• Sonuç bulunamadı

VEHHABİLER'İN GÖRÜŞLERİNDEKİ DEĞİŞİMLER

Vehhabiler kitaplarında tevessülü inkar ederken birbiriyle çelişen ve farklı ifadelere yer veriyorlar. Şöyle ki; Vehhabiler ilk olarak tevessülün ruhen ve mahiyeten şirk olduğu görüşünü ileri sürmüşler. Tevessül ile ilgili kitap ve sünnette bulunan örnekleri görünce tevessülü amel ve Allah Teala'nın isimleri ile sınırlamışlar. Daha sonra Hz. Ömer'in Hz Peygamber'in (s.a.v.) amcası ile tevessül ettiğini ifade eden Buharî hadisi ve ama hadisi ile karşılaşmışlar. Bu konudaki tereddütleri neticesinde kişilerle yapılan tevessülün hayat ile sınırlı olması ve tevessül edilen kişinin zatıyla değil de duası ile tevessül edilmesi gerektiğini bildirmişler. İleride tevessül ile ilgili sunulacak başka deliller ile bu görüşlerini de değiştirmek zorunda kalacaklardır.

Eğer tevessül ruhen ve mahiyeten şirk ise nasıl oluyor da mütevessel bih olan Allah Teala'nın isimleri ve salih amel gibi arızî vasıflar ile o mahiyet ve hakikat nasıl değişebilir?

Vasf-ı ârız mahiyette olmadığı için bir şeyin mahiyetinde ve mahiyetin imkanında

değişiklik yapamaz. Bu nazariyeye göre mütevessel bih ne olursa olsun şerik olması gerekir. Fakat Vehhabilerce de kabul edildiği gibi amel-i salih ve Esma-i İlahiyye ile yapılan tevessül şirk değildir. Çünkü şirkte Allah'a şirk koşulanlar arasında bir istisna söz konusu değildir. Aynı şekilde tevessülde de bir istisna söz konusu değildir. Böyle bir durumda Tevessülün tüm şekilleri ile dinen yasak olması gerekirdi. Halbuki tevessül konusunda verilen senetler de bunu destekler mahiyettedir. Vehhabilerin bir kısım tevessülü kabul edip bir kısmını ise reddetmeleri ilme, mantığa ve akla isyan ayrıca Enbiya ve evliyaya hayatlarında ve vefatlarından sonra gösterilmesi gereken edebe de aykırıdır.269

Rivâyet noktasından amel-i salih ile tevessül etmekle kişiler ile tevessül etmek arasında bir fark yoktur. Zira her iki tevessül hakkında da senet çoktur. Aynı şekilde dirayet yönünden de böyle bir farkın olmasını da akıl ve mantık kabul etmez. Çünkü Ehl-i sünnet akidesine göre bütün netice ve sebeplerin yaratılması konusunda amel-i salih ve

268 Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, s. 337. 269 2. Defter, s. 227-233.

kişiler ancak adi bir sebep olacaktır. Şirk olarak düşünülmesine sebep ise bunların Cenab-ı Hakk'ın yanında bir uluhiyet iddiasında bulunmak veya bunlara ibadet etmektir. Eğer Vehhabiler amelde bunu düşünmeyip, zatta böyle bir düşünceye kapılırlarsa şirkten kaçıp şirke düşerler. Böyle olunca da "maksadımız himaye-i tevhid için gazadır" düşünceleri suya düşer.

Vehhabiler vefat eden zatlarla tevessül etmenin yanlış olduğunu delillendirirken akıbetleri belli olmayan kimselerle tevessül edilemeyeceğini öne sürerler. Bunda ise şöyle bir düşünce akla gelir ki, insanların ahiretteki hallerinin meçhul olmasının sebebi işledikleri ameller olduğuna göre amel ile tevessül caiz olup evliya ile yapılan tevessül nasıl caiz olmaz. Amellerin boşa gitmesine sebep olan durumlarda vardır. Bu husus,

" َﺠَﻛ ِلْﻮَﻘْﻟﺎِﺑ ُﮫَﻟ اوُﺮَﮭْﺠَﺗ َﻻَو ﱢﻲِﺒﱠﻨﻟا ِتْﻮَﺻ َقْﻮَﻓ ْﻢُﻜَﺗاَﻮْﺻَا اﻮُٓﻌَﻓْﺮَﺗ َﻻ اﻮُﻨَﻣٰا َﻦﯾ ۪ﺬﱠﻟا ﺎَﮭﱡﯾَا ﺎَٓﯾ ٍﺾْﻌَﺒِﻟ ْﻢُﻜِﻀْﻌَﺑ ِﺮْﮭ ْنَا َنوُﺮُﻌْﺸَﺗ َﻻ ْﻢُﺘْﻧَاَو ْﻢُﻜُﻟﺎَﻤْﻋَا َﻂَﺒْﺤَﺗ "

"Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider."270

ayetinde açıkça beyan ediliyor.

Kişilerin ahiret hallerinin meçhul olması Vehhabilerin iddia ettiği gibi zat ile tevessülün imkansızlığına delil ise, ameller için de böyle bir durumun mümkün olabileceği mezkur ayetten anlaşılır. Peygamberlerin ahiretteki durumlarının kesinliği konusunda bir şüphe yoktur. Tüm ümmet bu konuda müttefiktirler. Evliyalara gelince onlar da

" َۚنﻮُﻧَﺰْﺤَﯾ ْﻢُھ َﻻَو ْﻢِﮭْﯿَﻠَﻋ ٌفْﻮَﺧ َﻻ ِ ّٰﷲ َءﺎَٓﯿِﻟْوَا ﱠنِا َٓﻻَا "

"Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir

de."271ayeti ile ilahî hitaba mazhardırlar. Burada bir soru daha akla gelir ki; "Dünyada iken

Evliyayı nasıl bilebiliriz?" Evliyanın haiz olduğu iç alemlerine ait kemalin dışa verdiği akis ile şüphe ve karışıklığa meydan vermeksizin bilinirler. Eğer Vehhabiler bunu anlayamıyorlar veya Vehhabi olanlar dışında bu hasleti göremiyorlar ise Vehhabi zihniyetine sahip olmayan Müslümanların dirilerine veya ölülerine biraz hüsn-i zann etmelidirler. Ekabir-i ümmet bir tarafa cahil olan müslümanlara bile müminlerin birbirinin dostu olmaları ve birbirlerini sevme zorunluluğu İslam'da bir zorunluluk olduğuna göre

270 Hucurat 49/2. 271 Yunus 10/62.

Vehhabiler de nasıl amel ile tevessülü kabul ediyorlarsa onun gibi zat ile de tevessülü kabul etmeleri gerekir.272

Vehhabilerin tevessül konusunda ileri sürdükleri diğer fikir ise tevessülün hayatla sınırlı ve mütevessel bihin zatıyla değil de duası ile tevessül edileceğidir. Buna delil olarak da Hz. Ömer'in Hz. Peygamber'in amcası Hz. Abbas ile tevessül ettiğini bildiren rivâyeti kabul ediyorlar. A'ma hadisi olarak bilinen rivâyette Hz. Peygamber'in zatıyla tevessül edilmediğini gösteren bir emare olmadığı gibi Hz. Abbas ile yapılan tevessülde de dua ile tevessül edildiğini gösteren bir emare yoktur. Bilakis Hz. Ömer dua ederken ﻚﯿﻟا ﻞﺳﻮﺘﻧ ﺎﻧا ﻢﻌﺑ ﺎﻨﯿﺒﻧ "Peygamber'in amcası ile tevessül ediyoruz." demesi Hz. Abbas ile yapılan tevessülün Hz. Peygamber'e olan nesebî yakınlık sebebi ile olduğunu gösterir. Yani buradaki ilgi akrabalıktır. Akrabalık ise duanın vasfı değil kişinin vasfıdır. Burada Hz. Ömer'in ﻢﻋ demesinin sebebi de budur. Vehhabilerin bunu ﺎﻨﯿﺒﻧ ﻢﻋ ءﺎﻋﺪﺑ şekline çevirmeleri Hz. Ömer'in kastettiğinin dışına çıkarak gereksiz bir tevil olarak karşımıza çıkar. Mütevessel bih'in duası ile tevessül aynı zamanda zatıyla da tevessülü gerektirir. Çünkü dua kelimelerinin dua edenden ayrı düşünülmesinin bir kıymeti yoktur. Onun için Vehhabiler "duası ile tevessül olunan kişinin ancak Peygamber veya cennetle müjdelenen biri olması gerekir." diyorlar. Eğer tevessülde önemli olan sadece dua olsaydı her dua edenin duası ile tevessül

edilebilirdi. Madem mütevessel bih duadır. O zaman Vehhabiler hangi sebeple kendisi ile

tevessül olunan kişinin cennetle müjdelenen biri olmasını şart koşuyorlar?

Vehhabiler'in hayatta olan biri ile tevessülü kabul edip öldükten sonra olan tevessülü şirk olarak görmeleri de bir çelişkidir. Hz. Peygamber'in bu alemi teşrifinden önce Hz. Adem'in yaptığı tevessül, risaletten sonra yapılan ve a'ma hadisinde geçen tevessül, kıyamet gününde kendisi ile yapılan tevessül sabit iken, tevessülü hangi istisna ile hayatla sınırlı tutabiliyorlar?273

Benzer Belgeler