• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KAVRAMSAL ÇERÇEVE: BÜTÇE DENGES Đ , TASARRUF

1.2. Tasarruf ve Yatırım Dengesi

1.2.2. Yatırım Dengesi

Yatırımlar, gelecekte elde edilmesi planlanan bir değer için cari dönemde elde edilen bir değerden fedakarlık etmek olarak tanımlanabilir. Yatırımla ilgili olarak, yatırımcıların nasıl karar verdikleri, hangi yatırım araçlarına ne zaman ve hangi boyuta yatırım yapacakları hususlarına “yatırım süreci” denir (Güvemli, 2001:8).

Finansal açıdan bakıldığında yatırımları, finansal kaynakların, bireysel amaçların, yararlanma arzusu ile maddi ve gayri maddi varlıklara bir yıldan uzun bir süre için bağlanması şeklinde tanımlayabiliriz. Tanımda geçen finansal kaynaklara bağlama işlemi, makine, teçhizat, tesis, taşıtlar, toklar gibi maddi varlıklar ile işgücü eğitimi,

reklam hizmeti, araştırma be geliştirme faaliyetleri gibi gayrı maddi hizmetlerin elde edilmesi için geçerli olmaktadır (Yılmaz 1997: 3). Finansal yatırımlar, varlıklar ve menkul kıymetler gibi finansal araçlara yapılmaktadır ve bu araçların iki türü vardır: alacaklılık hakkı veren senetler ve ortaklık hakkı veren senetler. Tahviller yatırımcısına alacaklılık hakkı sağlayan yatırım araçları iken, hisse senetleri ortaklık hakkı veren yatırım aracıdır (Karan 2004: 3).

a) Ülke ve işletme açısından yatırım

Ülke açısından bakıldığında yatırım, ülkede bir dönem içinde üretilen ve dışalımı ve dışsatımı yapılan tüm malların sonraki döneme aktarılan bölümüdür. Yatırım, ülkenin üretim gücüne yapılan eklemeler olarak tanımlanabilmektedir. Đşletmeler açısından bakıldığında yatırım, işletmelerin üretim güçlerinde yani kapasitelerinde artış yada süreklilik olması şeklinde değerlendirilebilir. Đşletme açısından yatırım, ülke açısından her zaman yatırım olmayabilir. Örneğin, bir üretim gücünün işletmeler arasında el değiştirmesi söz konusu yatırım gücünü ellerinde tutan kuruluşlar açısından bir yatırım iken; ülkenin üretim gücüne bir ekleme yapılmadığından ülke için bir yatırım olmayacaktır. Çünkü var olan kapasitenin el değiştirmesi, ülkede bir değişikliğe yol açmamakta ve piyasada bir artış sağlamamaktadır. Fakat kuruluşlar için, Pazar payı ve satışların artışı gibi gelişmeler önemli olabilmektedir (Güvemli 2001: 3).

b) Doğrudan yatırım ve portföy yatırımı

Doğrudan yatırım ve portföy yatırımı ayrımı yatırımcı açısından yapılmaktadır. Doğrudan yatırımı yapan girişimcidir. Ve girişimci, sermaye koyar, varlıkları satın alır ve işletmenin çalışmasını ya yönetir ya da denetler.

Portföy yatırımlarında ise, çıkarılan pay senetlerinin satın alınması yoluyla sermayeye katılma söz konusudur. Pay senetlerinin satın alındığı yer genellikle sermaye piyasasıdır. Bu nedenler sermaye piyasasının geliştiği ülkelerde portföy yatırımları da yüksektir. Portföy yatırımlarının gelişmesi, küçük tasarrufların yatırımlara kanalize edilmesini sağladığından, yatırımları ve dolayısıyla ülke kalkınmasını hızlandırıcı bir nitelik taşır.

Doğrudan yatırımı yapanda, portföy yatırımını yapanda ortaktır yatırıma ortaktırlar ve kurum varlıklarının bir bölümüne sahip olma hakları vardır. Ancak, portföy yatırımı

yapanlar genellikle yetkisiz ortak konumundadırlar ve yönetimde söz sahibi olamamaktadırlar.

1.2.2.1.Yatırım – Tasarruf Đlişkisi

Salt parasal açıdan bakıldığında, faiz'in tasarruf ile yatırım arasında denge kurabilecek etkin bir faktör olduğu yadsınamaz. Ekonomide yapısal gelişmenin ancak yatırım sayesinde sağlanabileceği göz önüne alınırsa, geri kalmış bir toplumun bu durumdan kurtulma şansı, her şeyden önce, izleyeceği yatırım politikasının içerdiği hedeflere bağlıdır. Bu durumda faiz, bağımsız bir değişken değil, bir öğe olur; yatırım ve tasarruf akımları parasal açıdan dengede olsa bile, bu denge toplumun, sosyo-ekonomik kalkınması açısından mutlaka en olumlu yolda olduğunu kanıtlamaz (Güçeri, 2004:3). Yatırımlar, her şeyden önce, ekonominin yapısını yeniden biçimlendiren ve son derece değişik alanlara yönlendirilebilen olaylardır. Örneğin tasarruflar ekonominin gerçek kapital varlığını büyüten, geliştiren temel sanayilerin kurulmasında kullanılabileceği gibi, tüketim ve dayanıklı tüketim malı veya hizmet üreten, tamamen farklı nitelikteki tesislerin yapımında da kullanılabilir. Bu kadar farklı yatırımların sonuçları da pek tabii ki farklıdır. Klasik liberal ekonominin felsefesinde, özellikle çağın gerisinde kalmış bir toplumun, sosyo-ekonomik yapısındaki bozuklukları bizzat kendisinin onarabilmesi için ne tür yatırımlara öncelik tanıması gerektiğine dair bir öneriyi, bir fikri, bir ip ucunu bulmak zordur (Güçeri, 2004:3).

Ayrıca vurgulamağa gerek yoktur ki, envanter mal varlığının arttırılmasını ön gören bir yatırım hareketi, tasarrufların kullanılması bakımından bir çözüm olmakla beraber, ekonominin yapısında istenen ve beklenen bir gelişmeye işaret sayılabileceğine her zaman kesin bir gözle bakılamaz. Ekonominin yapısal kusurlarını düzeltebilecek ve geliştirebilecek yatırımlar, ancak üretken nitelikteki gerçek kapital varlığının büyümesini hedef alan yatırımlardır. Öyle ise yatırımların sadece bir harcama olarak değil, yöneldikleri fiziki amaçlar bakımından da bir değerlendirilmeye tabi tutulması gereklidir.

Eğer ekonomide yatırım harcamalarının azalmasına yol açan bir eğilim baş gösterirse, bunun parasal dolaşıma yansıması, bankalardaki mevduat hacminin kabarmasına karşılık, iş çevrelerinin yatırım kredisi taleplerinin gerilemesi şeklinde olur.

Zira yatırım faaliyetlerinin duraklaması tasarrufları uyarır. Atıl bir para birikimin oluşmasını önlemek için mevduata verilen faiz oranı düşürülür. Bu önlem ayni zamanda kredi faizlerinin düşmesine de yol açar. Böylece, ucuzlayan kredi maliyetleri, iş çevrelerini yeniden yatırım yapmaya özendirir; sonuç da GSMH’nin gerilemesi durur ve ekonomi yeniden canlanır (Savaş ve diğerleri, 1999:123).

Klasik modelde faiz oranları ödünç verilebilir fonların arz ve talebi tarafından belirlenir. Klasik iktisatçılara göre faiz, bugünkü tüketimden vazgeçmenin, yani tasarrufta bulunmanın bedeli olarak değerlendirilmektedir. Bireyler gelirlerini bugünkü ve gelecekteki tüketimleri arasında faydalarını maksimize edecek biçimde dağıt-maktadırlar. Pozitif bir faiz oranı bireylere gelecekte bugünkünden daha fazla tüketim yapma olanağı sağlayacaktır. Faiz oranının yükselmesi durumunda bireyler daha fazla tasarrufa yönelecek, yani gelecekte daha fazla tüketmeyi tercih edeceklerdir. Aynı

şekilde faiz oranı düşerse, tasarruf miktarı da azalacaktır. (Savaş ve diğerleri,

1999:123).