• Sonuç bulunamadı

Tarih Boyunca Vakıflar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tarih Boyunca Vakıflar"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tarih Boyunca Vakıflar*

Hüseyin SALEBCİ

Vakıflar Genel Müdür Yrd. V.

Vakfın Menşei

V

akıf müessesesi yüzyıllar boyunca bütün İslâm memleketlerinde çok büyük ehemmi­ yet kazanmış ve bu memleketlerin sosyal ve ekonomik iıayatları üzerinde derin tesirleri olmuş dini-hukukî bir müessesedir.

Vakıf müessesesi hakkında islâm Hukukçula­ rı tarafından kurulmuş nazarî sistemlere göre, va­ kıf, doğrudan doğruya İslâm! menşeden gelen bir müessesedir. Kur'ân'da vakfa ait hiç bir sarih işa­ ret bulunmamakla beraber İslâm fakîhle.'i muhte­ lif hadislere istinat ederek bu müesseseyi Peygam­ ber zamanına kadar götürmektedirler. Bazı İslâm müellifleri de ibrahim Peygamber zamanında ya­ pılan vakıfların mevcudiyetinden bahsederler. Fil­ hakika İslâmiyet'te vakıf müessesesi Peygamber'in ölümünden sonra hicretin ilk yüzyılında teşekkül et­ miş ve ikinci yüzyılında hukukî şeklini almış ve bü­ yük bir inkişâfa mazhar olarak, islâm Devletlerinin sosyal ve ekonomik hayatlarında önemli bir rol oy­ namıştır.

Bir takım garb müellifleri, İslâm hukukçularının klâsik telkinlerinin tesiri altında kalarak vakfı ta­ mamen İslâmî mahiyette bir müessese olarak ve doğrudan doğruya İslâmi menşeden gelmiş added-mektedirler.

Bunların bir kısmı dini müesseselere, yoksulla­ ra, Allah rızası için yardım etmenin vâkıfa uhrevî bir mükâfat temin edeceği düşüncesi ile, bir kısmı da İslâm miras hukukuna bir aksülâmel olarak İslâmi-yette vakfın doğup geliştiğini ifade etmişlerdir.

Fakat bir kısım garb hukukçuları da, vakıf mü­ essesesinin hukukî mahiyeti bakımından ilk örnek­ lerini Roma ve Bizans'tan aldığını ifade etmektedir­ ler.

Profesör Fuat Köprülü, vakıf müessesesinin doğrudan doğruya İslâm dininin, dinî-ahlâkî esasla­

rından doğmuş münhasıran islâmî bir müessese olmadığını, bütün büyük dinler gibi İslâm dininin do hayır ve yardımlaşma kabilinden ahlâkî prensip­ leri teşvik etmesinin pek tabii olduğunu ifade et­ mekte ve incelemeleri neticesinde, gerek Mısır'da gerek Suriye'de Bizans hukukunun muayyen bir hukukî mahiyet vermiş olduğu türlü dini ve hayrî müesseselerin çok bulunduğunu ve bunların vakıf­ larının şartlarına göre idare edilen zengin vakıflar olduğunu ifade etmektedir.

Nazariye ve iddialar ne olursa olsun. Vakıf müessesesinin en fazla islâm ülkelerinde geliştiği ve onların sosyal ve ekonomik hayatlarına büyük çapta tesir ettiği bir gerçektir.

Vakfın gelişmesi

İslâmiyetin birinci yüzyılında vakıfların doğma­ sı için gerekli ekonomik şartlar hazırlanmış bulu­ nuyordu, islâm dininin hayır ve yardımlaşma hak­ kındaki ahlâk prensipleri, uhrevî mükâfat telkinle­ ri, dinî ve hayrî müesseseler meydana getirmek mevzûunda İslâm zenginlerini harekete getiren âmil­ ler olmuştur.

İslâmiyetin inkişâfıyla vakıf müessesi de ge­ nişlemeye başlamıştır. Emevîler zamanına kadar dinî ve hayrî gayelerle vücut bulan vakıflar daha da genişlemiş, veraset hususunda İslâmın zuhu­ rundan evvel Araplar arasında cari olan âdetleri devam ettirmeye ve mal sahibine tam bir serbestî vermeye hizmet eden ehlî ve âdi vakıflar da kurul­ muştur. Böylece dinî birer tesis mahiyetinde olan ve malları vâkıfın mülkünden çıkarak menfaati mu­ ayyen bir dini gayeye tahsis edilen asıl vakıfların yanında şekilce ona benzemekle beraber menfaati

(*) Radyo konuşması.

(2)

vakıf veya tayin ettiği varislerine münhasır kalan adi vakıflar do meydana çıkmıştır. Abbasiler dev­ rinde İslâm hukukunun tedvinine çalışıldığı sırada, vakıf müessesesinin hukukî mahiyeti zamanın te­ mayül ve ihtiyacına uygun olarak geniş ve müsait bir şekilde tesbit edilmiştir. Bu tesbit ile âdi vakıflar caiz görülmüş olduğundan süratle aile vakıflarının doğmasına ve yayılmasına yardım etmiştir. Bu su­ retle Abbasiler devrinde hukukî esasları tesbit edi­ len vakıf müessesesi İslâm dünyasının en ücra kö­ şelerine sür'atle yayılmış ve İslâm devletlerinde her türlü taarruzdan uzak olarak yaşamıştır.

Abbasilerin parçalanması ve nihayet büyük Selçuk İmparatorluğunun kurulmasiyle şark müslü-manlığmın Türk hâkimiyeti altına girmesi, vakıf mü­ essesesinin bir kat daha inkişâfına sebep olmuştur. Bu büyük imparatorluğun meydana getirdiği bir kı­ sım dinî ve hayrî müesseseler vakıf sermayesinin müthiş bir nisbette artmasını sağlamıştır.

Büyük bir mâli kudrete malik olan Selçuk Hü­ kümdarları, prensleri, devlet adamları büyük vakıf­ lar tesisinde birbirleriyle yarış etmişlerdir. Bu bü­ yük Selçuk İmparatorluğu yıkıldıktan sonra onun yerine kurulan muhtelif Türk Devletleri Harzemşah-lar. Atabekler, Eyyubiler, Mısır, Suriye, Memlûk İm­ paratorluğu, Anadolu Selçukileri hâkim oldukları sahalarda vakıf müessesesini inkişafa götürmüşler­ dir.

Moğol istilâsında vakfın inkişafı bir müddet durmuş ise de Moğol prensleri İslâmiyeti kabul et­ tikten sonra, Celâyirler, Timuriler, Akkoyunlular, Safaviler, Şeybanîler gibi Moğol Türk sülâleleri za­ manında da bu İnkişaf devam etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğun zamanında vakıflar çok büyük bir ehemmiyet kazanmış vakıf eserler hizmet ve san'at bakımından en büyük seviyesine çıkmıştır.

Burada şunu tebarüz ettirelim ki, vakıfların bil­ hassa dlnî-hayrî büyük vakıfların inkişafı siyasî ve ekonomik inkişafa paralel olarak yürütülmüştür. Büyük vakıflar ve bunların yarattığı kuvvetli hizmet ve eserler daima geniş servet kaynaklarına mâlik, ekonomik mali seviye bakımından kuvvetli İmpara­ torluklar zamanında tesis edilmiştir. İmparatorluklar zayıfladıkça vakıflar da zayıflamış ve bu hal eserle­ rine de aksetmiştir.

Vakıfların idare ve mürokobesl

İslâm hukukunun mala şahsiyet izafe ettiği vakfın idare ve mürakabesi hakkındaki usul ve kai­ deler hukukçular tarafından nazarî olarak tetkik ve tesbit edilmiştir. Bu usul ve kaideler şöyle hülâsa edilebilir :

1 — Vakfın arzu ve iradesi başlıca âmildir.

2 — Gözetilmesi icap eden başlıca gaye vak­

fın menfaatidir.

3 — Vakıf, ya doğrudan doğruya, vâkıf tarafın­

dan yahut kendisinin tesbit etmiş olduğu şartlara göre tayin edilen nâzır, mütevelli gibi ünvanlar alan vekiller tarafından idare edilir.

4 — Devlet otoritesinin bunlar üzerinde umu­

mî bir müral<abe hakkı mevcut olup bu da bilhassa kadılar tarafından ifa edilir.

5 — Hükümdar, Emirül-mü'minin olmak

sıfa-tiyle, vakıflar üzerinde mürakabe, hatta daha da geniş haklara mâliktir.

Bu usul ve kaidelerin teşekkülü- aşağıda izah edeceğimiz tarihi seyri takip etmiştir.

Hicrî birinci ve ikinci yüzyıllarda vakıflar vâkıf tarafından tayin edilen mütevelli veya nâzır denilen vekiller tarafından idare edilmiştir. Abbasiler dev­ rinde buna Kadıların nezaret etme vazifesi ilâve olunmuştur. Peygamber ailesine mensup kimselere tahsis edilmiş vakıfların idare ve mürakabesi de doğ­ rudan doğruya nâkiplere verilmiştir.

II. - V. asırlarda bütün İslâm dünyasında vakıf­ lar büyük bir inkişaf göstermiş. Devlet, Kadılık ve Naiplik gibi teşkilatları vasıtasiyle vakıfların idare­ sini mürakabe ve teftiş etmiştir. Böylece vakıf iş­ leri Kadılık dairelerinde ve merkezi idare teşkilatın­ da alâkalı divanlarda muntazam bir tarzda tesbit ve takip olunmakta ve sadece mütevellilerin keyfi­ ne terk olunmamaktadır.

Abbasilerden sonra Türk İslâm Devletlerinde de vakıflar aynı şekilde idare edilmiştir.

Vakıfların vâkıfın şartına göre mütevellileri ta­ rafından idaresi esas olmakla beraber bazı mühim vakıflarda ihmâl ve suistimali görülen mütevelliler azledilmekte ve bozan devletin büyük ricalinden biri meselâ bir Vezir hükümdarın fermaniyle mütevelli tayin olunmaktadır. Büyük vakıflarda idare için mü­ tevelli tarafından gerekli memurlar tayin edildiği ve mütevellinin bunların idaresine nezaret ettiği görül­ mektedir.

Mütevellileri bulunan vakıfların teftiş ve müra­ kabesi, bulunmayanların doğrudan doğruya İdaresi velâyeti âmmeyi haiz olan hükümdara yani devlete aittir. Baş kadı (Kâdil-Kudât) hükümdarın vekili sı-fatlyle bu vazifeyi ifa eder. Baş Kadının emri altında-ki teşaltında-kilât ile (nâipler, âmiller, mütevelliler, müfettiş­ ler) bütün vakıfları teftiş ve idare eder.

Büyük Selçukiler devrinde ve Osmanlı Devle­ tinde vakıfların idaresi aynı usullerle yürütülmüş­ tür. Osmanlı Devletinde hükümdar vakıflarına Ve­ zirler mütevelli veya nazır tayin edilmiş. Kadılık teşkilâtı bilhassa hususî vakıfları mürakabe etmiş­ tir. Mehmet I. zamanında bütün Kadılık teşkilatı bir merkeze bağlanarak Hakimül hükkâm lakabiyle bir Başkadılık ihdas edilmiş bütün vakıfların müra­ kabesi buraya verilmiştir.

Fatih zamanında Kazaskerler bu vazifeyi yap­ mıştır. Ancak büyük hükümdar vakıflarının

(3)

yede yazılan büyük devlet adamları tarafından Na­ zır sıfatiyle ve maiyetindeki hususî bir teşkilât tara­ fından idaresi usulü hiç bir zaman terk edilmemiş­ tir. Fatih, Selim I. ve Kanunî Süleyman vakıfları Sadrıâzamlara, Bayezıt, II, Ahmet I. Vakıflarının ida­ resi Şeyhülislâmlara verilmiştir.

Diğer Padişahlara ait vakıflarla, nesilleri mün­ kariz olduğundan mütevellileri kalmayan vakıfların Nazırlıkları kârlı bir iş olduğu için Saray adamlarına bir lütuf olarak verildiği görülmektedir.

Birçok vakıf müesseseleri de vakıfnameleri mucibince mütevelllliği evlatlarına ve Nâzırlığı da Sadrıâzam, Darüssaâde ağası, İstanbul Kadısı gibi büyük ricale vermişlerdir.

Nâzırlar müfettişler vasıtasiyle her sene vakıf hesaplarını, mütevelliler aleyhindeki şikayetleri in­ celerdi. Nesilleri münkariz olanlarının mütevellilerini nazırlar tayin ederlerdi.

Evkaf Nezareti teşekkül edinceye kadar Os­ manlı Devletinde vakıflar bu şekilde Nâzır ve mü­ tevelliler tarafından idare edilmiştir, imparatorlu­ ğun kuvvetli devresinde gerek Nâzırların gerek Mü­ fettişlerin devamlı mürakabesinde olan mütevelli­ lerin idareleri inhitot devrinde bozulmuş bir takım suistimaller, bilhassa Selâtin vakıflarında sui'istimâl ve keyfî hareketler, istanbul'da vuku bulan büyük yangınlar vakıf hasılatının büyük ölçüde azalması­ na sebep teşkil ederek vakıf müessesesi için ağır bir darbe olmuş ve birçok vakıf abideler tâmir edil­ mez hale gelmiştir.

Gerek sul'lstimailerl önlemek gerek azalan vakıf gelirlerini bir sistem içerisinde inkişaf ettir­ mek moksadiyle vakıfları disiplinli bir devlet idare­ sinin idare ve murakabesi altına almak zarureti kar­ şısında 1823 tarihinde Evkaf Nezâreti kurulmuş­

tur. Bir müddet Evkaf Nazırlığında bulunan Mustafa Paşa Netayicüi-Vukuât İsimli eserinde Evkaf Neza­ retinin ihdası sebeplerini şöyle anlatmaktadır.

"XIX ncu asır başlarında İstanbul şehrindeki arazi ve emlâk hemen kamilen vakıf haline gelmiş­ tir. Bütün alım ve satım muameleleri vakıf müte­ vellileri ile câbi —yani tahsildarların— elinde kal­ dığından tasarruf işlerinde büyük bir karışıklık hâsıl olmuştur... İstanbul'da Kadılar, Kaptanbaşı, Yeniçeri ağaları, Sekban buşı, Bostancı başılar v.s. gibi birbirinden müstakil birçok vakıf nezaretleri teşekkül etmiş bulunuyordu. Bu vaziyetin doğurduğu birçok sui'istimaller karşısında vakıf idaresini mer­ kezileştirmek moksadiyle Evkaf Nezareti ihdas ve yukarıda bahsedilen nezaretler tedricen bu idare­ ye ilhak olundu."

Kurulan nezarete selâtin vakıflarının idaresiyle birlikte tevliyet meşrutunlehleri kalmayan vakıfların idaresi de tevdi edildiğinden, bu tarihten itibaren vakıflar mazbut ve mülhak olmak üzere ikiye ayrıl­ mış ve mazbut vakıfları Evkaf Nezareti ve mülhak vakıfları da mütevellileri idare etmişlerdir.

Takriben 100 yıl yaşayan ve Cumhuriyet dev­ rinde Şer'iye ve Evkaf Nezareti ismini alan bu teş­ kilat 3 Mart 1340 tarih ve 429 sayılı kanunla ilga edi­ lerek görevleri, Başbokanlığa bağlı olarak teşkil edilen Vakıflar Genel Müdürlüğüne tevdi edilmiş ve 1935 senesinde kabul edilen 2762 sayılı Vakıflar Ka­ nunu ile de mazbut ve mülhak vakıfların idare ve mürakabeslne yeni bir yön verilmiştir.

2762 sayılı kanuna göre mülhak vakıflar. Va­ kıflar Genel Müdürlüğünün denetimi altında müte­ vellileri tarafından ve mazbut vakıflar da doğrudan doğruya Genel Müdürlük tarafından idare edilmek­ tedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

64 Zihin Yetersizliği Olan Yetişkin Bireylere Yönelik Tutum Ölçeği’nin yapı geçerliğini belirlemek amacıyla ilk olarak açımlayıcı faktör

Buna göre salât kelimesi müş- terek bir laf z olarak değil, lüğavî veya şerî anlamlar ndan biri üzerinden hem Allah Teâlâ’n n hem de meleklerin Hz.. Peygamberi

İbn Battûta’nın verdiği bilgilerden genel olarak İran’ın büyük şehirlerinin mimarî yönden güzel yapılarla dolu olduğu, çok sayıda medrese ve zaviyenin

Congenital Myotonia (CM) is a disease caused by mutations in the skeletal muscle chloride channel gene (CLCN1).. 1 The sarcolemmal chloride conductance is reduced due to

After reviewing and scrutinizing related research works, the identified research gaps are divided into two major parts: 1) The lack of an efficient meta-heuristic algorithm to

kaos’a yol açan en önemli tehdit olarak karşımıza terörizm ve giderek artan ağırlığı ile uluslararası terörizm çıkmaktadır.Uluslararası terörizm veri

The aim of the present study is to to evaluate our dual magnetic controlled growing rod practices in early-onset scoliosis in terms of curve correction and control, and the effect

In this study, we obtain solitary wave solutions of the coupled Konno-Oono equation by using the FVM and the two variables!.