• Sonuç bulunamadı

Yerleşme olayı insan kümelerinin barınaklarını kurdukları çevreyi insan yaşam ve eylemlerinin oluşturduğu alanı kapsayan çok geniş bir kavramdır. İlkel topluluklar, çadır yaşamı sürdüren göçebe, yarı göçebe toplulukların barındıkları eyreti(geçici) yerleşmeler ile kent, kasaba, köy gibi sürekli yerleşmeler de bu kavrama girmektedir(Geray, 1975, s.45).

Yerleşme, doğa, insan ile onun yaptıklarını içeren bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Böylece üzerine salt insanları barındıran bir yeryüzü parçası olmakla birlikte, yer açısından öteki topluluklardan ayrılan, yakın uzak bir ilişkiler alanı olan, kendisine özgü bir işgücü, toplumsal örgütlenmesi, kültürü, özel bir tarihsel varlığı bulunan bir insan birliği durumuna girmektedir. Kısal yerleşme deyimi ile iş bölümünün gelişmediği ekonomisi tarıma dayanan, geniş aile türünün, yüz yüze komşuluk ilişkilerinin var olduğu, bu açıdan kentsel topluluklardan ayrılan toplulukların yaşadığı yerleşmeler anlatılmaktadır. Köy adı verilen topluluklar, öteki topluluklardan ayrı coğrafya, ekoloji alanlarında yerleşmiş, kendisine özgü bir iş gücü, toplumsal örgütü, kültürü, özel bir adı, geçmişi bulunan, kentten daha az nüfuslu toplum birimleridir(Geray, 1975, s.45).

Coğrafi konum itibariyle tabii yol üzerinde olan Malatya ön tarihinin Paleolitik çağa kadar indiği, Ansır (buzluk) ve İnderesi mevkiinde bulunan mağaralardan anlaşılmıştır. 1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları kapsamındaki İzollu mevkii Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yöre insanının Paleolitik mağaralardan çıkıp ilk defa ovada tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları ve yerleşik köy hayatında başladıkları anlaşılmıştır. 1979-1986 yılları arasında sürdürülen Pirot-Cafer höyük çalışmaları sonucu dünyanın ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireç taşından yapılmış küçük figürler M.Ö. 7000 yılında tarihlenmektedir. Aslantape ve Değirmen tepe kazıları, bölgedeki yerleşimin M.Ö 5000- 3000 yılları arasında kalkolitik çağda devam ettiğini göstermektedir. Anadolu ile olduğu gibi, Kuzey Mezepotamya ve Suriye ile de Fırat nehri yolu ile ticaret bu dönemde yapılmıştır Hititlerin Anadolu’da M.Ö 2000 yıllarının başında varlıklarını gösterdikleri, Aslantepe’den çıkarılan bazı seramik

örneklerinden anlaşılmaktadır. Hititlerin torunları M.Ö 1000 yılından sonra varlıklarını şehir devletleri halinde sürdürmüşlerdir. Malatya asıl dönemini bu devirlerde almıştır. Geç Hitit döneminde; Malatya ve çevresinde özellikle İspekçur, Darende, Gürün, Aslantepe de Geç Hitit dönemine ait kitabeler ve sitenler bulunmuştur. Malatya kuruluş ve isim itibariyle başlangıçtan zamanımıza kadar büyük bir değişikliğe uğramadan Anadolu şehirlerimizden biridir. Kültepe vesikalarından Melita şeklinde görülen Malatya’dan Hitit vesikalarından Maldia olarak bahsedilmektedir. Asur İmparatorluk devri vesikalarında ise Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında ise; Melitea denilmektedir. Araplar tarafından yakın bir imla ile Malatya, Malatiye adıyla anılmıştır. 1101 yılında Danişmentli Melik Muhammed Gazi’nin hâkimiyetine geçen Malatya, bir daha kayıp edilmemek üzere Türk beldesi haline getirilmiştir. Selçuklular döneminde vilayet-i Malatya olarak anılan şehir bir üstünlük ve asalet ifadesi olarak saadet, mutluluk yeri olarak anılmıştır. Malatya günümüze modern bir yapılanma ile gelirken asıl tarih çekirdeğini oluşturan Battalgazi (Eski Malatya) yöre insanının deyimiyle Aşağı şehir bugün turistik bir ilçe olarak varlığını sürdürmektedir. Cumhuriyetle birlikte il olan Malatya yabancı işgaline uğramayan nadir kentlerden biridir. (Malatya ÇED Rap., 2011, s. 2-3).

İlkçağda şehrin yerleşim sahasının büyüklüğü ve sınırları hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir. Ancak ilk yerleşmelerin ne kadar eskiye uzandığı hakkındaki bilgilerimiz, Tarih Öncesi (Prehistorik) çağlara ait buluntular yardımı ile olmaktadır. Elde mevcut eserler ve son zamanlardaki arkeolojik kazılar bu bölgenin çok eski zamanlardan beri meskûn olduğunu ve bugüne kadarki tarihi devirler esnasında birçok kavimlerin hâkimiyetine geçtiğini ve bu kavimlerin medeniyet ve kültürlerine sahne olduğunu göstermektedir. Sedanter hayatın başlangıcı olarak kabul ettiğimiz ve ilk üretim safhasını da içerisine alan bu Neolitik de bu sahada ilk insanların var olduğunu söyleyebiliriz.

Anadolu’nun tarih öncesi devirlerini aydınlatmada büyük önem taşıyan Çatalhöyük-Çayönü-Suberde kazılarından, Neolitik ’in başlangıç tarihinin bu bölgelerde M.Ö. 6-7 bin senelerine kadar uzandığını anlıyoruz. Doğu Anadolu’da ise bu devrin başlangıç tarihi Karaz ve Pulur’da yapılan kazılara göre şimdilik M.Ö. 4000 sonlarına kadar indirebiliyor. Bu kazılarda Ön Asya’da "Mezopotamya ve İran'da" 3000 yılından itibaren kullanıldığı bilinen orak ve bazı diğer ziraat aletlerinin, Anadolu’nun bu kesimlerinde M.Ö. 4000 yılı sonlarından itibaren kullanıldığı ortaya çıkmıştır. Yine son senelerde Malatya civarında, eski yerleşme noktalarına tekabül ettiği bilinen höyüklerin

yoğun olarak bulunduğu bölgelerdeki bazı kazılardan da aynı sonuçlar alınmış ve M.Ö. 3000-4000 senelerine kadar inen tarih öncesi devirlerine ait kıymetli bilgiler elde edilmiştir. Ayrıca Arslantepe ile Değirmentepe, Cafer, İmamoğlu, Pirot ve Köşkerbaba höyüklerinde yapılan kazı ve araştırma çalışmalarında ele geçen buluntular, yöredeki ilk insan yerleşmelerinin Geç Kalkolitik Çağla (M.Ö. 4000-3500) kurulduğunu gös- termektedir. Bilindiği gibi Malatya şehri, tarihin ilk kültür ve medeniyet merkezlerinden olan Mezopotamya ile Anadolu’yu birbirine bağlayan en önemli tabii yollar üzerinde bulunmaktadır. Şehir Romalılar zamanında bugün eski Malatya adıyla tanınan, bucak merkezi, küçük bir kasaba durumundadır. Malatya, önce Kahramanmaraş’a, sonra Diyarbakır’a, daha sonra ise Elazığ’a (Mamüret-ül Aziz) bağlandı. Cumhuriyetten önce Mutasarrıflık; Cumhuriyetten sonra şehir oldu( Demir, 2002, s.20-21-22-23).

Çalışma alanında yerleşmeler milattan önceye kadar dayanmaktadır. Bunun kanıtı ise tarihi milattan önceye dayanan İpek Yolu’nun çalışma sahası olan Kuruçay’dan geçmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tarihi yolun çevresinde ise o döneme ait boyalı kap parçalarının bulunması bu durumu destekler niteliktedir. Sahadaki diğer köy yerleşmelerinin oluşumunda ise Moğol istilası sonrası Asya Kıtasının belirli kesimlerinden gelen Türkmen aşiretleri çalışma sahasının belirli bölgelerine yerleşmişlerdir.

Araştırma sahasındaki yerleşmelerin hepsi Osmanlı devleti zamanında Malatya Sancağına bağlı durumdaydı. 16. yy’de çalışma alanında 6 yerleşim yerinin nüfusu ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Araştırma sahasında Ambarcık, Balaban, Hasan Bedrık(Fethiye), Karacalu(Karaca), Koca Özi(Kocaözü) ve Sarsap(Akyazı) haricindeki yerleşim yerleri 16. yy sonrası kurulmuş olan yerleşmelerdir.