• Sonuç bulunamadı

Ahmet Vefik Efendi, Fransız edebiyatıyla tanışmamızda ve özellikle batılı tarzda tiyatro anlayışının ülkemize tanıtılmasında büyük hizmetlerde bulunmuştur. Fransız edebiyatının ünlü komedi yazarlarından Moliére’in eserlerini gerek çeviri gerekse adaptasyon yoluyla dilimize aktaran Ahmet Vefik Efendi’nin dedesi Yahya

28

Naci Efendi, Divan-ı Hümayun’un ilk Müslüman çevirmenidir. Ayrıca, babası Mehmet Ruhittin Efendi de Fransızca bilmektedir ve Tersane ve Serasker Kapısı çevirmenliği ile Tercüme Odası’nda çalışmıştır. (Güray, 1966: 9). Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda mesleği çevirmenlik olan bir ailede yetişmiş olan Ahmet Vefik’in, çevirmenliğe merakının daha küçük yaşlarda başladığı söylenebilir.

Diğer taraftan, babası Ruhittin Efendi’nin Paris elçiliğine atanan Mustafa Reşit Efendi’nin çevirmeni olarak Paris’e gitmesiyle, Ahmet Vefik Efendi’nin Fransa ile tanışıklığı da küçük yaşta başlamış olur. Türkiye’de Sıbyan Mektebi’nde başladığı eğitimini, Fransa’da Saint-Louis lisesinde tamamlamıştır. Burada Fransızcanın yanı sıra İtalyanca, Latince ve Yunanca da öğrenen Ahmet Vefik’in İstanbul’a döndüğünde ilk görevi Tercüme Odası’nda haceganlık olmuştur (1837). Üç yıl sonra Londra’ya elçilik kâtibi olarak gönderildiğinde ise burada İngilizcesini ilerletme imkânı bulmuştur. Üstlendiği resmi görevleri dolayısıyla Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde bulunan Ahmet Vefik, Avrupa kültürünü birebir yaşama ve Avrupa dillerini de yerinde öğrenme fırsatını elde etmiştir. Diğer taraftan, 1951’deki Encümen-i Daniş üyeliği sırasında Tahran büyükelçiliğine atanmasıyla İran dili ve kültürünü yakından tanımış ve bu bakımdan doğu medeniyetleri hakkında da geniş bilgi sahibi olmuştur:

“Tanzimat döneminin yoğun ortamında, yaşantısının kendisine hazırladığı olanaklarla dilbilimcilerin iki dilli (Türkçe-Fransızca), hatta çok dilli (Türkçe- Fransızca-İngilizce-Arapça-Farsça) diye tanımladıkları bir insandır Ahmet Vefik paşa. Elindeki dil yeteneğini kalemiyle kullanarak yaşadığı dönemin yeni bir Hümanizma arayışıyla Batıya yöneliş çizgisinde kendisine sağlam bir yer hazırlamıştır” (Tolun, 2007: 11).

Daha çok devlet adamlığıyla ön planda olan Ahmet Vefik Paşa, idari görevlerinden vakit bulduğu ya da azledildiği dönemlerde fikrî ve edebî çalışmalarda bulunmuştur. İlk gençliğini Avrupa’da geçiren ve batı medeniyetini yakından tanıyan Ahmet Vefik, Tanzimat döneminin getirdiği batı hayranlığına kapılmayarak bu yabancı kültür içinde asimile olmadan kalabilmiş ve hatta Türkçülük fikrini benimseyerek bu alanda mühim eserler vermiştir. Özellikle Türk dilinin gelişmesi

29 konusunda önemli çalışmalar yapan12

Paşa’nın bu alandaki eserleri: Sâl-nâme (Sâl-

nâme-i Devlet-i Osmaniye) (1846-47 / 1848-49)13

, Müntehâb-ı Durub-ı Emsâl

(Atalarsözü) (1852), Hikmet-i Tarih (1863), Şecere-i Türkî (1864), Fezleke-i Tarih-i Osmanî (1869)’dir.

Ahmet Vefik Paşa, fikir alanındaki bu çalışmalarının yanı sıra özellikle tiyatro alanında büyük hizmetlerde bulunmuştur. Birçok dil bilen ve birçok Avrupa ülkesinde bulunan Ahmet Vefik Paşa, yabancı dillerden çeviriler ve başarılı adaptasyonlar da yapmıştır:

“Ahmet Vefik Paşa, adapte eserlerinde büyük bir başarı sağlamıştır. Bunda eserlerin seçimindeki isabetin rolü büyük olduğu gibi, yabancı hayatına ait olayların Türk yaşayış ve geleneklerine uydurulmasında, isimlerin ve karakterlerin büyük bir ustalıkla Türkleştirilmesinde, Ahmet Vefik Paşa’nın Türk toplum yapısına derinden nüfuz kabiliyetinin de etkisi büyüktür” (Korkmaz, 1995: 40).

En fazla çeviriyi Fransız edebiyatından yapan Ahmet Vefik, Fransız komedi yazarlarından Moliére’in on eserini dilimize çevirmiş, altı eserini de kültürümüze uyarlayarak adapte etmiştir. Paşa’nın çevirilerinde en çok Moliére’i tercih etmesinde etkili olan unsurlardan ilki, eserleriyle bütün dünyaya adını duyuran Moliére’in güçlü kaleminin ülkemizdeki komedi türünün gelişimine katkı sağlayacağı düşüncesidir:

12 Edebi faaliyeti de aşağı yukarı siyasi hayatının ve bugüne kadar garabeti anlatıla anlatıla

bitirilemeyen kıyafetinin manzarasını arz eder. Filhakika bu faaliyetin asıl mekanizmasını veren dil hususunda, muayyen bir zevk sahibi olamamış, en basit ve sade tabirlerle en garip ve işitilmedik arapça, farsça kelimeleri, manasız secilerle üslubuna geçirmiştir. Devrine göre, Avrupa lisanlarından da epeyce kelime kullanır. Bununla beraber, mesela Lehçe-i Osmani’deki nokta-i nazarı, “lisan-ı osmanî” diye tarif ettiği Türkçeyi müstakil olarak alışı, tarihimizin mebdebeleri hakkındaki fikirleri, devrin diğer şahsiyetlerini geride bıraktığını ve milli şuur sahibi olduğunu gösterir. (İslam Ansiklopedisi, İst. 1941, cüz: 3, s. 210. Akt. Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, Ankara, 1968, MEB. s. 223).

13 Vefik Paşa’nın matbu eserlerinin ilki, Tab’-hane-i âmire’de basılan Sâl-nâme’dir; kitabın kapağında

yalnız Sâl-nâme, 1263 kadına rastlıyoruz. Memleketimiz me’murlarını, Avrupa devletleri ve ileri gelenlerini, yortu günleri de dahil takvimleri, yabancı devletlerin gelir ve giderini ve bunun Osmanlı sikkesine göre karşılığını, kara ve deniz yolları ta’rifelerini çine alan Sâl-nâme’nin mukaddimesinden bizde bu nev’in ilk örneği olduğu anlaşılmakla beraber, Vefik Paşa tarafından tertibedildiğine dair bir kayda rastlanılmaz. Hususi kütüphanesinden anlaşıldığıa göre zengin bir Sâl-nâme koleksiyonuna sahip olan Vefik Paşa’nın istatistike ait faydalı eserler vücuda getirdiğini, bunların ekseriye tab’olunmadığını kaydeden Ubbicini, en mühim eserinin 1263 (1846-47) yılına ait Sâl-nâme-i devlet-i

Osmaniye olduğunu, odan sonra Sâl-nâmeler’in muntazam devam etiğini yazar. (F. Abdullah Tansel, Ahmet Vefik Paşa’nın Eserleri, Belleten, Ankara 1964 T.T..K. Basımevi, cilt XXVIII. No: 109, s.

30

“Ahmet Vefik Paşa, Batıdan tiyatroyu ve komediyi seçerken bütün bunların farkındadır. Komedinin halk tarafından tanınan bir tür olması, tiyatronun biçim ve düşünce açısından getireceği yeniliklerin daha kolay benimsenmesini, yerleşmesini sağlamıştır. Ahmet Vefik Paşa, gelişmesini çok istediği Çağdaş Türk Tiyatrosu için aslında bir çizgi önermiştir. Bu öneri kuşkusuz bizim Ahmet Vefik Paşa’nın çeviri ve adaptelerinden elde ettiğimiz sonuçtur. İki ayrı gelenek yani Batılı ve geleneksel tiyatromuzu uzlaştırılması, geleneksel seyirlik oyunların çağdaş tiyatro öğeleriyle donatılması, Batılı tiyatro biçiminin katılığını ve kısır döngüsünü aşmak kaygısı bugün tiyatro yazarları ve eleştirmenlerin ortak çabasıdır. Günümüzde yeni biçim denemeleri yaşamaktadır. Orta Oyunu’nun Pişekar’ını, yeni oyunların anlatıcısı ve sunucusu olarak kullanmak, açık biçim, göstermeci yön, tekerleme, mani vb. folklor malzemesinden yararlanarak, milli biçim bulma çabaları bize göre Ahmet Vefik Paşa’nın devrinde yapmak istediği şeydir” ( Çeri, 1997: 261-262).

Ahmet Vefik Paşa’nın çeviride Moliére eserlerini tercih etmesinde etkili olan sebeplerden biri de Paşa’nın nüktedan kişiliğidir:

“Napolyon yabancı elçilerle görüşürken Ahmet Vefik Paşa’ya söylediği bir söze mutlaka pişman olmuştur:

‘İmparatorluğunuz çatırdıyor efendi hazretleri!’

‘Bizim memleketimiz Fransa’ya uzaktır. Bu yüzden hakkımızda doğru bilgi almanız güçtür. Bendeniz Paris’te olduğum için yakından görüyorum. Kulağınız gelen Fransa’nın çatırtısı.’

Paşa Bursa valisiyken uzun süre açıkta kalan bir nahiye müdürü iş istemeye gelir. Pul parası bile olmadığından, dilekçesini (!) sözlü sunar. Paşa dikkatle dinler, sonra tebeşir ister, adamın sırtına ‘Defterdarlığa havale edilmiştir’ diye yazar. Bütün bu örnekler, Ahmet Vefik Paşa’nın mizaha yatkın olduğunu belgeler. Bu yüzden de tanıdığı sayısız yazar arasından Moliére’i seçmesinin nedeni anlaşılır” (Tarı, 1973: 6).

Batı ve doğu kültürünü nüktedan kişiliğinde birleştiren Ahmet Vefik Paşa sıra dışı yaşam biçimi, garip giyim tarzı ve kural tanımaz mizacıyla dikkat çekmektedir. Hatta yaşamındaki bu sıradışılık zaman zaman onun idarî görevlerinden azledilmesine bile sebep olmuştur:

“Abdülhak Şinasi Hisar’ın Vefik Paşa’yı şekil ve muhteva yönü ile tasviri ise şöyledir: ‘Ahmet Vefik Paşa, geniş alınlı, yuvarlak yüzlü, zeki ve biraz çocukça gözlü, güler yüzlü ve son zamanları nûranî yüzlü, orta boylu, şişman, garip huylu, ruhen Şarklı malumatıyla Garplı hafif, mağrur, kibar, inatçı, müstehzi, rahatına düşkün, hodkâm; bazen de güzel bir adammış. Bana cesur derler; halbuki bendeki cesaret değil, tevekküldür dermiş. Bazen hareketleri ile pek makul, bazen adetleri ile garip ve gülünç gözükürmüş.’ ‘Elbiseleri bile tamamen hususi imiş. Mavi ve uzun püsküllü bir fes, bol bir pantolon, bazen harmani şeklinde geniş bir sako, Avrupai beyaz bir yelek, resmi elbise olarak İstanbulin, bir baston ve sonraları bir sopa bir de gözlük. Boynundan asma kordonlu bir monok!’ ‘Evinde Şam alacasından önü açık bir entari, belinde kuşak, softan yapılmış bir cübbe, kışın bir kürk, Şarklılığı, Garplılara takdir ettirmek azminde

31

bulunan ve bütün hal ve hâl ve hâli ile muhteşem bir eski zaman adamı görünürmüş’” (Korkmaz, 1995: 29-30).

Ahmet Vefik Paşa, tiyatro alanında Moliére’den yaptığı çevirilerin yanı sıra bu eserlerin tiyatro sahnesinde sergilenmesi konusunda da öncülük görevi üstlenmiştir. Bursa valiliği sırasında bir tiyatro binası yaptırmış, il basımevinde tiyatro biletleri bastırmış ve halkı da tiyatroya gitme konusunda teşvik etmiştir. (Korkmaz,1995: 66-71).

Tiyatroya büyük ilgi duyan Feraizcizade Mehmet Şakir’in de Ahmet Vefik Paşa ile tanışıklığı, Paşanın Bursa valiliği dönemindedir. Feraizcizade, Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa’da kurduğu tiyatro binasında Fasulyacıyan kumpanyası oyuncularına diksiyon ve edebiyat dersleri vererek tiyatro çalışmalarında Paşa’ya yardımcı olmuştur. (Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1979: 191). Burada Ahmet Vefik Paşa’nın Moliére çeviri ve adaptasyonlarından etkilenen Feraizcizade, Bursa’daki tiyatro binasının kapatılmasının ardından telif tiyatro eserleri yazmış ve bu eserleri de kendisine ait olan Feraizcizade matbaasında bastırmıştır. Güçlü Moliére etkisine rağmen oyunlarında kendi kişiliğini koruyarak çağının töre ve düşüncelerini Batıdan aldığı çerçeve içinde vermiştir. Oyun tekniğinde olduğu kadar sade Türkçe kullanımıyla da eleştirmenlerin övgüsünü toplayan Feraizcizade, bazı tiyatro tarihçileri ve edebiyat eleştirmenleri tarafından “Türk Moliére’i” olarak nitelendirilmiştir. (Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, 2001: 669).

Geleneksel kültürden aldığı konu kaynaklarını batılı tarzla birleştirerek doğu- batı sentezi oluşturarak telif eserler veren yazar, Ahmet Vefik Paşa’nın dil alanındaki çalışmalarından da etkilenerek eserlerinde sade bir dil kullanmayı tercih etmiş ve Türk dilinin sadeleşmesi yolunda çalışmalarda da bulunmuştur.

Benzer Belgeler