• Sonuç bulunamadı

1.4. Finansal Derinleşme Genel Çerçevesi

3.1.1. Yoksulluk Kıstasına Göre Yoksulluk Kavramları

Mutlak yoksulluk, Hane veya bireylerin yaşamlarını devam ettirebilmeleri için gereksinim duydukları minimum gelir ve harcama düzeyine göre hesaplanır. Yani mutlak yoksulluk ihtiyaç duyduğu asgari yeme içmeyi alamayan kişileri kapsar.

Uluslararası karşılaştırmalarda Dünya Bankası (2016) mutlak yoksulluğu, SGP’ye göre kişi başı günlük 1.25, 2, 4 ve 5 ABD Doları seviyesi olarak belirlemiştir. Bu seviyeler sırasıyla gelişmemiş/az gelişmiş bölgeler için aşırı yoksulluk sınırını, az gelişmiş/gelişmekte olan bölgeler için ortalama yoksulluk sınırını, gelişmiş bölgeler için yüksek yoksulluk sınırını göstermektedir.

Mutlak yoksulluk sınırı, gıda ve gıda dışı unsurlar olarak iki farklı şekilde belirlenmektedir. Yalnızca gıda harcamalarını kapsayan minimum gıda harcaması yaklaşımında sınır, kişinin günlük kalori ihtiyacını gideren gıda sepetinin maliyetine göre hesaplanır. Ayrıca gıda harcamalarının yanı sıra gıda dışı temel gereksinimleri de (eğitim, sağlık, barınma, giyim) dikkate alan temel gereksinimlere göre hesaplanabilmektedir. Bu metodun dezavantajı, tüm nüfus için aynı kalori normlarının kullanılmasıdır. Fakat aynı hane halkı içinde bile kalori normları farklı olabilir. Yaş, cinsiyet ve meslek gibi değişkenler alınması gereken kaloriyi direkt olarak etkiler. Aynı zamanda, gıda dışı harcamalar da kişiler arasında farklılık gösterir (Doğan, 2014; 10).

Göreli yoksulluk ise mutlak yoksulluktaki eksikliğe bir çözüm ve daha çok toplumsal farklılıkları göz önüne alan bir türdür. Bu açıdan bakıldığında, göreli yoksullukta yalnızca asgari kalori gereksinimine bakılmamakta, kültürel ve toplumsal yönden tüketimi yoksul olanlar için de mecburi görülen malların kapsama alınması söz konusudur. Bu yüzden belli bir toplumda kabul edilebilir tüketim seviyesinin altında olan bireyler bu tür yoksulluk kapsamındadır (Ersoy, 2012; 152).

3.1.1.2. Objektif Yoksulluk- Sübjektif Yoksulluk

Refah yaklaşımı da denilen objektif yoksulluk; kalori miktarı, gelir ve tüketim harcamaları gibi somut ölçütlerle hesaplanır. Bu yoksulluk türünde yoksulluk sınırı çeşitli değer yargılarını içerse de uzmanlar tarafından varsayılan ihtiyaçlara göre belirlenir (Kaya, 2011; 34).

Fayda yaklaşımı da denilen sübjektif yoksulluğu hesaplamak güç olduğu için iktisatçılar, bilindiği üzere, objektif yaklaşımı benimsemektedir. Bu yaklaşımı savunanlara göre kişiler kendileri için neyin en iyi olduğunu değerlendirememektedir. Örnek vermek gerekirse, yoksulluğun ölçümünde

kullanılan neredeyse tüm yöntemler nesnel yaklaşımı benimseyerek minimum gıda ihtiyacı üzerine odaklanmaktadır. Buna karşın kişilerin tükettikleri gıdanın miktar ve türleri konusunda birbirinden farklı değerlendirme ve seçimleri söz konusudur. Bazıları hayatlarını devam ettirmek için ihtiyacı olan gıda sepetini seçerken diğerleri fiziki varlığını devam ettirme bakımından önemli gıda sepetlerini tercih etmektedir. Bundan dolayı yoksulluğun tanımlanmasında bireylerin ve hane halkının yargılarını kullanan öznel yaklaşım yoksulluğun ölçülmesinde ciddi sorunlara ve karmaşalara neden olmaktadır (Aktan ve Vural, 2002; 6).

3.1.1.3. Kronik –geçici yoksulluk

Yoksulluğun dinamik bir yapıda olması, yoksulluğun zaman içerisindeki değişikliklere göre tanımlanmasını sağlayabilmektedir. Zaman içerisinde, yoksulların yoksulluk durumlarındaki değişiklikler göz önüne alınarak bu ayrım yapılabilir. Geçici yoksulluk, dışsal sebepler nedeniyle kişilerin refah durumlarında oluşan düşüşlerdir. Daha önce yoksul olmayan hane halkı ilk defa yoksul olduğunda bu yaşanılan yoksulluğun kronik mi yoksa geçici yoksulluk mu olduğunu tespit etmek zordur (Erol, 2006; 122).

Kronik yoksulluk, yoksulluğun zaman içerisinde değişmemesi durumudur. Kronik olarak yoksul olan bireyler, yoksulluk durumlarını çok uzun sürelerde, hatta yaşamları boyunca devam edip çocuklarına aktarırlar. Kronik yoksullar için yoksulluk sadece düşük gelir seviyesine sahip olmak demek değildir. Yoksullukları çoğu kez ömür boyu süren; açlık, kötü beslenme, kirli su, eğitimsizlik ve sağlık hizmetlerine ulaşamama ile sosyal dışlanmayı da içeren çok boyutlu bir durumdur (Banerjee ve Newman, 1993; 58).

3.1.1.4. Kırsal Yoksulluk- Kentsel Yoksulluk

Kırsal yoksulluk, genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde tarım alanlarının daralması sonucu ortaya çıkmaktadır (Şengür, 2011; 16).

Tüm ülkelerde yoksulluğun kırsal alandaki etkileri kentlere göre daha fazladır. Kişisel tüketim seviyesi, sağlık, eğitim, barınma, ulaşım, haberleşme gibi olanaklara ulaşılabilirlik bakımından kentler ile kırsal kesimler arasında epeyce farklılık mevcuttur (Khan, 2000). Genel olarak kentsel yoksulluğun kesin bir tanımı

yoktur. Fakat kent yoksulluğuna dönük iki faktörlü bütünleyici yaygın bir yaklaşım vardır. Bu yaklaşımda genel iktisadi belirlemelerde kullanılan gelir ve tüketime; yaşam beklentisi, bebek ölümleri, beslenme, okuma yazma oranı, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirlik, hane halkı bütçesi gibi sosyal göstergeler eklenmiştir. Tüm göstergeler yoksullar için maddi refah endeksine karşı ortaya çıkmıştır (Masika, 1997; 2).

Kırsal yoksulluğun devamlılığı göçlere yol açmakta ve kentlerdeki nüfus artışını hızlandırmaktadır. Diğer bir ifadeyle kentlerdeki yoksulluk kırsal yoksulluğu azaltma stratejileri veya çabasından doğmaktadır. Kırsal alanlardaki temel kamu hizmetlerinin yetersizliği ile hem kırsal hem de kentsel yoksulluğun sürmesine yol açmaktadır. Kırsal kesimden gelen vasıfsız işgücü kentlerdeki kayıt dışı işlerde istihdam edilmektedir. Sonuç olarak bu uygulamalar birçok ülkede kent-kır yoksulluğunu sürmesine neden olmaktadır (Şengür, 2011; 17).

3.1.1.5. Gelir ve İnsani Yoksulluk

Gelir yoksulluğu, birey ya da hane halkının gereksinim duyduğu temel ihtiyaçların karşılanabilmesi için yeterli miktarda gelirin elde edilememesi durumudur. Asgari yaşam standardının altında bir gelir / tüketim seviyesine sahip olan birey ya da hane halkı yoksul olarak kabul edilebilir. Yoksullar sadece gelir ve kaynaklardan değil, ayrıca fırsatlardan da mahrum kalırlar. Eğitim seviyelerinin düşük olduğundan iş bulmaları ve piyasalara erişmeleri güçtür. Ayrıca yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerinden faydalanamamaları da etkiler. Yoksulların içinde bulundukları bu durum güvenliğin olmaması ile daha da kötüleşebilmektedir (C.C. Aktan ve Vural, 2002a).

İnsani yoksulluk ise, tahammül edilebilir bir yaşamı devam ettirmek için gerekli olanak ve seçimler olarak tanımlanabilir. İnsani yoksulluk endeksi; temiz su, sağlık hizmetleri ve okuryazarlık seviyesi gibi yetenekler ve imkânlar konularına ağırlık verir. İlave olarak insanı yoksulluk terimi, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile yoksulluk arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmakta, haneleri ayrıştırmaya, göreli yoksulluğu ve hanelerdeki her bir bireyin birbirinden farklı refah seviyelerini incelemeye yardımcı olmaktadır (Beken, 2006; 42).

3.1.1.6. Sosyal İmkânlar Yoksulluğu

Yoksulluk, bir bireyin var olan sosyo-ekonomik durumuyla ilgili bir olgudur, zayıflık ve kırılganlık bu durumdaki olası farklardır. Zayıflık ve kırılganlık, halihazırda zengin olan bir bireyin veya hane halkının, fakir olması durumunda, yoksulluk sınırının altına veya yoksulluktan düşebileceği anlamına gelir. Bu, her fakir insanın çeşitli risklerle karşı karşıya kalacağı anlamına gelmez (Şenses, 2003; 158). Örneğin, geçimini sağlamak için yeterli geliri olmayan bir çiftçi zayıf olabilir, ancak ekonomik kriz zamanlarında zayıf ve savunmasız kalabilir. Eğitim olanakları eksikliği: İyi eğitimli insanlar genellikle değişen çevresel koşullara daha iyi adapte olurlar, ekonomik varlıklarını ve fırsatlarını daha iyi kullanırlar, daha uygun koşullar altında kredi alırlar ve yeni gelir fırsatlarını daha iyi değerlendirirler (Kaygalak, 2001; 134).

— Sabit gelir ve iş güvenliğinin olmaması: Kazanılan gelir ve iş güvenliğinin istikrarı sektöre ve mesleğe göre değişebilir. Makroekonomik koşullardan etkilenen veya işini kaybeden bir sektörde çalışan kişi, hane halkı tüketimini azaltma riskine maruz kalmaktadır (Şenses, 2003; 11).

— Yetersiz varlıklar ve tasarruflar ve krediye erişilememesi: Hane halkı varlıklarını satarak, tasarruflarını veya borçlarını kullanarak beklenmeyen bir gelir kaybı olması durumunda, mevcut tüketim düzeyi korunabilir ve olumsuz durumdan etkilenmez. Bu fırsatlar olmadan hane halkı tüketimini azaltma riskini taşırlar.

— İşgücüne katılımın arttırılmaması: hane halkı işgücüne katılımlarını artırarak ekonomik krizlerin üstesinden gelebilir. Az sayıda çalışanı olan veya işte ayrımcılığa uğrayan hane halkı (cinsiyet veya etnik kökene dayalı ayrımcılık), gelir ve gelirindeki azalmayı telafi etmek için ek hanelerden yararlanamaz.

— Aileler arasında birliğin zayıflaması: Ekonomik krizlerden etkilenen sektörlerden dışlanması muhtemel olan diğer ailelerin desteği, ekonomik şokların etkisini azaltmaktadır. Böyle bir birliğin olmaması, yoksulluk riski ortaya çıkmasına neden olabilir veya yoksulluk seviyesini artırabilir (Bölükbaşı, 2008; 27).

Benzer Belgeler