• Sonuç bulunamadı

1.2 Eski Yunan Uygarlığı

1.2.2. Yunanistan

Tarih öncesi Yunanistan’da kültürün ortaya çıkışı, Girit adası ile paralellik gösterir: Yine M.Ö. 4. binyılda ortaya çıkan ve Neolitik nitelikli bir kültür söz konusudur. Yunanistan’ın kuzeybatısında, Tesalya bölgesindeki Sesklo’da ortaya çıkan bu kültür, Sesklo kültürü olarak da adlandırılır. Temel niteliği bakımından bir köy kültürü olan Sesklo kültürü, Yunanistan’ın güneyine, Peleponnes içlerine kadar yayılmıştır (Mansel, 1995:12-13).

M.Ö. 3. binyıl ortalarında, yine Teselya’da yeni bir kültür ortaya çıkar. Dimini kültürü olarak adlandırılan bu kültür de Neolitik niteliktedir. Teselya’da bulunan iç içe surlarla çevrili yerleşimler, Yunanistan’da bu dönemde Girit’te olduğu kadar barışçıl bir ortam bulunmadığını gösterir. Geniş bir yayılım gösteren Sesklo kültürünün aksine, Dimini kültürü inşa ettiği surların içinde kalmış ve yayılmamıştır (Mansel, 1995:14-15).

Teselya M.Ö. 3. binyılın sonlarına kadar neolitik kültürü yaşarken, orta ve güney Yunanistan binyılın ilk yarısında Bakır Çağına girmiştir. Buluntular bu bölge ile batı Anadolu ve Troya arasında yakın bir ilişkiyi ortaya koymaktadır. Bu nedenle Yunanistan’a maden kültürünün Anadolu’dan geçtiği düşünülmektedir. Bu iddiayı güçlendiren bir başka veri, Yunanistan’daki yerleşimlerin isimleridir. M.Ö. 3. binyılda Anadolu dillerinde bulunup Yunan dilleri ile açıklanamayan “nd”, “nt” ve “ss” gibi sesler içeren yer adlarına Yunanistan’da da rastlanmaktadır (Pekman, 1967:7). Ayrıca Homeros ve Heredot gibi kanyaklarda, Yunanlılar bölgeye geldiğinde burada bulunan bazı yabancı topluluklardan söz edilmektedir. Bunların arasında özellikle Kiklat adalarında güçlü etkisi görülen “Kar” kültürünün de yer alması, 3. binyılda adalar üzerinden Anadolu’dan Yunanistan’a geçen toplulukların bulunduğu yönünde yorumlanmaktadır (Mansel, 1995:16-17; Pekman, 1967:8).

M.Ö. 2. binyılda ise Yunanistan’a batı Anadolu’dan ve kuzeyden Akhalar gelmektedir. M.Ö. 1800 yıllarında Yunanistan’ın yerli Neolitik çiftçileri üzerinde feodal ve askeri bir egemenlik kuran Akhaların, Hint-Avrupa kökenli bir topluluk oldukları ve Anadolu topluluklarıyla karıştıkları düşünülmektedir. Akhaların Yunanistan istilası ile başlayan Miken kültürünün en güçlü yerleşimleri Peleponnesos’ta görülür. M.Ö. 1400-1200 tarihlerinde yayılmacı bir siyaset izleyen Akhalar Girit, Rodos ve Kıbrıs’ı işgal ettikten sonra güney Anadolu’daki Pamphylia’ya kadar ulaşmışlardır. Yunanistan’daki 3. binyıl kültürünü tahrip etmekle birlikte, bir duraklama döneminden sonra eski kültürün kalıntıları üzerine yeni bir kültür inşa etmiş ve geliştirmişlerdir (Mansel, 1995:59-60; Pekman, 1967:13).

Yaklaşık M.Ö. 1600 yıllarında Girit’in işgalinden sonra güçlü bir Girit etkisi ile Miken kültürü ortaya çıkmıştır. Özellikle Girit saraylarındaki gibi freskolarla süslenen şatoları ile nitelenen bu kültür, M.Ö. 1200 yıllarındaki Dor göçü ile son bulmuştur. Dor istilasından kaçan Akhaların bir kısmı, Hitit devletinin yıkılmış olması ile ortaya çıkan boşluktan yararlanarak Anadolu’nun batı kıyılarına yerleştiler. Peleponnesos’a yerleşen Dorlar ise daha sonra Girit, Rodos ve Rodos’un karşısındaki Anadolu kıyılarını işgal ettiler (Mansel, 1995:62, 83; Pekman, 1967:13- 14).

M.Ö. 1200 yıllarında başlayıp ilk binyılın başlarına kadar süren bu karışıklık dönemi, Arkaik dönem ya da Karanlık Çağ olarak da adlandırılır. Bu dönemde daha önce Yunanistan’ın farklı bölgeleri arasında daha önce görülen karşılıklı ekonomik, siyasi ve sanatsal ilişkiler çözülmüştür. 12. yüzyıla gelindiğinde yerleşimlerin hem sayı hem de nüfus yoğunluğu bakımından azaldığı, kullanılan yazı sisteminin ortadan kalktığı ve maddi kültür ürünlerinin eskisi kadar bol bulunmadığı görülür. Fakat Karanlık Çağ’ın bazı istisnaları vardır. Örneğin Mikenlilerin 12. ve 11. yüzyıllarda göç ettiği Kıbrıs, Yunanistan’da ortadan kalkan alfabeden türeyen bir yazı sistemi kullanmaktadır; Attika ve Girit’te de Karanlık Çağ boyunca yerleşimlerin sürekliliği bir şekilde korunmuştur (Cartledge, 1998:56-58; Mansel, 1995:89-92; Pekman, 1967:14).

Karanlık Çağdan sonra Yunanistan’da, Akha kültürünün yıkıntıları üzerine yeni bir uygarlık kurulduğu görülmektedir. Dor istilasından sonra 9. yüzyılda Yunan anakarası ile Küçük Asya arasındaki bağlar tekrar canlanmış, doğunun da etkisiyle M.Ö. 7. yüzyılda mimari, heykel ve çeşitli teknik alanlarda gelişmeler görülmüştür. 8. yüzyılın ortasından itibaren kendilerine batıda yeni yurtlar arayan Yunanlılar, kültürlerini de birlikte götürmüşlerdir (Cartledge, 1998:60; Pekman, 1967:14, 24).

M.Ö. 1. binyılın başlarında Yunan dünyasının yazı ile tanışmasından sonraki dönem, yazılı kaynakların yardımı ile önceki dönemlere göre daha ayrıntılı olarak çözümlenebilmektedir. Binyılın ilk yarısında Yunanistan’da kültürel, sosyal, siyasal

ve ekonomik alanda önemli yenilikler yaşanır. Bu dönem tarihçiler tarafından Yunan Ortaçağı olarak da adlandırılmaktadır (Mansel, 1995:99; Pekman, 1967:15).

Aristokrasinin yerleşmesi, kent devletlerinin kuruluşu, sınıf mücadeleleri ve deniz aşırı kolonileşme hareketi Yunan Ortaçağının en önemli siyasal gelişmeleridir. Para ekonomisine geçiş ise dönemin ekonomik yaşamını temelden değiştirmiştir. Yeni ekonomik sistemin yarattığı orta sınıfın aristokrasi ile çekişmesinin de etkisiyle yazılı hukuk sistemi oluşturulmuştur. Bu arada Milet’te Thales’in (yaklaşık M.Ö. 600) öncülüğünde düşünsel alanda bir devrim gerçekleşmektedir: Đonia’da, kozmosu dini terimlerle değil, akıl yürütme ve empirik araştırmanın yardımı ile “doğal” olarak açıklamak yönünde bir çaba ortaya çıkıyor, belki de “bilimsel” düşüncenin ilk temelleri atılıyordu (Cartledge, 1998:63; Mansel, 1995:100-106; Pekman, 1967:16).

M.Ö. 8. ve 6. yüzyıllar arasında Yunanistan’da en canlı faaliyetin kolonizasyon olduğu söylenebilir. Ana şehre bağlı olmayan, bağımsız devletler şeklinde örgütlenen Yunan kolonileri Karadeniz kıyılarında Kırım’a kadar uzanan, Trakya, Marmara kıyıları, Batı ve güney Anadolu kıyıları, kuzey Afrika kıyıları, Đspanya’nın doğu, Fransa’nın güney, Đtalya’nın batı ve güney kıyıları ile Akdeniz adalarını kapsayan bir coğrafyaya yayılmıştır (Mansel, 1995:155-159; Pekman, 1967:17).

M.Ö. 7. yüzyılda ilk önce Đonia’da sonra Sicilya ve başka kent devletlerinde tiranlıklar ortaya çıkar. 7. ve 6. yüzyılların en önemli kent devleti ise Atina’dır. Hukuki ve sosyal reformlarla bu dönemde önemli bir kalkınma yaşayan Atina önce bir tiranlığa sahne olmuş, ardından 6. yüzyıl sonunda yapılan reformlarla (belki kolonizasyon hareketinin de etkisiyle) demokrasi sistemi ile işleyen bir düzen kurulmuştur (Cartledge, 1998:60, 61; Mansel, 1995:178-183; Pekman, 1967:17-18).

Atina siyasi gücü ile ön plana çıkarken, Sparta M.Ö. 7. yüzyılda Peleponnesos’un en büyük askeri gücü haline geliyordu. Sparta M.Ö. 6. yüzyılda askeri nitelikli Peleponnes birliğini kurmuştur (Pekman, 1967:18).

Persler Lidya’yı yıktıktan sonra ilerleyişlerine devam ederek Đonia kentlerini ele geçirdiler. M.Ö. 500 yılında Milet öncülüğünde ve Kıbrıs’taki bazı Fenikeliler ile birlikte başarısız bir isyan başlatan Đon kentlerine yardım eden Atina ve Erteria, bu destekleri nedeniyle Perslerin saldırısına uğradı. M.Ö. 490 yılındaki bu saldırıda başarısız olan Persler, on yıl sonra tüm Yunanistan’ı işgal etmek amacıyla düzenlenen bir seferle geri döndüler. M.Ö. 479 yılındaki Persler’e karşı ikinci kez galibiyet kazanan Atina’nın kazandığı güç, Sparta ile aralarında bir rekabet doğmasına yol açacaktır (Cartledge, 1998:64; Pekman, 1967:18-19).

M.Ö. 446-431 yılları arasında en parlak devrini yaşayan Atina ticaret alanını batıya doğru geliştirmeye yönelince, Sparta’nın bir araya getirmiş olduğu Peleponnes devletlerini karşısına almış oldu. M.Ö. 431 yılında başlayan 27 yıl süren savaşlar sonunda Sparta Yunanistan’ın lider kent devleti konumuna geldi. Ancak uzun yıllar süren savaş sonucunda galip olsa bile yıpranmış olan Sparta önce Perslerle, ardından Persler tarafından desteklenen Atina ile savaşmak durumunda kalmıştır. M.Ö. 386 yılında Pers kralının kabul ettirdiği antlaşma ile batı Anadolu kıyılarındaki Yunan kentleri Pers hakimiyetine girmiş, Yunan kent devletlerinin aralarında herhangi bir birlik kurmaları engellenmiştir (Pekman, 1967:20-21).

Öte yandan M.Ö. 5. yüzyıl Atinası Yunanistan’ın Klasik döneminin edebiyat, sanat ve felsefe alanlarında en çok öne çıkan kentidir. Klasik dönemde büyük bir imar faaliyeti ve heykelcilik alanındaki gelişimi ile Atina, Roma yolu ile gelecek kuşaklara aktarılacak pek çok ürün bırakmıştır. 4. Yüzyıl ise Yunan demokrasisinin en parlak çağı olmuştur (Cartledge, 1998:67; Pekman, 1967:22).

Klasik dönemin hemen ardından, Perslerle yapılan ve Yunanistan birliği kurulmasını engelleyen antlaşmaya karşın Makedonya kralı II. Philip, M.Ö. 338 yılında Korint kentinde Sparta hariç tüm Yunan kent devletleriyle bir kongre topladı ve kongre sonucunda kent devletlerinin birleşerek Hellen birliğini kurması kararı alındı. Philip’in aynı kongrede başkanlığa ve başkomutanlığa seçilmesi ile Yunanistan, Makedonya krallığının egemenliği altına girmiş oluyordu. M.Ö. 336 yılında bir suikast sonucu hayatını kaybeden II. Philip’in yerine geçen oğlu Đskender,

bu krallığı Tuna’dan Hindistan’a kadar uzanan bir imparatorluk haline getirecektir (Cartledge, 1998:70; Pekman, 1967:22, 26).

Đskender’in M.Ö. 323 yılındaki ölümünden sonra dağılan imparatorluk, generalleri arasında paylaşılmış ve monarşiyle yönetilen Helen devletlerini oluşturmuştur. Eski Yunan kent devletlerinin taşıdığı anlamıyla “polis” kavramı ise bu dönemde yalnızca Yunanistan’da görülür. Yönetim sistemindeki bu değişiklik doğal olarak kültürel alana da yansımıştır. Pek çok yeni şehrin kurulmasıyla mimari alanda önemli bir hareketlenmenin görüldüğü bu dönemde anıtsal dini binalar yapılmış olsa da asıl ağırlık dini olmayan binalardadır. Sarayların heykellerle süslenmesi bu alanda da gelişmeyi hızlandırmış, Yunan filozoflarının ve Helenistik kralların portreleri realist bir şekilde canlandırılmıştır. Helenistik dönem yeni sanat formlarının ve ifade biçimlerinin ortaya çıktığı, bu anlamda verimli bir dönem olmuştur. Ortadoğu’nun Yunan kültürünün yoğun etkisi altına girdiği bu dönemde yerel diller ortadan kaybolmadıysa da Yunanca, Helenistik dünyada kültür ve siyasetin ortak dili haline gelmiştir (Cartledge, 1998:70, 71; Pekman, 1967:23).

Mısır’da kurulmuş olan son Helen devletinin M.Ö. 30 yılında yıkılması ile dönem sona ermiş, Roma devleti bölgeye hakim olmuştur. Ancak Helenizm, Roma egemenliği altında da gelişmeye ve değişmeye devam etmiştir (Cartledge, 1998:73; Pekman, 1967:23).

Benzer Belgeler