonuç bulunamadı

İslâm Medeniyetinin İnsan Tasavvuru ve Tasavvuf Üzerine / On Human Idea of the Islamic Civilisation and Tasawwuf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İslâm Medeniyetinin İnsan Tasavvuru ve Tasavvuf Üzerine / On Human Idea of the Islamic Civilisation and Tasawwuf"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİN, MEDENİYET VE İNSAN

edeniyet, insanın maddî ve manevî varlık bütününün bir yansı-ması olarak tezâhür eder. Dolayısıyla maddî ve mânevî pek çok unsur, medeniyet bütününü insânî çabalar yardımıyla oluştur-makta, burada da medeniyeti oluşturan insan modelinin önemi ortaya çık-maktadır.

Nakîb Attâs’ındîn-deyn-medeniyetkavramları üzerinde yaptığı tahlil-ler konuyla ilgili dikkate değer ipuçları vermektedir.1Dinkavramının,âdet,

durum,hüküm,ceza,mükâfat,itaat,hesap,yönetme-yönetilme,tapınma,

tevhid,İslâm,şeriat,hudûd,milletgibi anlamlara gelmesi yanında, aynı kök-ten gelenborçanlamındakideynmastarınındînmastarından gelenhesap an-lamıyla kavramsal ilişkisi de dikkat çekicidir. Daha dikkat çekici hususlardan biri de,deynkavramıyladînkavramının bir arada ele alınarak insanın hem varlık, hem ahlâkî değerler açısından Allah’a borçlu olması ve bu durumun

İslâm Medeniyetinin İnsan Tasavvuru ve

Tasavvuf Üzerine

Ö

ÖZZEETT Medeniyetin temelinde ona biçim veren insan tipleri yer alır. Tevhîde ve ahlâkî değerlere dayalı bütüncül bakış açısıyla tasavvuf, İslâm Medeniyeti’nin temelindeki insan tipi üzerinde derin etkilere sahiptir. Birlik ile çokluk arasındaki gelişmeye açık yapısıyla insanı hem kutsal bir temele, hem de üzerinde tasarrufta bulunduğu âleme bağlaması, tasavvufî düşüncenin önemli bir avantajıdır. Sûfî tecrübenin tarihte ortaya koyduğu insan tipleri ve ürünleri, sadece ekonomik ve estetik faaliyetlerdeki görünümleriyle bile günümüze ışık tutacak tarihî birer mîrâs niteliğindedir. AAnnaahh ttaarr KKee llii mmee lleerr:: Tasavvuf; medeniyet; tevhid; ahlâk; ekonomi; ticaret; sanat; insan

AABBSS TTRRAACCTT In the base of a civilisation, there are human types which give a form to it. Tasawwuf with its holictic perspective that based on divine unification (tawhīd) and ethics, has deeply influ-ences on the human type that is on the basis of Islamic civilisation. One of the advantage of the sufi thought is binding human who between the unity (wahdah) and multiplicity (kathrah) with his po-tential in one hand to the divine basis and the other hand to the cosmos that he has possession on it. Sufi deposition’s human types and their products in the history are the historical heritages that can enlighten todays, even with their economical and aesthetical activities.

KKeeyy WWoorrddss:: Islamic mysticism or sufism; civilisation; tawhid (unification); morals and ethics; economy; trade; art; human

JJoouurrnnaall ooff IIssllaammiicc RReesseeaarrcchh 22001100;;2211((11))::4400--5511 Doç.Dr. Zafer ERGİNLİa

aTasavvuf AD, Rize Üniversitesi

İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü Rize

Ya zış ma Ad re si/Cor res pon den ce: Doç.Dr. Zafer ERGİNLİ

Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Tasavvuf AD, Rize TÜRKİYE/TURKEY zerginli@gmail.com

(2)

far kın da bu lun ma sı dır. Nakîb Attâs, kav ra mı tah lil eder ken, -ilk sûfîler den Cü neyd-i Bağdâdî’nin (ö. 297/909) gö rüş le ri ni ha tır la ta cak tarz da- Al lah ’a ver-di ği söz (mîsâk) ile ir ti bat lı ola rak gör mek te ve dîn

kav ra mı nın ta biî eği lim (fıt rat) an la mı içe ri sin de Allah ’a bo yun eğ me yi de içer di ği tes pi tin de bu lun -mak ta dır.2 Bir adım da ha ata rak, sos yal dü ze nin in san eliy le oluş tu rul du ğu en ge niş kap sam lı olu şum ola rak me de ni ye ti de bu kav ram la ir ti bat lı gör mek te, in sa nın me de ni ye tin olu şu mun da bir yan dan öz -gür, ama di ğer yan dan so rum lu var lık olu şu nu vur gu la mak ta dır.3Bu nok ta da dîn kav ra mı nın Ba tı dil le rin de ki kar şı lı ğı olan re li gi okav ra mı na ve ri len an lam lar dan bi ri nin ye ni den bağ lan maolu şu ha tır -la na bi lir.4Ba zı sos yo lo jik tah lil ler de me de ni yet ler -le on la rın ar ka pla nın da ki dînî ya pı lan ma lar ara sın da sı kı ir ti bat lar gör mek te dir.5

Yu ka rı da ki kav ram tah lil le rin den ha re ket et mek ge re kir se, in san dan yer yü zün de ki se rü ve nin -de sü rek li ola rak bu so rum lu lu ğun bi lin cin -de ol ma sı is ten mek te dir. Şu hal de in san, is ter şahsî, is ter ya kın ya da uzak çev re siy le il gi li dar ya da ge -niş bo yut ta ki ey lem le rin de ol sun, bu du ru mun ge rek tir di ği bir ya şan tı içe ri sin de ol mak la mü kel lef tu tul mak ta dır. Bu da Ya ra tı cı, ken di var lı ğı, in san ve ta bi at kar şı sın da onu so rum lu bir ko num da bu-lun dur mak ta dır.

Ah met Da vu toğ lu’ nun tah li le tâbî tut tu ğu tas-nif te de gö rül dü ğü gi bi me de ni yet ler bu iliş ki ler çer çe ve sin de de ğer len di ril mek te dir.6An cak bu nun te me lin de yi ne o me de ni ye tin or ta ya koy du ğu in san mo de li yat mak ta dır. Ni te kim İslâmî kav ram -lar dan îlâ-yı ke li me tullâha ve ri len ta nım lar dan bi ri, “ken din de ve baş ka la rın da doğ ru bir me de ni -yet kur ma adı na in san ol ma k” şek lin de or ta ya kon-mak ta dır.7İnsan ve me de ni ye tin kar şı lık lı ola rak olu şu mu na pa ra lel bir tarz da, bir me de ni ye te men-sup olan in san ti pi nin or ta ya çı kı şın da sü rük le yi ci ör nek le rin var lı ğı da bir ger çek tir. An cak gü nü -müz de hâkim an la yı şın te me lin de ego nun idol leş -ti ril me si nin var lı ğın dan söz edil mek te, kül tü rel alan da ya pı la cak de ği şim ler le her tür lü ego iz mi do -ğu ran akım lar la mü ca de le edil me den bu du rum dan kur tul ma nın müm kün ol ma dı ğı be lir til mek te dir . Şu hal de me de ni ye tin te me lin de ki in san fak tö rü -nün ifa de et ti ği an lam önem ka zan mak ta dır.

Top lu ma su nu lan ör nek le rin böy le bir ze min -den bes len me si de me de ni ye tin ge le ce ği açı sın dan teh li ke arz et mek te dir. Ni te kim on do ku zun cu ve yir min ci yüz yıl la ra dam ga sı nı vu ran sö mür ge ci lik fa a li yet le ri, ye rel ça tış ma lar ve dün ya sa vaş la rıy la, geç miş te ve gü nü müz de ya şa nan eko no mik kriz le rin te me lin de yer alan hu sus lar dan bi ri nin de böy le bir in san ti pi nin sı nır ta nı maz aç göz lü lü ğü ol du ğu nu söy le mek zor de ğil dir. Eğer bir in sa nın me denî ol-ma sı, Ali Şeri atî’nin de de di ği gi bi ye te nek le ri nin ge-liş ti ği oran da müm kün ola bi li yor sa, bu nok ta da ön ce lik le in sa nın ne ol du ğu ve ne tür ye te nek le re sa hip ol du ğu so ru su ce vap bek le mek te dir.

İş te bu nok ta, İslâm me de ni ye ti söz ko nu su ol-du ğun da ta sav vu fun an la mı nın or ta ya çık tı ğı nok-ta lar dan bi ri dir. An cak nok-ta sav vuf la il gi li bir kaç ko nu baş tan tes pit edil me li dir. Her şey den ön ce ta sav vu fun tek bir for mu ve yo lu ol ma dı ğı he sa ba ka tıl ma -lı dır. Ay rı ca tüm bir me de ni ye ti yal nız ca ta sav vuf dü şün ce si ne in dir ge mek de doğ ru de ğil dir. Bu nun -la be ra ber bu dik kat, ta sav vuf dü şün ce si nin ha ya tın de ği şik gö rü nüm le ri kar şı sın da or ta ya koy du ğu düşün ce ve pra tik ler den is ti fa de et me önün de bir en -gel de oluş tur ma ma lı dır.

Bu ra da kar şı mı za çık ma sı muh te mel bir so run da, ta sav vu fun kıs men ken di özel ya pı sın dan kay-nak la nan, bu ya pıy la iliş ki li ya da iliş ki siz ola rak or ta ya çı kan ta sav vuf kar şı sın da ki olum suz ta vır al-ış la rın var lı ğı dır. Hat ta po zi ti vist ba kal-ış açı la rı nın yay gın lık ka zan dı ğı dö nem ler de ta sav vuf, İslâm me de ni ye tin den atıl ma sı ge re ken bir saf ra ola rak gö rül müş tür. Bu gö rüş te, or yan ta list ba kış açı sı nın kıs men yan lı, kıs men de ta sav vufî dü şün ce yi yan s-ı tan me tin le ri bir bü tü nün an lam ls-ı par ça la rs-ı ola rak de ğil, bir bi riy le ta ma men il gi siz ve rast ge le par ça -lar ola rak de ğer len dir me si nin de pa yı ol du ğu şüp-he siz dir.10Bu nun la be ra ber, gü nü müz de “po zi ti

viz-min ka le si ” ko nu mun da ki ül ke le rin in san la rı bi le mis tik ya pı lan ma lar dan müs tağ ni ka la ma mak ta, ta-sav vu fun da dâhil ol du ğu çe şit li mis tik/ini si ya tik ya pı lan ma lar dan sahîh ya da gay rı sahîh yol lar la da ol sa is ti fa de eden, hat ta bu yol lar la İslâm’a gi ren in-san la rın var lı ğın dan söz edil mek te dir.11Bu nok ta -da bü yük İslâm âli mi mer hum Ha mi dul lah ’ın ba zı mek tup la rı na yan sı yan ba tı dün ya sı nın İslâmlaş ma sı ko nu sun da ta sav vu fun önem li bir rol üst le ne -ce ği tes pi ti de ha tır la na bi lir.12

(3)

Baş lı ğı na ba kıl dı ğın da hay li kap sam lı bir ko-nu yu bel li bir sı nır için de ele al mak du ru mun da olan bu ça lış ma, bu çer çe ve de ta sav vu fun ge rek dü-şün ce ve ge rek se ye tiş tir di ği in san tip le ri yo luy la önem li bir pa yı ol du ğu var sa yı mın dan ha re ket le ya pı lan dı rıl ma ya ça lı şıl mış tır. Bu çer çe ve de, in san zih ni ve in san tip le ri ko nu sun da ta sav vuf dü şün ce si nin İslâm me de ni ye ti ne sun du ğu tas nif ler le sı nır -lı ola rak ele a-lı na cak, bu yak la şım la rın ge ti re ce ği muh te mel so nuç lar ta rih te ki iki ör nek ten ha re ket -le des tek -len me ye ça lı şı la cak tır.

İNSA NIN TE MEL Nİ TE Lİ Ğİ NE BA KIŞ

Her şey den ön ce ta sav vuf ta ki in san mo de li nin İslâm in sa nı kap sa mı için de dü şü nül me si ge rek ti ği vur gu -lan ma lı dır. Yu ka rı da ve ri len mo dern in san ti piy le kar şı laş tır ma lı ola rak ele alın dı ğın da, bu in san ti piy -le İslâm in sa nı ara sın da şu fark lı lık lar or ta ya çık mak-ta dır: Mo dern in san da ço ğul cu lukadı al tın da tek bir te me le da ya lı ol ma yan da ğı nık il ke ler sis te mi ne kar -şı lık İslâm’da ki tev hid il ke si; mo dern in sa nın so rum-lu rum-luk la rı göl ge le yen öz gür lük vur gu su na kar şı lık İslâm in sa nın da öz gür lü ğü de içi ne alan so rum lu luk; bu na bağ lı ola rak mo dern in sa nın ma nevî de ğer ler den so yut lan ma sı na kar şı lık İslâm in sa nı nın de ğer -le re bağ lı lı ğı; bü tün bun la ra bağ lı ola rak da mo dern in sa nın var lık kar şı sın da ken di ni ka nıt la mak için ba-ş kal dı rı içe ri sin de ol ma sı kar ba-şı sın da İslâm in sa nı nın Yü ce Var lık kar şı sın da bo yun eğe rek var ol ma sı. Bu ge nel çer çe ve çi zil dik ten son ra ta sav vu fun in san an-la yı şı na ge çi le bi lir.

Ta sav vuf dü şün ce sin de in san ruh-be den bütün lü ğü içe ri sin de ele alın mak ta dır. İlk ba kış ta dü -a lizm ol du ğu y-a nıl s-a m-a sı n-a se bep ol s-a d-a bu bir lik te lik, İbn Arabî’nin kul lan dı ğı kav ram lar içe-ri sin de ce m‘ iy yet, Mevlânâ’nın di lin de ise âlemî kübrâ/âlem-i kübrîstola rak ad lan dı rıl mış tır.13Bu yak la şı ma gö re in san bir yan dan zâtı de ğil sı fat -la rı iti ba riy le ilâhî sûret te ya ra tıl mış, di ğer yan dan ise âle min bir min ya tü rü kı lın mış tır.

An cak bu min ya tür kı lı nış, Hz. Ali’ nin bir dört lü ğün den de mül hem ola rak Mevlânâ’nın ifâde siy le gö rü nüş te bir min ya tür kı lı nış olup, ger çek -te in sa nı âlem den bü yük ya pan şey, kü çü cük cüs se si için de tüm âlem le be ra ber, o âle mi idrâk edip on da bel li de ğer ler doğ rul tu sun da ta sar ruf ta

bu lun ma sı nı sağ la ya cak bi lin ce sa hip kı lın mış ol-ma sı dır. Bir yan dan ol-maddî ve ol-ma nevî un sur la rı var lık ba kı mın dan bir iki lik söz ko nu su ol ma dan ken di sin de ta şı yan, fa kat di ğer yan dan ahlâkî düz-lem de bir çe liş ki var lı ğı olan in san, bir lik te çok luk, çok luk ta bir li ğin te za hür et ti ği bir var lık ola rak kar şı mız da dur mak ta dır. Gö rüş le ri ni nass lar ışı ğın -da ya pı lan dı ran sûfîler, bu ya pı -da ki in sa nın bir yö-nüy le ilâhî isim ve sı fat la rın bir ta şı yı cı sı, di ğer yan dan da âle min kü çük bir ör ne ği ol du ğu nu vurgu la mak ta dır lar. Bu yö nü de onu, yer yü zün de Al -lah adı na ta sar ruf yet ki si ne sa hip olan bir var lık ko nu mu na yük selt mek te dir. Âle min kü çük bir ör-ne ği ol ma sı, her tür lü iyi ve kö tü nün de on da top-lan ma sı nı, do la yı sıy la hem di key açı dan gö rü len ve gö rül me yen âlem le re nis pet le, hem de ya tay açı dan bi linç ve de ğer sa hi bi ol ma ba kı mın dan in sa nın çift ku tup lu ve he nüz ta mam lan ma mış bir ya pı da ol-du ğu nu or ta ya koy mak ta dır. Bu çift ku tup lu luk ve ta mam lan ma mış lık du ru mu, din dı şı fel sefî akım lar ta ra fın dan da tes pit edil mek te dir.14

Bu nok ta da or ta ya çı kan hu sus lar dan bi ri de,

tev hid il ke si nin bir gö rü nü mü ola rak bü tün cül ba -kış açı sı dır. Ta sav vufî dü şün ce de gö ze çar pan özel-lik ler den bü tün cül (ho lis tic) ba kış açı sı, onun fe no men öte si bo yut la fe no men ler ara sın da an lam lı bir bü tün lük ara yı şı na gö tür mek te dir. Bu nok ta -da âlem, Al lah ’ın âyet le ri nin tezâhür et ti ği bir sah ne dir ve in ce len me ye de ğer dir. İnsan da âlem-de ki tüm ol gu la rın özet ola rak bu lun du ğu şuur sa-hi bi var lık ola rak ilâhî kud re tin en bü yük ese ri dir. Bu gö rüş, İslâm me de ni ye tin de ki bi lim, sa nat ve sos yal fa a li yet le rin te me lin de yer alan öner me dir ve tev hid inan cıy la da sı kı sı kı ya iliş ki li dir. İnsan böy le bir bü tün lük içe ri sin de ele alı nın ca, ya ra tı lı -şın te me lin de ol du ğu gi bi sos yal ha yat ta da ka os ve ça tış ma de ğil, ni zam ve uyum ara yı şı he def ha li ne gel mek te dir. İnsa na seç me hak kı ta nı yan zıt lık la -rın bel li bir uyu ma ka vuş tu rul ma sı bu he de fin en önem li yön le rin den bi ri ni oluş tur mak ta dır.

İslâm me de ni ye ti nin te mel il ke si tev hi din bir baş ka gö rü nü mü ola rak ta sav vuf dü şün ce si ha ki ka -ti tek, fa kat onun tezâhür le ri ni çok say mak ta, böy-le ce bir lik te çok luk, çok luk ta bir lik an la yı şı nı or ta ya koy mak ta dır. Do la yı sıy la ne ha ki ka tin tekli ği an la yı şı in san ve âle mi tek tip leş tir me yi be ra

(4)

be rin de ge tir mek te, ne de in san ve âlem de ki fark -lı -lık lar dan ha re ket le bu fark -lı -lık lar ka dar ha ki kat ol du ğu nok ta sı na va rıl mak ta dır. Bu na gö re ha ki kat bir dir, an cak in san la rın ha ki kat kar şı sın da ki ta vır alış la rı nı hakîkat kar şı sın da ki ko num la rı ve hakî-ka te olan me sa fe le ri be lir le mek te dir.

Bu yak la şım bir yan dan in sa nın ilâhî sı fat la ra sa -hip ol ma sı ba kı mın dan ilâhî öl çü ve de ğer le ri an la yıp ka bul ede cek bir po tan si ye le, di ğer yan dan yi ne ken-di si ne ben ze yen âlem üze rin de bu öl çü ve de ğer ler doğ rul tu sun da ta sar ruf ta bu lu na cak ye ter li li ğe sa hip kı lın dı ğı ka bu lü nü içer mek te dir. Da vu toğ lu’ nun işâ-ret et ti ği,15bir me de ni ye tin in san ti pi nin mekân, za

-man, bil gi, ta bi at, in san ve Tan rı’y la iliş ki le ri hak kın da fi kir ve re cek ipuç la rı nı da ta şı mak ta dır. İbn Arabî ve Mevlânâ’nın öne al dı ğı kav ram lar dan ha re -ket et mek ge re kir se in sa nın Tan rı’y la iliş ki si, her şey-den ön ce var lık düz le min de an lam ifâde et mek te dir. İnsan, var lık ve sı fat la rı ya nın da de ğer le ri de Ya ra tı -cı’ sın dan al mak ta dır. Ta bi a tın da dâhil ol du ğu âlem de in san la ben zer sı fat lar ta şı mak ta dır. Böy le lik le Tan rı, in san ve âlem, sı fat la rı ba kı mın dan bir bi ri ne ben ze mek te, bu ben zer lik in sa nın Tan rı, âlem ve di -ğer in san lar kar şı sın da bel li bir tav ra sa hip ol ma sı nı ge rek tir mek te dir. Bu pers pek tif ten ba kıl dı ğın da in sa -nın bil giy le iliş ki si de ilâhî oto ri te ye baş kal dı ran bir yak la şı ma ka pı ara la ya cak bir muh tevâdan uzak ola-cak tır. Üs te lik in san, ide al dü zey de de ol sa, mekânla mekânüs tü, za man la za manüs tü du rum la rın bir leş ti ği ve an lam lı bir bü tün lü ğe ka vuş tu ğu bir var lık ol -ma ni te li ği ta şı -mak ta dır.

İnsa nın bü tün lü ğü, ay nı za man da onun maddî ve mânevî yön le ri nin bü tün lü ğü an la mı na da gel-mek te dir.16Ya ni in san, ihmâl edil me si doğ ru ol ma-yan iki yö nüy le, be de ni ve ru huy la in san dır. Hâkim me de ni yet ka lıp la rı, Hı ris ti yan lık eliy le en azın dan in san ger çek li ği nin maddî yö nü nü, maddî me de ni -yet eliy le ise ma nevî bo yu tu nu göz ar dı et miş tir. Üs te lik mo der niz me, in sa nı da tek tip leş tir di ği yo-lun da eleş ti ri ler ge ti ril mek te dir.17

İnsa nın bi linç sa hi bi bir var lık olu şu tüm dü-şün ce tarz la rı ta ra fın dan tes pit edi len bir hu sus tur. An cak ta sav vuf dü şün ce sin de bu bi lin cin ni te li ği, mo dern yak la şım la rın yük le di ği ni te lik ler den bel -li fark lı lık lar içer mek te dir. Ni te kim ba tı nın bu bi-lin ci ak la in dir ge ye rek ak lı par ça la ra ayır dı ğı

vur gu lan mak ta dır. Bu na gö re ba tı dü şün ce sin de ak lınbe şerî(ra ti o/re a son) ve ilâhî(divine in tel lect) yön le ri ke sin çiz gi le riy le bir bi rin den ay rıl mış, da -ha son ra akıl ahlâkî muh tevâsın dan bü tü nüy le arın dı rıl mış tır.18Hı ris ti yan lı ğın akıl la ima nı ayı ran ya pı sı ka dar, branş laş ma ya yö ne lik ola rak bil gi nin ve in sa nın par ça lan ma sı so nu cu nu do ğu ran bu sü reç, da ha II. Dün ya Sa va şı’ nın pat lak ver di ği yıl lar -da Ale xis Car rel gi bi ba zı mü el lif ler ta ra fın -dan, ba tı me de ni ye ti ni teh li ke ye sok tu ğu uya rı sı na va ra cak de re ce de şikâyet ko nu su edil miş tir. Car rel in sa nın bir bü tün ola rak ele alın ma sı ve onu par ça la ra ayı -ra -rak ta nı ma nın bil gi sel ola -rak kal ma sı ge rek ti ği ni vur gu la mış,19böy le ce, me de ni ye tin te me lin de ki in-sa nın bü tün lü ğü fik ri nin al tı nı çiz me ih ti ya cı duy-muş tur.

Yir min ci yüz yı lın son çey re ğin de ya pı lan be yin üze rin de ki araş tır ma lar, in sa nın bü tün lü ğü ara -yış la rın da ye ni bo yut lar or ta ya koy muş tur. Bu na gö re bey nin sağ lo bu nun bü tün cül lük, ha yal ve duy gu dün ya sı nın, sol lo bu nun ise par ça lı lık, mu-ha ke me ve ma te ma tik sel yön le rin iş ler li ğin de et-ki li ol du ğu, bu iet-ki lo bun da bir bi ri ne bir bağ la bağ lan dı ğı tes pit edil miş tir.20Bu tes pi tin il ginç yö nü, her iki tür bi linç ya pı sı nın da her in san te kin -de kar şı lı ğı ol du ğu dü şün ce si ni ta şı ma sı dır.

De ney sel bir yol la tes pit edil miş ol ma sa da her kül tür ve me de ni yet te ol du ğu gi bi, İslâm kül tür ve me de ni ye tin de de bu tür ay rım la rın var ol du ğu bi-lin mek te dir. İnsa nın ana li tik, ras yo nel ve va sı ta lı bi linç tü rüy le, bü tün cül, sez gi sel ve va sı ta sız bi linç tür le ri ne sa hip ol du ğu nu söy le yen İbn Haldûn (ö. 808/1406), bu bi linç tür le ri nin in sa nı hay van dan ayır dı ğı nı da be lirt mek te dir.21Da ha ön ce ki yüz yıl-lar da Gazzâlî de (ö. 505/1111) ben zer bir ay rım yap mış tır.22İslâm dü şün ce sin de akl-ı ma aş, akl-ı

meâday rı mı bu lun mak la be ra ber, bu ay rı mın ke sin bir ay rım ha li ne gel di ği du rum la rın sı nır lı ol du ğu gö rül mek te dir.23Bu ay rım in san var lı ğın da zıt lık la -rın bir ara da bu lu nu şuy la da il gi li dir.

Di ğer yan dan ta sav vuf dü şün ce sin de akıl tür-le ri ara sın da ki fark lar de re ce fark la rı ola rak ka bul edil miş tir.24Gazzâlî akıl, kalp, ne fisve ruhgi bi kav-ram la rın ay nı ha ki ka ti ifâde et ti ği ni be lirt miş tir.25 Ni te kim Nec med din Kübrâ (ö. 618/1221) ta ra fın -dan nefs-i emmâre ne fis, nefs-i levvâme akıl,

(5)

nefs-i mut me nefs-in ne de kalpola rak ad lan dı rı lır ken de bu tek lik du ru mu or ta ya çık mak ta dır.26Şu du rum da kla sik ta sav vufî an la yı şa gö re bir ay rım dan söz edil -se bi le, ba zı sûfîler in sanî me le ke le ri ay nı ha ki ka tin fark lı bo yut ya da se vi ye le rin den ibâret gör müş ler, böy le lik le in sa nın bü tün lü ğü ne işâret te bu lun muş lar dır. An cak bu bir lik, mo dern di sip lin ler de ol du -ğu gi bi in sa nı oluş tu ran un sur lar dan her han gi bi ri ne in dir gen me miş tir.

Öte yan dan sûfîler in sa nın ken di iç bü tün lü -ğü nü sağ la ma sı ge rek ti ği ni de ifâde et mek te dir. Bu ka bul on la rıntevhîd-i kusûdîta nım la ma la rıy la ör-tüş mek te dir. Tevhîd-i kusûdînin de, ira de nin ilâhî emir ler doğ rul tu sun da ter bi ye edil me si so nu cu el -de edi le bi le ce ği ni ifâ-de et mek te dir ler.27Şu du rum -da in san la rın ço ğun lu ğu için ge çer li gö zük se bi le, mo dern sos yo lo ji te o ri le ri ara sın da in sa nın top lum ta ra fın dan bi çim len di ril di ği bir mo de lin sûfî düşün ce açı sın dan ka bul edi le bi lir ol ma sı imkânsız -dır.28Bu nok ta da sûfî pers pek ti fin de ğervur gu su da or ta ya çık mak ta dır.

Bu ra da şöy le bir so ru ak la ge le bi lir: Aca ba sûfîler tek li ğe da ya lı ide al bir tab lo çi zer ken, in san -da ki olum suz yön le ri hiç mi gör me mek te dir ler? Eğer du rum böy ley se, bir me de ni ye tin in san ta sav vu run da ta sav vufî dü şün ce ye de yer ayır mak, in sa -nı sağ lam bir ze min de ele al ma yı müm kün kı lar mı? Öte yan dan, ta sav vu fun in san mo de li oluş tur ma da ki üs tün lü ğü ka bul edil se bi le, bir me de ni ye -tin tüm men sup la rı nın sûfî ol ma sı imkânı var mı dır?

Bu so ru ya ve ri le cek muh te mel bir ce vap, so-ru dan ön ce ge len “de ğer vur gu su ” na te mas eden cüm le den ha re ket le ya pı lan dı rı la bi lir. Her şey den ön ce sûfîler bu ide al tab lo yu bir he def ola rak or ta -ya koy mak ta dır lar. Ni te kim gü nü müz de ahlâkî de-ğer ler den bes le nen böy le bir ide a lin ek sik li ği his se dil mek te dir. İslâmî bir an tro po lo ji pers pek ti fi ara yı şı içe ri sin de olan Da vi es, İbn Hal dun ’un ge liş -tir di ği ilm-i umrânkav ra mın dan ha re ket le, “ahlâklı bir ki şi ola rak bi rey ile sos yal dü şün ce sa ha mı zı geliş ti ren bir ahlâk sa ha sı ola rak top lum kav ra mı ara -sın da ki iliş ki nin âci len araş tı rıl ma sı ” ge rek ti ği ni vur gu la mış tır.29Bu du rum da hem bi rey sel, hem de sos yal an lam da ahlâkî bir ze mi nin ge rek li li ği ni orta ya koy mak orta dır. İş te sûfî dü şün ce bu ahlâkî ze

-min ih ti ya cı nı bir ha re ket nok ta sı ola rak al mak ta ve ahlâkî bir he de fe yö nel me nin pra tik le ri ni for-mü le et mek te dir.

Bu ara yış gü nü müz de de di le ge ti ril me ye baş lan mış tır. Son za man lar da psi ko te ra pi yön tem le rin -de ta sav vufî pers pek tif ten ya rar lan ma eği lim le ri fark edil mek te, in san var lı ğın da ruh fik ri nin ye ni den ha-ya ti yet ka zan ma sı ge rek ti ği vur gu lan mak ta dır.30 Ta-sav vufî dü şün ce de tra jik ko num da gö rü len ve

in san-ı hayvânde ni len be de ne bağ lı in sa nın, yük se le bi le ce ği bi linç se vi ye si nin al tın da kal ma sı yü zün -den ge ri lim için de ol du ğu, hat ta ba zı aşı rı lık la rın bu ge ri lim den kay nak lan dı ğı gö rüş le ri psi ki yat ri uz-man la rı ta ra fın dan di le ge ti ril me ye baş lan mış tır.31

Ger çi ta sav vufî dü şün ce ve uy gu la ma lar da ah-lâkî he def le re ulaş ma nın tek bir yo lu ol ma dı ğı nı ye ni den vur gu la mak ge re kir. XI I. yüz yıl son la rıy -la XI I I. yüz yıl baş -la rın da Tür kis tan ’ın bü yük şeyh-le rin den Nec meddîn Kübrâ bir ese rin de mürîdle ri ne en kı sa yo lu gös te re ce ği ni be yan eder-ken sö ze şöy le baş la mak ta dır: “Al lah ’a gi den yol lar var lık la rın ne fes le ri sa yı sı ka dar dır.” Kübrâ’nın ilk ba kış ta post-mo dern ola rak al gı la na bi le cek bu yakla şı mı na ben zer yak yakla şım yaklar, mo dern te ra pi yol yakla -rı nı ge liş ti ren ki mi ya zar lar ca da di le ge ti ril mek te dir: “Yal nız ca bir tek za man ve uzay yok tur, in san sa yı sı ka dar za man ve uzay var dır.”32 İnsan sa yı sı ka dar uzay ve za ma nın var lı ğı nı ka bul eden mo dern yak la şım, he nüz in san la rın fark lı za -man ve mekânlar da ki du rum la rı nın sa yı sı ka dar yol bu lun du ğu nu söy le yen kla sik sûfî yak la şı mın var -mış ol du ğu nok ta dan uzak gö zük mek te dir.33Bu tür yak la şım lar, bir açı dan in sa nın tek li ği ni, ikin ci bir açı dan in san tek le ri nin, üçün cü bir açı dan ise her bir in san te kin de ki iç du rum la rın son suz lu ğu nu vur gu la mak ta dır. Bu du rum çok luk ta bir lik ve bir-lik te çok lu ğun in san da ki tezâhü rü ola rak gö ze çarp mak ta dır. Ta rih te bu ör nek le rin yö ne ti ci ler üze rin de ki olum lu et ki le ri nin top lu ma yan sı ma la -rı da gö rü le bil mek te,34do la yı sıy la sûfî ti pi top lum için ahlâkî ide al ba kı mın dan ör nek alı na cak bir in -san sa yıl mak ta dır. An cak bu ör nek lik, bir bas kı ya da tek tip leş tir me şek lin de de ğil, sev gi, say gı ve mü sa ma ha te me lin den ha re ket le ve çok sa yı da ta-sav vufî meş re bin ge li şe bil me si ni müm kün kı la cak tarz da or ta ya kon muş tur.

(6)

SÛFÎ YAK LA ŞI MA GÖ RE İNSAN TİP LE Rİ

İnsa nın yu ka rı da vur gu la nan tek li ği ve son suz lu ğu ya nın da sûfîler, da ha ba sit grup la ma lar üze rin de de dur muş lar dır. Sûfîle rin grup la ma la rı, in san la rı bi-linç se vi ye le ri ne gö re ayır ma ya yö ne lik tir. En me-ş hur olan grup la ma lar dan bi ri avâm-havâss-ehass

ay rı mı dır.

Sûfîle rin, maddî ve sos yal ih ti yaç la rı dı şın da bir bi lin ce sâhip ol ma yan sı ra dan in san ti pi için

avâmte ri mi ni kul lan dık la rı gö rül mek te dir. Bu ih-ti yaç la ra ek ola rak mânevî ih ih-ti yaç la rı nı kar şı la mak üze re kök lü bir ter bi ye sü re cin de iler le yen in san ti pi havâss, bu nok ta da ile ri dü zey le re ulaş mış in san ti pi ise ehassola rak ad lan dı rıl mak ta dır. Da vu toğ -lu’ nun tas ni fin de ki un sur lar la ir ti bat lı ola rak, ta-sav vuf ta ki ba zı te rim ler de ki bu grup la ma lar bir lik te ele alın dı ğın da ba zı so nuç la ra ula şı la bi lir. Yu ka rı da be lir ti len mekân, za man, bil gi, ta bi at, in -sanve Tan rı’y la il gi li yak la şım lar bu fark lı bi linç tip le ri nin be lir li te rim ler den çı ka rı la cak ta nım la rın da da ha açık ha le ge le cek tir. An cak bu tas ni fi bi -raz fark lı laş tı ra rak mad de, za man, ta bi at, in san,

Al lah gi bi ka te go ri ler den ha re ket et mek ta sav vuf dü şün ce si açı sın dan ilk plan da da ha el ve riş li gö zük-mek te dir. Bu tas nif te zük-mekân yer al ma mak ta dır. Çün kü mekân, Da vu toğ lu’ nun İslâm dü şün ce si için ge çer li ol mak üze re be lirt ti ği gi bi,35 ta sav vufî dü-şün ce nin ba kış açı sın dan ba kıl dı ğın da da müs ta kil de ğil, çev re şart la rı ve de ğer ler le be lir le nen bir unsur dur. İnsa na ba kış ise kıs men yu ka rı da ele alın -mış tır.

Bir me de ni ye te men sup olan bir in sa nın maddey le iliş ki si ni or ta ya koy ma açı sın dan ta sav vuf ta -ki zühd te ri mi, mer kezî bir ko num iş gal et mek te dir. Ge nel lik le dün ya ya kar şı ta vır al ma

ola rak an la şı lan zühd, ta sav vuf dü şün ce si açı sın dan ger çek te dünyâ kar şı sın da ben li ğe kar şı ta vır al ma -nın adı dır. Ta sav vuf di lin de bi rin ci ta vır avâmın, ikin ci ta vır ise havâssın züh düola rak ni te len di ril -mek te dir. Bun la ra ek ola rak bir de ehas sın züh dü

var dır ki, bu da dünyâ kar şı sın da ta vır al ma yı bi le ge rek tir me ye cek ka yıt sız lı ğa da ya lı bir bi linç ya pı -sı na sâhip ol mak tır.36Bu ka yıt sız lık, ba zı çev re ler -de dünyâdan el-etek çek me şek lin -de tezâhür et miş ol mak la bir lik te, bu ta vır tek bir ta vır de ğil dir.

Zühd ve ta sav vuf çev re le rin de çok ça meş hur olan zühd ko nu sun da Ömer b. Ab dü la ziz ’in tav rıy la Üveys el-Ka renî’nin tav rı ara sın da han gi si nin ter-cih edi le ce ği tar tış ma la rı,37bu ko nu da çok es ki za-man lar dan be ri fark lı eği lim ler bu lun du ğu nu gös ter me ye ye ter li dir.

Dünyâ üze rin de ta sar ruf et me yi en gel le me si mut lak bir so nuç ol ma yan bu ka yıt sız lık he de fi, bir yan dan in san var lı ğı nın ilâhî oto ri te kar şı sın da ki ko nu mu na da işâret et mek te dir. Do la yı sıy la ta sav vuf dü şün ce si, mad de kar şı sın da ki ta vır ba kı mın -dan İslâm in sa nı na koy du ğu he def ler iti ba riy le İslâm top lu mu için pra ti ğe da ya lı ide al ara yış la rın -dan bi ri ni tem sil et mek te dir. Bu he def ler de mad-de ye hâkim kül tür ve me mad-de ni yet ka lıp la rı nın ver di ği an lam var yas yon la rın dan çı ka rı lan he def -ler le kar şı laş tı rıl dı ğın da ol duk ça fark lı dır.

Mad de kar şı sın da ben li ğe kar şı ta vır, ta bi at kar şı sın da ki du ruş üze rin de de et ki li dir. Yu ka rı da gö rül dü ğü gi bi in san an la yı şı iti ba riy le, Tan rıin -san-âlem ara sın da sı fat lar ba kı mın dan öz deş lik ler ku ran ta sav vufî dü şün ce nin, ta bi at kar şı sın da da fark lı bir ba kış açı sı ge liş tir me si müm kün ola bil -miş tir. Te mel İslâmî ba kı şın ta bi a tı Al lah ’ın âyet-le ri nin te cellî et ti ği bir ay na say ma sı na pa ra âyet-lel ola rak, âle mi âlem-i kebîr (mak ro koz moz), in sa nı ise âlem-i sagîr(mik ro koz moz), hat ta âle me üs tün ol du ğu sı fat la rın dan do la yı ba zı du rum lar da âlem-i ek berka bul eden ta sav vuf dü şün ce sin de ta bi at, ilâhî isim ve sı fat la rın te cellîgâhı ola rak gö rül müş -tür. Hat ta da ha ile ri gi de rek, âlem de ki her şeyin in-sa noğ lu nun hiz me ti ne su nul du ğu nu ka bul eden ba zı sûfîler her şeyi can lı say mış lar ve say gı ya de -ğer gör müş ler dir. Özel lik le Mev levîlik’ te gö rüş mek

de ni len, in san hiz me tin de ki her şeyi in cit me den ve öpe rek kar şı la ma ede bi bu yak la şı mın bir tezâhü -rü dür.38Şeklî yö nü bir ta ra fa bı ra kı la cak olur sa, bu dü şün ce nin ar ka pla nın da ki eşyâya, onu ken di hiz-me ti ne su nan Hak’ tan do la yı say gı duy ma an la yı şı dik ka te de ğer dir. Böy le bir ba kış açı sı nın, Ba tı düşün ce sin de ilk sis te ma tik şek li Des car tes’ da gö rü -len, maddî ve mânevî âlem le rin bir bi rin den ta ma men ay rı ol du ğu, mânevî âlem den ba ğım sız olan ta bi at üze rin de, onun iş le yiş ku ral la rı nı öğ ren -me yo luy la hâki mi yet ku ru la bi le ce ği an la yı şın dan fark lı so nuç la ra gi de ce ği açık tır .39

(7)

Za man kar şı sın da ki in san tav rı açı sın dan ba -kıl dı ğın da, ta sav vuf ta za ma nın bir yö nüy le vakt

kav ra mı çer çe ve sin de mad dey le mâne vi yat ara sın da ara bir kav ram ola rak ele alın dı ğı fark edil mek -te dir.40 İçin de bu lu nu lan ânı ifâde eden ve ta sav vu fun te mel te rim le rin den hâlile de sı kı sı kı -ya iliş ki li olan vaktkav ra mı, sûfînin “vak tin oğ lu ” ol du ğu an la yı şı ta ra fın dan tem sil edi len kıs men irâdî bir du ru ma da işâret et mek te dir.41Vak tin oğ -lu ol ma ifâde si, şek len gü nü müz de yay gın la şan “ânı ya şa ” fel se fe si ni ha tır la tı yor sa ve za man la ki mi çev-re ler ta ra fın dan an lam kay ma la rı na uğ ra tı la rak olay lar kar şı sın da ha re ket siz kal ma ola rak an la şı -lan bir te vek kül an la yı şı na dö nüş tü rül müş se de, ara la rın da tam bir mâhi yet far kı bu lun mak ta dır. Vak tin oğ lu ol mak, için de bu lu nu lan ân, ko num ve şart la rın ge re ği nin tam ve doğ ru ola rak ye ri ne ge-ti ril me si nok ta sın da de ğer bo yu tu öne çı kan bir an-la yış iken, ânı ya şa ma an la yı şı haz te mel li bir yak la şı mın ürü nü dür. Bi rin ci si, za ma nı sa de ce mad dey le sı nır lı gör me yip ona mânevî bir bo yut da ka tar ken, ikin ci si mad de ci yak la şım lar dan bu nal mış in san la rın, tra jik bir şekil de yi ne mad de yo luy -la tat min ara yış -la rı nı or ta ya koy mak ta dır.42Her aşı rı lık zıd dı nı da be ra be rin de ge tir mek te, za ma -nın mad de leş ti ril me si kar şı sın da in san lar ânı ya şa -mak la ra hat la ma ya ça lış mak ta dır lar.43

Ta sav vuf ta yu ka rı da ve ri len za man la il gi li pers-pek ti fin, havâssa öz gü bir bi linç ol du ğu an la şıl mak -ta dır. Ehass için ise za man üze rin de ta sar ruf ta bu lun mak şek lin de or ta ya çı kan ve ger çek leş ti re bi -len le re sûfîle rin âbâü’l-vakt, sâhi bü’l-vakt, sâhi -bü’z-zamângi bi ad lar ver dik le ri da ha ile ri bir bi linç tü rün den de söz edil mek te dir.44Bu ra da mo dern anla yış anlar da ol du ğu gi bi doğ ru sal ve ke sik ke sik ya şa -nan de ğil, var lı ğı iti ba riy le bir bü tün ola rak sü rek li lik arz eden, süb jek tif ve ahlâkî ba kım dan da ge niş le me ve da ral ma ya uğ ra yan bir za man an la yı -şı söz ko nu su dur.45Ahlâkî te me lin den ko pa rıl ma -mak şar tıy la bu an la yı şın İslâm me de ni ye ti men sup-la rı için, bir yö nüy le tevhîde uza nan bir dü şün ce çiz gi si, di ğer yö nüy le de kâmil in sa nın bel li bir düzey le sı nır lı kal mak kay dıy la za ma nı iyi de ğer len -dir me ör ne ği oluş tur ma sı uzak bir ih ti mal de ğil -dir. Doğ ru bil di ği yol da yü rür ken kı na ma la ra al dır -ma -ma nın ta sav vuf ta ki adı olan melâmet, doğ ru tu

-tum ve dav ra nış la rın dış et ken le re bağ lı ola rak de ğil, ta ma men iç ten ge len bi linç li bir sâik yo luy la or ta ya kon ma sı nok ta sın da ör nek lik oluş tur mak ta dır.46

Ta sav vuf ta ki bu bi linç tip le ri, in sa nı, Ya ra tı -cı-Mü deb bir Var lı ğın oto ri te si ni he sa ba ka ta rak mer ke ze ve he de fe alan bir yak la şım ta ra fın dan adım adım ge liş ti ri len bir ter bi ye nin du rak la rı konu mun da dır. Bu ra da in sa nın mad de ye bağ lı ben li -ği ne (nefs) kar şı bel li du rum lar da ki tav rı söz ko nu su dur. Bu ra da be lir le yi ci olan ilk ba kış ta irâde ve ahlâktır. Bu yak la şım, son tah lil de mad de nin be-lir le yi ci ko nu ma ge ti ril di ği mo dern bir tas nif olan ve ta ma men eko no mik ge liş me ye da yan dı rı lan, alt ta ba ka-or ta ta ba ka-yük sek ta ba katas ni fin den çok fark lı so nuç lar ge tir mek te dir. Bur ju vaola rak ad lan-dı rı lan or ta ta ba ka nın ahlâkî za af la rı na da ir gün lük ha yat ta ba sın ya yın or gan la rın da da rast la na bi len açık la ma lar da ta ma men mad de nin be lir le yi ci ol du -ğu bir ahlâkî ya pı nın var lı ğı his se dil mek te dir.47Oy -sa ta -sav vuf dü şün ce sin de sı ra dan in -san için böy le bir du ru mun var lı ğı ka bul edil se bi le sûfî yak la şım, in sa noğ lu nun böy le bir ko num da ka la ca ğı ka bu lü -nü be nim se me ye yat kın de ğil dir.

Mad de kar şı sın da ki ta vır açı sın dan ba kıl dı ğın da çı kan muh te mel so nuç lar dan bi ri, mad de ye ba -ğım lı lık yo luy la yük se len ve in sa nı ca na var laş tı ran mut lak bi rey ci eği lim le rin en gel len me si dir.45Bu nok ta da baş ka in san la rın var lı ğı da, salt bir sos yal ger çek lik ol ma nın öte sin de bir an lam ka zan mak ta -dır. Ki şi le ra ra sı iliş ki ler açı sın dan ba kıl dı ğın da, ta-sav vufî dü şün ce de en az ta ta-sav vuf kav ra mı ka dar faz la ta nım la ma ya ko nu ol du ğu gö rü len fü tüv vet

kav ra mı bir baş ka pers pek tif sun mak ta dır. Kitâbü’l-fü tüv ve, Fü tüv vetnâmegi bi özel eser ad la rı na ko -nu ol muş olan bu kav ram hak kın da ki açık la ma lar, in san-Al lah, in san-ne fis, in san-in san iliş ki le ri ne da ir tüm ahlâkî tu tum la rı içi ne ala cak ka dar ge niş bir kap sa ma sâhip tir.49 Ör nek ola rak ve ri len bu kav ram ve te rim le re da ha pek çok ilâve ya pı la bi lir. İslâm dü şün ce si nin önem li bir şube si ni oluş tu ran ta sav vufî dü şün ce de bu ra ya ka dar sö zü edi len tüm yak la şım lar, di ğer me de ni yet le rin yak la şım la rın -dan fark lı ola rak bir yan -dan ilâhî oto ri tey le, di ğer yan dan da maddî ve sos yal ger çek lik le sı kı sı kı ya iliş ki li bir bi lin cin ge liş ti ril me si ne yar dım cı ol mak-ta dır.

(8)

TA SAV VUF DÜ ŞÜN CE Sİ NİN ME DE Nİ YET

ÜRÜN LE RİN DE Kİ YAN SI MA LA RI NA

ÖR NEK LER

Ta sav vufî dü şün ce nin or ta ya koy du ğu in san ör ne ği nin te mel esas la rı kav ram sal ola rak be lir len se bi -le, bu in san ti pi nin fark lı tezâhür le ri ol du ğu yu ka rı da be lir til miş ti. Bu ra da iki te mel ör nek üze-rin de du ru la cak tır. Bun lar dan bi üze-rin ci si sa na yi ve ti-ca ret ha ya tı, ikin ci si ise sa nat tır. Bu iki ay rı alan, mad de üze rin de bi ri eko no mik, di ğe ri ise es te tik tasar ru fa da ya lı, an cak tevhîd ve ahlâk or tak pay da -sın da bü tün le şen iki fark lı tezâhür bi çi mi ni tem sil et mek te dir.

Bir ik ti sat ta rih çi miz ta sav vu fu in sa na ya şa ma se vin ci ve son suz luk duy gu su aşı la yan eko no mi mi -zin en önem li kay nak la rın dan bi ri ola rak ni te le miş, ta sav vufî mo tif le rin ağır lık lı ol du ğu bir eği tim sü-re ci nin so nu cun da or ta ya çı kan in san ti pi nin çö küş dö nem le rin de bi le me de ni ye tin de va mı nı sağ la dı -ğı nı be lirt miş tir.50Son de re ce dik ka te de ğer olan bu tes pit 80’le re ka dar Türk top lu mu na ren gi ni ve ren te mel ni te lik ler den bi ri ninka na at ahlâkıol du ğu, tü ke tim top lu mu na dö nüş me sü re ci nin 80’ler den iti ba ren hız lan dı ğı tes pit le ri ışı ğın da da ha bir an lam ka zan mak ta,51böy le lik le ta sav vufî eği ti min top lu -mu -muz da ki de rin et ki si or ta ya çık mak ta dır.

Sa na yi ve ti ca ret ha ya tı nın ta ri hi miz de ki en önem li yan sı ma la rın dan bi ri ni, ta sav vufî bir te me -le da ya nan Ahî Bir lik -le ri oluş tur mak ta dır.52Ge çim

sağ la yan işan la mın da mes lekkav ra mıy la, ta sav vuf yo lun da yü rü mek an la mı na ge len sülûkkav ra mı nın ay nı kök ten gel me si, maddî ge çim yo luy la ma -nevî yük se li şin an lam lı bir bü tün lü ğe ka vuş tu rul ma sı gay re ti nin bir ürü nü dür.53İnsa nın eko no mik güç le sı na vın dan ba şa rıy la çık ma yol la rı nı ara yan Ahîlik, eko no mik ha ya tı mız da de ğer -le rin be lir -le yi ci ol du ğu bir ör nek ola rak kar şı mız da dur mak ta dır. Ahî’nin ka zan cın dan ken di ge çi mi ka dar ayır dık tan son ra ka la nı nı ih ti yaç sa hip le ri ne har can mak üze re hîbe et me si esa sı,54hem top lu ma ya rar sağ la ma ya, hem de bu ko nu da ör nek ve ön der ol ma ya tâlip ol du ğu nu gös ter mek te dir. Do la yı sıy la bu nok ta da ta sav vuf, “sos yal dev le t” ol gu su na des-tek sağ la yan “da ya nış ma cı ” an lam da bir “sos yal top-lu m” olu şu mu na te mel ve ör nek lik or ta ya

koy muş tur. Çün kü sos yal top lum dan yok sun bir sos yal dev let an la yı şı, enin de so nun da fert le rin sosyal prob lem le re du yar sız ha le gel me siy le so nuç la -na cak tır.

Eko no mi ve ahlâkın bir leş ti ği bu ocak la rın bu -gün ta rih te ki for mu için de ge ri gel me si el bet te müm kün de ğil dir. An cak gü nü müz de Top lam Ka li -te Yö ne ti mide ni len ve hem hiz met ve üre tim sek-tö rü nün, hem de müş te ri nin tat mi ni ni he def le yen mo del le Ahîlik uy gu la ma la rı nın bir bi riy le ör tüş tü ğü nok ta la rın çok lu ğu, ta rih te ki tec rü be le ri miz den ye-te rin ce ya rar la na ma dı ğı mı zı gös ye-ter mek ye-tedir,55Ahî bir lik le ri nin Al man kal kın ma sı te me lin de ki mo del ler den bi ri ola rak yer al ma sı, bi zim sır tı mı zı dön dü -ğü müz ge le ne ğin Ba tı lı iş çev re le rin ce de ğer len di ril me si ne bir ör nek ola rak gös te ril mek te -dir.56 Üs te lik me se le nin di ğer bir yö nü de, gü nü -müz de ye ni du yul ma ya ve ku rum laş ma ya baş la yan

iç de ne timme ka niz ma la rı nın, Ahîlik tec rü be si için -de bir ye ri ol du ğu dur. Hat ta İskan di nav ül ke le rin -de ge liş ti ri len ve di li mi ze “ka mu de net çi li ği” ola rak ter-cü me edi len om buds man lıkku ru mu nun İsveç Kra -lı XI I. Şarl ta ra fın dan Ahîlik ku ru mun dan mül hem ola rak ya pı lan dı rıl dı ğı ifâde edil mek te dir.57Ahî teş ki lat la rı, müş te ri le ri ni tü ke ti ci der nek le ri nin in sa fı -na bı rak ma mış lar, ken di iç de ne tim le ri ni ya pa rak ha ta lı uy gu la ma la rın ce za lan dı rıl ma sı yo luy la müş te ri nin is tis mar la ra kar şı ko run ma sı esa sı nı be nim -se miş ler dir. Do la yı sıy la ahî, ahlâkî ba kım dan da top lu ma ör nek ol mak du ru mun da dır.58

Eşyâ üze rin de ki ta sar ru fun te mel gö rü nüm le -rin den bi ri ni de sa natoluş tur mak ta dır. Ali ya İzzet -be go viç ’in çar pı cı bir dil le tas vir et ti ği gi bi sa nat, din le öz deş leş ti ril me si müm kün ol ma sa da, in sa na bir nes ne ol ma yıp in san ol du ğu nu ha tır la tan önem -li bir un sur dur.59Ba tı me de ni ye tin de olu şan sa nat -la İslâm me de ni ye ti nin sa nat an -la yı şı ara sın da var ol du ğu söy le ne ge len te mel bir fark lı lı ğı bu ra da tek-rar et mek te ya tek-rar var dır: Ba tı sa na tı “bir mey dan oku yu ş”, İslâm sa na tı ise “Al lah ’a bo yun eği ş” ola-rak tas vir edil mek te dir.60Bu te mel fark lı lık la il gi li nok ta lar dan bi ri, Ba tı sa na tın da so mut, İslâm sa na tın da ise so yut un sur la rın da ha faz la ön pla na çık -ma sı dır. Hat ta İslâm sa na tı nı di ğer le rin den ayırt eden ve ona üs tün lük ve ren hu sus lar dan bi ri nin bu yö nü ol du ğu da vur gu lan mak ta dır.61

(9)

So mut tan ha re ket le so yu ta gi diş, sa nat ka dar ta sav vuf ta ra fın dan da yön tem ola rak be lir len miş -tir. Sa nat çı nın so yu ta yö nel me si ve so yut la ma sıy la, der vi şin so mut tan so yu ta doğ ru gi den eği tim sü re -ci ara sın da pa ra lel lik ler bu lun mak ta dır. Da ha sı ta-sav vuf ta nor mal al gı dü ze yi ne gö re so yut sa yı lan hakîka tin so mut ola rak ifâde edi liş bi çim le ri nin so-yu tu açık la mak ta ye ter siz olu şu, sûfîyi so so-yut bir dil kul lan ma ya gö tür mek te ve do ğal ola rak ta sav vuf ta hakîka tin ifâde si sa nat di li yo luy la ol mak ta dır. Sa-nat la ta sav vuf ara sın da do ğal bir bağ oluş ma sı nı sa-ğ la yan bu du rum, ta rih bo yun ca gü zel sa nat la rın dergâhlar da ge liş me si ni sağ la mış tır.62Bu çer çe ve -de gü nü müz -de bir kıs mı re ha bi li tas yon ara cı ola-rak da de ğer len di ri len gör sel sa nat lar dan hat, tez hib ve eb ru, geç miş te re ha bi li te amaç lı kul la nıl -dı ğı bi li nen işit sel bir sa nat ola rak mûsikî ile söz lü-ya zı lı sa nat ola rak şiir ve ede bi lü-ya tın en ve rim li eser le ri ne im za atan lar ara sın da çok sa yı da der viş bu lun mak ta dır. Sa nat, in sa nın an lam ara yı şı nın bir ifâde siy se, ta sav vuf dü şün ce sin de ki mo del le rin ye -ni bir ba kış la ele alın ma sı nın ye -ni açı lım lar or ta ya çı ka ra ca ğı nı dü şün mek yan lış ol ma sa ge rek tir. Za -ten İslâm me de ni ye ti nin hâkim ol du ğu at mos fer de ye ti şen sa nat çıy la ta sav vuf dü şün ce si ara sın da do -ğal ola rak bir bağ oluş mak ta dır.63

SO NUÇ

Me de ni yet, in san iç dün ya sı nın bir yan sı ma sı dır. Bu du rum inanç la rı, de ğer le ri, de ğer ler kar şı sın da ki tu tum ve dav ra nış la rıy la me de ni ye tin te me lin -de ki in san mo -de li nin öne mi ni or ta ya koy mak ta dır. İslâm me de ni ye ti açı sın dan ta sav vu fun ro lü bu nok ta da or ta ya çık mak ta dır. An cak ta sav vu fu tek bir form ve yol ola rak ka bul et mek ka dar, tüm bir me de ni ye ti yal nız ca ta sav vuf dü şün ce si ne in dir ge me nin de doğ ru ol ma dı ğı tek rar lan ma lı dır. Bu ra -da, me de ni ye ti mi zin te me lin de yer alan in san ti pi nin ge nel özel lik le ri ve ha ya tın ba zı yön le rin de ki yan sı ma la rı kla sik le ri miz de ki esas lar ve ta ri -hi miz de ki ör nek ler üze rin den or ta ya kon ma ya, sö zü edi len in san ti pi nin ör nek lik teş kil ede bi le ce -ği üze rin de du rul ma ya ça lı şıl mış tır.

İnsa nı bir yö nüy le ilâhî bir te me le, di ğer yönüy le üze rin de ta sar ruf ta bu lun du ğu âle me bağ la -ma sı, ta sav vufî dü şün ce nin önem li bir avan ta jı gi bi

dur mak ta dır. Bu avan taj, ha yat, ilim ve sa nat konu la rın da bü tün cül ba kış ya nın da, ahlâkî ve sa nat -sal de ğer le ri de içi ne al mak ta dır. Bu na bağ lı ola rak İslâmî dü şün ce nin iz dü şüm le ri nin derûnî tezâhür le ri ni ta şı yan ta sav vuf ta in san, Al lah ’ın yer yü zün -de ki tem sil ci si (halîfe) ola rak gö rül müş, onun maddî yön le ri bi le mânevî bo yu tu nun yan sı ma sı sa yıl mış tır.

An cak in sa nın çe liş ki ler ta şı yan ya pı sı, onun iyi ye ol du ğu ka dar kö tü ye de yö nel me si ni sağ la -mak ta, zo run lu ola rak inanç lar, ahlâkî de ğer ler ve bel li yap tı rım lar yo luy la sı nır lan ma sı nı ge rek li kıl -mak ta dır. Şu hal de in sa nın dünyâyı gü zel leş ti re cek bir kı va ma gel me si, söz ko nu su pers pek ti fi ka zan -ma sıy la so nuç la na cak bir eği tim den geç me si ni ge-rek li kıl mak ta dır. Böy le bir ze min de ye ti şen in sa nın ha yat, bil gi, bi lim ve sa nat la iliş ki si de Promet he us çu ve iler le me ci bir yak la şı ma ka pı ara la -ya cak bir muh tevâdan uzak, Ya ra tı cı Kud ret ’e kar şı bir mey dan oku ma ya de ğil, O’ nun la uyum için de bi çim le ne cek tir.

İnsa nın ilâhî bir te me le da yan dı rıl ma sı, âlem-de ki ta sar ru fu nun önün âlem-de bir en gel teş kil et mez. Böy le bir ka na a tin, Hı ris ti yan lık kar şı sın da ki Ba tı dü şün ce sin den, bel li bir süz geç ten ge çi ril mek si zin ter cü me edi len fi kir le rin uyan dır dı ğı bir ya nıl sa -ma dan kay nak lan dı ğı an la şıl -mak ta dır. Bu gö rüş, ha ya tın de ği şik alan la rın da ki par ça lan ma nın da önem li se bep le rin den bi ri ni oluş tur mak ta dır.

Tev hid inan cı nın bir so nu cu ola rak İslâm şün ce sin de ki bü tün lük ara yı şı na kar şı lık, Ba tı dü-şün ce sin de gö rü len bu par ça lan mış lı ğın Hı ris ti yan lık’ tan baş ka ona ön ce lik eden mi to lo jik yak la şım lar ve inanç sis tem le riy le sı kı iliş ki si, Dler Ta ri hi ve Fel se fe Ta ri hi uz man la rı ta ra fın dan in-ce len me yi hak et mek te dir. İslâm me de ni ye tin de üre ti len bi lim sel bil gi nin te mel İslâm inanç la rıy la ça tış ma la rı, Hı ris ti yan Ki li se si’y le ba tı lı fi lo zof ve bi lim adam la rı nın ça tış ma la rıy la kar şı laş tı rıl dı ğın -da hay li dü şük dü zey de gö rün mek te dir.

Sûfîle rin koy duk la rı he de fi, ta sav vuf di sip li ni -nin re vaç ta ol du ğu bir me de ni yet te sa de ce sûfîler ta ra fın dan iz le ne bi le cek bir he def ola rak gör mek de doğ ru de ğil dir. İnsan-ı kâmil ol ma ide a li, sûfî ol-ma yan in san lar üze rin de de bel li bir ahlâkî ide a le

(10)

yö nel me ar zu su uyan dı ra bi le cek mâhi yet te dir. Böy le bir ide a lin var ol ma sı nın, top lum da ahlâkî ide a le ulaş ma ar zu sun da ki in san la rın ço ğal ma sı yoluy la bel li bir sos yal hu zu run yay gın laş ma sı na kat -kı sağ la ma sı da bek le ne bi lir.

Ta sav vuf dü şün ce ve pra ti ği, di key bo yut ta bi-linç ko nu sun da ki yük se li şi he def ler ken, ya tay bo-yut ta eşyâya ta sar ru fu en gel le mez, yal nız ca eşyâya kar şı ye ni bir bi linç le ta vır al ma yı ge rek li kı lar. Do-la yı sıy Do-la sâlik, eşyâ kar şı sı na avâm tav rı ser gi le -mek ten kur tul ma lı, eşyâya ba kı şı nı de ğiş tir me li dir. Eşyâ kar şı sın da ki ta vır da ki ge liş me, zin cir le me bir tarz da za man, ben lik ve so nuç ta Ya ra tı cı kar şı sın da ki tav ra ka dar, in sa nın gö re ce de ol sa en so mut -tan en so yu ta doğ ru iliş ki de ol du ğu tüm alan la ra ya yı la cak tır. Bu sü reç, her in san için fark lı sü re ve bi çim ler de ger çek leş me si ge re ken, bel li bir ide al

ara yı şı içe ri sin de tüm öm rü içi ne ala bi le cek bir sü-reç tir. Ta sav vu fun mad de kar şı sın da öner di ği ka-na at ahlâkı tevâzû ile de iç içe olup, dünyâyı tü ket me nin önün de önem li bir en gel teş kil et mek te dir. Dünyâ ve in san lı ğın çı kar he sap la rıy la tü ke -til di ği ve za ma nın in san lı ğın aley hi ne iş le di ği bir ta rih di li min de böy le bir pers pek ti fe şid det le ih ti -yaç du yul du ğu açık tır.

Tevhîd ve ahlâkî de ğer le rin iki ay rı tezâhü rü olan eko no mikve es te tikör nek le me ler den bi rin -ci si in sa nın dış dünyâsın da ki (ââffââkk), di ğe ri ise iç dünyâsın da ki (eenn ffüüss) ta sar ru fu nun yek di ğe ri ne ba-ğ lan ma sı yo luy la ya pı lan iki fark lı üre tim bi çi mi ni tem sil et mek te dir. İlgi li di sip lin le rin uz man la rı ta-ra fın dan or ta ya ko nan ör nek ça lış ma lar, in sa nı iş le-ye rek le-ye tiş ti ren ta sav vuf dü şün ce ve pra tik le ri nin her iki alan da da gü nü mü ze söy le ye ce ği söz ler ol-du ğu nu ha tır lat mak ta dır.

1. Bk. Nakîb Attâs, Modern Çağ ve İslâmî Düşünüşün Problemleri, trc. Mahmut Erol Kılıç, İnsan Yayınları, İstanbul 1989, s. 80-82. Ayrıca bk. Günay Tümer, “Din”, DİA, IX, 312-320; Ahmet Kâmil Cihan, “Fusûsu’l-Hikem’de ‘Din’ Kavramı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl 9 (2008), sy. 21, s. 145-159.

2. Attâs, 82-89. 3. Attâs, 94-95.

4. Bu konuda bir tahlil için bk. William Chittick, Varolmanın Boyutları, trc. Turan Koç, İnsan Yayınları, İstanbul 1997, s. 53-56. 5. Örnek bir tahlil için bk. Ali Şeriatî, Kültür ve

İdeoloji, trc. Orhan Bekin, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1996, s. 27-49. Hatta yazar bir başka eserinde de peygamberlerin mesajlarının yaşadıkları toplumun eğilimlerine göre şekil aldığını belirterek, aşırı derecede uhrevîleşen İsrâiloğullarına gönderilen Hz. Mûsâ’nın şer’î ağırlığı fazla olan mesajıyla, dünyevî eğilim-leri artan topluma gönderilen Hz. Îsâ’nın uhrevî ağırlıklı mesajını karşılaştırır. Sonuçta her iki toplum da kendilerine gelen peygam-berlerin mesajını deforme ederek mevcut du-ruma öncelik eden yapıya kavuşmuşlardır. Hz. Muhammed’in mesajı ise, iki eğilim arasındaki bir denge esasına göre şekil almıştır. Bk. a. mlf., Medeniyet ve Modernizm, trc. Ahmet Yüksek, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1995, s. 202 vd.. Sosyolojik bir kural tespiti için özel-likle bk. s. 206-208.

6. Yazarın Galtung’tan istifade ederek tahlil ettiği tasnif için bk. Ahmet Davutoğlu,

“Medeniyet-lerin ‘Ben-İdraki’”, Dîvân İlmî Araştırmalar, 1997/1 (İstanbul), ss. 1-53.

7. Bk. Kenan Gürsoy, Bir Evrensel Projemiz Var mı?, Etkileşim Yayınları, İstanbul 2006, s. 73. 8. Bk. Malik b. Nebi, Ekonomi Dünyasında Müs-lüman, trc. Mehmed Keskin, Hicret Yayınları, İstanbul 1976, s. 122-123.

9. Şeriatî, Medeniyet ve Modernizm, 43 vd.. 10. Her iki bakış açısının da çeşitli örnekleri için bk.

Süleyman Derin, İngiliz Oryantalizmi ve Tasavvuf, Küre Yayınları, İstanbul 2006; Mehmet Bayrakdar, “Tasavvufa Yabancı Tesir Meselesi”, Vefatının 10. Yılında Mehmed Zâhid Kotku ve Tasavvuf Sempozyumu 10-11 Kasım 1991 Tanımı, Kaynakları ve Tesirleriyle Tasav-vuf, Seha Neşriyat, İstanbul 1991, ss. 91-100. 11. Bk. Ali Köse, Niçin İslâm’ı Seçiyorlar, İSAM, İstanbul 1997, s. 119-121; Mustafa Tahralı, “Batıdaki İhtidâ Hâdiselerinde Tasavvufun Rolü”, Uluslararası I. İslâm Araştırmaları Sem-pozyumu (16-18 Eylül), İzmir 1985, ss. 141-162; Osman Türer, “Batının İslâm’ı Tanımasında Tasavvufun Rolü”, Tanımı, Kay-nakları ve Tesirleriyle Tasavvuf, ss. 143-176; Hülya Küçük, “Batıda ‘Sufizm’ Meselesine Toplu Bir Bakış”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl: 5, sy. 13 (2004), ss. 231-263; Mahmut Erol Kılıç, “Bir Metodun Metodolojisi: Dini İlimler Metodu Olarak Tasavvufa Mukayeseli Bakış”, Usûl, I, 1 (2004), ss. 91-109, s. 98-99.

12. Mustafa Kara, Metinlerle Günümüz Tasavvuf Hareketleri, Dergâh Yayınları, İstanbul 2002, s. 542-543.

13. Krş. Muhyiddîn Ebû Abdullah Muhammed b. Ali b. Arabî, el-Fütûhâtü’l-Mekkiyye fî ma’rifeti’l-esrâri’l-mâlikiyye ve’l-melekiyye, nşr. Muhammed Abdurrahmân el-Mer’aşlî, Beyrut 1997, C. II, s. 619, 620; Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevî (Tıpkıbasım), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1993, defter IV, 169a (başlık ve beyt 520-524) [trc. Adnan Karaismailoğlu, I-VI, İstanbul 2004, defter IV, s. 34/Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, trc. Şefik Can, Ötüken Neşriyat, I-VI, İstanbul 2004, C. IV, s. 417-418]. Ayrıca bk. Michel Chodkiewicz, Sahilsiz Bir Umman Muhyiddin İbn Arabî, trc. Atila Ataman, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2003, s. 59-61; Suâd el-Hakîm, Mu‘cemü’s-sûfî, Dâru Nedra, Beyrut 1401/1981, s. 271. Tasavvufta insan meselesinin ele alındığı bir çalışma için bk. İrfan Gündüz, “Tasavvuf ve İnsan”, Tanımı, Kaynakları ve Tesirleriyle Tasavvuf, ss. 41-62.

14. Hilmi Ziya Ülken, Varlık ve Oluş, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1968, s. 211; Takiyettin Mengüşoğlu, İnsan Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1988, s. 15, 123, 283-291; Brian Morris, Din Üzerine Antropolojik İncelemeler Bir Giriş Metni, trc. Tayfun Atay, İletişim Yayınları, Ankara 2004, s. 249, 267-268.

15. Ahmet Davutoğlu, a.g.m., 36 vd.; a. mlf., “İslâm Düşünce Geleneğinin Temelleri, Oluşum Süreci ve Yeniden Yorumlanması”, Dîvân İlmî Araştırmalar, 1996/1 (İstanbul), ss 1-44, s. 35-36.

(11)

16. Bu noktada İslâm ile Hıristiyanlığın insan an-layışlarının bir mukayesesi için bk. Aliya İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslâm, trc. Salih Şaban, Nehir Yayınları, İstanbul 1993, s. 244-249. Bu farklılığın mîmârî sa-hadaki yansımalarının vurgulandığı bir yak-laşım için bk. Turgut Cansever, Şehir ve Mimarî Üzerine Düşünceler, Ağaç Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 13-14.

17. Şeriatî, Medeniyet ve Modernizm, 30 vd.. 18. Attas, 233; Burhanettin Tatar, “Akıl”, Felsefe

Ansiklopedisi, ed. Ahmet Cevizci, Etik Yayın-ları, İstanbul 2003, C. I, ss. 185-199, s. 196 vd..

19. Alexis Carrel, İnsan Denen Meçhul, trc. Refik Özdek, Yağmur Yayınları, İstanbul 1990, s. 19-20, 55-56. Hıristiyanlıkla İslam’ın akıl ve iman ayrışması ya da birlikteliği noktasındaki felsefî yönden bir mukayesesi için bk. Gürsoy, Bir Evrensel Projemiz Var mı?, 50. 20. bk. Robert E. Ornstein, Yeni Bir Psikoloji, trc.

Erol Göka-Feray Işık, İnsan Yayınları, İstan-bul 1992, ss. 59-80.

21. bk. İbn Haldûn, Mukaddime, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1991, C. II, ss. 1113-1114.

22. Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazzâlî, İhyâ’u ‘ulûmi’d-dîn, Dâru Sâdır, Beyrut 2000, C. IV, s. 77.

23. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sö-zlüğü, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2002, s. 35 (akl-ı evvel maddesi).

24. Akl-ı garîzî-akl-ı mükteseb ayrımı için bk. Hâris b. Esed el-Muhâsibî, Ma‘iyyetü’l-‘akl (el-‘Akl ve Fehm’l-Kur’ân içinde), nşr. Hüseyin el-Kuvvetli, Dâru’l-Kindî-Dâru’l-Fikr, Beyrut 1982, s. 205. Birbirine bağlı olarak akl-ı fıtrat-akl-ı hüccet ayrımı için bk. Ebû Abdullah Muhammed Hakîm et-Tirmizî, Beyânü’l-fark beyne’s-sadri ve’l-kalbi ve’l-fu’âdi ve’l-lübb, nşr. Nicola Heer, Dâru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, Kahire 1958, s. 74.

25. Gazzâlî, İhyâ, III, 3-5.

26. Necmeddîn Kübrâ, Usûlü aşere-Risâle ile’l-hâim-Fevâihu’l-cemâl Tasavvufî Hayat, trc. Mustafa Kara, Dergâh Yayınları, İstanbul 1980, s. 87, 110-111.

27. Ebü’l-Hasen Ali b. Osman b. Ebî Ali el-Cüllâbî el-Gaznevî el-Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb, nşr. İbrâhîm ed-Düsûkî Şitâ, Dâru’t-Türâsi’l-Arabî, Kahire 1974, s. 472-473 [Keşfu’l-Mahcûb Hakikat Bilgisi, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1982, s. 540-541]. Tevhid-i kusûdî ve vahdet-Tevhid-i kusûd Tevhid-içTevhid-in bk. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 353, 364. 28. Durkheim’ın toplumu bireyden üstün gören

modeli için bk. Raymond Aron, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, trc. Korkmaz Alemdar, Bilgi Yayınevi, İstanbul 1989, s. 228-229. 29. Merrly Wynn Davies, İslâmî Antropolojinin

Oluşturulması –Kendimizi ve Başkalarını

Tanı-mak-, trc. Tayfun Doğukargın, Endülüs Yayın-ları, İstanbul 1991, s. 231-232.

30. Bu konuda bir yaklaşım için bk. Yılmaz Öza-kpınar, Psikolojinin Kavramsal Yapısı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006, s. 79-80.

31. Bk. Mustafa Merter, Tasavvuf ve Benötesi Psikolojisi (Transpersonel Psikoloji) Dokuz Yüz Katlı İnsan, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2006, s. 179-181.

32. Irvin Yalom, Varoluşçu Psikoterapi, trc. Zeliha İyidoğan Babayiğit, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2001, s. 32.

33. Kübrâ’nın cümlesindeki nefes kelimesi, İsmail Hakkı Bursevî tarafından nefes, ilâhî isimler-den her birinin tezâhürü olan kul, huy ve ahlâk-lar, sanat ve meslekler şeklinde gruplandırılarak açıklanır. Bk. Necmeddîn Kübrâ, 33-37.

34. Sûfî-devlet ilişkileri hakkındaki örnekler için bk. İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Mü-nasebetleri, Seha Neşriyat, İstanbul 1989, s. 14 vd.; Mustafa Kara, Din Hayat Sanat Açısın-dan Tekkeler ve Zaviyeler, Dergâh Yayınları, İstanbul 1990, s. 165-168; Reşat Öngören, Osmanlılar’da Tasavvuf Anadolu’da Sûfîler, Devlet ve Ulemâ (XVI. Yüzyıl), İz Yayıncılık, İstanbul 2000, s. 240 vd..

35. Davutoğlu, “Medeniyetlerin Ben-İdrâki”, 35-36. 36. Krş. Ebû Nasr Serrâc et-Tûsî; Kitâbü’l-luma‘, nşr. Abdülhalîm Mahmud-Tâhâ Abdülbâkî Sürûr, Dâru’l-Kütübi’l-Hadîse, Bağdat 1960, s. 73 [el-Lüma‘ İslâm Tasavvufu, trc. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk, İstanbul 1996, s. 45-46]; Ebû Bekr Muhammed b. İshak el-Buhârî el-Kelâbâzî, et-Ta‘arruf li mezhebi ehli’t-tasavvuf, nşr. Arthur John Arberry, Mat-baatü’s-Saade, Kahire 1933, s. 65 [Doğuş Devrinde Tasavvuf Ta’arruf, trc. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1992, s. 142]; Ebû Tâlib el-Mekkî, Kūtü’l-kulûb fî mu‘âmeleti’l-mahbûb ve vasfi tarîki’l-mürîd ilâ makāmi’t-tevhîd, I-II, nşr. Saîd Nasîb Mekârim, Dâru Sâdır, Beyrut 1995, C. I, s. 270-271/537, II, 2/7 [Kūtü’l-Kulûb Kalplerin Azığı, trc. Muhar-rem Tan, İz Yayıncılık, İstanbul 1999, C. III, s. 17]; Ebu’l-Kâsım Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî, er-Risâletü’l-Kuşeyriyye fî ‘ilmi’t-tasavvuf, Şirketü Mektebeti ve Matbaati Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Mısır 1379/1959, s. 61 [Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risâlesi, haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul 1991, s. 254-256]; Ebû İsmail Abdullah b. Muhammed el-Ensârî el-Herevî, Menâzilü’s-sâ’irîn ile’l-Hakk ‘azze şe’nüh, Mısır 1966, s. 13; Gazzâlî, İhyâ’, IV, 277-278.

37. Hasan Kâmil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, Ensar Neşriyat, 10. Baskı, İs-tanbul 2007, s. 113.

38. Abdülbâkî Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İnkılâp ve Aka Kitabevi, İstanbul 1963, s. 18-19.

39. Descartes’ın yaklaşımı için bk. Descartes, Metot Üzerine Konuşma, trc. Mehmet

Karasan, Millî Eğitim Bakanlığı, İstanbul 1967, s. 44-45, 64-65. Bir mukayese için bk. Davu-toğlu, “Medeniyetlerin Ben-İdrâki”, 43-44. 40. Sûfîlerin zaman konusundaki genel

yaklaşım-ları için bk. Osman Nuri Küçük, “Zaman Düşüncesinin Tasavvufî Açılımı”, Tasavvuf İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, yıl 3 [2002], sy. 9, ss. 221-238.

41. Vakt için bk. Serrâc, 66 [41]; Kuşeyrî, 34 [183-184]; Hücvîrî, 216 [290]; Şihâbüddin Ebû Hafs Ömer b. Muhammed es-Sühreverdî, ‘Avârifü’l-ma‘ârif, nşr. Muhammed Abdülazîz el-Hâlidî, Dâru’l-Kütübi’l-Aliyye, Beyrut 1999, s. 310 [Tasavvufun Esasları –Avârifü’l-Meârif Ter-cemesi-, trc. H. Kâmil Yılmaz-İrfan Gündüz, Vefâ Yayıncılık, İstanbul 1990, s. 657]; İbn Arabî, Fütûhât, II, 130/XIII, 229-230, II, 379; Abdürrezzâk el-Kâşânî, Istılâhâtü's-sûfiyye, nşr. Abdülhâlik Mahmûd, Dâru’l-Meârif, Kahire 1404/1984, s. 57; a. mlf., Tasavvuf Sözlüğü Letâ’ifu’l-A‘lâm fî İşârâtı Ehli’l-İlhâm, trc. Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 199. Ayrıca bk. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sö-zlüğü, 366 (vakt md.); Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınları, 3. Basım, s. 687-688. (vakt md.); O. N. Küçük, “Zaman Düşüncesinin Tasavvufî Açılımı”, 227-231. Vaktin hâl ile il-işkisi için bk. O. N. Küçük, a.g.m., 231-234. Vakt kavramının hâle bağlı olarak irâde dışı bir boyutu da bulunmakla beraber bu boyut çalışmamızın kapsamı dışındadır. 42. “Vakit nakittir” sözünün tamamıyla

kronometr-eye bağlı maddî bir gerçeği dile getirdiğine dair bir tespit için bk. Malik b. Nebi, 18. 43. Modern hayatın getirdiği kısır döngünün

eleştirisi için bk. Erich Fromm, Sahip olmak Ya da Olmak, trc. Aydın Arıtan, Arıtan Yayınevi, İstanbul 1991, s. 120-124. İbnü’l-vakt an-layışının, insanın her ânının hakkını vermesini gerektiğinin bir iktisatçı gözüyle tespiti için bk. Sabri F. Ülgener, Zihniyet ve Din: İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlâkı, Der Yayınları, İstanbul 1981, s. 110.

44. Kâşânî, Istılâhât, s. 148; a. mlf., Letâ’if, 323-325. Ayrıca bk. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 366 (vakt md.); Cebecioğlu, 535-536 (sâhib md.).

45. Batı ve İslâm zaman anlayışlarının bir karşılaştırması için bk. Davutoğlu, “Medeniyet-lerin Ben-İdrâki”, 38-39.

46. Melâmet için bk. Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, 239-240.

47. Bu konuya kısmen temas edilen pasajlar için bk. Davut Dursun, “Burjuvazi”, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Yayınları, İstanbul 1990, C. I, ss. 187-189, s. 188; Sosyal Bilimler An-siklopedisi, “Sosyal Tabakalaşma”, Sosyal Bil-imler Ansiklopedisi, C. III, ss. 480-482, s. 482. 48. Bireycilik-madde ilişkisi hakkında tespitler için bk. René Guénon, Modern Dünyanın Bunalımı, trc. Mahmut Kanık, Risale Yayınları, İstanbul 1986, s. 99-100, 106-107, 130.

(12)

49. Örnekler için bk. Ebû Abdurrahman Muhammed b. el-Hüseyn es-Sülemî, Kitâbü’l-fütüvve: Tasavvufta Fütüvvet, haz. Süleyman Ateş, Ankara Ünivesitesi İlâhiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1977, s. 27-30/16-26 (metin). 50. Ahmet Debbağoğlu, İslâm İktisadına Giriş, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979, s. 36, 44. 51. Bk. Yalçın Çetinkaya, Reklamcılık, Ağaç

Yayıncılık, İstanbul 1992, s. 50-51. 52. Tasavvuf-ekonomi ilişkileri hakkında derli toplu

bilgi için bk. Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, 121-144. Fütüvvet ve Ahî teşkilatları hakkında kap-samlı bir çalışma için bk. Gölpınarlı, “İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kay-nakları”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dergisi, C. 11, sy. 1-4, (1949-1950), ss. 6-354. 53. Bu konuda bazı tespitler için bk. Ülgener, 42. 54. Elde tutulması gereken miktar on sekiz dirhem olarak belirlenmiştir. Bk. Gölpınarlı, a.g.m., 90. 55. Toplam Kalite Yönetiminin Ahîlikle bir karşılaştırması için bk. Muhittin Şimşek, TKY ve Tarihteki Bir Uygulaması: Ahîlik, Hayat Yayınları, İstanbul 2002. Özellikle toplam kalit-ede insan-hizmet ilişkisi hakkındaki bir iki tespit için bk. a.g.e., 12-13.

56. Bk. Nurettin Öztürk, “Ahîlik Teşkilâtı ve Günümüz Ekonomisi, Çalışma Hayatı ve İş Ahlâkı Açısından Değerlendirilmesi”, Dumlupı-nar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Der-gisi, sy. 7, Aralık 2002, s. 43-44. Alman ve

dolaylı olarak Japon kalkınmasının temelinde Ahîlik modelinden söz eden yazı örneklerine gazetelerde de rastlanır hale gelmesi (meselâ bk. Duran Demirbaş, Zaman Gazetesi, 19.10.1998 tarihli yazı; Süleyman Doğan, Yeni Şafak Gazetesi, 20.10.2003 tarihli yazı; Yaşar Süngü, Yeni Şafak Gazetesi, 15.10.2006 tar-ihli yazı), yeterli olmasa da, konunun bir yan-dan iş çevrelerinde mâkes bulması, diğer yandan da kamuoyuna mal edilmesi nok-tasında çaba sarfedilmeye başlandığını göstermektedir.

57. Bk. Şeref Ünal, Temel Hak ve Özgürlükler ve İnsan Hakları Hukuku, Yetkin Yayıncılık, Ankara 1997, s. 106; Hasan Abdioğlu, “Yönetişim İlkelerinin Uygulamasında Kamu Denetçiliği (Ombudsmanlık) Kurumu ve Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye Açısından Önemi”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl 6, sy. 11, Bahar 2007/2, s. 81-82.

58. Çeşitli ahlâkî zaaflar sonucu hatalı davranışlar ortaya koyan esnafa uygulanan yaptırımlar için bk. Gölpınarlı, a.g.m., 323-325. 59. İzzetbegoviç, 107 vd..

60. Krş. Mehmet Aydın, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir 1987, s. 236-238; Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm Sanatı ve Mâneviyâtı, İnsan Yayınları, trc. Ahmet Demirhan, İstanbul 1992, s. 19-20, 256; Şeri-atî, Medeniyet ve Modernizm, 121 vd.; Vedat

Erkul, Sanat ve İnsan, Timaş Yayınları, İstan-bul 1996, s. 136.

61. Bu konuda bir karşılaştırma için bk. Cansever, 20-23. Ünlü ressam Picasso’nun hat sanatı hakkındaki sitayişkâr ifâdeleri için bk. Aydın, 237-238; Erkul, 141-142.

62. İslâm sanatının tasavvufla ilgisi için bk. Nasr, 13-14, 17-21. Tasavvuf-sanat ilişkileri için bk. Kara, a.g.e., 229-261; Aydın, 233-236. Ko-nunun şiir örneği üzerindeki bir incelemesi için bk. Mahmut Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası, İnsan Yayınları, İs-tanbul 2004. Bir “rûhânî hendese” tanımlaması içinde hat sanatı için bk. Mahmud Bedreddin Yazır, Kalem Güzeli, haz. Uğur Derman, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara 1981, C. I-II, s. 102. Mûsikî konusunda sûfî perspektif için bk. Süleyman Uludağ, İslâm Açısından Mûsikî ve Semâ, Uludağ Yayınları, Bursa 1992, s. 232-233, 310-311.

63. Günümüz Türk edebiyatında tasavvufun yeniden gündeme girmesi için bk. Beşir Ayva-zoğlu, Geleneğin Direnişi, Ötüken Neşriyat, İs-tanbul 2000, ss. 157-218, 255-273. Ayrıca bk. a. mlf., İslâm Estetiği ve İnsan, Çağ Yayınları, İstanbul 1989. Günümüzde sanata metafizik ve tasavvufî temel arayışının mîmârîdeki bir örneği için bk. Cansever, 153-154. Konunun sinema sanatı üzerindeki örneklerinin ele alındığı bir çalışma için bk. Sadık Yalsızuçan-lar-Ayşe Şasa-İhsan Kabil, Düş Gerçeklik ve Sinema, İz Yayıncılık, İstanbul 1997.

Referanslar

Benzer Belgeler

Te ori ye gö re bu dö nü şüm yüz mil yon lar ca yıl sü ren uzun bir za - man di li mi ni kap sa mış ve ka de me ka de me iler le miş tir. Ör ne ğin geç miş te, ba lık özel

Hadopi: La Haute Autorité pour la diffusion des œuvres et la protection des droits sur internet est3. une autorité

Or dans ces pays, de nombreuses personnes ne savent s’exprimer qu’en langues locales, même si elles sont considérées comme francophones.. • Il y aurait environ

Bu ra da dü şün ce nin bir sı kın tı sı nın ka tık sız du rum da be tim le me si ya pıl mış tır yal

The Active Verbal Statements According To The Tenses Zamanlara Göre Etken Fiil Cümleleri HATIRLATMA : Aşağıda verilen formüller Zamanlara Göre Olumlu Düz Etken Fiil

Türkiye’de ‹s- lâm felsefe ve düflünce tarihini ‹bn Sînâ’y› merkeze alarak oku- maya yönelik çabalar ve bununla iliflkili olarak ‹bn Sînâ’n›n eserlerine

Evrim teorisi, tarihi eski Yunan'a kadar uzanan bir öğreti ol- masına karşın, kapsamlı olarak 19. yüzyılda ortaya atıldı. Teori- yi bilim dünyasının gündemine sokan en

plat form o la rak i þe ya rý yor sa da, bu halk la rý kü re sel çap ta sý nýf sa va þým la rý na ta þý mak ta. ol duk ça gü dük ka